28 Şubat 2010 Pazar

İnternet Bağımlılığı Sigaradan Beter!

İnternet bağımlılarının, internete ulaşamadıkları zaman tıpkı sigara, alkol bağımlılıklarında olduğu gibi “yoksunluk” belirtileri gösterdiği bildirildi.

 
Uzmanlar, internet başında kalan kişinin günlük yaşamında işlevsel bozukluklar ortaya çıkmasının bağımlılık belirtilerinden olduğunu belirterek, “Bu bağımlılık, öğrencinin okulunu, yetişkinin de işini etkilemeye başlıyor. Kullanıcı, internet kullanım süresi ve amacı hakkında yalan söyleyebiliyor. İnternet bağımlıları, internette olmadıkları zamanlarda da yarım kalan sohbetleriyle veya oyunda geldiği seviyeyle zihinlerini meşgul ediyor ve internete ulaşamadıkları zaman tıpkı sigara, alkol bağımlılıklarında olduğu gibi aşırı sinirlilik, gerginlik ve huzursuzluk gibi belirtiler gösterebiliyorlar” dediler.

İnternet ortamının erişkinlerin ve üniversite öğrencilerinin kimlik denemeleri yapmak, yaşıtları ile yakın ilişkiler kurmak için uygun bir yer olduğunu kaydeden uzmanlar, “Özellikle içine kapanık, çevredekilerle kolay iletişim kuramayan bireyler için internet tam bir kurtarıcı görevi görüyor. Ancak, internetin aşırı derecede kullanılması, internet bağımlılığıyla sonuçlanabiliyor. Kimi internet bağımlıları sanal dünyadaki kimliklerini gerçek yaşamdaki kimliklerine aktaramıyor. Sanal ilişkiler kurmayı alışkanlık haline getiren bireyler, zamanla yalnızlaşıp, sosyal fobi, depresyon gibi bazı ruhsal bozukluklar yaşayabiliyor. Her yaş grubunun kendi gelişim ihtiyacı doğrultusunda internetin belli etkinliklerine bağımlılığı var. Erişkin ve gençlerde daha çoğunlukla chat bağımlılığı, çocuklarda oyun bağımlılığı daha yaygın görülüyor” diye konuştular.

Çocuklarda internetin aşırı kullanımının fiziksel, bilişsel ve psikososyal gelişimlerini olumsuz yönde etkilediğini ifade eden uzmanlar, şunları kaydetti; “Uzun süre bilgisayar başında oturmaya bağlı olarak, çocuklarda iskelet ve görme bozuklukları da oluşabilir. Aileler, çocuklarının internet başında geçirdikleri zamanı ve hangi amaçla kullandıklarını sürekli olarak denetlemelidir.”


Kadınlar erkeklerden mutlu


Kadınlarda mutluluk oranı erkeklerden fazla.

Türkiye’de 18 ve daha yukarı yaştaki bireylerin yüzde 54.3’ü kendilerini mutlu olarak ifade ederken, kadınlarda mutluluk oranı yüzde 58.1, erkeklerde ise yüzde 50.2 olduğu belirlendi.

Türkiye İstatistik Kurumu, 2009 Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarını açıkladı. Buna göre, 2009 yılında bireylerin yüzde 54.3’ü kendini mutlu, yüzde 14.6’sı ise mutsuz olduğunu belirtirken, 2008 yılında bu oran sırasıyla yüzde 55.8 ve yüzde 13.9 olmuştu. 2009 yılında kadınların, erkeklere göre daha mutlu olduğu görüldü. Kadınlarda mutluluk oranı yüzde 58.1 iken, erkeklerde bu oran yüzde 50.2 oldu.

-EĞİTİM DÜZEYİ ARTTIKÇA MUTLULUKTA ARTIŞ GÖSTERDİ-

Yaş gruplarına göre mutluluk düzeyi değiştiği belirlendi. 18-24 yaş grubundaki bireylerde mutluluk oranı yüzde 57.4 iken, 65 ve daha yukarı yaştaki bireylerde bu oran yüzde 54.3’e düştü. Eğitim düzeyi arttıkça mutluluk düzeyi de artış gösterdi. Geçen yıl ilkokul mezunu olanlarda mutluluk oranı yüzde 52.5 iken, yüksekokul ya da üniversite mezunlarında bu oran yüzde 63.2’ye yükseldi.

-EVLİLER DAHA MUTLU-

Evli bireylerin, evli olmayanlara göre daha mutlu olduğu görüldü. Evli bireylerin yüzde 57.3’ü mutlu iken, evli olmayanlarda bu oran yüzde 46.8 oldu.

-AİLELER VE SAĞLIKLI OLMAK MUTLULUK NEDENİ-

Bireyleri en çok aileleri ve sağlıklı olmak mutlu etti. Kendilerini en çok ailenin mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı yüzde 71.2 olurken, kendilerini en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı ise yüzde 70.7 düzeyinde olduğu görüldü. Kendi geleceklerinden umutlu olan bireylerin oranı yüzde 65.5 olduğu belirlendi. Kadınların yüzde 67.9’u, erkeklerin ise yüzde 62.8’i kendi geleceklerinden umutlu olduklarını belirtti.

-2009’DA UCUZ ÜRÜN TÜKETİLDİ-

Yaşanan ekonomik gelişmelerin bireyler üzerinde etkisi incelendiğinde, bireylerin yüzde 60’ının daha ucuz ürün tüketmeye başladığı görüldü. Buna karşılık yüzde 34.3’ü borçlanmış, yüzde 25.9’u eğlence ve tatil masraflarını kıstığını ifade etti.

ANKA

Erkeklerin aldatma sebepleri


Çok eski olmasına rağmen sıklıkla sorulmaya devam edilen sorunun 10 cevabı var.

Erkeklerin aldatma sebepleri çeşitlidir. Çoğu zaman siz ya da sizinle olan ilişkisi sebep olabilse de bazen sizi aldatmalarının sizinle uzaktan yakından alakası olmayabilir.

Nerdeyse tüm erkekler aldatmanın yanlış olduğunu bilir, buna rağmen aldatmaya devam ederler. Vazgeçemedikleri bu tutum için de genlerini ve üreme zorunluluklarını bahane olarak sunmaya bayılırlar. Peki hayvanlardan farkımız olmamalı mı, vücudumuzu bilinçli kararlar ve düşüncelerimizle kontrol etmemiz gerekmez mi? Görünüşe göre her zaman değil.

İşte ilk 10 sebep:

1. Opsiyonları olduğu için: Eski bir deyime göre, erkekler sadece opsiyonları kadar sadıktır. Erkekler seks teklifi ile kadınlar kadar sık karşılaşmadıkları için böyle bir fırsat yakaladıklarında, reddetmeleri sandığınızdan zor olacaktır.

2. Egolarını tatmin eder: Bazen erkekler artık karşı cinse çekici gelmediklerini düşünür ve bir kadın biraz ilgi gösterdiği zaman sadece tepki vermekle kalmaz aynı zamanda egosunu okşamasına ve fazlasına izin verir. Ava çıkmış bir erkek için iz sürmenin verdiği heyecan gibisi yoktur. Harcadıkları eforun karşılığını aldıkları zaman ise, egoları şişer de şişer.

3. Ayrı düşmüşsünüzdür: Belki de ikinizin sandığınız kadar çok ortak noktası yoktu. Ve yeni bir kadınla tanıştı, ortak paydaları seninle olduğundan fazla olan, futbolu ve golf oynamayı seven. Yatakta ne kadar uyumlu olacaklarını mutlaka merak edecektir.

4. Çok fazla kavga ediyorsunuz: Erkekler bazen kritik ya da kavga dolu bir ilişkiden kurtulmak için aldatır. Kim sürekli dırdır eden biriyle vakit geçirmek ister ki? En azından kavga etmeniz için bir sebep yaratmış olacaktır hem, hem de istediği ayrılığa kavuşacaktır.

5. Aşk bitmiştir: Bazen erkekler bir ilişki dahilinde kendilerini o kadar rahat hissederler ki nasıl çıkacaklarını bilemezler. İlişkiyi sürdürme sebepleri çocuklar ya da finansal sebepler olabilir. Yine de aşkı özlediklerini fark eder ve bu duyguyu başka bir yerde aramaya yeltenebilirler.

6. Seks hayatınız kötüdür: Eğer bir erkeğin partneri ilgisizse ya da onu istediği kadar sık cinsel ilişki kurmuyorsa, bu yeni bir macera için gayet geçerli bir fırsattır. Sadece bir erkek arkadaşınız ya da kocanız var diye, denemekten vazgeçemezsiniz. Seks hayatınızı sıkıcı ya da ölü olmasını istemiyorsanız, biraz efor sarf etmeniz şart. Bazen bu da yetmiyor gerçi, yeni cinsel deneyimlere kapalı iseniz de erkek arkadaşınız bunları reddetmeyecek karşılayacak birine yönelebiliyor.

7. İntikam almak için: Bazen de sevgilisinin kendisini aldattığının farkına vardığında aldatır erkek. Başka türlü nasıl tamir edebilir kırılan duygularını?

8. Yeni, farklı ve ilgi çekici: Bazı erkekler her öğün aynı yemeği yemekten sıkıldıklarını söyler ve başka tatlar ararlar. Bu yüzden sizi aldattığı kadının illa daha güzel olması gerekmez, değişiklik yaratsın yeter.

9. Yakasını kurtarıp kurtaramayacağını görmek için: Bir erkek eğer ‘bilmediği şey onu incitmez’ görüşüne sahipse, sırf bunu ört pas edip yakayı sıyırıp sıyıramayacak kadar akıllı ve sinsi olup olmadığını görmek için de aldatabilir.

10. Geçmişte izin verdiğiniz için: Eğer sizi daha önce aldatmış ve siz de affetmiş iseniz, bunu tekrar yapabileceğini çünkü sonucun değişmeyeceğini düşünerek yeniden yeniden yapabilir..

Erkeklerin aldatma sebepleri yukarıdaki listeden çok daha kompleks sebeplerden hatta bazen kombinasyonlardan oluşabilir. Yine de, hiçbir sebep yalan söylemek ve dürüst olmamak için yeterince iyi bir sebep olamaz

Bahar yorgunluğuna greyfurt


Greyfurt sadece bahar yorgunluğuna iyi gelmekle kalmıyor. İşte faydaları...

Greyfurt, içerdiği bol C vitamininin yanı sıra, kalsiyum, potasyum, magnezyum, bakır, sodyum ve fosfor mineralleri açısından da zengin bir meyve...

Özellikle yemeklerden önce yenirse, iştah açıyor; hazmı kolaylaştırıyor. Mikropları öldürüp, kabızlığı gideriyor. Karaciğerin çalışmasına yardımcı oluyor ve kanı temizliyor. Greyfurt, bahar yorgunluğuna karşı da çok iyi geliyor. Uzmanlar greyfurdun birçok faydası olduğunu ancak bu meyveyi ilaçlarla birlikte tüketirken, dikkatli davranmak gerektiğini özellikle belirtiyor.

Çocuklar için tehlikeli 10 gıda


Amerikan Pediatri Akademisi tehlikeli gıdaları açıkladı.

Amerikan Pediatri Akademisi, özellikle çocuklar için tehlikeli olabilecek 10 yiyeceği açıkladı:

1. SOSİS: Akademi, 10 yaşından küçük çocuklardaki boğulma olaylarının yüzde 17'sinin sosisten kaynaklandığını, sosisli sandviçin uyarıyla satılması gerektiğini söylüyor.

2. FUGU BALIĞI: Kâğıt kadar ince dilimler halinde satılan fugu balığında tetrodoksin adlı, oldukça etkili bir zehir bulunuyor. Bu balığı pişiren şefler özel eğitim alıyor.

3. ACKEE MEYVESİ: Batı Afrika ve Jamaika'da yetişen meyve kesildikten sonra kabuğunun kırmızıya dönmesi beklenmezse koma veya ölüme yol açabiliyor.

4. FISTIK: Toplam nüfusun yüzde birinin fıstık alerjisi var. Ölümle sonuçlanan alerji vakalarının büyük bölümü fıstıktan kaynaklanıyor.

5. YEŞİLLİK: Ispanak, roka, marul, lahana, kıvırcık salata gibi yeşilliklerin iyi yıkanmaması bağırsak bakterilerine davetiye çıkarıyor.

6. IŞGIN: Bu Asya kökenli bitkiden fazlaca tüketildiğinde bitkideki toksinler zehirlenmeye yol açıyor.

7. TON BALIĞI: Dünyanın en çok tüketilen balıklarından olmasına rağmen çok fazla yenildiğinde sinir sistemine zarar vererek kalp hastalıkları riskini artırıyor.

8. MANYOK: Nişastası yapılan bu köklü bitki de eğer doğru tüketilmezse siyanür üreterek zehirlenme riski yaratıyor.

9. KAHVE: İçeceği elde edilen bu bitki, kalp krizine yol açmasının yanı sıra, uyuma zorluğu ve dişlerde sararmaya yol açıyor.

10. MANTAR: Bu bitkinin yabani olanları, zehirlenmelere ve hatta halüsinasyonlara neden oluyor.

Zorlanmadan kilo verin!


Kışın alınan kilolardan kurtulma telaşı başlıyor.

Cosmopolitan dergisi, etkili sonuç veren beş diyet tüyosuyla bu konuda iddialı

Pratik bir şekilde uygulanabilen, basit önerilerle fazla kilolarınızdan kolaylıkla kurtulabilirsiniz. Hem yiyecek alışverişinde, hem de yemek yeme alışkanlıklarınızda ufak birkaç noktayı değiştirmeniz yeterli. İşte, Cosmopolitan dergisinin zayıflama önerileri...

Yiyeceklerinizi yanınızda taşıyın: İstikrarlı bir şekilde kilo vermek istiyorsanız; öğle yemeğinizi ofise götürmeyi adet edinin. Bir araştırma, restoranda sipariş edilen yemeğin miktarının evde öğle yemeği için hazırlayıp yanınıza aldığınız yemeğin miktarından yüzde 60 daha fazla olduğunu gösteriyor.

Yemekte sevgilinize öncelik tanıyın: Araştırmalara göre kadınlar, sevgililerinin beslenme alışkanlıklarını farkında olmadan taklit etme eğiliminde. Bu da onların önceki diyetlerine göre çok daha fazla miktarlarda yemelerine sebep oluyor. Bu nedenle yemeğe çıktığınızda başta gelen soğuk mezeleri önce erkek arkadaşınızın tatmasını bekleyin.

Sonra siz atıştırın. Bu sisteme alışırsanız yine eskisi gibi daha az miktarlarda yediğinizi göreceksiniz.

Midenizi 'happy hour'a hazırlayın: İş çıkışındaki 'happy hour' saatlerinde alınan bir içecek ya da alkol, kan şekeri değerlerinin aniden düşmesine sebep olabilir. Bu da beraberinde yüksek kalorili yiyecekleri atıştırma isteği getirir. Bu nedenle içki içmeden bir şeyler atıştırmaya çalışın. Bunu yapamıyorsanız eve gittikten sonra bir şeyler yiyeceğinizi düşünün ve sunulan sosis, pizza gibi yüksek kalorili yiyeceklerden uzak durun.

Egzersiz sonrası ağır yemek yemeyin: Spor yapanlar egzersiz süresince harcadıkları kalori değerlerini hesaplayıp bunun verdiği rahatlıkla egzersiz sonrası büyük porsiyonlarda yemek yeme eğilimindedirler. Egzersiz sonrası açlık hissederseniz krakerin üstüne süreceğiniz yer fıstığı ezmesi yiyebilirsiniz.

Sağlıklı atıştırın: Özellikle öğün aralarında sağlıklı atıştırmalar almak ve böylece uzun süre aç kalmanın önüne geçmek dengeli bir diyetin temelini oluşturuyor. Bunun için yanınızda kuruyemiş çeşitleri ve bir meyve taşıyın. Eğer bunu yapamıyorsanız evde ya da ofiste gözünüzün önünde olacak her yere bu atıştırmalıklardan bırakın. Unutmayın bunları görmek size öğün aralarında atıştırma saatinizin geldiğini hatırlatacaktır.

Cep telefonu kredi kartı olacak

Kredi kartı cep telefonuna entegre edilecek.

MasterCard, 'paypass' (temassız) teknolojisini cep telefonuna entegre ettiği ve pilot uygulamasını yürüttüğü projeyi bu yıl içinde Türkiye'de yaygın hale getirmek istiyor.

Uygulamayla normalde kartın üzerinde bulunan statik bilgiler, dinamik olarak da telefon üzerinde değiştirilebilecek ve kartın farklı kullanımlarının sağlanması için müşteri sadakat programı çerçevesinde farklı özellikler de ürüne yüklenebilecek.

MasterCard Avrupa, İnovatif Platformlar ve Mobil Ödemelerden Sorumlu Başkan Yardımcısı James Davlouros, kartlara yerleştirilen çiplere yüklenen programların sadece ödemeyle ilgili olmayabileceğini ve ödemenin yanı sıra, çipe müşteri sadakat programı dahilindeki ek bilgilerin, ulaşımla ilgili bilgilerin eklenebildiğini anlattı.

Temassız teknoloji sayesinde farklı sektörleri hedeflediklerini vurgulayan Davlouros, “Bunların arasında ulaşım önemli yer tutuyor. Üniversite kampüslerinde, stadyumlarda kartların kullanılması, ön ödemeli kartların kullanılması ve bunların hepsinin yeni teknoloji olan temassız teknolojiyle yapılması MasterCard'ın hedeflerinden” diye konuştu.

Davlouros, Türkiye'de ulaşımda 8 ilde temassız uygulamasının bulunduğunu, üniversitelerle ilgili projelerin yakında uygulamaya geçeceğini bildirdi.

Ulaşımda kullanılan temassız kartların dünyada pek çok yerde geçtiğine dikkati çeken Davlouros, buna “New York metrosunda, İstanbul'da deniz ulaşımında motora binmek için kullanılan kartın kullanılması” örneğini verdi.

Davlouros, Galatasaray'ın yeni stadyumunda temassız kartın geçerli olacağını kaydederek, “Kart, hem bilet, hem kredi kartı, hem giriş kartı olacak. Kimlik kartı gibi de kullanılacak” dedi.

CEP TELEFONU ÜZERİNDE TEMASSIZ TEKNOLOJİSİ

James Davlouros, özellikle cep telefonları konusunda çalışma yaptıklarını belirterek, şu bilgileri verdi:

“Bütün bu özelliklerin mobil telefona geçmesinin pek çok farklı yönleri de var, güvenlik gibi. İşlemleri yaparken o an cep telefonununa gelen şifreden yapabileceksiniz.

Normalde kartın üzerindeki statik bilgiler, dinamik olarak da telefon üzerinde değiştirilebilecek. Farklı uygulamalar yükleyebileceksiniz. Bankalar, kart sahiplerinin, kartın daha farklı kullanımını sağlamak için sadakat programları yükleyebilecek.”

Bu şekilde kart sahiplerinin günlük hayatlarında yaptıkları davranış ve alışverişleri cep telefonlarına entegre ettiklerini açıklayan Davlouros, “Cep telefonunda bu bilgi olduğunda sabah evden çıktığınızda yol-trafik bilgisinden, bindiğiniz otobüsün ödemesine, gün içinde yaptığınız alışverişlere ya da akşam televizyonda izlemek istediğiniz programın seçimine kadar pek çok şeyi bu platformdan yapabileceksiniz' şeklinde konuştu.

“TÜRKİYE, EN GELİŞMİŞ TEMASSIZ PAZARLARINDAN BİRİ”

Davlouros, Türkiye'nin, Avrupa'daki en gelişmiş temassız kart pazarlarından biri olduğun, ocak ayı başında 1 milyonuncu temassız kartın verildiğini ve kartın Türkiye'de 14 bin noktada kullanılabildiğini söyledi.

Türkiye'nin yeni teknolojileri benimseme konusunda ileri noktada bulunduğunu dile getiren Davlouros, ödemelerin mobil teknoloji üzerinden yapılması konusunda Türkiye'den bankalarla pilot projeler yürüttüklerini ancak bunun pilot proje olmaktan çıkıp yaygın uygulama haline gelmesini istediklerini ifade ederek, “Bu yıl ve gelecek yıl içinde bunu planlıyoruz” dedi.

Davlouros, şu anda temassız kart çıkaran 7 banka bulunduğunu ve yıl içinde bunun artmasını beklediklerine değinerek, mobil ödemeler konusunda şu bilgileri verdi:

“Turkcell-Garanti Bankası ve Turkcell-Akbank'la yaptığımız 2 çalışma oldu. Türkiye'de hala tüketiciye yayılıp ticari anlamda kullanılamadı. En yakın, en büyük pilot proje Hindistan'da su anda. Avrupa'da da tüm projeler pilot. Bizim isteğimiz, hedefimiz ilk defa bunu Türkiye'de pilottan çıkarmak ve yaygın bir şekilde kullanılmasını sağlamak.”

CEP TELEFONUNDA DİNAMİK ŞİFRE

James Davlouros, teknolojiyle beraber ekstra güvenlik yenilikleri getirdiklerini anlatırken, bunlardan biri olan MasterCard “securecode” ile işlemlerin internet üzerinden daha güvenlikli biçimde yapılmasının sağlandığını ve şu anda Türkiye'de “securecode”un yaygın şekilde kullanıldığını belirtti.

İnternette bankacılık uygulamalarında tek kullanımlık şifre zorunluluğu getirildiğini hatırlatan Davlouros, “mobilecap” uygulamasıyla, bunu cep telefonu üzerine taşımayı düşündüklerini kaydetti.

Davlouros, buna ilişkin çalışmalara başladıklarının altını çizerek, “Şifre dinamik olarak cep telefonu tarafından kartla beraber üretilecek ve kart sahiplerinin bu şifreyi girmesi istenecek. Dolayısıyla aynı internet bankacılığına girerken yaptığımız gibi normal şifrenin yanına bir de dinamik şifre getirilmesi zorunluluğu geldikten sonra, aynı uygulamayı cep telefonuna taşıyoruz” şeklinde konuştu.

A.A.

"Köylü nüfus" oranı geriledi


Türkiye'de 1927 yılında nüfusun yüzde 75,8'i köy ve beldelerde yaşarken, 2009 yılına gelindiğinde bu oran, yüzde 24,5'e geriledi.

ANKARA (A.A) - İl ve ilçe merkezinde ikamet edenlerin oranı da 82 yılda yüzde 24,2'den yüzde 75,5'e çıktı.

AA muhabirinin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yaptığı değerlendirmeye göre, 1927 yılında nüfusun 3 milyon 306 bini il, ilçe merkezinde, 10 milyon 342 bini ise köy ve beldelerde yaşıyordu. 2009 yılı nüfus sayım sonuçlarına göre ise il, ilçe merkezlerinde yaşayanların sayısı 54 milyon 807 bin kişiye çıkarken, köy ve beldelerdeki nüfus ise 17 milyon 754 bin kişi oldu.

Türkiye'nin il, ilçe nüfusunun artışı yıllar içinde istikrarlı bir seyir izlerken, en yüksek artışlar 1980 sonrasında meydana geldi. 1980-2009 döneminde kent nüfusu 2,8 kat arttı.

Ülkenin il ve ilçe nüfusu 1980-1985 döneminde 19 milyon 645 binden 26 milyon 866 bine, 1990 yılında 33 milyon 326 bine yükseldi. İl, ilçe nüfusu 2000-2009 döneminde ise 44 milyon 6 kişiden 54 milyon 807 bine çıktı.

Başka bir ifade ile 1980-2009 arasında kent nüfusu 35,2 milyon kişi arttı. Bu artışın 10,8 milyonu ise 2000 sonrasında meydana geldi.

Kent nüfusu, köy nüfusunu ilk kez 1985 yılında geçti. Söz konusu yılda il, ilçe merkezi nüfusu 26 milyon 866 bin kişi, köy, belde nüfusu 23 milyon 799 bin kişi olarak hesaplandı.

-EN ÇOK AZALIŞ 1980'DEN SONRA-

1980 yılına kadar sürekli artış gösteren ve 1980'de 25 milyon 92 kişiye ulaşan köy, belde nüfusu bu tarihten sonra il, ilçe merkez nüfusundaki artışa paralel, gerilemeye başladı.

Köy, belde nüfusu 1980'den sonra toplam 7,3 milyon azaldı. Bu azalışın 6 milyonluk kısmı ise 2000 yılından sonra gerçekleşti.

Köy, belde nüfusu ilk kez 2009 yılında toplam nüfusun yüzde 25'inin de altına indi.

2009 itibariyle ülkenin tümündeki köy ve beldelerde yaşayan nüfusun hemen hemen Ankara ve İstanbul nüfusunun toplamı kadar olduğu dikkat çekti.

Ankara ve İstanbul'da toplam 17 milyon 565 bin 960 kişi yaşarken, ülke genelindeki köy ve beldelerde 17 milyon 754 bin kişi ikamet ediyor.

Kadınları Seksten Soğutan 10 Neden!


Kadınlar neden bazen seks yapmak istemez? İşte kadınları seksten soğutan gerçek nedenler!

Doğumkontrol hapı kullanmak: Bazı kadınlar doğum kontrol hapı kullanarak seksüel güdülerinin kaybolduğunu düşünürler.

Antidepresan kullanmak: Herkes seks isteğinde bir düşüş görmez ama bazı insanlarda bu geçerlidir.

Bebek emzirmek: Prolaktin hormonu sekse olan ilgiyi azaltıyor.

Uykusuzluk: Çoğu kadın için uyku seksten önce gelir.

Stres: Ekonomik sıkıntılar, iş yerindeki problemler ve hayattaki bazı önemli olaylardan dolayı stres yapabiliriz. Stresimiz arttığında çoğu kadın seksi bir çözüm olarak görmez.

Partnerler arası anlaşmazlıklar: İlişkiler içinde anlaşmazlıklar seks içinde bir rol oynar.

Testesteron hormonunun azlığı: Vücudumuzdaki toplam testesteron hormonunu bilmek yararlı olabailir. Testesteron hormonunun az yada çok salgılanması cinsel isteklilikle doğru orantılıdır.

Yüksek SHBG: Bir kadında yüksek derecede seks hormonu varsa seks isteği düşebilir. Bunun nedeni testeron hormonu ile birleşmesi ve libidoyu düşürmesidir.

Samimiyetten korkmak: Seks sırasında olan samimiyet ile başa çıkamamak ilişkilerin temel sorunudru ve seks arzusunun azaltır.

Dış görünüm: Bayanlar aynada kendilerine baktıklarında kendilerini çekici bulmuyorlarsa partnerlerinin de onları beğenmediklerini düşünürler.

Bazı problemler okuma yaparak, ruhlarınızı ele alarak ve birbirinizle iletişim kurarak ele alınabilir. Bazı çiftler de bu sorunları çözmek için seks terapistlerinden ya da psikologlardan yardım almayı tercih ederler.

21 Şubat 2010 Pazar

Akıllı İlaçlarla Kanser Tedavisi


Kanser hastalarının artık uzun süre hastanede yatmalarına gerek yok. Hedefe yönelik daha az yan etkili tedavilerle, kanser hastaları evlerinde iyileşiyor.
Kanser hastalarına yönelik olarak 'akıllı ilaç' tedavisi uyguladıklarını söyleyen Malatya İnönü Üniversitesi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hakan Harputluoğlu hastaların yeniden sağlığına kavuşmasında başarı sağladıklarını bildirdi. Kanser hastalarının artık uzun süreli olarak hastanelerde yatmalarına gerek kalmadığını belirten Dr. Harputluoğlu, "Hedefe yönelik tedaviler ortaya çıktıktan sonra, hastalarda daha az yan etkileri görülmeye başladı. Bununla birlikte hastaların hastanede uzun sürece kalmalarına gerek yok. Hasta sabahları hastaneye geliyor ve burada kan değerlerini görüyoruz. Kan değerlerini gördükten sonra, hastalarımızın ilaçlarını hastanemizde temin edip, tedavilerine burada başlıyoruz. Tedavileri bittikten sora eve gidiyor ve bir sonraki tedavi gününe kadar hasta günlük yaşamını evinde ya da işyerinde devam ettiriyor. Hiçbir problemi olmadan tedavisini tamamlamış oluyor" dedi.
Yrd. Doç. Dr. Hakan Harputluoğlu, kemoterapi ünitesinde kanser hastalarına verilen ilaçların kapalı bir sistem içinde deneyimli bir uzman tarafından hazırlanarak, görevli hemşireye teslim edildiğini söyledi.

Klasik Tedavi Yöntemleri Rafa Kalktı

Kanser hastalarının tedavilerinde artık normal klasik sistemlerin uygulanmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Hakan Harputluoğlu, "Kanser hastalarına yönelik olarak şu anda hedefe yönelik tedavi dediğimiz akıllı ilaçları kullanmaktayız. Akıllı ilaçlarda, hastalarda bulunan kanserin özelliğine göre, sadece kanser hücrelerini tanıyacak ilaçlarımız mevcut ve bu ilaçları hastalarımıza veriyoruz. İlaç verdikten sonra, hastalarda sadece kanser hücrelerine etki ettiği için, diğer sağlam olan dokularda yan etkileri ortaya çıkmamakta. Bununla beraber hastanın bulantı, kusma, saç dökülmesi, ishal ve diğer halsizlik ve yorgunluk gibi şikayetlerini çok fazla görmemekteyiz. Hastalar normal konforlarına devam etmekte ve günlük yaşantılarında bir değişiklik olmamakta.
Tedavilerini aldıktan sonra hastaların büyük bir kısmı evde tedavilerine devam etmektedirler. Bazı hastalarda bu akıllı ilaçlarda ise, tedavilerinin tümünü evde tablet olarak vermekteyiz. Hasta normal tedavilerini tablet olarak almakta ve iyileşme oranları çok yüksek. Hastaların büyük bir bölümü bu tedavilere cevap vermektedir. Özellikle akıllı ilaçları, meme kanserinin bir kısmında, akciğer kanserlerinin büyük bir kısmında, kalın bağırsak kanserinin büyük bir kısmında, mide kanserlerinin bir kısmında kullanmaktayız. Bunlarla beraber hastalar tedavide fayda görmekte ve bir daha bu hastalıkları hayatları boyunca görmemekteler" şeklinde konuştu.

Bazı İlaçlar Yurtdışından Geliyor

Kanser hastalarını ilgilendiren özel bir sistemle çalıştıklarını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Hakan Harputluoğlu, şu bilgileri verdi:
"Bu sistem üzerinde hastaların bazen devlet tarafından ödenmeyen, Türkiye'de bulunmayan bazı ilaçları yurtdışından özel yazışmalarla almaktayız ve hastalarımıza bu tedavileri uygulayabilmekteyiz. Bu ilaçların elde edilebilmesi için doktorların belli bir süre, bu yeni ilaçlar üzerinde çalışmış olmaları gerekmektedir. Türkiye'de bulunmayan ve yurtdışında daha satışa sunulmayan bazı ilaçlar bulunmaktadır. Bu ilaçlar piyasa çıkmadan önce bazı hastalara verilmektedir. Bu ilacı verebilmeniz için mutlaka bu ilacın içinde çalışmış olmanız ve bu ilacın yan etkilerini bilmiş olmanız gerekmektedir."


Meyve ve Baharatlar Sağlık Deposu


Okinawa’da insanlar, bol bol meyve yiyor. Mümkünse kabuklarıyla birlikte tüketilen meyveler, vücut sağlığının en önemli yapı taşları olan vitamin, mineral, lif içeriyor. Fransız gazeteciler Anne Dufour ve Laurence Wittner, ‘Okinawa Rejimi’ adlı kitapta Okinawalı asırlıkların her gün 2-4 porsiyon meyve yediğini söylüyor: “Bir porsiyon meyve, bir elma ya da iki kirazdır. Birinden ya da diğerinden birer kilo demek değildir. Peki bir porsiyon meyve ne kadardır? Orada bir meyve (elma, armut, portakal) veya iki küçük meyve (çilek, erik) ya da 100 gram kızıl meyve, 100 gram üzüm, bir dilim ananas veya bir dilim karpuz da bir porsiyondur.

Portakal: Okinawa’da en fazla tüketilen meyveler arasındadır. Portakalı C vitamini ile dolu olmasından bilirsiniz ama hepsi bu değil. Bütün turunçgiller gibi yeterli oranda kalsiyum taşır ve aynı zamanda anti-kolesterol lifler taşır. Ve unutmayın, meyve en iyi tatlıdır.

Ananas: Egzotik meyvelerin başında gelir. Düşük kalori yoğunluğuyla ilgi çeker. Sindirim proteinlerini üreten, özellikle balık ve ette bulunan ‘bromelain’ adında bir enzim içerir. Bu enzim kan pıhtılaşmasını dengeler ve kalbi korur. Bundan başka midede kanserojen maddelerin birleşmesine engel olan enzimleri içerir ve mideyi korur.

Avokado: Kalori yoğunluğu çok yüksektir fakat günlük mönüde yer alacak iyi bir adaydır. Çünkü, yağları çok yararlıdır (zeytinyağı kadar iyidir) ve diğer yandan kalp için iyi bir kozdur. Örneğin, lifleri, E vitamini anti-kolesteroldür ve çok iyi bir antioksidandır.

Elma: Kolesterolü ve tansiyonu düşürür. Düzenli olarak belli oranda tüketmek anti-aging etkinlik sağlar, kandaki şeker oranını düzenler ve diyabetin hızlandırdığı erken yaşlanmayı engeller. Bağışıklık sistemini güçlendirir, her gün yemek çok iyidir. Eklem ve romatizma ağrılarını keser. Kabızlığı engeller ve ishali keser.

Erik: Okinawa’da, genellikle salamurası yapılır ve macun kıvamında kullanılır. Sade bir şekilde pirinç ya da çaya eşlik eder. C vitamini konusunda alçakgönüllüdür ama kan damarlarını güçlendiren, etkililiğini artıran ilgi çekici unsurlarca zengindir. İdrar sökücüdür, bağırsakları yumuşatıcı etkisi vardır. Mineralden zengindir ve iyi bir anti-aging kaynağıdır!

Karpuz: Serinletici etkisi dışında, su içeriğiyle rekor kırar, ama diğer nitelikleriyle de bilimsel olarak ilgi çeker. Yüksek oranda keratin içerir, (portakal renginde bir kavun seçin), lif olarak zengindir ve anti-aging’dir. Diğer meyve ve sebzeler gibi sayısız kanser ve kardiyolojik hastalıklardan korunmada etkilidir.

Goya: Acı karpuz, goo-fo olarak da adlandırılır. Bizdeki sakız kabağına benzer. Kalori yoğunluğu düşük, vitamin ve lifler açısından zengin olduğu için çok sık tüketilir. Yemeklerin şeker verimlerini yavaşlatır ve kandaki şeker oranını düşürür. Acılığı sindirim sistemini yatış-tırmaya yardımcı olur, özellikle de karaciğeri. Sağlık ve güzellik için mükemmeldir

Japon Armudu: Bir nevi elmadır ama ağızda armut etkisi yapar. Japon armudu, bizim armudumuza çok yakındır, yararları ve taşıdığı besin değerleri açısından da. Bileşimi çok dengelidir, nitelik ve makul bir mineral yelpazesine sahiptir, kalori olarak kusursuzdur.

Kiraz: Kiraz zamanı, Okinawa’da en güzel mevsimdir. Kiraz, pigment olarak güçlü koruyucuları sayesinde kılcal kan damarlarını korur. Vücudun diğer bölümlerine dağılan (ayaklar, eller, gözler) flavonoid’ler olarak adlandırılan bu pigmentler, kan dolaşımını destekler ve organların düzenlenmesini sağlar. Bu, yaşlılıkla savaşmada önemlidir.

Limon: Bütün turunçgiller gibi limon da sağlığa olan çok büyük katkılarıyla tanınır. Vitaminler ve flavonoid’lerle kan damarlarını güçlendirir. Kan dolaşımı yoluyla organlarımıza, hücrelerimize tıpkı benzin gibi güç verir ve vücudun yaşamsal vitamin materyallerini sağlar. Üstelik kanserden korunmada da önemli bir yeri vardır. Bütün yemeklerimize biraz limon suyu katarak onun faydalarından yararlanabiliriz, çünkü limon kandaki şeker oranını ve aynı zamanda kan basıncını düşürür.

Baharatlarları da Es Geçmeyin

Kakule: Bağırsaklar ve solunum için çok yararlıdır. Tohumları doğrudan yeterli miktarda çiğnenir. Aynı zamanda tatlılarla da kullanılır.

Zencefil: Üstün özellikleriyle dikkati çeker. Tadı damağa uygun değildir, ama güçlü özellikleri oybirliğiyle kabul görür. Zencefil sindirime yardımcı olur ve mide bulantısıyla savaşır, hamile kadınları sakinleştirir. Kanı sıvılaştırır, enfarktüs ve beyin rahatsızlıklarına yol açan pıhtılaşmadan korur. Basitçe kan dolaşımını kolaylaştırır. Kirazla birlikte romatizmayla savaşır. O halde taze bir zencefil kökü almayı düşünün. (Genelde kurumuş ya da dondurulmuş olarak satılır.) Sebze ve balıkla güzel bir koku verir.

Hardal: Sadece bifteğin üzerinde sarımtırak rengiyle düşünmeyin. Dijon hardalı olarak bulmak zorunda değilsiniz. Hardal, her yerde küçük bilyeler halinde sunulan bir baharattır. (Hep kavanozlarda saklanırdı bilirsiniz). İdrar söktürücü, bağırsakları yumuşatıcı ve uyarıcı etkisi vardır.

Karabiber: Herkes tarafından bilinir, tek başına tüketilen baharatların dörtte birini karşılar. Düşük dozda pankreas ve mide dostudur. Nezle ve ateşle savaşır, ama özellikle idrar yolları rahatsızlığınız varsa az tüketmelisiniz.

Zerdeçal: Anti-aging baharatlarının yıldızıdır. Sağlığa iyi gelen baharat grubunun aslandır. Kendine özgü özellikleri ile aspirinden daha çok anti-enflamatuardır. Geleneksel olarak inkar edilemez; anti-viraldir. Diğer bir deyişle grip ve nezlede virüslerin yayılmasını engeller. Genel olarak bağışıklığı güçlendirir. Enfarktüse bağlı kan dolaşımını engeller. Diğer bir deyişle kolesterol oranını düşürür. Bazı kanserlerin (özellikle bağırsak ve prostat) gelişmesini engeller. Karındaki şişliğin giderilmesine yardımcı olur. Menopoza bağlı semptonların azalmasına yardımcı olur.

Hayata Pozitif Açıdan Bakın...


Pozitif düşünmek mutlu ve sağlıklı yaşamın anahtarı gibi... Olaylara olumlu tarafından bakan kişiler özellikle kalp hastalıklarına karşı daha dirençli.
Yapılan araştırmalar bu durumu doğrular nitelikte. Son olarak ABD'nin Columbia Üniversitesi'ndeki bilimadamlarınca yapılan araştırmada, olumlu düşünen insanların, pesimistlere oranla kalp hastalıklarına yakalanma riskinin daha az olduğu belirlendi. Araştırma kapsamında 877'si kadın 1739 sağlıklı yetişkin 10 yıl boyunca izlendi. Olumlu duygulara sahip olmayanların kalp hastalıklarına yakalanma riskinin biraz mutlu olanlara göre yüzde 22, biraz mutlu olanların da kalp hastalıklarına yakalanma riskinin oldukça mutlu olanlara göre yüzde 22 fazla olduğu görüldü.
Uzmanlar, bu sonuçların, kişilerin olumlu duygularını güçlendirerek kalp hastalıklarını engellemeye yardımcı olunabileceğini gösterdiğini belirtti.

Metabolizma hızınızı ölçtürmeden diyet yapmaya başlamayın


Bilinçsizce yapılan diyetler, bazal metabolizma hızını yavaşlatarak, kilo vermenizi engelliyor.

Bu durumda da "diyet yapıyorum zayıflayamıyorum" cümlesi sık sık söyleniyor. Göztepe Medical Park Hastanesi'nden İç Hastalıkları Uzmanı ve Obezite Kliniği Sorumlusu Dr. Yavuz Furuncuoğlu, diyet yapmaya karar veren herkesin önce enerji ihtiyacını doğru şekilde saptayıp metabolizma hızını ölçtürmesi gerektiğini söyledi. Furuncuoğlu, bazal metabolizma hızının kullanılan oksijen miktarı belirlenerek ve oluşan kalori ölçülerek bulunabileceği gibi hesaplama yöntemi ile de tahmin edilebileceğini belirtti. Diğer bir yöntem ise kanda proteine bağlı iyot miktarını ölçerek bazal metabolizma hızını görmek olduğunu aktaran Furuncuoğlu, bazı hastalıkların bazal metobolizma hızını etkileyebileceğini söyledi. Buna göre korku, öfke vs. gibi sinirsel anlar, zehirli guatr, hipofiz ve böbrek üstü bezi hastalıkları, gebeliğin son üç ayında ve bazı ilaçlar bazal metabolizmayı yükseltiyor. Bazal metabolizmayı düşüren durumlar ise şunlar: Beslenme yetersizlikleri, uyku anı, anemi (kansızlık), bazı psikiyatrik hastalıklarda ve genetik hastalıklarda, hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması durumunda), hipofiz ve böbrek üstü bezi hastalıkları ile yine bazı ilaçlar.

Öğün atlamamaya özen gösterin

Günde en az 2-2,5 litre sıvı tüketmeye özen gösterin.

Kesinlikle öğün atlamayın. Diyette yer alanlar dışında fazla veya eksik yemeyin.

Zeytinyağlı sebze yemek tercihinizi yaparken az yağda pişmiş olmasına dikkat edin.

Kesinlikle kızarmış sebze yemeklerini tercih etmeyin.

Çay, kahve şekersiz olmak şartıyla istenilen miktarda tüketilebilir.

Açlık hissi duyduğunuz anda havuç veya 1 avuç beyaz leblebi yiyebilirsiniz.

Günde bir su bardağından fazla soda tüketmeyin.



14 Şubat 2010 Pazar

Her ilişkinin kendine özel bir doğası olduğunu bilecek ve başkalarınınkiyle kıyaslamayacaksın yaşadıklarını sevildiğinde. Sevenin kıymetini bileceksin. Yüreklerimizi sevgiyle beslersek kocaman yürekli insanlar oluruz..bizi seven herkese sevgimizden pay ayırırız. Hepinizin ''SEVGİLİLER GÜNÜ'' kutlu olsun...

Aşkı sekse bağlayan somut kanıt bu!


Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar, 'Ada' isimli köşesini, bugün, 14 Şubat Sevgililer Günü'ne ayırdı... İşte o yazı...

Kalp, penis ve klitoris...
İnsan vücudunda görevini yaparken kanla dolan iki organ var:
Biri kalp...
Diğeri erkekte penis, kadında klitoris...
Aşkı sekse bağlayan en somut kanıt bu galiba...

Kalbin ritmi
Günlerdir bütün mağaza vitrinlerinde, gazete ilanlarında kıpkırmızı gülümseyen kalp, dakikada 60 ila 80 kez kasılarak akciğerden gelen kanı vücuda dağıtır. Bir uyarılmayla kalp heyecanlandığında kasılmaların sayısı dakikada 200’e çıkar.
Kan dolaşımının hızlanması sonucu erkekte penise, kadında klitorise kan dolar; her iki organ da kabarır.

Sevme yasağı
İki cinste ortak ve insanlık tarihiyle yaşıt bir tabii nizam bu...
Vücut, bir sevda çağrısı yapıyor adeta...
Güdülerle “Hadi”liyor insanı:
“Sev ve seviş” diye...
Bu çağrıya, yine insanlık tarihiyle yaşıt başka bir nizam yasak koyuyor:
“Sevmek yasak! Sevişmek de...”
Bedenin kurallarıyla cemiyetin kuralları oldum olası çatışıyor.
Gönül bariyerleri, kadın sünnetleri, bekaret kemerleri, dizilere getirilen “müstehcenlik” kriterleri, hep kalbe ve cinsel organlara dolan kanı ya da etkisini sınırlamak için...

Kana kan, intikam
Bazen kamu, o kana, kanla karşılık veriyor:
Bir bakıyorsunuz uzak bir Anadolu kasabasında bir kız çocuğu, bir kağıda “Seni seviyorum” yazmasının bedelinden korkup, bedenine silah sıkıyor.
Bir bakıyorsunuz Afganistan’da bir kadın, yasak sevdaya düşmesinin bedelini recmedilerek ödüyor.
Vücudun doğal kan akışına, toplumun kan dökerek cevap vermesi, kabaran arzuları yasakla, silahla, sansürle bastırması, kısacası aşktan korkması boşuna değil.

“Sakın ha!”
Aşk bozguncu çünkü...
Beyne hüküm geçse de kalbe söz geçmiyor.
Akıl gemlenebiliyor, ama yürek laftan anlamıyor.
Heyecanlandığında, doğanın ona bahşettiği eşsiz mekanizmayla kan pompalayıp önce yanakları kızartıyor, sonra cinselliği uyandırıyor.
Bunun yıkıcılığı fark edildiğinden beri iktidar, bu uyanışa kural koymaya, uyutmaya çabalıyor.
“Ayıp”a inanıp önce organlarını örtüyor insanlar; sonra cinselliğinden utanıyor, sevmeye, sevişmeye korkuyor.
Ana babalar, kutsal kitaplar, din görevlileri, ahlak dersleri, kamu görevlileri, herkes, herkes, yüreğine, cinselliğine kan pompalananlara “Sakın ha...” diyor.
Vücudu zapturapt altına alma çabaları, erkeklerde iktidarsızlık, erken boşalma gibi sertleşme (yani kan pompalama) sorunları yaratıyor; kadınlar o korkuyla vajina kilitlenmesi yaşıyor.

Kalp yetmezliği
Ama bütün bu ruhsal, bedensel sakatlanmalara rağmen asırlardır yürek, ne ana baba, ne düzen nizam ne kitap kalem tanıyor; bir sevda kıvılcımı aldığında yanağın kızarmasına hiçbir güç, hiçbir kural, hiçbir düzen engel olamıyor.
Heyecanla kalbe dolan, hararetle vücuda yayılan kandan ölen görülmemiştir; oysa kalbin oksijensiz, havasız, sevdasız kalması, yani “kalp yetmezliği” öldürebilir insanı...
Boşa değil, duran kalbi çalıştırmak için, kalbi duranın dudağına yapışırlar.
Bugün siz de dudağına yapışın sevdiğinizin; kalbine sevgiyle masaj yapın ki kan dolsun, can gelsin yüreğinize, yanağınıza, sevmeyi bilen, sevgiyle büyüyen yerlerinize...
Sevgililer Günü’nüz kutlu olsun!

13 Şubat 2010 Cumartesi

TELEFONLA İKİ HAFTA BEDAVA KONUŞUN

14 Şubat 2010 itibarıyla başlayacak ve 1 Mart 2010 tarihine kadar sürecek olan 7’den 7’ye Bedava Kampanyası’nda, Türk Telekom hattı olan herkese akşam 19.00’dan sabah 07.00’ye kadar yapılacak olan şehiriçi ve şehirlerarası yönündeki aramalar bedava olacak. Tüm bireysel müşterilerin faydalanabilecekleri ve iki hafta boyunca devam edecek olan kampanya için herhangi bir başvuru ya da taahhüt gerekmiyor. Bu kampanyada 3 bin dakikalık adil kullanım limiti uygulanıyor.

Dizi fanatikleri çok sevinecek


Dizilerle ilgili merak ettiğiniz cevaplar bu programda...

DİZİ TV'de izleyicilerin dizilerle ilgili bilmek istedikleri yer alacak.

ATV'de dizi meraklılarını sevindirecek yeni bir program başlıyor...

ATV İç Yapımlar'ın hazırladığı ve oyuncu Didem Uğurlu'nun sunduğu DİZİ TV'de izleyicilerin dizilerle ilgili bilmek istedikleri yer alacak.

Dizilerden ilginç ayrıntılar, oyuncularla sohbetler, unutulmayan diziler ve dizi müzikleri, dizilerin en'leri ve hiç bilinmeyen yönleri, dizilerin önemli bölümlerinden özet görüntüler, gelecek bölümlerinden sürpriz tüyolar…

Dizi TV bu cumartesi saat 13.15'te başlıyor...

'Kutlu Doğum'a 23 Nisan ayarı


Kutlu Doğum Haftası tarihine son nokta konuldu.

Kutlu Doğum Haftası, artık her yıl 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanacak.

Kutlu Doğum Haftası önceki yıllarda 20-26, 16-22 Nisan gibi tarihlerde yapılmış bu 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na alternatif kutlama olarak gösterilerek kimi eleştirilere maruz kalmıştı. Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı 2007'de bir genelgeyle Kutlu Doğum etkinliklerinin 14-20 Nisan tarihleri arasında yapılmasını ve bu tarihlerin dışında program düzenlenmemesini karar altına aldı. Böylece Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri Milli Egemenlik Bayramından üç gün önce sona ermeye başladı.

Diyanet İşleri Başkanlığı aldığı kararı bu kez yönetmeliğe koydu. Bugün resmi gazetede yayınlanan yönetmelik ile Kutlu Doğum Haftası’nın her yıl 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanmasına karar verildi.

Kutlu Doğum Haftası, artık her yıl 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanacak.

Kutlu Doğum Haftası ile Camiler ve Din Görevlileri Haftasını Kutlama Yönetmeliği, bugünkü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Kutlanacak bu haftalarda yapılacak çalışmalara ilişkin usul ve esasları düzenleyen yönetmelik, Diyanet İşleri Başkanlığının merkez, taşra ve yurt dışı teşkilatları tarafından yapılacak faaliyetleri kapsıyor.

Buna göre, Diyanet İşleri Başkanlığınca her yıl 14-20 Nisan tarihleri Kutlu Doğum, 1-7 Ekim tarihleri Camiler ve Din Görevlileri Haftası olarak kutlanacak.

Kutlamalar sebebiyle İslam dininin itikat, ibadet ve ahlak konularında toplumun tüm kesimlerini aydınlatıcı faaliyetler gerçekleştirilecek, sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulunulacak, sempozyum, konferans, panel ve buna benzer etkinlikler düzenlenecek.

Merkez, taşra ve yurt dışında düzenlenecek konferans, panel, sempozyum, forum ve diğer etkinlikler başkanlığın internet sitesinde duyurulacak.

Başkanlığın taşra ve yurt dışı teşkilatında camilerin inşa, bakım, onarım ve temizlik gibi hizmetlerine katkı sağlayarak yararlı faaliyetleriyle temayüz eden kişi, dernek ve vakıflara teşekkür belgesi verilecek.

Camiler ve Din Görevlileri Haftası boyunca halkın, mahalli vakıf ve derneklerin de katkısıyla camilerin bakım, onarım ve temizliği için kampanyalar açılıp bu kuruluşların hafta ile ilgili çalışmalara iştiraki sağlanacak.

Aynı zamanda din görevlilerinin kişisel ve mesleki gelişimine yönelik faaliyetlerde bulunulacak, hat, tezhip, ebru ve buna benzer sanat alanlarında becerisi olan görevlilerin çalışmalarını değerlendirmek amacıyla sergiler açılacak, çeşitli başarılarıyla ön plana çıkan din görevlilerine teşekkür ve takdir belgesi verilecek. .GoogleFacebook

Sen misin G.Saray'la anlaşan!


Kayserispor, G.Saray ile anlaşan Ali Turan'a 689 bin TL’lik muhteşem bir çalım attı.

Her olayda ‘etik’ dersi veren Anadolu ekibi, başarılı stopere TFF’ye yolladığı sözleşmede yazan 175 bin TL’lik ücretini ödedi. Oysa özel mukavelede Ali’nin parası 864 bin TL.

SON günlerde G.Saray ile yaptığı kavga ile dikkat çeken Kayserispor, Ali Turan’a müthiş bir çalım attı.. Özellikle Mehmet Topuz’u F.Bahçe’ye satarken ’etik’ dersi veren sarı-kırmızılı takım Ali Turan Cimbom ile anlaşınca ise sınıfta kaldı..

Anadolu’nun yükselen ekibi 2007 yılnda 3 senelik sözleşme imzaladığı tecrübeli stoperle yasak olmasına rağmen 2 ayrı mukavele imzaladı.. Kayserispor’un TFF’ye 5 Temmuz 2007 yılında noterden onaylatıp gönderdiği sözleşmeye göre Ali Turan’ın yıllık ücreti 175 bin TL..

TFF KABUL ETMİYOR

ANCAK Ali Turan 2 sene boyunca ücretini taraflar arasındaki özel sözleşmeye göre aldı.. Buna göre ilk yıl için 600 bin TL alan yıldız futbolcuya ikinci sezon da yüzde 20 zamla 720 bin TL ödendi.. Ve sözleşmedeki anlaşmaya göre Ali Turan, 2009-2010 sezonu için de 864 bin TL alacaktı.. Kayserispor bu ücretin 175 bin TL’lik kısmını ise ilk yarıda ödedi.

NE olduysa Ali Turan’ın G.Saray’la anlaşması ile oldu.. G.Saray ile bonservis konusunda anlaşamayan Kayserispor, Ali Turan’a ödemesi gereken para konusunda yan çizdi.. Tabii Anadolu ekibinin elindeki ‘tapu’ gibi sigortası federasyona yollanan sözleşmeydi. Kağıt üstünde sarı-kırmızılılar, yükümlülüklerini yerine getirmişti.. TFF ise özel sözleşmeleri kabul etmediği için Ali Turan’ın kalan 689 bin TL’yi alması mümkün değil..

KONU Türkiye Futbol Federasyonu’na yansısa bile tecrübeli savunmacı, bir kuruş bile para alamayacak.. Bu dramatik olaydan geriye kalan ise senelerce kulübe hizmet eden futbolcularına Kayserispor’un ne kadar etik davrandığı! Eğer Kayserispor bu konuda insafa gelmezse 27 yaşındaki oyuncu, bu sezon sadece 175 bin TL para ile yetinecek, 689 bin TL’lik de çok ciddi bir zarara uğrayacak.

DAĞLAR KADAR FARK VAR

TFF’ye gönderilen sözleşmeye göre Ali Turan’a ödenecek para sadece 175 bin TL.. Oysa özel sözleşmede %20 zam dahil 3. yıl için verilmesi gereken toplam para 864 bin TL..

MURAT YÜCEKÖK / VATAN

Türkiye işte böyle soyuldu!


Yabancı sermaye AKP döneminde elde ettiği 34 milyar dolarlık karı ülkesine götürdü.

ANKARA (ANKA) - Sıcak paranın çekim alanı içinde yer alan 10 ülkeden biri olan Türkiye, yabancı yatırımcılar için kar ve gelir transferleri için adeta “cennet” oldu. Yabancı yatırımcıların doğrudan yatırımlardan 2003 başından 2009 yılı sonuna kadar olan AKP iktidarının 7 yılında Türkiye’deki doğrudan yatırımlardan elde ettiği karlar ve portföy yatırımlarından sağladıkları getirilerin 34 milyar dolarlık bölümünü ülkelerine transfer etti.

ANKA’nın Merkez Bankası ödemeler dengesi verilerinden yaptığı hesaplamaya göre AKP iktidarının 7 yılını kapsayan 2003-2009 döneminde yabancılar, Türkiye’deki doğrudan yatırımlarından elde ettikleri karların 11 milyar 508 milyon doları ile borsa, devlet iç borçlanma senetleri gibi finansal araçlara yaptıkları portföy yatırımlarından kazandıkları 22 milyar 562 milyon doları yurt dışına transfer ettiler.

Böylece anılan dönemde Türkiye’de elde edilen karların 34 milyar 70 milyon dolarlık bölümü ülkeden çıkarak, başka ekonomilere akmış oldu. Türkiye'den yabancıların 25 yıllık dönemde yaptıkları kar transferlerinin toplamı ise 49 milyar 967 milyon dolar düzeyine ulaştı.

-KRİZ YILINDA KAR TRANSFERİNDE GERİLEME-

2009 yılında kriz nedeniyle doğrudan sermaye girişi geçen yıla göre azalırken, “doğrudan” yatırımlardan elde edilen karlardan yapılan transferlerin de son bir yılda azaldığı gözlendi. 2008 yılında doğrudan yatırımlarda 2 milyar 937 milyon dolar kar transferi yaşanırken, kriz yılı 2009'da bu rakam yüzde 16.8 oranında azalarak, 2 milyar 444 milyon dolara geriledi. Ancak 2 milyar doların altına inmedi.

Doğrudan yatırımlarda kar transferleri 2000 yılında 300 milyon dolar düzeyinde gerçekleşirken, 2002'de 401 milyon dolara, 2003 yılında 643 milyon dolara yükselmişti. 2004 yılıyla birlikte belirgin bir şekilde artan kar transferleri, doğrudan yatırımlarda 1 milyar 43 milyon dolara ulaşmıştı.

Doğrudan yatırımlarda kar transferi 2005’te 1 milyar 51 milyon, 2006’da 1 milyar 182 milyon ve 2007 yılında 2 milyar 208 milyon dolara çıktı. 2008 yılı sonunda ise 2 milyar 937 milyon dolarlık bir kar transferi yaşandı. Bu gelişmelerle doğrudan yatırımlarda 2003 başından 2009 yılı sonuna kadar gerçekleşen toplam kar transferi 11 milyar 508 milyon dolar düzeyine çıktı. 1984 yılından 2009 yılı sonuna kadar olan 25 yıllık dönemde yabancıların doğrudan yatırımlarından yaptıkları kar transferi 15 milyar 216 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti.

- PORTFÖY YATIRIMLARINDAN 22.6 MİLYAR DOLAR ÇIKIŞ YAPTI-

Sıcak para olarak gelen ve Türkiye’de borsa ve devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) başta olmak üzere çeşitli finansal yatırım araçlarına yatırım yapan yabancı sermayenin bu yolla elde ettiği kazançlardan yurt dışına transfer edilen tutar da 2009 yılı sonunda bir önceki yıla göre yüzde 15.8 oranında düşüş gösterdi. 2009 yılında yurt dışı yerleşikler Türkiye’deki portföy yatırımlarından elde ettikleri 2 milyar 994 milyon doları yurt dışına aktardı. Portföy yatırımlarından yapılan kar transferi önceki yıl 3 milyar 523 milyon dolar düzeyindeydi.

Bu düşüşte, küresel ekonomik kriz ve faiz oranlarının eski cazibesini yitirmesinin de etkisi oldu. Bilindiği üzere 2008 yılı sonu itibariyle çıkışa geçen sıcak para 2009 yılının ilk aylarında bu süreci hızlandırmıştı. Ancak yılın ikinci çeyreği itibariyle sıcak para çıkışında artış trendi yeniden başladı. Son çeyrek ise sıcak para çıkışında azalma dikkat çekti.

Küresel ekonomik kriz öncesine bakıldığında ise portföy yatırımlarından elde edilen kazancın, son yıllarda hızla büyüdüğü görülüyor. 2002'de 2 milyar 244 milyon dolar olan yabancıların portföy yatırımlarından elde ederek yurt dışına aktardığı tutar, 2003'te 2 milyar 616 milyon dolar, 2004'te 2 milyar 905 milyon dolar, 2005'te 3 milyar 326 milyon dolara çıktı.

Yabancıların portföy yatırımlarından yaptığı kar transferleri, 2006'da 3 milyar 463 milyon, 2007’de 3 milyar 735 milyon dolara yükseldi. 2008 yılında 3 milyar 523 milyon dolar oldu. 2009 yılında ise 2 milyar 994 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Böylece 2003 başından 2009 yılı sonuna kadar olan dönemde yabancıların Türkiye’de portföy yatırımlarından elde ederek yurt dışına aktardığı tutar 22 milyar 562 milyon dolara ulaştı. 1992-2009 yılları arasını kapsayan 17 yıllık dönemde portföy yatırımlardan elde edilen kazanç ise 34 milyar 751 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti.

10 Şubat 2010 Çarşamba

Türkiye'nin 'altın'daki servet


Türkiye'nin altın üretimi son 5 yılda 3'e katlanarak 5 tondan 15 tona yükseldi.

Türkiye'nin altın üretimi son 5 yılda 3'e katlanarak 5 tondan 15 tona yükseldi. Geçen yıl üretilen 15 ton altının ortalama değeri ise 515 milyon doları buluyor.

Türkiye'de altın 2001 yılından itibaren üretilmeye başlandı. Bu tarihten itibaren yer altından çıkarılan altının miktarı her geçen yıl artış gösterdi. 2001 yılında 1,4 ton ile başlayan altın üretimi, 2006 yılında 8 ton, 2007 yılında 10 ton, 2008 yılında 11 ton, 2009 yılında ise 15 ton oldu. Bu yılın sonunda üretilecek altın miktarının ise 20 tonu aşması bekleniyor.

Türkiye'de yer altında 6 bin 500 ton, yastık altında 5 bin ton altın olduğu tahmin edilirken, toplam 11 bin 500 tonluk bu altının değeri yaklaşık 400 milyar dolar olarak hesaplanıyor.

Uzmanlar, yer altındaki 6 bin 500 tonluk altın potansiyelinin ekonomiye kazandırılması için ise 2,5 milyar dolarlık arama yatırımı, 15 milyar dolarlık da işletme yatırımı yapılması gerektiğini belirtiyor.

Altın üretimi her geçen yıl artan Türkiye, 2006 yılından bu yana Avrupa ülkeleri arasında en büyük altın üreticisi konumunda bulunuyor. Dünyada altın talebi en yüksek ülkeler arasında Türkiye, 4. sırada yer alıyor. Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü Muhterem Köse, Türkiye'de Bergama Ovacık, Gümüşhane Mastra ve Uşak Kışladağ olmak üzere 3 işletmede altın üretimi yapıldığını söyledi.

Türkiye'de maden arama ruhsatına sahip olan firma sayısının 40 bin civarında olduğunu, ancak ülke genelinde 30 büyük firmanın altın madeni arama çalışmasını sürdürdüğünü belirten Köse, bu firmaların geçen yıl altın aramak için yaklaşık 50 milyon dolar harcadığını kaydetti.

Geçen yıl dünyada altın aramaları için yaklaşık 5 milyar dolar harcandığını anlatan Köse, altın madenciliğinin mali açıdan riskli olduğunu, yıllarca süren arama faaliyeti sonucunda çoğu kez ekonomik ölçüde bir maden rezervi tespit edilemediğini kaydetti. Türkiye'de bulunan 6 bin 500 tonluk altın potansiyelinin ekonomiye kazandırılması için yaklaşık 2,5 milyar dolarlık arama yatırımı ve 15 milyar dolarlık da işletme yatırımı gerektiğini anlatan Köse, “Yılda 230-270 ton arasında altın ithal ediliyor. Bunun da parasal değeri yarattığı katma değeriyle birlikte 6-7 milyar dolar. Halbuki Türkiye, altın ihtiyacının tamamını kendi maden potansiyelinden karşılayabilir” dedi.

Altın madenciliğinin riskli ve uzun vadede sonuç alınabilecek bir yatırım olduğuna işaret eden Köse, madencilik sektöründeki yatırım ortamının uluslararası standartlara getirilmesi ve arama faaliyetlerinin teşvik edilmesi gerektiğini belirtti.

31 GRAM ALTIN, 80 KİLOMETRE UZUNLUĞUNDA TELE DÖNÜŞTÜRÜLEBİLİYOR

Dünyada yılda yaklaşık 2 bin 500 ton altın üretiliyor. Altın, M.Ö. 5000 yıllarından beri insanlar tarafından kullanılıyor. Dünyada bugüne kadar çıkarılan yaklaşık 145 bin ton altının yarıdan fazlası hükümetlerin ve merkez bankalarının elinde bulunuyor.

Saf haldeyken macun kadar yumuşak bir maden olan altın, bu özelliğinden dolayı kolayca biçimlendiriliyor. 31 gram ağırlığındaki bir altın, çekilerek 80 kilometre uzunluğunda tel haline getirilebiliyor. Ya da 10 gram ağırlığındaki bir altın dövülerek 12 metrekarelik bir alanı kaplayacak büyüklükte levha haline dönüştürülebiliyor.

Üstüne düşen kızılötesi ışınların yüzde 98'ini yansıtarak geri çevirebilme özelliği olan altın, ince levhalar şeklinde uzay elbiselerinin başlığındaki göz deliklerinde zararlı ışınlardan korunmayı sağlıyor. 0.15 mm kalınlığındaki altın tabakalar, radyasyon kalkanı olarak uzay mekiklerinde kullanılıyor.
Herhangi bir telefonda 33 tane altınla kaplanmış elektrik bağlantısı bulunuyor.

1 TON DENİZ SUYUNDA 0,1-2 MİLİGRAM ALTIN BULUNUYOR

1 ton deniz suyunda 0,1-2 miligram altın bulunduğu, bu altının çıkarılması için herhangi bir yöntemin henüz geliştirilemediği belirtiliyor. Yerkürenin milyonda birini oluşturan altın, hiç bir zaman yüzde 100 saf olmuyor. Doğadaki en saf altın, binde 999,9 saflıkta bulunuyor. Dünya altın üretiminin yüzde 53'ü dört sanayileşmiş ülke Çin, Güney Afrika, ABD ve Avustralya'da yapılıyor. Türkiye dünya altın üretimi sıralamasında yer almadığı halde dünya altın talebinde 5. sıra bulunuyor.


İş hayatının 'Top Ten'i!


Araştırmayaa göre, en rahatsız edici 10 hal şöyle:

İngiliz Reuters ajansı, Opinium (Fikirler) araştırma kuruluşunun ankentinin ortaya çıkardığı "işyerinde en beğenilmeyen halleri" yayımladı.

Buna göre, ankete katılan bin 836 kişiden 10'u "bu haller yüzünden işi terk etmek" zorunda dahi kaldı, üçte ikisi "lüzumsuz işyeri stresine" maruz kaldığını belirtti.

İngiliz araştırmasına göre, en rahatsız edici 10 hal şöyle sıralanıyor:
1- Dedikoducu, kasvetli "vıdı vıdı" konuşmaları,
2- Bilgisayarların ağır çalışması, bozulması,
3- İşyerinde alçak sesle konuşarak dedikodu yapmak,
4- Her gün "incir çekirdeğini doldurmayan" sıradan konulardan, nesnelerden bahsetmek,
5- Telefonda aşırı yüksek sesle konuşmak,
6- Bürolarda sağlık, emniyet tedbirleri üzerinde aşırı durulması,
7- Tuvalet adabında eksiklik,
8- Vaktinde toplantıya gelmemek,
9- İşyerinin küçük mutfaklarını özensiz kullanmak, etrafın derlitoplu oluşuna dikkat etmemek,
10- Havanın durumuna göre klimaların soğuk-aşırı soğuk çalıştırılması.

A.A.

En yaygın mazaret mazi oldu!


Araştırmala göre seks bazı baş ağrılarına iyi geliyor.

Her insan, hayatı boyunca en az 3 kez şiddetli baş ağrısı yaşıyor. Geniş bir hastalık grubuna sahip olan baş ağrılarının nedenleri ve tedavilerinin çok farklı olduğunu belirten Memorial Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Abdullah Özkardeş, cinsel ilişkinin iyi geldiği ağrı tipleri ile ilgili şu bilgileri verdi:

EN ÇOK YAŞANAN BAŞ AĞRISI: MİGREN

Tüm dünyada baş ağrıları için yılda 13.000 ton aspirin kullanılıyor. Hafif veya 1-2 kez olan ağrılar için insanların pek çoğu, doktora başvuruyor. Bu nedenle baş ağrılarının gerçek sıklığını tahmin edebilmek güç. Baş ağrıları, geniş bir hastalık grubudur ve birçok türü bulunur. Baş ağrısının 13 ana grubu bulunmakta ve bunlar da alt gruplara ayrılmaktadır. Migren ve gerilim tipi baş ağrıları önemli ve sık görülen grupları oluşturur. Seyrek görülen, fakat oldukça rahatsız eden ve bazen hayati önemi de olabilen baş ağrısı türleri de vardır.

CİNSEL İLİŞKİYE BAĞLI BAŞ AĞRILARI

Cinsel ilişkiye bağlı baş ağrıları, hekimlerin günlük pratikte karşılaşılabilecekleri baş ağrıları arasına girmiştir. Bir diğer ağrı türü cinsel uyarıcı baş ağrılarıdır. AIDS hastaları da baş ağrısı problemleri yaşayabilirler. Ayrıca migren ve diğer tip baş ağrıları için kullanılan ilaç tedavileri, özellikle erkeklerde cinsel fonksiyonları etkileyebilirler.

ORGAZM AĞRIYI SONLANDIRABİLİR

Küme baş ağrıları diye adlandırılan Cluster Baş ağrıları, cinsel ilişki ile rahatlayabilir. Küme baş ağrıları yüzde 1 gibi nadir görülür. Ağrılar kümeler halinde gelir, 1-2 hafta veya ay sürer. Ağrılar şiddetli, fakat kısa sürelidir, genellikle 1-2 saat sürer. Ağrı, bir göz çevresindedir. Bu gözde kanlanma ve aynı tarafta burun akıntısı olabilir. Her gün aynı saatte olur, gece yarısı da olabilir. Sigara ve alkol kullananlar da daha sık yaşanır. Hastalığın neden olduğu kesin olarak bilinemese de, bu hastalıkta, beyinde sempatik denilen sinirlerde fonksiyon azalması ve parasempatik denilen sinirlerde fonksiyon fazlalığı bulguları görülmektedir. Ağrı varken yapılan cinsel ilişki, orgazm zamanında ağrıyı dramatik olarak sonlandırabilmektedir. Cinsel ilişki, sempatik sinirlerin fonksiyonunu artırır. Bu konuda yapılmış olgu sunumlarını içeren yayınlar bulunmakta. Ayrıca yine sempatik sinirlerin fonksiyonu artıran ağır fiziksel egzersizler de küme ağrılarına iyi gelebilir.

CİNSEL İLİŞKİ BAŞ AĞRISINI AZALTIYOR

Genel olarak, cinsel ilişkinin migren ağrıları üzerinde negatif etkisi olduğu söylenebilir. İlişki Baş Ağrıları diye gruplandırılan ağrıların birçoğunun kökeninde migren ağrıları bulunur. Ancak, kökeninde psikolojik streslerin ve gerilimlerin bulunduğu gerilim baş ağrıları, migrenden farklılıklar gösterir. Cinsel ilişki, cinsel doyum, bir tür rahatlama ve gevşeme yöntemleridir. Yoğun sıkıntı ve stres içerisinde yaşayan ve sürekli baş ağrısı çeken, kendine oldukça az zaman ayırabilen günümüz insanında, cinsel ilişkiler rahatlama ve baş ağrılarında azalma yaratabilir.

NTVMSNBC

Son beş yılın en aktif günü


Güneş'te üst üste şiddetli patlamalar gözlendi.

Rusya Federasyonu Bilim Akademisi, Güneş'te havai fişek gösterisini andıran patlamaların meydana geldiğini bildirdi.

Akademinin Lebedev Fizik Enstitüsü bilim adamları tarafından kurulan "Tesis" gözlemevi, Güneş'te GEOS ölçeğine göre 18'i C ve 4'ü M şiddetinde olmak üzere 22 patlamanın meydana geldiğini tespit etti.

"Tesis" gözlemevinin internet sitesinde, Güneş'te son beş yılın en aktif gününün 8 Şubatta yaşandığı belirtildi.

Güneş'te çok sayıdaki bu patlamaların 24 ila 36 saat içinde Dünya'ya ulaşacağını, ancak manyetik fırtına oluşturacak güçte olmadığını belirten bilim adamları, X şiddetindeki patlamaların Dünya'da manyetik fırtınaya yol açtığına işaret etti.

Güneş'te bir günde en fazla patlamanın meydana geldiği 14 Ocak 2005'te 26'sı C ve 4'ü M şiddetinde 30 patlama yaşanmıştı. 2009 yılında ise sakin bir yıl geçiren Güneş'te, 25'i son üç ayda olmak üzere toplam 28 patlama meydana gelmişti.

GEOS ölçeğine göre, Güneş'te meydana gelen patlamalar yaydıkları X ışını şiddetine göre A, B, C, M ve X harfleriyle belirtilen 5 sınıfa ayrılıyor. A 0.0 olarak belirtilen en düşük şiddetli patlama, Yer yörüngesinde bir metre kareye düşen 10 nanovat ışına karşılık geliyor. Patlamanın şiddetine göre belirlenen her bir kademe artışında metre kareye düşen ışın miktarı 10 kat artıyor. Güneş etkinliğinin yoğun olduğu 2003 yılı Ekim ayında X 17 olarak belirtilen bir milyon nanovat şiddetinde patlamalar kaydedildi.

Amerikan uzay kurumu NASA'nın Güneş'in faaliyetlerini ve Dünya ile iklim üzerindeki etkilerini daha iyi anlamak için bugün uzaya fırlatacağı "Solar Dynamics Observatory-SDO" gözlem aracındaki Atmospheric Imaging Assembly (AIA) teleskobu, Güneş ve atmosferinin yüksek çözünürlüklü görüntülerini çekecek.

Helioseismic and Magnetic Imager (HMI), manyetik alanları doğuran plazma hareketlerini ölçmek için güneşin iç bölümünü gözlemleyecek, Extreme Ultraviolet Variability Experiment (EVE) da Dünya atmosferinin soğurduğu ve Dünya'dan ölçülmesi mümkün olmayan, Güneş'in aşırı ultraviyole ışımasındaki enerji miktarını ölçecek.

A.A.

Google'dan 'Buzz' gibi rakip


Buzz Facebook ve Twitter'ın 'belalısı' olma yolunda...

ABD'li arama motoru Google, kendi sosyal paylaşım ağı ''Buzz''la Facebook ve Twitter'a rakip olmaya hazırlanıyor.

Fransız Le Monde gazetesindeki habere göre, şirket ''Buzz'' (vızıltı) adını verdiği yeni sosyal paylaşım ağını ABD'deki genel merkezinde düzenlediği basın toplantısıyla tanıttı.

Facebook ve Twitter'a rakip bir sosyal ağ olarak tasarlanan Buzz, Google'ın e-posta servisi olan Gmail'in içine entegre edilerek oluşturuldu.

Buzz, kullanıcıların durum güncellemeleri yapmasını, içerik paylaşmasını ve arkadaşlarının gönderilerini okuyup yorumlamalarını sağlıyor.

Google'nın Buzz ile sayıları 176 milyona ulaşan mevcut Gmail kullanıcılarından yararlanmayı hedeflediği belirtiliyor.

Gmail'in ürün müdürü Todd Jackson şirketin resmi sitesindeki blogda yaptığı açıklamada, Buzz'la internet üzerinde bulunan ve önemli bir sorun haline dönüşen sosyal bilgileri organize etmeyi istediklerini belirtti.

Şu anda dünyanın en popüler sosyal paylaşım sitesi Facebook'un kullanıcı sayısının ise 400 milyona ulaştığı belirtiliyor.

-BUZZ'IN ÖZELLİKLERİ-

Google'ın resmi internet sitesinde yer alan bilgide, şirketin ücretsiz e-posta servisi Gmail'in içine yerleştirilerek oluşturulan Buzz'da kullanıcıların gizli ya da açık durum güncellemeleri yapabileceği, içeriklerini Twitter, Youtube, Flickr ve Picasa gibi internet sitelerinde paylaşabileceği belirtiliyor.

Buzz simgesi ile işaretlenen mesajların, Gmail'in içindeki genel kutusu ile birleştirileceği, özel durum güncellemeleri, otomatik olarak kullanıcıların profil sayfalarına yansıyacağı, açık durum güncellemelerine ise arama motorları yoluyla erişilebileceği ifade ediliyor.

Açık güncellemelerin, restoran ve tiyatro değerlendirmelerinin de yer aldığı Google Places adlı işletme dizinine de ekleneceği bildiriliyor.

Buzz, kişilerin ''takip edilebilmesi'' gibi özellikleri yönünden Twitter, paylaşılan içeriği ''beğenme'' gibi özellikleri açısından ise Facebook'tan bazı unsurları içereceği kaydediliyor.

Google'ın, Buzz'ı cep telefonlarındaki harita servisi ve mobil platformlar ile de entegre hale getirdiği belirtiliyor. Android işletim sistemini kullanan cep telefonları için mobil bir uygulamanın da kullanıcılara sunulacağı aktarılıyor.

Cep telefonlarından yapılan durum güncellemelerinde, kullanıcıların bulunduğu yerin kaydedilerek mesaja ekleneceği, diğer kullanıcıların da yakında bulunan kişilerin kamuya açık mesajlarında arama yapabileceği belirtiliyor.

Bu yeni hizmetin, kullanıcılarının paylaştığı ve beğenileceğini düşündüğü içeriği diğer kullanıcılara tavsiye edeceği de ifade ediliyor.

Dizi tutturmanın 10 altın yolu


Habertürk TV eleştirmeni Memet Güler, 10 maddede sihirli formülü yazdı...

MEMET GÜLER / HABERTÜRK

İşte 10 maddede televizyonda dizi tutturmanın altın formülü

1 – İlk kural yeni bir şey söyleyebilmektir efendim. Seyircinin o güne kadar ekranda görmediği, farklı, özgün bir hikaye, bir dil, bir stil bulabilmektir. Ezel'in bu sene yaptığı, bir zamanlar Asmalı Konak'ın başardığı, Kurtlar Vadisi ekibinin yıllardır üzerine bastığı yepyeni bir tarz sergileyebilmektir seyirciye. Söyleyecek, anlatacak, gösterecek yeni bir şeyiniz yoksa, olmaz...

2 – 3D kuralını mutlaka uygulamak gerekmektedir. Doğru kanalda, doğru günde, doğru yayın saatinde ekranda olmak demektir 3D. Bu da gerçek bir mühendislik çalışması istemektedir. Yayıncı ile yapımcının, bu görevi birlikte üstlenmesi gerekir. Yoksa, olmaz...

3 – Film demek, dizi demek her şeyden önce elinizde sağlam bir öykünüzün bulunması demektir. Karakterleri iyi örülmüş, sürprizlerle seyircisini şaşırtmasını bilen, izlendiğinde değil, okunduğunda da keyif verebilen bir senaryonuz yoksa, olmaz...

4 – Doğru isimleri karşı karşıya getirmesini bilmektir dördüncü kural. Birbirlerine yakışan çiftleri seçebilmektir. Seyirciye, ekranda izlediği o aşk ya da nefret hikayesi etrafında birbirlerini dengeleyen, birbirlerine denk gelen kadınları ve erkekleri gösterebilmektir. Yoksa, tutmaz...

5 – İnsanların üzerinde konuşacağı, sokakta tartışılacak paradigmalar bulmanız gerekmektedir. Diziyi, ev sohbetlerine konu yapabilmeniz manasına gelmektedir bu. Eğer Binbir Gece "Evladınızın hayatı için 300 bin dolara bir adamla bir gece geçirir misiniz" sorusunu atmasaydı ortaya, sizce aynı başarıyı yakalar mıydı?

6 – Moda yaratmasını bilmekten geçer biraz da dizilerin başarısı. Dizideki karakterlerin yediklerini, içtiklerini, giydiklerini popüler hale getirmeyi başarmaktan yani. Eğer sokaktaki insan da sizin karakterleriniz gibi giyinmeye, onların tarzını benimsemeye, sevmeye ve hatta taklit etmeye başlamışsa, tamamdır.

7 – İnsanlara hayal kurdurabilmek, insanların hayallerini beslemesini bilmektedir biraz da mesele. Kendilerini yerlerine koymak isteyeceği karakterler yaratmak, yaşamak isteyecekleri hayatlar sergilemektir. Başarılı dizilerin sırrı biraz da zenginliği, gücü ve güzelliği iyi göstermelerindedir.

8 – Ekran, samimiyeti ölçen bir turnusol kağıdı gibidir. İçtenlik filtresidir ekran. Eğer yaptığınız işte samimiyseniz, ekrana bütün enstrümanlarıyla samimi bir yapım getirebildiyseniz, oyuna 1-0 galip başlamışsınız demektir. Unutmayın, hangi işi yaparsanız yapın aslında gönlünüzün ekmeğini yemektesinizdir aslında.

9 – Birçok kaliteli dizinin katili, onların ekrandan kaybolup gitmesinin faili hep yayın günü değişiklikleri olmuştur. Eğer dizinizi tutturmak istiyorsanız, sakın yayın günü ve saatiyle oynamayınız, oynatmayınız. Onu mutlaka kendi yayın gününde, kendi yayın saatinde yayınlayınız.

10 – Bu saydıklarımın tümünü yaparsanız, dizinizi tutturma şansınız yüzde 49'a çıkar. Gerisi ülkenin o günkü haline, seyircinin halet-i ruhiyesine, keyfine ve biraz da talihinize kalmıştır. Takdir edersiniz ki dizi tutturmanın yüzde yüz garantili bir formülü olsaydı, bunu bütün kanallar çoktan yapardı. Ben sadece işin olmazsa olmazlarını sıraladım efendim.

Gençlerin tercihi Kral FM


RTÜK'ün yaptığı araştırmaya göre radyoyu en az Karadenizliler dinliyor.

Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından yapılan ''Radyo Dinleme Eğilimleri-2 Araştırması''na göre, Türkiye'de her beş kişiden üçü (yüzde 60) radyo dinlerken klasik radyo kullananların oranı giderek azalıyor.

İstanbul Dedeman Oteli'nde RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun tarafından düzenlenen basın toplantısında, ''Radyo Dinleme Eğilimleri-2 Araştırması''nın sonuçları açıklandı.

RTÜK tarafından 3-15 Aralık 2009 tarihlerinde 21 il ve 124 ilçede gerçekleştirilen araştırmada, Türkiye genelini temsil eden 2 bin 600 kişiye yüz yüze mülakata dayalı anket uygulandı.

Araştırma bulgularına göre, her beş kişiden üçü (yüzde 60) düzenli olarak radyo dinliyor. Radyo dinleyicileri hafta içinde günde ortalama 3,4, hafta sonlarında ise günde 3,2 saat süreyle radyo başında kalıyor. Hafta içinde radyo dinlemenin en yoğun olduğu saatler 09.00-12.00, hafta sonları ise 12.00 ile 15.00 arası oluyor.

-EN FAZLA GÜNEYDOĞULULAR RADYO DİNLİYOR-

Televizyonların en çok izlendiği akşam saatlerinde radyo dinleme oranı da düşüyor. Saat 21.00'e kadar radyo dinleyenlerin oranı yüzde 26,5 iken bu oran saat 24.00'e kadar yüzde 18,2'ye düşüyor. En uzun süre radyo dinleyenler günde ortalama 4,18 saatle Güneydoğulular, en az süreyle radyo dinleyenler ise Karadenizliler oldu.

Araştırmaya göre, radyoyu klasik radyo alıcılarından dinleyenlerin oranı 2007 yılında yüzde 88 iken 2009'da bu oran yüzde 64'e geriledi. Dinleyicilerin yüzde 18,4'ü mobil telefon ya da cep telefonu, yüzde 15'i internet, yüzde 14,5'i uydu, yüzde 12,9'u ise mp3 çalar ve ev sinema sistemleri gibi yeni teknolojik vasıtalar aracılığıyla radyo dinliyor.

Radyo kanalları, en fazla evde dinleniyor. Radyoyu evde dinlediğini belirten deneklerin oranı yüzde 62. Radyonun dinlendiği mekan olarak evlerden sonra iş yeri ve araçlar geliyor.

Araştırmaya göre, en fazla dinlenen radyolar sırasıyla yüzde 32,7 ile Kral FM, yüzde 30,5 ile TRT, yüzde 10,3 ile Power Türk, yüzde 7,6 ile Süper FM, yüzde 7,3 ile Slow Türk, yüzde 5 ile Best FM, yüzde 4,8 ile Alem FM, yüzde 4,4 ile Radyo 7, yüzde 3,9 ile Radyo D ve yüzde 3,6 ile Show Radyo oldu.

Araştırmaya göre, gençler daha çok Kral FM'i, 40 ve yukarı yaşlarda olanlar ile profesyonel mesleklerde çalışanlar TRT radyolarını dinlemeyi tercih ediyor. Marmara ve Güneydoğu dışındaki tüm bölgelerde TRT daha fazla dinleniyor, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ise Kral FM, TRT'den daha çok dinleniyor.

-RADYO, MÜZİK VE HABER İÇİN DİNLENİLİYOR-

Araştırma sonuçları, radyonun yüzde 49,7 oranı ile müzik, yüzde 17,7 oranı ile de haberleri dinlemek için kullanıldığını ortaya koyuyor.

Radyo dinleyicilerinin en fazla takip ettikleri programlar haber bültenleri, haber programları, değişik müzik türleri, dini programlar ve spor programları oldu. Ankete katılanlar TRT radyolarını, ''sevilen müzikler, tarafsız haberler, kaliteli ve seviyeli yayınlar, net yayını, kültürel ve eğitici programlar ile Türkçenin güzel kullanılmasından dolayı'' tercih ettiğini ifade ederken Kral FM ve Power Türk'ün en fazla tercih edilme nedeninin yayımladıkları müzik türlerinin dinleyiciye hitap etmesi olduğu bildirildi. ''Sevilen müzikleri çaldığı'' için Kral FM'i dinleyenlerin oranı yüzde 72,3, aynı nedenle Power Türk'ü dinleyenlerin oranı yüzde 67,5 oldu.

Dinleyicilerin yüzde 38,6'sı ''Türkçeyi en iyi kullanan'' radyonun TRT olduğunu düşünüyor.
Dinleyicilerin üçte ikilik bir kesimi, radyo yayınlarından memnun olduğunu ifade etti. Radyo yayınlarından rahatsızlık duyan yüzde 24 düzeyindeki kitlenin önemli bir kesimi, reklamların çok ve uzun olmasından şikayet ediyor. Bununla birlikte sunucuların çok konuşması, argo konuşmalar, niteliksiz müzik yayını, Türkçenin düzgün kullanılmayışı, yayınların ses kalitesinin düşüklüğü ve taraflı yayın gibi hususlar, dinleyicileri rahatsız eden noktalar olarak ön plana çıkıyor.

-RADYO REKLAMLARININ İZLENİRLİĞİ-

Araştırmaya göre, dinleyicilerin yüzde 42,6'sı radyoda reklamlar başladığında kanalı değiştiriyor. Yüzde 31'lik bir kesim ise reklamları sonuna kadar dinlediğini belirtiyor. Araştırmada yer alanların yüzde 51,4'ü radyoların ''kültür, örf ve adetlerimizi yaygınlaştırdığını'', yüzde 55,8'i radyo kanallarında Türkçe iyi kullanıldığı için dilimizin geliştiğini düşünüyor. Radyo dinleyicilerinin yüzde 49,1'i kadın ve çocuk programlarının radyolarda yeterince yer almadığını düşünüyor.

Müzik türleri içinde yüzde 61,5 oranı ile en fazla Türk Halk Müziği tercih ediliyor. Türk Halk Müziği tercih edenlerin yüzde 41'i TRT'yi, pop müzik tercih edenlerin yüzde 19,4'ü Kral FM'i, Türk Sanat Müziği tercih edenlerin yüzde 48,3'ü TRT'yi, arabesk tercih edenlerin yüzde 50,5'i Kral FM'i dinliyor.

Dini programlarda en çok TRT tercih edilirken onu sırasıyla Radyo 7, Burç FM, Akra FM, Meltem FM izliyor. Spor programlarında ise TRT'den sonra Lig Radyo, Kral FM, NTV Radyo, Süper FM ve Radyo D geliyor. NTV Radyo'nun ise en çok ekonomi programları dinleniyor. Yabancı pop müzik alanında Power FM, Metro FM, Radyo Maydanoz ve Number One öne çıkıyor. Dinleyicilerin en fazla takip ettikleri program yüzde 7,5 oranı ile Kral FM'de yayınlanan ''Mehmet'in Gezegeni'', ''Harbi Kız'' ve Alem FM'de yayınlanan ''Matrax'' oldu.

A.A.

5 Şubat 2010 Cuma

Cinsellikle İlgili Yanlış Bilinenler


Cinsellikle İlgili Yanlış Bilinenler
Cinsel yaşamla ilgili kulaktan dolma bilgiler ne kadar doğruyu yansıtıyor? Doğru varsaydığımız pekçok bilginin aslında gerçeklerle alakası yok.... İşte cinsellikle ilgili yanlış bilinenler:

Cinsel Hastalıklar Tuvaletten Bulaşabilir

Cinsel hastalıkların tuvaletten bulaşabileceği düşüncesi yanlıştır. Çünkü cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların vücudun dışında uzun süre yaşaması mümkün değildir. Aynı zamanda bu enfeksiyonların tuvaletteki idrardan geçmesi mümkün değildir. Uzmanlar cinsel hastalıklar hakkında üzülmek için öpüşmekten, ilişkiye girmekten korkun derken korunmanın da önemine dikkat çekiyorlar.

İlk Cinsel İlişkinizde Hamile Kalmazsınız

Bu bir istek olabilir ama hiçbir zaman gerçek olamaz. Dr. Yen, istatistiki verilere göre ilk ilişkisinde hamile kalanlarının oranının yüzde 20 olduğunu söylüyor.

Regliyseniz Hamile Kalmazsınız

Çok ender olsa da regliyken hamile kalma ihtimali vardır. Çünkü bazı kadınların periyodları uzun sürer ve yumurtlama süreleri de uzun olabilir. Örneğin eğer 21 günde bir regli oluyorsanız, son günlerinize yakın cinsel ilişkiye girdiğinizde hamile kalma ihtimaliniz vardır.

Ertesi Gün Hapı Düşüğe Neden Oluyor

Ertesi gün hapı ilişkiden sonra kullanılabilir fakat olmuş bir hamileliğin bitmesine neden olmaz. Dr. Yen bu konuda yanlış bilgilerin özellikle gençler arasında çok yaygın olduğunu belirtiyor.

Doğum Kontrol Hapı Kilo Aldırır

Kadınlar bazen sadece bu nedenle doğum kontrol hapı kullanmak istemezler. Oysa yapılan araştırmalar doğum kontrol hapının kilo aldırdığını kesin olarak ortaya koymamıştır.

Cinsel İlişki Sırasında Erkekler Geri Çekilirse Hamile Kalınmaz

Kesinlikle yanlış bir inanış olduğunu söyleyen uzmanlar bu nedenle birçok kişinin hamile kaldığını belirtiyorlar.

Hamileyken Yapılan Cinsel İlişki Bebeğe Zarar Verir

Çiftlerin büyük bir bölümü bu yanlış yüzünden hamilelik döneminde zor günler yaşayabiliyor. Cinsel ilişki nedeniyle bebeğin düşebileceği ya da enfeksiyon kapabileceği değildir. Bir hekim tarafından aksi söylenmedikçe, gebelik sırasında ilk 6 ay cinsel birleşmenin bir sakıncası yoktur ve orgazm kasılmalarından dolayı bebek kafa travması veya beyin sarsıntısı geçirmez.

Mastürbasyon Zararlıdır

Mastürbasyon yapmak aksine cinsel sağlık açısından yararlıdır. Uzmanlar kişinin kendi vücudunu tanıması açısından mastürbasyonun önemli olduğunu belirtiyorlar.

Menopozda Cinsel Arzu Azalır

Menopozla birlikte hormonlarda değişiklikler oluşsa da cinsellik sadece hormonlarla açıklanamayacağından, menopozla birlikte cinselliğin bittiğini söylemek mümkün değildir. Yapılan araştırmalarda 50 yaş üzerindeki kadınların yüzde 70'inden fazlasında cinsel isteğin azalmadığı görülüyor.

Çok Fazla Cinsel İlişki Kadının Vücudunu Yıpratır

Aslında bu yanlıştır çünkü kadın ne kadar çok cinsel ilişki yaşarsa, kalça kasları da o oranda güçlenir.

Erkekler Her 7 Saniyede Bir Seks Düşünür

Erkeklerin sadece yüzde 23’ü sık sık seksi düşündüğünü, fantezi kurduğunu söylüyor. (Hürriyet)

Burçlara Göre Güzellik Sırları


ATEŞ ELEMENTİ (Koç - Aslan - Yay)

Eğer Koç, Aslan veya Yay burcuysanız, ateş elementisiniz.
Mizacınız icabıyla da sıcak sayıldığınızdan, bu dinamik ve kendinden emin tutumlarınızı ön plana getirecek bir makyaj stiline ihtiyacınız var. Sizin için ayrıca güzellik bakımının pratik ve etkili olması gerekir. Sonuçta siz yoğun bir yaşam sürmektesiniz ve cildinizi tazeleyecek kremlerin veya kozmetik ürünlerin hayatınızda birer mecburiyet olduklarını eninde sonunda idrak edersiniz. Ancak çeşit çeşit krem kutuları size karışıklığı çağrıştırır. Sizin için önemli olan, herkesten farklı görünmektir. Makyaj yapmak size göre en eğlenceli uğraştır. Parlak ve ışıldayan renklerle gözlerinizi vurgularsınız. Ayrıca kopkoyu kırmızı dudaklar tam size göre. Tabi ki, makyajınızı ortamına göre uygularsınız, örneğin ofiste oldukça ciddi gözükmeli, akşam randevunuzda ise parlamalısınız. Sizin için en uygun saç modeli, yüz şeklinize uyacak sportif kısa saç modelidir.

Renkleriniz: Kırmızı, orange, altın sarısı, antrasit gri ile kombine edilmiş bakır rengi gibi parlak renkler tercihinizdir. Çünkü bu renkler ateşli ve sıcak kişiliğinize uymaktadır.

Makyajınız: Göz kapaklarınızın üzerini altın veya orange renkleriyle canlandırabilirsiniz. Göz kapaklarınızın üst kısmını içten dışa doğru antrasit rengi ile gölgelendirin. Siyah veya koyu kahverengi göz kalemi ile gözlerinizin çevresini belirleyin. Yine siyah veya koyu kahverengi rimel kullanabilirsiniz. Yanaklarınızı bakır tonunda allık ile vurgulayabilirsiniz. Dudaklar ve tırnaklar pas veya parlak tonda kırmızı olmalı.

Değerli taşınız: Yakut, süleyman taşı (Granat), elmas


TOPRAK ELEMENTİ (Boğa - Başak - Oğlak)

Boğa, Başak veya Oğlak burcu olarak toprak elementisiniz ve ayakları yere emin basan bir kişilik sergiliyorsunuz. Yaşamın iyi ve manalı yönlerinin kıymetini bilirsiniz. Baştan sona kadar bakımlı olmak sizin için tartışılmaması gereken bir konudur. Dişiliğinizi ve tipinizi makyaj ve parfüm ile daha anlamlı hale getirmeyi seversiniz. Bu esnada da kozmetik ürünlerinizle hiç tasarruflu değilsinizdir, az krem almak yerine fazla almayı yeğlersiniz. Sizin için mükemmel ve bakımlı görünmek çok önemlidir. Buna rağmen yine doğal bir hava sergilersiniz, çünkü tipinizi (kişiliğinizi) yabancılaştırmayı hiç sevmezsiniz. Keskin veya sivri bir tarz sizin için düşünülemez, tam tersine daha ciddi bir görünüşten yanasınız. Saç şekliniz rahat ve basit olmalı. Klasik at kuyruğu veya açık taşıyacağınız orta uzunluktaki saç tipi size uygun olur.

Renkleriniz: Bej, kahverengi, bakır rengi veya toprak sarısı gibi toprak tonları sizin elementinize hitap etmektedir. Ayrıca bunları mısır sarısı veya koyu yeşil ile kombine edebilirsiniz.

Makyajınız: Toprak bayanına, özellikle gözleri vurgulayan etkileyici bir makyaj tarzı uymaktadır. Bunun için göz kapaklarınızı koyu kahverengi ile renklendirin. Kaşlarınızın ve göz kapaklarınızın alt kısmına bakır tonunda far uygulayabilirsiniz. Siyah rimel kullanın. Yanaklarınızı pas rengine yakın kahverengi ruj ile vurgulayın. Dudaklar bej tonunda olmalı. Tırnaklarınıza bakır rengine yakın bej oje kullanabilirsiniz.

Değerli taşınız: Safir, alaca akik, Citrin, topaz (sarı yakut).


HAVA ELEMENTİ (İkizler - Terazi - Kova)

İkizler, Terazi veya Kova burçları hava elementinin, yani gökyüzünün burçlarıdır. Bulutlar üzerinde uçmayı ve kendinizi yükseklerde hissetmeyi seversiniz. Geniş bir uygulama alanına ve değişikliğe ihtiyaç duyarsınız. Cildiniz çoğunlukla yumuşak, ince ve genelde hassastır. Bu yüzden de düzenli bakıma ihtiyacı vardır, ancak "bakım" konusu hiç de size göre değildir, çünkü siz daha çok fikirleriniz ve planlarınızla uğraşmayı tercih edersiniz. Ayrıca her zaman güzelliğinize ayıracak zamanınız da yoktur. Değişik olanı sevdiğinizden, kozmetik ürünlerinizi sık sık değiştirirsiniz, yani siz tutkulu bir krem ve parfüm deneyicisinizdir. Yeni ürünler her zaman ilginizi çekmiştir ve genelde araştırmacı olduğunuz için yeni çıkan bir makyaj ürününü veya saç modelini hemen denemelisiniz. Alnınızın açık olduğu saç modelleri size hitap etmektedir. Saç renginizi de çabuk değiştirir ve asimetrik saç kesimlerinden de vazgeçemediğiniz olmuştur.

Renkleriniz: Tüm pastel renkler ve gök mavisi, pembe, açık yeşil gibi serin renkler, hatta limon sarısı havalı ve hafif mizacınıza hitap etmektedir.

Makyajınız: Hava elementinin belirgin ve ince yüz hatlarına, serin tonların kullanıldığı yumuşak bir makyaj stili uymaktadır. Zıtlık yaratması açısından öncelikle göz kapaklarınızın üst kısmına beyaz far uygulayın. Açık pembe tonu ise kaşlarınızın altına doğru kullanabilirsiniz. Göz kapaklarınızı iç kısmından dışına doğru açık mavi ile renklendirin. Mavi göz kalemi kullanın, ancak çizginin ince olması gerekir. Kirpiklerinize de mavi rimel kullanabilirsiniz. Yanaklarınızı, dudaklarınızı ve tırnaklarınızı gül pembesi ile tonlandırın.

Değerli taşınız: Topaz (sarı yakut), beril (gök zümrüt), aquamarin, turmalin taşı, turkuvaz.


SU ELEMENTİ (Yengeç - Akrep - Balık)

İster Yengeç, Akrep veya Balık burcu olun, siz su elementisiniz. Duyarlı ve hassas bir kişiliğiniz var, ki bu da yüz hatlarınıza yansımaktadır. Teniniz genelde çok ince ve cilt yapınız oldukça yumuşaktır. Dış görünüşünüz ve güzellik bakımınız genellikle duygusal atmosferinizle bağlantılıdır. Bu yüzden keyifsiz anlarınızda bile, düzenli bakım uygulamak için çaba göstermelisiniz. Çünkü özellikle bu durumlarda buna ihtiyacınız olacaktır. Biraz daha disiplinli olmak size iyi gelecektir. Keyfinizi canlandırdığı için özellikle parfümlere ve kokulu banyo esanslarına özel bir zaafınız vardır. Ayrıca bu tür banyo keyiflerinde de hayalciliğinize sarılırsınız. Makyaj yaparken, genelde dolgun ve adeta kalemle çizilmiş dudaklarınızı ön plana getirmeyi seversiniz. Saçlarınızın yumuşak ve hafifçe omuzlarınıza düşmesini tercih edersiniz. Oldukça ciddi veya çok kısa saç modelleri hiç size göre değildir.

Renkleriniz: Koyu mavi, turkuvaz veya maviye yakın yeşil, ayrıca siyah ve eflatun sizin elementinize uymakta ve güzelliğinizin altını çizmektedir.

Makyajınız: Duyarlı su bayanına yumuşak tarzda bir makyaj uygundur. Mavi arası yeşil renge zıt olarak öncelikle göz kapaklarınıza beyaz far kullanın ve daha sonra göz kapaklarınızın alt kısmını bu yeşil renk ile gölgelendirin. Kirpiklerinize kahverengi rimel kullanın. Az miktarda şeftali tonu ruj ile yanaklarınızı vurgulayın. Dudaklarınıza ve tırnaklarınıza da şeftali renginde ruj ve oje kullanabilirsiniz.

Değerli taşınız: Zümrüt, opal, ay taşı, ametist