27 Mart 2009 Cuma

İşte cinsel ilişkide ideal süre


Araştırmalara göre süre sanılandan daha az...

Stockholm’de düzenlenen Avrupa Üroloji Birliği (EAU) kongresinde sunulan araştırmalar, tatmin sağlayıcı cinsel ilişki süresinin sanılanın çok daha altında olduğunu ortaya koydu

ABD Mid-Michigan Sağlık Merkezleri Tıbbi Direktörü Dr. Matt Rosenberg, “Cinsel ilişkinin saatlerce sürmesi gerektiği yönündeki genel kanının aksine, ABD ve Kanadalı cinsel ilişki terapistlerinin yürüttüğü yeni bir çalışmada, tatmin edici cinsel ilişkinin 7 ila 13 dakika arasında sürdüğü ortaya koyuldu” dedi.

Bu sürenin yaşla birlikte düştüğüne işaret eden Rosenberg, “Dünya nüfusu yaşlanmaya devam ettikçe, 40 yaşın üzerindeki erkeklerde sertleşme sorununun yaygınlığı artacak. Bu sorunun çözümünde hedefler, yalnızca sertliği artırmak yerine, tatmin edici bir cinsel yaşamın yeniden sağlanmasına yöneltilecek olursa tedavinin sonuçları iyileşir” diye konuştu.

Cinsel tatmini partneriyle paylaşmanın erkeğin cinsel deneyiminin önemli bir unsuru olduğuna işaret eden Rosenberg, bu konuda son dönemde geliştirilen ilaçların olumlu etki gösterdiğini söyleyerek, “Araştırmalar Bayer Schering Pharma’nın ilacı Levitra’nın uzun ve sürekli sertleşme sağladığı belirlendi” dedi.

26 Mart 2009 Perşembe

30 Mart günü okullar tatil


Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik açıkladı

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 29 Mart yerel seçimlerinde öğretmenlerin çoğunluğunun görevli alması ve okul binalarında oy kullanılacak olması nedeniyle, eğitim-öğretime hazırlıklar hemen tamamlanamayacağı için 30 Mart Pazartesi günü okulların tatil edildiğini bildirdi.

Çelik, 29 Mart Pazar günü gerçekleştirilecek yerel seçimlerde öğretmenlerin sandık kurullarında görev alacaklarını ve okullarda oy kullanılacağını kaydetti.

Öğretmenlerin bir kısmının da sandık başkanı olarak görev yapacağını söyleyen Çelik, ''Özellikle köylerde görev yapan öğretmenlerin dönmesi, sandık başkanlarının gece yarılarına kadar ilçe seçim kurullarına teslimat yapması gerekiyor. Bu öğretmenlerin de sabah erkenden okulda olmaları mümkün görünmüyor'' dedi.

Okul binalarında seçim sandıklarının kurulacağına işaret eden Çelik, temizlik yapılması ve sandıkların kaldırılmasının da zaman alacağını belirtti. Çelik, öğretmenlerin dinlenmiş olarak görev yapabilmeleri ve okul binalarının eğitim-öğretime hazırlanabilmesi için 30 Mart Pazartesi günü ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarının tatil edildiğini bildirdi.

Çelik, konuya ilişkin genelgenin de valiliklere gönderileceğini söyledi.


Haber: AA

Gökçek'e veda partisi


'Gökçek Gitçek! Sola’a çek!' sloganıyla bir araya gelen grup yeni bir eyleme daha imza attı.

'Gökçek Gitçek! Sola’çek!' sloganıyla bir araya gelen grup seçimler öncesi son etkinliklerini 28 Mart Cumartesi günü Kızılay Sakarya Caddesi’nde 'Gökçek’e Veda Partisi' düzenleyerek yapacak.

“Gökçek Gitçek! Sola’çek!” sloganıyla partilerden bağımsız olarak bir araya gelenler, www.solacek.org adlı internet sitesinde kendilerini şöyle tanıttı:

“Bizler Ankara’da, artık son 15 yıldır yaşayamayan, isyan eden, isyanını eyleme dönüştürmek isteyen, belediye tarafından soyulmaktan bıkmış temiz hava, temiz su, temiz ulaşım ve temiz belediyecilik talebini yerel seçimlerde sokaklara taşıyacak aktivistleriz.

Elini kolunu sallayarak, temiz havada, arabasız kaldırımlarda, özgür parklarda, engelsiz yollarda yürüme, dilediği yerden dilediği yere, konforlu toplu taşıma araçlarıyla gidebilme, damacanalardan birilerini zengin ederek değil, evindeki musluğundan akacak suyu içebilme hemşehrisini keyfi zamlarla soymayan, ırkçı politikalardan arınmış, rant peşinde koşmayan, kaynak kullanımında akılcı, ücretsiz veya ucuz hizmet ve belediyecilik talep etme hakkını, torunlarının torunlarının torunlarına, yaşanabilir bir kenti miras bırakma hakkımız doğal hemşehrilik hakkıdır."

ÖNDER SOLAÇEK: BU BAĞIMSIZ BİR KAMPANYA

ntvmsnbc, “Sola Çek” grubundan, kendini "Önder Solaçek" olarak tanıtan grup üyesiyle konuştu. Önder Solaçek, “Bu kent Melih Gökçek’le 15 yıl boyunca o kadar mutsuz oldu ki biz ancak mutlu olarak kazanabiliriz, mutsuz olarak değil. Mutsuzluğumuzdan Gökçek pay çıkartıyor” dedi.




Solaçek, Melih Gökçek’in gideceğinden emin olduklarını söyledi ve “Biz aslında bu kentin Melih Gökçek’i seçmediğini söylüyoruz. Solun bölünmesinden dolayı Gökçek kazandı. En son 2004 yılında da bölününce 560 bin kişi sandığa gitmedi. Bunların bir kısmı yine Gökçek gidecekti ama şu anda avantajımız tek aday olması” diye konuştu.


Seçimlerde solun tek adayı olarak CHP'li Murat Karayalçın’ı desteklemelerine karşın aralarında herhangi bir bağ olmadığını belirten Önder Solaçek, “Biz Karayalçın’dan bağımsız seçim kampanyası yürütüyoruz. Hiçbir zaman Karayalçın’ın ve CHP’nin logosunu kullanmadık. Çünkü biz bağımsız bir kampanya yapmayı önemsiyoruz. Çünkü bu kentte bağımsız düşünen insanlar var” dedi.

“Gökçek Gitçek! Sola’çek!” sloganın çıkışını ise şöyle anlattı: “15 yıldır Gökçek’in kentsel uygulamalarından korkunç rahatsızız. Gökçek bu güzel kenti hak etmiyor. O yüzden gidecek!

Bu kentte çok ciddi bir sol taban var. Biz önce kendimizi sola çekerek başlamak istedik. Biz, 'Ben böyle heykele tükürürüm' diyen bir belediye başkanı gördük. Yapmamız gereken şey bu kenti heykellerin, meydanların, insanların kenti yapmak. O yüzden sola çekmeye gerçekten çok ihtiyacımız var."

UMUT VE HEYECAN YARATTIK

Önder Solaçek kampanyalarından umutlu, “Bizim adımıza her şey çok güzel gidiyor. Biz ilk defa bir şeyi başardık. O da bu kentin umutlarını artırmak konusunda bireylerin rol alabileceğini göstermekti. Şimdiye kadar 20’den fazla toplantı, etkinlik ve eylem yaptık. Hakikaten güzel bir iş çıkardık. Solda tek aday çıkması da çok ciddi bir avantajdı. Bunu da kampanyada çok iyi kullandık” dedi.


Haber: Ntvmsnbc

İşte son seçim anketi


Son seçim anketine göre İstanbul, Ankara ve diğer illerde son durum ne?

Political Researcher tarafından yapılan yerel seçim anketi AKP’nin 2004 yerel seçimlerinden bu yana oy kaybetmediğini ortaya koyarken oyların yüzde 41.7’sini alacağını gösterdi.

Polıtıcal Researcher tarafından 5 bin 768 kişi 16 Büyükşehir ve 12 il belediyesi arasında yapılan anket 3 gün sonra yapılacak yerel seçimlere ilişkin önemli açılımlarda bulundu.
Araştırmaya göre, AKP’nin son genel seçimlere göre bir nebze oy kaybına uğrasa bile, 2004 Yerel seçimleri ile kıyaslandığında oy oranını koruyacağını gözler önüne serdi. Buna karşın Ana muhalefet Partisi CHP ise hem son genel seçimlere oranla, hem de 2004 yerel seçimlerine oranla oy oranını önemli ölçüde artırarak seçimleri tamamlayacak, hem il belediyesi sayısını hem ilçe belediyesi sayısını artıracak.

-ANKARA’DA KIYASIYA MÜCADELE-

Ankete göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde AKP oyların yüzde 44.4’ünü alırken, CHP yüzde 37.2’sini, SP yüzde 5.5’ini, MHP yüzde 4.6’sını, DTP yüzde 4.2’sini, DSP ise yüzde 1.6’sını alabiliyor.
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde ise AKP adayı Melih Gökçek ile CHP adayı Murat Karayalçın arasında çok düşük bir farkın olduğu gözler önüne serildi. Ankara’da oyların yüzde 35.9’unu Melih Gökçek alırken, Karayalçın ise oyların yüzde 35.2’sini alabiliyor. MHP adayı Mansur Yavaş ise oyların yüzde 27.1’ini alabiliyor.

-İZMİR AÇIK ARA CHP’NİN-

İzmir’de ise oyların büyük bir bölümü CHP’ye gidiyor. Araştırmaya göre, CHP oyların yüzde 52.1’ini alırken AKP yüzde 29.6’da kaldı. MHP oyların yüzde 10’unu DTP ise yüzde 3.9’unu alıyor. Diğer partiler ise yüzde 4.4’lük oyu paylaşıyor.
Bursa’da ise yine çekişme olduğu ortaya çıktı. Araştırmaya göre, oyların yüzde 31.9’luk kısmı AKP adayına verilirken yüzde 30.9’u ise CHP adayının olacak. MHP’ye verilen oy miktarı yüzde 18.2’de kalırken DP yüzde 14.1, SP yüzde 2.5 oy alabiliyor.

-KOCAELİ’DE CHP ÖNDE-

Kocaeli için ise sürpriz bir sonuç ortaya çıktı. Oylar özellikle iki parti arasında dağılırken oyların yüzde 42.9’unu CHP, yüzde 41.7’sini ise AKP adayı alıyor. Kocaeli’de SP ise yüzde 7.9 oy arında kalırken, MHP yüzde 4.3 oy alabiliyor.
Adapazarı’nda ise oyların yüzde 33.1’i MHP’ye gidiyor. MHP’yi yüzde 31.4’lük oy oranıyla AKP takip ederken, CHP yüzde 19.8 oy alabiliyor. Adapazarı’nda SP ise oy oranını yüzde 12.2’ye taşıyabiliyor.

-KONYA VE KAYSERİ’DE AKP EZİCİ ÜSTÜNLÜK SAĞLIYOR-

Konya’da ise AKP büyük bir farkla birinci parti olarak çıkıyor. Konyalılar oyların yüzde 60.8 gibi büyük bir kısmını AKP’ye verirken SP ise oyların yüzde 27.9’unu alarak ikinci parti oluyor. CHP ise oyların yüzde 4.7’sini alabilirken MHP yüzde 4.1’de kalıyor.
Kayseri’de de Konya’dakine benzer bir tablo ortaya çıkıyor. Oyların yüzde 67.3 gibi büyük bir kısmı AKP’ye verilirken yüzde 16.9’u MHP’ye, yüzde 8.1’i CHP’ye, yüzde 5.2’si ise SP’ye veriliyor.

-ADANA’DA MHP ÖNDE-

Eskişehir’de ise DSP adayı oyların büyük bir kısmını alarak birinci parti oluyor. Oyların yüzde 47.8’i DSP adayına verilirken yüzde 35.3’ü AKP adayına, yüzde 7.2’si MHP adayına, yüzde 5.9’u ise CHP adayına veriliyor.
Adana’da ise MHP son haftaya önde giriyor. Oyların yüzde 35.3’a MHP’ye verilirken yüzde 39.8’i AKP’ye gidiyor. CHP yüzde 20.3 oy oranında kalırken DTP yüzde 6.3, SP yüzde 4.7 oy alabiliyor.

Antalya’da ise oyların yüzde 41.1’i AKP’ye, yüzde 38.4’ü CHP’ye, yüzde 9.2’si MHP’ye, yüzde 9.1’i DP’ye veriliyor.

-MERSİN’DE CHP, DİYARBAKIR’DA DTP-

Mersin’de ise oyların yüzde 32.3’ü CHP’ye verilirken, yüzde 23.6’sı DTP’ye, yüzde 21’i AKP’ye yüzde 20.8’i ise MHP’ye gidiyor.
Samsun’da da CHP ile AKP arasında çekişme yaşanırken AKP son haftaya önde giriyor. AKP oyların yüzde 39.5’ini alırken, CHP oyların yüzde 36.4’ünü alabiliyor. MHP yüzde 12’de kalırken DP ise yüzde 7.8 oy alabiliyor.
Diyarbakır’da ise DTP açık ara önde gidiyor. Oyların yüzde 58.1’ini DTP alırken yüzde 30.2’sini ise AKP alabiliyor. SP yüzde 4.5, CHP ise yüzde 3.9 oy alabiliyor.
Gaziantep’te ise oylar AKP ve CHP arasında bölünüyor. AKP oyların yüzde 45.6’sını alarak az farkla önde giderken CHP oyların yüzde 43.7’sini alabiliyor. SP yüzde 4.8, MHP ise yüzde 3.1 oy alabiliyor.

Erzurum’da ise oyların yüzde 52.1’i AKP, yüzde 34.2’si MHP, yüzde 6.9’u SP, yüzde 3.3’ü ise CHP’ye veriliyor.

-AKP OY ORANINI KORUDU CHP ARTIRDI-

Yapılan araştırmaya göre, Türkiye genelinde AKP oyların yüzde 41.7’sini alarak 2004 yerel seçimlerindeki oy oranını yakalamış oldu. Buna karşın CHP ise oyların yüzde 26.7’sini alarak oy oranını hem 2004 yerel seçimlerine hem de son genel seçimlere göre önemli oranda artırmış gözüküyor. Araştırmaya göre, MHP oyların yüzde 14.8’ini, DTP 6.1’ini, SP 4.6’sını, DP 2.4’ünü DSP ise 1.5’ini alabilecek.

Araştırmaya göre, illerde belediye başkanlıklarının büyük bir bölümü AKP’nin oluyor. Araştırmaya göre AKP belediyelerin en düşük 42’sini en fazla 55’ini alabilecek. CHP ise en az 11’ini en fazla 17’sini alabilecek. MHP belediyelerin 4-6’sını, DTP 5-7’sini DSP 1-2’sini alabiliyor.

Haber: ANKA

23 Mart 2009 Pazartesi

Kurtlar Vadisi'ne rakip dizi!


TRT 1"nin yeni dizisi, Kurtlar Vadisi ve Tek Türkiye'ye rakip olmaya hazırlanıyor.

Yapımcılığını İsmail Özer'in yaptığı "Aynadaki Düşman-Teşkilat" dizisinin ilk bölümlerinin çekimleri yapıldı ve fragmanları dönmeye başladı. Televizyon gazetesinin haberine göre; 14 Nisan'da TRT 1 ekranlarında yayınlanması planlanan dizide; Şafak Sezer, Fadik Sevin Atasoy, Mine Tugay, Mahir Günşıray, Haluk Piyes ve Elif Duru oynayacak.

Hakan Kurşun'un yönetmenliğini yapacağı "Aynadaki Düşman" dizisinin, HD formatında çekileceği ve yapımcı şirketin masraftan kaçınmadığı belirtiliyor. Dizi için 2500 metrekare kapalı alanda dizinin büyük bir plato kurulduğu belirtildi.

Kart borcumu ödeyemezsem başıma neler gelir?

23 Mart 2009
Güngör URAS
Milliyet

Ayşe Hanım Teyzem soruyor: Bugünlerde halkımız kredi kartı faizinden yakınıyor. Başbakanımız kredi kartı kullananları azarlıyor. Nedir bu kredi kartı sorunu? Kredi kartı kullanan ne kadar faiz ödüyor? Kredi kartı borcu nasıl katlanıyor? Ayşe Hanım Teyzeme bilgi vermek için sordum, soruşturdum. Önce faizlerle ilgili temel bilgiyi vereyim.

Kredi kartı borçlarında bankaların alabilecekleri faiz oranlarının sınırını Merkez Bankası belirliyor. Daha önceki belirlemeye göre, kredi kartı borcunu kapatamayanlar ve taksitlendirenler için, en yüksek faiz aylık yüzde 4.39 idi. Buna yüzde 5 banka vergisi, yüzde 10 fon kesintisi ekleniyor. Aylık yüzde 5.05 ve yıllık yüzde 60.58 oluyordu.

Kredi kartı borçlarını zamanında ödeyemeyenler için gecikme faizi yüzde 5.14 oranında idi. Buna vergi ve fon eklenince aylık yüzde 5.91 yıllık yüzde 70.93 oluyordu.

Geçen cuma, bu faizler düştü. 1 Nisan’dan itibaren uzatmalarda en yüksek aylık faiz yüzde 3.96 olacak. Vergili ve fonlu aylık faiz yüzde 4.55’e, yıllık faiz yüzde 54.65’e yükseliyor. Gecikme faizi aylık olarak yüzde 4.71’e indirildi. Vergili ve fonlu aylık gecikme faizi aylık yüzde 5.42, yıllık yüzde 65 olarak uygulanacak.

Burada bir açıklama yapayım.

Kart işlemlerinde ‘faizin faizi’ uygulanmıyor. Birikimli faiz sorunu yok.

Bankaları dolaştım. Görevli hanımlarla (banka görevlilerinin nerede ise tamamı hanım) konuştum. Her banka farklı faiz uyguluyor. Ama genelde uygulama Merkez Bankası’nın belirlediği tavan faizi üzerinden yapılıyor.

Kart borcu faizi yüzde 54’i buluyor

- Taksitlendirme denilen uygulamada kart sahibi yüzde 54.65 yıllık faizle banka kredisi kullanmış oluyor.

- Halbuki bankadan doğrudan tüketici kredisi alıp borcunu kapatsa yıllık faizi yüzde 25.08 olacak.
Bu durumu dostum Ege Cansen eleştiriyor. Diyor ki,

- Borcunun tamamını hesap kesim tarihinden sonraki 10 gün içinde kapatamayan kart müşterilerine ait borçların, bankalar tarafından taksitlendirilmesi yanlıştır.

- Banka vadesinde ödenmeyen kartı iptal ederek, müşterisine yeni bir tüketici kredisi hesabı açsa idi, yıllık yüzde 25.08 faiz uygulayacak idi.

- Banka kartın ödenmeyen borcunu taksitlendirerek uzatınca yüzde 54.65 ‘erteleme faizi’ uyguluyor.

- Kredi kartı borçları ya hiç taksite bağlanmamalıdır. Bağlanıyor ise bankalar bu taksitleme işlemine, tüketici kredisine uygulanan ölçüde faiz uygulamalıdır.

Kart batığı 2.7 milyar TL’ye çıktı



Zamanında ödeyene faiz yok

Şimdi gelelim Ayşe Hanım Teyzem’in kredi kartı borcu faizinin nasıl işlediğine. Anlatılanları (yeni oranlara göre düzelterek) aktarayım.

- Diyelim ki Ayşe Hanım Teyzem 100 TL’lik harcama yaptı.

- Bankadan evine bir kâğıt geldi: “Hesap kesim tarihiniz 1 Nisan-Son ödeme tarihiniz 10 Nisan.”

- Ayşe Hanım Teyzem, 10 Nisan’da bankaya 100 TL verir ise ayrıca hiçbir faiz ödemiyor. Borcu kapanıyor.
Normal olanı budur. Çünkü kredi kartı bir borçlanma aracı değil, ödeme aracıdır. Eğer Ayşe Hanım Teyzem kredi kartı borcunu gecici bir sorun nedeni ile ödeyemiyor ise bankadan tüketici kredisi alır. Kredi kartı borcunu kapatır.

Kart borcu 32.5 milyar TL’yi buldu



Kartta taksit, yüksek faize yol açıyor

Ayşe Hanım Teyzemin kredi kartı borcunu bir defada kapatmaya (1) Parası yok ise, (2) Tüketici kredisi alarak veya başka yerden para bularak da borcu kapatamadı ise bankadan yardım istiyor. (Mehmed Ali Bey... N’ooolur bana yardım et! diyor...) İşte o durumda ‘taksitleme’ devreye giriyor.

Kredi kartı borcunun uzatılmasına halk arasında ‘kredi kartı borcunun taksitlendirilmesi’ deniliyor.
- Ayşe Hanım Teyzem 100 TL borcunun tamamını ödeme günü ödeyemeyecek durumda ise, bankaya borcun en az yüzde 20’si kadar (20 TL) ödeme yapar ise, banka geri kalan borcunu yüksek faize bağlayarak yaşatıyor. (Faizi ödediği sürece geriye istemiyor!)

- Bu durumda kredi kartı iptal edilmiyor. Harcama sürdürülebiliyor.

- Borcun ödenmeyen kısmı için (toplam borcun yüzde 80’i için) aylık (vergili) yüzde 4.55, yıllık yüzde 54.65 oranında faiz işlemeye başlıyor.

n Bir ay sonraki ödeme tarihinde, ödemesi gereken toplam borç miktarı ne ise, tekrar onun da yüzde 20’sini ödeyerek borcunu (Yıllık yüzde 54.65 faiz yükü altına girerek) sürdürebiliyor. İşte buna ‘taksitlendirme’ deniliyor.

İcradan korkan taksite razı oluyor

- Ayşe Hanım Teyzem son ödeme tarihi olan 10 Nisan’da ödeme yapamaz ve de taksitlendirme talebi olmaz ise, banka kartı kullanıma kapatılıyor.

- Hesap kesim tarihi olan 1 Nisan’dan itibaren faiz işlemeye başlıyor.

- Faiz hesaplanırken, 1 Nisan - 10 Nisan arasında 100 TL borç için vergili yüzde 4.55, daha sonra 10 Nisan’dan başlayarak borcun yüzde 20’si için (20 TL) aylık (vergili) yüzde 5.42, borcun yüzde 80’i için yüzde 4.55 faiz işletiliyor.

- Ayşe Hanım Teyzemin borcuna, tamamını ödeyinceye kadar aylık yüzde 4.67, yıllık yüzde 56.03 faiz işlemeye başlıyor.

- Daha sonraki 2 ay ödeme yapılmadığında aynı şekilde faiz oluşuyor.

- 3 ayın sonunda da Ayşe Hanım Teyzem borcunu ödeyememiş ise, banka borç rakamına (100 TL) 3 aylık faizleri ekleyerek kanuni takibi başlatıyor. Ve de kredi kartını iptal ediyor.

- Önce noterden ihtarname geliyor. Ardından icra memuru kapıyı çalıyor.

- Ayşe Hanım Teyzem, kart borcunun 3 ay sonra ulaştığı rakam (ana para + faiz toplamı) üzerinden kanuni gecikme faizi ödemek zorunda kalıyor. Kanuni gecikme faizi (vergili) aylık yüzde 4.95, yıllık yüzde 59.35. Avukat masrafları ile mahkeme masrafları da faturayı büyütüyor.


Kötü olan kart değil, uygulama...

Tekrar edelim: Kredi kartı bir ödeme aracıdır.

Borçlanma aracı değildir.

n Normal olan kredi kartı ile yapılan ödemelerden oluşan borcun bir ay içinde nakden ve tamamen ödemesidir. Bu durumda 1 kuruş faiz ödenmez.

- Normal olan kart sahiplerinin güçleri ölçüsünde harcama yapmalarıdır.

- Normal olan kart borcunu kapatmak için ve daha başka nedenlerle ihtiyacı olanların kart ile borçlanmak yerine, ‘tüketici kredisi’ kullanmalarıdır.

- Bizde kartla borçlanmak tüketici kredisi kullanmaktan güç olduğu için tüketici kolaya kaçarak kartla borçlanıyor.

-Ekonomik zorluklar, işsizlik, fakirlik içinde tüketici keyfinden değil ‘mecburiyetden’ kredi kartı ile borçlanmaya giderek daha fazla yükleniyor.

-Bankalar ise kredi kartı borcu faizinin cazibesi nedeniyle bu tür borçlanmalara göz yumuyorlar.



Taksitli satışların faizi fiyatın içinde

Ayşe Hanım Teyzemin merak ettiği bir başka konu da, firmaların kredi kartına nasıl taksit yaptıkları. Bir firma ilan ediyor: ‘Kredi kartına 12 ay taksit’ Bir başkası ‘Bizde 36 ay taksit var’ diyor.

Ayşe Hanım Teyzem ‘36 ay taksit’ ile satılan malı kredi kartı ile satın alır ve de kredi kartı borcunu, hesap ödeme tarihinde’ tamamen öder ise, bankaya hiçbir faiz ödemiyor. Satın aldığı malın bedeli 36 aya bölünerek her ay kredi kartı borcuna ekleniyor.
Ayşe Hanım Teyzem 36 ay süre ile mal bedelini faizsiz ödediğini sanıyor. Halbuki yanılıyor. Faizsiz kredi olmaz. Olamaz.

Taksitleme bir kredi işlemidir. Bunun da faizi vardır. Bu faizi sonunda Ayşe Hanım Teyzem ödüyor ama, faiz malın fiyatına eklendiğinden olan bitenden habersiz.

Taksitli satışlarda vadeli satılan malın taksit faizini bankaya satıcı firma ödüyor. Bu faizi de peşin peşin, satılan malın fiyatına bindiriyor.Ayşe Hanım Teyzem taksitli mal alırken faizi peşin olarak fiyatın içinde ödüyor.

İşte onun için Ayşe Hanım Teyzem ve de arkadaşları ‘Kredi kartına 12 ay... 32 ay... Taksitli Satış’ ilanlarına kanmamalı. Aldanmamalı. Bu durumda satış yapana şunları sormalı:

(1) Nakit ödeyerek alırsam, bunun fiyatı nedir?

(2) Taksitsiz, bir defada ödemeli kredi kartı ile alırsam , fiyatı nedir? O zaman fiyatın içindeki faizin yükü ortaya çıkar.

Bel çevreniz 88 cm'i geçmesin


Risk grubundaki kadınlar bunlara dikkat etmeli!

Amerika'da yapılan araştırmalara göre; son 10 yılda erkeklerde kalp damar hastalıklarına bağlı ölüm oranı düşüşe geçmişken, kadınlarda bu, artış gösteriyor.

Buna rağmen hekimler, risk grubundaki kadınlara yeterli bilgilendirme yapma ve korunmalarını sağlamada geç kalabiliyor. Memorial Hastanesi Kardiyoloji Bölümü'nden Uz. Dr. Özlem B. Esen, menopoz döneminde kalp ve damar hastalıklarını önlemek için çeşitli tedbirler alınması gerektiğini söylüyor.

Dr. Özlem Esen'e göre, bu tedbirlerin en önemlilerinden biri ideal kiloyu korumak. Bunun için de; bel çevresinin 88 cm'i geçmesine izin vermemek, asla '0 beden' olmamak ve düzenli olarak egzersiz yapmak gerekiyor.

helal etmiyorum

http://www.helaletmiyorum.org/

Nerelisin hemşerim?


AKP adresleri karıştırdı... Giresun Şebinkarahisar'a "Sen İstanbul'sun büyük düşün" pankartları asıldı!

İlk bakışta çok matrak gibi görünüyor ama, "eğrisi doğrusuna denk geldi" aslında...

*

Çünkü, Giresun'da kütüğü Giresun olan 371 bin Giresunlu yaşarken, İstanbul'da 457 bin Giresunlu yaşıyor!

*

Normalde, Sivas'a, Erzincan'a, Sinop'a, Bayburt'a, Rize'ye, Çankırı'ya ve Kastamonu'ya da "Sen İstanbul'sun" pankartları asılmalı... Çünkü, Sivas'ta 583 bin Sivaslı otururken, İstanbul'da 688 bin Sivaslı oturuyor! Rize'de ne kadar Rizeli varsa, İstanbul'da da o kadar Rizeli var... İstanbul'daki Sinopluların sayısı, Sinop'taki Sinopluların iki katı... Kastamonu'da kütüğü Kastamonu olan 323 bin Kastamonulu var, İstanbul'da 519 bin!

*

"Ne malum hemşerim?" derseniz, kıçımdan uydurmuyorum, İstatistik Kurumu'nun adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarından aktarıyorum.

*

Adana'da 339 Çanakkaleli var. Adıyaman'da 28 tane Tekirdağlı Bolu'da 34 tane Hakkárili Eskişehir'de 45 bin tane Afyonlu Gaziantep'te 894 tane İzmirli yaşıyor. Antalya'da en çok Konyalı var 63 bin tane... Boşuna "Konyaaltı" denmiyor yani!

*

Edirne'den Ardahan'a klişemiz boşuna değil... Edirne'de 512 Ardahanlı var, Ardahan'da 67 Edirneli... Kuzeyden güneye bak Sinop'ta 139 Mersinli yaşıyor, Mersin'de 559 Sinoplu.

*

"Başkent Çorumlu" desek, sürçü lisan etmiş olmayız 324 bin kişi... Her 5 Ankaralıya 1 Çorumlu düşüyor... Ankaralılar Ankara'dan sonra en çok İstanbul'da 76 bin kişi... En az Kilis'te 140 kişi... Muğla'da Adana'dan iki kat fazla Ankaralı yaşıyor 7 bin.

*

Diyarbakır'da en az Bilecikli var, 202 kişi... En fazla Mardinli var, 68 bin kişi... Diyarbakır'dan sonra en fazla Diyarbakırlı İstanbul'da, 154 bin... En az Diyarbakırlı Karabük'te sadece 55... Türkiye'de toplam 1 milyon 810 bin Diyarbakırlı var 533 bin Diyarbakırlı Diyarbakır dışında yaşıyor.

*

Trabzon'daki Trabzonluların yarısı kadarı İstanbul'da 358 bin... Bana enteresan geldi Ankara ve İzmir'den daha fazla Kocaeli'de oturuyor Trabzonlular 48 bin.

*

İzmir'de... 10 bin Bingöllü, 13 bin Batmanlı, 19 bin Tuncelili, 20 bin Ordulu, 23 bin Ardahanlı, 25 bin Bitlisli, 26 bin Elazığlı, 30 bin Kayserili, 31 bin Malatyalı, 35 bin Tokatlı, 36 bin Şanlıurfalı, 48 bin Muşlu, 59 bin Ağrılı, 60 bin Diyarbakırlı, 60 bin Sivaslı, 69 bin Karslı, 115 bin Konyalı, 121 bin Erzurumlu, 122 bin Mardinli yaşıyor... Bi türlü alamadıkları için "gávur" dedikleri İzmir bu.

*

Türkiye'nin en kalabalık hemşo kitlesi, kütüğünde "İstanbul" yazanlar... Toplam, 2 milyon 432 bin İstanbullu var. 289 bin İstanbullu, taşı toprağı altın dememiş, gitmiş, İstanbul dışında yaşıyor... 3 bini Adana'da, 18 bini Bursa'da, 35 bini Ankara'da, 23 bini Antalya'da, 246'sı Bitlis'te, 32 bini İzmir'de, 27 bini Tekirdağ'da, 253'ü Iğdır'da, 2 bini Samsun'da...

*

İstanbul'da en çok İstanbullu Kadıköy'de yaşıyor 185 bin... Üşenmedim, baktım, İstanbul'daki İzmirliler de, en çok Kadıköy'de yaşıyor... Dolayısıyla, "Burada seçimi kazanır mıyım acaba" diye merak eden arkadaş, havada bulut, sen Kadıköy'ü unut... En az İstanbullu, 8 binle Sultanbeyli'de.

*

İstanbul'da en az Hakkárili var 7 bin kişi... En çok Kastamonulu Bağcılar'da, en çok Sivaslı Ümraniye ve Káğıthane'de en çok Karslı Küçükçekmece'de en çok Diyarbakırlı Bağcılar'da yazının başına dönersek, en çok Giresunlu Beyoğlu'nda yaşıyor.

*

Şimdi sıkı durun!

81 şehrimizin 81'inde de, 81 şehrimizden insanlarımız oturuyor...

81'de 81.

İç içe.

*

Vanlının olmadığı, Aydınlının olmadığı, Burdurlunun olmadığı, Samsunlunun olmadığı, Muşlunun olmadığı bir şehrimiz yok... Muş'ta olmayan, Van'da olmayan, Aydın'da olmayan şehrimiz de yok.

*

Anneannem Giritli, dedem Bursalı, anam Mardinli, babam Aksaraylı, kayınvalidem Aydınlı, kayınpederim Nazillili, eşim Stuttgartlı, kızım İzmirli, İstanbul'da oturuyorum... Sanırım, dünyada şark çıbanı olan tek Giritli benim anamdır.

*

Komşu, arkadaş.

Gelin, damat, dünür.

*

Özetle.

Hálá "biz kimiz?" diyorsanız...

Aha işte tablo...

Etle tırnağız.
Yılmaz ÖZDİL

67 İlin Bütçesi Açık Verdi


En fazla açığı 237 milyon TL ile Diyarbakır, en çok bütçe fazlasını 11 milyar 898 milyon TL ile İstanbul verdi.

Rekor düzeyde açıkla yıllık hedefin dolduğu yılın ilk iki ayında 81 ilden 67'sinin bütçesi açık verdi. Geçen yılın aynı döneminde 64 ilin bütçesi açık vermiş, buna rağmen toplamda 496 milyon TL fazla verilmişti. Bu yıl iki aylık dönemde ise 67 ilin verdiği açıkla toplamda bütçe açığı 10 milyar 359 milyon TL oldu.

Maliye Bakanlığı verilerine göre, yılın ilk iki ayında 67 ilin bütçesi açık, 14 ilin bütçesi fazla verdi. En fazla açığı 237 milyon TL ile Diyarbakır, 168 milyon TL ile Van, 164 milyon TL ile Erzurum verdi.

Yılın ilk iki ayında en çok bütçe fazlasını 11 milyar 898 milyon TL ile İstanbul, 3 milyar 56 milyon TL ile Ankara, 3 milyar 21 milyon TL ile Kocaeli oldu. İzmir de 2 milyar 41 milyon TL ile bütçe fazlası veren illerde dördüncü sırada yer aldı. Antalya, Bursa, Hatay, Mersin, Kırklareli, Muğla, Nevşehir, Rize, Tekirdağ, Zonguldak bütçe fazlası veren diğer illeri oluşturdular.

SANAYİDEKİ YAVAŞLAMA KOCAELİ'NİN BÜTÇE FAZLASINI ERİTTİ

En çok bütçe fazlası veren illerde fazlanın geçen yılın aynı dönemine göre gerilemesi dikkat çekti. Ankara'nın bütçe fazlası 303, İstanbul'un 153, İzmir'in 268, Kocaeli'nin 523 milyon TL azaldı. Özellikle Kocaeli'deki yüzde 14.8'lik gerileme sanayideki yavaşlamayı ortaya koydu. Toplamda yüzde 2 bin 187 bütçe açığı artışı yaşanan bütçede birçok ilde de yüzde 600'leri bulan gerilemeler görüldü.

Geçen yılın ilk iki ayında ise 63 ilin bütçesi açık, 18 ilin bütçesi fazla vermişti. Buna rağmen, fazla veren illerin fazla tutarının yüksekliği nedeniyle genelde bütçe 496 milyon TL fazla vermişti.


Otomobilde zam kapıda !


Fırsatı kaçırmayın ! İnen ÖTV'nin ardından otomobilde zam kapıda..

Hükümetin aldığı ÖTV indirimi kararının ardından stokların büyük ölçüde tükendiği otomotiv sektöründe, yeni üretilecek ve ithal edilecek otomobillerin kur farkından dolayı Nisan ayından itibaren zamlı satılacağı belirtildi...

Ekonomide 4. tedbir paketi kapsamında yapılan ÖTV indirimi dolayısıyla, otomotiv sektöründeki stoklar neredeyse tükendi. Stokların erimesiyle yeni üretilecek veya yurt dışından getirilecek otomobillerin fiyatlarına Nisan ayından itibaren kur farkının yansıtılacağı ifade edildi.

Göral Plaza Genel Müdürü Nezih Allıoğlu yaptığı açıklamada, ÖTV indiriminin ardından bayilerdeki ve showroom'lardaki araçların büyük kısmının satıldığını söyledi.

''1 ayda sattığımız aracı, 3 günde sattık'' diyen Allıoğlu, bu konuda herkeste bir beklenti olduğunu gördüklerini belirtti.

Piyasadaki bu beklentinin otomotiv sektörünü sıkıntıya soktuğunu, yapılan ÖTV indiriminin bu beklentiyi ortadan kaldırdığını ve satışları artırdığını anlatan Allıoğlu, indirimin 3 aylık oluşunun da isabetli bir karar olduğunu kaydetti.

Yaklaşık 1 yıldır otomobil fiyatlarına zam yapılmadığını ifade eden Allıoğlu, Nisan ve Mayıs ayında gümrükten çekilecek araçlara kur farkının yansıtılacağını ve bu araçların zamlı satılacağını söyledi.

Allıoğlu, şöyle devam etti:''Şu anda zam yok ama gelecek araçlar için şimdiden fiyat veremiyoruz. Firmaların çoğu ÖTV indiriminden önce fiyatları bir miktar geri çekmişlerdi. Örneğin peşinat bin lira ise bunu 500 liraya çekmişti. Metalik boya farkı alınmıyordu. Şimdi o alınmaya başlandı.

Geçen yıldan bu yana araçlara zam yapılmamıştı. Euro bugün 2 bin 300 lira. O dönem bin 700 liraydı. Arada yüzde 20-25 civarında fark var. Bu fark hemen olmasa bile peyderpey fiyatlara yansıyacak. ÖTV indirimi olmasaydı bile bu fark yansıyacaktı. Nisan ve Mayıs ayında gümrükten çekilecek araçlar kur farkından dolayı zamlı olacak.


Ankara için son anket sonuçları


Ankara'da bugün seçim olsa hangi parti ne kadar oy alır?

ESTİMA araştırma şirketinin yaptığı ankete göre, CHP Ankara'da AKP'yi geçti.
ESTİMA'nın 14 Mart ile 17 Mart arasında Ankara'da 1022'si kadın toplam 2000 seçmenle gerçekleştirdiği anketin sonuçları belli oldu. Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı için oy verecek 18 ilçede gerçekleştirilen ankette, CHP'nin adayı Murat Karayalçın yüzde 37.7, AKP'nin adayı Melih Gökçek ise yüzde 35.9 oranına ulaşıyor. Ankette, MHP'li Mansun Yavaş'ın ise 23.2 puan aldığı görülüyor.CHP'lileri umutlandıran anketin sonuçları genel merkez tarafından da değerlendirilmeye alındı.

Ankara Kitap Fuarı 22 Martta Açılıyor


http://www.ankarakitapfuari.net

Eylül Fuar tarafından organize edilen ANKARA KİTAP FUARI, bu sene 22 – 30 Mart 2008 tarihleri arasında , Ankaralılara kapılarını açacak …
Kütüphaneciler Derneği, Kültür ve Turizm Bakanlığının destek verdiği fuar, Atatürk Kültür Merkez’inde yaklaşık iki yüzü aşkın yayınevi ve kitabevinin katılımıyla kitapseverlerle buluşacak…
Toplumun farklı kesimleri; kendilerini ve tercihlerini, beklentilerini Kitap Fuar’ında bulabileceklerdir.
İki yüzü aşkın yayınevinin gerek imza günleriyle, gerek farklı alanlardaki söyleşi ve etkinlikleriyle fuara farklı bir hava katmaları bekleniyor .
Yetkililerden alınan bilgiye göre, dolu dolu bir dokuz gün Ankaralıları beklemekte… Ayrıca Ankara’nın bir üniversite ve kültür şehri olduğunu vurgulayan yetkililer, geçen sene yetmiş bin olan ziyaretçi sayısının bu sene yüz binlere ulaşmasını beklediklerini ifade ettiler. Okulları, yurtları, üniversiteleri bilgiyle donattıklarını dile getiren yetkililer, bu sene hem içerik, hem de etkinlik olarak farklı bir fuar hazırladıklarını; Her gün söyleşi, imza günleri düzenlendiğini, konferanslarla okuyucu - yazar buluşmasının amaçlandığını beyan ettiler…
Fuarda, kukla sanat atölyesi, Ebru sanat atölyesi, Fosil sergisi, Karikatür sergisi , Hanri Benazus Atatürk Sergisi de ziyaretçilere sunulacaktır .
Yine Sahaflar Birliği, eski kitaplardan oluşan koleksiyonunu, kitapseverlerin nazarlarına ve bilgilerine bu fuarda sunacaktır.
Türk Hava Kurumu, kendi iç dünyasını, Ankara Kitap Fuarı sayesinde halkla paylaşacak , uçak sergisini insanların gözlemlerine sunacaktır .
Yurt içinden ve yurt dışından iki yüzü aşkın yayınevinin ve kitabevinin boy göstereceği fuar 22 Mart’ta açılacak 30 Mart akşamı sona erecektir. ..
Kimi gazetelerin ve televizyonların sponsorluğunu yaptığı Ankara Kitap Fuarı bu sene canlı, renkli ve gösterişli geçeceğe benziyor…
Fuara yurt dışından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Sudan, İran, Irak ve Arnavutluk iştirak etmektedir.
İlgililerin ifadesiyle, kitaplar bu sene Ankaralıları sabırsızlıkla beklemekte…
Yine ilk kez , gerek yazılı gerek görsel medyada kitaba katkı veren ve kültür programları yaparak okumayı teşvik eden programlara ve kütüphaneci gözüyle en beğenilen yılın roman yazarı , yayıncısı ve yayınevi , şairi , hikayecisi , çocuk edebiyatı yazarı’na ve katkı sunan programa ve programcısına ödül verilecektir …
Ödüller 22 Mart 2008 ‘de saat 13.00 ‘de yapılacak olan açılışla birlikte sahiplerine dağıtılacaktır.
Ödüller, Türk Kütüphaneciler Derneğinin Türkiye’deki Kütüphaneciler arasında yapılan anketine göre belirlenmiştir.

Ödüller ;
En İyi Romancı Ödülü : Ahmet ÜMİT
En İyi Yayınevi Ödülü : Can Yayınları
En İyi Şair Ödülleri : Ahmet TELLİ
Abdurrahim KARAKOÇ
En İyi Hikayeci Ödülü : Faruk DUMAN
En İyi Çocuk Edebiyatı Ödülü : Gülten DAYIOĞLU

Kültür, sanat ve Edebiyatı yoğun olarak ele almaları ile toplumsal hafızanın ve bilincin mayalanmasına yaptıkları katkılardan dolayı TÜRK KÜTÜPHANECİLER DERNEĞİ ve 2.ANKARA KİTAP FUARI ÖDÜLÜ’ nün;

Cumhuriyet
NTV
TRT 2 ‘ye verilmesine karar verişmiştir.

TRT-AVAZ Hayırlı Olsun!


TRT’nin, ismi merakla beklenen yeni kanalı, 21 Mart 2009 Cumartesi günü, Ankara’da Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezinde düzenlenen bir Gala ile yayın hayatına başladı. Toplantıda konuşan Cumhurbaşkanı Gül, yeni kanalın ismini, “TRT-Avaz, TRT’nin sesini avaz avaz duyuracak; sadece Türkiye’ye değil, tüm Türk Dünyasına avaz avaz seslenecek” sözleriyle açıkladı. Gül’ün dinleyicilerin Nevruz bayramını kutlaması da Türk Cumhuriyetlerinden toplantıya katılan misafirler ve misyon temsilcileri tarafından memnuniyetle karşılandı. Toplantıya, Cumhurbaşkanının yanı sıra, görebildiğimiz kadarıyla, Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Türkmenistan Azerbaycan ve Kırgızistan Büyükelçileri, TÜRKSOY Genel Müdürü Düsein Kaseinov gibi isimler katıldı.

TRT-Avaz ismi, iyi düşünülmüş bir isim. “Avaz” sesi Farsça kökenli olmakla beraber, hemen bütün Türk lehçelerinde, Türkiye Türkçe’sindekiyle aynı anlamda kullanılıyor. Kazakça’da ve diğer bazı lehçelerde “ses” yanında “oy” anlamı da yüklenmiş “Avaz” sözüne. Daha önce kullanılan TRT-Avrasya, TRT-Türk gibi isimlere göre TRT-Avaz ismi, hem kulağı tırmalamıyor, hem de ideolojik bir vurgu taşımıyor.

Daha önce TRT Avrasya, daha sonra TRT Türk yayınlarıyla Türk Dünyasının bütününe ulaşmaya çalışan TRT, bu defa, bu niyetinde TRT Avaz’la daha başarılı olacak gibi görünüyor. Çünkü bu defa teknolojik alt yapı daha iyi hazırlanmış görünüyor. Nitekim, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan’dan, o ülke televizyonlarının elemanlarının sesinden ve o lehçelerde sunulacak olan haber, eğlence ve sohbet vb. canlı yayınlar, Türkçe alt yazıyla verilecek. Azerbaycanlı bir hanım milletvekilinin dediği gibi, “bütün Türk Dünyasına seslenecek bir yayın işini herkes Türkiye’den bekliyordu ve bu Türkiye’nin işi olmalıydı.”

Program içeriği hakkında konuşmak için henüz erken. Ancak, haber ve eğlence programları yanında, Türk Dünyasının çeşitli yörelerindeki problemlerin tartışma programlarıyla izleyicilere duyurulması, kardeşlerimizin birbirlerinden haberdar olmalarını sağlayacak. Ayrıca, aynı maksada hizmet edecek şekilde, Türk Dünyasının bütün yörelerini, bütün kültürel ve tarihi zenginliğiyle tanıtıcı belgeseller de hazırlanmalıdır.

Uygur lehçesinde yayının da ilân edilenlere bir an önce eklenmesi gerekir. Bunun önünde diplomatik bir engel umarız yoktur; varsa da aşılabilmelidir.

TRT’yi, TRT-Avaz dolayısıyla tebrik ediyor, TRT-Avaz hayırlı olsun diyor ve başarılı yayınlar diliyoruz.


Derviş'ten krize karşı formül


Dört unsurun gerçekleşmesiyle hızlı bir canlanmanın mümkün olacağını savundu.

Eski Devlet Bakanı Kemal Derviş, küresel ekonomik krizin derinleştiğine, projeksiyonların sürekli düşürüldüğüne dikkat çekerek dört unsurun gerçekleşmesi kaydıyla oldukça hızlı bir canlanmanın mümkün olacağını savundu.

Derviş, bu unsurları, finansal sektörünün bilançolarının kamu otoritesince yeniden yapılanması, gerileyen özel talebin yerini kamu harcamalarına ağırlık verilmesi, tüm bunlar için uluslararası işbirliği ve en yoksul insanlara yardım, olarak sıraladı.

Bu aya kadar BM Kalkınma Programını başkanlığını sürdüren, bundan sonra da Washington’daki Brookings Enstitüsü ve Sabancı Üniversitesi’nde görev yapacak Derviş, Financial Times gazetesince yayınlanan makalesinde “Derinleştiği sırada konomik krizin sonundan söz ediyoruz. Ekonomik projeksiyonların sürekli düşürülmesi gerekli oldu. Halbuki, dört unsur gerçekleşmesi kaydıyla, göreli olarak hızlı bir canlanma mümkündür” diye yazdı. Derviş bu dört unsuru şöyle sıraladı:

“-Daha fazla beklemeden kamu otoritelerince finansal sektördeki bilançolar yeniden yapılanmalı ve yazılmalı, gerekli olduğunda da bankalara el konularak.

-Sarmalının aşağı yönünü değiştirmek için, gerileyen özel harcamalarının yerine kamu harcamaları devreye girmeli.

-Bunlar, uluslararası işbirliği içerisinde gerçekleşmeli böylece krize katkı yapan cari dengesizlikler, artmak yerine azalır.

-Yıkıcı bir umutsuzluğa sürüklenmemeleri için en savunmasız insanlara yardım yapılmalı.”
Kemal Derviş, bütün bunların, bir felaket önlenecek kadar zamanlı olarak gerçekleşmesi şartıyla büyümenin 2010 yılında yeniden başlayabileceğini belirtirken “Bu iyimser senaryoda bile dünya geri dönülmez bir biçimde değişmiş olacak” uyarısını da yaptı.

Gelişmelerin zorlaması ile hükümetlerin rolünün daha da artacağını belirtirken piyasaların kamu politikalarının parmağı olmadan kendi kendilerini düzenleyebileceği fikrinin tüm saygınlığını kaybettiğini vurgulayan Derviş, 1980'li yılların başından beri etkisini gösteren “fundamentalist piyasa ideolojisinin aşırı biçiminin artık çöktüğünü” de vurguladı.

ANKA

Baş ağrısı neden oluşur?


Baş ağrıları ile ilgili her şey bu dosyada sizleri bekliyor.

Baş ağrısı, başta ve yüzde, ağızda, ve boyunda bulunan bazı özel sinirler arasındaki iletişim sonucunda ortaya çıkar.

• Beyin, etrafında kan damarlarının yer aldığı bir zar olan kaslar tarafından çevrilidir, ve beynin alt kısmında ağrıya duyarlı sinir ağları bulunur.

• Beyinden gelen pek çok sinir, direkt yüze ve başa ulaşır.

• Bu sinirlerde, beyine ağrı sinyallerini taşıyan reseptörler bulunur. Stres, kaslarda oluşan gerginlik, ve genişleyen kan damarları ağrı hissini artırır.

• Ağrı mesajı beyne ulaştığı anda, beyin başta, yüzde ve boyunda ağrı olduğunu kaydeder.

Gerilim tipi baş ağrısı ve migren tipi baş ağrıları, başağrısına yol açan iki yaygın nedenle birbirinden ayırt edilir ve açıklanabilir.

• Gerilim tipi baş ağrılarnda, ağrı hassasiyetine bağlı olarak oluşan gerilim, yüzdeki, boğazdaki ve baştaki kasları zorlayabilir.

• Başta bulunan damarlarda oluşan şişlik ve gerginlik, vasküler baş ağrısına neden olabilir: Migren, vasküler baş ağrılarının başlıca çeşididir.

Kafatası kemiklerinde ve beyin dokularında ağrıya duyarlı sinir ağları olmadığı için, buralarda ağrı hissedilmez.

BAŞ AĞRISI ÇEŞİTLERİ VE YAYGINLIĞI

İnsanların yaklaşık %90’ı nadiren baş ağrısıyla karşılaşıyor.

• %74’ünde gerilim tipi baş ağrısı görülüyor
• %11’inde migren tipi baş ağrıları görülüyor
• %0.4’ünde küme baş ağrıları görülüyor

Pek çok kişi birden fazla baş ağrısı çeşidiyle karşılaşır. Örneğin, gerilim tipi baş ağrısı, migreni olan ve olmayan kişilerde benzer düzeyde yaygınlık gösterir. Gerilim tipi baş ağrısıyla ilgili yapılan bir araştırmada bildirildiğine göre:

• Migreni olmayan insanların %76’sında
• Auranın olmadığı migren ağrılarına sahip insanların %83’ünde
• Auranın eşlik ettiği migren ağrıları olan insanların %75’inde gerilim tipi baş ağrısı görülüyor.

Her yıl, yaklaşık 8 milyon kişi baş ağrısı şikayetiyle doktora başvuruyor.

• Açıklanan pek çok raporda, migren ağrılarının yaygınlığının arttığı belirtiliyor.
• Migren tipi baş ağrıları, yaklaşık 157 milyon gün, iş yapılamamasına neden oluyor.
• Migreni olan kişilerin %80’ninden fazlası, baş ağrısı nedeniyle günlük yaşamlarına normal bir şekilde devam edemiyor.
• Migreni olan kişilerin sadece %8’i, ağrıların performanslarını, günlük yaşamlarını, ve sosyal aktivitelerini etkilemediğini bildiriyor.

Migren atakları, yaşları 25 ile 55 arasında olan kişilerde daha yaygın görülüyor.

• Migreni olan kişilerde, ağrılar çocukluktan itibaren artmaya başlıyor, ve 40 yaşında en üst sınıra ulaşıyor.
• 40 yaşından sonra, migren ağrıları hafiflemeye başlıyor.
• 60 ile 70 yaşları arasında migren semptomları genellikle azalıyor, ve hatta yok oluyor.

Migrende genetik yapının da önemli bir rolü olduğu gözlemlenmiştir; migreni olan kişilerin yaklaşık %80’ninin aile bireylerinde de migren tipi baş ağrılarının olduğu belirtiliyor.

ERKEKLERDE VE KADINLARDA BAŞ AĞRISI

Baş ağrısı, farklı düzeylerde olmak üzere, hem erkekleri hem de kadınları etkiler.

Gerilim tipi baş ağrısı, primer baş ağrıları arasında en yaygın olanıdır. Bu tip baş ağrısı, kadınlar ve erkekler arasında 1.4’e 1 oranında görülür, yani gerilim tipi baş ağrısı, kadınlarda erkeklere oranla %40 daha fazla ortaya çıkıyor.

Kadınlar ve erkekler arasında migren tipi baş ağrılarının yaygınlığı ise, 3’e 1 oranındadır.

• Yapılan bir araştırmada, kadınların %17.6’sı, erkeklerin %5.7’si migren tipi baş ağrıları olduğunu bildirmiştir.

• Yapılan bir diğer araştırmada, kadınların %17’sinin, erkeklerin ise sadece %5’inin migren tipi baş ağrıları olduğu belirlenmiştir.
Kadınlarda, migren tipi baş ağrıları bazen menstrual döngüyle çakışmaktadır.

• Menstrual migren olarak bilinen bu baş ağrılarının, menstruasyon esnasında azalan östrojene bağlı olabileceği düşünülüyor.
Menstrual ağrı

• Kadınların %75’i, hamileliklerinin son iki trimesterinde migren ağrılarının daha az sıklıkla ortaya çıktığını belirtiyorlar.

Küme baş ağrıları çok nadir olmakla beraber, daha çok erkeklerde görülür. Küme baş ağrısı olan kişilerin %80’i erkektir.

DOKTORA NE ZAMAN GİTMELİ?

Aşağıdaki durumlar geliştiğinde, acil olarak doktorunuzla görüşmeniz gerekir:

• Ani bir şekilde başlayan şiddetli baş ağrısı

• Gökgürültüsü veya bir patlama hissi veren baş ağrısı

• Bugüne kadar karşılaştığınız en şiddetli baş ağrısı ise

• Devamlı ve gittikçe kötüleşen baş ağrısı

• Başa alınan bir darbe sonrasında ortaya çıkan baş ağrısı

• Aşağıdaki semptomlardan bir veya daha fazlasının görüldüğü baş ağrısı
o Boyunda tutulma
o Eğildiğinizde şiddetlenen baş ağrısı
o Bilinç bulanıklığı
o Titreme
o Bilinç kaybı
o Devamlı ve şiddetli kusma

Real Age

14 Mart 2009 Cumartesi

Gribe sarımsak kansere zencefil


Uludağ Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mihriban Korukluoğlu, son yıllarda antimikrobiyal özellikler taşıyan baharat ve tıbbi bitkilerin üretimlerinin arttığını söyledi.

Dünya üzerinde 750 bin ile 1 milyon arasında bitki türünün bulunduğunun tahmin edildiğini belirten Korukluoğlu, ''Bunlardan yaklaşık 10 bini gıda olarak kullanılırken, 13 bininin ise tıbbi tedaviye destek amaçlı kullanıldığı düşünülmektedir'' dedi.

Bitkilerden ekstreler hazırlanarak ilaç olarak kullanılmasının Çin'de M.Ö 2700 yıllarına kadar uzandığını belirten Korukluoğlu, Anadolu halkının yabani bitkileri ilaç olarak kullanışının ise Hititler'e kadar dayandığını anlattı.

Son 10 yılda tedavi amaçlı bitki satışlarındaki artışın fazla olduğunu dile getiren Korukluoğlu, sadece ABD'de bitkisel ürünlerin satışının 15 milyar dolara yaklaştığını bildirdi.

Türkiye'de halen tedavi amaçlı kullanılan 1500'ün üzerinde bitki olduğunu ifade eden Korukluoğlu, şu bilgileri verdi: ''Sarmısağın antimikrobiyal özelliği eskiden bu yana bilinmektedir. 7 bin yıl önce Mısır piramitlerinin yapımında çalışanların sağlıklarını korumaları için her gün sarımsak verildiği bilinmektedir. Orta çağda salgın hastalıklardan korunma amacıyla kullanılan sarmısağın, ezilerek 2. Dünya Savaşı'nda Rus askerlerinin yaralarına konması bu ürünün tarihi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Antimikrobiyal, antiviral ve antiparazit etkisi bulunan sarmısağın, nezle, grip, boğaz ağrısı ve burun iltihabına iyi geldiği bilinmektedir.''

Özellikle kekiğin halk arasında çoklukla etli yemeklerde lezzet verici olarak kullanıldığını belirten Mihriban Korukluoğlu, bu ürünün gıda bozucu mikroorganizmalara karşı da güçlü bir katkı maddesi olduğunu söyledi.

Adaçayı ve karanfilin özellikle boğaz ağrısına neden olan virüsler ile enfeksiyonların ve ağız içindeki zararlı mikroorganizmaların gelişmesinin engellenmesinde yararlanılan çok önemli iki baharat olduğunu anlatan Korukluoğlu, şunları kaydetti: ''Zencefilin ise antibakteriyel, antioksidatif, antiviral ve antitümör etkisi bulunuyor. Antitümör etkisi kansere karşı koruyuculuğunu gösteriyor. Antiviral ise virüs kaynaklı hastalıklara karşı iyi geldiğini ortaya koyuyor. Ancak baharat ve tıbbi bitkilerin etki mekanizmaları birbirinden farklıdır. Özellikle herhangi bir ilaçla olası olumsuz etkileşimin olmaması için dikkatli ve kontrollü kullanılması gerektiği unutulmamalıdır.''

ŞEY ..!


"Şey" ine düşkün erkeklerin, düşen "şey"leri Demek "Şey" bu kadar ilginizi çekiyor.
Ne?
Şey!
Ne anladıysanız!
Ne anladınız?
Neden? "Şey"den?
Ne anlattıysa!

Ne anlatır şey?
Ne anlamak istersiniz?
Ne anlamayı istersiniz?

Neden?
Şey' den
Anladınız mı?
Anlamak istediğiniz nedir?
Şey den hani.
Şey var ya, şeyin şeyi.
Neyin neyi?
Şeyin canım, şeyin şeyi!

Demek "Şey" dendiğinde, akıllara gelen şey;
Hiç akıldan çıkmayan,
Ya da, akılda hiç olmayan,
Veya, akıllara zarar ziyan.

Öyle mi?
Yoksa ne?
Ne mi?
Şey canım.
Şeyine şaptığımın şeyi.

O şey
Tastamam o.

Şey ne olur düşüncede?
Ne alır ardına, önüne, ötesine berisine?

Şeyine düşkün
Şeyinin derdinde
Şeyine sahip olamayan
Şeyinin telaşında
Şeyine şey konduran
Şeyine şey eden
Şeyinin şeyi durmayan
Şeyden şeye şey eden!


Hani var ya şey.
İşte bu şey.
Hep bildiğimiz, aklımızda olan.
Her şeyde arayıp durduğumuz.
Alakasız yerlerde aklımıza düşen.
Yoldan çıkaran.
Azdıran.
Saptıran.
Hep o!
Şey.

Düşenin dostu olmazmış.
Şeyine düşkün erkeğin, düşse şeyi?
Dostu kalmaz mı?
Düşene, bir tekmede sen vur hesabı,
Herkes bir bir vurur mu, düşen şeye?
Yoksa gülünmez mi düşen şeye, düşene?

Şeyi düştüğü için, açmaza mı düşer er kişi?
Bir türlü dilinden düşürmediği şeyi düşünce,
Dile düşmekten mi korkar?
Kimin ocağına düşer, düşen şeyi için?

Şeyine düşkünler
Şeyini düşünenler
Şeyini düşürenler
Şey kadar, şey düşsün şeyinize!

8 Mart 2009 Pazar

Bunları Biliyor Musunuz?


Türkiye’de son 64 yılda 68.214 orman yangını yaşandığını…
*Bu bilgi, www.tema.org.tr’den derlenmiştir.


Dubai’de suyun, benzinden 4 kat pahalı olduğunu…
*Bu bilgi, www.tema.org.tr’den derlenmiştir.


Türkiye’nin % 90'ının erozyonla karşı karşıya olduğunu…
*Bu bilgi, www.tema.org.tr’den derlenmiştir.


Denizlerdeki çöplerin her yıl 1 milyondan fazla deniz kuşunu öldürdüğünü…
*Bu bilgi, www.turmepa.org.tr’den derlenmiştir.


Bir duşta ortalama 50 litre, bir banyoda 150 litre su tüketildiğini...
*Bu bilgi, www.wwf.org.tr’den derlenmiştir.


Mercan ve kabuklu deniz hayvanlarının bazı türlerinin sayılarının; bilezik, kolye gibi süs eşyası yapmak için toplandığından çok azaldığını...
*Bu bilgi, www.wwf.org.tr’den derlenmiştir.


Gerekmediği zamanlarda bir saniyeliğine bile olsa ışığı kapatarak enerji tasarrufu sağlayacağınızı...
*Bu bilgi, www.wwf.org.tr’den derlenmiştir.


Plastiğin doğada yok olma süresinin 1000 yıl olduğunu...
*Bu bilgi, www.wwf.org.tr’den derlenmiştir.


Dünyada iş dünyasının yazı kağıtları ve fotokopilerden yılda yaklaşık 1 milyon ton atık kağıt ürettiğini...
*Bu bilgi, www.wwf.org.tr’den derlenmiştir.


% 100 geri dönüşümlü kağıttan üretilmiş bir ton kağıdın; 17 ağaç, 4100 kws enerji ve yaklaşık 26.5 m3 suyun tasarruf edilmesi anlamına geldiğini...
*Bu bilgi, www.wwf.org.tr’den derlenmiştir.


Tek bir bilgisayarın üretiminde yaklaşık 33 ton su kullanıldığını ve 63 kg çöp ortaya çıktığını...
*Bu bilgi, www.wwf.org.tr’den derlenmiştir.


Doğal kaynakların % 30'unun son 30 yıl içinde yok olduğunu...
*Bu bilgi, www.wwf.org.tr’den derlenmiştir.


Ormanların, 50 metre genişliğindeki bir parkın trafik gürültüsünü 20-30 desibel azalttığını...
*Bu bilgi, www.turcek.org.tr’den derlenmiştir.

Tuz Gölü’nün, küresel ısınma sonucunda değil yanlış su politikaları nedeni ile kuruduğunu...
*Bu bilgi, www.dogadernegi.org’dan derlenmiştir.


Türkiye’nin son 80 yabani ceylanının Urfa bozkırlarında yaşadığını...
*Bu bilgi, www.dogadernegi.org’dan derlenmiştir.


Devlet Su İşleri’nin hesaplamalarına göre, Türkiye’de 2030 yılında doğal sulak alanların neredeyse tamamının yok olmasının beklendiğini...
*Bu bilgi, www.dogadernegi.org’dan derlenmiştir.


Ülkemizdeki 451 canlı türünün, yeryüzünde başka hiçbir noktada yaşamadığını ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu...
*Bu bilgi, www.dogadernegi.org’dan derlenmiştir.


Kuraklık, besin kaynaklarının yok olması ve yuva alanlarının zarar görmesi nedeniyle son 20 yıl içinde Türkiye’de leyleklerin yüzde 50’den fazla azaldığını...
*Bu bilgi, www.dogadernegi.org’dan derlenmiştir.


AB Çevre Ajansı’na göre her yıl sadece Avrupa Birliği’nde 1.3 milyar ton atık ortaya çıktığını ve bunun yaklaşık 40 milyon tonunun tehlikeli atık olduğunu...
*Bu bilgi, www.turcek.org.tr’den derlenmiştir.


Elektronik atıkların diğer atıklardan 3 kat daha hızlı arttığını, sadece ABD’de elektronik atık durumunda olan 500 milyondan fazla bilgisayar olduğunu...
*Bu bilgi, www.turcek.org.tr’den derlenmiştir.


Küresel elektronik atık pazarının büyüklüğünün 2009 yılında 11 milyar dolara ulaşmasının beklendiğini...
*Bu bilgi, www.turcek.org.tr’den derlenmiştir.


Sadece ABD Kalifornia’da, her gün 10.000’den fazla bilgisayar ve TV’nin e-atık haline geldiğni ve Kalifornia’da altı milyondan fazla stokta bilgisayar ve TV atığı bulunduğunu...
*Bu bilgi, www.turcek.org.tr’den derlenmiştir.


Solunum yetersizliği, astım, bronşit, halsizlik, iştahsızlık, kanser ve anemi gibi rahatsızlıklarının nedenleri arasında hava kirliliğinin büyük rol oynadığını...
*Bu bilgi, www.turcek.org.tr’den derlenmiştir.


Kent merkezlerindeki kurşun emisyonlarının % 100’ünden özellikle motorlu taşıtların sorumlu olduğunu...
*Bu bilgi, www.turcek.org.tr’den derlenmiştir.


AB Çevre Ajansı’na göre her yıl sadece Avrupa Birliği’nde 1.3 milyar ton atık ortaya çıktığını ve bunun yaklaşık 40 milyon tonunun tehlikeli atık olduğunu...
*Bu bilgi, www.turcek.org.tr’den derlenmiştir.


Ülkemizde kişi başına yılda ortalama yaklaşık 584 kg katı atık üretildiğini...
*Bu bilgi, www.turcek.org.tr’den derlenmiştir.


Dünyada 1 milyar insan sağlıklı sudan mahrum olduğunu...
*Bu bilgi, www.turcek.org.tr’den derlenmiştir.


Türkiye’nin ormanlarının yalnızca % 4’ünün koruma statüsü altında olduğunu...
*Bu bilgi, www.wwf.org.tr’den derlenmiştir.

7 Mart 2009 Cumartesi

Saatler ileri alınıyor!


Bakanlar Kurulu'ndan yaz saati kararı

Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla her yıl yapılan ileri saat (yaz saati) uygulaması kapsamında, bütün yurtta saatler, 29 Mart Pazar Günü saat 03.00'ten itibaren bir saat ileri alınacak.

Bakanlar Kurulunun konuya ilişkin kararı Resmi Gazetenin bugünkü sayısında yayımlandı.

Buna göre, bütün yurtta saatler yerel seçimlerin de yapılacağı 29 Mart Pazar günü saat 03.00'ten itibaren bir saat ileri alınacak.

25 Ekim 2009 Pazar günü de saatler 04.00'ten itibaren bir saat geri alınacak.

Söz konusu karar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 17 Şubat 2009 tarihli yazısı üzerine, 697 sayılı ''Günün Yirmi Dört Saate Taksimine Dair Kanunun'' ilgili maddesine göre, Bakanlar Kurulunca 2 Mart 2009 tarihinde kararlaştırıldı.

Yaz saati uygulaması, çalışma saatlerinin günün güneşli bölümüne alınması suretiyle, gün ışığından daha fazla yararlanılması, elektrik enerjisinin aydınlatmada kullanılan bölümünden tasarruf sağlanması amacını taşıyor. Ayrıca, yaz saati uygulamasıyla, akşam saatlerinde en yüksek değerine ulaşan enerji talebinin (puant gücü) azaltılması hedefleniyor.

697 sayılı Kanunun 3097 sayılı Kanunla değişik 2. maddesi, ''Greenwich'e göre 30. derecede bulunan boylam dairesi bütün Türkiye Cumhuriyeti saatleri için esas alınıyor. Ayrıca başlangıç ve bitiş tarihleri belirtilmek ve bir saati aşmamak şartıyla yaz saati uygulamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir'' hükmü gereğince, yaz saati uygulamasının başlangıç ve bitiş tarihleri Bakanlar Kurulu kararıyla belirleniyor.

Geçmiş yıllara bakıldığında yaz saati uygulaması, AB ülkeleriyle birlikte Mart ayının son pazar günü başlayıp, Ekim ayının son pazar günü bitiyor.

Yaz saati uygulamasıyla, her yıl, ''orta ölçekli'' bir hidroelektrik santralinin yıllık üretimi kadar tasarruf sağlanıyor. İleri saat uygulamasıyla işe erken başlamak ve çıkmak, aydınlatma, ısıtma, soğutma açısından önem taşıyor.

TEİAŞ'nin hesaplarına göre, yaz saati uygulaması ile yıllık 500-600 milyon kilovat saat (kWh) tasarruf sağlanıyor.

-BU YIL UYGULAMA SEÇİMLERE RASTLIYOR-

Saatlerin bir saat ileriye alınması gereken 29 Mart aynı zamanda yerel seçimlerin yapılacağı güne rastlıyor.

Yetkililer, vatandaşların özellikle seçim gününde sorun yaşamamaları için saatlerini ileri almayı unutmamaları konusunda uyarıyor.

Öte yandan yetkililer bazı vatandaşların saatlerini ileriye almalarını unutmalarının mümkün olduğunu belirterek, oy kullanma işlemini son saate bırakılmaması noktasında da tavsiyede bulunuyor.

AA

5 Mart 2009 Perşembe

Facebook kullanıcılarına kötü haber!


Popüler sosyal ağınızın henüz çok eski olmayan tasarımına alışmakta güçlük çektiyseniz, size kötü bir haberimiz var.

Facebook giriş sayfanızda, arkadaşlarınızın eylemlerini gerçek zamanlı olarak görmek ister miydiniz? Sosyal ağın planları arasında tasarımı yenileyerek, kullanıcılara daha fazla seçeneği gerçek zamanlı olarak sunmak yer alıyor.

Shiftdelete.net'in haberine göre olaylar bölümünde görüntülemek istediklerinizi gruplara veya belirli uygulamalara göre filtre edebileceğiniz yeni tasarımda, ayrıca Sayfalar(Pages) sistemi de kullanıcı profillerine benzer şekilde güncellemelerde görünecek. Yeni tasarımın önümüzdeki çarşambaya kadar tüm hesaplarda aktif hale gelmesi bekleniyor.

Timeturk

Cinsel ilişkinin tekniği nedir?


Görme

-İlişki öncesi gözler cinsel hisleri tahrik edecek şeyleri görmeli.
-Vakit gece ise, fazla ışıklı olmaması, ışığın söndürülmesi veya ışığın az olması uygundur.
-Kadında veya erkekte ister giyinik ister çıplak olsun gözleri rahatsız edecek, az-çok soğukluk etkisi yapacak görüntüler olmamalı.
-Kadının -dışarıya değil erkeğine karşı süslenmesi gerekir.

Duyma

-İlişki öncesinde can sıkıcı sözler olmamalı
-Gönül alıcı fısıldaşmalar, tatlı bir sohbet en azından sevgi dolu birkaç söz.

Koklama

-Güzel kokular etkileyicidir. Bu inceliği bilen kadın, o anda güzel kokularla kokulanmayı da ihmâl etmez. -Bedenin temizliği ve hoş olmayan kokudan arınmış olması da yeterlidir.
-Eşlerin temiz vücudlarından birbirine verdiği fıtrî ve tabii kokunun, başlı başına te'sirli bir gücü vardır.
-En çok rahatsız edici kokular, ağız kokusu ile ağır ter kokusudur.
-Vücudda fazla ter toplayan koltukaltı ve kasık bölgeleri, haftada bir tıraş edilmeli ve yıkanmalıdır.

Tatma

-Dişler fırçalanmalı veya misvâklanmalıdır.
-Ağızda soğan sarmısak veya sigara kokusu rahatsız edicidir.
-İlişki başlangıcında ağız bölgesinin, dil ve dudaklar çevresinde yaptığı temaslar da, tatma hissinden gerekli zevki almaya yeterlidir..
Dokunma ve Okşama

-İlişkiye hazırlanmada "aşk oyunları" denilen en te'sirli yöntem vücudun çeşitli yerlerine yapılan dokunma ve okşama işidir. Bunun için önce yeteri kadar soyunmuş olmalıdır.
-Üst vücudda bir iç elbisesinden başkasını bırakmamak, hattâ vaziyete göre, yatak içinde soyunmuş olmak, ilişki zevkinin ziyâdesiyle yaşanmasını sağlar.
-Dokunma ve okşama vazifesi, kadından çok erkeğe düşer.
-Kadında omuz ve dizlerden mahrem yerlere kadar birçok bölge, okşanmaya karşı hassastır.
-Temas ve taramalar, çevreden merkeze doğru kayarak, kadında asıl temâs için kuvvetli bir arzu belirinceye kadar devam etmelidir.

Diplomat Haber

İşte Türkiye İle Dibe Vuracak 17 Ülke


The Economist'in dibe vuracak 17 ülke listesinde Türkiye 8. sırada.

Finans çevrelerinin gözde dergisi The Economist, küresel krizi değerlendirdi ve "Domino Teorisi"ne göre dibe vuracak 17 ülkeyi şöyle sıraladı...

İngiliz dergisi The Economist’in son sayısında Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 17 yükselen ekonomi için çok ilginç bir risk değerlendirmesi yer aldı. The Economist’te yayımlanan “Domino Teorisi” başlıklı analizde, “Hastalığın yayılma sırası kimde” sorusu yöneltildi.

Analizde, “Duvar üstünde on yeşil şişe/bir yeşil şişe kazaren düşerse (Ten green bottles sitting on the wall/And if one green bottle should accidentally fall)” diye başlayan İngiliz çocuk şarkısına atıfta bulundu.

Analizde, 2009’da cari açığın milli gelire, kısa vadeli borçların rezervlere ve kredilerin mevduata oranına ilişkin tahminlere dayanarak yapılan risk derecelendirmesinde Türkiye 17 ülke içinde 8’inci sırada yer aldı.

EN RİSKLİ İLK 5 ÜLKE

The Economist’in son sayısında yer alan değerlendirmede, söz konusu makro göstergelere ilişkin tahminlere göre sırasıyla Güney Afrika, Macaristan, Polonya, Güney Kore, Meksika en riskli ülkeler olarak sıralandı.

TÜRKİYE 8. SIRADA

Bunları Pakistan, Brezilya ve Türkiye izledi.

Daha sonra Rusya, Arjantin, Venezuella, Endonezya, Tayland, Hindistan, Tayvan, Malezya geldi.

Çin ise 17 ülke içinde riski en düşük ülke olarak son sırada yer aldı.

TÜRKİYE İÇİN ÖNGÖRÜLER

2009 için yapılan tahminlerde Türkiye’nin cari işlemler açığının gayri safi yurt içi hasılasına oranı yüzde 2.3, kısa vadeli borçlarının rezervlerine oranı yüzde 70, banka kredilerinin mevduat hacmine oranı yüzde 83 olarak öngörüldü.

Bu tahminlere göre Türkiye, risk sıralamasında 17 ülke içinde 8’inci oldu.

DIŞ SERMAYE KURAKLIĞI YAŞIYORLAR

Analizde, merkezi ve doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda yaşanan “yabancı sermaye kuraklığı” yüzünden kurlar, hisse senedi ve tahvil-bono fiyatlarının tepe takla olduğu, bu ülkelerden bir ya da daha fazlasının dış borçlarını çevirmede başarısız olacağı korkusunun oluştuğu anlatıldı. Yükselen piyasa krizlerinin yatırımcıların bir ülkeden diğerine kaçması gibi kötü bir alışkanlığa sahip olduğu anlatılan analizde, bazı Orta Doğu ülkelerinin gerçekte zaten krizin içinde olduğu vurgulandı.

SORUN ŞİRKETLER VE BANKALARIN BORÇ YÜKÜ

Birçok yükselen ekonomiden hangisinin en kırılgan olduğu sorusu yöneltilen analizde, geçmişte ekonomistlerin bu soruyu yanıtlamak için en çok hükümetlerin borç ödeme gücüne ve borç/GSYH oranına baktığını, bugün ise yükselen piyasalarda en büyük riskin hükümet borçlanmalarından değil, firmalar ve bankaların borçlarından kaynaklandığı ifade edildi.

1 Mart 2009 Pazar

Güçlü hafıza için yeterli uyku şart


Yeterli uyku alınmaması durumunda kişinin bellek, dil becerisi ile bilişsel fonksiyonların işlevlerinde bozulma meydana geldiği bildirildi.

İstanbul'daki özel bir hastanede görev yapan Nöroloji Uzmanı Dr. Ferda Korkmaz, tıp adamlarının uykuyla ilgili henüz bilmediği çok şey bulunmasına rağmen bedenin onarımı, çeşitli madde ve hormonların sentezi, hafızanın yapılandırılması ve psikolojik dinlenmenin, uykunun belirli dönemlerinde gerçekleştiğinin bilindiğini söyledi.

Uykunun tekdüze bir süreç olmadığına, ''uykuya dalış'', ''yüzeysel uyku'', ''derin uyku'' ve ''rüya ile ilişkili REM (rapid eye movement- hızlı göz hareketleri)'' olmak üzere 4 dönemi bulunduğunu kaydeden Korkmaz, uyku süresinin yaşla birlikte değişmekle birlikte herkesin uyku süresinin kendine has olduğunu, bunu değiştirebilmenin pek mümkün olmadığını belirtti.

Korkmaz, bazı kişilerin günde 12 saat, bazı kişilerin ise 4 saat uykuya ihtiyaç duyduklarını bildirerek, şöyle konuştu:

''Ancak toplumda birçok erişkinin ortalama uyku süresi 6-8 saattir. Yaşla birlikte hem uyku süresinde hem de uyku mimarisinde değişiklikler olur. İnsanlar yaşlandıkça, toplam uyku süresinde ve rüyayla alakalı uyku evresinde geçen sürede bir düşüş başlar. Yeni doğmuş bir bebek günde 16 saat uyur, rüya ile ilişkili REM dönemi oldukça yoğundur. Buna karşın bebeğin 30 yaşındaki annesi, eğer şanslıysa günde 6 saat uyur ve bu sürenin sadece dörtte birlik bölümünü REM'de geçirir.''

''Uykusuz kalındığında bozulan ilk işlevlerden biri de bellek, dil becerileri, soyut düşünme ve değerlendirme gibi bilişsel fonksiyonlardır'' diyen Korkmaz, sözlerini ''Geç saatlere dek uykusuz kalmak bir süre sonra kişide bellek sorunlarının oluşmasına yol açar. Verimli bir iş yaşamı için kişinin ortalama 8 saat uyuması gerekir'' diye sürdürdü.

Orta yaşlardan itibaren uyku süresinin azalmaya başlamasının yanı sıra uykunun karakterinin de değiştiğine dikkati çeken Korkmaz, bu yaşlardaki insanların rüyayla ilişkili evrede daha az uyurken, yüzeysel uyku dönemlerinin daha uzun sürdüğünü söyledi.

Korkmaz, insanların yaşlandıkça daha erken uyuyup daha erken kalktıklarını, gençlerde ise tam tersi bir durumun söz konusu olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

''80'li yaşlarda bu değişiklik daha belirgindir. Gün içindeki uyuklamalarla birlikte günlük toplam uyku süreleri 6-7 saat olabilir. Bu kişiler gün içinde birçok kez uyuklasalar da bunların toplamı nadiren bir saati geçer. Yaşlıların günde 8-10 saat uyumaları gerektiği söylemi doğru değildir.''

UYKUSUZLUK

Uykudan yoksun kalan kişilerin bazı olumsuzluklar yaşadığını ifade eden Ferda Korkmaz, şu bilgileri verdi:

''Uykusuz kalan kişide, gün içinde uykulu olma halinin yanı sıra düşünmeyle ilgili sorunlar da ortaya çıkıyor. Yeni şeyleri öğrenme daha yavaş gerçekleşiyor, bellek ile ilgili ve karar verme süreçlerinde sorunlar yaşanabiliyor. Uyku yoksunluğu dışında birtakım uyku rahatsızlıklarında da özellikle uykuda solunum bozukluklarında, uyku mimarisindeki ve kan oksijen düzeyindeki değişikliklerin tetiklediği olaylar, ciddi bilişsel ve bedensel bozulmalara neden oluyor. Bunlar arasında kalp, akciğer ve hormonal hastalıklar yer alıyor.''

Korkmaz, yaşlı kişilerin, uykusuzluk kalmaları halinde kendilerini gençler kadar çabuk toparlayamadıklarına işaret etti. Kişilerin 24 saat boyunca uyanık bırakıldığı bir araştırmada, 70'li yaşlardaki kişilerin kendilerine gelmelerinin, gençlere göre en az bir gün daha uzun sürdüğünün ortaya çıktığını bildiren Korkmaz, cinsiyetin de uykusuzluğun etkisi açısından önemli olduğunu, kadınların erkeklere göre uykusuzluktan daha az etkilendiğini belirtti.

UYKU SAATİ HESABI

Kişinin gerek duyduğu uyku süresinin hesaplandığını ifade eden Ferda Korkmaz, bu hesaplamayı şöyle açıkladı:

''Kişi, uyanık olduğu her 2 saat için 1 saatlik uykuya ihtiyaç duyuyor. Yaş ilerledikçe bu değişiyor, uyanık kalınan her 2 saat için 45 dakikalık uyku gerekiyor. Başka bir deyişle gün boyunca uyanık kalınan her saat için 'uyku borcu' biriktiriliyor. 16 saatlik bir günün sonunda, genç bir insanın 'uyku bankasına' borcu 8 saate ulaşıyor. Buna karşılık yaşlı bir kişinin uyku borcu sadece yaklaşık 6 saat düzeyinde bulunuyor.''
(AA)

Adem'le Havva elmayı Şanlıurfa'da mı yedi?


Alman arkeolog Klaus Schmidt'e göre kutsal kitaplarda adı geçen “Cennet Bahçesi” Şanlıurfa'da...

Schmidt “14 bin yıllık Göbekli Tepe, aslında Adem'le Havva'nın yaşadığı ‘Garden of Eden' olarak anılan kutsal mekan” diyor.

Şanlıurfa'da arkeologları şoke edecek düzeyde önemli kalıntıların bulunduğu Göbekli Tepe hakkında çok sansasyonel bir iddia ortaya atıldı. Hayatını buradaki kazılara adayan Alman arkeolog Klaus Schmidt, Piramitler'den 7 bin 500 yıl önce inşa edildiği tespit edilen bu mekanın Kutsal Kitaplar'da adı Garden of Eden ya da “Cennet Bahçesi” olarak geçen ve Adem ile Havva'nın yasak elma ağacının meyvesinden yiyerek kovuldukları yer olduğunu ileri sürdü.

1994'te sürüsünü otlatan bir çoban, Şanlıurfa'nın 15 km kuzey doğusundaki Göbekli Tepe'-de dikdörtgen şeklinde üzerinde oymalar olan taşlar buldu, yetkililere götürdü. İstanbul'daki Alman Arkeoloji Enstitüsü görevlisi Klaus Schmidt, bölgeye giderek incelemelere başladı. Kazılarda şimdiye dek çıkarılan 45 adet T şeklindeki taş anıtın üzerinde yabani domuz, ördek, yılan, aslan, balık ve avcılık yapan insan figürleri var. Daha yüzlerce taş anıtın çıkarılmayı beklediği bölgenin tapınak olarak kullanıldığını tahmin ediliyor.

ESKİ METİNLER DOĞRULUYOR

Uzmanlara göre Göbekli Tepe tam 14 bin yaşında, yani piramitlerden 7 bin 500 yıl daha eski. Schmidt'e göre artık çorak olan Göbekli Tepe, bir zamanlar çok bereketli bir bölgeydi. Ancak insanlık, çevrenin bozulmasına yol açarak bu “cennet”in yok olmasına sebep oldu. Göbekli Tepe'de bulunan taşlar, M.Ö. 8000'de programlı bir şekilde toprağa gömüldü. Bunun sonucu, çobanın üzerinde dolaştığı yapay tepeler oluştu. Bilim adamlarına göre Göbekli Tepe'nin Adem ve Havva'nın yaşadığı Cennet Bahçesi olduğuna ilişkin kanıtlar şöyle:

- İncil'in “yaradılış” bölümünde cennet bahçesinin Asur'un batısında olduğu yazıyor. Göbekli Tepe de burada.

- Cennet Bahçesinin 4 nehirle çevrelendiği, bunlardan ikisinin de Fırat ile Dicle olduğu biliniyor.

- Asur tabletlerinde Beth Eden adlı bir medeniyetten bahsediliyor. Yeri Göbekli Tepe'nin bulunduğu yer tarif ediliyor.

- Tevrat'ta da bahçenin Suriye'nin kuzeyinde olduğu belirtiliyor.

- “Eden” kelimesi Sümerce “ova” anlamına geliyor. Göbekli de Harran Ovası'nın hemen içinde yer alıyor.

UZMANLAR HEYECANLI

İngiliz Daily Mail gazetesinin konuştuğu bilim adamları, “Medeniyetten ve her şeyden önce Göbekli Tepe vardı” ifadesini kullandı. İşte bölgeyi inceleyen uzmanların tepkileri:

- Stanford Üniversitesi'nden Ian Hodder: Göbekli Tepe tarihle ilgili bildiğimiz her şeyin değişmesine sebep olacak.

- Witwatersrand Üniversitesi'nden David Lewis Williams: Göbekli Tepe tarihin gelmiş geçmiş en büyük arkeolojik keşfi.

- Reading Üniversitesi'nden Steve Mithen: Burası insan aklının anlamakta zorlanacağı kadar olağanüstü.

- Alman arkeolog Klaus Schmidt: Tüm kanıtlar gösteriyor ki burası insanlığın doğduğu yer. Göbekli Tepe, Adem'le Havva'nın yaşadığı Cennet Bahçesi'ndeki bir tapınaktı.

50 yılda tarihe karışacaklar açıklandı


İngiliz fütürolog önümüzdeki 50 yıl içinde tarihe karışacak kişi, ülke ve eşyaları sıraladı.

İngiliz fütürolog Richard Watson tarafından kaleme alınan “Future Files: A History of the Next 50 Years” (Gelecek Dosyaları: Gelecek 50 Yılın Tarihi) isimli kitap, 50 yıl içinde hayatımızdan tamamen çıkacak olan kişi, ülke ve eşyaları tahmin ediyor. İşte gelecek 50 yıl içinde soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olanlar:

2009: Eşya onarımı

2012: Tüplü TV’ler

2013: Faks cihazları

2014: Kaybolmak

2016: Emeklilik

2017: Blackberry (cep telefonu), mendil

2018: Rusya demokrasisi, DVD, sekreterlik

2019: Postane, kütüphane, kasap, bedava otopark, Birinci Dünya Savaşı gazileri, 0 beden

2020: Telif hakkı, Tayvan

2022: Bloglar, Maldivler

2024: Paris Hilton, haftasonu tatilleri

2025: AM radyo, bedava otoyollar

2026: K. Kore lideri Kim Jong Il, kırışıklıklar

2027: FM radyo, öğle yemeği, mahremiyet

2028: Sendikalar

2030: Anahtarlar, realite şovlar

2033: Madeni paralar

2035: Petrol, Aral Denizi, Bangladeş, Microsoft, orta sınıf, spam mailler

2036: Petrolle çalışan araçlar, bağımlılık

2037: Buzullar

2038: AB, Rus lider Putin

2039: Sağırlık, karbon emisyonu, ulusal para birimleri, banknotlar, cüzdanlar, gece uykusu

2040: Kravat

2045: Oturma odası

2049: Gazeteler,

Google, körlük

2050: İkinci Dünya Savaşı gazileri

2050 sonrası: Ağrı, çirkinlik, estetik ameliyat, ulus devletler, ölüm.

TEPAV’DAN ÇARPICI ARAŞTIRMA


TEPAV’DAN ÇARPICI ARAŞTIRMA: HALKIN UMUT VE GÜVENİ AZALIYOR, İKİTADARA GÜVEN DÜŞÜYOR!

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı desteğiyle yılda bir kez yapılan araştırmaya göre halkın gündemindeki ilk üç sorun işsizlik, ekonomik kriz ve pahalılık. Ekonomik ve siyasi karamsarlık iyice artarken iktidara güven geriliyor. İşte çarpıcı sonuçlar…

MURAT YETKİN/RADİKAL

Dört yılda bir yapılan ‘Toplumun Kamu Yönetimine ve Kamu Hizmetlerine Bakışı’ araştırmasının 2008 sonuçları dün açıklandı. Araştırma, ülke gündeminin neredeyse tamamen işsizlik, ekonomik kriz ve hayat pahalılığı ile kapladığı, karamsarlığın hâkim olduğu ve hükümete duyulan güvenin bir önceki araştırmanın yapıldığı 2004 yılına göre azaldığını gösteriyor.
Boğaziçi Üniversitesi’nden Fikret Adaman, Sabancı Üniversitesi’nden Ali Çarkoğlu ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Burhan Şenatalar tarafından, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) bünyesindeki Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı desteğiyle yürütülen çalışma sonuçları dün TEPAV’da açıklandı.
8 Kasım - 23 Aralık 2008 tarihlerinde 25 ilde kent nüfusunu temsil eden 2040 kişi üzerinde Frekans Araştırma şirketi tarafından Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre rastsal yöntemle yürütülen görüşmelerin sonucu, 2008 sonu itibarıyla Türk halkının ekonomik krizin ana neden olduğu bir karamsarlık içinde olduğunu gösteriyor.
Benzerleri ağır bir ekonomik krizin hâkim olduğu ve kırılgan bir koalisyonun işbaşında bulunduğu 2000 yılı ve AK Parti iktidarının güçlenen bir ekonomiyle yerel seçimlerden oyunu artırarak çıktığı 2004 yılında yapılan araştırmanın çarpıcı sonuçlarından bazıları şöyle:

En önemli sorunlar
Araştırmaya katılanlardan, seçenek vermeden ‘Ülkedeki en öncelikli iki sorunu’ söylemeleri istenmiş. Burada seçenek verilmemesi, yanıtların yönlendirilmemesi açısından önem taşıyor. Sonuçlar sırasıyla şöyle:
1- İşsizliği en önemli sorun görenlerin 2004’de yüzde 37 olan oranı, 2008’de yüzde 39’a çıkmış.
2- Ekonomik istikrarsızlık/kriz yanıtı 2004’de yüzde 10 ile dördüncü sırada yer alırken, 2008’de yüzde 20 ile ikinci sıraya yerleşmiş.
3- Enflasyon/hayat pahalılığı, 2004’de yüzde 21 ile ikinci sıradayken, 2008’de yüzde 20 oranıyla, ekonomik kriz ile birlikte üçüncü sırada.
Bu üç sorunun en yakın takipçisi açık arayla (yüzde 9’dan yüzde 5’e düşen) eğitim sorunları ve (yanıtlarda yüzde 10’dan yüzde 3’e düşen) rüşvet ve yolsuzluk. (1. Tablo)?

Gelecekten umut
Bu tabloya bağlı olarak ailesinin ekonomik durumunun önümüzdeki bir yıl içinde daha iyi olacağına inananların oranı yüzde 24. Türkiye’nin siyasi durumunu önümüzdeki yıl daha parlak olacağına inananların oranı ise yüzde 31. Hükümet politikalarının ülkenin siyasal durumuna olumlu etkisi olacağına inananlar ise yüzde 36. (2. Tablo)?

En güvenilen kurumlar
Kamu Yönetimi araştırmasında en güvenilir çıkan kurum yine Türk Silahlı Kuvvetleri. Araştırmaya katılanların 1’den 10’a kadar not vermelerin istendiği soruşturmada, askere 10 üzerinden 8.3 not verilmiş. TSK’nın 2004’de aldığı not 8.2, 2000’de ise 7.7 olduğu göz önünde tutulduğunda, son yıllara TSK üzeride yürütülen pek çok tartışmaya karşın, halkın gözündeki itibarının zedelenmediği ortaya çıkıyor.
Güven sıralamasında ilk sırada ilk ve orta öğretim kurumları, bir anlamda Milli Eğitim Bakanlığı bulunuyor. İlk ve orta öğretimin 2004’teki 6.8 notuna göre 2008’deki 6.5 hafif bir gerilemeyi gösterse de, 2000 yılındaki 5.4’e göre güven artırmış olduğu görülüyor.
Emniyet teşkilatı sürekli güven kazanan kurumlardan. Polise 2000 yılındaki araştırmada 10 üzerinden 5 oralar verilen ve 2004’te 6.1’e yükselen güven notu, 2008 araştırmasında 6.4’e çıkmış görünüyor.
Mahkemeler ve hukuk sistemi 2002’de polis gibi 10 üzerinden 5 olan notu, 2004’te 6.4’e yükselerek ikinci sıraya yerleşmiş. Ancak 2008 araştırmasında 6.2’ye gerileyerek yine de dördüncü sırada halkın güvenini kazanmış görüyor. (3. Tablo)

Güven kaybedenler
En büyük güven kaybı ‘Merkezi yönetim/hükümet’ alanında görünüyor. Ekonomik kriz ve kırılgan bir koalisyonun mevcudiyetinde, 2000 yılında yapılan araştırmada hükümete verilen güven notu 10 üzerinden 3.9 olmuş, bir anlamda hükümet sınıfta kalmıştı. AK Parti iktidarın güçlenmekte ve ekonominin yükselmekte olduğu 2004 yılın hükümete güven notunun 6.2’ye yükseldiği görülüştü. 2008 araştırmasında ise hükümete verilen güven notu 10 üzerinden 4.9 olarak belirlendi.
Araştırmada ortaya çıkan önemli bir nokta da, hükümete gösterilen güvendeki azalmanın, TBMM ve belediyelerde de o kadar görülmemesi. 2000 yılında ancak 3.2 not alan ve yoğun reform çalışmaları yapılan 2004 yılında notunu 6.1’e yükselten Meclis, 2008’de bir miktar gerilese de 5.4 ile geçer not çizgisinin üzerinde. Belediyeler de 2004’deki notlarını (5.2) korumuş görünüyorlar (5.1).

Ve diptekiler
Güven listesinin en sonunda politikacılar bulunuyor. 2004’te 3.4 olan güven notu 2008’de 2.9’a inmiş bulunuyor.
Politikacıların bir üstünde 2004’te 3.8 olan notlarını 2008’de 3.2’ye düşüren siyasi partiler var.
Onların hemen üzerinde ise gazete ve televizyonlar, yani medya bulunuyor. 2004’te gazetelerin 4.7, televizyonların 4.8 olan kırık notları, 2008’de (her ikisi de) 3.8’e inmiş.
2004’ten 2008’e medyada yaşanan bu güven kaybı, medyadaki hükümete yakın olmayan kutuplaşmasının başlamasına ve hükümet cephesinden medyaya yapılan çıkışlarla aynı döneme rastlıyor.

Hizmetlerden memnuniyet
Kamu hizmetlerinden memnuniyet sıralamasında da ilk sırayı Silahlı Kuvvetler yüzde 80.3 oranıyla alıyor. TSK hizmetlerinden memnun olmadığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 11.
İkinci sırayı yüzde 65.2 memnuniyet oranı ile yine ilk ve orta öğretim kurumları, bir anlamda Milli Eğitim Bakanlığı alıyor. İlk ve orta öğretimden memnun olmadığını beyan eden yüzde 14.7’lik bir kitle var.
Üçüncü sırayı Devlet Hastaneleri alıyor. Memnuiyet oranı yüzde 59, memnuniyetsizlik oranı yüzde 24.1. Devlet hastanelerinden memnuiyet notu 2000 araştırmasında 10 üzerinden 4.2 iken, 2004’te 5.4’e, 2008’de ise 6.0’a yükselerek istikrarlı bir iyileşme izliyor.
Dördüncü sırada ‘Trafik polisi dışındaki polisler’ yüzde 56 memnuniyet oranıyla yer alıyor. Trafik polislerinden memnuniyet oranı ise yüzde 51 ile sekizinci sırada. Memnuniyet oranı en düşük kamu kurumlarının ise gümrükler ve tapu daireleri olduğu ortaya çıkıyor.
Belediye hizmetlerinden memnuniyet oranlarında ise, çöp toplama, sokak aydınlatma, itfaiye park ve oyun alanları ve inşaatların sağlamlık denetimi başlıklarında iyileşmeler olduğu gözleniyor.

Rüşvet ve kayırma
Rüşvet yakınmalarında trafik polisleri, gümrükçüler ve tapu daireleri ilk üç sırada. Ancak trafik polisi ve gümrükten rüşvet algılamasında azalma görülürken, tapu dairelerinde rüşvet algılamasında artış var.
Kayırmacılık konusunda ise belediyeler başı çekiyor. Araştırma, belediyelerde işe girmenin ancak bir ilişki bulmakla mümkün olduğuna inananların oranı yüzde 54. Bu oran devlet sektöründe yüzde 44,özel sektörde yüzde 28 olarak ortaya çıkmış.

Şahin etkeni
TEPAV destekli araştırma, belediye seçimindeki ölçülere ilişkin ilginç bir bulguyu ortaya çıkarıyor. Görüş bildirenlerin yüzde 48’i partisine bakmaksızın belediye başkan adayının özelliklerine bakarak oy kullanacağını beyan etmiş.
Katılanların yüzde 44’ü iktidarda olsun olmasın siyasi görüşünü temsil eden partinin adayına oy vereceğini söylemiş.
Yüzde 12’si ise kendi siyasi görüşüne yakın olmasa bile, mevcut hükümetin partisinden olanlara oyunu vereceğini beyan etmiş.
Bu durum Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin tarafından dile getirilen ‘hükümetle diyalogu olan başkanı seçme’ telkininin toplumda belli bir karşılığı olduğunu gösteriyor. Muhalefet tarafından ‘seçmeni tehdide tenezzül’ olarak suçlanan bu yaklaşıma gösterilen yüzde 12 rağbet bazı noktalarda seçimin sonucunu belirleyebilecek öneme sahip olabilir. (4. Tablo)

Kömür yardımı
Araştırmada sosyal yardımların kömür, erzak, eşya vs. şeklinde sürmesi mi, yoksa asgari hane halkı geliri üzerinden hesaplanarak nakdi yardım içeren yeni uygulamaya mı geçilmesinin iyi olacağı sorulmuş. Görüşülenlerden yüzde 62’si yeni uygulamaya geçilmesi, yüzde 38’i mevcut uygulamanın sürmesi yönünde görüş bildirmiş. (5. Tablo)

Ve Anayasa değişikliği
Kamu Yönetimi araştırmasının belki de en çarpıcı sonuçlarından birisi yeni Anayasa çalışmaları üzerine ortaya çıkmış.
‘Türkiye’nin yeni bir Anayasa’ya ihtiyacı var mı?’ sorusuna katılanların yüzde 41’i ‘evet’, yüzde 59’u ‘hayır’ yanıtı vermiş.
Daha ilginç sonuç, yeni Anayasa’nın nasıl yazılması gerektiği sorulduğunda ortaya çıkıyor.
Görüş bildirenlerin yüzde 22’si ‘Çoğunluğun isteği olmalı’ yanıtı vermiş; yüzde 78’i ise ‘Mutabakat olmalı’ demiş. (6. Tablo)?

Siyasette uzlaşma talebi
Yüzde 78 yalnızca Anayasa çalışması üzerine mutabakat isteyenlerin oranı. ‘Muhalefet ve iktidar partilerinin ülkenin önemli sorunları ve çözümleri üzerine mutabakat sağlaması gerekir mi?’ sorusu sorulduğunda ‘Gerekmez’ diyenlerin oranı yüzde 12’de kalıyor. Yüzde 70 ise ‘Gerekir’ diyor.
‘Gerekir’ yanıtı verenlerin yüzde 85’i ise şu anda bir siyasi uzlaşma ortamı olmadığına inanıyor. ‘Mutabakat ortamı yok’ diyenlerin yüzde 60’ı bu durumdan siyasi partilerin lider kadrolarını, yüzde 27’si de çıkar gruplarını sorumlu tutuyor

SONRADAN GÖRMEYİZ, MİLAT DA ÖZAL'LA BAŞLIYOR!


PROF. DOKSAT’TAN GÖRGÜSÜZLÜĞÜN TARİHİ: SONRADAN GÖRMEYİZ, MİLAT DA ÖZAL'LA BAŞLIYOR!

Görgüsüzlüğün miladının Turgut Özal'la başladığını söyleyen Psikiyatri profesörü Kerem Doksat’tan çarpıcı tarifler, açıklamalar ve sonradan görmeleri son derece kızdıracak tespitler... Bir de iyi haber var: Görgüsüzlük liginde tek değiliz!

Sadece bir bilim adamı olarak değil, bir İstanbul beyefendisi olarak konuştuğum görgüsüzlükten incinmiş bir erkeğin, Don Kişot misali yel değirmenlerine dört nala gidişinin hikayesi...

Sonradan görmelik nedir hocam?

İnsanın, özellikle aile ve yakın çevresinden, doğmadan öncesinden bile öğrendiklerinin bütünüdür. Doğduktan sonra da ilk 20 senesi çok önemli. Freud'a göre bu dönem 6 yıldır sadece. Davranmayı, el kol kullanmayı, göz temasını, ses tonunu ayarlamayı, hangi durumda hangi formatta davranılması gerektiğini öğreniyoruz.

Pek öğrenemediğimizi düşünüyorum, neden acaba?

Kentsoyluluk diye bir kavram var, burjuvazinin tam karşılığı olmuyor; kentte yaşamak ve kent yaşamına ayak uydurmak olarak açıklayabiliriz. Köylülük, kasabalılık, 'şeherlilik' de var ama kentsoylu derken büyük şehirliyi kastediyorum. İstanbul'da gerçek 'mavi kanlı' beyaz Türkler bir hayli azaldılar ve içlerine kapandılar. En az iki-üç nesildir, tercihen daha uzun bir zaman diliminde o büyük şehirde yaşıyor olmaktır kentsoyluluk. Adabı muaşeret dediğimiz görgü kurallarına vakıf olup, bunları artık kanında yaşıyor olmaktır. Bu ailelerin çocuklarında sonradan görmelik gibi şeylerin olması mümkün değildir.

Kentsoyluların içinde sonradan görme biri olmaz mı?

Olamaz. Ancak anti-sosyal kişilik bozukluğu ya da başka psikiyatrik bozukluklar ortaya çıkarsa başka. Gerçekten köklü ailelerin çocukları arasında sonradan görmeliğe rastlamadım.

Görseydiniz söylerdiniz herhalde (gülüyoruz). Köklü aileden kastınız nedir?

Düzgün ve normlara uygun yaşayan, ufak tefek kırıklıkları olsa da bunu ustaca örtmeyi becerebilen, saygıyı koruyan, kadının ve erkeğin kadınca ve erkekçe davrandığı, çocuklarıyla arkadaş değil onlara anne-baba olan.

ÇOCUĞA ARKADAŞ DEĞİL ANNE-BABA OLUN

Evet, yeni nesil arkadaş oluyor çocuklarıyla!
Öyle saçma şey olur mu, onların arkadaşı vardır veya olur nasılsa. Çocukların anne-babaya ihtiyacı vardır. Bahsettiğimiz görgü kurallarını uygulayan aileler çocuklarını da aynı görgüyle yetişiyorlar. Maddi durumları ya iyidir ya da idare ediyordur. Çocuklarını eğitirler ve iyi okuturlar. Görgülü, zaten nerede ne yapacağını bilen, ölçülü insandır. Kaçamağını da seksini de ilişkisini de efendilikle yapan insandır

Sınıf farklarından mı kaynaklanıyor acaba?

Bizde sınıflar yoktu eskiden, şimdi yaratıldı çok şükür! Osmanlı kültüründe sınıf yoktur. Marx bizdeki durumu anlayamamıştır ve 'Asyavi' demiştir. Saray ve halk vardır, vatandaş padişaha övgüler düzer. Sonuç olarak görgülü ailelerden kolay kolay görgüsüz çıkmaz. Zaten görmüştür onlar.

Nerede kırıldı, nerede başladı görgüsüzlük dönemi?

Türkiye ABD'nin uydusu oldu süratle. İnönü döneminden sonra Batı değerlerini alan ama taklitçi olmayan bir toplum yaratmak isteyenlerle olmayanların savaşı başladı. Ayaklar baş, başlar ayak oldu. Anadolu'da cehalet artırıldı, okuma-yazma oranı düşürüldü.

Neden ve kim tarafından yapıldı bütün bunlar?

ABD kuvvetlenmemizi istemedi, Batı da. Biz onları müthiş bir bozguna uğratmıştık ve onlar bunu asla unutmadılar. O zamanlar statosferden insanların popolarının fotoğraflarını çeken teknolojiler veya Tomahawk füzeleri yoktu. Atatürk'ün o zaman müthiş bir askeri dehayla bozguna uğrattığı Batı, intikam almakta gecikmedi. O devir geçti şimdi bu konuşmayı bile kaydedebilirler.

Ben kaydediyorum zaten (gülüyoruz)...

Hatta CIA'in bir açıklamasında duymuştum, yerin beş metre altındaki faaliyetleri bile kaydedebiliyorlarmış. Beton olsa bile, bu bir paranoya değil, buna sahip adamlar.

MİLAT ÖZAL'LA BAŞLIYOR

Geçmiş olsun o zaman (gülüyoruz).
Türkiye zamanla değerlerini kaybedip, din alet edilerek de -ki ben din düşmanı kesinlikle değilim- verilen mesajlarla gittikçe cehalete sürüklendi. Özellikle de Özer Uçuran Çiller döneminde çok büyük bir darbe yedik. O dönemde Türkiye'de yaşayan insanların parası ve sahip olduklarının yarısı bir gecede uçtu.

Görgüsüzlüğün miladı Çiller mi o halde?

Daha geriye gidelim. 12 Eylül'de ne oldu? Silindir gibi geçti ihtilal. Kavramların da canına okudu ve esas istenilen şey oldu. Kendisi de Kürt asıllı olan Özal zamanını bekliyordu. Vahşi kapitalizm gümbür gümbür girdi Türkiye'ye. 'Anayasayı bir kere delmekten bir şey olmaz' diyerek, 'benim memurum işini bilir' diyerek, 'hanım koy da bir şarkı dinleyelim' diyerek ve 'Abraham Sweetvoice'un şarkılarını dinleyerek görgüsüzlük dönemi başladı. Arabaya atlayıp 300 kilometre hız yaparak bir rol-model oluşturuldu. Özal'ın kendisi bizatihi sonradan görmeliğin idolüdür Türkiye'de. Çünkü yolu açmıştır. Devletin en başındaki ve ekonomiyi idare eden adam ve tabii bunu ABD'yle beraber yapan adam, sonradan görmeliğin miladıdır.

AKP'yi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sonradan görmeliğin dik alası. Çocukları küçücük yaşta iş güç sahibi oluyorlar. Adam gidiyor, Arap işadamları ile yemek yerken 15 yaşındaki oğlu da orada. Ortaya şimdi İslami burjuvazi çıktı.

En çok merak ettiğimiz şey, nedir bu Allah aşkına, nasıl tarif edersiniz?

Müthiş bir şekilde sermaye el değiştirdi. Fakat bu parayla ne yapacaklarını bilmiyorlar. Başını öne doğru gelecek biçimde bağlayan birçok kadın etrafı 25'er derece kısıtlı olarak görerek araba kullanıyorlar. Bir o kadar da işitme kayıpları var. 4 çeker arabalarını kullanamıyorlar. Para da çok ama anladıkları İslam'ın Peygamberimiz'in anlatmaya çalıştığı ile bir alakası yok. Başını bağlıyor ama öyle bir giyinmiş ki, baştan ayağa kadar marka ve vücut hatları da ortada.

ABD BİZDEN BETER!

Onlar da ne yapsın kendi kültürlerini yarattılar değil mi?

Ne yaptılar, altından hela! Dört kişilik yatak odası eğer yatağa dört kişi girmiyorsan ne işe yarar bilemiyorum. Bunlar hep sonradan görmelik. Onlarınkiyle Amerika'daki zencilerin çok para kazandıktan sonraki halleri aynı. Benzer abartılı yaşamlar, zevkler, kocaman arabalar, en pahalı ve görgüsüzce döşenmiş evler.

Bizden beteri yok yani!

Olmaz mı? Söyleyeyim hemen; New York. Amerika sonradan görmelerin ülkesidir çünkü.

Peki, bizim magazin dergilerinden tanıyıp ezberlediğimiz isimler bahsettiğimiz görgülülerden mi?

Bana çok kızacaklar biliyorum çünkü hem çevremde var bu insanlardan hem de içlerinde gayet yakından tanıdıklarım var. Bunlar inan ki, 150-200 kişidir. İki nesil öncesi karanlık ve kentsoylu değiller. Özal dönemi, sermayenin onların istediği tarzda adamlara akmasıyla birtakım insanların zenginleştirildiği dönemdir.

Anadolu'da durum ne, köylüler için de görgüsüz diyebilir miyiz?

Diyemeyiz, Anadolu terbiyesi taşırlar orada. Köylünün tarımı ve hayvancılığı da bitirildi. Kuş gribi palavrası ile hayvanları telef ettiler. O insanlar son derece naif ve iyidir, dürüsttür. Görgüsüz değildirler.

Geleceği nasıl görüyorsunuz?

İyi görmüyorum. Bir mutabakat hükümeti kurulup, Türkiye çapında olağanüstü hal ilan edilip, başta etnik problemler olmak üzere olabildiğince barışçıl yöntemlerle topyekun bir eğitim ve öğretim seferberliğine gidilmesi gerekiyor. Bu bizleri aştı artık. Köylülük bitti, bizi ayakta tutan şey bitti. Türkiye'de bir sosyal patlamanın gelmekte olduğunu aklı yerinde herkes tahmin edebiliyor.

akşam

İşte internette dolaşan Erdoğan'ın ilkleri


Başbakan Erdoğan 6 yılda 46 ilke imza attı. İnternette milyonlarca kişi bu ilkleri okudu.

Bir süreden beri internette mail gruplarında dolaşan bir mail var. İçeriğine baktığınızda bir takım bilgilerin toplandığı ve bunların "ilkler" diye sunulmasından ibaret.
AKP Genel Merkezi'nin canını oldukca sıkan bu maili bugüne kadar tam 7 milyon internet kullanıcısı okumuş.


Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP'nin Türk siyaset tarihindeki bazı
ilkleri:

1- İlk defa bir Başbakan " Tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz" dedi

2- İlk defa ekonomi büyürken işsizlik arttı

3- İlk defa cari açık verilirken döviz kuru arttı.

4- İlk defa bir Başbakan zam isteyen memura "İMF'yi ikna edin" dedi.

5- İlk kez ithalat 100 milyar doları aştı

6- İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapıldı

7- İlk kez Yunan kilise bankası Türkiye'de banka satın aldı.

8- İlk defa domuz, kesimlik hayvanlar arasına alındı

9- İlk defa düşük faizli dış borç yüksek faizli iç borç ile ödendi

10- İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, islamiyeti yok etmeye yemin
eden bir Papa'nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi.

11- İlk defa bir Başbakan " Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya" dedi.
12- İlk defa bir cami kiliseye çevrildi.

13- İlk defa kilise ve havralar imar planında yer aldı.

14- İlk defa bir Başbakan Yahudi düşünce kuruluşundan " Üstün Cesaret Ödülü" aldı.

15- İlk defa Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirildi.

16- İlk defa bir Başbakan " bir dönem dini kullandık" dedi.

17- İlk defa petrol kanunu ile yabancılara 50 yıllık imtiyaz verildi.

18- İlk defa yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı.

19- İlk defa iletişim sektörünün tamamı yabancıların eline geçti.

20- İlk defa tezkere ret edilmesine rağmen Dış İşleri Bakanlığı genelgesi ile silahlar Türkiye üzerinden geçti.

21- İlk defa bir Başbakan İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP'un eş başkanı oldu.

22- İlk defa bir Başbakan Müslüman topraklarını işgal eden ABD askerlerininevlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini açıkladı.

23- İlk kez İsrailli bir işadamına çok gizli bir şekilde 800 milyon dolar kaynak aktarıldı.

24- İlk defa bir Başbakan yapılan ihalede önce uçak istedi ama sonra Mercedes'e razı oldu.

25- İlk defa fındık üreticileri en büyük mitingi yaptı.

26- İlk defa bir Başbakan Türkiye'yi pazarladığını açıkça itiraf etti.

27- İlk defa tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı.

28- İlk defa bir Başbakan çiftçilere " Gözünü toprak doyursun" dedi.

29- İlk defa kap kaç diye bir sektör ortaya çıktı.

30- İlk defa zina suç olmaktan çıktı.

31- İlk defa bir Başbakan en fazla yurt dışı gezisi yaptı.

32- İlk defa bir Başbakan " Borç yiğidin kamçısıdır" diyerek borçlanmayı bir başarı olarak gösterdi.

33- İlk defa enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 kuruştan 88 kuruşa indi.

34- İlk defa çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi.

35- İlk defa bir Başbakan Danışmanı Amerikalılara Başbakan için "Bu adamı kullanın, onu rogara süpürmeyin " dedi.

36- İlk defa GSMH artarken KDV tahsilatı yerinde saydı.

37- İlk defa bir Başbakan TMSF katkısıyla bu kadar çok TV ve gazete yönlendirdi.

38- İlk defa Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı misafir olarak gelen bir kralın ayağına gitti.Hem de 10 Kasım günü...

39- "İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ÇİFTÇİYE "ANANIDA AL GİT" DEDİ...

40- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ŞEHİD ZİYARETTİNDE "ASKERLİK YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR"DEDİ

41- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN 300 M LİK GEMİYE GEMİCİK DEDİ.

42- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ..... GAZETELERİNİ OKUMAYIN
TELEVİZYONLARINI AÇMAYIN DEDİ.

43- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNEN İNSANLARI DİNSİZLİKLE SUÇLADI.

44- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN İÇİN CUMHURİYET MİTİNGLERİ YAPILDI.

45- İLK DEFA BİR HALK KENDİ LAİKLİĞİNDEN VE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN OLMAKTAN KORKTU...

46- İLK DEFA ATAMI ANLIYORUM."

ODTÜ Robot Günleri


ODTÜ Robot Günleri'nin son başvuru tarihinin 4 Mart olduğu bildirildi.

ODTÜ Robot Günleri'nin en yeni robot teknolojilerinin yer aldığı, basit bir robotun nasıl yapıldığının görüldüğü ve öğrenildiği atölye çalışmalarına katılmak veya yarışmalarda yer alabilmek için son başvuru tarihinin 4 Mart olduğu bildirildi.

ODTÜ'den yapılan açıklamaya göre, ilki 2002 yılında gerçekleştirilen, Türkiye'nin ilk ve en köklü robot yarışmaları organizasyonu olan ODTÜ Robot Günleri'nin altıncısı, 7-8 Mart 2009 tarihleri arasında yapılacak.

İlgi duyanların izleyici olarak katılabileceği ODTÜ Robot Günleri'ne, www.odturobotgunleri.org.tr internet adresinden kayıt olunabiliyor.

Türkiye'nin ilk uluslararası robot yarışmalarına ev sahipliği yapan Uluslararası ODTÜ Robot Günleri, sekiz farklı kategoride düzenlenen robot yarışmaları, çeşitli seminerler, gösteriler ve atölye çalışmalarıyla, robotik teknolojisi ile akademik ya da profesyonel olarak ilgilenen bireyleri bir araya getirmeyi, amatörleri de bu teknolojiye yakınlaştırmayı amaçlıyor.

ODTÜ Robot Topluluğu tarafından ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenecek Robot Günleri'nin hedefleri arasında yarışmalar, seminerler ve atölye çalışmaları sayesinde robotik teknolojisine ve bu teknolojiyle ilgili son yeniliklere Türkiye'de daha çok insanın ilgi göstermesini sağlamak yer alıyor.