27 Ocak 2009 Salı

2039’da herkes SUPERMAN!

“New Scientist” dergisinin raporuna göre, 30 yıl sonra insanlar, süper kahramanlara ait doğaüstü yeteneklere kavuşturacak cihazları dükkânlardan satın alabilecek

Duvarın ötesi görülecek
BİLİM dergisi “New Scientist”, mobil telefonun icadının 30. yıldönümü nedeniyle bilim adamlarına danışarak hazırladığı bir raporda, gelecek 30 yıl içinde gündelik hayatımıza girecek yeniliklerin bir listesini yaptı. Buna göre, insanoğlu ışığın yönünü değiştiren kumaştan üretilen bir pelerinle görünmez olup, ultrason ve röntgen ışını kullanan başka bir cihazla da tıpkı superman gibi duvarın ötesini görebilecek.

Anında çeviri yapan cihaz

Çizgi romanların süper kahramanlarına ait doğa üstü yeteneklere kavuşturacak cihazlar, dükkanlardan satın alınabilecek. Bukalemunların ayaklarındaki özellikler kullanılarak yaratılacak malzemelerle yapılan eldiven veya ayakkabılar sayesinde örümcek adam gibi duvara tırmanılacak. 30 yıl içinde bir dilden ötekine anında çeviri yapabilen cihazlar da raflardaki yerini alacak. Bu cihazın prototipini halen Irak’taki Amerikan askerleri kullanıyor. 30 yıl içinde Uzay Yolu dizisinde Dr. McCoy’un yaraları dokunduğunda iyileştiren cihaz da insanların hizmetine girecek.

Bond gibi

Günlük hayatın zorluklarını aşmada pratik yararı olan bir başka cihaz da James Bond’un Thunderball filminde sırtına bağladığı tek kişilik hava aracı olacak. Bununla da kısa mesafeli yolculuklarda trafik derdinden kurtulunacak. New Scientist, gelecekte hayatımıza girecek cihazlarla ilgili olarak “Bunlar hayatımızın değişmesinde en az cep telefonu, İpod ve internet kadar belki de daha fazla etki yapacak” yorumunda bulundu.

Sağlıklı Cinsellik İçin 5 Altın Kural

Psikolog Aslıhan Kurt, sağlıklı cinsellik için en önemli 5 unsuru şöyle sıralıyor:

Karşılıklı rıza: Cinsel ilişki için her iki tarafın da istekli ve gönüllü olması; bunun yanında aktivitenin herhangi bir yerinde durdurabilme ve sonlandırabilme özgürlüğünün bulunması.

Eşitlik: Kişisel güç algısı anlamında, partnerinizle eşit durumda olduğunuz gerçeğini kabul etmek önemlidir. Performans açısından bir taraf kendini güçsüz ya da yetersiz hissediyorsa, bu cinsel ilişkinin kalitesini olumsuz etkiler.

Saygı: Kendinize ve partnerinize saygı duymak ilişkiyi etkiler.

Karşılıklı güven: Oldukça hassas olan bu aktivitenin karşılıklı güven oluşmadan yapılması, taraflar arasında nahoş duygular yaratabilir.

Korunma: Cinselliğin kalitesini etkileyen unsurlardan biri de istenmeyen gebelikten, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunulan bir ortamın yaratılmasıdır.

Neden her olayın altından Fethullah Gülen çıkıyor?

Türkiye’nin en çok izlenen haber tartışma programlarından biri olan Ruhat Mengi’yle Her Açıdan’da bu hafta yine Türkiye gündemine ilişkin en önemli konular, ülkeye hizmet etmiş, bir numaralı bilirkişiler tarafından masaya yatırıldı.

Türkiye’nin girdiği çıkmaz yollar ve çıkış arayışları, kadrolaşma, ekonomik kriz, yerel seçim, Akp’nin kurucu üyelerinden 58. ve 59. Hükümet Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Halkın Yükseliş Partisi Genel Başkanı Yaşar Nuri Öztürk ve Uluslararası Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal’ın katıldığı programda tartışıldı.

Ruhat Mengi’nin programda Yaşar Nuri Öztürk’e yönelttiği ilk soru, olaylara samimi şekilde eğilmek, diplomasi ve hukuku gözetmek ‘aklın yolu birdir’ demek yerine hep bir hesaplaşma içine girilmesinin, kutuplaşma yaratmak içine her fırsatın kullanılmasının, toplum içinde yarattığı korkunun temelinde yatan nedenlerden birinin de yerel seçimlerin olup olmayacağı yönündeydi. Yaşar Nuri Öztürk’ün bu soruya yanıtı ise hazır ve çok netti: ‘Akp oyun oynuyor’

AKP'NİN SEÇİMDEKİ BÜYÜK OYUNU AKP, YAHUDİLERLE İŞ BİRLİĞİ Mİ YAPIYOR?

KELİME-İ ŞEHADET’İN İÇİNDEN MUHAMMED’İ ÇIKARTTILAR

Yaşar Nuri Öztürk: ‘Tüm yaşanaların temelinde samimiyetsizlik yatıyor. Akp, oy toplamak için karşılıklı bir oyun oynuyor. Türk Musevi Cemaati Onursal Başkanı Bensiyon Pinto diyor ki’ Artık dışarı çıkmaya korkuyorum’ karşılıklı Akp ile oynuyorlar. Akp’yi başa getirenlerin en başında da onlar vardır. Atatürk’ün hazinesinin altını üstüne getirmek için her şeyi deniyorlar. Akp’nin başı ve kadroları Gazze’den duydukları İslami heyecanla yanıp, yıkılıyorlar. Ve bunu o kadar ileri götürdüler ki Yahudilere toslamaya başladılar. Artık mağdur rolünü oynayamıyorlar. Bu bir senaryo ve Yahudiler senaryonun içinde. Müslümanlar yıllarca onları bağırlarına bastı. Şimdi ne oldu de dışarıya çıkamıyorlar?

İslamın en hayati mirası tarumar ediliyor, 1500 yıllık din kitabından ve peygamberinden koparılarak, Türkiye islamdan uzaklaştırılıyor. Uydurma hadislere karşı çıktık diye bizi Peygamberin sünnetine karşı çıkmakla, bizi itham eden adamlar, şimdi Kelime-i Şehadet’in içinden Muhammed’i çıkarınca kimsenin sesi çıkmıyor. Mustafa Kemal’in mesajını silmeden Kur’an-ı Kerim’in içindeki mesjı, islamı silemezsiniz.’ yorumunda bulundu.

ALTINDAL: ‘TÜRKİYE ŞERAİTÇI HAMAS’IN YANINDA’ EL-FETİH’İN HAMAS PLANLARI

Uluslararası Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal ise İsrail-Filistin arasındaki savaşın sebeplerini ve Türkiye’nin safını belirtmesinin altında yatan nedenleri, Başbakanın İsrail aleyhine yaptığı açıklamaların beraberinde ülkeye getireceği olumlu ve olumsuzlukları değerlendirdi. Altındal ‘Filistin içindeki bölünmeyi El-Fetih’in istediğini ve Hamaslıları Gazze’nin içine bizzat kendisinin gönderdiğini söylerken, Mayıs ayında el-fetih ile İsrail arasında barış imzalanacağını ve Filistin otoritesi Birleşmiş Milletler aracılığıyla Manda Devlet statüsü kazanacağını vurguladı.

Altındal şu ana dek çoğu kişinin hatta devlet başkanlarının bile bilmediği iki ülke arasında savaşın asıl sebeplerini Her Açıdan’da açıkladı. ‘Manda statüsü özgür devlet anlamına gelmiyor Filistin, BM koruması altına alınacak. Hamas bunu istemiyor sebebi El-Fetih’in Arafat döneminde kendi anayasası deyip uyguladığı bir anayasa var, o yasada bir madde vardı. ‘Biz Filistin toprakları içinde İsrail’in varlığını kabul etmiyoruz. Sonra Arafat değiştirdi bu maddeyi. Hamas İsrail’i kabul etmiyoruz diyor.

Hamas’ın tasfiyesine doğru İsrail yapıyor bu işi. Hamas’ın direnme meselesinde büyük bir hata var. Acaba bu hataya Türkiye mi ön ayak oldu? Çünkü ateşkesin uzattırıp bir dönem daha, bir 6 ay daha ateşkes ilan etseydi. El fetih kadroları da elemine edinilirdi. 9 Ocak’ta Mahmud Abbas’ın görev süresi bitti.

Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, El Fetih ve İsrail arasında bir anlaşma var. Hamas İsrail’i kabul etmezse bu savaş sürecek. Hamas şeriata dayalı, El-Fetih laik bir örgüt. Laik El Fetih’i şeriatçı Suudi Arabistan, Ürdün destekliyor. Şeriatçı Hamas’ı Türkiye ve İran destekliyor. Filistin ile savaşın özünde toprak meselesi yatıyor. İsrail dünyada sınırları belli olmayan tek ülke. İsrail kendini devlet olarak kurmadı, Birleşmiş Milletler İsrail’i devlet yaptı.Akp bu noktada da oyun oynuyor, yerel seçimde oylar düşünce İsrail diyecek, Siyonistler diyecek.

ERGENEKON, PKK İLE MÜCADELE EDENLERİ Mİ İÇERİ ALIYOR?

Altındal, 18 Ocak 2009 Pazar günü katıldığı Ruhat Mengi’yle Her Açıdan programında Ergenekon ve Tuncay Güney’e dair bilinmeyenleri ve kendisinin İranlı bir casusla yakın ilişkide olduğunun detaylarını belirtmişti. Uluslararası Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal, Ergenekon ile ilgili açıklamalarını bu hafta canlı yayında da sürdürdü. Altındal ‘İran’a gidip, ülkeye talimatlar getiren Tuncay Güney hakkında neden soruşturma açılmadığını ve bu kişi hakkında gerekli araştırmaların yapılmadığını sordu. Altındal Ergenekon’da dört tane grup olduğunu ve bunları madde madde sıralarken, altı önemle çizilecek olan ve Ergenekon dalgalarını ortaya çıkaran asıl kişinin Barzani olduğunu şu cümleleriyle açıkladı. ‘Barzani geçen yıl Türkiye’ye ziyarete geldiğinde, siz içeriden birilerini cezalandırın ben PKK’ya silah bıraktırırım dedi.’ Acaba PKK ile mücadele etmiş insanlar ceza mı görüyor Türkiye’de.

Bu Ergenekon’da birinci grubu oluşturuyor
1. Grup: Terörle mücadele edenler
2. Grup: Akp’ye karşı olanlar, aleyhine yayın yapanlar.
3. Grup: Askerlere karşı olanlar. Humeyni Döneminde olduğu gibi askerle polis çatışmasının hazırlanmasını düşünen insanlar var. İran’da da polisi kullanarak askeri yok etmişti. Türkiye’de de aynı oyun mu oynanıyor? sorusu geliyor akıllara.
4. Grup: Fethullah Gülen denen cemaatin girişimleri. Bu bir Cumhuriyet olmasın İslam vesaire olsun, Laik Cumhuriyet olmasın, buna karar veren kişiler biz olalım diyenler. Bunları Erbekan döneminde yapamadılar, içeride Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ü ortaya çıkardılar. Bunların hepsi yalan gerçekler…

NEDEN HER OLAYIN ALTINDAN FETHULLAH GÜLEN ÇIKIYOR?

ALTINDAL: ‘FETHULLAH GÜLEN HAREKETİ DİNİ DEĞİL, SİYASİ’
CEMAAT BAŞINDA ALLAH DEĞİL, ŞEYH VARDIR KORKUT VE TURGUT ÖZAL ‘UTAH’ TAN GELDİ

Aytunç Alatındal’a göre hukukta, siyasette ‘F Tipi’ yapılanmanın, tabir ricai ise, her deliğin altından Fethullah Gülen’in çıkmasıyla ilgili bu olayın Nur’culuk olduğunun, Molla Papaz olayı bile eskilere dayanıyor. Hristiyanlarla, Yahudilerle birlikte olacağız diyor. Nurcu hareketinin, Fethullah Gülen’in çizgisinin özünde devlet ile bütünleşmek, devleti geri almak var. Onlara göre, bir devlet vardı, bu devleti kaptırdı, biz o devleti geri alacağız anlayışı var. Bu dini değil, siyasi bir devlet hareketi olduğunu düşünüyorum. Cemaatin başında Allah yoktur sadece Şeyh, baştaki kişi vardır. Mesela Fethullah Gülen cemaatinin çoğu ‘UTAH’ tan Amerika’dan gelirler. Korkut ve Turgut Özal da oradan, Mormon’dan geldi.

YILBAŞI KUTLAMASI İSTEMEYENLER, HİCRİ TAKVİM’E DÖNMEK İSTİYOR

Yılbaşı kutlamalarını eleştiren ve bu kutlamaların İslam içinde yer almadığını, bunun Hristiyanlıktan geldiğini söyleyen ve toplum içinde baskı oluşturan anlayışlar için de Aytunç Altındal, yılbaşı kutlamalarının yapılmasını istemeyen kişilerin, Avrupa Takvim’i kullanan Türkiye’nin tekrar Hicri Takvim’e dönmek için bu görüşleri yaydığının altını çizdi. Çünkü Hicri Takvim’de yani yıl başka tarihtir. Ve asıl bunu isteyen Türkiye AB üyeliğinin bayraktarı sayılan Akp’nin taban seçmenidir.

ABDÜLLATİF ŞENER: ‘ERGENEKON’UN İÇİNDE SUÇ İŞLEMİŞ KİŞİLER DE VAR’

Programın ikinci bölümüne konuk olan Akp’nin kurucu üyelerinden 58. ve 59. Hükümet Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener de Ergenekon, yolsuzluklar, ekonomik kriz ve F Tipi Kadrolaşmayla ilgili uzun süredir sürdürdüğü sessizliğini Ruhat Mengi’yle Her Açıdan programında bozdu. Şener ilk olarak 10. ve 11. dalgada gözaltına alınan ve tutuklanan Türkiye’nin aydın kesimleriyle ilgili yorumlarda bulundu.

Abdüllatif Şener: ‘Zor bir noktadayız, tamamlanmamış iddianameyle ilgili yorumlarda bulunmaya çalışıyoruz. Ama bildiğimiz şöyle bir şeyler var. Vaktiyle bir takım suçların içerisine girmiş kişilerin bu davanın içinde olduğu.

Hatta şöyle tasvir edersek, dava nedeniyle ismi geçen kişilerin Danıştay saldırısı, Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba atılması, darbe girişiminde bulunulmasıyla ilgili ismi geçen kişiler var. Bunlar birinci grup. İkinci grupta ise özellikle 90’lı yıllarda PKK terörü ile mücadelede ismi geçen kişilerin olduğu. Üçüncü grupta ise pek çok aydın var. Bu tablo çok net yorum yapmaya elverişli değil.

Bence bu süreçte en önemli olan Türkiye nereye gidiyor, küresel dalgalanma Türkiye’yi nereye sürüklüyor, bu dava nedeniyle ayrışıma girmiş olan toplum ne anlam ifade ediyor bunun üzerinde durmamız gerekiyor öncelikle. Bu dava nedeniyle Türkiye bir kavgaya, ayrışıma girmiş vaziyette. Gazeteciler, aydınlar hatta vatandaşlar bile ayrışıma girmiş vaziyette. Bu ülke açısından endişe edeceğimiz bir konu.’ yorumunda bulundu.

ERGENEKON NEDENİYLE TÜRKİYE BİR AYRIŞIMA GİRMİŞTİR

Şener, ülkenin karanlık noktaya gidişatıyla ilgili yorumlarını sürdürdü. 58. ve 59. Hükümet Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ‘Susurluk zamanında bütün aydınlar birlik olup, çeteler temizlenmeli diye bir kararlılık göstermişlerdi. Eğer Türkiye böyle bir sürecin içerisine girdiyse, bu ülkenin bütün aydınları, vatandaşları birlik olması gerekir. Hukuk devletine aykırı bütün oluşumlar tasfiye edilmelidir diye, tek ses, tek soluk haline gelmiş olmalıydı.’ yorumunda bulundu.

TÜRKİYE EKONOMİK KRİZ YAŞIYOR, SİYASET BUNU İKİNCİ PLANA ATIYOR

Şener, haftalardır her uzatılan mikrofona işsizlik nedeniyle, kriz nedeniyle yakınan halkın derdine adeta tek sesi oldu. Şener: ‘Ergenekon, etnik tartışmaların, bölgemizde yeni bir takım gelişmelerin olduğu döneme rastlamıştır. Bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir bu. İşsizler var, yeni mezun olmuşlar var.’Ne olacak halimiz?’ diye bize soruyorlar, işsizlik artıyor, esnaf perişan ve kredi kartı mağdurları var insanlar ayakta kalabilme mücadelesi veriyor. Bu ülkede sorunları çözmekle yükümlü hatta buna siyasette dahil halkın derdini ikinci plana atmış durumda. Partiler, gece gündüz birbirleriyle kıyasıya mücadele ediyorlar ve bu süreçte de seçime gidiyoruz.’ şeklinde konuştu.

HALKIN DEĞİL, BAŞBAKANIN EKONOMİSİ İYİ TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN FELAKET NE?

Şener, Recep Tayyip Erdoğan’ın Karadeniz’de yaptığı ve sarf ettiği ‘Ekonomi İyidir’ açıklamasıyla ilgili de şu yorumda bulundu. Eğer başbakan ‘Ekonomi İyidir’ diyorsa bu tamamen kendi yaşadığı ekonominin iyi olduğu anlamına gelir. Kendisinin geçim dedi yoksa, ailesi belli bir standardın altında yaşamıyorsa ancak bunu anlatmış olur. Çiftçinin, halkın, işçinin ekonomisini anlatmış olmaz. Siyaset nedeniyle zenginleşenlerden bu halk ne zaman hesap soracak?

Türkiye bu davayla birlikte felakete gidiyor, başımızdakilerin işlerini doğru yapmaması nedeniyle bunun acısını herkes çekecek. Onun için herkes sorumluluğunu üstlenecek.’ yorumunda bulundu.

ABDÜLLATİF ŞENER: ‘AKP BAZI DAVALARI ENGELLERKEN, BAZI DAVALAR ÜZERİNDE SAİYASET YAPMAMALI’

Bu davayı asıl derinleştiren temel faktörlerden biri usulle ilgili, davanın hassasiyetiyle ilgili bazı noktalara sürecin dikkate alınmadan yürütülmesi neden olmuştur. Birinci görev savcı ve yargıçlara düşüyor. İddianame hazırlanırken dikkat edilmesi gerekmekte, davayla ilgili olmayan insanları kamuoyunda ve siyasette yıpratacak hiç davayla ilgisi olmayan kişilerin lafları, kahvelerde, odalarda konuştuğu cümleleri dosyanın içersine doldurursanız bu takdirde ayrışmaya neden olursunuz. Hükümet ve muhalefete de iş düşüyor. Başbakanın güven vermesi, bu davanın yasalara, hukuka uygun bir şekilde yürütüldüğünün gösterilmesi lazım. Başbakanın belli hukuk davalarını engellerken bazı davalar üzerinde siyaset yapmamalıdır. Siz kendinizle ilgili davaların üzerini kapatmaya başlarsanız, öteki davayla ilgili objektif olduğunuza bir yargı üzerinden siyasi bir operasyon yapmadığınıza biz inanamayız.

2002 YILINDAN BU YANA MECLİSTE HİÇ DOKUNULMAZLIK DOSYASI AÇILMADI

AKP Hükümeti’nin içerisinde olduğu dönemlerde, genel seçim yapılmadan, partinin hükümeti kurma görevini almadan önce halka dokunulmazlıkları kaldıracağına dair söz veren Recep Tayyip Erdoğan’ı verdiği bu sözü yerine getirmek için zorlayıp, zorlamadığı konusuyla ilgili de Şener şu açıklamayı yaptı. ‘Şu andaki mevcut anayasa hükümlerine göre milletvekilleri oldukları zaman mahkemeler işlem yapamıyor. Yargılanmak için dokunulmazlığın kaldırılması için meclise önergeyle sunulması gerek. Geçmişte tüm yasama dönemlerinde bazı milletvekillerinin dokunulmazlığı mecliste oylanmış ve kaldırılmıştı. Fakat ilk kez 2002’den bu güne TBMM tek bir dokunulmazlık ele alınmamıştır.

Nedenine gelince, bu dosyalar içersinde başbakan ile ilgili de bakanlarla ilgili de dosyalar var. Bu dosyalar yargıya intikal ettiğinde bizim aleyhimizde sonuçlar çıkabilir, siyaseten zorda bırakabilir diyor. Ben dört dönem milletvekilliği yaptım ve 16 yıllık siyaset hayatımda bir tek dokunulmazlık dosyası açılmadı. Milletvekilliğimi ve dokunulmazlığımı bıraktım.’

DİNLEME KAYITLARINDA AKP İLE İLGİLİ YOLSUZLUK İDDİALARA SİLİNDİ Mİ?

ŞENER: ‘ERGENEKON’DAN GÖZALTINA ALINANLAR TELEFONDA AKP’NİN YOLSUZLUKLARINI KONUŞANLAR’

Şener’e göre Ergenekon’a üye olmaktan şu an tutuklu bulunan ya da gözaltına alınıp, serbest bırakılan herkes telefon görüşmelerinde Akp’ye takıldı. Şener konuyla ilgili iddiasını şöyle sürdürdü ‘Ergenekon’da adı geçen kişilerin çoğu yaptıkları telefon görüşmeleri nedeniyle ifade verdi. Bakanlar, milletvekilleri, hükümete ait yolsuzluklar, usulsüzlüklerle ilgili olarak konuşmuşlardır. Yoğun şekilde yaşanmış konuşmaların çoğu dosyalarda yoktur.’ yorumunda bulundu.

HALK FAKİRLEŞİYOR, SİYASET ZENGİNLEŞİYOR

‘Kriz 70 milyonu vururken bakıyorsunuz ki siyasetçileri vurmamış. Veya siyasetle bağlantı halinde bulunan, akrabası olanlar zenginleşiyor. Halk fakirleşiyor, siyasetle bağlantılı olanlar, siyaset zenginleşiyor. Baştaki kişi halk yoksullaşırken zenginleşiyorsa ve bu zenginliği çevresine dağıtıyorsa halk ile siyaset arasında kopukluk meydana gelmiştir.’
(Vatan)

"Baykal da Ergenekon'a katılmak isteniyor"

''DENİZ BAYKAL DA SORUŞTURMAYA KARIŞTIRILMAK İSTENİYOR''

Perinçek, ''Bu deliller ışığında kimse bu örgütü kuramaz. Burada bir örgüt yok. Böyle bir örgüt yok. ABD istedi diye bu örgüt kurulamaz. Her şeyden önce ortak bir ideoloji yok'' diye konuştu.

İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve kendisinin ''örgüt lideri gösterilmesinin hiçbir kanıtı olmayan saçma sapan iddialar'' olduğunu söyleyen Perinçek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Buradaki tek örgüt İşçi Partisi'nin örgütüdür. Ben bu insanları örgütlenmedikleri için hep eleştirdim. Tarih bu insanları yargılayacaksa, örgüt kurmadılar diye yargılayacak. 'Bu hayasız akını durdurmak için örgüt kurmadılar, hapislere düştüler' diye yazacak. Hep söyledim bu işler bireysel olmaz, örgütlenmeden olmaz.''

Doğu Perinçek, dosyadaki belgelerden, bir kısım isimlerin kapatıldığı şemadaki bazı kişileri tahmin ettiklerini anlatarak, ''CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın da soruşturmaya karıştırılmaya çalışıldığını'' öne sürdü.

Perinçek, ''Ortada bir örgüt vardır. Zekeriya Öz, Tuncay Güney, Sami Demirkıran, Mehmet Zekeriya Öztürk ve Osman Yıldırım bir örgüttür. Zekeriya Öztürk altına attığı imzayla iddianamede Türk milletine, TSK'ya ve İP'e karşı tertip örgütlemiştir. Bu örgütü yargılayacak bir makam çıkarsa yargılanacaktır. Bir gün mutlaka yargılanacaktır'' diye konuştu.

''Örgüt İP gibi olur'' diyen Perinçek, davada İP üyesi sanıklar arasında herhangi bir tartışma ya da anlaşmazlık yaşanmadığına dikkati çekerek, bunun aynı parti örgütünün içinde bulunmaktan kaynaklandığını oysa diğer sanıkların aralarında sorunlar olduğunu söyledi.

İP'in Türkiye'nin en dürüst, en vatansever partisi olduğunu ve ileri dönemde Türkiye'nin birinci partisi olacağını savunan Perinçek, ''Burada Türkiye'nin çözümü hapse atılmaktadır. Siz tahliyemizi geciktirerek Türkiye'nin çözümünü hapiste tutuyorsunuz'' dedi.

Dolar ne zaman 2 lira olacak?

Ertuğ Yaşar, doların yükselişini konu aldığı köşesinde, yükselişin aniden değil, alıştıra alıştıra gerçekleşeceğini belirtiyor.

Türk Lirası'nın hem dolara, hem de Euro'ya karşı yavaş yavaş, "acıtmadan devalüe" olduğunu ifade eden Yaşar, köşesinde okuyucularına şu şekilde seslendi;

"Öyle ki daha ağustos ayında 1.15 olan TL/dolar kuru, ocak ayında 1.65'e geldi. Yani TL dolara karşı dört buçuk ayda yüzde 45'e yakın devalüe oldu.

Eğer son yirmi yıl içinde herhangi bir zamanda TL bu biçimde devalüe olsaydı yer yerinden oynardı. Üstelik bu süreçte Merkez Bankası da faizleri neredeyse 400 baz puan aşağı çekti. Yani merkez bankalarının devalüasyon ile mücadelede tek araçları olan faizi artırma silahı da ters yönde kullanıldı. (1994 krizini yaşayanlar anımsayacaktır. O zaman TL yüzde 70'leri aşan bir oranda devalüe olunca Hazine sadece üç ay için net yüzde 50 faiz vererek devalüasyon ateşini söndürmüştü.)

PEKİ, NE OLUYOR?

Bu devalüasyon daha nereye kadar gidecek? Daha önce hem 2001 krizi sonrasında hem de mayıs-temmuz 2006 çalkantısı sonrasında olduğu gibi, döviz kuru geri gelecek mi?

Öncelikle şunu bilelim ki, bu olguyu sadece Türkiye yaşamıyor. Bütün serpilmekte olan ülkeler (emerging markets), aynı sorunu yaşıyorlar. Ama bu olgu Rusya'nın da içinde olduğu Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde çok daha sert yaşanıyor. Öyle ki Rusya son iki ayda Ruble'sini küçük küçük yirmiye yakın ayarlama ile yüzde 30'un üzerinde devalüe etti. (Bu arada Ukrayna'nın kısa zaman içinde uluslararası borçları konusunda default edeceği, borcunu ödeyemez duruma geleceği artık çok daha yüksek sesle söylenmeye başlandı!)

Bu da küresel mali/ekonomik krizin bir etkisi. Hep söylemiştik ya, flight to safety (güvenli limanlara kaçış) diye. Batı sermayesi kaçıyor. 2004 ile 2007 arasının yıldızı olan serpilmekte olan ülkeler, tam anlamı ile boşaltılıyor. Uluslararası likidite bolluğu döneminde önüne her geleni satın al biçiminde bakılan bu piyasalar, şimdi tamamen tu kaka oldu. O ülkelerdeki yatırımlardan getiri beklentileri iki, bazen üç katına çıktı.
Ne doğrudan sermaye girişi var ne de portföy yatırımı girişi. Batı'da (ve hatta Doğu'da da) kimse ek risk almak istemiyor. Kimse macera istemiyor. Zaten Batı piyasalarında da yeterince yüksek kazanç olanakları olduğu için kimse yüzünü Doğu'ya çevirmiyor.

BU DURUMDA?

Evet, bu durumda dolar da euro da daha gider. Enflasyon korkusu da en az bir altı ay için olmadığına göre, böyle ufak ufak devalüasyonlarla acaba dolarda bir dolar eşittir iki TL kurunu göremez miyiz?

Merkez Bankası'nın şubat-mart sonu itibariyle tek rakamlı bir faize gelmesi eğer gerçekten yüksek bir olasılık ise -ki özellikle Türkiye'yi izleyen yabancı analistler en az yüzde 11 diyorlar-, o zaman doların 2 liraya eşitlenmesi de çok uzak bir olasılık değil.

Ya bu kur, işler yatışınca geri döner mi? Bizce bu sefer dönmeyecek. Yeni denge dolar için 1.70-1.80 aralığında; euro için de 2.30 dolayında oluşabilir.

"Altın yükselecek, elinizde tutun"

Merill Lynch Global Varlık Yönetimi Avrupa Orta Doğu ve Afrika Bölgesi (EMEA) Yatırım Direktörü Gary Dugan, son dönemde ciddi bir altına hücum olduğunu belirterek, yakın vadede altını elde tutmakta fayda olduğunu söyledi.

Dugan, "Uzun dönemde çok olumlu görünüm emtia fiyatlarında. Altın fiyatlarının 1.500 dolar/ons'a kadar yükselebileceğini düşünüyoruz. Birçok insan fiziksel olarak altını alıp kasalarına koymak istiyorlar. Ciddi bir altına hücum var. Yakın vadede altını elde tutmakta fayda var” dedi.

Hugo Chavez… Çünkü…

İsrail’e yığınla yüksek perde laflar edip aslında hiçbir şey demeyen yöneticilerimizin aksine eyyam yapmayıp İsrail büyükelçisini kapının önüne koyduğu için…

Haber kısa ve net…

Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez de daha önce yaptığı açıklamada İsrail'i kınamış ve Venezuela'daki Musevi cemaatini, İsrail Hükümetine karşı tavır almaya çağırmıştı. Bu açıklamanın ardından çok fazla bir zaman geçmedi. Venezuela Dışişleri Bakanlığından bir açıklama geldi: "İsrail Büyükelçisi ve İsrail Büyükelçilik personelinin bir kısmını sınır dışı edilmesi kararı alındığı…" bildiriliyordu.

Bu kısa ve net haber bazı tavırları anımsattı bize. Hani taa ataların Yahudilere nasıl kol kanat gerdiklerinden alıp gelecek nesillerin İsrail’i Gazze’deki katliam nedeniyle nasıl mahkum edeceğine giden, Olmert’e küsüp telefonuna çıkmamaktan Ehud Barak’tan Tzipi Livni’ye laf sokmalara giden esip gürlemeleri… Günler günler kesilmeyen ama bir adım ilerisi olmayan tepki simülasyonlarını.

Sadece bir açıklamanın hemen ertesinde böyle bir karar alan Chavez bize adeta şunu dedi: Laf kalabalığı bu kadar fazla, hamaset bu kadar yüksekse ve başı da sonu da buysa… Şunu anımsayın: İsrail’e şimdi bu tepkileri gösterenler ama sadece bu tepkileri gösteren dünün (ve aynı zamanda bugünün) bu tepki gösterilen hedefi zenginleştiren, daha güçlü var eden kapalı kapılar ardındaki anlaşmaların tarafıdırlar. Taraflar, bazen dostlar alışverişte görsün hesabı durumu idare ederler.

Onun için laf kalabalığına getirip tepki görüntüsü altında aslında “her şey aynıyla baki” şarkısını söyleyenlere inat Chavez gerçekten kazandı.

Darısı İsrail hesabında en başta bizim eyyamcılar olmak üzere tüm kaybedenlerin başına.

Kaynak:Turktime



Aspirinin yeni marifeti.

Aspirinin, karaciğeri alkol ve bazı ilaçların zararlı etkilerinden koruduğu ortaya çıktı.

ABD'de "Clinical Investigation" adlı derginin son sayısında yayınlanan araştırmaya göre, Yale üniversitesinden uzmanlar, düzenli şekilde kullanılan aspirinin, alkol ve bazı ilaçların karaciğere ciddi zarar vermesini önleyebildiğini tespit etti. Araştırmaya göre, karaciğerde tahribata yol açabilen mekanizma, aspirin tarafından engelleniyor.

Araştırmayı fareler üzerinde yürüten uzmanlar, karaciğeri korumak için günlük doz gerektiği görüşünü ileri sürüyor.

Uzmanlar, bu keşfin, çeşitli hastalıkların tedavisi için geliştirilmek istenen, ancak karaciğere zarar verdiği için deneme aşamasında terk edilen tedavi yöntemlerinin aspirinle karıştırılarak yeniden denenebilmesine kapı aralayacağını düşünüyor.

Aspirinin kalp-damar rahatsızlıklarıyla bazı kanser türlerine karşı önleyici özellik taşıdığı doktorlarca kabul ediliyor.

Sigara dişlere de zararlı

Sigara içen kişilerin dişlerinin daha hızlı çürüdüğü ortaya çıktı.

Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ercan Durmuş, sigaranın, akciğer ve mide kanserleri dışında, ağız ve diş sağlığı için de büyük zararlar oluşturduğunu söyledi.

Doç. Dr. Durmuş, sigara çok tüketildiği zaman dişlerin üzerinde kalıntılar oluşturduğunu, bunun diş çürükleri ve diş eti hastalıklarına yol açan bakterilerin üremesine zemin hazırladığını kaydetti.

Sigaranın ağız bölgesi için en büyük zararının ise ağız sıcaklığını artırması olduğunu dile getiren Doç. Dr. Durmuş, “Sigara, ağızda sıcaklığı artırarak mikropların üremesi için elverişli bir ortam oluşturuyor. Bu nedenle sigara içen kişilerin dişleri çok daha hızlı çürüyor” dedi.

Sigaranın özellikle soğuk içeceklerle birlikte tüketilmesinin oluşacak sıcak-soğuk farkı nedeniyle dişlerdeki tahribatı artırdığını anlatan Doç. Dr. Durmuş, şunları kaydetti:
“Bu şekilde soğuk içeceklerle birlikte sigara içilirse, diş minesinde mikro düzeyde çatlaklar oluşur. Bu da dişlerin kolayca çürümesini beraberinde getirir. İçilen birkaç sigara bile ağız ve diş sağlığı için zararlıdır. Ancak sigaranın daha büyük boyutlarda ağız ve diş sağlığını etkilemesi, günde bir paket ve üzerinde sigara içilmesi durumunda gerçekleşir. Tiryaki düzeyinde sigara içenlerde dilin tat alma noktalarında duyu kayıpları oluşur. Sigara, burun bölgesinde de koku alma özelliğini azaltarak kişinin yemeklerden tat alma düzeyini düşürür. Bu nedenle kişi, yemekleri daha şekerli ve daha tuzlu olarak tüketir. Bu da sadece ağız bölgesine zarar vermekle kalmaz vücuttaki bazı organların da olumsuz etkilenmesine yol açar.”

Doç. Dr. Durmuş, sigaranın boğaz bölgesinde de enfeksiyonlara neden olabildiğini, özellikle kronik faranjitin en önemli nedenleri arasında sigaranın geldiğini sözlerine sözlerine ekledi.

'Çince'yi bırak, Türkçe öğren'

Dünyaca ünlü stratejist Friedman'dan (Gölge CIA), müthiş Türkiye kehanetleri..

ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından, CIA'ye yakınlığı nedeniyle 'Gölge CIA' olarak da tanınan 'Stratfor'un sahibi, ünlü stratejist George Friedman, önümüzdeki yüzyılın sonlarında Çin ve Rusya gibi ülkelerin gerileyip yerlerini Türkiye, Japonya, Meksika ve Polonya gibi yeni dünya güçlerine bırakacağını öne sürdü.

Friedman, 'Next 100 Years: A Forecast for the 21'st Century' (Önümüzdeki 100 Yıl: 21'inci Yüzyıl İçin Öngörüler) adlı yeni yayınlanan kitabında, Rusya ve Çin gibi güçler için önümüzdeki yüzyılda endişelenmeye gerek olmadığını, bu ülkelerin komünizme benzer çöküş yaşayacağını yazdı. Yazısını 'Rusça veya Çince'yi bırakın, Türkçe, Japonca, Polonya ve Meksika dillerini öğrenmeye bakın" diyerek sürdüren Friedman, "ABD'nin başlıca odak noktası olan İslami militanlarla savaşa gelince, o da tarihin derinliklerinde kalacak" dedi.

Friedman'ın kitabına yer veren The Washington Post'a göre, bütün bu öngörülerinin Rusya'nın yeniden uyandığı, Çin'in ekonomik patlama yaşadığı ve aşırı İslamcılara karşı savaşın kontrolden çıkmış halde tırmandığı dönemde saçma görünebilecek. Tersini savunan Friedman, bütün bu verilerin 21'inci Yüzyıl'ın sadece başını tanımladığını kendisinin 21'inci Yüzyıl'ın sonlarına ışık tuttuğunu belirtti.

Friedman, kitabında doğum oranlarının düşüp uzun hayat beklentilerinin artması nedeniyle 1970-90 yıllarında doğanların yaşlarının ileri dönemlerinde mali krizle karşı karşıya kalacaklarını ileri sürdü. Bunun da ABD gibi ülkelerin iş gücüne ihtiyaç duyacağı anlamına geldiğini belirten Friedman, "Göçmenleri sınırdan çeviriyoruz. Oysa bir süre sonra onları ülkemize çekmek için teşvikler dağıtacağız" diye yazıyor.

ABD'nin hemen yanıbaşında bulunması ve hızla artan işgücü nedeniyle ABD'nin ulusal çıkarları açısından tehdit oluşturacağını savunan Friedman, giderek güçlenen ve saldırganlaşan Meksika ile ABD arasında ciddi çatışmalar çıkabileceğini savundu.

"TÜRKİYE İLE ABD SAVAŞABİLİR"

Friedman, Türkiye ile Japonya'ya dair iddialar ortaya attı. Friedman önümüzdeki yüzyılın sonlarına doğru çıkabilecek savaşın ABD ile Türkiye-Japonya ittifakı arasında olacağını öne sürerek şu iddialara yer verdi: "Bu savaş bugüne kadar var olan klasik silahlarla yapılan savaşlardan tamamen farklı olacak. Yani bugünden bir tür bilim kurgu gibi görünen bir savaş yaşanacak."

Friedman'a göre 21'inci Yüzyıl'ın gidişatını bu savaşın sonucu belirleyecek. Ancak o döneme kadar, yani yüzyılın sonlarına kadar ABD başlıca egemen güç olmaya devam edecek.

PENTAGON'A DANIŞMANLIK YAPIYOR

Stratfor ya da 'Gölge CIA' 1996'da, Teksas'ın Austin kentinde kurulan özel bir istihbarat kurumu. Başında ünlü stratejist ve siyaset bilimci George Friedman bulunuyor.

Friedman aynı zamanda 'Amerika'nın Gizli Savaşı', 'Savaşların Geleceği' gibi best-seller kitapların yazarı. Türkiye'deki son gelişmelerle ilgili olarak, George Friedman tarafından kaleme alınan analizi 'Türkiye-Yeni Osmanlıcılık' ve yeni ABD yaklaşımı konusunda ilginç bir çalışma olarak nitelenmişti.Friedman ve başında bulunduğu Stratfor, Pentagon'a da danışmanlık yapıyor. 70 kişinin çalıştığı kurumda soyadlar pek bilinmiyor. Eski istihbaratçı olan çalışanlar arasında yer alan eski Rus ajan sadece 'Viktor' olarak biliniyor.

Kuruluşun sitesi ise, yayınladığı analiz ve verdiği haberlerle dikkat çekmişti. En çarpıcı örneği ise NATO'nun eski Yugoslavya'ya yönelik operasyonu sırasında yaşanmıştı. Belgrad'taki Çin Büyükelçiliği'nin bombalanmasını ilk haber veren Stratford olmuştu.

Daha sonra Çin Büyükelçiliği'nin bombalanmasının bir hata olmadığını, söylendiği gibi pilotlara yanlış harita verildiği için değil, bombanın, Çin'in Sırplar'a verdiği desteğe bir karşılık olarak atıldığını da yine Stratfor açıklamıştı. Srtatfor'un, Asya'da 1997'de bir krizin yaşanacağını da ABD yönetimine çok önceden bildiren ilk kurum olmuştu.

(Kanal D)

Hayyam'dan

Geçmiş günü beyhude yere yad etme,

Bir gelmemiş an için de feryat etme,

Geçmiş gelecek masal bunlar hep

Eğlenmene bak ömrünü berbat etme."

17 Ocak 2009 Cumartesi

Günün Sözü

Dünyanın güçlükleri dörttür:

Yalnız başına ihtiyarlık;

gurbette hastalık;

yokluk içinde borç;

yolculukta uzun yol.


Ateşli seks baharatları!

Bu bitki ve baharatları tüketen çiftler, birbirlerine daha çok zaman ayırmak isteyecek...

Çünkü, cinsel gücü artıran bu bitkiler, oldukça güçlü etkiler yaratıyor...

* Tarçın: Hormonları çalıştırır ve cinsel gücü artırır. Bir bardak suya bir kahve kaşığı atılıp çay gibi içilebilir. Sütlü tatlıların üstünde kullanmayabilirsiniz.

* Ay çekirdeği: Cinsel arzuyu artırıyor ama sivilce ve kilolarda da artışa neden oluyor. Birinden birini seçeceksiniz!

* Yulaf ezmesi: Özellikle kadınlarda cinsel isteksizliği giderir. Hormonları düzenler ve vücut direncini artırır. Her sabah sütlü yulaf ezmesinin içine isterseniz ceviz, fındık, antepfıstığı koyabilirsiniz. Bu kuvvetli öğünle gününüzü daha kolay geçirebilirsiniz.

* Üzerlik tohumu: C insel gücü artırır, hamileliği kolaylaştırır. Ezilmiş tohum günde 1-2 gr. bala karıştırılarak yenir veya doğrudan suyla içilebilir.

* Kırmızı ve yeşil acı biber, karabiber: Hep tatlılar bu etkiyi yapacak değil ya, inanamayacaksınız ama acı da cinsel isteği kamçılar...

* Sarmısak: Tüm hormonları çalıştırır. Çiğ olarak yenmesi tavsiye edilir.

Roka: Yeşil sebzeler içinde bu anlamda en değerlisi rokadır. Yalnız balık yanında değil, salatalarda da kullanmalısınız.

* Zencefil: Tüm vücudu uyarır, bedenen ve ruhen güç kazandırır. Kurabiye ve tatlılarda da kullanılabilir.

* Kekik ve nane: Özellikle kadınlarda bütün kadınlık hormonlarının düzenli çalışmasını sağlar ve vücudu güçlendirir.

* Hardal, kimyon, kişniş: Bütün hormonları çalıştırır ve sinirleri de kuvvetlendirir.

* Vanilya: Hem bedeni, hem de sinirleri güçlendirir, cinsel gücü artırır. Tatlı ve keklerde bol bol kullanılabilir.

* Isırgan tohumu: İşte ufak bir mucize. Bir kilo bal ile 100 gr. ısırgan tohumunu karıştırın ve her gün bir kaşık yiyin. Bomba gibi hissedeceksiniz.

* Arı sütü, bal ve polen karışımı: Bu karışım hem hücrelerinizi yeniler, hem de yaşınız ilerlese de cinsel gücünüzü yerinde tutar.

15 Ocak 2009 Perşembe

‘Güzel kadın aldatıyor'

17 ile 30 yaşları arasındaki kadınlarla yapılan araştırmaya göre güzel kadınlar aldatmaya daha eğilimli

ABD’li bilim insanları, güzel kadınların, eşlerini veya sevgilililerini aldatma olasılığının daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Teksas Üniversitesi tarafından yürütülen araştırmalara göre güzel kadınlarda kadınlık hormonu östrojenin bir türü olan ’östradiol’ isimli bir hormon buluyor. Bu hormon seviyesinin yüksek olduğu kadınların aldatma riski daha yüksek oluyor. Ayrıca bu hormonun yüksek olduğu kadınlar, daha fazla partner değiştiriyor. Güzel kadınlar, çevresindeki erkeklerden daha çok ilgi görüyor ve kendilerine güvenleri daha yüksek. Bu yüzden de aldatmaya eğilimli oluyorlar. Araştırmayı yapan Dr. Kristina Durante, bu hormon seviyesi yüksek olan kadınların sadece çocuklarına daha iyi bir baba ve iyi bir koca değil, daha fazla şey istediğini tespit etti. Bu kadınların standartları yüksek oluyor ve erkeklerden daha yüksek beklentileri bulunuyor. Ayrıca tıpkı erkeklerdeki testesteron hormonu yüksekliği gibi, cinsel istekleri daha yüksek oluyor. Araştırma için yaşları 17-30 arasında değişen 58 kadınla yüzyüze görüşüldü ve tükürük örnekleri alındı.

13 Ocak 2009 Salı

Günün Sözü

Küçük insanlar kişileri
normal insanlar olayları
büyük insanlar fikirleri tartışırlar.


Hyman C. Ricover

NEYE BAKARLAR

Kadın bir evin mutfağına

Erkek bir evin yatak odasına

Kadın bir evdeki oda sayısına

Erkek tuvalet sayısına

Kadın banyo fayanslarnn dizaynına

Erkek klozetin rahatlığına

Kadın evin ferahlığına

Erkek yatak odasının ferahlığına

Kadın salonun ışığına

Erkek televizyona ışık yansıyıp yansımayacağına

Kadın odaların konumuna

Erkek yatak odasının ses geçirip geçirmeyeceğine

Kadın eve uyan perdeye

Erkek içeri ışık sızdırmayacak perdeye

Kadın çocuk odasının genişliğine

Erkek tuvaletin genişliğine

Kadın çocuk odasının yerine

Erkek çocuk odasının yatak odasına olan mesafesine

Kadın metrekareye

Erkek konfora

Kadın mutfağın konumuna

Erkek ebeveyn odasında banyo tuvalet olup olmamasına

Kadın balkonun genişliğine

Erkek balkondan kaç metrelik takım bayrağı sarkıtabileceğine

Kadın annesine yakınlığa

Erkek annesine uzaklığa

Kadın taşınma kolaylığına

Erkek ulaşım kolaylığına

Kadın okula olan mesafeye

Erkek işine olan mesafeye

Bakar.

Kadn ve erkeğin; hayat, yatak ve ev konusundaki görüşü farklılığı işte bu kadar net ve basittir.

Erkek hayatını; yatak odası ve televizyon merkezli,

Kadınsa hayatını; ev, çocuk ve mutfak merkezli kurmayı ister.

online müzik dinlemek için...


http://fizy.org/

Şarkıları yazıp, bilgisayarınıza indirmeye gerek kalmadan dinleminizi sağlayan, bir Türk'ün internette şu ana kadar yaptığı en basarılı sitelerden biri. New York Times'ta haberi çıkmış. 1 ay olmasına rağmen google, yahoo gibi devlerden teklif gelmiş bir site.. herkese tavsiye ederim..

Kendi isinizi kurmanin 12 yolu

Şirket Yaratmanın 12 Sıradışı Yolu

Çoğu şirkette, iş dünyasının kökleşmiş gelenekleri, alışagelmiş uygulamaları gözü kapalı kabul edilir.

Şirketler, kültürlerine kolay uyum sağlayacağına inandıkları insanları işe almayı yeğleyip, çalışanlarını birbirleriyle iyi geçinmeye, kurumsal kuralları öğrenmeye ve emirleri harfi harfine yerine getirmeye teşvik ederler.

Ancak günümüzün dinamik ve rekabetçi dünyasında uzun vadede büyümek ve ayakta kalabilmek için şirketlerin kendilerini uygun yeni yönetim tarzları ve yeni ürünler keşfetmeleri şarttır. Bu da ancak inovasyonun yani yenilikçiliğin şirketlerde bir yaşam biçimi olarak benimsenmesiyle gerçekleşebilir. Yenilikçiliğin bir şirkette yaşam tarzı haline getirilebilmesi için, şirket yönetimine ait kökleşmiş inançların çoğunlukla tersine çevrilmesi gerekir.

İşe Yarayan Çılgın Fikirler
İşte Standford Üniversitesi Profesörlerinden Robert I. Sutton da, kurumlarında yaratıcılığı ve yenilikçiliği ateşlemek isteyen yöneticilere yıllardır önerdiği fikirleri "İşe Yarayan Çılgın Fikirler" de bir araya getiriyor. Sutton, yenilik yapmak isteyen şirket yöneticilerine, günümüzde pek çok kurumu başarıya ulaştırmış olan 12 yolu göstererek, tüm şirketleri sıradanlıkla sıra dışılık arasında bir denge kurmaya davet ediyor.

Robert Sutton'a göre yaratıcılığı ateşleyen fikirler:

1- İşe yarayan geleneksel fikirler yerine, işe yarayan garip fikirler geliştirin.

2- Büyük olasılıkla başarıyı olacak işler yapmak ve başarının kesin olacağına önce kendinizi, sonra diğerlerini inandırmak yerine, büyük olasılıkla başarısız olacak işler yapın. Başarının kesin olduğuna önce kendinizi sonra diğerlerini inandırın.

3- Başarıyı ödüllendirmek, başarısızlığı ve tembelliği cezalandırmak yerine,
Başarıyı ve başarısızlığı ödüllendirin. Sadece tembelliği cezalandırın.

4- İşe değer veren ve yapılan işi destekleyen kişiler aramak, desteklemek yerine, uzak durmanın, dikkati başka yöne çevirmenin yollarını arayın.

5- Güvenilir ve pratik şeyler üzerinde düşünüp, bunları gerçekleştirmek için plan yapmak yerine, komik, saçma ve pratik olmayan şeyler üzerinde düşünün. Bunlarnı gerçekleştirmek için plan yapın.

6- Geçmiş deneyimlerinizi alıp, kopyalamak yerine, geçmiş deneyimlerinizi tamamen unutun.

7- Özellikle yeni işe alımlarda adayları izlemek için iş mülakatları yapmak yerine,
Adayları izlemek için değil, yeni fikirler elde etmek için iş mülakatlarından yararlanın.

8- Karşı karşıya kaldığınız sorunun esasını hiçbir zaman çözememiş olan insanları görmezden gelmek yerine, karşılaştığınız sorunların aslını çözen insanlara önem verin.

9- Mutlu insanlar bulup, kavga etmeyeceklerinden emin olmak yerine,
Mutlu insanlar bulup, kaga etmelerini sağlayın.

10- Hızlı öğrenen, kurumu hızlı tanıyacak kimseleri işe almak, sevebileceğiniz ve ihtiyacınız olanlarla çalışmak yerine, yavaş öğrenenleri, kurumu zor tanıyacak olan kimseleri işe alın. Sevmeseniz bile sizi rahat ettirecek kimseleri işe alın. İhtiyacınız olmayan kimseleri işe alın.

11- Dikkat gösterecek, yöneticilerine ve birlikte çalıştıklarına riayet edecek kimseleri cesaretlendirmek yerine, yöneticilerini ve birlikte çalıştığı kimseleri görmezden gelecek, onlara kafa tutacak insanları destekleyin.

12- Sıra dışı fikirlerin uygulanmasında ve kullanılmasında beceriklilik etkinliğin göstergesi olduğuna inanmak yerine, yaratıcı şirketler ve ekiplerde çalışmanın verimsiz ve can sıkıcı olduğuna inanın.

Kaynak: www.yonetisim.com / Standford Üniversitesi Profesörlerinden Robert I. Sutton'un kitabından alıntı yapılmıştır
.

Telefonla etkili görüşme teknikleri

Telefon görüşmesi, etkin bir şekilde kullanıldığında, en önemli pazarlama araçlarından biridir. Zaman içinde siz de, kendi telefon görüşmesi stilinizi yaratacaksınız, ama bütün girişimcilerin ve pazarlamacıların, etkin bir telefon görüşmesi sağlamak için dikkat etmesi gereken kurallar var.

1.Telefonda konuşurken gülümseyin, müşterileriniz gülümüseminizi farkedecektir.

2.Telefonu nazik bir biçimde yanıtlayın ve konuşma süresince nezekati elden bırakmayın.

3.Telefonu hiçbir zaman ağzınızda yemek varken yanıtlamayın. Ağız şapırtısı, telefon hatları üzerinden karşı tarafa büyüyerek yansıyacaktır.

4.Bütün aramalara en geç 48 saat içinde yanıt verin.

5.Önemli bir telefon görüşmesi gerçekleştirmeden önce, söyleyeceklerinizi kafanızdan geçirin. Önemli sözcükleri, kendinizi rahat hissedene kadar yüksek sesle tekrar edin.

6.Telefonda konuşurken yazılı metinden okumayın. Karmaşık bir konuyu anlatmak durumundaysanız, anlatacağınız bölümleri size hatırlatacak kelimelerden ya da başlıklardan oluşan kartlar kullanın.

7.15 dakikadan uzun sürecek telefon görüşmeleri için, daha önceden randevu alın.

8.Telefon görüşmesi esnasında, bilgisayar klavyesinin tuşlarına dokunmak, gazete sayfalarını karıştırmak gibi davranışlardan kaçının; görüştüğünüz kişi, konuya ilginizi kaybettiğinizi düşünecektir.

9.Hattın öbür ucundaki kişinin ne söylediğine dikkat edin ve ona yanıt verin. Ne söyleyeceğinize değil de, telefonda görüştüğünüz kişinin söylediklerine konsantre olursanız, görüşme, yüzyüze yapılan bir iş görüşmesine daha çok benzeyecektir

KUTADGU BİLİGDEN ÖĞÜTLER


ü Söz, deve boynu gibi yularlıdır, nereye çekersen oraya gider.
ü Kötü sövülür, iyi övülür.
ü Bilgisizin sözü kendi başını yer.
ü Çok dinle, fakat az konuş. Sözü akıl ile söyle bilgi ile süsle.
ü Yaşamı sermaye yap, bunun faizi iyiliktir.
ü Anlayış ve bilgiyi anlatan dildir.
ü Misk ve bilgi birbirine benzer, insan bunları yanında gizli tutamaz.
ü Akıl karanlık gecede bir meşale gibidir.
ü İnsan akıl ile yükselir, bilgi ile büyür.
ü Sevinç istersen o kaygı ile gelir, huzur istersen o zahmet ile birlikte bulunur.
ü İnsan kendisini sevdirirse onun kusuru en büyük erdem sayılır.
ü İnsanoğlu bir kervana benzer, konak yerinde sürekli kalamaz.
ü Aklın süsü dil, dilin süsü söz, insanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür.
ü Bilginin sözü bilgisiz için göz olur.
ü Soylu insan ölsede soyu kalır.
ü Beylik çok iyi birşeydir, ne varki daha iyi olan yasadır ve onu uygulamak gerekir.
ü Halkın yükünü hafifleten kimse insanların iyisidir.
ü Halkın içinden yükselip zenginliğe eren insanın dili ve sözü tatlı olmalı, kendiside alçak gönül göstermelidir.
ü Bilgi büyük anlayışıda ulu bil, seçkin kulu bu iki şey yükseltir.
ü İyi insan hep iyilik eder, yaptığını insanın başına kakmaz, kendi çıkarını düşünmez ve karşılık beklemez.
ü Doğru insan gönlünü çıkarıp avucuna koyarak başkaları önünde mahçup olmadan dolanabilen insandır.
ü İyi, yokuş tırmanmak gibidir, güçtür; kötü şey iniş gibidir, kolayca elde edilir.
ü Elden gelirse kötülüğün inadına iyilik yap.
ü Cimri malını kendisinden esirger, nasıl olurda başkasının hakkını verir.
ü Bilgin kişinin sözü toprak için su gibidir, su verilince nimet çıkar.
ü Vücudun besini ağızdan, ruhun besini ise kulakdan gelir.
ü Dinlemek söylemekten daha iyidir, insan dinlemekle bilgin olur.
ü Öldükten sonra çocuğu kalan baba için 'yaşamıyor' denemez.
ü Adalete dayanan yasa, bu göğün direğidir.
ü Gönül kimi severse göz daima onu görür.
ü Ömrün tamamı üç gün süren yarın, dün bugün.
ü İster şeker, helva; ister arpa, darı yemiş olsun doyup yatan sabaha yine aç kalkar.
ü Allah insana iki göz ve kulak vermiştir, biri ile bu dünyaya bakarsa diğeri ile ahirete bakmalıdır.
ü Çocuklarına bilgi ve edep öğret.
ü İnsan gönlü incedir, o bir sırçaya benzer, kaba söz söyleme kırılır.
ü Boğazdan hem can hem hastalık girer.
ü Şu üç insana değer ver; gözü pek kişi, bilgin kişi,becerikli kişi,
ü Cömert gümüş dağıtan değildir, cömert canını feda eder ki nsanın hakkını veren kişidir.
ü Akılsız ve bilgisiz kişi kendini yükseltemez.
ü Eğer iyilik ananın ak sütü ile insanın özüne girerse o insan, ölünceye kadar yolunu şaşırmaz.
ü İyilik yapmakta devam et ey iyi kişi; iyilik kocamaz, onun ömrü ebedidir.
ü Bilginin sözü ebedidir.
ü Hangi işte acele edilirse, iş uzar ve gecikir, acele ile yapılan işler pişmanlıkla biter.
ü Hangi iyiyi görmüşsün ki iyiliğinden pişman olsun.
ü İnatçılık insan için ağır bir yüktür.
ü Bilerek söylenen söz bilgi sayılır, bilgisizin sözü kendi başını yer.
ü Gönlünü ve dilini doğru tut.
ü Bütün iyilikler, bilginin faydasıdır. Bilgi ile göğe dahi yol bulunur.
ü Daima iyilik yapki kendinde iyilik bul.
ü Hiçbir işte acele etme. sabırlı ol. Kendini tut; sabırlı insanlar arzularına erişirler.
ü Öfke ve gazapla işe yaklaşma; eğer yaklaşırsan ömrünü heder edersin.
ü Menfaat sandalyeye benzer, başında taşırsan sen küçültür, ayağının altına alırsan seni yükseltir.
ü İnsanların seçkini insanlığa faydalı olandır. Halk nazarında muteber kimse, merhametli olandır.
ü Fenalık cahillikten doğar; hastalıklar kötülükler hep aynı noksanlıktan ileri gelir. Fakat tedavi ile hastalara şifa verilebilir;
ü terbiye ile kötüler iyi edilebilir; okumak yolu ile de bilgisizlere bilgi verilmiş olur.

11 Ocak 2009 Pazar

Göbek eriten diyet ve egzersiz

Pek çok kişi istediği formda olamamaktan şikayetçi.

Bazı kişiler biraz zayıfladıysa bile istediği yerlerden (göbek, bel, basen) incelememekten yakınıyor.

Normal diyet programlarında kişiler zayıflasa bile çoğu kişide daha çok yüz bölgesi inceliyor. Ama aşırı yağlı bölgelerde pek incelme olmuyor.

Sizlere 3 haftada, özellikle göbek-bel bölgesinden incelmeyi de sağlayacak özel bir program vereceğim. Ancak öncelikle şu noktayı vurgulayayım:

Sadece diyetle bölgesel zayıflama tam olmaz. Beraberinde özel egzersiz ve bazı özel bitkisel mönüler gerekir.

Bu programı 3 hafta uygulayın, 21inci günün sonunda müthiş incelmeyi hayretle göreceksiniz.

Mekik hareketi:Dizlerimiz bitişik ve ayaklarımız birbirine paralel şekilde tabanları yeri gösterirken iki elimizi enseye koyup hızlı hızlı, sık sık ve kesik kesik hareketlerle karnımız acıyana kadar sabah ve akşam ellişer kez bu hareketi yapıyoruz.

Bu hareket özellikle karın bölgesindeki kasları kuvvetlendirir, yağ dokusunu harekete geçirir ve yağların yanmasına yardımcı olur.

Sopalı hareket:

Bu harekette de bir sopayı ense kökümüze alıp iki elimizi geçiriyoruz. Ayaklarımızı yere sağlam basıp süratli bir şekilde sağa ve sola doğru daha çok kalçadan yukarısını hızlı bir şekilde döndürerek birkaç dakikada bu hareketleri yapıyoruz.

Bu haraket karnın yan tarafındaki kasların şekillenmesi ve göbeğin erimesini sağlar.Bel kasları için mekikBir taraftaki kolumuzu, bükülmüş olan diğer taraftaki dizimize doğru hafifçe, sık sık ve seri hareketlerle yakınlaştırmaya çalışıyoruz. Bu hareketi de birkaç dakika dayanabildiğimiz kadar yapmaya gayret ediyoruz. Daha sonra diğer taraftaki ayağımızı ve kolumuzu değiştiriyoruz. Bu hareket karnın yan tarafına doğru olan kasları çalıştırmak için yararlıdır.

Haftanın tek günleri bunları yiyin Kalkar kalkmaz: 1 bardak ılık ballı limonlu su (içine yarım tatlı kaşığı bal, 10 damla limon konacak).

Sabah sporu: 35 - 40 dakika tempolu yürüyüş yapın. Bol ter atmaya gayret edin. Ardından fotoğraftaki gibi 15-20 dakika spor.Duş: Ham ipek kese veya kabak lifi ile 5 dakika fırçalar gibi göbek, basen,popo, bel sertçe fırçalanacak. 5 dakika kadar susam yağı, kekik yağı, biberiye yağı, melisa yağı ile aynı bölgeye masaj yapılacak.

Kahvaltı:1 adet kabuklu yeşil elma, 1 adet sert şeftaliAra: 2 parmak taze dil peyniri yiyebilirsiniz.

Öğle: 1 porsiyon ızgara tavuk (derişiz),bol rokalı yeşil salata (taze soğanlı).

Ara(saat 15.00): 3-4 yulaflı bisküvi

Ara(saat 17.30): 1 adet yeşil elma.

Akşam: 4-5 kaşık zeytinyağlı fasulye (az yağlı), 1 dilim tam ekmek, mevsim salatası.

Gece: 1 bardak şekersiz Tarçınlı ılık light süt. 3-4 fincan rezene çayı, yeşil çay,mısır püskülü, kiraz, avakado yaprağı karışım çayı içilecek.

Yasaklar* Kolalı, şekerli içecekler * Kızartma * Hayvansal katı yağlar (tereyağı, kaymak, yağlı şarküteriler, yumurtanın sarısı, yağlı süt ürünleri, yağlı etler, tavuk - balık derisi, tam yağlı süt)* Alkol (özellikle bira)* Beyaz un, . * Beyaz şeker* Doğum kontrol hapları* Aşırı gündüz uykusu* Çikolata * Yağlı çerezler* Cips

Zayıflatıcı çayı elinizden düşürmeyin

Bir su bardağı için;

1-2 adet avakado yaprağı, 1 çay kaşığı yeşil çay, küçük bir tutam kiraz sapı ve mısır püskülü, 1 çay kaşığı rezene tohumu sadece 1-2 dakika kaynatılacak ve hafifçe fokurdadıktan sonra 3-4 dakika demlenmeye bırakılacak.

Sonrasında şeker veya tatlandırıcı eklenmeyecek sadece çok ince bir dilim limonla içilecek. Yemeklerden biraz sonra da içebilirsiniz.

Akşam mümkün olduğunca erken yenilecek. Sabah ise erken kalkmak önemli çünkü erken kalktığınızda metabolizma hızlanır,
sabah sporu ise vücudu canlandırır, harekete geçirir.

Cisimler havada duracak!

Cisimleri havada tutmanın yolu bulundu.

Amerikalı bilim insanları, cisimleri havada tutmanın nasıl başarılabileceğinin yolunu buldu.

Henüz bir cismin havada tutulması gerçekleştirilmedi ancak bilimciler, doğadaki en küçük parçacıkları yöneten ilkelerden oluşan ''kuantum mekaniğinin'' sır dolu güçlerini kullanarak, bunun nasıl başarılabileceğinin yolunu keşfetti. Harvard Üniversitesi uygulamalı fizikçi Federico Capasso ve ekibinin yaptığı bu çalışma, Nature dergisinde yayımlandı.

Küçük nanoteknolojik makineler yapılmasına sağlayabilecek olan bu yöntemde, moleküllerin belirli birleşimleri oluşturularak, birbirlerini itmeleri sağlandı. Bu ''yeni gücün'' keşfinin, moleküllerin havada tutulmasını sağlayabileceği, sürtünmenin sıfır olduğu küçük, yeni kuşak cihazların yapılmasını sağlayabileceği kaydedildi.

Bu yeni güç, çok küçük cisimlerin birbirlerine yaklaştıklarında birbirlerini çekmeleri esasına dayanıyor. Bir Rus ekibi, moleküllerin doğru bileşimi elde edildiğinde bu gücün tersine dönebileceğini, yani cisimlerin birbirini itebileceğini öne sürmüştü.

Amerikalı bilimcilerin yaptığı bu deney de Rusların bu varsayımını kanıtladı. Deney sırasında bir sıvı üzerindeki ince altın yüzey, metalik bir yüzey tarafından çekildi ancak ancak silisyumdan yapılan bir başka yüzey tarafından itildiği gözlendi.

Kilo vermenin 9 yöntemi

Birçok insan nasıl kolay kilo vereceklerini bilmiyor.

Dr. Judith Beck'in yazdığı kitapta kilo vermenize yardımcı olacak bazı öğütler yer alıyor:

1. Sabotaj düşüncelerine karşılık verin: Bunun hakkında bilinçli olmayabilirsiniz, her zaman yemeden önce durup düşünün. Örneğin, dolapta açılmış bir kurabiye paketi görürseniz, otomatik olarak bir tane almayın. Önce düşünün "Gerçekten bunu yemeyi istiyor muyum, bir tane alsam sorun olur mu ?" diye düşünün. Eğer bu düşünceyi cevaplayamıyorsanız kurabiye yiyin. Eğer "Bunu gerçekten yemek istiyorum, fakat yapmamalıyım. Çünkü bu benim diyetimde yok, buna sadık kalmalıyım" derseniz yememelisin. Eğer tetikleyicileri (birinin 1 dilim kek teklif etmesi gibi) tespit etmeyi öğrenebilirsen sabotaj düşüncelerine maruz kalmayı en alt düzeye indirirsin.

2. Aç olma ve olmama arasındaki ayrımı ayırt edin: Zayıf insanlar gerçekten aç olduklarını daha kolay ayırt ederler, çünkü mideleri boştur ve boş olmadığı zaman bir şeyler yemeyi arzular. Zayıf bir insan gibi düşünmek için, açlık ve yeme isteği arasındaki farkı anlatmayı öğrenmek zorundasın. Açlık toleransınızı deneyin. Fiziksel açlık duygusunu hissedene kadar birkaç saat yemeden durun. Eğer duygu midenizdeyse muhtemelen açsınız; eğer değilse sadece yeme isteğiniz vardır.

3. Haksızlığa odaklanmayın: Birçok zayıf insan yemesini belli bir dereceye kadar sınırlandırır. Çok fazla çaba harcamadan sınırlarını kabul ederler. Diyet yapanlar ise diğerleri istediğini yerken nasıl adil olunacağı konusuna odaklanır ve kendilerini mahrum hisseder. Kendinizi başarılı şekilde diyetini uygulayanlarla karşılaştırmaya başlayın, çünkü onlar kesinlikle sınırlı bir şekilde yiyorlar. Haksızlık ve mahrumiyet duygusu hakkında kendinize şunu hatırlatın: "Ya bu yiyecekten şimdi mahrum kalacağım ya da zayıf olmaktan mahrum kalacağım. Bu nedenle hangisini istediğime ben karar vermeliyim".

4. Düşüncelerinizi yazın: Hemen herkesin az da olsa kilo verme deneyimi olmuştur, fakat birçok insan kilodan uzak durma deneyimi yaşamamıştır. Davranışınızda kısa süreli değişiklikler yapabilirsiniz, ancak düşüncenizi değiştirmedikçe muhtemelen bu davranış değişikliğine tahammül edemezsiniz. Düşüncelerinizi değiştirmenin bir yolu tekrar tekrar yeni fikirlerinizi uygulayın ve kart fihristinde sabotaj düşüncelerinize vereceğiniz cevapları yazın.

5. Direniş kaslarını geliştirin: En yaygın sabotaj düşüncelerinden biri, "Eğer bunu yersem sorun olmaz" düşüncesidir. Bu sadece kaloriler hakkında değil. Planlamadığın zaman her seferinde yeme isteğine teslim olursun. Bir sonraki sefer daha çok teslim olursun. Bunun tersine, direndiğin her seferde de direncin artar ve yeme isteğine karşı daha çok direnirsin. Eğer kilo vermek ve bunu sürekli korumak istiyorsan, direnç kaslarını güçlendirecek ve teslimiyet kasını zayıflatacak her fırsata ihtiyacın olacak.

6. Gerginliğinizi azaltın: İç sesimiz bize "Bunu istiyorum... Gerçekten bunu yapmamalıyım... Bu benim diyetimde yok..." gibi şeyler söyler. İç sesimiz nerede susarsa, yemeye ya da yememeye karar vermişizdir. Bu iç ses bizi gerginleştirir ve bir kere "Ben bunu yiyeceğim" kararı verirsen gerginlik hafifler. Fakat, ağzına koymadan önce ferahlama duygusuna dikkat et. Yeme kararın gerginliğini azaltacağı gibi, yememe kararın da bunu yapar. Kendini oyalayarak yeme isteğini uzaklaştırabilirsin. Farklı insanların farklı tekniklere ihtiyaçları vardır, bu nedenle birkaçını dene ve hangisinin senin için olduğunu gör. Örneğin, dişlerini fırçalamak, tırnaklarını parlatmak, arkadaşını aramak, yürüyüşe çıkmak ya da internette sörf yapmak işe yarayabilir.

7. Oturarak yemek yiyin: Kilo vermeye çalıştığın zaman yediklerini sınırlandırman gerekiyor. Maksimum fayda sağlamak için yemenin zevkine odaklanman gerekiyor. Ayaktayken dikkatin genelde bölünüyorsa yemekten maksimum zevk alamazsın. Ayakta atıştırmak nedense yemekten sayılmıyor. Ayaktayken yemeğe niyetlenirsen kendini durdur, oturarak her lokmanın tadına var.

8. Planlamanın önemi: İnsanlar için zor şeylerden biri ne zaman istersen yemek gibi spontan yemek fikrinden vazgeçmektir. Fakat "Bu geçmişte işe yarıyor muydu?" Ve insanlar bunu düşününce anlarlar. İstedikleri her zaman yemek yerine programa göre yemek yeme becerisini öğrenmek zorundadırlar. Yarın yiyeceğiniz tüm yemeklerin planını yazın. Ertesi gün planda yediklerinizi kontrol edin ve planda olmayan bir şey yediyseniz onu not edin. Bu planı haftalarca, aylarca ve hatta tüm kilolarınızı verene kadar uygulayın.

9. Duygusal nedenlerle yemeye son verin: Duygusal yemek büyük bir sorun, kilo sorunu olan herkes zaman zaman duygusal bir sebepten dolayı yemek yiyor. Bazı insanlar üzüntülü ya da endişeli olunca, diğerleri yalnız olduklarında ya da sıkıldıkları zaman yemek yer. Birçok diyet yapan insan kendini yemekle sakinleştirdiğini düşünüyor. Fakat yemek yemek sorunu çözmüyor, senin sıkıntını geçiriyor gibi oluyor. Aslında, başka bir soruna yol açıyor, diyetinin dışına çıktığın için kendini suçlu hissediyorsun. Yemek yemeye yönelmek yerine, bu teknikleri deneyebiliriz. Nasıl hissettiğinizi belirleyin: "Üzgünüm, aç değilim". Kendinize seçenek vermeyin, kendi kendinize "Seçeneğim yok. Bunu yemeyeceğim" deyin ve böylece mücadeleyi kazanacaksınız.

Masum Türker'den kriz uyarısı

"Asıl kıyamet sigorta fonları battığında kopacak."

TÜRMOB Genel Başkanı Masum Türker, ekonomik kriz konusunda “asıl kıyamet sigorta fonları battığında kopacak” uyarısında bulundu. Sosyal güvenlik reformunun, sosyal güvenliğin özel sektöre devrini öngördüğünü belirten Türker siyasilere “sosyal güvenlik reformunu artık durdurun” çağrısında bulundu.

İstanbul Yüksek Ticaret ve Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Mezunları Derneği Ankara Şubesi’nde düzenlenen “Dünyada ve Türkiye’de 2008 yılının ekonomik, sosyal ve siyasal yönden değerlendirilmesi, 2009 yılına genel bakış” paneli, Kültür ve Turizm Bakanlığı 75. Yıl Kültür Merkezi’nde yapıldı. Panele katılan TÜRMOB Genel Başkanı Masum Türker, yaşanan ekonomik krizle ilgili olarak TÜRMOB olarak kriz merkezi oluşturduklarını belirtirken ciddi bir rapor hazırlamayı planladıklarını söyledi. Konuşmasında, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin küresel krizle ilgili olarak 25 Eylül’le yaptığı konuşmayı hatırlatarak Sarkozy’in “kapitalizmin spekülatörlere başat rolünün verilmesi olmaması, emeğin çalışanların ödüllendirildiği bir sistem” olması gerektiğini söylediğini kaydeden Türker, “Sarkozy, kapitalizmin çöktüğünü yeniden inşa edilmesi gerektiğini söylüyor.” dedi.

Yaşanan küresel ekonomik krizin en tehlikeli noktasının sigorta fonlarıyla ilgili olacağını ifade eden Türker, “Asıl sigorta fonları battığında kıyamet kopacak, emekli maaşları ödenemeyecek” dedi. Siyasilere sosyal güvenlik reformunu durdurmaları çağrısında bulunan Türker, reformun nihai hedefinin sosyal güvenliğin özelleştirilmesi ve özel sektöre devredilmesi olduğunu kaydetti.

“IMF’YLE ANLAŞMANIN HALKA FAYDASI YOK”-

Dünyada Pazar ekonomisinin tümüyle serbest bırakılmaması görüşünün tartışılmasına rağmen Türkiye’nin ulusal şirketlerinin satıldığını ve yatırım üretmesi gereken işletmelerin devredildiğini belirten Türker, IMF ile yürütülen görüşmeleri de eleştirdi. Türkiye’nin IMF ile anlaşma yapmasının halka, şirketlere hiçbir faydasının olmayacağını kaydeden Türker, anlaşmanın sadece cari açığın devam etmesi ve spekülatörlerin başat rolü oynamasına faydası olacağını söyledi.

Türkiye’de de ekonomik krize karşı Fransa’da alınan tedbirlerin benzeri tedbirlerin alınmasını öneren Türker, “bizim sürekli yutturulan mali disiplin kavramını artık açıklığa kavuşturmamız lazım” dedi. Fransa’da 35 saatten fazla çalışılması halinde fazla mesainin vergiden muaf tutulması, yatırım üretecek yatırımdan vergi alınmaması gibi uygulamalara gidildiğini hatırlatan Masum Türker “Bu kriz artık küresel finans krizi olarak anılmamalı. Reel sektör, yatırımlar birlikte ele alınmalı.Buna özel sektör öncülük etmez, hükümet öncülük etmeli, yatırım üreten yatırım planı devreye sokulmalı, devlet memura zam vermeli, tarım sektörü sübvansiyonlarla desteklenmeli, emekli maaşları yükseltilmeli” dedi.

-CHP’Lİ HAMZAÇEBİ: IMF BU BÜTÇEYE DE AĞIRLIĞINI KOYDU-

Panele katılan CHP Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi ise Türkiye’nin bu güne kadar 9 IMF destekli bütçe hazırladığını, bunlardan 6’sının AKP hükümetleri döneminde yapıldığını söyledi. 2009 bütçesinin IMF’siz hazırlanmaya başlandığını ancak son aşamasında IMF’nin bu bütçeye de damgasını vurduğunu kaydeden Hamzaçebi, “IMF bu bütçeye de ağırlığını koydu.” dedi. Ekonomide uygulanan politikalar nedeniyle 2006 yılından itibaren büyümede, diğer ülkelerden kopulduğunu, enflasyonun tekrar yükselmeye başladığını kaydeden Hamzaçebi, Türkiye’nin tasarruflarının azaldığını, buna da IMF programlarının yol açtığını belirtti.

-“VAHŞİ KAPİTALİZM İFLAS ETMİŞTİR”-

İstanbul Yüksek Ticaret ve Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F Mezunları Derneği Genel Başkanı Saffet Açıkgöz, dünyada vahşi kapitalizmin iflas ettiğini yeniden toparlanması için arayış içinde olunduğunu belirtirken, ekonomik krizin yükünü ise çalışanların, sabit gelirlilerin ve KOBİ’lerin çektiğini kaydetti. Ankara Serbest Mali Müşavirler Odası Başkanı Ali Metin Polat Türkiye’nin ekonomik krize hazırlıksız yakalandığını, “teğet geçecek ve psikolojik” gibi ifadelerle geçiştirilmeye çalışıldığını söyledi. 2009’un zor bir yıl olacağını ifade eden Polat, para ve mali politikaların gevşetilmesi, Merkez Bankası’nın faiz indirimine devam etmesi, yeni istihdam yaratılması ve ücretlere katkı sağlanması gerektiğine işaret etti. Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F Dekanı Prof. Dr. Suat Oktar ise 2009 yılında işsizliğin patlayacağı ve işsizlikte tarihi bir rekor kırılacağı uyarısında bulundu.

Ermenicilere Soruşturma

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haberdetay.php?hit=12393

ERMENİCİLERE SORUŞTURMA

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 'Ermenilerden Özür Diliyorum' kampanyasını organize eden ve bildiriye imza atan sözde aydınlar hakkında 'Türk milletini alenen aşağılama' suçu kapsamında soruşturma başlattı.

Vatandaş şikayetçi
BaŞkentte yaşayan bazı vatandaşların suç duyurusu yapması üzerine harekete geçen savcılık, öncelikle kampanya önderleri Bayramoğlu, Aktar, İnsel ve Oran'ın ifadelerini alacak ve ilgili web sayfasını inceleyecek.



Ermenicilere soruşturma
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 'Ermenilerden Özür Diliyorum' kampanyasını organize eden ve bildiriye imza atan sözde aydınlar hakkında 'Türk milletini alenen aşağılama' suçu kapsamında soruşturma başlattı



Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 'Ermenilerden özür'kampanyasına soruşturma açtı. Ankara'da yaşayan Hasan Hüseyin Satır, Sabahat Özgür, Mehmet İnal Kolburan, Hüseyin Erdoğan, Serdar Orhaner ve Kürşat Karacabey isimlerindeki vatandaşlar, hazırladıkları ortak dilekçeyle "Ermenilerden Özür Diliyorum" kampanyasını organize eden ve bildiriye imza atan sözde aydınlar Gazeteci Ali Bayramoğlu, öğretim üyeleri Prof. Dr. Baskın Oran, Prof. Dr. Ahmet İnsel ve Dr. Cengiz Aktar'ın, TCK'nın 301. maddesinde düzenlenen "Türk milletini alenen aşağılama" suçu kapsamında cezalandırılmaları istemiyle suç duyurusunda bulundu. Dilekçede, "kendilerine aydın sıfatı verilen bir kısım kişilerin internette 'www.ozurdiliyoruz.com'adıyla bir web sayfası düzenleyip 1915 olayları nedeniyle 'Ermenilerden Özür Diliyorum'kampanyası başlattıkları, bu doğrultuda hazırladıkları bir metni kamuoyunun imzasına açtıkları ve bu bildiri metnini bir kısım kişilerin de imzaladıkları" ifade edildi. "Büyük Türk milletinin uluslararası metinlerde isanlık suçu olarak tanımlanan soykırımcılıkla itham edilmesinin, Türk milletinin aşağılanması anlamına geldiği" ifade edilen dilekçede şöyle denildi: "Şüphelilerin söz konusu aşağılama eylemi, bütün dünyaya hitap eder şekilde internet üzerinden gerçekleştirilmekle ve de bütün basın yayın organlarına servis edilmekle; bu aşağılamanın 'alenen aşağılama'niteliğinde olduğu da tartışma götürmez netlikte ortadadır."




Savcılık işleme koydu
Suç duyurusu dilekçesini işleme koyan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bazı sözde aydınlar tarafından düzenlenen "Ermenilerden Özür Diliyorum" Kampanyası ile ilgili olarak soruşturma başlattı. Basın Suçları Soruşturma Bürosu tarafından gerçekleştirilecek soruşturma, "Türk milletini alenen aşağılama" suçu kapsamında yürütülecek. Soruşturma çerçevesinde, söz konusu kampanyayı düzenleyenlerin ifadelerine başvurulacak ve "www.ozurdiliyoruz.com" adlı web sayfası incelenecek. (AA)








Liderler sert tepki göstermişti




Tayyip Erdoğan
OrtalIĞI karıştırmak ve huzur bozmaktan başka bir şeye yaramaz. Kampanyayı doğru bulmuyorum. Suçu kim işlediyse özürü de o dilesin.



Deniz Baykal
Türkİye'nin, kendisini suçlu hissetmesini sağlamaya yönelik uluslararası çabanın sistematik bir adımı olarak görüyorum. Hiçbir şekilde itibar edilemez.



Devlet Bahçeli
KampanyayI başlatan kişilerden utanıyorum. Toplumda kampanyaya karşı oluşan milli ruh sergileme refleksini ise ülke için sevindirici buluyorum.







Gül, özür için geri adım atmıştı
Bir grup sözde aydının başlattığı "Ermenilerden özür diliyorum" kampanyasına "Her türlü görüşün tartışılması gerektiğini düşünüyorum" diyerek üstü örtülü olarak destek veren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, daha sonra geri adım atmıştı. Bir televizyon kanalında soruları cevaplayan Gül, 1915 olaylarına ilişkin başlatılan özür kampanyasının Ermenistan-Türkiye ilişkilerindeki süreci etkileyip etkilemeyeceği sorusu üzerine, şunları söylemişti: "Açık konuşmam gerekirse olumsuz etkiler. Birisi bir şey yaparken devletten, kurumlardan izin alarak yapmıyor bu ülkede. Ama neticeleri açısından bu son tartışmalara baktığımızda ben bunların olumlu katkıları olduğu kanaatinde değilim."




Kimler suçluysa onlar özür dilesin
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Ermenilerden Özür'kampanyasına sert tepki göstermiş ve "Bu kampanyayı kabul etmem mümkün değil" demişti. Söz konusu kampanyayı doğru bulmadığını ifade eden Başbakan Erdoğan şunları söylemişti: "Herhalde onlar böyle bir soykırımı işlemiş olacaklar ki, özür diliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin böyle bir sorunu yok. Ortada suç varsa suç işleyen özür dileyebilir. Ülkemin ve benim böyle bir sorunu yok. Hava taşımacılığında Ermenistan'a kapıları açan biziz. Ermeni Kilisesi'ni restore eden biziz. Bunu herhangi bir şey karşılığında yapmadık. Bunlar bir şeylerin işaretidir. Cumhurbaşkanımızın Ermenistan ziyareti bir işarettir. Yazarlar çizerler böyle kampanya başlatmış diye buna uymayız, bunu kabul edemeyiz. Ben bu kampanyayı kabul etmiyorum."




Bahçeli: Onlardan utanıyorum
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Özür diliyorum" kampanyasıyla ilgili olarak, "Kampanyayı başlatan kişilerden utandığımı söylemek istiyorum" demişti. Bahçeli, bir süre önce Sheraton Otel'de yaptığı basınla sohbet toplantısında, gazetecilerin sorularını cevaplarken, Ermeni iddialarına ilişkin "Özür diliyorum" kampanyasına yönelik soru üzerine iddiaların, Türk devletini uzun süredir meşgul ettiğini söylemişti.

Yersiz bulmuştu
Bahçeli, Türk devletinin her zaman bu iddialara karşı duruş sergilediğini, ancak bütün bunlara rağmen Ermeni diasporasının özellikle ABD ve Fransa'da gayretlerini sürdürdüğünü ifade etmişti. "Sözde bazı aydınlarımız sözde Ermeni soykırımı iddialarına sanki bir cevap verilmesi gerekiyormuş gibi özür dileme kampanyası başlattılar" diyen Bahçeli, kampanyanın yersiz olduğunu ve vazgeçilmesi gerektiğini daha önce de söylediğini dile getirmişti. Bahçeli, "Kampanyayı başlatan kişilerden, utandığımı söylemek istiyorum. Bu kampanyayı yapanlardan Türk milleti olarak utanmamız gerektiğini söylüyorum" diye konuşmuştu.




Bu kampanyaya hiç kimse itibar etmemeli
Bir grup sözde aydın tarafından başlatılan Ermenilere yönelik özür kampanyasına siyasi parti liderleri büyük tepki göstermişti. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 14. Olağanüstü Tüzük ve Program Kurultayı'nda yaptığı konuşmada, bu tür girişimlerin Türkiye'yi suçluluk kopleksi altına almayı amaçladığını söylemişti. "Türkiye'nin insanlarımızın kendi tarihimize ve kendi milletimize karşı bir suçluluk duygusu içine çekilmesini sağlayacak çabaların hiçbir geçerliliği olmadığını çok net bir şekilde herkesin bilmesini istiyorum" diyen Baykal, şöyle konuşmuştu:

Bilinçli yürütülüyor
"Biz bu topraklarda acı tatlı, büyük bir tarihi arkamızda sürükleyerek geliyoruz. Bu coğrafyada istikrarın, hoşgörünün, hukukun ve demokrasinin egemen olmasına yönelik çok ciddi bir sorumluluğu millet olarak üstlenmiş durumdayız. Türkiye 1. Dünya Savaşı sırasında yaşanan olaylarla ilgili olarak çok ciddi bir uluslararası sorumluluk duygusu içinde bugüne kadar davranmayı başarmıştır. Bir süre önce biz bu konuları incelemek ve irdelemek üzere ortak tarih komisyonu kurulmasına hazır olduğumuzu ilan ettik. Bu önerimiz şu ana kadar kabul görmedi. Türkiye'nin kendisini suçlu hissetmesini sağlamaya yönelik bir büyük uluslararası çabanın sistematik bir şekilde yürütülmekte olduğunu görüyorum. Bu kampanyayı bilinçli bir şekilde birileri yürütüyor olabilir. Türkiye bunlara hiçbir şekilde itibar etmemeli."





6 Ocak 2009 Salı

Otobüste oturulan yer kişiliği ele veriyor

İngiltere’de yapılan bir araştırma, otobüste oturulan yerin, kişilikle ilgili ipuçları verdiğini ortaya çıkardı.

Salford Üniversitesi bilim adamlarından Dr. Tom Fawcett’in yaptığı araştırmaya göre, “ileri görüşlü ve açık fikirli” kişiler, iki katlı otobüslerin üst katının ön sıralarına oturmayı tercih ediyor.

Üst katın ortalarına oturan yolcular, genelde genç ve orta yaşlılardan oluşuyor ve çevreyle fazla ilgilenmeden ya gazete okuyor ya da kulaklıkla müzik dinliyor. Üst katın arka koltuklarına oturanlar ise Dr. Fawcett’e göre “asi ruhlu”. Bu kişilerin genellikle kendi yaşam alanlarına girilmesinden hoşlanmadığı için arkalara oturmayı tercih ettiği belirtiliyor.

“Girişkenler” ise otobüsün alt katının ön koltuklarına oturuyor. Bu kişiler, herkesle selamlaşıp, konuşmayı seviyor ve otobüse binenleri görmek için ön kapıya yakın oturuyor. Dr. Tom Fawcett’e göre alt katın orta bölümünde oturanlar bulundukları ortamda genel hakimiyet kurmaktan hoşlanıyor. Otobüse biner binmez en arkaya ilerleyen yolcular ise, arka tarafta otobüsün yüksek koltuklarında oturmayı ve kendilerini “önemli hissetmeyi seven” kişiler olarak görülüyor.

Kaba göre şekil alanlar

Dr. Fawcett, nerede oturduğuna aldırmayan yolcu tipinin de olduğunu belirterek, “Bu tipler, bulundukları kaba göre şekil alabileceklerine inandıkları için otobüste kişiliklerine uygun yer kapmak gibi bir kaygıları yok. Biniyorlar, neresi müsaitse yolculukları boyunca orada duruyor ya da oturuyorlar” dedi.

5 Ocak 2009 Pazartesi

Bilimsel açıklama

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 metre kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir.

Sobanın neden böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.

Kimyacı:
"Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış",

Fizikçi:
"Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş",

Jeolog:
"Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış",

Matematikçi:
"Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış",

Antropolog:
"Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş".

Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar.

Adam cevap verir:
"Boru yetmedi."

Enerjide tasarrufun ipuçları

Enerjisini dikkatsizce harcayan, 120 metrekarelik bir evde yaşayan 4 kişilik ailenin, uygulayacağı basit önlemlerle yılda 1.650 TL kar edebileceği bildirildi.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİEİ) Tanıtım ve Bilinçlendirme Şube Müdürü ve Binalarda Enerji Verimliliğine Yönelik Toplum Bilincinin Artırılması (EnverIPAB) Projesi Koordinatörü Sebahattin Öz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye'yi de etkileyen global ekonomik krizin, ''tasarrufu'' ön plana çıkardığını söyledi.

Çoğu vatandaşın enerji maliyetlerinde yaşanan artışların da etkisiyle fatura tutarlarını azaltmak için neler yapabileceğini sorgulamaya başladığını anlatan Öz, ''Evlerimizde basit önlemler alarak ve en temel tüketimlerimizden enerjiyi verimli kullanarak yılda ortalama 1.650 TL tasarruf sağlamak mümkün'' dedi.

Enerjisini dikkatsizce harcayan 120 metrekare evde yaşayan 4 kişilik bir ailenin, ısıtma-soğutma, aydınlatma ve elektrikli ev eşyalarını çalıştırmak için yılda 3 bin 300 TL ödediğine dikkati çeken Öz, şöyle konuştu:

''Böyle bir ailenin harcadığı enerji yılda 2 bin kilovat civarında. Evlerimiz en az yüzde 30 oranında enerji tasarrufu potansiyeline sahip, sadece uygulamaya geçmemiz gerek. Enerjisini verimli kullanan bir aile yılda sadece 1.650 TL ödeyebilir. Bu kapsamda en büyük tasarruf kalemi yalıtım. Binalarımızda kullanılan enerjinin yüzde 82'sini ısınmak için tüketiyoruz. Bu nedenle faturalarda en büyük düşüş yalıtımla sağlanıyor. Yalıtım, ısıtmanın yanı sıra soğutma amacıyla harcadığımız enerjide de ortalama yüzde 50 tasarruf imkanı yaratıyor. Bu da bir ailenin yıllık ısıtma ve soğutma harcamalarında ortalama 1.300 TL tasarruf anlamına geliyor.''

-''ODALARI GEREĞİNDEN FAZLA ISITMAYIN''-

Oda sıcaklığı için en uygun değerin bulunması gerektiğini belirten Öz, ''Oda sıcaklığını sadece 1 derece düşürmek bile yüzde 6'lık yakıt tasarrufu sağlar'' dedi.

Öz, en uygun sıcaklık değerlerinin, oturma odasında 22, yatak odasında 20, antrelerde 18 derece, garaj ve depolarda ise 5-15 derece olduğunu bildirdi.

Pencerelerle kapıların, evlerdeki ısının dörtte birinin kaybına neden olduğunu ifade eden Öz, yalıtımsız bir evde meydana gelen ısı kaybının yüzde 20'sinin tek camlı pencerelerden kaynaklandığını belirtti.

Çift cam kullanarak bu kaybın yarı yarıya indirilebileceğini söyleyen Öz, pencere ve kapıların kenarlarından kaynaklanan hava sızıntılarını önlemek için pencere bandı ve sünger kullanılması, kapı çerçevesi kenarındaki çatlakların da onarılması gerektiğini kaydetti.

Kış aylarındaki güneşli günlerden, perdelerin açılarak daha fazla yararlanılmasını öneren Öz, ''Güneş çekildikten sonra ise perdeleri mutlaka kapatın. Kapalı ve uygun perdeler pencerelerden ısı kaybını yüzde 25 oranında önlüyor'' dedi.

-''ISI AKIŞINA ENGEL OLMAYIN''-

Ev içinde ısıtıcıların ya da radyatörlerin önüne veya üzerine mermer, çamaşır ve eşya konulmaması gerektiğini belirten Öz, odalarda mümkün olduğunca çamaşır kurutulmamasını istedi.

Binalarda kullanılan elektriğin yaklaşık yüzde 20'sinin aydınlanmak için tüketildiğini belirten Öz, şunları söyledi:

''Her evde sadece iki adet 100 vattlık eski tip ampulü verimli ampullerle değiştirerek, yılda 750 milyon TL enerji tasarrufu sağlayabiliriz. Ayrıca bu sayede yılda 1,1 milyon tonluk ve 52 milyon ağaç tarafından temizlenebilen karbondioksit salınımının da önüne geçmek mümkün. 15 vatt enerji tasarruflu bir ampul, 75 vatt normal bir ampulden yüzde 80 oranında daha az elektrik harcar.''

Evlerde kullanılan elektriğin ortalama yüzde 80'inin de elektrikli aletler tarafından tüketildiğini bildiren Öz, enerji tüketimi düşük aletleri tercih etmenin elektrik faturalarında yüzde 30 tasarrufa imkan yarattığını söyledi.

Öz, tasarrufla ilgili diğer önerilerini ise şöyle sıraladı:

''Yemek pişirirken fırının kapağını gereğinden fazla açmayın, çünkü kapağın her açılmasında yüzde 20 ısı kaybı olur ve sıcaklık 25-30 derece düşer.

Bulaşık makinesi alırken kısa süreli yıkama ve durulama özellikli olanları tercih edin. Makinenizi tam dolu olarak çalıştırın. Buzdolabının içindeki nem oranının artması daha çok çalışmasına neden olur, bu nedenle buzdolabına koyduğunuz sıvıların ve sulu yiyeceklerin üstünü kapatın. Çamaşır makinenizi tam dolu olarak çalıştırın. Az kirli çamaşırlarda ekonomik programları kullanın. Çamaşırlarınızı kurutma makinesi yerine asarak kurutun.

Ütüleme işi bitmeden birkaç dakika önce fişi prizden çekin ve son çamaşırlarınızı ütünün içinde kalan ısıyla ütüleyin. Çünkü 1500 vatt bir ütüden 5 dakika tasarruf etmek, 15 vatt bir ampulü 8 saat bedava çalıştırmak demektir. Çamaşırları nemli olarak ütüleyin. Elektrik süpürgesi alırken su hazneli olanları tercih edin.''


4 Ocak 2009 Pazar

Ücretlilerin 2009 vergi tarifesi belli oldu

YAKLAŞIK 10 milyon ücretliye, 2009 yılında uygulanacak "Gelir Vergisi Tarifesi" belli oldu.

Yeni vergi tarifesi, 2008 yılı için uygulanan tarifedeki gelir dilimlerinin, yeniden değerleme oranı esas alınarak yüzde 12 yükseltilmesi suretiyle belirlendi.

YENİ TARİFE

Yalnızca ücretlileri değil, ücret dışındaki gelirleri de (ticari kazanç, kira geliri, serbest meslek kazancı, zirai kazanç, kár payı ve temettü geliri ve arızi kazançları da) ilgilendiren yeni tarife, tabloda gösterilmiştir.

Ücretlilerin gelir vergisi hesaplanırken, 2009 yılı için belirlenen 666 TL brüt asgari ücretin yarısı yani 333 TL, "asgari geçim indirimi" olarak uygulanacak. Çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eş için bu tutara asgari ücretin yüzde 10'u (66.60 TL) eklenecek ve 399.60 TL "asgari geçim indirimi" uygulanacak. Birinci ve ikinci çocuğa 49.95 + 49.95 TL, üçüncü çocuktan itibaren de her bir çocuk için 33.30 TL "asgari geçim indirimi" uygulanacak.

Buna göre, evli 4 çocuklu olan asgari ücretli, sigorta primi kesintileri (% 15) de göz önüne alındığında, hiç gelir vergisi ödemeyecek.

5 PUAN İNDİRİMLİ PRİM

1 Ekim 2008 tarihinden itibaren, işverenin ödediği sigorta primi işveren hissesi, 5 puan indirildi. İşverenin, örneğin 19.5 yerine yüzde 14.5 prim ödeyebilmesi için, Sosyal Güvenlik Kurumu'na 1 TL dahi, birikmiş prim borcunun olmaması gerekiyor.

SİGORTA TAVANI 4 BİN 329 TL

2009'da işçi ücretlerinin 4 bin 329 TL'ye kadar olan kısmı, sigorta primi kesintisine tabi tutulacak. Örneğin 6 bin TL'lik ücretin, 4 bin 329 TL'si üzerinden prim hesaplanacak.

ÜCRETLER BANKAYA

Türkiye genelinde, en az 10 işçi çalıştıran işverenler, 1 Ocak 2009'dan itibaren, çalışanlara ödeyecekleri ücret ve ücret sayılan her türlü ödemenin, yasal kesintilerini (vergi, prim vs) düştükten sonra, kalan net tutarını işçiler adına bankaya yatıracaklar. Bu uygulama, Türkiye genelinde en az 10 gemi adamı ve gazeteci çalıştıranları da kapsıyor.

Ücretlerin bankaya yatırılmamasının yaptırımı, her ay itibariyle; İş Kanunu'nu tabi her işçi için 112 TL idari para cezasını gerektiriyor. Bu tutar, gazetecilerin her biri için 1680 TL, gemi adamlarının her biri için de 1344 TL olarak uygulanacak.

ÜCRETLİYE BEYANNAME

2009 yılında, birden fazla işverenden ücret alanlar, birden sonraki işverenden aldıkları ücretlerinin toplamı, 2009'da, 22 bin TL'yi aşarsa, tüm ücretlerini yıllık gelir vergisi beyannamesi ile vergi dairesine beyan edip, ilave vergi ödeyecekler.

Vergi; tüm ücret gelirleri toplanarak hesaplanacak, yıl içinde kesilen gelir vergileri mahsup edilecek. Kalan tutar, ücretli tarafından ödenecek.

ENGELLİ ÜCRETLİLER

Engelli ücretlilere, "asgari geçim indirimi"nin yanı sıra, "sakatlık indirimi" adı altında ilave bir vergi kalaylığı sağlanıyor (Gelir Vergisi K.Md.31). Buna göre, 2009 yılında;

Birinci derece engellilere 670 TL,

İkinci derece engellilere 330 TL,

Üçüncü derece engellilere 160 TL,

Sakatlık indirimi uygulanacak. Burada söz edilen birinci derece engelliler; çalışma gücünün asgari yüzde 80'ini, ikinci dereceler asgari yüzde 60'ını, üçüncü dereceler de en az yüzde 40'ını kaybetmiş olanlardır.

2009 YILI GELİR VERGİSİ TARİFESİ

8.700 TL'ye kadar yüzde 15

22.000 TL'nin 8.700 TL'si için 1.305 TL, fazlası yüzde 20

50.000 TL'nin 22.000 TL'si için 3.965 TL, fazlası yüzde 27

50.000 TL'den fazlasının 50.000 TL'si için 11.525 TL, fazlası yüzde 35 oranında vergilendirilecek.

Şükrü KIZILOT




Ruh sağlığımız bozuluyor

YILLARDIR verdiğimiz tepkiler sanki suya yazılıyor; işyerlerine, ürünlerine yabancı ad verme yarışı sürüyor. Bu yarışa girenlerin sergilediği davranışı, 'çılgınlık' olarak tanımlamaktan başka yolumuz kalmadı. Yeme, içme, eğlenme, konaklama yerlerinin yanı sıra İstanbul, Ankara gibi kentlerdeki özel hastanelerin adlarına baktığımızda da şaşırıyoruz.

'Özel' sözcüğünün arkasına yabancı sözcüklerle birlikte kent, semt vb. adları sıralanıyor. Bu bilinçsiz ve gülünç adlandırma çılgınlığı karşısında dilimize Farsçadan giren, yüzlerce tabelaya yazılan 'hastane' sözcüğünü arar olduk; 'hospital'ı kullanmak bir ayrıcalık sayılıyor. Çünkü 'hospital'lar, bu adı söyleyebilenleri; hastaneler umarsız halkı iyileştirmeye çalışıyor.

Tıp dilindeki sorunları çözememişken, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının sağlığıyla ilgilenecek, çoğunca Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan sağlıkçıların görev yaptığı, 'BioLifeClinic, Electron Medical, Hospitalium Haznedar, Academic Hospital, Avrasya Hospital, Özel International Hospital, Özel İstanbul Hospital, Özel İstanbul Medicine Hospital, Özel Medical Park Bahçelievler Hastanesi' gibi onlarca hastanenin adını söylemekte de zorlanıyoruz.

Bu 'hospital'ların çoğunda bu adlandırmaları yapanların, bu adlandırma biçimini doğru bulanların 'ruhsal durumunu, kişilik özelliklerini' inceleyip tedavisine yönelik öneri getirecek bölümler olduğunu düşünüyor ve bu konuda uzman desteği bekliyoruz.

Ege'nin güzel kenti Uşak'ta açılan 'Hospital Ceyline'ı nasıl okuyacağız? 'Ceyline' İngilizce bir sözcük müdür; yoksa bizim güzel gözlü 'ceylan' mıdır? Eğer 'ceylan'ımız, 'ceyline' yapılmışsa, bunu yapanları nasıl adlandıracağız? "Ceyline" bizim "ceylan" değilse, "hospital" bizim "hastane"yse, Uşak kentindeki "Hospital Ceyline"ın "ruh ve sinir hastalıkları" bölümünden yardım istiyoruz!

Bu adlandırma çılgınlığını durdurmak, gittikçe bozulan dil bilincimizi ve ruh sağlımızı korumak için bilinçli yurttaşların adı, tadı yabancı olan her şeyden, her yerden uzak durmasını öneriyoruz!

Sevgi ÖZEL-Dil Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

1 Ocak 2009 Perşembe

Gelir vergisi tarifesi yükseldi

Buna göre, alt sınır 7 bin 800 YTL'den, 8 bin 700 TL'ye yükseltildi.

Maliye Bakanlığının "Gelir Vergisi Genel Tebliği" Resmi Gazetenin 6. mükerrer sayısında yayımlandı.

2008 yılında uygulanan vergi tarifesinin gelir dilimi tutarları, 2008 yılı için yüzde 12 olarak tespit edilen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle tespit edildi.

Buna göre, 8 bin 700 TL'ye kadar olan gelirlere yüzde 15, 22 bin TL'nin 8 bin 700 TL'si için 1305 TL, fazlası yüzde 20, 50 bin TL'nin 22 bin TL'si için 3 bin 965 TL, fazlası yüzde 27, 50 bin TL'nin fazlasının 50 bin TL'si için 11 bin 525 TL, fazlası için yüzde 35 vergi uygulanacak.

2008 yılında 7.800 YTL'ye kadar olan gelirlere yüzde 15, 7.800 ile 19.800 YTL arası gelirlere yüzde 20, 19.800 ile 44.700 YTL'nin arası gelirlere yüzde 27, 44.700 YTL'nin üzerindeki gelirlere yüzde 35 vergi uygulanıyordu.



YTL'den TL'ye doğru !

Paradan 6 sıfır atılması ve paranın önüne "yeni" kelimesinin eklenmesi ile başlayan süreç, bu ibarenin kaldırılması ile sona erdi.

Tedavüle çıkan Türk Lirası banknotlar 5, 10, 20, 50, 100 ve 200 TL, madeni paralarda 1, 5, 10, 25, 50 Kuruş ve 1 Liradan oluşuyor. Türk Lirası banknotlarda 12 güvenlik önlemi bulunuyor.

Yeni Türk Lirası'ndaki "yeni" ibaresi kaldırılarak Türk Lirası'na geçilirken paranın değer ölçüsünde bir değişiklik olmayacak, paranın sadece ismi değişecek.

Halen kullanılan Yeni Türk Lirası banknot ve madeni paralar 2009 yılının sonuna kadar geçerli olacak. 2009 yılı boyunca YTL ve Türk Lirası banknot ve madeni paralar birlikte tedavül edecek.

Vatandaşların halen kullanılan banknot ve madeni paraları, diledikleri zaman yeni paralarla değiştirebilmesi için bir yıllık birlikte dolaşım süresi öngörüldü. Para değişimi işlemlerin doğal akışı içerisinde gerçekleşecek.

Birlikte tedavül dönemi olan 2009 yılı boyunca tüm banka şubeleri, kasalarında Türk Lirası banknot ve madeni para olması durumunda değişim yapacak. Ancak, YTL banknotlar 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren 10 yıl, madeni paralar ise 1 yıl boyunca (zaman aşımı süresince) Merkez Bankası ve Ziraat Bankası şubelerinde değiştirilebilecek.

TL banknotların ebatları ATM, sayım makineleri gibi cihazların ebatlarla ilgili sınırlamaları dikkate alınarak belirlendiğinden bu konuda herhangi bir sorun yaşanması beklenmiyor.

Bugünden itibaren 1 yıllık geçiş döneminde, otomatik para çekme makinelerinde (ATM) hem YTL, hem de TL banknot bulunabilecek. Para yatırmalı ATM'lere 2009 yılı boyunca YTL veya TL banknot yatırılabilecek. Ancak, 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren sadece TL banknotların kullanılması gerekiyor. Nakit ödemeler ister YTL, ister TL banknotlar ile yapılsın, bugünden sonra kayıtlar TL üzerinden yapılacak.

ATM'lerden Türk Lirası çekebilmek için ATM'lerin TL'ye uyumlu hale getirilmesi gerekiyor. Türkiye'de tüm ATM'lerin TL'ye uyumlu hale getirilmesi için zamana ihtiyaç bulunduğundan, bugünden itibaren Türk Lirası'na dönüşümü tamamlanmış olan ATM'lerden Türk Lirası banknot çekilebilecek. 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren ATM'lerden sadece TL banknot alınabilecek.



MERHABA 2009.. Yeni yılınız kutlu olsun...


MERHABA 2009.. Yeni yılınız kutlu olsun...

Bu gece ömrümüzden bir yıl daha geride kaldı. Acılarıyla, üzüntüleriyle, mutluluklarıyla bize getirdikleriyle ve götürdükleriyle hayat denen defterden bir sayfa daha geride kaldı.

Bu gece yepyeni bir gece olsun yeni bir yılın yeni saatleri yeni dakikaları... İnşallah geride bıraktığınız acılar geride bıraktığınız üzüntüler yaşanan son acı hatıralar olarak geride kalır.

Yeni yılın huzur, mutluluk, barış, refah ve bol kazanç getirmesi dileğiyle..