29 Mayıs 2024 Çarşamba

Türkiye güneş enerjisinde büyük bir sıçrama yapıyor

 

Son aylarda Türkiye'nin güneş enerjisi sektöründe yaşanan gelişmeler, enerji piyasalarında heyecan uyandırdı. Nisan ayında, ülke güneş enerjisi kapasitesine 1,3 GW ekleyerek toplam kapasiteyi 13,9 GW'a çıkardı. Bu artış, tüm zamanların en yüksek aylık artışı olarak kaydedildi ve Türkiye'nin yenilenebilir enerji potansiyelinin altını çizdi. Peki, bu hızlı büyümenin ardındaki faktörler neler?

Yasal Çerçevenin Kolaylaştırılması

Türkiye, güneş enerjisi yatırımlarını teşvik etmek amacıyla yasal çerçevesini basitleştirdi. Bu adım, şirketlerin kendi ihtiyaçları için güneş enerjisi santralleri kurmalarını kolaylaştırdı. Daha az bürokrasi ve daha fazla teşvik, yatırımların hızla artmasını sağladı.

AB Karbon Sınırı Ayarlama Mekanizması (CBAM)

Avrupa Birliği'nin, karbon emisyonlarına vergi koymayı amaçlayan CBAM mekanizması, birçok Türk şirketini emisyonlarını azaltmak için güneş enerjisine yöneltti. Bu durum, Türkiye'deki güneş enerjisi yatırımlarının artmasında önemli bir rol oynadı.

Artırılmış Kapasite Sınırı

Türkiye, şirketlerin kurabileceği güneş enerjisi santrallerinin kapasite sınırını 5 MW'dan 500 MW'a çıkararak, daha büyük ve güçlü santrallerin kurulmasına imkan sağladı. Bu düzenleme, özellikle büyük ölçekli yatırımların önünü açtı.

Üretimden Tüketime

Geçen yıl yapılan düzenlemelerle, üreticilerin farklı bölgelerdeki tesislerinden elektrik tüketmelerine izin verildi. Bu sayede, güneş enerjisi üreten firmalar, ürettikleri elektriği daha kolay bir şekilde kendi ihtiyaçları için kullanabilmeye başladı.

2030 Hedefleri

Bu gelişmeler ışığında, Türkiye'nin 2030 yılı için belirlediği 32,9 GW'lık güneş enerjisi hedefi ulaşılabilir görünüyor. Hatta bazı uzmanlar, bu hedefin daha da yukarı revize edilmesi gerektiğini savunuyor. Türkiye, sadece sanayi değil, birçok belediye de kendi binaları ve tesisleri için güneş enerjisi santralleri kurarak bu artışa katkıda bulunuyor.

Dünya Bankası ile İş Birliği

Türkiye'nin yenilenebilir enerjiye geçişi sadece güneş enerjisi yatırımlarıyla sınırlı değil. Dünya Bankası ile yapılan 1 milyar dolarlık anlaşma, Türkiye’nin dağıtık güneş enerjisi pazarını kurmasına ve genişletmesine yardımcı olacak. Bu program, ayrıca 7,5 GW pil depolama kapasitesini hedefliyor. Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası (TKYB) ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) tarafından uygulanacak olan bu program, iki aşamalı bir yaklaşımla ticari ve endüstriyel müşterilere yönelik projeleri destekleyecek.

Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Humberto Lopez, Türkiye'nin 2035 yılına kadar yenilenebilir enerjiyi iki katına çıkarma taahhüdünü memnuniyetle karşıladıklarını belirtti. Lopez, bu programla enerji güvenliğini sağlamaya, tüketiciler için enerji maliyetlerini düşürmeye ve iklim değişikliğiyle mücadeleye yardımcı olmaktan mutluluk duyduklarını ifade etti.

Sonuç

Türkiye, güneş enerjisinde önemli adımlar atarak enerji güvenliğini artırıyor, enerji maliyetlerini düşürüyor ve iklim değişikliğiyle mücadelede ilerleme kaydediyor. Hükümetin teşvikleri, yasal düzenlemeler ve artan yatırımlar sayesinde Türkiye, güneş enerjisinde öncü ülkelerden biri olma potansiyeline sahip. Yenilenebilir enerjiye geçişin hızlanması, Türkiye'yi enerji bağımsızlığına bir adım daha yaklaştırıyor ve ülkenin gelecekteki enerji politikalarında önemli bir rol oynayacağını gösteriyor. Bu gelişmeler, Türkiye'nin enerji sektöründe yeni bir çağın başlangıcına işaret ediyor.

Türkiye'nin güneş enerjisi sektöründeki bu büyüme, yalnızca çevresel faydalar sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda ekonomik ve sosyal alanlarda da olumlu etkiler yaratıyor. Güneş enerjisi yatırımları, yerel iş gücüne yeni istihdam olanakları sunarak ekonomik büyümeyi destekliyor. Ayrıca, bu yatırımlar, enerji maliyetlerini düşürerek sanayi sektöründe rekabetçiliği artırıyor ve küçük ve orta ölçekli işletmelerin enerji faturalarını hafifletiyor. Türkiye'nin yenilenebilir enerjiye yönelimi, aynı zamanda enerji bağımsızlığını güçlendirerek dışa bağımlılığı azaltıyor. Bu durum, enerji arz güvenliğini artırırken, jeopolitik risklere karşı daha dirençli bir enerji altyapısı oluşturulmasını sağlıyor. Ayrıca, güneş enerjisinin yaygınlaşması, hava kalitesini iyileştirerek halk sağlığına da katkıda bulunuyor. Türkiye'nin güneş enerjisindeki bu atılımı, uluslararası arenada da dikkat çekiyor ve ülkenin yenilenebilir enerji alanında bölgesel lider olma potansiyelini pekiştiriyor. Bu gelişmeler, Türkiye'nin enerji politikalarında sürdürülebilirlik ve çevre dostu teknolojilerin ön plana çıkmasını sağlıyor.


 İçinde bulunduğumuz hayatı anlamak, yaşadıklarımıza razı olmak kolay değildir. İç içe geçmiştir hayat. Güneşe doğrudan bakmak gibidir hakikat, kamaşır gözlerimiz.

Kaderlerimizin kesiştiği insanlar olur. Kaderine ortak olmak da denir. Hayat uzun bir yolculuk mu yoksa arayış mı? Beynimizi zonklatan soruların içinden çıkmak hiç de kolay olmuyor. İçimizdeki çığlık içimizde kalabiliyor. Ömür bitiyor ama esas olan hakikati idrak ve ona teslim olmak değil midir?

Kader planının yazıldığı defter elimize verilse ne yazarız kendi planımız için? Şimdi içimden şunu dedim: Bomboş bırakırım! Evet, hayat biraz da bilinmeyeni aramak ve bulmakla güzelleşiyor. Bulduğumuz, yaşadığımız, içinde bulunduğumuz ne varsa hakikatin bir parçası olabilir mi? Ya da kader defterini satır satır yazmak mıdır? Ne dersek diyelim, irademize verilen zaman, olay ve imkân bizi bir yola sürüklüyor. Kilimin ilmeklerini dokumak gibi. Ömür saati tik tak çalışıyor. Gün oluyor gülüyor, gün oluyor ağlıyoruz. Ancak arayış sürüyor.

Hakikati bulmak, hakikatli olmak nedir? Hakikate ulaşınca mutlu olabilecek miyiz? Yoksa bizi daha da rahatsız edecek bir durumla mı karşılaşacağız? İnsan, bir muammayı çözmeye çalıştıkça kendisini daha da karmaşık bir yapının içerisinde buluyor. Bu arayış içerisinde olanı deliliğe kadar götürebiliyor da. Hangimiz bu kadar karmaşık yapının içinden çıkıp da mutlu olabiliriz? Filozof olmaya gerek var mıdır ya da filozoflar mıdır hakikate yakın olan? Velev ki hakikati görmüş olanlar, ona ermiş olanlar hep huzurlu ve mutlu mudur?

İnsanın maddî varlığındaki değişimleri kimyasını değiştiriyor. Böylece ya mutlu oluyor ya mutsuz. Bazen akıl almaz kararlar alarak bir tercihte bulunuruz. Doğru değildir ancak bile bile o yola gireriz. Bu biraz da kendi bahçesi dururken komşunun bahçesine giren çocuğun durumu gibidir. Hak değildir ancak insan mutlu da değildir. Yaşanılan bu gelgitler sürekli iç hesaplaşmaya zorlar insanı. Peki, elimize bir şey geçer mi? Hayır! Pişmanlıklarımız dağ gibi büyüyebilir. Bu durumda biz, tüm bu yaşadıklarımızı anlamlandırmaya çalışırız ancak yine de bir sonuca ulaşamayız.

Ne arıyoruz biz, ne bulmak istiyoruz, ne görmek istiyoruz? Sonunda ölüm olan bu dünyanın fâniliği içinde ne bulabiliriz ki? İnsanın kendisine biçilen bu kalıbın dışına çıkmak istemesi bundan mıdır? Ya da hiçbir şey yapmadan, düşünmeden, bir şeylerin farkına varmadan, iradesini kullanmadan edilgen bir yapıda yaşaması insana ne sağlar? Hakikati bulmak nasıl mümkün olabilir? Doğrular kadar yanlışlar da bize yol göstermez mi? Sevap kadar günah da etkilemez mi? Muhakkak hepsi de etkiler.

Peyâmi Safâ, “Hakikati seviniz, o da sizi sever; hakikati arayınız, o da sizi arar.” diyordu. Biz, şimdi yaşadıklarımızla hakikati arıyoruz. Bunun içinde yanlış da var, doğru da. Sevmek de sevememek de. Kavuşmak da kavuşamamak da. Ama olsun iki dağı kavuşturmak için ömrümüzü feda edelim, hakikati buluruz belki…

20 Mayıs 2024 Pazartesi

Döviz beklentileri neden tutmadı


Türkiye ekonomisi, son dönemde uyguladığı stratejik adımlarla küresel ekonomideki yerini güçlendirmekte ve ulusal çıkarlarını korumak için önemli hamleler yapmaktadır. Türk Lirası'nın (TL) değer kazanması ve döviz rezervlerinin artması, ülkemizin ekonomik bağımsızlığını pekiştiren ve ulusal gururumuzu yücelten bir başarıdır.

Yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olan ilgisi, uluslararası alanda güven ve istikrar sinyali vermektedir. Bu durum, Türkiye’nin ekonomik potansiyelinin ve yönetimsel becerilerinin dünya çapında kabul gördüğünün bir göstergesidir. Yabancı sermayenin Türkiye’ye yönelmesi, ülkemizin yatırım yapılabilir bir cazibe merkezi olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle devlet iç borçlanma senetleri ve hisse senetlerinden gelen yatırımlar, ekonominin reel sektördeki gücünü ve piyasalara olan güveni artırmaktadır.

Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini artırma stratejisi, ekonomik bağımsızlığımızı koruma ve ulusal güvenliği sağlama adına kritik öneme sahiptir. 29 Mart’tan 10 Mayıs’a kadar Merkez Bankası’nın swap hariç net rezervlerindeki 41,9 milyar dolarlık artış, sadece ekonomik istikrarı değil, aynı zamanda ülkemizin stratejik dayanıklılığını da güçlendirmiştir. Bu artış, yabancı swaplardan gelen 15,8 milyar dolar ve Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) ile hisse senetlerinden gelen 5,1 milyar dolar gibi kaynaklardan sağlanmıştır. Ancak, yabancı para mevduatlarındaki azalma ve yabancı para kredilerindeki artış gibi faktörlerin net rezervlere olumsuz etkisi olsa da, genel olarak net rezervlerin artması, ekonomimizin direncini göstermektedir.

Merkez Bankası’nın swap işlemlerindeki azalmanın anlamı, vadesi gelen swapların yenilenmemesi ve verilen dövizin geri alınmasıdır. Bu strateji, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini koruma ve güçlendirme hedefiyle uyumludur. Ayrıca, piyasada fazla TL bulunması, kısa vadeli borçların faiz oranlarını düşürerek bankacılık sektöründeki likiditeyi artırmıştır. Bu durum, ekonomik aktivitenin canlanmasını ve reel sektörün daha uygun finansman koşullarına kavuşmasını sağlamaktadır.

Faiz oranlarındaki değişiklikler ise ekonomik dengeleme politikalarının bir yansımasıdır. İhtiyaç ve taşıt kredisi faiz oranlarındaki düşüşler, vatandaşlarımızın tüketim ve yatırım yapma kabiliyetini artırmakta, ekonomik dinamizmi teşvik etmektedir. Öte yandan, mevduat faiz oranlarındaki artış, tasarruf sahiplerinin daha yüksek getiri elde etmesini sağlayarak, ekonomik güveni ve istikrarı pekiştirmektedir. Konut kredisi faiz oranlarındaki hafif artış ise, konut sektöründeki dengelenme çabalarının bir parçası olarak değerlendirilebilir.

Bu gelişmeler, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını güçlendiren ve ulusal çıkarlarımızı koruyan stratejik adımların bir yansımasıdır. Merkez Bankası’nın piyasa müdahaleleri ve rezerv yönetimi, ülkemizin finansal istikrarını sağlamlaştırmakta ve TL’nin değerini desteklemektedir. Ekonomik politikalarımızın ulusal çıkarlar doğrultusunda şekillendirilmesi, Türkiye’nin bağımsız ve güçlü bir ekonomi olarak küresel arenada yerini sağlamlaştırmasına katkı sağlamaktadır.

Bu süreçte, milli ekonomi anlayışımızın gereği olarak, yerli üretimi desteklemek, ihracatı artırmak ve ithalata bağımlılığı azaltmak temel hedeflerimiz arasında yer almaktadır. Türkiye’nin kendi kendine yeten bir ekonomi olma yolunda attığı adımlar, ulusal onurumuzu yücelten ve gelecek nesillere daha güçlü bir ülke bırakma hedefimize katkı sunan önemli hamlelerdir. Türkiye, ekonomik bağımsızlığını koruyarak ve güçlendirerek, bölgesel ve küresel liderlik iddiasını sürdürecek ve milli çıkarlarını her zaman ön planda tutacaktır.

Yerel üretimin desteklenmesi ve ihracatın artırılması yönündeki politikalar, cari açığın azaltılmasında ve döviz rezervlerinin güçlendirilmesinde kilit rol oynamaktadır. Türkiye, ithalata bağımlılığı azaltarak, yerli ve milli üretimi teşvik eden politikalarla ekonomisini daha sürdürülebilir hale getirmektedir. Bu bağlamda, devlet destekli teşvikler, yerli sanayicilerimizin uluslararası arenada daha rekabetçi olmasını sağlamakta ve ekonomimizin dış etkenlere karşı direncini artırmaktadır.

Enerji sektöründe yapılan yatırımlar ve milli enerji politikaları, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını azaltmakta ve enerji güvenliğimizi sağlamaktadır. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, hem çevre dostu bir kalkınma süreci izlememize olanak tanımakta hem de enerjideki dış açığımızı kapatarak ekonomik istikrarımıza katkı sunmaktadır. Doğalgaz, petrol ve kömür gibi enerji kaynaklarının yanı sıra, rüzgar, güneş ve hidroelektrik enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar, enerjide millileşme politikamızın bir parçası olarak öne çıkmaktadır.

Ekonomik bağımsızlığımızın korunması ve millileşme hedeflerimizin gerçekleştirilmesi, aynı zamanda uluslararası arenada daha güçlü ve saygın bir Türkiye imajı oluşturmaktadır. Bağımsız dış politikamız, ekonomik güçlenme ile desteklenmekte ve Türkiye’nin küresel meselelerde daha etkin rol almasına olanak tanımaktadır. Güçlü ekonomi, güçlü diplomasi anlayışımızla, Türkiye’nin milli çıkarlarını her platformda savunmakta ve küresel barış ve istikrarın sağlanmasına katkı sunmaktayız.


​İşsizlik oranı 11 aydır tek hanede

 

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2024 yılı Mart ayına ait işgücü istatistiklerini ve sanayi üretim verilerini açıkladı.

Ocak ayında yüzde 1,3, Şubat ayında yüzde 11,2 oranında artan sanayi üretim endeksi Mart ayında yıllık yüzde 4,3 arttı. Üç aylık verilerin ortalamasına bakıldığında sanayi üretiminin 2024 yılı ilk çeyreğinde yıllık yüzde 5,5’in üzerinde büyüdüğü görülüyor. Şubat ayında gerçekleşen çift haneli büyüme oranı her ne kadar deprem kaynaklı olsa da sıkı para politikasının üretim üzerindeki etkisinin sınırlı kaldığı anlaşılıyor.

Benzer bir tablo Mart ayı istihdam rakamlarında da karşımıza çıkıyor. İşsizlik oranı 11 aydır tek haneli seviyelerde kalmaya devam ederken istihdam edilenlerin sayısında gözle görülür bir artış kaydedildi.

Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2024 yılı Mart ayında bir önceki aya göre 19 bin kişi azalarak 3 milyon 57 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,1 puan azalarak yüzde 8,6 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 6,8 iken kadınlarda yüzde 12 olarak tahmin edildi.

İstihdam edilenlerin sayısı Mart ayında bir önceki aya göre 139 bin kişi artarak 32 milyon 588 bin kişi, istihdam oranı ise 0,2 puan artarak yüzde 49,5 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 66,9 iken kadınlarda yüzde 32,5 olarak gerçekleşti.

İşgücü Mart ayında bir önceki aya göre 121 bin kişi artarak 35 milyon 645 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0,2 puan artarak yüzde 54,2 olarak gerçekleşti. İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 71,8 iken kadınlarda yüzde 36,9 oldu.

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,4 puan azalarak yüzde 15,1 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 11,7, kadınlarda ise yüzde 21,2 olarak tahmin edildi.

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı 2024 yılı Mart ayında bir önceki aya göre 0,4 puan azalarak yüzde 24,1 oldu.

Büyümenin öncü göstergelerinden biri olan İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat PMI ise Mart ayında 50,0 değerini almıştı. Nisan ayında ise 49,3’e gerileyerek eşik değer 50,0’nin altına indi.

Böylece endeks faaliyet koşullarının son üç ayda ilk kez yavaşladığına işaret etti.

Nisan ayında faaliyet koşullarının yeniden bozulmasında üretimin daralma bölgesine dönmesi etkili oldu. Talepteki zayıflamaya bağlı olarak üretimde son üç ayın ilk düşüşü gözlendi.

Fiyat artışları ve yüksek faiz oranlarının talebi olumsuz yönde etkilemesiyle yeni siparişler üst üste onuncu ay yavaşladı. Dış talep de yine fiyat artışlarıyla bağlantılı olarak düşüş gösterdi.

Bu ayın sonunda 2024 yılı ilk çeyrek büyüme oranları açıklanacak. Öncü veriler, uygulanan sıkı para politikasına rağmen ekonomik aktivitede belirgin bir soğuma olmadığına işaret ederken PMI verileri ise ekonominin ikinci çeyrekte yavaşlayacağını gösteriyor.

 19.05.2024 tarihi itibariyle; 

 2023 yılı Aralık ayı sonunda 106.556 MW olan toplam kurulu güç değeri 2.305 MW’lık artışla 2024 yılı Nisan ayı sonunda 108.861 MW olarak kaydedilmiştir. 19 Mayıs 2024 tarihi itibariyle; Santral Sayısı: 25.303 adet oldu. 19 Mayıs 2024 tarihi itibariyle kurulu güç 109.898 MW olmuştur. Toplam yılbaşından bu yana 3.342 MW'lık artış kaydedildi. 

17 Mayıs 2024 Cuma

Alınan tasarruf tedbirleri olumlu ama yeterli değil


Geçtiğimiz günlerde ayrıntıları açıklanan kamuda tasarruf tedbirleri, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla 17.05.2024 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı.

Tasarruf tedbirleri paketinde; Savunma ve güvenlik hizmetlerinden kamu taşıtlarına, araç kiralamadan iletişim giderlerine, reklam giderlerinden memurların yıllık izin kullanıma kadar birçok kalemde düzenlemeler yer alıyor.

"Geçen hafta açıklanan tasarruf tedbirleriyle ilgili herkesin bakışı gibi benim de bakışım olumlu. Tabi olumlu yönünün yanında bu işin ancakları var. Maddeler halinde bakıldığında hem rakamsal boyutuyla hem alınan tedbirler açısından bakıldığında sanki yine 'dağ fare doğurdu' gibi görünüyor." dedi.

"Kamu harcamalarının kısıtlanması noktasında devlet elini taşın altına sokmak zorundaydı"

"Bu benim açımdan eleştirisel bir yaklaşım ama kalemleri tek tek incelediğimizde iletişim giderlerinde kısıtlama, temsil giderlerinde kısıtlama, taşıtlarda 3 yıl süreyle alım yapmama, kamunun kiralama yapmaması gibi tedbirler var. Yani bunlarla belki 100-150 milyar bir tasarruf sağlanabilir ancak yeterli değil. Yalnız beni umutlandıran kısmı 'bu tedbirlerin hemen arkasından devamı gelecek' denmesidir. Kamu harcamalarının kısıtlanması noktasında devlet elini taşın altına sokmak zorundaydı. Hep eleştiriyorduk. Belediyelerde, kamuda, bakanlıklarda arabadan tutun temsile kadar, gezilerden eğlenceye kadar lüks harcamalar vardı." 

"Çakarlı araba sayısı çok fazla ve insanlar bu durumdan rahatsız"

İnsanlar lüks tüketim hakkına sahip olduklarını ancak ülkenin genel durumuna bakıldığında halkın bundan rahatsız olabileceğini belirtmek isterim, "Çünkü seçimlerde bunları vaatlerini verirsiniz, muhalefet de eleştirir, rahat içerisinde olduğunuzu söylerler. En çok da arabalar da ve uçaklarda lüks harcama oluyor. Gerçekten benim de rahatsız olduğum bir durum. Emniyet şeridinden geçen çakarlı arabaların sayısı bir hayli fazla. Bunlar sivil plakalarla giden araçlar ve bu durum insanları rahatsız ediyor. Arkanızdan gelen sanki çok büyük bir şeymiş gibi trafikte tüm çakarlarını açan ve dengenizi bozan insanlarla karşılaşıyorsunuz. Bunların olmaması gerekiyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Polis, ambulans ve itfaiye dışında kimse çakarlı araba kullanamaz. Bana sorarsanız bu bir ahlak sorunudur. Kimsenin buna hakkı yoktur ve kimsenin benden fazla acelesi yoktur. Çok acelesi olanlar ameliyata, yangına yetişir. Veya polisiye görevine gider. Bunun kaldırılması lazım." 

"Tasarruf tedbirleriyle beraber vergisel sorunlar gelecek"

"Bir kere burada kamu araçları kullanılıyor. Burada devletin arabası, devletin şoförü, devletin benzini var. Buna onun ihtiyacı yok, bu yapılmamalı. Bunları yaptığınızda görgüsüzlüğe girer. Bu açıdan baktığınızda harcanan bu kalemlerin kısılması önemli bir gösterge. Tahmin ediyorum ki, tasarruf tedbirleriyle beraber vergisel sorunlar gelecek. Yani devletin 2,7 trilyonluk açığını kapatabilmesi için gelir elde etmesi gerekir. Yapacağı şey vergileri arttırmak olacak. İlk başlayacakları yer KDV'dir. Bunu yapamazlarsa önümüzdeki dönemde de küçük küçük tedbirler alacaklar. En basitinden bu tedbirler hemen peşinden otoyollara yüzde 40 zam geldi. Yani seyahat konforunuz kısıtlandı. Dolayısıyla bundan rahatsız olacaksınız." 

"Halk bakanlıklarda lüks araç kullanılmasını istemiyor"

Kamuda araç kullanımının en çok eleştirilen konulardan birisi olduğunu hatırlatarak, "Bunların toplamına baktığımız zaman nereye ulaşacak? Kamuoyunda acaba değecek mi? tartışması var. Ben dahil bütün bu konuya duyarlılar 'nereye kadar gider bu? diye soruyorlar. Halk şunu görmek istiyor. Bakanlıkta 4 tane uçak varsa bunun bire düşürülmesi, bakanlıklarda Mercedes arabaya binilmemesi… Bu kararların değerlerinden bir farkı var. Ciddi boyutlarda rakamsal ve idari cezalar olacak. Bu cezalar caydırıcı olacak. Dolayısıyla bu ceza idari olabilecektir. Yaptırım cezası derken, bir bölge müdürü kararnameye aykırı bir imza attığı zaman cezayı yiyecek. Cezalar 3 bin küsur liradan başlıyor. 1 maaş izin cezası verilecek." 

Daha önce kamuda çalışıp yıllık izin kullanmayanların izin parası aldığını ancak yeni uygulama ile izin kullanma mecburiyeti getirildiğini, bu adımın olumlu ve yerinde bir adım olduğunu belirtmek isterim.

"Ülkenin acilen kaynağa ihtiyacı var"

Harcamaların çok iyi denetlenmesi gerektiğini, alınması gereken tedbirlerle ilgili son olarak şu ifadeleri kullanmak istiyorum.

"Bugün halkın tek şikâyet ettiği şey gıda, geçinememek, emekli maaşı… Bunların çözüm için enflasyonun durması gerekiyor. Bugün merkez bankasını yıl sonu enflasyonu açıklandı yüzde 38 civarında açıkladığı hedefi yıl sonunda doğru. Yüzde 47'ydi, yüzde 37 oldu. 10 puan geri çektiler. Bakalım tutacak mı? Dolar hedefi 42 lira civarında. 32 liralardan giden döviz hedefi var. Bizim kamuda tasarruf, katma değerli mal üretiminde de ciddi bir şekilde Türkiye'nin döviz ihtiyacı olmadığı malı üretmeleri ve katma değerli mal ihraç etmemiz lazım. Bunlardan bir tanesi de turizmdir. Turizm çok artırmamız lazım. Avrupa'dan turist gelmiyorsa Asya'ya yönelmemiz gerekiyor. Ülkelerinden turist çekmemiz gerekiyor. Turizm bacasız bir ekonomidir. Bu ülkenin acilen kaynağa ihtiyacı var. Acil kaynak girmesi lazım. Bunların ihracat ile beraber artması lazım. Evet kamu tedbirleri iyidir ve tasarruf iyidir insanlara moral verir birtakım düzelmeler gelir. Bir düzenleme var. Türkiye gri listeden çıkmak üzere satın alma verileri yükseliyor. Olumlu göstergeler var. Kredi not ortalamalar bir yere kadar ilerliyor. Sabır etmek lazım. Halkın üzerine ciddi bir yük geleceğine eminim. Çok dengeli ve tasarruflu olmak lazım." 




13 Mayıs 2024 Pazartesi

 

Modern zamanlar diye diye ömrümüz törpüleniyor. Bize verdiği kadar bizden aldığı ne çok haslet var şu zamanın. Hepimizde geçmişe sığınma ve bir teselli arama var.

Komşuluk ve arkadaşlık… Bizi birbirimize bağlayan görünmez bağlar ile ördüğümüz arkadaşlık. Şimdilerde çokça duyarsınız: “Arayıp sormuyorsun.” Kim, kimi arayıp hâlini hatırını soruyor? Kendi sahamıza çekilip kendimizle baş başa kalıyoruz. İyi mi, kötü mü bu hâl? Bazen siz arayıp sormazsanız kimsenin aradığı sorduğu olmaz. Dayanamaz yine arayan siz olursunuz. Aradığınız arkadaşınız, siz bir şey demeden başlar içini dökmeye. Susan siz olursunuz. Bakarsınız ki karşıdaki sizden daha dolu. İyi ama neden açmaz içini, neden siz aramadan aramaz bu arkadaş? Koyu sohbete dalarsınız. Siteminiz yine içinizde kalmıştır. Olsun, bu çağda sitem etmek bile güzel! Sitem edilecek birini bulmuşsanız o da bir şey. Varsın öyle kalsın.

İş güç deyip geçiyoruz. Hepimizin ayrı meşguliyeti var. Yoruluyoruz, yoruyoruz. Kendimizi ihmal ettiğimiz de oluyor. Hepimiz yorulduk. Kimimiz ekonomik yönden, kimimiz zihnen, kimimiz bedenen yorulduk. Ama öyle bir yorgunluk var ki hepsinden farklı. Evet, her yorgunluk geçer ama gönül yorgunluğu geçer mi? Gönül yorgunluğuna çare var mıdır? Biraz buna odaklanalım. İnce ince giren sızı misali içimize yerleşen bu yorgunluktan kurtulmak zor. Kronikleşen ağrılar gibi günden güne artan bu yorgunluğu hepimiz yaşıyoruz.

Hakikat şu ki hepimize bir şeyler oluyor, oldu da olmaya devam edecek. Buna alışacağız sanırım. Ancak sevdiklerimizi ne olursa olsun ihmal etmemeliyiz. Aramak, onların sesini duymak, onlara selam vermek, onları ziyaret etmek, onlara sürprizler yapmak, gücümüz yettiğince küçük hediyeler almak elbette ki hepimize şifa olacaktır. Hepimize iyi gelecektir, bunları unutmayalım, bunları çoğaltalım.

Cahit Külebi’nin “Dost” şiiriyle sesleniyorum:

“Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın,
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen hâlimden anlarsın.

Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın.
Mavi bir gökyüzümüz olsun, kanatlarımız
Dokunarak uçalım.”

Uzakları yakınlaştıracak içten selamlarımız olsa. Kaybettiğimizi telafi ettirecek adımlara ihtiyacımız olduğunu söylemek istiyorum. Sorgusuz sualsiz adımlar atarak dostluk dağının zirvesine çıkmak mümkün. Bozkırda tek başına yaşayan ağaç gibi olmak mümkün mü? İnsanız, bir dokunuşa ihtiyacımız yok mudur? Şimdi her zamankinden daha fazla sevmeye, konuşmaya, dertleşmeye ihtiyacımız var. Zor zamanlar sel olup üstümüze geliyor. Ya sele kapılacağız ya da tutunup birbirimize kurtulacağız.

Hepimize bir şeyler oldu. Ahmet Kutsi Tecer’e kulak verip susmak istiyorum:

“Allahım, ne güzel şey bu dost yüzü!

İnsanın kalbine dolan bu bakış!

Ey çorak ruhlara veren bu süsü,

Ey gönül, sana alkış, alkış, alkış!

Gel dostum, yanıma otur, dizime

Koy sıcak başını. Konuşmayalım,

Bakışalım yalnız. Ama sen yine

Cevap ver: Sevdin mi beni bakalım?”

Ekonomide son durum

 

Geçen hafta Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan yılın ikinci enflasyon raporu sunumunu yaptı. Rapor, Türkiye ekonomisinin mevcut durumu ve geleceğine ilişkin önemli bir perspektif sundu. Enflasyon raporu, TCMB'nin fiyat istikrarını sağlamak için aldığı tedbirler ve gelecek projeksiyonlarını içeriyor.

Rapordan öne çıkan bazı ana noktalar ve bu noktaların ekonomik değerlendirmesini yapmak gerekirse;

Enflasyon Tahminleri, TCMB, 2024 yılı sonunda enflasyonun %38'e ulaşacağını tahmin ediyor. Bu tahmin, önceki tahminlere göre 2 puanlık bir revizyonu içeriyor. Ancak, 2025 ve 2026 için enflasyon tahminlerinde değişiklik yapılmamış. Gelecek yıllardaki tahminlere bakıldığında TCMB'nin fiyat istikrarını sağlama konusundaki kararlılığını yansıtıyor.

Küresel ve Jeopolitik Faktörler, küresel finansal koşulların büyümeyi baskılaması ve jeopolitik risklerin devam etmesi, Türkiye'nin ekonomik görünümünü etkileyen önemli faktörler olarak devam ediyor. Özellikle değerli metal ve petrol fiyatlarındaki artışlar, Türkiye'nin enflasyonunu etkileyen unsurlar arasında görünüyor.

İç talep ve üretimdeki ivme, Türkiye ekonomisinin sağlıklı bir şekilde ilerlediğini gösteriyor. Ancak, bu ivmenin enflasyon üzerinde baskı oluşturduğu belirtilmiş. Talep koşullarının enflasyonist bir düzeyde seyrettiği vurgulanmış.

TCMB, fiyat istikrarını sağlamak amacıyla sıkı bir para politikası duruşunu koruma kararlılığını sürdürüyor. Bu çerçevede, faiz artışları ve makroihtiyati düzenlemeler gibi politika araçlarıyla enflasyonla mücadele edileceğini belirtiyor.

TCMB'nin döviz alımı ve rezerv politikası, Türk lirasının değerini koruma ve döviz rezervlerini artırma hedefi doğrultusunda şekilleniyor. Bu politika çerçevesinde, döviz talebine karşılık verilerek TL'nin güçlenmesi hedefleniyor.

TCMB'nin beklentileri, enflasyonun orta vadede %5 seviyesine istikrar kazanmasını öngörüyor. Bu hedefe ulaşmak için sıkı para politikası duruşunun devam ettirilmesi gerektiğini vurguluyor.

Diğer taraftan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye ekonomisinin mevcut durumu ve geleceği hakkında önemli perspektifler sundu.

Küresel Ticaret ve Ticaret Ortakları, Türkiye'nin ana ticaret ortaklarının AB, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgeleri olduğu vurgulayan Şimşek enflasyonu tek haneli rakamlara indirme amacında olduklarını ve bu hedefe ulaşmak için küresel ticaret ortaklarıyla iş birliğinin önemli olduğunu vurguladı. Dezenflasyona geçiş döneminde iç talebin halen güçlü olduğu vurgulandı. Uygulanan politikalarla iç talebin bir miktar yumuşamasını ve net ihracatın katkısının iyileşmesini öngördüklerini belirtti.

Türkiye'nin cari açığını azaltmaya yönelik çalışmalarının önemine değinen Şimşek, finansmana erişimde şu anda sorun olmadığını belirterek, Türk bankalarının ve şirketlerinin küresel finansmana daha iyi erişebildiğini ifade etti. Diğer taraftan sürdürülebilir finansın ve yeşil dönüşümün Türkiye için önemli olduğunu, yeşil finansın, cari açığı azaltmada ve ekonomik büyümeyi desteklemede kritik bir rol oynayabileceğine işaret etti.

Türkiye'nin ekonomik durumu, yüksek enflasyon ve dışsal faktörlerin etkisi altında karmaşık bir tablo sunuyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın 2024 için %38'e varan enflasyon tahmini, özellikle dikkat çekici bir revizyonu içeriyor ve bu, ekonomik istikrar için ciddi bir endişe kaynağı olarak görülüyor. Küresel finansal koşulların baskılayıcı etkisi ve jeopolitik risklerin devamı, Türkiye'nin ekonomik görünümünü etkileyen temel unsurlar arasında yer alıyor. Değerli metal ve petrol fiyatlarındaki artışlar da Türkiye'nin enflasyonunu artırıcı bir etken olarak ön plana çıkıyor. İç talep ve üretimdeki ivmenin varlığı, Türkiye ekonomisinin sağlıklı bir şekilde ilerlediğini gösteriyor ancak bu ivmenin enflasyon üzerinde baskı oluşturduğu da açık bir şekilde ifade ediliyor. TCMB'nin sıkı para politikası duruşunu koruma kararlılığı, enflasyonla mücadelede önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak, bu politikanın ekonomik büyümeyi kısıtlayabileceği ve işsizlik gibi sosyal sorunları artırabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Döviz ve rezerv politikasının, Türk lirasının değerini koruma ve döviz rezervlerini artırma hedefi doğrultusunda şekillendiği belirtiliyor. Ancak, bu politikanın etkinliği, döviz rezervlerinin sınırlı olduğu bir ortamda sorgulanabilir. TCMB'nin orta vadede enflasyonu %5 seviyesine indirme hedefi, ekonomik istikrar için olumlu bir işaret olarak değerlendiriliyor. Ancak, bu hedefe ulaşmak için daha fazla çaba ve etkili politikaların gerekliliği vurgulanıyor. Genel olarak, Türkiye ekonomisi önemli zorluklarla karşı karşıya ve ekonomik istikrarın sağlanması için dengeli ve etkili politikaların uygulanması gerekiyor. Gelecek için belirsizlikler devam etse de, şeffaf ve tutarlı bir politika çerçevesiyle bu zorlukların üstesinden gelinmesi mümkün olabilir. Bu bağlamda, ekonomik büyümeyi destekleyen, enflasyonu kontrol altında tutan ve sürdürülebilir finansal politikaların benimsenmesi önemlidir.

Yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 38 oldu

 

T.C. Merkez Bankası yılın ikinci enflasyon raporunu dün açıkladı. Buna göre; enflasyonun yüzde 70 olasılıkla, 2024 yılı sonunda orta noktası yüzde 38 olmak üzere, yüzde 34 ile yüzde 42 aralığında; 2025 yılı sonunda orta noktası yüzde 14 olmak üzere yüzde 7 ile yüzde 21 aralığında gerçekleşeceği; 2026 yılı sonunda tek haneli seviyelere gerileyip yüzde 9’a düştükten sonra orta vadede enflasyon hedefi olan yüzde 5 seviyesinde istikrar kazanacağı tahmin edildi.

08 Şubat tarihinde yayımlanan yılın ilk enflasyon raporunda ise yıl sonu enflasyon tahmini 2024 için orta noktası yüzde 36 olmak üzere, yüzde 30 ile yüzde 42 aralığında, 2025 yılı için yüzde 14 ve 2026 için yüzde 9 olarak öngörülmüştü.

Bir önceki raporla karşılaştırıldığında yıl sonu enflasyon tahmininin yüzde 36’dan yüzde 38’e çıktığı görülüyor. Yıl sonu enflasyon tahmininin 2 puanlık yukarı yönlü revize edilmesine rağmen tahmin aralığının üst bandının yüzde 42’de sabit kalması, enflasyonla mücadeledeki kararlı duruşun devam edeceğine işaret ediyor.

Raporda gıda enflasyonunun da yukarı yönlü revize edildiği görülüyor. Gıda grubunda yıllık enflasyon 2024 yılının ilk çeyreğinde yüzde 70,4 ile bir önceki Enflasyon Raporu varsayımlarının üzerinde kaldı. Nisan ayında ise gıda fiyatları yıllık enflasyonu yüzde 68,5‘e geriledi. Son dönemdeki görünümü göz önünde bulundurarak, gıda fiyatları enflasyonuna ilişkin varsayım 2024 yılı için 0,9 puan artarak yüzde 34,6'dan yüzde 35,5'e çıkarken, 2025 yılı için ise yüzde 15 olarak korundu.

Sunumda yılın ilk dört ayında gerçekleşen enflasyondaki ana eğilimin beklentilerin 4 puan üzerinde kaldığı vurgulandı. Bu sapmada 31 Mart seçimlerinin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle seçimlerden sonra zam yağmuru olacağı ve dolar kuru 40 TL’ye çıkacak söylentileri beklentileri önemli ölçüde bozdu. Faiz artışına ve kredi kartlarına ilişkin düzenlemelere rağmen iç talepteki canlılık devam etti. Buna ilaveten ücret artışları da bu duruma katkı sağladı.

Geçen hafta TÜİK Nisan ayı TÜFE oranlarını açıkladı. Verilere göre; tüketici fiyat endeksi (TÜFE) 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 3,18, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 18,72, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 69,80 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 59,64 olarak gerçekleşti.

Bir önceki yılın aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup yüzde 51,20 ile giyim ve ayakkabı oldu. Buna karşılık, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise yüzde 103,86 ile eğitim oldu.

Ana harcama grupları itibarıyla Nisan ayında bir önceki aya göre en az artış gösteren ana grup yüzde 1,03 ile sağlık oldu. Buna karşılık, Nisan ayında bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise yüzde 9,56 ile alkollü içecekler ve tütün oldu.

Mayıs ayında ise enflasyonun yüzde 70-75 aralığında zirveyi göreceği ve sonrasında düşüş eğilimine gireceği tahmin ediliyor.

3 Mayıs 2024 Cuma

2024 YILI NİSAN AYI ENFLASYONU


 

Sektör ve Grup İsimleri

Bir Önceki Aya Göre Değişim (%)

Bir önceki Yılın Aralık Ayına Göre Değişim (%)

Bir Önceki Yılın Aynı Ayına Göre Değişim (%)

On iki Aylık Ortalamalara Göre Değişim Oranı (%)

TÜFE

3,18

18,72

69,80

59,64

TÜFE (Gıda ve Alkolsüz İçecekler)

2,78

21,02

68,50

67,63

Yİ-ÜFE

3,60

15,61

55,66

45,83

Yİ-ÜFE (İmalat Sanayii)

3,26

17,53

60,03

53,44

Yİ-ÜFE (Gıda Ürünleri)

5,38

22,34

64,51

62,90

Çekirdek Enf. (B) İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE

3,24

18,58

72,72

64,57

Çekirdek Enf. (C) Enerji, gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içkiler ile tütün ürünleri ve altın hariç TÜFE

3,56

19,45

75,81

66,62

 

 

 

TÜFE (Gıda ve Alkolsüz İçecekler Ana Harcama Grubunun) Aylık ve Yıllık Etkisi

0,71

18,21

 TÜFE'deki (2003=100) değişim 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre %3,18, bir önceki yılın Aralık ayına göre %18,72, bir önceki yılın aynı ayına göre %69,80 ve on iki aylık ortalamalara göre %59,64 olarak gerçekleşti. Gıda ve Alkolsüz İçeceklerde ise değişim, 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre %2,78, bir önceki yılın Aralık ayına göre %21,02, bir önceki yılın aynı ayına göre %68,50 ve on iki aylık ortalamalara göre %67,63 olarak gerçekleşti. 2024 yılı Nisan ayında %3,18 olarak gerçekleşen aylık enflasyonun %0,71’lik kısmı, %69,80 olarak gerçekleşen yıllık enflasyonun ise %18,21’lik kısmı Gıda ve Alkolsüz İçecekler Ana Harcama Grubundan kaynaklanmıştır.

 Kaynak: TÜİK


2024 Yılı ÜFE-TÜFE Oranları

 

Ocak - 2024ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre4,146,70
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre4,146,70
Bir Önceki Yıla Göre44,2064,86
Oniki Aylık Ortalamalara Göre47,3554,72
Şubat - 2024ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre3,744,53
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre8,0311,54
Bir Önceki Yıla Göre47,2967,07
Oniki Aylık Ortalamalara Göre45,7155,91

Mart - 2024ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre3,293.16
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre11,5915,06
Bir Önceki Yıla Göre51,4768,50
Oniki Aylık Ortalamalara Göre45,2857,50

Nisan - 2024ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre3,603,18
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre15,6118,72
Bir Önceki Yıla Göre55,6669,80
Oniki Aylık Ortalamalara Göre45,8359,64

Nisan ayı enflasyon rakamları açıklandı

 

Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık % 69,80, aylık % 3,18 arttı.

TÜFE'deki (2003=100) değişim 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre % 3,18, bir önceki yılın Aralık ayına göre % 18,72, bir önceki yılın aynı ayına göre % 69,80 ve on iki aylık ortalamalara göre % 59,64 olarak gerçekleşti.

TÜFE değişim oranları (%), Nisan 2024

Bir önceki yılın aynı ayına göre en az artış gösteren ana grup % 51,20 ile giyim ve ayakkabı oldu. Buna karşılık, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise %103,86 ile eğitim oldu.

TÜFE ana harcama gruplarına göre yıllık değişim oranları (%), Nisan 2024

Ana harcama grupları itibarıyla 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre en az artış gösteren ana grup % 1,03 ile sağlık oldu. Buna karşılık, 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise %9,56 ile alkollü içecekler ve tütün oldu.

Endekste kapsanan 143 temel başlıktan (Amaca Göre Bireysel Tüketim Sınıflaması-COICOP 5'li Düzey) 2024 yılı Nisan ayı itibarıyla, 13 temel başlığın endeksinde düşüş gerçekleşirken, 7 temel başlığın endeksinde değişim olmadı. 123 temel başlığın endeksinde ise artış gerçekleşti.

Özel kapsamlı TÜFE göstergesi (B) yıllık % 72,72, aylık % 3,24 oldu

İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE'deki değişim, 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre % 3,24, bir önceki yılın Aralık ayına göre % 18,58, bir önceki yılın aynı ayına göre % 72,72 ve on iki aylık ortalamalara göre % 64,57 olarak gerçekleşti.

 

Nisan ayı enflasyonu açıklandı. Enflasyon Nisan ayında yüzde 3,18 oldu. Toplu sözleşme hükmüne göre memurlar, 2024'ün ilk yarısı için yüzde 15 zam olacak. İlk ayda enflasyon yüzde 6,70 oldu. 4 aylık enflasyon yüzde 18,72 oldu. Mayıs ve Haziran aylarında çıkacak enflasyon rakamları memurların alacağı enflasyon farkını da netleştirecek. 

Nisan ayı enflasyon rakamları açıklandı


    TÜFE'deki (2003=100) değişim 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre % 3,18, bir önceki yılın Aralık ayına göre % 18,72, bir önceki yılın aynı ayına göre % 69,80 ve on iki aylık ortalamalara göre % 59,64 olarak gerçekleşti. Yİ-ÜFE (2003=100) 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre % 3,60, bir önceki yılın Aralık ayına göre % 15,61, bir önceki yılın aynı ayına göre % 55,66 ve on iki aylık ortalamalara göre % 45,83 artış gösterdi.

2 Mayıs 2024 Perşembe

 

Kıt olan kaynaklar sonsuz olan ihtiyaçların tatmininde kullanılırken israf niteliği taşıyan harcamaların yapılmamasına özen gösterilmesi ekonomik etkinlik bakımından büyük önem taşımaktadır. 

Bireyler gibi devletler de yapacakları harcamaları elde ettikleri gelirlerden karşılarlar. Toplanan gelirlerin giderleri karşılamaya yetmemesi halinde ya borçlanmaya gidilmekte ya da servetten harcama yapılmaktadır. Özellikle giderleri açıkla finanse edilen ülkelerde bir yandan kamu harcamalarının kısılması yoluyla bütçe açıklarının mümkün olduğunca kapatılması çabaları sürdürülürken aynı zamanda kamu gelirlerini artırıcı tedbir ve kararların alınması bu politikaların etkinliğini olumlu yönde etkilemektedir. 

Tasarruf tedbirlerine ilişkin alınacak kararlarda, kamu harcamalarından yapılacak parasal tasarrufun yanı sıra üretimi, hizmet arzını ve verimliliği artıracak nitelikteki uygulamalara da yer verilmesi yapılacak tasarrufların etkinliğini artıracaktır. 

Bu nedenle, parasal tasarruf sağlayacak tedbirlerin paralelinde kamu kurum ve kuruluşlarında verilmekte olunan hizmetlerin kalitesini artırmak, faaliyetleri açısından fonksiyonlarını yitirmiş birimlerde verimli kullanılması mümkün olamayan bina, tesis ve işgücünün ihtiyaç duyan başka birimlere devri veya tamamen tasfiye edilmesi ya da bu birimlerde verimliliğin artırılması gibi kamu hizmetlerinin maliyetini düşürecek tedbirlere de başvurulması gerekmektedir. 

Tasarruf tedbirleriyle sağlanacak parasal tasarrufun hangi kamu harcamalarından yapılabileceğinin tespiti ve israf niteliği taşıyan, sarf edilmemesi halinde kamu hizmetlerini aksatmayacak harcamaların neler olduğunun tespiti büyük önem taşımaktadır. 

Kamuda İsraf

 

Kamuda israfın önlenmesi hakkında; kanun, yönetmelik ve genelgeler ile ne kadar düzenleme yapılırsa yapılsın, herkes bildiğini okumakta, işine geldiği gibi davranmaktadır. Bu işin siyasi vs. görüş ile alakası olmadığı gibi, konu hukuki olmaktan çok ahlakidir...

İsraf etmeyin derken; bazıları sadece sofrada artan ekmeği, bardakta kalan suyu anladı veya anlattı... Belki de böylesi işimize geldi!

Kendi paramız ile aldığımız bir ekmeğin kırıntısı çöpe gitmesin diye gösterdiğimiz hassasiyeti, milletin ve devletin malından harcarken daha fazlasıyla göstermeliyiz!

Kendi malımızdan yaptığımız gereksiz harcama israf oluyor da, devletin-kamunun yani milletin parasından ve imkanından yaptığımız lüzumsuz ve haddi aşan harcamalar israf olmuyor mu?

İsraf nedir? Meşrû sınırların ötesine geçip, haddi aşmak manasının hakim olduğu "İsrâf; ... özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder. (Lisânü'l-ʿArab, “srf” md. TDV İslam Ans.)

Yaptığımız harcamalar ile ilgili olarak yüce kitabımız Kur'an'da "Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez. (A'raf S. 31. Ayet)" ve "Saçıp savuranlar-israf edenler şeytanların kardeşleridir.(İsra S. 27. Ayet)" buyurulurken, devletin-milletin malından yapılan israfın daha ağır sonuçlarının olacağını düşünmek gerekir.

Devletin-kamunun malı ve imkanı bir emanettir, çok hassas olmak gerekir. Âl-i İmrân Suresi 161. Ayette: "...Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa uğratılmaksızın-kazandığı tastamam verilir." buyurulmaktadır.(Diyanet Vakfı Meali)

Milletin tamamının hakkının ve payının bulunduğu bir konuda harcama yaparken; sadece hukukilik değil, yerindelik yönünden de düşünmek gerekir.Yani yaptığımız harcama; mevzuata, alışılmış usule uygun olabilir. Fakat yerinde ve gerekli değilse, bu dünyada hesabı sorulmasa dahi ahirette hesabının sorulacağı bilinmelidir...

Geçmişte de günümüzde de topluma baktığımızda en büyük israfın kamu sektöründe olduğunu görüyoruz...

Aşağıda saydığımız maddelerden ibaret değil ama, kamuda yapılan ve hemen herkesin şahit olduğu bazı israf kalemleri şunlardır:

1- Makam aracı ve şoför saltanatı: Kamuda hizmet araçları, makam aracı olarak kullanılmaktadır. Mevzuata göre makam aracı ve şoför tahsis edilmemesi gerekip, hizmet araçlarıyla iş görmesi ve en fazla ikametgahları ile görev yerleri arasındaki sabah-akşam geliş ve gidişlerinde, daimi hizmetlerde (havuzda) kullanılan mevcut hizmet araçlarını kullanması gerekenlere (birim amirleri, genel müdürler de dahil olmak üzere) araç ve şoför tahsisi yapılmakta, işin sorumluları dahil herkes mevcut durumu olağan kabul etmektedir.

Ayrıca; aynı programa ayrı araçlarla giden, aynı kurumların kibirli ve havalı memur ve bürokratları ile hizmet araçlarını hafta sonları ve tatillerde kullanmak da kamu zararını arttırmaktadır, israftır.

2- Banyolu makam odaları: Çalışanlar işçi, çalışma alanları da şantiyeymiş gibi, sanki toprak ve çamurun içinde çalışıyormuş da evine veya başka bir kuruma "temiz gitsin saikiyle yapılan", gerek taşrada gerekse Başkent Ankara'da bir çok Kamu Kurumu'nda bulunan banyolu makam odaları ile bunların tefrişatı ve ayrılan alan israftır...

3-Belediyelerin dağıttığı hediyeler, verdirdiği konserler: Tanıtım-reklam gayesiyle dağıtılan, ancak her nedense çoğu fakir ve fukaraya ulaşmayıp, tanıtımdan ziyade "hatır kazanmak" için makam-mevki ve sermaye sahiplerine ulaştırılan "hediyeler" ile her bahaneyi bir konser verdirmek için kullanan, bunu yaparken de halkın inancını ve değerlerini göz önüne almayan ve adeta çiğneyen faaliyetlere yapılan harcamalar israftır.

4- Amir ve memurların hizmet üretmek yerine makam odalarını genişletme, "çalışma" masalarını bir karış daha büyütme çabaları:

Kamuda maalesef bu konuda fiilen uygulanan bir standart olmayıp, gerekli kontrol ve denetim yapılmamakta, kurumlar arasında, hatta aynı kurum'un değişik birim ve taşra teşkilatları arasında ciddi farklar bulunmakta, ayrıca kurumların depoları ve bodrum katlarında elden çıkarılmamış, çürümeye terk edilmiş birçok büro malzemesi mevcuttur. Bunlara yapılan harcamalar da israftır, yazıktır, günahtır...

5-Çalıştaylar, paneller, seminerler v.s.: Kamu kurumlarında o kadar fazla çalıştay ve seminerler yapılmaktadır ki, insanın şunu diyesi geliyor; "toplantı ve çalıştay yapmaktan, çalışmaya fırsat kalmıyor".

İlgili mevzuatta ve özellikle genelgelerde, kurumların bu tür faaliyetlerinin öncelikle kendi tesislerinde yapılması esas iken, yeterli salon ve imkân bulunmasına rağmen, canı sıkılan ve değişiklik arayan amir ve memurların isteğiyle ille de bir sahil şehrinde veya turistik beldede düzenlenen çalıştay ve seminerler de kaynak israfıdır. Hele bir de bunlar yolluk ve yevmiye ile yapılıyorsa vebali ve sorumluluğu daha büyüktür.

6-Kaldırımlar, mevsimlik çiçekler, bozulan asfaltlar, göstermelik projelere yapılan ödemeler:

Milli servete yazık oluyor ! Ülkede "ihtiyaç olan yerlere" yol, köprü, havaalanı vs. yapmak betona yatırım değil, bir ihtiyacın giderilmesidir ve gereklidir. Fakat; belediyelerin (siyasi görüşü farketmez), özellikle sık sık kaldırım taşlarını değiştirmesi, asfalt dökmeyi ve tamirini "bilmemesi", bugün döktükleri asfaltı 3 ay sonra doğalgaz, elektrik ve su hatları için kazmaları, kazdıkları yerlere tekrar döktükleri asfaltın birkaç ay içinde çökmesi üzerine aynı işlemi tekrarlamaları v.s. kul hakkıdır..., israftır...

7 yıl Almanya'da kaldım; 40 yıldır değişmeyen kaldırımlar gördüm.Bizden zengin bir ülke olmalarına rağmen; bizim kadar süslü ve sık değişen kaldırımlara sahip değillerdi !

Ana güzergahlar dışında ara sokakların çoğunun kaldırımları; granit, parke vb. yerine çabuk bozulmasın diye asfalt ile kaplanmıştı.

Herhangi bir kazı sebebiyle tamir edilen yerler de çökmüyor, yol ve kaldırımlarda öbek öbek çukurlar oluşmuyordu.

Yazıktır, günahtır! Tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır. Milli serveti heba etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Memleketin bu zor günlerinde daha da dikkatli olunmalı, yapılan işler kontrol edilerek teslim alınmalı ve iş yüklenicilerinin verecekleri kalite-süre garantisine de dikkat edilmeli, vatandaş da bu konuda duyarlı olup yetkilileri uyarmalı, hesabını sormalıdır...

7- Yurtdışı ziyaretleri: Yapılması gereken bir programın ve ziyaretin içerisine "gitmişken" tarihi ve turistik yerleri de ekleyip, (tam tersi de düşünülebilir) ilgisiz ve fazladan personelin de dahil edilmesi kaynak israfıdır, milletin sırtına yüktür.

8-Uzun süren toplantılar: İş yapılıyor "desinler" veya öyle "görünsün" diye mesai saatleri dışına taşan, hatta mesai dışına planlanan, "üretmek yerine", birçok bürokratın kendini pazarlama ve reklamını yapma derdine düşmesi sebebiyle süresi uzayan, "iş yaptıkları için" yemeğin üstüne tatlı ve kuruyemişine kadar servislerin yapıldığı toplantılar da israftır, milletin sırtına yüktür.

9- İlan ve reklamlar: Hizmetten ve projelerden daha çok şahısların öne çıkarıldığı, devletin zirvesine şirin gözükmek ve gözüne girmek için, belediye başkanlarının özellikle şehirlerin ana güzergahlarında kendilerinin dijital ve basılı reklamlarını yaptırması da kaynak israfıdır.

10-Aşırı istihdam ve gizli işsizlik: İdareye gelen her yöneticinin, düz memura varıncaya kadar kendi kadrosunu oluşturma çabasına girmesi; taşrada personel ihtiyacına, merkez teşkilatlarında ve şehir merkezlerinde ise yığılmalara sebep olmuştur.

Salgın hastalık döneminde kamuda yarım gün ve esnek çalışma ile görülmüştür ki, birçok kurum ve işyerinde personelin en az yarısı fazladır ve gizli işsizlik sorunu da üst düzeydedir.

Bir işletmede ya da bir sektörde çalışanların sayısı azaltıldığı halde o işletme ya da sektörün üretim miktarında bir azalma olmuyorsa orada gizli işsizlik var demektir.

Zararın neresinden dönülürse kârdır... Kamuda halk ile görüşülmeyen ve bilgisayar başında yapılan işlerde, evden çalışma modeline geçilmeli ve böylece aydınlatma, ısıtma, su, kırtasiye vs. giderler azaltılmalıdır. ... Asıl mesele tasarruf değil israftır...

"Milletler, ferdî israf sebebiyle olmasa bile kamu sektöründeki israf ve kötü yönetim yüzünden yoksullaşabilir. Bundan dolayı devlet gelirleri lüks kamu harcamaları, aşırı kadrolaşma veya karşılıksız yüksek ücretlerle israf edilmemelidir.

Tasarruflar, müsriflerin lüks tüketim mallarına duydukları isteğin tatminine harcanır ve sermaye miktarını arttırmak için kullanılmazsa iktisadî gelişmeyi engeller. Çünkü sermaye tasarrufla artar, israf ve kötü kullanımla da azalır.

Ülke gelirinin önemli bir kısmı üretken olmayan kesimlere tahsis edilirse gerçek üreticilerin geçimi zorlaşır. İnsan, elindeki her türlü imkânı meşruiyet sınırları içinde kullanmakla sorumludur. Bu husus âhirette kişinin zaman, servet, işgücü ve ilim gibi kaynakları nasıl kullandığından sorguya çekileceğini bildiren hadiste de açıklanmaktadır.' (TDV İslam Ansiklopedisi)

Ülkemizde israfın önlenmesi halinde ekonomik sorunlar büyük ölçüde çözüme kavuşacaktır. Bu konuda gerekli denetimler yapılmalıdır. Ülkemizin belki de en büyük sorunlarından birisi denetimsizliktir. Bunu söylerken herkesin başına bir kontrol memuru dikilmesini kast etmiyoruz.

Mevcut düzenlemeler uygulanıp gerekli denetimler yapılsa dahi birçok sıkıntı kolaylıkla aşılacaktır. Ancak bir daha söylemek gerekirse ülkemizde "ahlak" sorunu vardır...

Herhangi bir kamu kaynağı veya devlet imkanı eline-idaresine verilen kişi, bunu ganimet veya babasından kalan bir miras değil, emanet olarak görmelidir...

Gereksiz, haddi aşan veya hakkı olmadan yapılan her harcamanın emanete ihanet olduğunu, bütün bir milletin hakkının bulunduğunu mahşerin ve "hesap gününün" yaklaşmakta olduğunu, Allah'ın Peygamberinin ifadesiyle "nerelere harcama yaptığımızdan" da hesaba çekileceğimizi unutmamak gerekir.

"Allahım! Bizlere helalinle yetinmeyi, haramdan uzak durmayı nasip eyle..."