22 Temmuz 2009 Çarşamba

Gençliğin yapması gerekenler:


1- Gençlere düşünmeyi öğretmeyeceksin.

2- Ezbere dayalı sistemi dayayacaksın.

3- Kula kulluk etmeyi, diz bükmeyi, boyun eğmeyi, siz bilirsiniz demeyi iyi öğreteceksin.

4- Araştırmayacaksın.

5- Gözlerinde hüküm vereceksin, beyinini aklını devreden çıkaracaksın.

6- Mazluma sadaka vermeyi öğreteceksin. Elinden tutmayı, kalkındırmayı değil.

7- Her daim zenginlerin, güçlülerin yalakası nasıl olunur iyi öğreneceksin

8- Boş boş konuşan birine, düşünmeden..sadece ses tonu ve vurgulamalarına göre şakşakçılık edeceksin.

9- Erkek gençler nasıl kısa dönem askerlik yapıp, yan gelip yatılır onu iyi araştıracaksın.

10- Bayan gençleri boyunduruk altına alıp baskı ile şekillendireceksin.

11- Bireysel mantığının sesini bastıracaksın.

12- Her türlü tehlikeyi göze alarak, ihaleleri hep kendi yandaşlarına vermeyi öğreteceksin.

14- Sıkıştığında küfürlü konuşmayı basacaksın.


21 Temmuz 2009 Salı

KISSADAN HISSE... (XX)


Bir gun Ali, ogretmeni Ayse Hanima giderek dersten sonra kendisiyle gorusmek istedigini soyledi. Ogretmen kabul etti ve sordu:
-Sorun nedir Ali?
- Ben bu sinifin duzeyine gore fazla zekiyim. Bir ust sinifa gecmek istiyorum.

Istek konusunda bilgi verilen Mudur Ali'ye bunun icin bir testten gecmeyi isteyip istemedigini sordu. Ali tereddutsuz kabul etti ve test basladi.

-Soyle bakalim Ali: 3X4
-Oniki
-Peki 6X6
-Otuzalti Mudur Bey
-Japonya'nin baskenti
-Tokyo
Ve test bir saat surdu, Ali hic hata yapmadi. Test sonunda Ali'nin ogretmeni de soru sormak istedi. Ali ve Mudur bu istegi kabul ettiler.

Ogretmen sorulara basladi:

-Ineklerde dort tane, ben de iki tane olan nedir?
-Bacaklar ogretmenim!
-Dogru! Peki; senin pantolonunun icinde olup, benim pantolonumun icinde olmayan nedir?

Mudur bu soruya cok sasirir.

- Cepler ogretmenim.
-Kadinlarin tuylerinin en kivircik oldugu yer neresidir.
Velet tereddutsuz yanit verdi:
-Afrika'dir ogretmenim.

-Yumusak olup, kadinlarin ellerinde sertlesen nedir?
Mudur gozleri fal tasi gibi acilmis tam konusacakken Ali yanitladi:
-Tirnak cilasi.

-Peki. Bekar bir kadina gore evli kadinda daha genis olan nedir?
Mudur kulaklarina inanamiyordu.
-Yatak ogretmenim.

- Kadin vucudunda en nemli organi hangisidir?
-Dil ogretmenim.
Nefes nefese kalan Mudur test'i bitirmeye karar verdi ve:

- Degil bir ust sinifa, ben bunu dogrudan Universiteye gonderecegim. Cunku ben butun sorulara yanlis cevap verdim!

KISSADAN HISSE: Insanlarin ahlaklari yaslandikca bozulur!

27 altın kural ile yakıt tasarrufu


YÜZDE 20'YE VARAN YAKIT TASARRUFU

27 altın kural ile yakıt tasarrufu

Kriz doneminde yuksek yakit fiyatlarinda, aracinizda ve surus aliskanliklarinizda yapacaginiz kucuk bazi degisiklikler yuzde 10 ve 20 arasinda tasarruf sagliyor

Kriz doneminde yakit fiyatini dusurmek icin, aracinizda ve surus aliskanliklarinizda bazi degisiklikler yapmak yeterli. Yapilacak birkac basit onlemle yuzde 10, hatta yuzde 20 tasarruf saglanabilecek.

Yapilan arastirmalarda, suruculerin yuzde 60'inin yakit tasarrufu konusunda hicbir onlem almadigi ortaya konarken, arac surusunde yuzde 10'luk tasarrufun, global olarak yilda 100 milyar litrelik az kullanima yol actigi da belirlendi. Tasimacilik dergisinde, krizin etkisiyle birlikte butcede ciddi yer almaya baslayan yakit kullanimini en aza indirmek ve tasarruf saglamak amaciyla bir dizi onerilere yer verildi. Haberde alinacak onlemler soyle siralandi:

1- Vites degisimlerini motor devrine gore yapin. Vites degistirmek icin uygun motor devir araligi benzinli otomobillerde 3000-3500, dizel araclarda 2000-2500'dur. Daha yuksek devirlerde vites degistirmek yakit tuketimini arttirir.
2- Hiz dusukken vitesi yukseltmeyin. Vitesi buyuttugunuzde hizi ayni oranda arttirmak yakit tuketimini fazlalastirir.
3- Klimayi sik kullanmayin. Klimayi surekli acik kapatmak yakit tuketimini arttirir.
4- Yokus inerken vitesi bosa almayin. Inanilanin aksine bu, yakit tuketimini ortadan kaldirmiyor. Vites bosa alindiginda, motor rolantide calisiyor ve ona gore yakit tuketiyor.
5- Onunuzdeki araci cok yakindan takip etmeyin. Cunku surekli fren yapar ya da gaza basarsaniz bu durum ilave benzin pompalanmasina neden olur. Ani fren ve ardindan gaza basmak, yakit tuketimini yuzde 5 yukseltir.
6- Sehirlerarasi yolda 80-90 km hizla gidin. 90 km'nin ustundeki her kilometre, yakit tuketiminde yuzde 1 artis demektir.
7- Aracin hizi 25 km'den dusuk olmamali. 25 km'nin alti da fazla yakit tuketilmesine yol acar.
8- Motoru calistirdiktan sonra isinmasini beklemeyin. Motor yolda isinacaktir. Motor tam isinmadan gaza yuklenmeyin. Boyle durumlarda araciniz yuzde 25 daha fazla yakit harcar.
9- Soguk motorla hareket ettiginizde hemen ikinci vitese gecin.
10- Araciniz hareket halinde iken camlari acmayiniz. Pencerelerin acilmasi ruzgвr direncinin dolayisiyla, yakit sarfiyatinin artmasina neden olur.
11- Motorunuzun ayar ve bakimlarini uzman kisilere yaptirin.
12- Motorunuz hararet yapiyorsa onlemlerinizi alin yoksa yakit tuketiminiz fazlalasir.
13- Zamaninda yapilmayan bakim onarimlar ve ayarsiz buji, yakit tuketimini yuzde 10 arttirir.
14- Akumulator ve baglanti kablolarinin kontrol edin. Bozukluk motor verimini dusurur.
15- Rolanti devrinin katalog degerinde olmasina dikkat edin. Yuksek devir yakit tuketimini yukseltir.
16- Siki ve tutukluk yapan gaz pedalini duzelttirin.
17- Fren balatalarinin ayarlarini sik sik kontrol ettirin. Ayarsiz ve siki ise tekerlek donusu zorlanir, yakit tuketimi artar.
18- Debriyajiniz kaydirma yapiyorsa, ayarlatin. Kaydirma, yakit tuketimini arttirir.
19- On duzen ayarini her 10 bin kilometrede kontrol ettirin.
20- Lastik havalarini uygun basincta kullanin. Dusuk basincli lastik, surtunmenin fazlaligindan dolayi tuketimi yuzde 10 arttirir.
21- Deponuzu pompanin yavas hizi ile doldurtun.
22- Deponuzu agzina kadar doldurtmayin. Aksi halde benzin buhari, depo kapagi uzerinde baski uygulayacaktir.
23- Depoyu daima dolu bulundurun. Cunku az benzinde buharlasma daha fazladir.
24- Dizel araclarda, gunluk is bitiminden sonra depoyu kaliteli motorinle doldurun.
25- Yakit alirken pompanin para kisminin sifirlanmasina dikkat edin.
26- Aracinizin motoru hangi benzine gore uyarlanmissa ona gore benzin kullanin.
27- Araciniz benzin deposu kapaginin yakit sizdirmamsina dikkat edin.

20 Temmuz 2009 Pazartesi


"Salı sallanır" gibi sözler, bilimsel doğrular taşıyor.

GÜNLERİN SÖYLEDİKLERİ...

Bilim adamları, halk arasında ağızdan ağıza dolaşan "salı sallanır, çarşamba çarşafa dolanır" gibi sözlerin aslında bilimsel doğrular taşıdığını iddia etti. İngiliz bilim adamları yaptıkları araştırmalar sonucunda, belli olayların haftanın belli günlerinde çok daha sık görüldüğünü açıkladı. İşte günlere göre yapılması ve yapılmaması
gerekenler:

Pazartesi
Kalbinizi koruyun: Pazartesi sendromu insanları strese ve bunalıma sokabiliyor. Kalp krizi geçirme riski haftanın ilk gününde oldukça yüksek.

Salı
İntihar tehlikesi: Flinders Üniversitesi'nin araştırmasına göre 'pazartesi sendromu'nu atlatamayan erkekler en çok bu gün intihar ediyor.

Çarşamba
Arabanızı evde bırakın: İngiliz Polis kayıtlarına göre en çok trafik kazası bugün oluyor. Pazar ise en az trafik kazası yaşanılan gün.

Perşembe
Seks yapın: Araştırmalara göre 7 günlük dönemde kadın ve erkek seks hormonlarının en yüksek olduğunu zaman Perşembe sabahı.

Cuma
Deprem olabilir: Tarihteki en büyük 10 depremden 5'i Cuma günü gerçekleşti. 12 Kasım 1999 Düzce depremi de cuma günü oldu. Düzce'de saat 18.57'de meydana gelen 7.2'lik depremde 845 kişi öldü, 4948 kişi de yaralandı.

Cumartesi
Alkole dikkat: Tüm haftanın yorgunluğunu üzerinizden atmak için fazla hızlı davranmayın. Verilere göre en fazla alkol koması vakası bugün görülüyor.

Pazar
Kavga çıkabilir: İrlanda Cork Üniversitesi'nin araştırmasına göre pazarları kadınların stres seviyesi erkeklerden daha yüksek oluyor. Bu da tartışmaların başlaması için uygun bir ortam.

Kaynak: ?

16 Temmuz 2009 Perşembe

Seferihisar’da jeotermal mucize


Doğanın sunduğu müthiş hediye

Doğanın en güzel hediyesi deniliyor. Mucize olarak niteleniyor. Bir Japonya'da, bir İzlanda'da bir de bizde var ama...

Doğanın hediyesi olarak dünyada sadece Japonya ve İzlanda'da bulunan okyanusa açılan jeotermal kaynakların, İzmir'in Seferihisar ilçesinde de Ege Denizi ile buluşmak için beklediği, ancak uzun yıllar önce açılan kuyuların ardından herhangi bir çalışmanın yapılmadığı bildirildi.

Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, bölgenin en büyük zenginliğinin jeotermal kaynaklar olduğunu belirterek, "Bu öylesine büyük bir zenginlik ki, dünyada eşi benzeri olmayan, eşsiz bir kaynaktan söz ediyorum. Bir tek İzlanda ve Japonya'da jeotermal kaynaklar denizle buluşuyor. Orada da buluştukları yer deniz değil, okyanus'' dedi.

MUCİZE GİBİ...

Seferihisar'da ise jeotermal kaynakların denizle bir araya gelmesinin mucize olduğunu ifade eden Soyer, bu sayede kurulacak termal tesislerin yılın 12 ayı çalışacağını, aynı zamanda tesislerin kumsalından denize girileceğini söyledi.

Soyer, ''Böyle bir şey yok dünyada. Ama biz de bunu gündeme getirmemişiz şimdiye kadar. Artık anlatmayı düşünüyoruz. Bunun için güzel bir tanıtım planlıyoruz'' dedi.

EN GÜZEL HEDİYEYİ ZİYAN ETTİK
Jeotermal kaynakların bugüne kadar kullanılmamasını ''utanç verici ve izah edilemeyecek bir durum'' olarak değerlendiren Soyer, şöyle devam etti: ''38 sene önce açılmış ilk kuyu. 38 senedir kapalı o vanalar. Bir takım yerlerde o sular açıkta akıp, dökülüyor. Ziyan oluyor, inanılır gibi değil. Ama artık bu ayıptan kurtulacağız.

EVLERİ BİLE ISITACAK
"Artık bu kaynakların, seracılık, elektrik santrali, kaplıca turizmi ve evlerin ısıtılması anlamında insanların hayatına girmesi süreci başlayacak. Öyle bir strateji koyabiliriz ki, bölgeyi dünya sağlık turizminin merkezine dönüştürebiliriz. Bu kadar elverişli, mümkün bir şeyden bahsediyorum.'' 153 DERECE SICAKLIKTA Atıl durumda bulunan 3 kuyunun yanına 3 kuyu daha açıldı. Kuyularda 90 ile 153 derece arasında sıcaklıkta su bulunuyor... Bu su, termal otellerde, sera ısıtmasında, elektrik üretiminde ve 3 bin konutun sıcak suyunu karşılamada kullanılacak.



İndirim 18 gün sürdü benzin yine zamlandı


EPDK'nın benzin fiyatlarına tavan uygulaması ile tek kalemde 25 kuruş ucuzlayan fiyatlar, hükümetin yeni vergi artışıyla bir gecede 23 kuruş yükseldi. 18 günde başladığımız yere döndük. Yine en yüksek vergili benzin bizde

Hükümetin akaryakıt vergilerine yaptığı fahiş zammın ardından akaryakıt firmaları da yeni fiyatlarını açıkladı. Buna göre dün 2.92 liradan satılan kurşunsuz benzinin litre fiyatı bugün yüzde 7.87 artışla 3.16 liraya yükseldi. Motorin fiyatı da 2.35 liradan 2.53 liraya çıktı. Zammın gerekçesi benzin, motorin ve fuel oil'deki maktu Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) tutarlarının artırılması. Hükümet bu artışla 2010 yılı sonuna kadar 1 milyar dolardan çok kaynak yaratacak. Böylece tavan fiyat uygulaması ile tüketicilerin biraz olsun nefes almaını sağlayan hükümet vergi zamıyla birlikte fiyatları tekrar eski seviyesine yükseltmiş oldu...

Bir depo benzin 140 lira bunun yüzde 67'si vergi
Akaryakıta gelen zammın ardından depo doldurma maliyetleri de yükseldi. 45 litrelik deposu 131 liraya dolan bir aracın deposunu bugün doldurmak için 140 lira gerekiyor. Benzinin ÖTV'sine yapılan artışın ardından bu alanda açık ara vergi şampiyonu olan Türkiye, rekorunu iyice perçinledi. Bu noktada 3.16 litrelik benzin fiyatının 2.14 lirasını ÖTV ve KDV oluşturuyor. Bu da bir litre benzinde yüzde 67'lik vergi olarak devlete gidiyor. Bu oran zamlardan önce yüzde 64-65'ler seviyesindeydi.

Vatandaşın cebinden çıkan para azalmıyor


Krizin de etkisiyle bütçe açığı rekorlara doymuyor. Bu açığı kapatmak isteyen hükümet vergilerle gelir artırımına gitti. Önce sigaranın ÖTV oranı artmıştı. Sonra pasaport ve ehliyet bedellerine zam geldi. Şimdi de akaryakıt zammı...Dünkü Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile akaryakıt ve madeni yağların maktu Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) tutarları artırıldı. Maktu ÖTV tutarı, 95 oktan kurşunsuz benzinde 1,4915 TL'den 1,6915 TL'ye; 98 oktan kurşunsuz benzinde 1,6135 TL'den 1,8135 TL'ye; motorinde 1,0045 TL'den 1,1545 TL'ye çıkarıldı. Buna göre maktu ÖTV tutarlarındaki artış benzinde 20 Krş, motorinde 15 Krş olarak gerçekleşti. Kararname ile ayrıca, benzol, tuluol, solvent nafta gibi petrol ürünlerinde maktu ÖTV tutarları 20 Krş, mineral ve madeni yağlarda 58 Krş artırıldı. Akaryakıt fiyatlarının yüzde 50'sini oluşturan ÖTV tutarında yapılan artışın hemen ardından, benzin ve motorin fiyatlarına yaklaşık yüzde 8 zam yapıldı. Yeni kurşunsuz benzin ve motorin pompa satış fiyatları ve bu fiyatları oluşturan unsurlar tabloda yer alıyor.

MEĞER ASIL AMAÇ BAĞCIYI DÖVMEKMİŞ
Hatırlanacağı gibi, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK), dağıtım şirketlerine akaryakıt fiyatlarının düşürülmesi konusunda ültimatom vermiş, beklenen oranda indirim yapılmayınca 'tavan fiyat' uygulamasına geçilmişti. Tavan fiyat uygulaması, akaryakıtı girdi olarak kullanan üreticilerle nihai tüketicileri sevindirmiş; deyim yerindeyse, ağızlarına birer parmak bal çalınmıştı. Diğer taraftan, tavan fiyat uygulaması bayiler tarafından çeşitli eylemlerle protesto edilmişti. Yapılan son artışlarla amacın vatandaşı korumak olmadığı anlaşıldı. Yani amaç üzüm yemek değilmiş...

ŞARK KURNAZLIĞI
Akaryakıtta tavan fiyat uygulaması bayi ve dağıtımcılar dışındaki çevreler tarafında olumlu karşılanmış, tavan fiyatın belirli aralıklarla düşeceği beklentisi ortaya çıkmıştı. Mevcut yapıda akaryakıt fiyatlarının düşürülmesinin tavan fiyatla birlikte en etkili yolu, akaryakıt ürünleri üzerindeki vergilerin düşürülmesiydi. Toplumda bu yönde bir beklenti de oluşmuştu. Beklentilerin tam tersine akaryakıt ürünlerinden alınan maktu ÖTV ve buna bağlı olarak akaryakıt pompa satış fiyatları artırıldı. Bu yönüyle bakıldığında, bayi ve dağıtıcının kasasına eksik giren tutar, vergi yoluyla devletin kasasına girmiş oldu. Vatandaşın cebinden çıkan para ise azalmadığı gibi aksine arttı. Yani olan yine vatandaşa oldu.

DÜNYA REKORU BİZDE
Akaryakıttan alınan vergiler açısından dünya rekoru ülkemizde. Benzin satış fiyatı açısından da OECD rekoru sahibiyiz. Hem vergisiz fiyat hem de vergili satış fiyatı açısından birinciliği kimseye kaptırmıyoruz.

MAKSAT BÜTÇEDEKİ DENGE BOZULMASIN
Ekonomik krizin de etkisiyle, bütçe açığımız rekorlara doymuyor. Bütçe açığı, yılın ilk altı aylık döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1.310 artış gerçekleşti. Bunun sonucunda yılın ilk altı ayında bütçe açığı 23 milyar 205 milyon TL'ye ulaştı. Hatırlanacağı gibi, geçen yılın ilk altı aylık döneminde bütçe 1 milyar 917 milyon TL fazla vermişti. Oluşan bu rekor açığın bir şekilde kapatılması gerekiyor. Açığı kapatmak için ya kamu harcamaları kısılacak ya da gelirler artırılacak. İkisini bir arada yapmak da mümkün elbette. Görünen o ki, harcamaları kısma yolu pek kabul görmemiş. Tercihin, gelirleri artırmaktan yana kullanıldığı anlaşılıyor. Nitekim önce sigarada ÖTV artmış, ardından da pasaport ve sürücü belgesi gibi değerli kağıt bedelleri zamlanmıştı...

Lüks lokanta ve oteldeki yemeğin KDV'si de artırıldı
Kararname ile yapılan bir başka değişiklikte lüks lokanta ve oteller bünyesindeki lokantalarda yenilen yemeğin KDV'sinin artırılması oldu. 2007/13033 sayılı KDV Kararnamesine göre alkollü içeceklere isabet eden kısım hariç olmak üzere lokantalarda verilen hizmetlerde 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren yüzde 8 oranında KDV uygulanıyordu. Dün yürürlüğe giren Kararnameye göre 'birinci sınıf lokanta ruhsatı ya da işletme belgesine sahip olan yerler ile üç yıldız ve üzeri oteller, tatil köyleri ve benzeri tesisler bünyesindeki lokantalarda verilen hizmetler' yani yenilen yemek bedellerine alkollü içki ayrımı olmaksızın yüzde 18 oranında KDV uygulanacak.

İŞTE KORKUNÇ TABLO
BENZİN VE MOTORİN FİYATLARININ DAĞILIMI (15.07.2009)
BİNDİRDİKÇE BİNDİRDİLER
l Rafineri Çıkış Fiyatı..................................... 0,74 0,69
l Bayi Payı+Dağıtım+Nakliye................... 0,25 0,30
l ÖTV........................................................... 1,69 1,15
l KDV.......................................................... 0,48 0,39
l Vergiler Toplamı........................................ 2,17 1,54
l Pompa fiyatı............................................ 3,16 2,53
l Vergilerin rafineri çıkış fiyatına oranı.......... % 293 % 223

Metin Taş-Sezgin Özcan

AKŞAM




metin.tas@aksam.com.tr-sezgin.ozcan@aksam.com.tr

Neoliberalizmin gömdüğü sosyal devlet


Neoliberalizm, sosyal devletin olumsuzlanması ve kamu harcamalarının minimize edilmesiyle de okunabilir. Ülkeler bir işletme mantığıyla değerlendirilmeliydi, karlılık ve piyasa her şeydi.
Devletin küçülmesi ve kamu alanından uzaklaşması, küresel toplumu kuşatan ekonomik sistemin kurulması için şarttı. Küresel sermayenin uzaklara taşıdığı üretim mahalli emeği dışlayacaktı. Mahalli emek bu süreç içinde politik, ekonomik bağlarından çözülecekti. Çözülen toplumsallığın yerini tüketim toplulukları alacaktı. Kapitalist sistemin yapısal kriz evresine girilince anlaşıldı ki; Neoliberalizm, kendi çelişkili gerilimli yapısını kriz sürecinde bile koruyabiliyor. Küresel krize karşı tedbirlerde bile fatura emekçiden, sosyal güvenlik kaynaklarından karşılanıyor. Yeni bir düzenlemeyle İşsizlik Fonu sigortasında 2000 yılından beri faizleriyle biriken 41 milyar 616 milyon TL'nin dörtte üçü bütçeye gelir olarak aktarılacak ve GAP kapsamındaki yatırımlar için kullanılacak. Sigortalı çalışan işçilerin ödemeleriyle oluşan fonun 'dolgun meblağı' kriz döneminde bile işçiden esirgeniyor. Bu iştah kabartan rakama göz diken kesimlerin tasarrufuna bırakılıyor yine. Çalışan sigortalıya da, işsizliğe de katkı sunamayacak bir düzenleme. İşverene destek olarak, işsizlik ödeneği alan bir işçiyi işe alırsa 31 Aralık 2009'a kadar sigorta primi fondan ödenecek. Bu arada haksız uygulamalara açık noktaları da var. Kadınların ve 18-29 yaş arası, genç işçilerin 5 yıl boyunca sigorta primleri çeşitli oranlarda işsizlik sigorta fonundan karşılanacak. Ama kadın işçiler için gebelik izni süt izni, emzirme yardımı ve kreş açma zorunluluğu kaldırılmış görünüyor. Yani kadınların çalışmasının tüm olanakları silinmiş. İlaveten işverenler eski işçilerini gözden çıkarıp asgari ücretli, sigorta primi karşılanan genç işçilere yönelebilir. Daha ucuz maliyetli genç işçiler işletmelerin tercihi olacaktır. Bu da fonun işverenler tarafından kullanımıdır, Bu önlemler işsizlik sorunun çözmeye yönelik değil, aksine vahşi rekabeti körükleyecek. İşsizlik sigortasının amacı iş kaybından doğan gelir kaybını gidermek, çalışanları işsizliğe karşı korumaktı. Son üç yılda 600 gün ve son bir yılda 120 gün çalışanlar işten çıkartıldıktan sonra 10 ay boyunca işsizlik ödeneği alabiliyor. Zaten koşulları çok ağır hazırlanmış. İLO 120 günün 60 güne indirilmesini istiyor. Asgari ücret alan birinin işsizlik ödeneği ise 255 TL. Nisan ayında işsizlik ödeneği alan sayısı 41 bin 753'ten haziran ayında 82 bin 439'a çıktı. İşsizlik artmasına rağmen ve %15.8 resmi işsizlik oranına göre çok az sayıda kişi yararlanıyor. Yararlanma koşulları ve süresinin yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Danimarka'da yararlanma süresi dört yıl, İspanya'da 21 ay, Romanya'da 12 ay. Üstelik AB ülkelerinde İşsizlik Sigorta Fonu meslek edindirme, geliştirme, iş bulma danışmanlığı, işe yerleştirme gibi işsizliğe yönelik alanlarda kullanılıyor. Bütçeye ya da işverene kaynak olarak aktarılmıyor. Anayasamızın birinci maddesi devletin sosyal devlet ilkesine dayandığını belirtir. İşçi ücretlerinden biriken fonları ekonomik krizin ezdiği kesimlere yıkmak, sosyal devletin hayaline bile yakışmıyor.
Nihal Kemaloğlu
AKŞAM

Ortada boru var yandan geç...


Biri bana anlatsın Allah aşkına...
Şu günlerdir konuştuğumuz Nabucco'nun bana ne faydası var?
Ya da sana?
Her kışın başında doğalgazın fiyatına yapılan kol gibi zammı kim ödüyor?
Biz...
Kış bittikten sonra doğalgazda indirim yapılınca enayi gibi kim alkışlıyor?
Yine biz...
E o zaman neyin havasını atıyoruz
birader?
Diyeceksin ki 'Uzun vadede çok
faydası olacak. Dünya
konjonktüründe...'
Bende derim ki o zaman 'Yerim senin konjonktürünü.'
Gerçi balık hafızamız müsaade etmez ama bir zamanlar yine ortalığı ayağa kaldırdığımız bir Bakü-Ceyhan boru hattı vardı hatırlar mısın?
Dünyanın en büyük boru
hatlarından biri...
Türkiye'nin enerji koridoru olmasının en önemli
adımı...
Türkiye bu boru hattı sayesinde artık eski Türkiye değil...
Dünyanın en önemli enerji oyuncularından
biriyiz...
Türkiye artık büyük
oyuncu...
Kim yazdı bunları?
Şimdi Nabucco'yu gazlayanlarla aynı adamlar...
Peki n'oldu dünyanın en büyük petrol boru hattı bizden geçti de?
Mesela benzin ucuzladı mı?
Mazot örneğin Yunanistan'dan
ucuz mu?
Eleştirince bağırıyor ya Tayyip Bey 'Bizde mazot kuyusu mu var' diye...
Yunanistan'da var mı?
Yok...
Zaten mazotun kuyusu
olmaz o da ayrı mesele ya,
neyse...
Peki nasıl oluyor da orada mazot bizim yarı fiyatımız?
Niye Keşan'dan esnaf mazot almaya Yunan'a gidiyor?
N'oldu Bakü-Ceyhan'a?
Hani enerjide büyük oyuncuyduk?
Dünyanın en pahalı mazotunu, benzinini kullanmakla büyük olunuyorsa
lafım yok...
O zaman hakikaten büyüğüz...
Hatta en önde koşup bayrak
sallayanıyız.
Dün yine benzine zam geldi.
Günlerdir 'Tüketicinin kazanması için çalışıyoruz' diye ağlayan Enerji Bakanı'nın niyeti anlaşıldı.
Derdi akaryakıt bayileri değilmiş.
Bayilerin aldığını azaltıp aradaki farkı vergiye çevirmekmiş...
Bakın bakalım 100 liralık deponun 69 lirasını devlete vergi olarak veren bizim gibi enayi bir millet daha var mı?
E biz böyle oldukça daha çok boru
döşerler...
Nabucco bi şey değil...
Başlangıç bence...
Acilen şu mayınlı toprakları temizletelim bence...
Birileri de oraya boru döşesin...

Nihat Sırdar
AKŞAM

İran gazını biz alıp Nabucco hattına pompalayacağız


ABD, İran'ı Nabucco'nun dışında tutmak istiyor. Türkiye re-export yöntemiyle bu yasağı by-pass edecek. Yani bir nevi hülle ile İran'dan gazı kendimizeymiş gibi alıp, Avrupa ülkelerine satacağız.

Hükümetlerarası Anlaşması imzalanan Nabucco Boru Hattı Projesi'ndeki kaynak yetersizliğinin aşılabilmesi için, çeşitli projeler değerlendiriliyor. AB ve Türk tarafları ise projenin siyasi destekçisi ABD'yi kırmadan İran'ı projeye dahil etmenin yollarını arıyorlar. Hattın işler hale gireceği 2014 yılına kadar İran'ın nükleer programında bir gelişme olmaması durumunda, Tahran yönetiminin Nabucco'ya dahil olması imkan dahilinde görünmüyor. Buna karşın son çare olarak İran'ın projeye dahil edilebilmesi için akla gelen en önemli plan, hattın açılmasının ardından kaynak sıkıntısı yaşanması durumunda, bu ülkenin Türkiye'ye halihazırda sattığı doğalgazın bir bölümünün, Ankara tarafından AB ülkelerine satılması. ABD'nin de bu plana İran'ın politikasında yumuşama olursa sıcak bakabileceği öne sürülüyor. AKŞAM'ın diplomatik kaynaklardan edindiği bilgilere göre, Nabucco projesinin en önemli sorunu 'yetersiz doğalgaz' olarak öne çıkıyor. Hem AB hem de Türkiye söz konusu sorunu aşmak için Rusya ve İran üzerinde duruyor. Ancak Rusya projeye dahil olmaya kendisi sıcak bakmazken, İran'ın katılımını ise ABD istemiyor. Bu nedenle her iki kaynaktan da doğalgaz alınabilmesi için hülle yöntemi akla geliyor. Ancak Rusya, Türkiye'ye verdiği doğalgazın üçüncü ülkelere satılmasına izin vermiyor. Bu da gözlerin yeniden İran'a çevrilmesine neden oluyor.

BU BİR TİCARET SAKINCASI YOK

Dışişleri Bakanlığı kaynakları, enerji alışverişinin serbest piyasa yasalarına göre işlediğine dikkat çekerek, hattın açılmasının ardından AB ülkelerine Nabucco aracılığıyla yapılan sevkıyatta gaz açığı ortaya çıkması durumunda, İran'dan alınan doğalgazın hülle (re-export) yöntemi ile AB ülkelerine satılabileceğini belirtiyorlar. Kaynaklar, bu durumun İran ile daha önceden yapılan proje gereği herhangi bir sakıncasının bulunmadığına dikkat çekiyorlar.

DOĞALGAZDA DÜNYANIN İKİNCİ BÜYÜK ÜRETİCİSİ

İRAN, dünya doğalgaz rezervlerinin tek başına yüzde 15,7'sine sahip. 30 trilyon metreküpten fazla kanıtlanmış doğalgaz rezervi var. İran, dünyada doğalgaz rezervi bakımından Rusya'dan sonra ikinci sırada. Türkmenistan'dan doğalgaz alan İran, Türkiye'ye de doğalgaz satıyor. İran'ın ihracat gelirlerinin yaklaşık yüzde 85'ini petrol ve doğalgaz oluşturuyor. İran gazını satacak yer ararken, AB de Rus gazına mahkum olmak istemiyor...

Mahmut GÜRER
AKŞAM

Türkiye'nin Son Ramsar Alanı: Kuyucuk Gölü


Yazı: Dr. Çağan Şekercioğlu
Fotoğraflar: KuzeyDoğa Derneği Arşivi

Kuyucuk Gölü Kars şehir merkezine 37 km uzaklıkta yer alır ve adını Arpaçay ilçesine bağlı Kuyucuk köyünden alır. Su aynası 219 ha, Önemli Kuş Alanı ise 389 ha büyüklüğünde bir tatlı su gölüdür. Göl sığ bir göl olduğundan ve Afrika-Avrasya göç yolu üzerinde bulunduğundan yüksek kuş çeşitliliğine sahiptir. Bölgede bugüne kadar KuzeyDoğa Derneği ekibi tarafından yapılan çalışmalarda en az 207 kuş türünün alanı kullandığı tespit edilmiştir. Kuş göç güzergâhları göz önüne alındığında, bu sayının 250 türü geçmesi muhtemeldir. Bu kuş türleri arasında, nesli dünya çapında tehdit altında (Threatened) veya tehdide açık (Near Threatened) en az 15 tür vardır. Bunlardan dikkuyruk, küçük akbaba ve Sibirya kazının soyları dünya çapında tehlikededir (Endangered). Alan Önemli Kuş Alanı (TR089), Önemli Doğa Alanı (DOG025) ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahası statülerine sahiptir.

Kuyucuk Gölü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, KuzeyDoğa Derneği’nin 2004’den bu yana süren çabaları sonucunda, 20 Haziran 2009 tarihinde, Türkiye’nin 13. ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun ilk Ramsar Alanı olarak ilan edilmiştir. 20.06.2009 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan, 27264 sayılı tebliğ ile Kuyucuk’ Gölü’nün Ramsar adaylığı resmen kabul edilmiştir. Bu durum, Kuyucuk Gölü’nün Adana-Samsun hattının doğusundaki 350,000 kilometrekarelik, yani Almanya büyüklüğündeki bir alandaki ilk ve tek Ramsar alanı olması anlamına gelmektedir. Bir sulak alanın Ramsar Alanı olması, buranın dünyaca önemli olduğunu tescillemekte ve bir nevi altın madalya yerine geçmektedir. Bu da, bu alanların doğa koruma ve doğa turizmi için dünyaca önem taşıdığını gösterir.

KuzeyDoğa Derneği 2004 yılından beri alanda bilimsel araştırma, kuş halkalama, sulak alan restorasyon, çevre eğitimi, doğa turizminin geliştirilmesi, yöre halkının bilincinin arttırılması, faydalı bitkiler ve tanıtım konularında çalışmaktadır. Bu yıl itibariyle Dernek alanın üreyen kuşları ve kelebekleriyle ilgili bir çalışma daha başlatmıştır. Alanda Kars-Iğdır Doğal Zenginlik Projesi ekibi tarafından 17 Eylül 2004’de gözlemlenmiş 20,000’den fazla angıt, bu türün dünya nüfusunun yaklaşık %12’sini oluşturmaktadır. Bu gözlemden bir yıl sonra, 7 Eylül 2005’de, Kuyucuk Gölü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ilan edilmiştir.

Alanda KuzeyDoğa Derneği tarafından yapılan çalışmalar 2008 Mayısında İngiltere’nin en prestijli çevre ödülü sayılan Whitley Doğa Koruma Vakfı (WFN) altın ödülüyle ödüllendirilmiştir. 2009 Mayıs ayında ise Kuyucuk Gölü ve Kars, KuzeyDoğa Derneği’nin yapmış olduğu başvuru üzerine, bu sene “Turizm ve Korunan Alanlar” temasıyla gerçekleştirilen Avrupa’nın Seçkin Destinasyonları (European Destinations of Excellence - EDEN) yarışmasında Türkiye birincisi olmuştur.

Kuyucuk Gölü EDEN finalinde Yedigöller Milli Parkı ve Abant Gölü Tabiat Parkı (Bolu), Gideros Köyü Doğal Sit Alanı (Cide / Kastamonu) ve Uluabat Gölü Sulak Alanı (Uluabat / Bursa) ile yarışmıştır. Kazanan Kuyucuk Gölü ve Kars, Avrupa Komisyonu’na Türkiye adayı olarak sunulacaktır. Avrupa Komisyonu, seçilen destinasyonların Avrupa çapında tanıtımını yaparak, Avrupalı turistlerin bu destinasyonları tercih etmesini teşvik etmekte ve kazanan destinasyonlar arasında bir ağ kurmaktadır. Böylelikle Kuyucuk Gölü ve Kars ili Avrupa çapında tanıtım fırsatını yakalamıştır. Bu durumun alandaki doğa turizmini ve özellikle de kuş gözlemciliğini arttırması beklenmektedir.

Kuyucuk Gölü’nü 2008 yılında 80’i yabancı 500’ün üzerinde turist ziyaret etmiştir. Kars Valiliği köyde bulunan eski öğretmen lojmanını tadilattan geçirerek KuzeyDoğa Derneği ile birlikte 6 kişilik yatma kapasitesi olan bir konukevi kurmuştur. İlk kez 2-5 Ekim 2008 tarihlerinde organize edilen Kuyucuk Doğa Festivali’ne Kars’tan, çevre köylerden, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden 400 doğaseverin katılım sağlanmıştır. Aynı festival 2-4 Ekim 2009 tarihinde Kuyucuk’ta tekrar yapılacaktır. Ayrıca, Alanın Valilik ve ilgili Bakanlıklarla işbirliği içinde korunması, tanıtılması ve sürdürülebilir şekilde kullanılması yönünde gerçekleştirilen çalışmalar kapsamında Kuyucuk Köyü’nde bir ziyaretçi, eğitim, bilgilendirme ve konaklama merkezinin kurulması gündemdedir. Böylelikle hem alanın korunması ve tanıtılması sağlanacak, hem de alana gelen doğa turistlerinin bıraktığı para yöre halkına ek gelir sağlayacaktır.

Kuyucuk Kuş Araştırma ve Eğitim Merkezi Halkalama Çalışmaları

2008 yılında çoğunluğunu kıyı kuşları, kırlangıçlar, kum kırlangıçları ve toygarların oluşturduğu toplam 72 türden 1932 adet kuş halkalanmıştır. 8 Eylül 2008’de halkalanan bir çıkrıkçın ördeği, maalesef 20 Mart 2009’da, bir Fransız avcı tarafından Kazakistan’ın Rusya sınırındaki Volga Deltası’nda vurulmuştur. Çok üzücü bu olayın tek olumlu tarafı, bu veri sayesinde önemli bir geri bildirim edilmiş olmasıdır. Çıkrıkçın, halkalandıktan sonra 777 kilometre uçarak kışladığı Volga Deltası’na varmıştır.

Türkiye’de Yaban Hayatı ve Doğa Koruma İçin Yapılmış İlk Ada

Doğu Anadolu'nun ilk Ramsar alanı Kars Kuyucuk Gölü Kuş Cenneti’ni ikiye bölen eski toprak yol, Mart-Mayıs 2009 ayları arasında kuşların emniyetle üreyebileceği bir adaya dönüştürülerek, çevre korumada Türkiye’de bir ilk gerçekleştirilmiştir. 12 Mart 2009’da Kars Valiliği, Arpaçay Kaymakamlığı, KuzeyDoğa Derneği, Kafkas Üniversitesi, Kars İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Kars İl Özel İdaresi, DSİ ve çevre köylerden gelen temsilcilerle yapılan bir toplantıdan sonra, Kars Valisi Mehmet Ufuk Erden, Kuyucuk Gölü’nün içinden geçen eski yolun, ekolojik prensiplere uygun olarak kuşlara sığınak olacak bir ada haline getirilmesi direktifini vermiştir. 19 Mart’da başlayan ada yapım çalışmaları, KuzeyDoğa Derneği ekibi, Kaliforniya Eyalet Üniversitesi sulak alan restorasyon profesörü Dr. Sean Anderson ve Stanford Üniversitesi’nden ekolog Dr. Çağan Şekercioğlu’nun gözetiminde, bilimsel kuş üreme adası yapım metodolojisi takip edilerek gerçekleştirilmiştir. Kars Valisi’nin desteğiyle iki ay gibi rekor bir sürede tamamlanan 200 metre uzunluğundaki ada, Türkiye’de doğa koruma amacıyla yaratılan ilk ada olarak tarihe geçmiştir. Denizi bile olmayan Kars’da yapılan ve İstanbul’daki Galatasaray Adası’ndan daha büyük olan bu adanın, Doğu Anadolu’daki ilk insan yapımı ada olduğu tahmin edilmektedir. Eski Kars-Akyaka yolunun ikiye böldüğü dünyaca Önemli Doğa Alanı Kuyucuk Golü’nün kuzey ve güneyinin tekrar birleşmesi de, göldeki doğal su döngüsünü geri getirmiştir. Türkiye’nin doğa koruma amacıyla yapılan ilk adası bölgedeki turizmin artmasında da etkili olacaktır.

Adanın yapımı için yolun iki tarafından 50’şer metre kepçelerle alınarak geride kalan 200 metrelik kısmın güneyine eklenmiş, bu şekilde adanın alanı genişletilmiştir. Bu sayede daha da fazla kuşun üreyebileceği adanın kuzey kıyısına, Kars İli Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından bölgenin ekosistemine uygun ağaçlar dikilmiştir. Farklı kuş türlerini barındırabilmesi için adanın güney kısmı suya kademeli olarak alçaltılmıştır. Karabatak ve balıkçılların üreyebilmesi için yuva platformları da dikilmesi planlanan ada, insan, evcil hayvan ve tilkilerin giremeyeceği, yüzlerce kuşun emniyet içinde üreyebileceği bir sığınağa dönüşmüştür.

Kuyucuk Gölü’nde yapılan bu çalışma Türkiye doğa koruma tarihinde yaban hayatının korunması amacıyla yapılmış ilk ada çalışması olmuştur. Şimdiden, daha önce Kuyucuk’ta yuvasına rastlanmamış 4 çift uzun bacak adaya yuva yapmış ve yüzlerce angıt yerleşmiştir. Adanın etrafında ineklerin ulaşamadığı ve hızla büyüyen sazlıklarda balaban ve balıkçıllar beslenmektedir. Adaya ekilen 93 söğüt ve karaağacı örümcek kuşları benimsemiş ve alanda düzenli olarak kara alınlı ve kızıl sırtlı örümcekkuşu gözlemlenmiştir. Kuyucuk Gölü’ndeki kuşların korunması için çok önemli olmasının yanı sıra, bu ada Kars’ı Türkiye ve dünyada tanıtacak, bölgedeki doğa turizmini de arttıracaktır. Kuyucuk Gölü’ndeki ekolojik restorasyon çalışmaların temeli olan bu ada, aynı zamanda Türkiye’deki diğer doğa koruma ve ekolojik restorasyon projelerine de yol gösterecektir.

Zaman zaman 40,000’den fazla kuşu barındıran Kuyucuk Gölü’nde şimdiye kadar 207 kuş türü tespit edilmiştir. Türkiye’deki 465 kuş türünün yarısından fazlasını barındırdığını tahmin ettiğimiz gölde, aşırı otlatma nedeniyle kuşların saklanıp üreyebileceği sazlıklar yok olmuş durumdadır. 219 hektarlık gölün 7,8 kilometrelik çevresinde 5500’ün üzerinde hayvan otlamaktadır. Gölün etrafında yaşayan tilkiler, göl kıyısında yuva yapan kuşları tehdit eden diğer bir faktördür. Saklanabilecekleri sazlıklardan mahrum olan ve tilkiler tarafından avlanan kuşlar için, tilki, evcil hayvan ve insanların ulaşamayacağı bu ada, önemli bir yuva yapma alanı haline gelerek bölgedeki kuş nüfusunu arttıracaktır. Adanın yapımıyla Kuyucuk Gölü’nün kuzey ve güney kesimleri tekrar birleşmiş ve su döngüsü doğal haline gelmiştir. Adanın iki tarafındaki kanallardan su kuşları karaya çıkmaya gerek duymadan kuzeyden güneye geçebilmektedir. Eski yolun kestiği Kuyucuk Gölü’nün iki yarısının tekrar birbirine bağlanması, gölün ekolojisi için de çok faydalı olmuş ve gölün kurumaya doğru giden kuzey kısmının tekrar hayata dönmesini sağlamıştır.

Adada otlatma olmayacağı için, sazlıklar geri gelmektedir. Manyas Kuş Cenneti’ndeki gibi önemli bir su kuşu kolonisinin ortaya çıkacağı umulmaktadır. Bu girişimler ile artan kuş sayısı ve adanın duyulması, yöredeki doğa turizmini de arttıracak, çevredeki Kuyucuk, Duraklı, Carcıoğlu ve diğer köylerin ekonomilerine önemli katkı sağlanacaktır. Türkiye’de bir ilk ve dünyadaki ender örneklerden biri olan bu ada, Kuyucuk Gölü’nü tam anlamıyla bir kuş cenneti haline getirecek ve Kars’ın ismini dünyaya duyuracaktır.

Türkiye’nin tüm kuşçuları, adayı, düzinelerce türden onbinlerce kuşu, Kuyucuk Gölü’nü ve Kars’ın diğer güzelliklerini görmek için, 2-4 Ekim 2009 tarihleri arasında, Dünya Kuş Gözlem Günü’ndeki II. Kars Kuyucuk Doğa Festivali’ne davetlidir.

Ramsar Nedir?

İran'ın bir şehri olan Ramsar'da 1971'de imzalanan anlaşma sonucu dünyanın en önemli sulak alanlarının tescillenmesine karar verilmiştir. Ramsar statüsü kazanmak, bir sulak alanın bir nevi altın madalya ya da beş yıldız kazanması demektir. Bir yerin Ramsar Alanı olması için Dünya Ramsar Sekreterliği'nin belirlediği bilimsel kriterlere uygunluk göstermesi ve dünya çapında önem taşıması gerekmektedir. Bu kriterlere uygunluk sağlayan alanları değerlendirip, Ramsar Sekreterliği'ne yollama kararını, sadece ülkenin sulak alanlar komisyonu verebilmektedir. Dokuz kriterden birini karşılamak Ramsar Alanı olmaya hak kazanmak anlamına gelmektedir. Son beş yıldır KuzeyDoğa Derneği’nin, Kuyucuk Gölü'nde topladığı bilimsel veriler ise, alanın bir değil, beş ayrı Ramsar kriterini karşıladığını göstermiştir.

Avrupa’nın Seçkin Destinasyonları Programı (EDEN) nedir?

Avrupa Komisyonu’nun 2006 yılından beri her yıl farklı tema başlıklarıyla sürdürdüğü bir programdır. Bu programın amacı Avrupa turist destinasyonlarının görünürlüğünü artırmak, Avrupa’nın turist çeşitliliği ve niteliğinin fark edilmesini sağlamak, turist akışını az bilinen destinasyonlara doğru yönelterek dönemsel ve bölgesel turist yoğunluğunu dengelemeye yardımcı olmak, Avrupa seviyesinde iyi uygulamaların karşılıklı değişimi için platform yaratmak, ödül verilen destinasyonlar arası ağ kurulmasını teşvik etmek, diğer destinasyonları, sürdürülebilir turizm gelişim modeline uyum sağlamaya yönelik olarak teşvik etmektir.

Alanla ilgili daha fazla bilgi için: www.kuzeydoga.org


Çağan Şekercioğlu

1975 yılında İstanbul’da doğdu. Harvard Üniversitesi’nde biyoloji ve antropoloji okudu. Şu an Stanford Üniversitesi Koruma Biyolojisi bölümünde öğretim görevlisi ve KuzeyDoğa Derneği Başkanı’dır. Uzmanlık alanları toplum temelli doğa koruma, ekoloji, ornitoloji ve tropikal biyolojidir. Dünyada kuş türlerinin neslinin tükenmesinin sebepleri ve sonuçları üzerine doktora yapmıştır. Bazı canlı gruplarının nesillerinin tükenmesi eğiliminin arkasındaki nedenleri araştırmak için Alaska, Angola, Colorado, Kosta Rika, Etiyopya ve Türkiye’de kuş araştırma çalışmaları yürüttü.
Şu an Kosta Rika’da insan baskısının çok yoğun olduğu alanlarda tropik orman kuşlarının neslinin tükenmesinin ve yaşamlarını sürdürebilmelerinin arkasındaki nedenleri anlamak için kuş halkalama ve radyo telemetri çalışmalar yapıyor. Tüm dünya kuşları veritabanını derlemeye ve analiz etmeye devam ediyor. Böylelikle kuş yaşamını ve dağılımını tehdit eden tehditleri ve yok olma korelasyonlarını anlamaya çalışmakta ve tozlaşma, tohum saçılımı ve böcek kontrolü gibi kuş merkezli ekosistem işlemleri ve hizmetleri üzerinde kuşların nesillerinin tükenmesinin ne gibi bir etkisi olacağını araştırıyor. Bu deneysel çalışmalara ek olarak Christensen Vakfı'nın desteğiyle Türkiye ve Etiyopya’da toplum temelli doğa koruma çalışmaları yürütüyor. Çalışmaların amaçları doğa koruma eğitimi, araştırma, kapasite geliştirme ve doğa turizminin artmasıyla gelir elde edilmesi, özellikle de kuş gözlem turizminin geliştirilmesi, gelişen dünyada toplum temelli doğa koruma çalışmalarının çoğalması, biyolojik çeşitliliğin korunmasında özel sektörün rolünü artmasıdır. Kendisinin nihai amacı en az insanlar kadar korumaya çalıştıkları yaban hayatının da doğa korumadan faydalanmasını garantilerken canlıların neslinin ve kritik ekosistem işlemlerinin çöküşünü engellemektir.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Tarımda bölgelere ve ürüne göre teşvik uygulanacak

Bu hafta hükümetin tarım için belirlenen yeni teşvik sisteminin açıklanması bekleniyor. Tarım ürünleri için bölgesel ve ürün bazında yeni ve farklı bir teşvik sistemi uygulanacak. Tarım uzmanı Ali Ekber Yıldırım’ın Dünya gazetesinde yayımladığı yazılardan öğrendiğinize göre, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından yapılan hazırlıklar Bakanlar Kurulu’nda onaylandıktan sonra önümüzdeki günlerde Başbakan tarafından kamuoyuna duyurulacak. Yeni teşvik sistemi özetle şöyle:

- Türkiye tarım üretimi bakımından 30 havzaya (bölgeye) ayrılıyor.
- Destek kapsamı ve destek miktarı havzalara göre değişecek. Bazı havzalar daha çok desteklenebilecek.
- Tarım ürünlerinin hangisinin nasıl destekleneceği hükümet tarafından açıklanacak.
- Hükümet hangi havzada hangi ürünün ne kadar üretilebileceğini önceden planlayarak, üretim hedeflerine ulaşılabilmesini sağlayacak.
- Arz açığı olan ve ithal edilen tarım ürünlerinin üretiminin desteklenmesine ağırlık verilecek.
- Hangi havzada hangi ürünün yetiştirilmesi halinde ne tür destekten yararlanabileceği hükümet tarafından önceden açıklanacak. Üretici bunlara bakarak hangi ürünü ne kadar üreteceğinin kararını verecek.

16 üründe özel destek var

Halen üretimi değişik tedbirlerle özellikle prim ile desteklenen 16 ürün var. Bunlar arpa, aspir, ayçiçeği, buğday, çavdar, çay, çeltik, kuru fasulye, kanola, mercimek, mısır, nohut, pamuk, soya, yulaf ve yağlık zeytin.

Bu ürünlerde de desteklemenin şekli değişecek. 2010 yılından itibaren “havzalara göre” farklı teşvik sistemine geçilecek.

Yeni destekleme modelinde buğday, mısır ve zeytinyağına yönelik destek azalırken yağlı tohum açığını kapatmak için ayçiçeği, soya, kanola, aspir ve pamuk gibi ürünlerde destek miktarı artırılacak.
Yeni destekleme sistemi konusunda tarım uzmanı yazar Ali Ekber Yıldırım’ın verdiği bu bilgileri değerlendirenler şu uyarıları yapıyorlar:
-Yeni sistemde, tarım üretiminde ağırlığı ve ihracat şansı olan, meyve ve sebze ile deniz ürünlerine yer verilmemesi bir eksikliktir.
- Her yıl arz fazlası nedeniyle sorun yaratan fındık, pancar, tütün konusundaki belirsizlik dikkati çekmektedir.
- Buğdayda ve mısırda teşviklerin azaltılması üretimde gerilemeye ve ileride arz-talep açığına yol açabilir.

Fındık üretimi sınırlanacak

Doğrulanamayan bir başka haber de fındık konusundadır. Fındıkta üretim fazlasını engellemek, üretim miktarını sınırlamak için Tarım Bakanlığı’nın yeni tedbirler belirlediği, bu tedbirlerin finansmanı için Hazine’den sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı ile anlaşmaya varıldığı, bu tedbirlerin de hafta içinde açıklanacağı belirtilmektedir.
Doğrulanamayan haberlere göre, belli eğilimden daha az (düz) arazilerde fındık üretimi yasaklanacak, fındıklığını sökenlere dönüm başına belli ölçüde tazminat ödenecektir.
Tarımda devamlı olarak politikalar değişiyor, teşvik tedbirleri değişiyor. Sonuç olarak, tarımda üretim artacak yerde geriliyor.

Açıklanmadan yeni politikaları değerlendirmek yanlış olur. Ama üretim planlamasına ağırlık verecek bir destekleme sisteminin getirilmesi olumlu bir yaklaşımdır. Üretici neyi ekerse ne teşvik alacağını; malını satıp satamayacağını önceden bilirse üretimini artırır. Bu hem kendisine hem de ülkeye iyilik getirir.

Tarımda üretim gerilemesinin temel nedeni çiftçinin ürettiği malı satamaması veya satar ise eline geçen paranın maliyeti karşılayamamasıdır.

TSK'nın Şerefi Milletin Şerefidir


Aslan Bulut/Yenicağ

Türk subayının şerefi ve Doğu Türkistan'ın şerefi!
Elbette her meslekte olduğu gibi, askerlik yani subaylık mesleğinde de hak ve hukukun dışına çıkan insanlar vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde de vardır. Fakat gerek ordunun kendi hiyerarşisi, yükselme ve atama usulleri gerekse askeri yargının varlığı bu ayrık otlarını zaman içinde temizler. Kaynaktan, devamlı pınar suyu gibi tertemiz gençler gelir. Ben vatani görevimi askeri hakim olarak yaptığım, yani bu temizlik işlemini bir yıl süre ile olsa da uygulayanlardan biri olduğum için sistemin düzgün çalıştığını rahatlıkla söyleyebilirim.

* * *

Son zamanlarda sürdürülen soruşturmalar ve son olarak çıkarılan bir yasa dolayısıyla, bazı çevrelerde Türk subayına yönelik bir aşağılama kampanyası sürdürülüyor. Hatta TSK içinde “cadı avı” başlatılmasını isteyenler bile var. Bilindiği gibi ceza hukukunda bir kişinin işlediği suçtan dolayı yakınları veya meslektaşları suçlanamaz. Suç işleyen kişiler varsa onlardan hukuk çerçevesinde hesap sorulur.


Fakat Türk subayını aşağılayanlar, “daha fazla demokrasi istiyoruz” derken, Türkiye Cumhuriyeti halkını da Doğu Türkistan veya Kerkük’teki soydaşlarımızın durumuna düşürmek istiyor. Oysa, Türk Dünyası’nın en büyük dayanağı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en büyük dayanağı da Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. TSK, milletin ordusudur; 1952’den beri yaşadığımız NATO sürecine rağmen, milli bir ordudur.


TSK’nın çökertilmesi demek, Türk Milleti’nin Türkiye’de Doğu Türkistanlı, Kerküklü kardeşlerimizin durumuna düşürülmesi demektir.
Onların ordusu ve subayları olsaydı, kimse şereflerine saldırabilir miydi?
Neden Türkiye’den yardım bekliyorlar? Çünkü Türkiye’nin şerefli bir ordusu var.


Türk subayını aşağılayarak milletin gözünden düşürmek için medyayı kullananlar, TSK adına geçmişte yapılan hataları da kullanarak Türk halkının da kafasını karıştırmıştır.
Yoksa bu senaryolar sahnelenemezdi.

* * *


“Subay” ın bir millet hayatındaki yerini Atatürk kadar iyi izah eden ikinci bir kişi hatırlamıyorum. Çünkü bu izah, bağımsızlık mücadelesi verilirken yapılmıştır. Bu sebeple yediden yetmişe herkesin bu sözlere kulak vermesi gerekir.
Bakın Atatürk ne diyor bugünkü subaylara:
“Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini, ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur.


Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlâl edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır.
Şahsi ve hususi itibarıyla da subaylar, fedakârlar sınıflarının en önünde olmak mecburiyetindedir. Çünkü düşmanlarımız herkesten önce onları öldürür. Onları aşağılarlar ve horgörürler.
Hayatında bir an bile olsa subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz.
Onun yaşamak için bir çaresi vardır; şerefini korumak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına almaktır.
Dolayısıyla subaylar için ’ya istiklâl, ya ölüm’ vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!”

* * *


Amerikan askerlerinin, Süleymaniye’de Türk subayının başına çuval geçirmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı başlatılan psikolojik harekâtın başlangıcı idi. Bugün, çeşitli kumpaslarla “örgütlü” ve “medya üzerinden” sürdürülen bu harekâtın sonuç alması, sadece Türk subayının değil, Türk Milleti’nin her ferdinin şerefini kaybetmesine yol açar
!

Eğitimde alarm!


ÖSYM Başkanı Prof. Yarımağan, sonuçları açıklarken, 30 bin kişinin sıfır aldığını söyledi ve “Bu kitle geçen senekilerden daha fazla. Araştırmaya değer bir konu” uyarısını yaptı. Prof. Eşme de “Ortaöğretim büyük zafiyet içinde” dedi.

SON ÖSS sonuçları ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan’ın düzenlediği basın toplantısıyla açıklandı.

Birinciler İstanbul, İzmir, Kayseri ve Aydın’dan çıktı. Bu yıl ÖSS genelinde kız öğrenciler erkeklerden daha başarılı oldu. En başarılı iller sıralamasında da Anadolu illeri üç büyük şehri geride bıraktı. Sınav sonuçlarının en dikkate değer özellikleriden biri ise yaklaşık 30 bin adayın hepaslanacak düzeyde bir puan alamamış olması. Prof. Yarımağan’ın sınav sonuçlarıyla ilgili verdiği bilgiler şöyle:

- ÖSS’ye başvuran 1 milyon 350 bin 124 adaydan 1 milyon 324 bin 197’si sınava girerken, 25 bin 927 aday sınava girmedi. Sınava giren 1 milyon 324 bin 197 adaydan 1 milyon 324 bin 1 adayın sınavı geçerli sayılırken, 196 adayın sınavı geçersiz sayıldı.

- Sınavı geçerli sayılan adaylardan 1 milyon 294 bin 74’ünün ÖSS puanı hesaplanırken 29 bin 927 adayın ise ÖSS puanları hesaplanmadı.

- Sınavı geçerli sayılan adaylardan 1 milyon 229 bin 800’ü (yüzde 92.89) tercih yapma hakkını elde etti. Tercih yapma hakkını elde edemeyen aday sayısı ise 94 bin 201 (yüzde 7.11) oldu.

- Sınavda, puan türlerinin en az birinden 165 ve daha fazla puan alan aday sayısı ise 1 milyon 87 bin 409 (yüzde 82.13) oldu.

- Adayların yüzde 60’ı Fen Bilimleri testine cevap vermedi. Bu oran Matematik testinde 251 bin, Sosyal Bilimlerde 76 bin, Türkçe testinde de 20 bin oldu. 2. testlerde tüm sorulara doğru cevap veren sayısının daha az oldu. Yabancı dil testinde, İngilizce’de 11 aday, Almanca’da 38 aday tüm sorulara doğru cevap verdi. Fransızca’da tüm sorulara doğru cevap veren aday sayısı olmadı.

- Baraj puanı 165. Baraja ulaşan toplam aday sayısının 713 bin kişi. 163 bin 640 aday tüm programları tercih etme hakkını kazandı. 145 barajını geçme yönünden kızlarda başarı oranının yüzde 95, erkeklerde yüzde 91 oldu. 165 barajını geçme oranlarının ise kızlarda yaklaşık yüzde 86, erkeklerde yüzde 79.

- ÖSS başvurularıyla birlikte sınavsız geçiş yapmak için başvuruda bulunan mesleki ve teknik ortaöğretim mezunlarından 101 bin 228 aday da alanlarının devamı niteliğindeki ön lisans programlarına yerleşmek için tercih yapabilecek.

’Neden 30 bin kişi sıfır çekti’

Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Yarımağan, “Puanı hesaplanamayan yaklaşık 30 bin kişinin sıfır aldığını söyleyebilir miyiz?” sorusu üzerine, şunları söyledi: “Evet. Basının ’sıfır çektiler’diye ifade ettiği bir grup var. Bu kitle bu sene geçen yıllardan da daha fazla. 30 bine yakın adayın puanlarını hesaplayamadık. Puanlarını hesaplayabilmemiz için koyduğumuz ölçü şu. İlk 4 testin en az ikisinden 0.5 puan elde etmek. Bu testlerden 0.5 elde edememişse, yani hepsi sıfır veya negatifse bu adayın puanını hesaplamaya gerek görmüyoruz. Ölçülebilecek bir şey yok. Bu adaylar ilginç. Bu konuda bir araştırma yapılırsa, bu sınava giriyor, başvuruyor. 180 sorudan hiçbirine cevap vermiyor veya 2’sine cevap verip çıkıyor. Neden böyle davranıyor? Bu araştırmaya değer bir konu. Bu adaylar hiçbir şey bilmiyorlar demek değil. Araştırma yapılsa muhtemelen şöyle bir sonuç çıkacak: Cevaplarını, soru kitabına işaretliyorlar. Fakat morali bozuluyor başarısız olduğunu görüyor. Cevap kağıdına cevaplarını aktarmıyor. Ben iyimser düşünerek böyle bir yorum yapıyorum. Bu gerçekten böyle mi, yoksa bu adayların bilgi düzeyleri çok mu düşük? Bu bir araştırma konusu olabilir.”

‘Temel eğitimde çok büyük zaaf yaşanıyor’

ÖSS sonuçlarını değerlendiren YÖK eski Başkanvekili Prof. İsa Eşme, “Sonuçların, ilk ve ortaöğretimin çok önemli bir zaafiyet içinde bulunduğunu gösterdiğini” söyledi. ÖSS’nin bir bakıma, ortaöğretimi bitiren öğrencilerin karnesini verdiğini anlatan Eşme, özetle şöyle konuştu:

“Bizde lise bitirme sınavı yok, dolayısıyla ÖSS iki şeyi birden yürütüyor. Bir bakıma ortaöğretimi bitiren öğrencilerin karnesini veriyor. Sonuçlara bu açıdan baktığımızda, 30 bine yakın öğrenci hiç soruya yanıt verememiş, sınava girenlerin yarıya yakını 145 taban puanı aşamamış. Yani ilk ve ortaöğretim çok önemli bir zafiyet içinde.

SBS sonuçları da bu olumsuz tabloyla örtüşüyor. Bu durum da, ortaöğretim ve temel eğitim sisteminde çok büyük bir zaaf yaşandığını ve bunun giderek arttığını gösteriyor. Bu durumu Milli Eğitim Bakanlığı’nın düşünmesi lazım.”

Sıfırın nedeni umutsuzluk

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Baykal: “Ne yazık ki eğitim sistemimizdeki birçok sorun birçok öğrencinin ÖSS’den sıfır almasına neden oldu. Ülkemizde lise eğitimi ciddiye alınmıyor. Öğrenciler ÖSS’ye son derece yılgın bir şekilde giriyor. Asıl sorun bu öğrencilerin sıfır alacak kadar umutsuz bırakılmış olması. Yıllardır sınav kaygısı diye diye gelinen bu kaygısızlık durumu iyi irdelenmelidir. Öğrencilerin sıfır almasının nedeni 4 yanlışın bir doğruyu götürmesi de olabilir. Bu öğrenciler için bir cezalandırma yöntemidir. 4 yanlışın 1 doğruyu götürmesi temelsiz kuşkuya ve bilgisiz önyargıya dayalı bir uygulamadır. Adayların yüzde 60’ı fen’i yapmamış. Bu son derece ilginç. Düşünün artık Fen ve Türkçe Matematik öğrencileri bile kendi alanlarındaki soruları çözemiyorlar. Mecbur olanlar dokunmadıysa diğer öğrencilere ne diyebiliriz ki.




9 Temmuz 2009 Perşembe

Rakamlarla devletin memuru...


- Her 100 memurdan 36'sı 1200-1400, 28'i 1400-1600, 15'i de 1000-1200 lira arasında maaş alıyor.

- Bin 734 memurun maaşı 750 ile 800 lira arasında bulunuyor, 7 bin 18 memurun maaşı da 4 bin lirayı aşıyor.

- 25 yıl ve üzerinde hizmeti olan memur sayısı 174 bin 427, 1 yıllık hizmeti bulunanların sayısı ise 99 bin 930.

Kamuda görev yapan her 100 devlet memurunun 35,4'ü 1.200 lira ile 1.400 lira, 27,7'si de 1.400 lira ile 1.750 lira arasında maaş alıyor. Memurların 163 bin 452'si İstanbul'da, 155 bin 92'si de Ankara'da görev yapıyor.

AA muhabirinin Maliye Bakanlığı verilerinden derlediği bilgilere göre, Türkiye'de genel bütçeli kurumlarda 1 milyon 439 bin 995 memur çalışıyor. Bu memurların 174 bin 427'sini 25 ve daha fazla hizmeti bulunanlar oluşturuyor.

99 bin 930 memurun hizmet süresi 1 yıl olarak belirlenirken, hizmet yılı 2 yıl memur sayısı 48 bin 943, 3 yıl olan memur sayısı 50 bin 262, 4 yıl olan memur sayısı 36 bin 869, 5 yıl olan memur sayısı da 38 bin 640 düzeyinde bulunuyor.

Bürokraside hizmet süresi 10 yıl olan çalışanların sayısı 59 bin 454, 20 yıl olan çalışanların sayısı 49 bin 16, 24 yıl olan çalışanların sayısı da 34 bin 63 şeklinde tespit ediliyor.

YÜZDE 19'U BEKAR

Genel bütçeli kuruluşlarda görev yapan memurların 965 bin 848'ini erkek, 474 bin 147'sini de kadın memurlar meydana getiriyor. Bu şekilde her 100 memurdan 67,1'sinin erkek, 32,9'unun da kadın memur olduğu görülüyor.

Memurların 1 milyon 167 bin 918'i evli, 272 bin 77'si de bekar. Buna göre, memurların yüzde 81,1'i evli, yüzde 18,9'u da bekar durumda.

Memurların 438 bin 806'sı 0-6 yaş grubu çocuk yardımından faydalanıyor. 957 bin 807 memura ise 6 yaş üstü çocuk yardımı ödeniyor. 6 yaş üstü çocuk yardımı alan memurların bir bölümü, aynı zamanda 0-6 yaş grubu çocuk yardımından da yararlanıyor.

19 bin 296 memur, sakatlık indirimi kapsamında bulunuyor. Bu memurların 5 bin 672'sine 1. derece, 4 bin 154'üne 2. derece, 9 bin 470'ine de 3. derece sakatlık indirimi uygulanıyor.

Memurların 155 bin 92'si Ankara'da görev yapıyor. Bunların da 48 bin 833'ü bakanlık ve diğer kuruluşların merkez teşkilatlarında çalışıyor. İstanbul'daki memur sayısı 163 bin 452, İzmir'deki memur sayısı da 73 bin 911 olarak belirleniyor.

MAAŞLARDA DURUM

Ocak-haziran dönemi maaşları baz alınarak yapılan değerlendirmeye göre, memurların 1734'ü 750 ile 800 lira arasında maaş alıyor. Maaşı 800 ile 900 lira arasında olan memur sayısı 47 bin 658, 900 ile 1.000 lira arasında olanların 42 bin 170, 1.000 lira ile 1.200 lira arasında olanların sayısı da 212 bin 528 olarak tespit ediliyor.

Maaş skalasında en fazla memur, 1.200 ile 1.400 lira arası grupta bulunuyor. Memurların 510 bin 199'unun maaşı, 1.200-1.400 lira arasında değişirken, 398 bin 930 memur 1.400 lira ile 1.750 lira arasında, 181 bin 983 memur da 1.750 lira ile 2.000 lira arasında maaşla çalışıyor.

Maaşı 2.000 lira ile 2.500 lira arasında olan memurların sayısı 26 bin 530, 2.500 lira ile 3.000 lira arasında olanların 5 bin 707, 3.000 lira ile 3.500 lira arasında olanların da 4 bin 480 şeklinde belirlendi.

Genel bütçeli kuruluşlarda 1058 memurun 3.500 lira ile 4.000 lira arasında, 7 bin 18 memurun ise 4 bin liranın üzerinde maaş aldığı anlaşıldı.

Buna göre, memurların yüzde 35,4'ü 1.200-1.400 lira, yüzde 27,7'si 1.400-1.750 lira, yüzde 14,8'i 1.000-1.200 lira, yüzde 12,6'sı ise 1.750-2.000 lira arasında maaş alıyor.

-MAAŞ SKALASI-

Genel Bütçedeki Kuruluşlarda çalışan devlet memurlarının maaş skalası ile hizmet yılı itibariyle dağılımları şöyle:

MAAŞLAR MEMUR SAYISI HİZMET YILI MEMUR SAYISI

750-800 TL arası 1.734 1 99.930

801-900 TL arası 47.658 2 48.943

901-1.000 TL arası 42.170 3 50.262

1.001-1.200 TL arası 212.528 4 36.869

1.201-1.400 TL arası 510.199 5 38.640

1.401-1.750 TL arası 398.930 6 44.446

1.751-2.000 TL arası 181.983 7 51.013

2.001-2.500 TL arası 26.530 8 56.882

2.501-3.000 TL arası 5.707 9 54.714

3.001-3.500 TL arası 4.480 10 59.454

3.501-4.000 TL arası 1.058 11 68.104

4.001 TL ve üstü 7.018 12 73.611

. 13 64.518

. 14 55.186

. 15 54.775

. 16 52.431

. 17 48.060

. 18 42.667

. 19 48.095

. 20 49.016

. 21 47.021

. 22 43.956

. 23 42.912

. 24 34.063

. 25 yıl üstü 174.427


Türkiye'de en fazla orman Antalya'da bulunuyor


''Yeryüzünün akciğerleri'' olarak bilinen ormanların Türkiye'de en fazla Antalya'da, en az Iğdır'da bulunduğu bildirildi.

Bursa Orman Bölge Müdürlüğü Silvikültür Şube Müdürü Recai Şenel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, insanlar ve diğer canlılar için yaşamsal değere sahip ormanların öneminin her geçen gün daha da arttığını belirtti.

Kıtalar arasında köprü niteliğinde olan Türkiye'nin bitki ve ağaç türleri açısından oldukça zengin bir yapıya sahip olduğunu ifade eden Şenel, Anadolu'nun 21 milyon hektarının ormanlarla kaplı olduğunu vurguladı.

1963-1972 yılları arasında yapılan envanter çalışmalarına göre, Türkiye'nin yüzde 26.1 alanı olan 20 milyon 196 bin 296 hektar alanın orman olduğuna dikkati çeken Şenel, ''2004 yılı envanterine göre ise orman alanımız 21 milyon 188 bin 747 hektara çıktığı belirlendi. Bu da ülke genel alanın yüzde 27.6'sına denk geliyor. Orman varlığımız son yıllarda yapılan çalışmalar sonucunda artmaya devam ediyor'' dedi.

Ülke ormanlarında sarıçam, karaçam, sedir, kızılçam, göknar, ladin, fıstıkçamı, ardıç, porsuk, servi, meşe, kayın, gürgen, kızılağaç, akçaağaç, dişbudak, kestane, çınar, huş, ıhlamur, sığla ve kavaktan ağacı cinsi bulunduğunu belirterek, ''Anadolu'da en fazla meşe cinsi ağaç bulunuyor'' diye konuştu.

Türkiye'nin hemen her yerinde bulunan meşenin 19 adet türü bulunduğunu, Türkiye ormanlarının yaklaşık yüzde 30'unu oluşturan bu ağaçları yüzde 27 ile kızılçamların takip ettiğini anlatan Şenel, bu ağaçların en fazla Akdeniz ve Ege bölgeleri, kısmen de Marmara, İç Anadolu ve Karadeniz'de yetiştiğini ifade etti.

Şenel, ülke ormanlarının yüzde 21'ini oluşturan karaçamların en fazla İç Anadolu, Ege, Marmara ve Karadeniz bölgelerinde, ormanların yüzde 8.8'ini oluştan kayın ağacının yoğun olarak Karadeniz ve Marmara bölgelerinde bulunduğuna işaret ederek, ormanların yüzde 6.2'sinin sarıçam, yüzde 3.1'inin göknar, yüzde 2.2'sinin ardıç, yüzde 2'sinin sedir, yüzde 1.5'inin ladin, yüzde 0.5'inin kestane, yüzde 0.5'inin ise kızılağaçlardan oluştuğunu bildirdi.

Bu ağaç türlerinin yanı sıra fıstıkçamı, halep çamı, dışbudak, ıhlamur, kavak, okaliptüs, çınar, sığla, huş, akçaağaç, gürgen,servi, porsuk gibi ağaçların da varlıklarını sürdürdüklerine değinen Şenel, Türkiye'nin ağaç varlığı açısından şanslı bir ülke olduğuna dikkati çekti.

Şenel, orman varlığında yüz ölçümüne göre en iyi konumdaki ilin yüzde 54'ü ormanlarla kaplı Antalya olduğunu dile getirerek, bu kentte 1 milyon 115 bin hektar orman alanı bulunduğunu bildirdi.

Türkiye'nin orman fakiri ilinin Iğdır olduğunu anlatan Şenel, toplam 161 hektar ormanlık alan bulunan bu ili Şanlıurfa'nın izlediğini söyledi.

Şenel, en fazla ağaç türünün yaşadığı şehirlerin ise Artvin, Bursa ve Zonguldak olduğunu kaydetti.


8 Temmuz 2009 Çarşamba

Ajan dediğin erkek olurmuş!


Meclis Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu, MİT'e sorduğu bir soruya cevaben aldığı "gizli" ibareli mektup basına sızınca, kadın haklarına ilişkin saçma bir tartışmanın başlamasına neden olarak ilk işinde "çuvalladı".

Meclis kararıyla kurulduktan sonra gündeme aldığı ilk işlerden biri, MİT tarafından son iki yıldır yayınlanan istihbarat uzman yardımcısı alımı ilanlarıyla sadece erkek personel alınmasını eleştirip buna ilişkin girişimlerde bulunmak olan Kadın-Erkek eşitliği Komisyonu'nun MİT'e gönderdiği mektubuna gelen yanıtın, "kadınların, tepkilerini kolay belli edip açık verdikleri" yönünde olduğu iddia edildi.

Komisyon Başkanı AKP'li milletvekili Güldal Akşit'in komisyon üyelerine okutmadan dosyaya koyduğu, fakat üye diğer milletvekillerinin dosyadan okuyarak basına bilgi sızdırdığı ileri sürülen MİT'in "gizli" mektubunda ayrıca, "kurumumuzda kadınlar da çalışıyor. Ama Doğu ve Güneydoğu'ya gidenlerin 'cesur', 'baskı ve strese dayanıklı' olması lazım. Bu nedenle tercihimiz erkek istihbaratçılardan yana" ifadelerinin yer aldığı haberler yaygınlaşınca, Güldal Akşit açıklama yapmak zorunda kaldı.

Mektubun basına sızmasına tepki gösteren Akşit, "biz bir kurumun işleyiş şekline müdahil olabilecek bir birim değiliz. Sadece çıkan ilanda cinsiyet ayrımcılığı yapılıp yapılmadığıyla ilgilendik, yetkimiz dahilinde uyarımızı yaptık ve tatmin edici bir cevap verdiler. MİT nasıl çalışır, kimlerle çalışır, çalışma birimlerini nasıl oluşturur gibi konular ne ilgi alanımızdır ne de müdahil olabileceğimiz bir alandır. Özel çalışma şartları olan bir kurumdur, saygı göstermek gerekir. Çok karıştırıp, kaşımamak gerekir. Bu konuda hassas olduklarını bildirdiler, kadın yöneticileri olduğunu vurguladılar" dedi.

Komisyonun MHP'li üyesi milletvekili Şenol Bal'ın, her kurumun kendine özgü şartları olabileceğini, bu durumun bir cinsiyet meselesi olarak değerlendirmesini doğru bulmadığını belirttiği bildirilirken, MİT'in personel alımlarında "cinsiyet ayrımcılığı" yaptığı görüşünü komisyonun gündemine taşıyarak tartışmaları başlatan üye CHP'li milletvekili Canan Arıtman'ın da MİT'in cevabından tatmin olduğu öğrenildi.


BURÇLAR VE KORKULARI‏


KOÇ:

Etkinliği, atılganlığı, kendine aşırı güven ve aceleciliği ile bilinen Koç burcunun en büyük korkusu kendine bir hedef bulamamak ve etrafında fikirlerini paylaşacak insanların olmaması.

BOĞA:

Amaca bağlılığından ve sadakatinden ödün vermeyen boğa burcu insanı dış sebeplerden dolayı huzurunu kaybetmekten korkuyor.

İKİZLER:

İkizler burcu deyince akla ilk gelen pratik zeka ve konuşkanlık. Girdiği her ortamda kolayca varlığını hissettiren ikizlerin en büyük korkuları arasında konuşma yeteneğini ve ellerini kaybetmek yer alıyor.

YENGEÇ:

Çevresine ve sevdiklerine karşı son derece koruyucu, duygusal, ve evcil olan yengeç burcu her ne kadar tuttuğunu koparan bir burç olsa da en büyük korkusu belaya bulaşmak…

ASLAN:

Yaratıcılığı ve etkileyiciliği ile bilinen aslan burcu oldukça sahiplenici ve kıskanç karaktere sahip. Bu burcun en büyük korkusu ise çevresinde hiç kimsenin kalmaması…

BAŞAK:

Çevresinde olup biten her şeyi eleştiren, yargılayan ve her şeyden düzen bekleyen başak burcunun korkuları arasında hasta olmak ilk sırada yer alıyor.

TERAZİ:

Uyumluk ve dengeli sevgi deyince ilk akla gelen Terazi burcunun en büyük korkusu yanlış partner seçimi ve özel hayatında mutsuzluk..

AKREP:

Kin, tutku ve gücün simgesi akrep burcu insanı en çok gücünü ve iktiranı kaybetmekten korkuyor.

YAY:

Özgürlüğün savunucuklarından olan araştırmacı yay burcunun en büyük korkusu aradığını bulamamak…

OĞLAK:

Hesapçılığı ve başkalarının düşüncelerine önem vermesiyle bilinen Oğlak burcunun korkuları arasında “başkaları ne der” korkusu ilk sırada…

KOVA:

Son derece insancıl olan Kova burcu her ne kadar bağımsız gibi görünse de yalnız kalmaktan oldukça fazla korkuyor.

BALIK:

Hayalci ve duyarlı olan balık burcu oldukça duygusal. Burcun en büyük korkusu duygularını ifade edememek.

'Türk erkeği' araştırmasında ilginç sonuçlar...(Proje sonuçları)‏


TÜRK Androloji Derneği ile Bayer'in erkeklerin cinsel sağlığı üzerine ortaklaşa düzenlediği ‘Erkek Erkeğe Sağlık Konuşuyoruz’ adlı tarama projesi sonuçları İstanbul'da açıklandı.

Özel olarak düzenlenen sağlık TIR'ı ile 25 il 13 ilçede 66 bin 700 erkek üzerinde yapılan tarama sonucunda sertleşme sorunu en az görülen kentler İzmir, Antalya ve Trabzon olarak sıralandı.

Ortaköy'de bulunan Esma Sultan Yalısı'nda gerçekleşen basın toplantısında sonuçları açıklayan Türk Androloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ateş Kadıoğlu, taramanın ortalama 48 yaş erkekler üzerinde yapıldığını söyledi. İstanbul Şişli'den Ocak ayında yola çıkan TIR'ın çalışmasını geçtiğimiz günlerde tamamladığını belirten Kadıoğlu, tüm erkekleri kilo, boy, bel çevresi kalınlığı, yüksek tansiyon, tokluk şekeri, vücut kitle endeksi ve ereksiyon sertlik derecesi testlerinden geçirdiklerini belirtti.

Kadıoğlu, “Erkeklere sertleşme sorununun diğer hastalıklarla ve sağlıklı beslenme ile ilgisini göstermek istedik. Sertleşme sorununun hipertansiyon, vücut kitle endeksi artışı ve kan şekeri yüksekliğiyle doğrudan ilişkisi vardır” diye konuştu. Prof.Dr. Kadıoğlu, yapılan taramalar neticesinde bel çevresi kalın erkeklerde sertleşme sorununun yüzde 12 oranında daha fazla görüldüğünü kaydetti. Tansiyon yüksekliği olan erkeklerde sertleşme sorununun sağlıklı erkeklere göre yüzde 20 oranında daha fazla görüldüğünü belirten Prof.Dr. Kadıoğlu, obez erkeklerde de bu oranın yüzde 15 daha fazla olduğunu ifade etti. Kadıoğlu tüm bu veriler neticesinde Türkiye'deki her 3 erkekten 2'sinde sertleşme sorunu bulunduğunu söyledi. Basın toplantısının sunumunu ünlü spor yorumcusu Ümit Aktan yaptı.

Toplantıya Türk Androloji Derneği Başkanı Prof.Dr. Önder Yaman, Bayer Bölüm Direktörü Dr. Oğuz Mülazımoğlu, Bayer Türkiye Müdürü Dr. Sebastian Guth, ve Bayer Erkek Sağlığı Ürün Müdürü Sinan Aktan katıldı. Türk Andoroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Önder Yaman, “Çok önemli ve büyük bir projeyi Bayer firmasının desteğiyle gerçekleştirdik. Hayatı boyunca tansiyon ve şeker ölçüm aleti görmemiş erkeklerle karşılaştık. Erkek sağlığının ve cinsel hayatlarının çok basit kontrollerle daha verimli olacağı konusunda bilgiler aktardık.

Önümüzdeki yıllarda projeyi genişletmek istiyoruz” diye konuştu. Bayer Bölüm Direktörü Dr. Oğuz Mülazımoğlu ise, 50 bin erkeği ve 14 ili hedeflediklerini, ancak projenin 25 ile ve 66 bin 700 erkeğe ulaştığını ve çok mutlu olduklarını söyledi. Mülazımoğlu, “Türk erkeğinin sağlığına katkıda bulunabildiysek ne mutlu bize” diye konuştu. Bayer Türkiye Müdürü Sebastian Guth da, projeyi gerçekleştirmekten çok büyük mutluluk duyduklarını ifade etti.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI

Sertleşme sorunu en az görülen üç il İzmir, Antalya, Trabzon olduğu bildirildi. Sertleşme sorunu en çok görülen üç il Konya, Adana, Gaziantep olarak sıralandı. Türk erkeğinde yaşa bakılmaksızın üç erkeğin ikisinde sertleşme problemi çıktı. Sertleşme problemi; hipertansiyon, vücut kitle indeksi artışı, kan şekeri yüksekliği ile ilişkili olduğu vurgulandı.

ERKEK SAĞLIĞI HARİTASI

Ortalama yaş:48
Ortalama boy: 175 cm
Ortalama Kilo: 86
En kilolu iller: Konya, Gaziantep, Adana
En az kilolu iller: Mersin, Trabzon, Antalya
En uzun boylu iller: İzmir, Bursa, Balıkesir
En kısa boylu iller: Rize, Ordu, Trabzon
Bel çevresi en geniş iller: Konya, Adana, Kayseri
Bel çevresi en kısa iller: Antalya, Trabzon, Zonguldak
Kan basıncı en yüksek iller: Trabzon, Samsun, Rize
Kan basıncı en düşük iller: Giresun, Antalya, Ordu
Açlık kan şekeri en yüksek iller: Şanlıurfa, Adana, Balıkesir
Açlık kan şekeri en düşük iller: Antalya, Nevşehir, Giresun
Tokluk kan şekeri en yüksek iller: Gaziantep, Şanlıurfa, Adana
Tokluk kan şekeri en düşük iller: Giresun, Antalya, Nevşehir
VKİ en yüksek iller (obez): Konya, Adana, Gaziantep
VKİ en düşük iller: Rize, Ordu, Giresun.

İşte Süper Lig'de Fikstür‏


İşte Süper Lig'de ilk haftanın programı

Gaziantepspor - Galatasaray
Antalyaspor - Ankaraspor
İstanbul Büyükşehir Belediyespor - Beşiktaş
Gençlerbirliği - Kayserispor
Bursaspor - Kasımpaşa
Manisaspor - Eskişehirspor
Diyarbakır - Ankaragücü
Sivasspor - Trabzonspor
Denizlispor - Fenerbahçe

Turkcell Süper Lig'de yeni sezon 7-8-9 Ağustos 2009 tarihindebaşlayacak ve 9 Mayıs 2010'da oynanacak maçlarla tamamlanacak.Ağustos ayı maçları 21.30'da başlayacak ve hava şartlarıne göreyeniden düzenlenebilecek. 20 Aralık'ta devre arasına girecek liginikinci devresi 24 Ocak'ta başlayacak. Milli Takımımız'ın Dünya Kupasıbileti alması durumunda ise son hafta maçları daha erkenoynanabilecek.Talimatlarda yeni bir düzenlemeye geçilecek ve formaların arkasınınyanı sıra şortların ön kısmına da reklam alınabilecek. Böylecekulüplerin gelirlerinde artış sağlayacak. Turkcell Fair Play-Ligiuygulması bu sezon da devam edecek.

DAUM BIRAKTIĞI YERDEN DEVAM EDECEK

Süper Lig'in 2005-2006 Sezonu'nun son maçında Denizlispor ile beraberekalarak şampiyonluğu Galatasaray'a kaptıran Fenerbahçe, o maçınardından Christoph Daum'un görevine son vermişti. Üç sezon sonra yeniden Sarı-lacivertli kulüp ile anlaşan Alman teknikadam, 2009-2010 sezonunun ilk maçını Denizlispor ile oynayacak. İmza töreninde özellikle Denizlispor maçını unutamadığına değinenDaum, fikstür çekimi sonrasında Ege temsilcisiyle sezonun ilk maçınıoynayacaklarını öğrenince tebessüm etti.

YSK seçim sonucunu yayınladı


7 Haziran 2009'da 31 yerleşim biriminde yapılan seçimlerin sonuçlarını RG'de ilan edildi.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 7 Haziran 2009'da 21 yerde belediye başkanlığı 8 yerde belediye başkanlığı ve belediye meclisi üyeliği, 2 yerde de belediye meclisi üyeliği olmak üzere toplam 31 yerleşim biriminde yapılan yenileme-ara seçimlere ilişkin sonuçları ilan etti.

Resmi Gazete'nin bugünkü mükerrer sayısında yer alan YSK'nın konuya ilişkin kararında, mahalli idareler ara seçimlerinde adaylığı veya seçimi kaybeden devlet memurları ve diğer kamu görevlilerinin YSK'nın seçim sonuçlarını ilanını takip eden bir ay içinde müracaat ettikleri takdirde göreve dönebilecekleri hatırlatıldı.

Bu arada, Yozgat'ın Sorgun ilçesi Gülşehri Beldesi Belediye Başkanlığı ve Belediye Meclisi Üyeliği seçimlerinin, seçim iş ve işlemleri sebebiyle YSK tarafından iptal edilerek, yenilenmesine karar verildiği için toplu sonuca dahil edilmedi.

7 Haziran 2009'da 29 yerde gerçekleştirilen belediye başkanlığı seçiminde başkanlıkların siyasi partilere dağılımı şöyle:

Siyasi partiler Kazanılan başkanlık sayısı
-------------------------- --------------------------
Anavatan Partisi 1
Milliyetçi Hareket Partisi 2
Liberal Demokrat Parti 0
Demokratik Sol Parti 0
Demokratik Toplum Partisi 1
İşçi Partisi 0
Cumhuriyet Halk Partisi 10
Hak ve Özgürlükler Partisi 0
Büyük Birlik Partisi 0
Barış ve Demokrasi Partisi 0
Millet Partisi 0
Özgürlük ve Dayanışma Partisi 0
Türkiye Komünist Partisi 0
Demokrat Parti 3
Saadet Partisi 0
Adalet ve Kalkınma Partisi 12
Bağımsız Türkiye Partisi 0
Emek Partisi 0
Halkın Yükselişi Partisi 0
Bağımsız 0

İzmirliler yine şampiyon


Cinsellik araştırmasının ardından hangi konuda birinci?

TUİK verilerine göre boşanmanın en yüksek olduğu kent İzmir oldu.

TÜRKİYE’DE yüzde 1.4 olan boşanma hızı İzmir’de yüzde 2.5 olarak gerçekleşti. Ege Bölgesi de yüzde 2.1’le Türkiye ortalamasının üzerine çıktı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre ülke genelinde 2007’de 1.34 olan boşanma hızı, 2008’de
0.6 puan artışla 1.40’a, İzmir’de ise yüzde 2.39’dan 0.14 puan artışla yüzde 2.53’e yükseldi.

İZMİR’İ, Aydın, Denizli, Muğla ve Ankara yüzde 2 ile takip etti. İzmir’de en çok boşanma erkeklerde 30-34, kadınlarda ise 25-29 yaşlarında oldu. Boşanma sayısı bir önceki yıla göre 8 bin 563’ten 9 bin 531’e yükseldi.

Ülkede ilk evlenme yaş ortalaması 22.9 iken İzmir’de 23.7 olarak belirlendi. Ortlama yüzde 9.03’lük evlenme oranı, İzmir’de yüzde 8.5 oldu.

Pek çok etken var

EGE Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ercan Tatlıdil, Türkiye’de yaşanan hızlı kentleşme ve yoğun göçle toplumsal değerlerde değişim yaşandığını, ekonomik kriz gibi tetikleyici faktörlerin boşanma oranını artırdığını söyledi