29 Ağustos 2009 Cumartesi

Bu Beşiktaş kanser eder


2 topu direkten dönen Beşiktaş, 3 puanı hakedecek futbolu oynadı mı? Hayır.. Beşiktaş’ın 90 dakika boyunca girdiği doğru düzgün gol pozisyonu sayısı 3’ü, 5’i geçmez.. En fazla gol pozisyonuna da ön liberoda oynayan Ernst girdi.. Çocuğun uzaktan attığı 3 şutu direkleri yalayıp gitti.. Savunmanın önünde oynayan Ernst en çok gol pozisyonuna giriyorsa, takımın halini siz düşünün...

Beşiktaş’ın değil, dünkü maçta Antep’in 10 numarası yoktu..Tabata’sı olmayan, İsmail’i olmayan, ikisini 15 milyon Euro’ya Beşiktaş’a satan Antep, dün İnönü Stadı’nda Beşiktaş’a kök söktürdü.. Şaka gibi.. Bu takım geçen sene küme düşmekten zor kurtulan G.Birliği ile B.Şehir Bld’ye, 3 maçta 5 gol yiyen Antep’e galip gelemiyorsa kimi yenecek? Bunlar henüz kolay maçlar..

Mustafa Denizli hafta ortasında İbrahim Seten’le oturduğumuz yemekte “Bu sene şampiyonluk baremi 78-79 puan” demişti.. Beşiktaş bu puanların 6’sını daha 4. maçta kaybetti.. Bundan sonraki bütün maçları kazansa 96 puan alabilir.. Yani 17 puan kaybı hakkı kaldı Beşiktaş’ın şampiyon olabilmek için.. Daha ortada ne fırtına gibi esen G.Saray ne F.Bahçe derbileri, ne Trabzon ne Sivas deplasmanları var..

Denizli oyuna gereken müdahaleleri yaptı mı? Sahanın en iyileri Serdar ve Ernst’in çıkması normal miydi? Mustafa Denizli aynı yemekte bize Serdar Özkan’la son bir konuşma yaptığını, ona kendisini toparlamasını, aksi halde artık külahları değişeceğini söylediğini belirtti.. Serdar 2. devre ilk yarıya göre daha iyiydi.. Ancak 70. dakikaya gelmişsiniz, ortada gol yok ve Nobre hâlâ yedek kulübesinde bekliyor.. Bu takımda Nobre yedek kalacaksa, kim gol atacak? Nihat öyle pozisyonlarda ofsayta düştü ki, 20 yaşındaki acemi futbolcu yapmaz.. Sakatlığı anladık.. Ofsayta düşmemesini de mi unuttu Nihat?

Ernst’in çıkışı korkunç bir hata.. Bu takımda gol atacaksa, atacak futbolcuların başında Ernst geliyordu.. Geçen yıl bu takımı Ankara’da attığı uzaktan golle şampiyonluğa taşıdı Ernst.. Dün Antep maçında da uzaktan isabetli şutları Ernst atıyordu.. Hangi akla hizmet Fink yerine Ernst’i çıkartıyorsun oyundan? Bunu tribünler de anlamadı ki, dakikalarca “Fabian Ernst” diye tezahürat yaptılar.. Nihat’ı oynata oynata kazanma taktiği Beşiktaş’a pahalıya mı maloluyor? Açık konuşmak gerekirse, Nihat’ın doğru bir transfer olduğunu düşünen sayısı çok fazla değil Beşiktaş’ta.. Herkes kafasında Mehmet Topuz transferinde uğranan yenilginin alelacele acısının çıkartılması olarak görüyor Nihat’ın gelişini.. İlerde inşallah Beşiktaş’a yararlı olur ama Beşiktaş’ın ilk 4 maçındaki tablo Nihat olmasa Beşiktaş daha kolay gol bulacak gibi.. Topu eziyor, sık sık ofsayta düşüyor, takımın lideri olmak istiyor ama bu haliyle takımı bloke ediyor.. Penaltı tartışması yaratan bir pozisyonu vardı Nihat’ın.. Hakem Deniz Çoban sonucu etkiledi mi?

Beşiktaş hakemlerin arkasına filan sığınmasın.. Tartışmalı hiçbir pozisyon yok..

Yenileri nasıl buldunuz? Kaş, İsmail, Ferrari, Fink..

Ferrari'yi arada bir hata yapsa da kumaşı iyi bir futbolcu.. Bu, her haliyle belli.. Beşiktaş’ın zaaflarından biri açıklarının olmaması.. Bu geçtiğimiz yıllarda da aynı problem vardı..

İsmail Köybaşı açıkta iyi ancak bir pozisyonda öyle bir top kaybetti ki, sol arka koridor gibi kaldı.. Defansif özelliği Üzülmez’in gerisinde.. Ancak ofansif açıdan zaman zaman oyunu açacak nitelikte..

Kaş bildiğimiz Kaş.. Futbolunun üstüne 1 gram koymamış.. Ekrem Dağ sakatlığı iyice atlattıktan sonra sağbekte o formayı Kaş’a bırakmaz..

Fink için “Ernst ile iyi anlaşıyor” dendi, “Bonservisi elinde, fazla bir maliyeti yok” dendi.. Alındı.. Kötü değil.. Ama Cisse’den ne kadar fazlası var? Bir muamma.. Cisse niye gitti, Fink niye geldi? Henüz bu sorunun cevabı açık değil..

Reha MUHTAR

e-Devlet artık cep telefonunda


e-Devlet uygulamasına artık cep telefonlarından da ulaşılabilecek.

Vatandaşın internet ortamından ulaştığı yüzlerce kamu hizmeti tek bir mesajla cep telefonuna gelecek...

Vatandaşa www.turkiye.gov.tr internet adresinden devlet tarafından verilen hizmetler, bundan sonra cep telefonu üzerinden kısa mesaj (SMS) yoluyla alınacak. Yaşanan teknolojik değişime ayak uyduran devlet, e-Devlet uygulamasını bir adım ileri götürerek “Cep-Devlet” denilen mobil hizmet uygulamasına geçecek.

Cep-Devlet’e geçiş konusu Sakarya’da düzenlenen İl Özel İdareler toplantısında gündeme geldi. Toplantıda, e-Devlet uygulamasının yetersiz kaldığı ve Cep- Devlet’e geçişin kaçınılmaz olduğu bildirildi.

Ayrıca Cep-Devlet’e geçişin kamu kurum ve kuruluşlarının halka daha iyi hizmet sunmaları açısından büyük önem taşıdığı da kaydedildi.

KESİNTİSİZ HİZMET İÇİN

Cep-Devlet uygulaması, cep telefonu üzerinden SMS yoluyla sağlanacak. Cep-Devlet uygulaması ile devlet vatandaşa en kolay ve en etkin bir biçimde, kaliteli, hızlı, kesintisiz ve güvenli hizmeti sunacak. Cep-Devlet anlayışı ile her kurum ve bireyin cep telefonu ile devlete çok daha hızlı bir şekilde ulaşması hedefleniyor. Aralık ayında Antalya’da yapılacak bir toplantıyla e-Devlet’ten Cep-Devlet’e geçiş duyurulacak.

E- DEVLET İLE NELERE ULAŞILABİLİR?

ne-Devlet Kapısı üzerinden vatandaşlara verilen hizmetler arasında şunlar bulunuyor: lBilgilendirme hizmetleri le-Hizmetler, ödeme işlemleri lkurum ve kuruluşlara kısayollar lgüncel bilgiler ve duyurular lkurumlardan vatandaşlara mesajlar lBunun yanı sıra kamu kurumları arasında bilgi ve belgelerin paylaşımı e-Devlet Kapısı tarafından sunulan hizmetler ile sağlanıyor.

KAPIYI BAŞBAKAN ERDOĞAN AÇMIŞTI

Kamu hizmetlerinin elektronik ortamda sunulacağı e-Devlet Kapısı Projesi www.türkiye.gov.trínin açılışını geçen yıl aralık ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yapmıştı. Açılışı “Ya Allah Bismillah” diyerek yapan Başbakan Erdoğan, www.türkiye. gov.tr’nin ‘devletin kısa yolu’ olduğunu belirtmişti. Erdoğan, “e-Devlet Kapısı” ile artık devletin vatandaşın ayağına gideceğini ifade etmişti.

ASKERLİK İŞLEMLERİ ÇOK DAHA KOLAY

Asker adayları, e-Devlet sayesinde son yoklamaya kadar olan her türlü işlemlerini internet üzerinden takip edebiliyordu. Cep-Devlet'in devreye girmesiyle bu işlemler çok daha kolay yapılacak. İşlemler Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Bilgi Sistemi aracılığıyla www.turkiye.gov.tr adresinden gerçekleştirilebilecek. Yurtdışındaki vatandaşların askerlik erteleme işlemleri ve dövizle askerlik başvuruları da elektronik ortamda alınabilecek.

Bugün

Hangi maç HANGİ KANALDA!


Hangi maç hangi kanalda.. İşte o liste;

Avrupa'da futbol heyecanı geçen hafta İngiltere Premier Ligi, Almanya Bundesliga, Turkcell Süper Lig ve Fransa Ligi ile başladı. Bu heyecan kasırgası, bu hafta başlayacak olan İspanya La Liga ile adeta tavan yapacak. Tüm bu karşılaşmanın tüm detayları her zaman olduğu gibi yine Sporx.com'da olacak.

Avrupa'nın dört bir yanında oynanan maçların hangi kanalda yayınlanacağını ya da sevdiğiniz spor programlarının hangi saatte, hangi kanalda olacağını "Sporx TV'de Bugün" servisinden ulaşabilirsiniz.

SAAT MAÇ YAYIN
14.45 Chelsea-Burnley Spormax
16:30 Schalke 04- Freiburg TRT 3
16:30 Mersin İ.Y-Adanaspor D Spor
17:00 Bolton-Liverpool Spormax
17:00 Rangers-Hamilton Futbol Smart
19:15 Manchester United-Arsenal Spormax
19:30 Bayern Münih-Wolfsburg TRT 3
20:45 Az Alkmaar-Willem Futbol Smart
21:00 Real Madrid-Deportivo NTV
22:00 Lyon-Nancy Kanal A
23:00 Zaragoza-Tenerife NTV Spor
23:15 Naval-Porto Futbol Smart

Futbol ve seks


* İkisinde de pozisyon zenginliği esastır.

* İkisinde de çamurlu ortam sevilmez.

* İkisinde de motivasyon neticeyi etkiler.

* İkisinde de çocuklar problem olur.

* İkisi de şifreli kanaldan yayınlanır.

* İkisini de duş paklar.

* İkisinde de skor önemlidir.

* İkisinin de magandası çekilmez.

* İkisinde de ofsayta düşülür.

* İkisinde de 'ilk kez milli' olunur.

* İkisinde de frikik vardır.

* İkisinin icrası için de tesis gereklidir.

* İkisi de nadiren ertelenir.

* İkisinin de profesyoneli köşe olur!!

* İkisinde de belli bir yaştan sonra jubile gereklidir.

* İkisi de ısınma hareketleri gerektirir.

* İkisinin de paralı yapılanında menajerlik sistemi vardır.

* İkisinde de sakatlık riski vardır.

* İkisinde de arkadan müdahele ceza gerektirir.

* İkisinde de deplasman korkusu yaşanır. Tek bir farkla , futbolda elle oynamak yasaktır , diğerinde serbest.


28 Ağustos 2009 Cuma

30 AĞUSTOS ZAFER HAFTASI


30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetler Günü'nün 86. yıldönümü nedeni ile kutlama mesajı:

30 Ağustos; Türk Milletinin tarihinde dönüm noktası sayılacak savaşların kazanıldığı şanlı zaferin bayramıdır.

Türk milleti ve Ordumuz; 30 Ağustos Zaferi'yle her karışı şehit kanlarıyla sulanmış bin yıllık vatanımızı parçalamak isteyenlere hak ettikleri cevabı en iyi şekilde vermişlerdir. Başkomutan Atatürk liderliğinde 30 Ağustos 1922'de kazanılan bu zafer, Anadolu'nun ebedi Türk yurdu olmasını sağlamıştır.

Yeni Türk Devleti'nin kuruluşunu müjdeleyen 30 Ağustos Zaferi, Türk Milleti'nin gücüne inanması durumunda önünde hiçbir engelin duramayacağının da simgesidir.

Milletimizin ebediyen bağımsızlığını sürdürmesi için, bu toprakları kanlarıyla sulayan vatan evlatlarına layık olmanın inancı ve gayreti ile milletimizin 30 Ağustos Zafer Bayramını en içten dileklerimle kutluyor, şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Gayet Net Açılım...


Nizamiye girişindeki o pankart

Şehit Yarbay Muammer Yüzsüren Kışlası'nın nizamiye kapısına konulan tabela, bu da 'ordunun açılımı' yorumuna neden oldu.

Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde bulunan Şehit Yarbay Muammer Yüzsüren Kışlası'nın nizamiye kapısına "Üzerimize kılıç çekilmedikçe, vatanımıza girilmedikçe, milletimiz cefa çekmedikçe, bizden kimseye zarar gelmez" yazılı bir tabela konuldu.

Zaman zaman terör olayları ve yaşanan izinsiz gösterilerle gündeme gelen Şırnak'ın Cizre ilçesi'ndeki Hudut Taburu'nun da içinde bulunduğu Şehit Yarbay Muammer Yüzsüren Kışlası nizamiyesine bir tabela asıldı. Geçen yıl, tabura ait askerleri taşıyan servis aracının taranması sonucu 3 asker şehit olmuş, 13 asker de yaralanmıştı.

Sivil toplum örgütleri ile siyasi partilerin düzenlediği miting ve yürüyüşlerin güzergahında bulunan Yarbay Muammer Yüzsüren Kışlası'nın nizamiyesine "Üzerimize kılıç çekilmedikçe, vatanımıza girilmedikçe, milletimiz cefa çekmedikçe, bizden kimseye zarar gelmez" yazılı tabela asıldı.

23 Ağustos 2009 Pazar

Kilo almamak için öneriler


Ramazan ayıyla birlikte kilolar artmaya başlıyor.

Sahurları atlamayın


Sahurları atlamamaya özen gösterin. Özellikle protein ağırlıklı hafif bir kahvaltı size gün boyu yeterli enerjiyi verecektir. Bol su içmek de sahurun olmazsa olmazlarındandır.

Önce iftarlık, sonra akşam yemeği

Ramazan’da yapılan en büyük hatalardan biri de aç karnına oturulan bol çeşitli iftar sofralarıdır. Orucunuzu “iftarlık” adı verilen peynir, ekmek ve zeytinden oluşan bir sofrayla açmanız en doğrusudur. Aradan iki saat geçtikten sonra akşam yemeği için masaya tekrar oturmalı, ağırlıklı olarak sebze, et ve tahıl tüketmelisiniz.

Tatlılara dikkat

Ramazan’ın en önemli adetlerinden biri de hazırlanan çeşit çeşit tatlılardır. Ancak bunlardan kontrolsüz bir şekilde tüketmeniz kilonuzda ciddi artışlara neden olur. Yemekten bir iki saat sonra yiyeceğiniz bir porsiyon meyve ile tatlı ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Canınız mutlaka tatlı yemek istiyorsa da hamur tatlıları yerine sütlü tatlıları tercih etmelisiniz.

Bol su için

İftar sırasında çok fazla su içmek midenize zarar verecektir. Ancak iftar ve sahur arasında geçen zamanda, günlük ihtiyacınız olan 1,5-2 litre suyu içmeniz gerekmektedir. Gereken suyun tamamını direk içemeseniz bile, meyve suyu ve çayla ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.

Kızartma yerine ızgara

Ramazan sofralarının olmazsa olmazlarından biri de kızartmalardır. Oysa normal öğünlerde bile sağlığınız için zararlı kızartmalar, Ramazan’da yavaşlayan metabolizmanızla birlikte vücudunuzu daha da sıkıntıya sokar. Bundan dolayı kızartmalardan vazgeçmeli, vazgeçemiyorsanız da az miktarda tüketmelisiniz. Kızartmalar yerine, buğulama ve ızgaralar sağlığınız için çok daha yararlı olacaktır.

Ramazan pidesine dikkat!

Ramazan pidesi, üstelik buram buram buğusu tüterken Ramazan’ın en lezzetli yiyeceklerinden biridir. Ancak aynı zamanda sindiriminin zorluğu ve lezzeti yüzünden kontrolsüz tüketilmesiyle sizin en büyük düşmanınızdır. Ramazan’da tamamen vazgeçemiyorsanız bile pideyi tüketirken çok dikkat etmeli, kendinize sınır koymalısınız.

Mutlaka yürüyüş yapın

Ramazan’da kilo almamıza neden olan en büyük unsurlardan biri de hareketsizliktir. Yemekten bir iki saat sonra yapacağınız egzersizler, ya da kontrollü yürüyüşlerle vücudunuzun hareketsiz kalmasını engelleyebilir ve ramazanı kilo almadan atlatabilirsiniz

'Osmanlılar Kayı'dan değil'


Devlet-i Aliyye kitabı iki ayda 30 bin satan Prof. İnalcık: Kayı soyu teorisi siyasi bir iddia.

Osmanlı'nn kuruluş yeri ve tarihiyle ilgili tezi çokça tartışılan ve eleştirilen Prof. Halil İnalcık'a göre, tenkit edenlerin çoğu makalesini bile okumadı.

Son günlerde Osmanlı'nın Yalova'da kurulduğuna dair tarihi tespitiniz çok tartışıldı. Karşı çıkanlar oldu. Bu tartışmalarla ilgili düşüneniz ne?

Eski tarihçilerimiz birisinin naklettiği rivayeti aynen alır kitabına koyar. Bu sahte bir rivayet midir, yanlışlıklar var mı, sorgulamadan aynen kaynağının söylediği gibi alır. Bunun asıl bir sebebi "Müslüman yalan söylemez" inancı olabilir. Halbuki bir tarihi olay ve kişi hakkında söylenen rivâyeti tarihçi kullanırken, bunu süzgeçten geçirmek zorundadır. Buna "textkritik" metodu denir. Bir misal vereyim. Sözde Osman'a rüyasında dünya hâkimiyeti müjdelenmiş. Bunu Şeyh Edebali yorumlamış. Bunu modern bir tarihçi kabul edebilir mi? 15. yüzyılda Aşıkpaşazâde'de, Neşri bunu gerçek gibi kayd ederler. Kaynaklarımız bunun gibi hurafeler içerir.

ZAFERİ BİZANSLI TARİHÇİ YAZDI

Osmanlı beyliğinin kesin biçimde Yalak-Ova savaşı sonucu kuruluşu meselesine gelince... 1302'de Osman Gazi'nin kazandığı Yalakova-koyunhisarı (Bapheus) Zaferi, Anonim Tevarih-Âli Osman'da uzun uzadıya anlatılıyor. Aşıkpaşazâde'de sadece iki cümle var, ayrıntısı yok. Bu önemli zaferin ayrıntılarını Osman Gazi'nın çağdaşı Bizanslı Georgios Pachymeres'in eserinde buluyoruz. Yalakova'da Osman Gazi'nin 5 bin kişilik bir kuvvetle Bizans kuvvetlerini denize döktüğünü yazıyor... Bizans tarihçisi bu savaşı büyük bir zafer olarak tespit etmiş ve bundan sonra Osman'ın bayrağı altına Anadolu'dan gazilerin gelip katıldığını işaret etmiştir. Bu karşılaştırmalı olayı Girit'te bir sempozyumda bildirdim ve bu bildirim Yunanistan'da basıldı. Türkiye'de İznik üzerinde bir kitap çıkarıldı, orada da neşredildi; bu makalede tüm kaynaklar gösterildi. Bırakın sıradan kimseleri tarihçiler bile bunu okumamış görünüyor. Osman Gazi'nin 1302'de tarih sahnesine çıkmış olduğunu, Bizanslı tarihcinin ifadesini esas olarak yazdım.

DİP-ATA: OĞUZ HAN...

Osmanlılar'da hanedanın Kayı boyundan geldiği teziyle ilgili de önemli bir tespitiniz var, bu da çok tartışılacak...

Osmanlılarda hanedanın menşei hakkında başka bir teori vardır. Oğuznâme'de Türkler'in dip-atası Oğuz Han olarak kaydedilir. Sözde onun 6 oğlu olmuş. Gün, Ay, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz...Gün en büyük oğluymuş... Onun oğlu da Kayı... Oğuz Destanı diyor ki, Hanlık Oğuz Han'dan sonra Gün Han'ın hakkıdır ve ondan sonra da bütün Türk kabileleri üzerinde egemenlik Gün Han'ın oğlu Kayı'ya aittir. Osmanlı hanedanı da işte bu Kayı Han'dan geliyor. Bu şecereyi, ikinci Murad zamanında 1440'lara doğru Yazıcızade ortaya atmıştır. Yazıcızade diyor ki, Osman Gazi zamanında kabileler toplandı ve Oğuzhan'ın vasiyeti gereğince Kayı Han neslinden gelen Osman'ı han ilan ettiler... Osmanlı hanedanı Kayı Han neslindendir. Bu hikâye, 1440'larda ileri sürülmüştür. Yazıcızade neden bunu yazdı, açıklanması kolay. Timur, Osmanlılar'ı yendikten sonra Yıldırım Bayezid oğulları üzerinde egemenliğini kabul ettirmiştir.

'AMAÇ HANEDANI YÜCELTMEK'

Timur'un oğlu Şahruh, İkinci Murat zamanında kendisine bir hil'at (Hükümdarların takdir için bir kimseye verdikleri cübbe) gönderip bunu giymesini, kendi egemenliğini tanımasını istemiştir. Zira Timur ve oğulları kendilerini Oğuzhan neslinden sayarlar. Büyük hanlığın kendilerine ait olduğunu iddia ederler. İşte bu iddia karşısında II. Murad kendi bağımsızlığını göstermek üzere Oğuzname destanını kullanmış ve Osman Bey'in Oğuzhan'ın neslinden olduğu iddiasını benimsemiştir. Kayı menşei iddiası, Timuroğulları'nın Oğuzhan'dan geldikleri iddiasına karşı siyasi bir iddiadır. Bu bir kurgudur. Fatih zamanında şehzadelere Oğuz, Korkut adlarını vermişler ve topların üzerine Kayı damgasını koymaya başlamışlardır. Kayı teorisi Osmanlı hanedanını yüceltmek için ortaya atılmış bir teoriden ibarettir. Bunu 40 yıl önce de yazmıştım.

Neden 1302'yi kuruluş yılı saydı?

GELELİM bana yapılan itirazlara: Deniyor ki Osmanlı devleti Bilecik'in Söğüt kazasında kurulmuştur... Osman Gazi'nin kariyerinde, beylik yani bir devlet kuruluncaya kadar bir takım aşamalar vardır. Babası Ertuğrul gelip Söğüt'te yerleşiyor... Bir aşiret olabilir ama bu beylik, bir devlet kurulması şeklinde yorumlanamaz. Osman 1288'de Eskişehir yakınında tepede Bizans tekfuru elindeki Karacahisar kalesini fethetti. Bazıları bunu Osmanlı beyliğinin kuruluş tarihi olarak yorumlayabilir. Ondan sonra Osman 1299'a doğru Eskişehir'den Bilecik'e kadar geniş bölgeyi fethetti. Yenişehir sınırında Bizans'a karşı yerleşti ve akınlara başladı. Bunun tarihi 1299'dur. Bu söylediğim tarihlerin herhangi birini beyliğin, devletin kuruluşu olarak alabilirsiniz. Ama bu aşamalardan hiçbiri Bapheus zaferi gibi çağdaş bir kaynak tarafından tam tarihiyle teyit edilmemiştir. Ancak Osman'ın 27 Temmuz 1302'de Bizans ordusuna karşı kazandığı zafer çağdaş Pachymeres tarafından zikredilmiştir. Bu nedenle bir tarihçi olarak 27 Temmuz 1302 tarihini alıyorum.

Burak ARTUNER/Sabah

Alışverişte Nelere Dikkat Etmelisiniz?


Gelirimizin büyük bir bölümünü yiyeceklere harcadığımız dikkate alındığında, yiyecek alışverişimizi bilinçli yapmamız aile bütçemizin korunması açısından büyük önem taşıyor.

Alışverişe çıkmadan önce nelerin satın alınacağını ve gereksinimlerinizi belirleyerek liste yapınız.

Satın alma kararı öncesinde, ilk aşamada yiyecek gereksiniminizi günlük, haftalık ve aylık olarak belirleyiniz. Un, bulgur, pirinç, makarna gibi kuru gıdalarla kapalı teneke ya da şişelerde satılan margarin, yağ, zeytin gibi ürünleri aylık, eti günlük ya da en fazla 3 – 4 günlük, ekmek ve sütü günlük ya da ürünün özelliğine göre 3 – 4 günlük alınız.

Satın aldığınız ürünlerin maliyetinin artmaması için veresiye alışveriş yapmayınız.

Gerçekçi bir planlama yapabilmek için piyasada bulunan ürünlerin, özellikle de yiyeceklerin fiyat ve kalitesini değişik yerlerden araştırınız ve kontrol ediniz.

Alışverişe tok iken çıkınız. Aç olduğunuzda gereksinimleriniz dışında kalan ürünleri de alabileceğinizi unutmayınız.

Listenizde bulunan bir ürün o gün / hafta pazarda az bulunuyor olabilir. Bu da fiyatının yüksek olması demektir. Bu durumda fiyatı yüksek ürünün yerine geçebilecek başka ürün alınız.

Mevsimlik sebze ve meyveler turfanda olanından daha ucuz, daha lezzetli ve daha besleyicidir. Her mevsim pazarda en bol bulunan sebze ve meyvelerden satın alarak daha az parayla dengeli beslenebileceğinizi aklınızdan çıkarmayınız.

Paketlenmiş besin satın alırken, paranızın bir bölümünün kullanılan ambalaja gittiğini biliniz. Paketlenmiş yiyecek ve içecekler meyve esansları, besin boyaları ve katkı maddeleri eklenerek hazırlanmış ürünlerdir.
Bunların doğal ve taze olanları daha ucuz ve daha besleyicidir. Boya katılmamış ürünleri tercih ediniz. Boya katılmış ürünler duyarlı kişilerde ve çocuklarda alerji yapabilir.

Delik ve yırtık ambalajlı ürünleri almayınız.

Ambalajlı gıda ürünlerinde son kullanma tarihine mutlaka dikkat ediniz.

Ambalaj üzerindeki etiket bilgilerini inceleyiniz. Etikette; gıda maddesinin adı, içindekiler, net miktarı, üretici ve paketleyici firmanın adı, tescilli markası, adresi ve üretildiği yer, son tüketim tarihi, parti numarası ve/veya seri numarası, üretim izin tarihi ve sayısı, orijin ülke, gerektiğinde kullanım bilgisi ve/veya ürünü koruma koşulları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın üretim izni ile üretildiğine dair ibare bulundurulması zorunludur. Bunlardan biri eksik olan gıdaları satın almayınız.

Raf ömrü kısa olan ürünler ile dondurulmuş gıdaların etiket bilgilerindeki koruma koşullarına uyunuz.

Dış Görünüşe Aldanmayınız.
Sadece görünümün, gıdanın "güvenli" oluşunun bir garantisi olmadığını unutmayınız.

Özellikle gıda ürünlerinde, dış görünüşten çok ürünün kalitesine dikkat ediniz. Kuru fasulye, nohut, mercimek, un, bulgur, pirinç gibi ürünlerin taşlı, topraklı, böceklenmiş ya da küflenmiş olmayanlarını alınız.

Meyvelerin iri ve gösterişlileri değil, düzgün, çürüksüz, pörsümemiş sulu ve lezzetli olanlarını seçiniz. Meyve ve sebzelerin görünümünün mümkün olduğunca taze olmasına dikkat ediniz. Çok yaş görünümde, üzerinde lekeler olan ve hafif çürümüş ya da üzerine özsuyu bulaşmış sebze ve meyveleri almayınız.

Yumurtanın iri olanını ve tazeliği açısından hava boşluğu az olanını tercih ediniz. Yumurta sarısının koyu ya da açık olması besin değerini fazla etkilemez. Taze yumurtanın hava boşluğu çok küçüktür, ele alınınca hafif değildir ve sallanırken ses gelmez.

Gıda Satın Alırken, Saklarken ve Tüketilirken Nelere Dikkat Etmelisiniz?
Gıdalarda bozulma; tüketilebilme niteliğinin yitirilmesine yönelik bileşim ve karakter özelliklerinin değişmesidir. Bozulan bir gıdanın yapı, görünüş, renk, tat ve kokusunda çeşitli fiziksel ve kimyasal değişimler olur. Bu değişimler bir taraftan gıdayı yenilemez duruma getirerek ekonomik yönden kayıplara neden olurken, diğer yandan da gıdayı sağlık açısından zararlı ve riskli duruma getirebilirler.
Gıdaların bozulmalarında en önemli etken mikroorganizmalardır. Mikroorganizmalar mayalar, küfler ve bakteriler gibi çok küçük canlılardır. Kötü huylu bu mikroorganizmalar halk arasında mikrop olarak bilinirler ve gıdalara çeşitli yollarla bulaşırlar.

Gıdaların üretiminden tüketimine kadar hijyenik kurallara uyulmaması bozulma olayında artışa neden olur. Özellikle et, balık, taze meyve - sebze, yumurta, süt ve süt ürünleri usulüne uygun saklanmaz ve satışa sunulmazsa ve soğuk zincir bozulursa ürünler de çabuk bozulur. Yaz aylarında yüksek sıcaklık ve nem de bozulmayı hızlandırır.

Üzerinde delikler olan paketleri almayınız. Eğer taze et ya da tavuk paketinden et suyu sızıyorsa, paketi bir başka poşetin içine yerleştiriniz. Böylece alışveriş arabanıza koyduğunuz diğer ürünlere bulaşmasını önlersiniz.

Her zaman, balık ya da et almadan önce meyve ve sebzeleri satın alıp, naylon poşetlere koyunuz.

Raflardaki sıcaklığı kontrol ediniz. Soğukta korunması gereken bir gıdanın soğuk olmadığını hissederseniz almayınız.

Son kullanım tarihine mutlaka dikkat ediniz. Mümkün olduğunca gıdayı taze alarak, uygun koşullarda saklayıp, hazırlayınız ve tüketiniz.

Süt ürünlerinin tarihini mutlaka kontrol ediniz. Bu ürünlerde genellikle belli bir tarihe kadar tüketim sözkonusudur ve bunların 4oC sabit sıcaklıkta saklanacağı varsayılmaktadır. Eğer sıcaklık 10oC ise, bu ürünlerin korunabilme özelliği 4 kat azalır. Özellikle süt, en sıcak kısım olan buzdolabının kapağındaki raflara yerleştirilmemelidir. Kolay bozulabilir nitelikte olan taze süt, et, tavuk, balık gibi gıdalar buzdolabının arka duvarına doğru yerleştirilmelidir.

Pastörize sütler tüketilene kadar, ambalajlı sütler ise ambalajı açıldıktan sonra tüketilene kadar mutlaka buzdolabında saklanmalıdır.

Aldığınız sütün içine su katılıp katılmadığını anlayabilirsiniz. Bir yorgan iğnesini iyice temizleyip sütün içine sokun. Sonra, iğneyi yatay durumda tutup ucuna bakın. Eğer iğnenin ucunda süt damlası kalmışsa içine su katılmamış demektir, iğnenin ucunda süt yoksa içine su katılmıştır.

Uzun ömürlü sütlerin, ağzı açıldığı andan itibaren saklanma süresi, buzdolabında 4°C'de 2 - 3 gündür. Açılan süt, oda sıcaklığında ise o gün tüketilmelidir.

Yumurtaların kabuğunda hastalık yapıcı salmonella enteridis mikroorganizması bulaşması olabilir ve yumurtanın içine de geçebilir. 7oC'den daha düşük sıcaklıklarda bu mikroorganizma yeteri kadar nem olmadığı için çoğalamaz. Yumurtalarda kırık, çatlak ve aşırı kir olmamasına dikkat ediniz. Yumurtanın tazeliğini tavaya kırdığınızda test edebilirsiniz. Tavaya kırıldığında yumurta akı çok dağılmıyor ise yumurta taze, tavanın geneline yayılıyor ise bayattır.

Taze yumurta ne kadar yararlıysa, bayatı da o kadar zararlıdır. Bir yumurtanın taze olup olmadığını anlamak için yumurtayı güneşe doğru tutun ve yumurtadaki boşluğa bakın. Boşluk büyükse yumurta bayat, küçükse tazedir.
Aynı şeyi bir mum yardımıyla da yapabilirsiniz. Ayrıca yumurtayı içi tuzlu su dolu bir kaba atın. Eğer yumurta dibe çökerse çok taze, suyun ortalarında ise fazla bayat değil, suyun yüzünde dalgalanıyorsa bayattır ve bu yumurtanın atılması gerekir.

Yumurtayı alırken çatlak olup olmadığına çok dikkat ediniz. Çatlak ise almayınız. Eğer yumurta buzdolabınızda iken çatlamışsa 48 saatten fazla bekletmeden, hemen kullanınız.

Satın aldığınız eti kısa sürede eve ulaştırınız.

Aldığınız etin paketini açınız. Gereksinim fazlası etleri, 500 gramı geçmeyecek şekilde ayırıp streçleyerek buzlukta saklayınız. Bu şekilde, eti dondurarak uzun süre kullanabilirsiniz..

Eti 0 C ile 4 C arasında saklayınız.

Et ve et ürünleri kendine özgü yapı renk, lezzet, koku ve aromada olmalıdır. Parça taze etin saklama süresinin 3 - 5 gün, kıymanın ise 1 - 2 gün olduğunu unutmayınız.

Gereksinim durumunda, kullanacağınız kadar eti buzluktan çıkararak alt gözlerde çözülmeye bırakınız. Çözülen etin yeniden dondurularak kullanımının sakıncalı olduğunu unutmayınız.

Zorunlu kalmadıkça hazır kıyma almayınız.

Kıymanın, parça etten ve görebileceğiniz şekilde kıyılmasını isteyiniz.

Etin dış yüzeyinin yapışkan bir hal alması, et rengindeki bozulmalar, ekşime ve kokuşmaya neden olur. Et ürünlerinin üretiminde kullanılan karkas etlerin, sağlık kontrolünden geçirildiğini gösteren ve tüketime uygun olduğunu belirten sağlık damgası taşıması zorunludur. Etlerde sağlık damgası olup olmadığını görevlilerden öğreniniz.

Hazırlanmış taze et ve hazırlanmış et karışımları ambalajlı olarak mümkün olan en kısa sürede tüketilmelidir. Ambalajlı et ürünlerinden kıyma 2oC, taze et 7oC, kanatlı hayvan eti 4oC, sakatat 3oC'de; dondurulmuş et ürünleri ise iç eksi 18oC'de satışa sunulmalıdır.

Bazı etler uzun süre buzhanelerde dondurulmuş olarak bekletildikten sonra piyasaya sürülür ya da donmuş et olarak başka ülkelerden ithal edilir. Buzları çözülmüş bir etin yeniden buzlukta saklanması, içinde bakterilerin, zararlı mikropların çoğalmasını kolaylaştırır. Bir eti satın almadan önce dondurulmuş et olup olmadığını öğreniniz. Bir etin önceden dondurulmuş olup olmadığını anlamak için tabağa koyup bir süre bekletiniz. Fazla kan bırakıyorsa bu et önceden dondurulmuştur.

Donmuş kıymanın hepsini değil de bir kısmını kullanacaksanız tamamını çıkarıp buzunu çözmeyiniz. Bir bıçakla kullanacağınız kadar keserek kalanı yine donmuş olarak buzluğunuza koyunuz.

Et bozulmaya başlarken rengi kararır, kokusu ağırlaşır ve elinizde tuttuğunuz zaman yapışkan bir sıvı çıkarır. Balık ve yumurta zehirlenmeleri kadar, et zehirlenmeleri de çok tehlikelidir. Bozuk olduğundan kuşkulandığınız bir eti, ağır kokusunu gidermek için, içine karabiber vb baharat katarak yemeklerinize koymayınız.

Et ve tavuk ürünlerini alırken ve saklarken dikkat ediniz. Etin kırmızı rengine miyoglobin adlı doğal bir pigment neden olur. Bu pigment, doğal boyar madde, hindi ve tavuk etlerinde daha azdır. Genellikle parlak kırmızı renkli sığır eti tazeliğin göstergesidir. Ancak bunun etin güvenli oluşu ile bir ilgisi yoktur. Etin pişirilmesiyle bu pigmentin rengi kahverengiye döner. Bu renk de mikrobiyolojik yönden etin tehlikesiz olduğunu ifade etmez. Azotlu gübre verilerek yetiştirilen sebzelerle et birlikte pişirildiğinde kalıntı nitratlardan dolayı etin rengi kahverengi-kırmızı olabilir. Kürlenmiş et ürünlerinde de et rengi kırmızıdır. Kürleme işleminde nitrat ve tuz kullanılır. Sosislerde nitrit ilavesi çok tehlikeli patojen olan clostridium botulinum mikroorganizmasını gelişmesini önler. Bazen dondurulmuş tavuk bacakları ve kanatları pişirildiğinde renk koyulaşır. Bunun nedeni, tavuğun gözenekli kemiklerinden hemen yakındaki kaslara kanın sızması ve pişirme ile rengin koyulaşmasıdır. Eğer pastörizasyon sıcaklığında pişirme yapılırsa tehlike kalmaz.

Paketlerde hazır olarak satılan dondurulmuş tavuk ve piliçleri almayınız. Taze olup olmadıklarını anlayamazsınız.

Bayat tavuğun eti gevşektir, pelte gibidir. Pişirildiğinde kırmızımsı bir renk alır.

Köy tavuğunun eti çiftliklerde üretilen tavuklardan daha lezzetli ve daha nitelikli olduğundan, köy tavuğunu tercih ediniz. Köy tavuğu, suni yemle değil, doğal gıdayla beslendiğinden, vitamin ve madensel tuzlar yönünden daha zengindir.

Dondurulmuş gıdaları sıcaklık artışını önlemek için alışverişinizin sonuna doğru alınız. Dondurucunun dolum çizgisinin altında kalan ürünleri almaya özen gösteriniz. Eğer paketin üzerinde buz kristalleri varsa gıdanın dondurucuda uzun süre tutulduğunu gösterir.

Dondurulmuş gıdalardan, özellikle dondurulmuş etler ve balıklar, kullanılacağı zaman, buzdolabında çözünmeli oda sıcaklığında çözünme yapılmamalıdır. Çözünme olur olmaz hemen tüketilmeli ve yeniden dondurulmamalıdır.

Makarna, hububat ve diğer kuru gıdalar görünür böceklerden arınmış olmalıdır. Hububat türü gıdalarda böcek yumurtaları bulunabilir. Eğer ılık ve nemli bir ortamda gıdayı saklarsanız bu yumurtalar canlı böceklere dönüşür. Bu ürünleri satın aldığınız raflara da dikkat ediniz, bulaşmanın olduğunu gösteren ipuçları olabilir.

Konserve gıdaların kutularında herhangi bir açılma olup olmadığını mutlaka kontrol ediniz. Kutunun tepesi ya da tabanındaki tümsek oluşumları tehlikelidir. Hatalı konserve gıda tüketimi ölüme yol açabilir. Çoğu kez bu bombe oluşumları, gıdanın asitlerin teneke lakı ile reaksiyonu sonucu oluşan hidrojen gazı nedeniyledir. Fakat ne yazık ki clostridium botulinum mikroorganizmasının gelişimi sonucu da olabilir ve bu organizmanın zehirleri ölümcüldür. Bu tür bir konserve kutusunu ne olursa olsun asla almayınız. Aldıysanız bile açmayınız ya da iade ediniz.

Satın aldığınız ürünleri poşetlere koyarken, soğuk ve donmuş ürünleri bir arada paketleyiniz. Taze et ve tavuk paketlerini poşetin en altına yerleştiriniz. Deterjan gibi kimyasal malzemeleri gıda ürünleri ile aynı poşete koymayınız. Bir başkası sizin için poşetlere yerleştiriyorsa, bu şekilde yapmasını isteyiniz.

Eğer yolunuz bir saatten fazla ise soğuk gıdalar 10oC'ye kadar ısınabilir. Bu nedenle alışverişe gelirken arabanızın bagajına içinde buz olan bir soğutucu koyunuz (özellikle de yaz aylarında). Kahvaltı sofralarının vazgeçilmez yiyeceği olan balın saklama koşullarına dikkat edilmezse şekerlenir ve besin değeri kaybolur. Bu yüzden bal kavanozunu sıcak olmayan serin ve karanlık bir yerde saklayınız. Gün ışığı alan bal bozulur. Ayrıca kavanozun kapağı açık kalırsa nem alır ve tadı acımtırak olur.

Çikolata çok dayanıklı bir besin maddesi değildir. İçindeki yağ ve kakao uygun şartlarda saklanmazsa çabuk bozulur. Bu nedenle çikolatayı, serin ve karanlık yerde saklayınız.

Tüm besinler pişirildikten sonra mümkün olduğunca çabuk tüketilmelidir. Artan yemekler hemen soğutulup buzdolabına kaldırılmalıdır.


22 Ağustos 2009 Cumartesi

Okullar 24 Eylül’de açılacak


2009-2010 öğretim yılı 24 Eylül Perşembe günü açılacak. Okul öncesi ve ilköğretim 1. sınıf öğrencileri ise 14 Eylül’de öğretime başlayacak.

2009-2010 eğitim-öğretim yılı Ramazan Bayramı’nın ardından 24 Eylül Perşembe günü başlayacak.

Okul öncesi ve ilköğretim 1. sınıf öğrencileri, uyum sağlayabilmek için bir hafta erken okula gidecek. Okul öncesi ve ilköğretim 1. sınıf öğrencileri ise okula 14 Eylül 2009 Pazartesi günü başlayacak.

2008-2009 öğretim yılı, 12 Haziran 2009 Cuma günü sona ermişti. Bakanlar Kurulu, ‘Türkiye’nin coğrafi konumu ve bölgeler arası iklim farklılıkları ile turizm sezonunun değişkenlik göstermesi nedeniyle öğrencilerin ve velilerin olumsuz etkilenmemesi için’ okulların açılış tarihini 24 Eylül 2009 Perşembe günü olarak kararlaştırdı. Okula uyum için, okul öncesi ve ilköğretim birinci sınıf öğrencileri, bir hafta erken okula başlayacak.

İlk tatil 22 Ocak 2010’da

2009-2010 eğitim-öğretim yılının ilk dönemi, 22 Ocak 2010 Cuma günü sona erecek. Yarıyıl tatili, 25 Ocak-5 Şubat arasında yapılacak. İkinci dönem, 8 Şubat Pazartesi günü başlayacak ve 18 Haziran’da yaz tatiline girilecek. Çalışma takvimi, bu tarihler dikkate alınarak, ‘Milli Eğitim Bakanlığı Örgün ve Yaygın Eğitim Kurumlarının Çalışma Takvimi’ örneği esaslarına göre, valiliklerce düzenlenecek. 2010-2011 eğitim-öğretim yılının da 13 Eylül 2010 Pazartesi günü başlaması kararlaştırıldı.

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, daha önce yaptığı bir açıklamada, Ramazan Bayramı tatili nedeniyle eğitim-öğretim yılı başlangıç tarihinde değişikliğe gidildiğini ifade etmişti. Ramazan Bayramı 20-21-22 Eylül tarihlerine denk geliyor.

ATATÜRK EN KRİTİK GÖRÜŞME VE PAZARLIKLARDA BİLE KÜRTLERE GÜVENCE VERMEMİŞ


'Erzurum Kongresi bittikten sonra 12 aşiret reisine yazdığı mektuplarla, onların desteğini isterken bile, karşılığında en ufak bir ima yollu dahi olsa Kürtlere yönelik bir taviz vermedi'

Maltepe Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç, Cumhuriyet'e yazdı:

Son günlerin gündem konusu “Kürt açılımı”. Hazır bir açılım söz konusu olmuşken de “Nereye kadar açılalım” sorusuna verilecek yanıta ışık tutması için belli Kürt çevreleri “...Zaten Atatürk de Kurtuluş Savaşı esnasında ‘Kürtlere özerklik’ sözünü vermişti, TBMM 10 Şubat 1922’de Kürtlere özerklik tanıyan bir yasayı bile kabul etmişti... En azından oraya kadar açılalım...” demeye getiriyorlar. Bu söylenenlerin birer söylenti olmaktan ileri gidebilir tarafı yoktur ve Gazi Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı öncesinde, esnasında veya sonrasında, en kritik dönemlerde dahi Kürtlere böyle bir taviz vermemiştir. 1918-1924 arası tüm gelişmeler bunun somut kanıtıdır.

Gazi Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu öncesindeki evrelerde, “Kürtlere özerklik” anlamına gelecek bir söylemde bulunduğu hatta bunun eyleme de dönüşerek TBMM’den “gizli” bir yasa geçmiş olduğu iddiası, özellikle son dönemlerde çok sık dile getirilmektedir. Konunun kanıtı olarak da Gazi’nin daha ziyade 16-17 Ocak 1923’te İzmit’te İstanbul basını ile yaptığı konuşma ve Ahmet Emin Yalman’ın sorularına verdiği yanıtlar gösterilmektedir. Buna bağımlı olarak da, “…Kurtuluş Savaşı günlerinde Kürtlerin desteğini sağlayabilmek için bu sözleri verdi ama sonunda devleti kurunca, bu sözleri unuttu...” demeye getirmektedirler. İşin bu yanı pek fazla sesli ifade edilmese de söylenmek istenen budur ve bu söylenenler tarihi gerçeklerle örtüşmemektedir.

Hemen belirtelim ki iddia edildiği gibi 10 Şubat 1922 tarihinde bir Meclis oturumu yoktur ki, o gün bir kanun geçmiş olsun. Bunun bir an için Meclis’te değil de, bir tasarı olarak “Vekiller Heyeti” (Bakanlar Kurulu) toplantısında hazırlanmış olduğunu farz edelim; o zaman da “...Kanun neden gizli çıkarıldı? Kimden çekiniliyordu? Kanun uygulanmak için yapılır, gizli kanun kimin ne işine yarar? Gizli olduğuna göre belli ki usulüne uygun olarak ilan edilmemiş. Bu takdirde o metin ‘kanun’ hükmünde olur mu?..” gibi birçok soruya yanıt bulmamız gerekecektir. Sonuç olarak böyle bir kanun yoktur.

Oysa İzmit’te söyledikleri son derecede açıktır ve şudur: “Adım adım bütün memlekette ve geniş ölçüde doğrudan doğruya halk tabakalarının ilgili ve etkili olduğu ‘mahalli idareler’ kurulması iç ve dış siyasetimizin gereklerindendir. Kürtlerin oturduğu bölgelerde ise, hem iç siyasetimiz ve hem de dış siyasetimiz açısından adım adım mahalli bir idare kurulmasını gerekli bulmaktayız…” Söylediği budur.

Aslında Gazi, İstanbul basınıyla bu görüşmeyi 16-17 Ocak 1923 tarihinde yaparken, 20 Ocak 1921 Anayasası yürürlüktedir ve Gazi, basın mensuplarına sadece bu anayasanın ilgili maddelerinden söz etmektedir.

Gerçekten de 10. maddede “Türkiye coğrafi durum ve ekonomik ilişki bakımından illere, iller ilçelere bölünmüş olup, ilçeler de bucaklardan meydana gelmektedir” denilmektedir.

11. madde ise “İller, bölgesel işlerde tüzelkişiliğe ve özerkliğe sahiptir. İç ve dış siyaset, şeriata, adalete, askerliğe ait işler, milletlerarası ekonomik ilişkiler ve hükümetin genel vergileri ile faydası birden çok ili kapsayan hususlar müstesna olmak üzere; BMM’ce konulacak kanunlar gereğince vakıflar, okullar, eğitim, sağlık, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işlerinin düzenlenmesi ve yönetilmesi il meclislerinin yetkileri içindedir...” demektedir.

Bu artık anayasal bir hükümdür. Örneğin Kürt kökenli yurttaşlarımızın çoğunlukta yaşadığı bir ilde, bu il genel meclislerine seçilecek üyeler çoğunlukla Kürt kökenli olacakları için, bu yöre halkı yukarıda belirtilen konularda özerk olarak alacağı kararlar ve yapacağı uygulamalarla kendi kendilerini yönetmiş olacaklardır. Gazi’nin söylediği budur ve sadece budur. Bundan bir “otonomi” anlamında özerklik sonucu çıkarmak en hafifinden “yanlış değerlendirme” olur. Aksine, Ahmet Emin Yalman’a söylediği kelimesi kelimesine şudur:

“...Anayasa gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir demektir... Şimdi TBMM hem Kürtlerin hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmişlerdir. Yani onlar bilirler ki, bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olamaz.” (Bak. Mustafa Kemal, Eskişehir-İzmit Konuşmaları,1923, Kaynak Yayınları, 1999, s.103).

Bu ifade ne demek? Net bir şekilde, “Otonomi olmaz!” demek.

Kaldı ki 1923 yılına gelinceye kadar çok kritik dönemlerden geçilirken bile Kürtlere böyle bir taviz verilmemiştir. Örneğin Milli Mücadele’ye karşı ilk isyan hareketi, Mustafa Kemal Paşa’nın tam da Samsun’a çıktığı günlerde, Midyat, Nusaybin, Ömerkan, Dirilömer çevresinde İngiliz güdümünde ve desteğinde bir Kürt devleti kurmak için başlatılan Ali Batı Ayaklanması’dır. (11 Mayıs-18 Ağustos 1919). Bir taraftan ülke baştan aşağı işgal edilirken ortaya çıkan bu isyancılara en ufak bir taviz verilmemiş, anlaşma yoluna gidilmemiş, sonunda isyan bastırılmıştır.

Gene İngiltere ve Fransa’nın kışkırtmasıyla, Güneydoğu Anadolu’da bir Kürt devleti kurmak üzere Siverek civarında ortaya çıkan Milli Aşiret Olayı aynı şekilde zor da olsa bastırılmış ama bir taviz noktasına gelinmemiştir. (1 Haziran-6 Eylül 1920). Diğer bir aşiret isyanı Cemil Çeto Olayı’dır. (20 Mayıs-7 Haziran 1920). Nihayet tam da 2. İnönü Savaşı sürerken, Sıvas, Erzincan ve Tunceli bölgelerinde iki ay süreyle etkin olan Koçkiri Ayaklanması (6 Mart-17 Haziran 1921) bile sonucu değiştirmemiştir. Kaldı ki, bu isyanı çıkartanların amacı Zara, Divriği, Refahiye, Kuruçay ve Kemah havalisinde “özerk bir yönetim” kurmaktı. Durum son derecede kritikti. Yunan ordusu 2. İnönü Savaşı’nı kaybetmese, Ankara yolu açılmış ve her şey bitmiş olacaktı. O yüzden Çankaya Muhafız Birliği’nin 100 kişilik kuvveti dahi cepheye sürülmüştü. Buna rağmen Batı’da Yunanla, Doğu’da Kürt asileriyle mücadeleye girildi ama taviz verilmedi, böyle bir otonomi kabul edilmedi.

Erzurum Kongresi bittikten sonra 12 aşiret reisine yazdığı mektuplarla, onların desteğini isterken bile, karşılığında en ufak bir ima yollu dahi olsa Kürtlere yönelik bir taviz vermedi. (Bak. Orhan Çekiç, Samsun’dan Erzurum’a, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2007).

Bütün bunlara karşılık da, Kürt Sait İsyanı ve onu ileri yıllarda takip edecekler dahil hiçbir isyancıdan da, “...Bize Kurtuluş Savaşı esnasında yapacağımız hizmetler karşılığı ‘özerklik’ sözü verilmişti, sonra devlet kuruldu ama bu söz unutuldu. Bu nedenle silaha sarıldık, isyan ettik...” gibi bir savunma gelmedi. Bu kadar kritik dönemlerde bu tavizi vermeyen bir liderin, her zorluk aşıldıktan sonra 1923 yılında İzmit’te bir basın toplantısında böyle bir “otonomi”den bahsetmiş olabilmesi bütün bu açıklanan gerekçeler nedeniyle olanak dışıdır. Çünkü o liderin tek bir hedefi vardır: Tam bağımsız, egemen, çağdaş, laik, sosyal bir hukuk devleti niteliğinde bir ulus-devlet kurmak. Yaptığı da budur ve onu bu çizginin dışında gösterecek her çaba, sonuçsuz kalmaya mahkûmdur.



21 Ağustos 2009 Cuma

TRT'den 'şifresiz futbol' müjdesi


Türkiye Kupası maçları iki sezon boyunca TRT ekranlarından şifresiz ve ücretsiz olarak izleyiciyle buluşacak.

Türkiye Kupası maçları en yüksek teklifi veren TRT ekranlarından izleyiciyle buluşacak. Türkiye Kupasının isim hakkının pazarlama hakkı da TRT'ye ait olacak. Çok sayıda kuruluş ve firma da isim hakkı için TRT ile temaslara başladı.

Türkiye Kupası'nın yayın hakkına ilişkin resmi açıklama bugün (21.08.2009) Futbol Federasyonu'nca yapılacak.

5'er takımdan oluşan 4 grubun mücadelesi Ekim ayından itibaren TRT'den yayınlanacak. 33 maçlık kupa heyecanı Mayıs ayında noktalanacak.

Fenerbahçe kupa özlemine son verebilecek mi? Son şampiyon Beşiktaş yine kupayı kaldırabilecek mi? Yeni yıldızlarıyla güçlenen Galatasaray kupayı müzesine taşıyabilecek mi? İşte bu sorular cevabını TRT'de bulacak.

Futbolun kalbi sezon boyunca TRT'de atacak. Deneyimli kadrosuyla Türkiye'nin ekranı adeta bir futbol resitali sunacak.

Kupa heyecanı için 2 yıl boyunca adresiniz TRT olacak.

(TRT)

Mucize besin HURMA


Ramazanla birlikte sofraların baş tacı olan hurma meyve değil, sanki bir sağlık deposu.... İşte faydaları;


Mehmet Altan'ın Altınburç Yayınevi’nden çıkan "Çölden Gelen Şifa Hurma" adlı kitabında hurmanın faydaları sıralanıyor... Araştırmalar hurmanın kalp damar hastalıklarından ve kanserden korunmada etkin rol oynadığını gösteriyor.

İşte hurmanın sağlığa yararları:

BEYNİ GÜÇLENDİRİR

Hurma, baştan başlamak üzere vücudumuzun birçok organına elle tutulur, gözle görülür bir yarar sağlar. Hurmada bulunan fosfor, beynin ihtiyaçlarını karşılar. Yorgunluğa iyi gelir.

DİNLENDİRİR

Hurmanın etkili olduğu bir diğer alan da sinir sistemimizdir. Hurmanın dinlendirici bir özelliği vardır. Hurmada aynı zamanda B1 ve B2 vitaminleri bulunuyor. Bunlar da zihni ve sinir sistemini dinlendirici özelliğiyle de dikkat çekiyor.

ÇEKİRDEĞİNİ EMİN

Uzmanlar hurmanın aç karnına yenilmesinin daha sağlıklı olduğunu belirtiyor. Bunun yanı sıra kabuklarında ve çekirdeğine de bol miktarda vitamin olduğunu söyleyerek çekirdeğinin de emilmesini tavsiye ediyorlar.

ÖKSÜRÜĞÜN EN İYİ İLACI

Meyve olarak en iyi göğüs ilacı hurmadır. Hurma balgama, nefes borusuna ve öksürüğe iyi geliyor.

DAMAR SERTLİĞİNİ ÖNLER

Hurma, kan damarlarını yumuşatır ve damar sertliğini engelleri. Ayrıca kanı temizler ve tansiyonu da düzenler.

KOLESTEROL

Kahve ve yağ kandaki kolesterolün yükselmesinde etkendirler. Araplar bol miktarda kahve yerler ve araştırmalarda Araplarda bu hastalıktan eser olmadığı ortaya çıkmıştır. Bunun nedenin araştıran uzmanlar, Arapların kahve ve diğer içeceklerin yanında mutlaka hurma yediklerini öğrenmişler. Bu çalışmalara göre hurma kolesterole geçit vermiyor.

BÖBREK TAŞINI ÖNLER

Hurma böbreklerin yıkanmasına da yardım ederek böbreklerin daha iyi çalışmasını sağlar. Mesane ve böbrek iltihabına şifa verir. Hurmanın suyu böbrek taşlarının da parçalanmasında çok faydalı olur. 6 - 7 hurma parçalanarak bir bardak suya konur birkaç saat sonra süzülür ve ısıtarak günde iki defa içilir. Bu 15 gün yapılırsa böbrek taşlarını yok eder.

ÇAM FISTIĞIYLA BİRLİKTE

Hurma çam fıstığıyla yenirse karaciğer, temizler ve kuvvetlendirir. Aynı zamanda Şafra taşını da yok eder.

GÖZLERE VE KULAĞA BiRE BiR

Avitamini içeren hurma, gözleri kuvvetlendiriyor. Bazı kaynaklarda hurma yiyenlerde özellikle gece körlüğü ve diğer göz zaafiyetlerinin olmayacağı bilgisi yer alır. Hurmanın bunun yanı sıra göz sinirlerini kuvvetlendirici etkisi de bulunuyor. Her şeyin olduğu gibi hurmanın da fazla yenmemesi gerekiyor. İhtiyarlıkta oluşan kulak uğultusu duyma zafiyeti gibi kulak rahatsızlıklarında da faydalıdır.

İSHALE VE BASURA KARŞI!

Kişi ishal olduğu ve kustuğu zaman vücut çok su, tuz, potasyum, sodyum ve glikoz kaybeder. Hurmada ise bu unsurlardan bol miktarda bulunur. Böyle durumlarda hurma suyu hazırlanır. Ondan yeterli miktarda alınırsa kaybedilen minareller ve güç telafi edilmiş olur. Hurma’yı düzenli yemek aynı zamanda basuru da engeller. Basuru olanlara da şiddetinin hafiflemesine yardımcı olur.

Ramazanda su kaybına dikkat


- Sıcak havada oruç tutulurken günlük su ihtiyacının tamamının sahurda alınmaya çalışılmaması gerektiği belirtildi.

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Akbaş, yazın oruç tutmanın özellikle sıvı ihtiyacı açısından bazı sorunlara neden olabileceğini söyledi. Bir insanın günlük sıvı ihtiyacının 2 - 2,5 litre olduğunu belirten Dr. Akbaş, Online Sağlık'a yaptığı açıklamada, Ramazan ayında da bu miktarda sıvı tüketilmesine özen gösterilmesi gerektiğini vurguladı.

Dr. Murat Akbaş, Ramazan ayının yaz mevsiminin sonuna denk gelmesi nedeniyle kronik hastaların da doktor kontrolünde oruç tutmalarını tavsiye etti. Sıcak havanın etkili olduğu bugünlerde su tüketiminin büyük önem taşıdığını kaydeden Akbaş, "Günlük su ihtiyacının tamamı sahurda alınmaya çalışılmamalı. Sıvılar, iftardan itibaren yavaş yavaş alınmalı" dedi.

Sıcak nedeniyle sıvı kaybedenlerde bazı mineral kayıpları da olabileceğini bildiren Akbaş, "En büyük kayıp sodyumda ortaya çıkar. Sıcakta çalışanlar ve aşırı terleyenlerin kaybedilen sodyumu almaları için iftarda tuzlu ayran içmelerini öneriyoruz. Ramazanda su tüketimi ve kaybı hayati önem taşıyor. Sıcaklarda fazla su kaybı, hayati açıdan olumsuz sonuçlar doğurabilir" diye konuştu.

Ramazanda sahurun en önemli öğün olduğunu ifade eden Akbaş, "Sahurda ne kadar çok yenirse gün içinde o kadar az acıkılır" anlayışının yanlış olduğunu belirtti.

Besin öğelerinin iftardan sahura kadara azar azar ama sık alınması gerektiğini vurgulayan Akbaş, şunları söyledi:

"Ramazanda en çok karşılaşılan sorun kabızlıktır. Bu nedenle iftardan sahura kadar olan sürede azar azar ama sık lifli gıdalar tüketilmeli. Meyve olarak bu dönemde üzüm, erik, kavun ve karpuz yenebilir. Tahıl olarak da genellikle kepekli ekmek, bulgur ve kabuklu pirinç tüketilmesi kabızlık tehlikesini ortadan kaldırabilir. Bunların yanı sıra sindirimi kolaylaştıran yoğurt ile ana yemekte sebze tüketilmesi ramazan ayında sindirim bozukluklarının önüne geçebilir."

İftarda az ve hafif yiyecekler yenmesini öneren İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Akbaş, yemeğe hafif bir yiyecekle başlanmasını, 15-20 dakika ara verilerek devam edilmesini önerdi.

İftarda tuz, şeker ve kızartmadan uzak durulması gerektiğini belirten Akbaş, şöyle konuştu:

"Sıcaklara bağlı olarak yaşanacak terleme nedeniyle ortaya çıkacak fosfor kaybını gidermek için kırmızı et yerine balık eti tüketilebilir. Sahurda daha çok yumurta, peynir, süt, yoğurt gibi proteinli gıdalar tüketilmeli. Bu besinler gün boyu kişinin ihtiyaç duyacağı enerjiyi karşılayacaktır. Ayrıca bu gıdalar kişinin günlük ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineraller açısından da zengindir."

Turkcell'den Ramazan fırsatları


Turkcell'in Hazır Kartlı müşterilerine birbirinden cazip teklifler sunduğu bildirildi.

Turkcell'in ramazanda hem faturalı hat sahibi hem de Turkcell Hazır Kartlı müşterilerine birbirinden cazip teklifler sunduğu bildirildi.

Turkcell'den yapılan yazılı açıklamada, Turkcell'in, müşterilerine ramazan sürprizi yaparak iki yeni kampanyayı kullanıma sunduğu belirtildi.

Açıklamada, ''Ramazanda Bedava Şenliği'' kampanyasının Turkcell Hazır Kartlı Turkcell'lileri, ''Süper Paket'' kampanyasının ise bireysel faturalı Turkcell'lileri iftardan sonra (Ramazanda Bedava Şenliği gece 22.00, Süper Paket gece 21.00'den sonra) ayda 5 bin dakika bedava konuşturduğu kaydedildi.

19 Eylül tarihine kadar kayıt olunması gereken ''Ramazanda Bedava Şenliği'', kampanyasının kaydı onaylandıktan sonra 250 ve üstü kontör yükleyen tüm bireysel ön ödemeli Turkcell müşterilerini 30 gün boyunca gece saat 22.00 ile sabah 06.00 arasında 5 bin dakika bedava konuşturduğu ifade edildi.

Bireysel faturalı hat sahibi Turkcell'lilere ''Süper Paket'' kampanyasının ise bireysel hat sahiplerini aylık tüm vergiler dahil 51 liraya Turkcell'liler ve sabit hatlarla 480 dakika; gece 21.00 ile sabah 09.00 saatleri arasında ise Turkcell ve yurt içi sabit hatlarla 5 bin dakika ücretsiz konuşturduğu belirtildi.

A.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Türkiye'nin fantezisi tecavüz


ASAD'ın yaptığı bir araştırma Türk toplumunun “fantezi gerçeği”ni ortaya koydu.

Aile Sağlığı Araştırma Derneği’nin (ASAD) Tempo için yaptığı bir araştırma Türk toplumunun “fantezi gerçeği”ni ortaya koydu

2 bin 100 kişinin katıldığı, katılımcıların yüzde 62’sinin erkek, yüzde 38’inin kadın olduğu araştırmanın sonuçlarına göre Türk kadını ve erkeği en çok asansörde seks yapmayı arzuluyor. En sevilen 15 fantezi arasında tecavüz ise 6. sırada yer alıyor.

Milliyet Gazetesi'nden Ayşegül Aydoğan Atakan'ın haberine göre; Avrupa Cinsel Sağlık Birliği Başkanı İrem Hattat, araştırma sonuçlarına göre her iki cinsin de fantezilerini paylaşmakta güçlük çektiğini belirtiyor.

Özellikle kadınların eşlerine özel fantezilerini açamadığını ve bu gizli düşünceleri yüzünden suçluluk hissettiğini söyleyen Hattat, “10 kadından 8’i fantezileri olduğu için suçluluk duyduğunu ifade ediyor. Her ne kadar fantezileri utanç verici bulsa da çoğunluk en tahrik edici fantezisini partneriyle paylaşmaktan heyecan duyacağını söylüyor. İnsanlar gizli cinsel yaşamını paylaşmak istiyor, ama bundan korkuyor” diyor.

Top 15

1- Asansörde seks
2- Arabada seks
3- Denizde/havuzda seks
4- Uçakta seks
5- Oral seks
6- Tecavüz
7- Açık havada seks
8- Komşuyla seks
9- Ünlü biriyle seks
10- Partnerle birlikte seks yapan birilerini izlemek
11- Striptiz seyretmek
12- Grup seks
13- Partnere istemediği bir cinsel eylemi zorla yaptırmak
14- Erkekler için Slav ırkından, kadınlar için zenci biriyle seks
15- Web kamerasıyla internet üzerinden karşılıklı striptiz ve mastürbasyon