Modern dönemde özgürlüğe, adalete ve eşitliğe dayanan hukuk anlayışının gelişmesi ve oluşturulması, insanlığın en önemli kazanımlarındandır. Modern öncesi dönemde eski ve orta çağlarda üretilen ve uygulanan kanun niteliğindeki düzenlemelerde ve uygulamalarda modern anlamda bir özgürlük, adalet ve eşitlik anlayışı ve arka planı bulunmamaktadır. Eski ve orta çağlarda ortaya konan kanuni uygulamalar, modern anlamdaki özgürlüğe, adalete ve eşitliğe referans olmadıkları gibi, onları bu değerler için çerçeve olarak kabul etmek de sağlıklı ve doğru değildir.
Eski ve orta çağlarda kültürel ve teolojik nitelikte ortaya konan düzenlemelerde, emirlerde, fetvalarda ve yükümlülüklerde özgürlük, adalet ve eşitlik ölçü ve değer olarak alınmamıştır. İnsanların haklarını ve sorumluluklarını ırklarına, kabilelerine, dinlerine, mezheplerine ve cinsiyetlerine göre tanzim eden eski ve orta çağların kanuni düzenlemelerine özgürlük, adalet ve eşitlik çok yabancıdır. İnsanlığın huzurunda bütün insanların eşit, onurlu ve özgür olduğu fikri, modern bir düşüncedir ve değerdir.
Özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerine insanlık yüzyıllar boyu süren olgunlaşma ve gelişim süreçleriyle varmıştır. Köhnemiş, küflenmiş ve katılaşmış kalıpların, kaynakların ve kuralların özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerinin gelişimine hiçbir katkısı olmamıştır. Bilakis özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerine en büyük düşmanlık ve katılık, köhnemiş, küflenmiş ve katılaşmış kurumlardan, kaynaklardan ve kalıplardan gelmektedir. Özgürlük, adalet ve eşitlik fikirleri, insan için insan tarafından geliştirilmiştir. Akıl, bilim, felsefe ve ahlak, insanın modern anlamda özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerine varmasını sağlayan kaynaklardır ve tecrübelerdir.
Özgürlük, adalet ve eşitliğin kaynağı insan onurudur. İnsan onuru, bireyin özgürlüğüne ve eşitliğine saygı duymayı ve bu değerler çerçevesinde insanlara hukuk çerçevesinde muamele etmeyi gerektirmektedir. İnsan onurunun dışında insanın ötesinde ve üstünde özgürlüğe, adalete ve eşitliğe kaynaklık eden hiçbir kalıp, kurum ve kural yoktur. Özgürlük, adalet ve eşitlik, insanın bilgiyle, felsefeyle akılla ve öğrenmeyle sahip olabileceği insani özelliklerdir. Dışarıdan ve tepeden yapılan dayatmalarla ve buyruklarla insanın özgürlük, eşitlik ve adalet değerlerine sahip olması mümkün değildir. Birey, insan onuru konusundaki duygusunu, düşüncesini ve duyarlılığını geliştirdikçe adalet, özgürlük ve eşitlik konusunda daha gelişmiş ve duyarlı kişi haline gelmektedir.
Modern öncesi dönemde kadını ve erkeğiyle insanlığı eşit ve özgür görmeyen, katı ayırımcılığa ve hiyerarşiye dayanan kanunlar ve kurallar, insanlar için birer zulüm cehennemi olmuşlardır. Devleti bireyden, erkeği kadından, bir kabileyi diğer insanlardan, bir inancı diğer inançlardan üstün gören ve bu kurgulanan üstünlük hiyerarşisi çerçevesinde özgürlüğü, adaleti ve eşitliği ortadan kaldıran eski ve orta çağlardaki kanuni uygulamaların ve düzenlemelerin modern dünyada yeri bulunmamaktadır.
Dünyaya adalet getirme iddiasında bulunan birçok otoriter, totaliter, teokratik ve despotik anlayış, özgürlüğü, eşitliği ve adaleti ortadan kaldırmaktadır. İnsanları siyasal, sosyal ve manevi açılardan özgürleştirme iddiası taşıyan modern öncesi ve sonrası otoriter ve totaliter sistemler, aslında insan onuruna dayanmayan otoriter ve totaliter nitelikte birer kölelik yoludurlar. Bütüncül, yüce ve vazgeçilmez olduğunu iddia eden otoriter, totaliter ve teokratik anlayışların kullandığı hürriyet, eşitlik ve adalet söylemlerinin içi boş olduğu gibi, günümüzdeki anlamıyla olgunlaşmış modern bir kavrayışı da ifade etmemektedirler.