6 Ağustos 2025 Çarşamba

Özgürlük, adalet ve eşitlik

Modern dönemde özgürlüğe, adalete ve eşitliğe dayanan hukuk anlayışının gelişmesi ve oluşturulması, insanlığın en önemli kazanımlarındandır. Modern öncesi dönemde eski ve orta çağlarda üretilen ve uygulanan kanun niteliğindeki düzenlemelerde ve uygulamalarda modern anlamda bir özgürlük, adalet ve eşitlik anlayışı ve arka planı bulunmamaktadır. Eski ve orta çağlarda ortaya konan kanuni uygulamalar, modern anlamdaki özgürlüğe, adalete ve eşitliğe referans olmadıkları gibi, onları bu değerler için çerçeve olarak kabul etmek de sağlıklı ve doğru değildir.

Eski ve orta çağlarda kültürel ve teolojik nitelikte ortaya konan düzenlemelerde, emirlerde, fetvalarda ve yükümlülüklerde özgürlük, adalet ve eşitlik ölçü ve değer olarak alınmamıştır. İnsanların haklarını ve sorumluluklarını ırklarına, kabilelerine, dinlerine, mezheplerine ve cinsiyetlerine göre tanzim eden eski ve orta çağların kanuni düzenlemelerine özgürlük, adalet ve eşitlik çok yabancıdır. İnsanlığın huzurunda bütün insanların eşit, onurlu ve özgür olduğu fikri, modern bir düşüncedir ve değerdir.

Özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerine insanlık yüzyıllar boyu süren olgunlaşma ve gelişim süreçleriyle varmıştır. Köhnemiş, küflenmiş ve katılaşmış kalıpların, kaynakların ve kuralların özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerinin gelişimine hiçbir katkısı olmamıştır. Bilakis özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerine en büyük düşmanlık ve katılık, köhnemiş, küflenmiş ve katılaşmış kurumlardan, kaynaklardan ve kalıplardan gelmektedir. Özgürlük, adalet ve eşitlik fikirleri, insan için insan tarafından geliştirilmiştir. Akıl, bilim, felsefe ve ahlak, insanın modern anlamda özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerine varmasını sağlayan kaynaklardır ve tecrübelerdir.

Özgürlük, adalet ve eşitliğin kaynağı insan onurudur. İnsan onuru, bireyin özgürlüğüne ve eşitliğine saygı duymayı ve bu değerler çerçevesinde insanlara hukuk çerçevesinde muamele etmeyi gerektirmektedir. İnsan onurunun dışında insanın ötesinde ve üstünde özgürlüğe, adalete ve eşitliğe kaynaklık eden hiçbir kalıp, kurum ve kural yoktur. Özgürlük, adalet ve eşitlik, insanın bilgiyle, felsefeyle akılla ve öğrenmeyle sahip olabileceği insani özelliklerdir. Dışarıdan ve tepeden yapılan dayatmalarla ve buyruklarla insanın özgürlük, eşitlik ve adalet değerlerine sahip olması mümkün değildir. Birey, insan onuru konusundaki duygusunu, düşüncesini ve duyarlılığını geliştirdikçe adalet, özgürlük ve eşitlik konusunda daha gelişmiş ve duyarlı kişi haline gelmektedir.

Modern öncesi dönemde kadını ve erkeğiyle insanlığı eşit ve özgür görmeyen, katı ayırımcılığa ve hiyerarşiye dayanan kanunlar ve kurallar, insanlar için birer zulüm cehennemi olmuşlardır. Devleti bireyden, erkeği kadından, bir kabileyi diğer insanlardan, bir inancı diğer inançlardan üstün gören ve bu kurgulanan üstünlük hiyerarşisi çerçevesinde özgürlüğü, adaleti ve eşitliği ortadan kaldıran eski ve orta çağlardaki kanuni uygulamaların ve düzenlemelerin modern dünyada yeri bulunmamaktadır.

Dünyaya adalet getirme iddiasında bulunan birçok otoriter, totaliter, teokratik ve despotik anlayış, özgürlüğü, eşitliği ve adaleti ortadan kaldırmaktadır. İnsanları siyasal, sosyal ve manevi açılardan özgürleştirme iddiası taşıyan modern öncesi ve sonrası otoriter ve totaliter sistemler, aslında insan onuruna dayanmayan otoriter ve totaliter nitelikte birer kölelik yoludurlar. Bütüncül, yüce ve vazgeçilmez olduğunu iddia eden otoriter, totaliter ve teokratik anlayışların kullandığı hürriyet, eşitlik ve adalet söylemlerinin içi boş olduğu gibi, günümüzdeki anlamıyla olgunlaşmış modern bir kavrayışı da ifade etmemektedirler.

İnsan, akla sahiptir!

 

İnsan, insan olmasından dolayı akla sahiptir. İnsan için doğal olan akıldır. Doğası gereği akla sahip olan insan, doğduktan sonra ailesi, kültürü, eğitimi, doğmaları, alışkanlıkları ve kalıpları nedeniyle akılsızlaştırılır veya akli kapasitesi ve yeteneği köreltilir, kısırlaştırılır veya karartılır. İnsanın doğal bir akla sahip olması, onun en doğal kaynağı, sermayesi, kapasitesi ve yeteneğidir. İnsan, aklı sayesinde bilim, felsefe, hukuk, siyaset, din, ticaret, edebiyat, maneviyat yapabilmektedir. Bütün insani faaliyetler, bir şekilde aklını koruyabildiği ölçüde insan aklından kaynaklanmaktadır. Her şeyin kaynağı, insan, doğa ve akıldır.

İnsan, aklıyla ve doğayı araştırmasıyla kendine, hayata, insanlığa ve doğaya dair gerçekleri açığa çıkarır. İnsan üstü veya ötesi olarak kendini tarihin belirli zamanlarında belirli kişilerde ve kaynaklarda ortaya çıkaran gerçeklik yoktur. Tarihin belirli zamanlarında ve yerlerinde insan üstü ve ötesi gerçekliğin kendisini belirli kişilerde ortaya çıkardığı iddiası gerçeklik değil, birer yanılgı, yanılsama ve yalandır. Akıl, insanın yalanlardan, yanılsamalardan ve yanılgılardan kurtulması için sahip olduğu tek kaynaktır.

İnsan ve doğa, bilimin, sanatın, edebiyatın, maneviyatın, felsefenin, ahlakın, siyasetin, hukukun, eğitimin, yazmanın ve kitapların hem konusudurlar, hem yapıcısıdırlar. Bütün insani tecrübelerin konusu ve yapıcısı insandır. Felsefi, bilimsel, teolojik, mitolojik, siyasal, hukuksal ve kültürel kaynakların tamamında anlatılan ve yazılan, değişik zamanlardaki ve mekanlardaki insanların hikayeleridir. İnsan, sürekli olarak yapmaktadır ve yazmaktadır. İnsan, yapay bir şekilde sürekli olarak yaptığı ve yazdığı için insanın yaptıklarında ve yazdıklarında sürekli olarak bir değişim, dönüşüm ve diriliş vardır. İnsanın yaptıklarında değişim ve dönüşüm olduğu için insan, aklıyla ve emeğiyle felsefede, edebiyatta, teolojide, sanatta, teknolojide, bilimde ve kültürde sürekli olarak yenilikler olmaktadır.

Aklın karşısına konulabilecek bir alternatif yoktur. Akıldan üstün ve öte olduğu düşünülebilecek bir kaynak yoktur. İnsan üstü ve akla hükmeden olarak kurgulanan vehimlerin, zanların, kabullerin ve kalıpların hiçbir bilgi niteliği olmadığı gibi, hiçbir varoluşsal ve moral değeri de yoktur. Varoluşun, bilginin ve değerin kaynağı akıldır.

Akıl, her şeyiyle insana özgü olduğu gibi, akletmek de insani bir tecrübedir. İnsan, akıl dışı bir şekilde birtakım içsel tecrübeler yaşadığını ve bu tecrübeler sırasında yaşadığı birtakım yanılsamaları gerçek sanabilir. Aklın dışında kişilerin kendi ötelerinden birtakım ilişkiler yaşadıkları ve bilgiler edindikleri kuruntusu, insanın kendisini akla ve dünyaya kapatması ve karartması anlamına gelmektedir. Aklı kararttıkça ve kendini ona kapattıkça insan, hayali otoritelere itaat eden makina tarzı bir köleye dönüşmekte, dışarıdan ve üstten dayatılan buyrukları yerine getirmekle yükümlü duygusuz, düşüncesiz, duyarsız, ahlaksız, maneviyatsız bir nesne haline gelmektedir. İnsan, akıl sayesinde duyarlıdır, düşüncelidir, duyguludur, ahlaklıdır ve manevidir.

Akıl, düşünmeyi, çalışmayı, sorgulamayı, eleştirmeyi, gözlemlemeyi, deneyimlemeyi gerektirir. Mutlak doğru olarak kabul edilen yanılsamalar, insanı aciz bıraktığı sanılan, doğanın işleyişine aykırı olan sıradışılık olarak görülen kurgulara dayanırlar. Akıl, insanı aciz bırakan sıradışı kuruntulara değer vermez. İnsan ve doğa varolduğu sürece akıl vardır. Aklı kullanmak, insanı ve doğayı var etmektir. İnsani olmayan hiçbir şey, insanüstü olduğunu iddia eden her şey, akla, insana ve doğaya aykırıdır ve karşıdır.

Yöneticinin Çay Mesaisi

 

Kurumlarımızın birçok kademesi mevcut. Yöneticilik de bu kademelere göre şekilleniyor. Hangi kademede olursan ol, yöneticiliği seçmek ateşten gömleği giymek oluyor. Yönetici olmak devleti omuzlamak anlamına geliyor. Zordur ama birileri yine de yönetici olmak için çırpınıp durur.

Bir iş niye yapılır? Tek cevap vereceğim: Ekonomik sebepler. Evet, hiç lafı eğip bükmeden söyledim. Şimdi zihnimizi birlikte çalıştıralım. Birlikte düşünelim, birlikte öneri sunalım. Oradan birisi içinden, “Ben yüce devletime gönülden bağlıyım, her işte gönüllüyüm.” diyor mu? Diyebilir ama hâlinden de memnun değildir. Böyledir bizim memurumuz. İtiraz, eleştiri, eylem, karşı duruş, hak arama, haksızın karşısında durma, haklının yanında yer alma ve dik duruş sergileme bizim en zorlandığımız hâllerdendir. Ekonomik şartları beğenmez, hak ettiğini alamaz ama bu duruma itiraz da edemez. Sindirilmiş, susturulmuş, köşesine sıkıştırılmış bir şekilde işini yapar. Yöneticilerimiz bilhassa böyledir. Hiç kusura bakılmasın, durum tam da böyledir. Çünkü biz itaat kültüründen besleniyoruz. Hatta birisi itiraz edecek olsa onu da sustururuz. “Aman ha, duymasınlar, defterini dürerler.” deriz. Deriz de çıkış yolu bulamayız. Ha, şu da var: Birisi çıkıp delikanlılık yapsın. Evet, o delikanlı birisi sizin adınıza da konuşur ama siz yine açıktan ona destek veremezsiniz. Böyle bir durum, hangi kurumumuzda yok, haksız mıyım? Buyurun bakalım!

Millî Eğitim Bakanlığından bahsedelim. Konumuz eğitim, eğitimin liderleri. 81 Millî Eğitim Müdürü, 922 İlçe Milli Eğitim Müdürü var. Ayrıca il müdür yardımcılığı, şube müdürlüğü; okullarımızda müdür, müdür başyardımcısı, müdür yardımcısı gibi görevler var. Bir ordudan bahsetmek mümkün. Bu kadar büyük organizasyonu yönetmek için de Bakanlıkta bir teşkilat var. Orada da birçok yönetim kademesi var.

Sistem içindeki yöneticilerin çoğu hâlinden memnun değil. Memnun olanların memnuniyeti geçici. Şöyle ki çok yukarılarda adamı olanda geçici bir güven ve motivasyon var. Bizde enterasan bir yaklaşım vardır. Yukarıda sizin görüşünüzden birileri varsa sesiniz soluğunuz çıkmaz. Hep olumlu bakarsınız. Sabırdan, şükürden bahsedersiniz. Ama şöyle esaslı bir itiraz, eleştiri yapamazsınız. Bu yazının ruhunda bile bahsettiğim o çekince vardır, iyi okuyan ve tahlil eden anlar. Yani bizde aklın kayıtsız şartsız çalışması zor. Hep bir bağ, bağlantı ve ilerisi için bir hesap yapılır. Durum böyle olunca yukarıyı yani otoriteyi elinde bulunduranları tedirgin edecek çıkış yapılamaz. Yukarıdaki de bildiğini okur. Her icraatın ilk kez uygulandığını, müthiş yenilik olduğunu, ülkeyi kalkındıracak çözümün kendilerinde olduğunu söylerler. Söylerler işte…

Şimdi içinizden başladınız konuşmaya. Bir sürü sorununuz birikti. Kendi aranızda konuşuyorsunuz. Çayların nasıl bittiğini bile anlamıyorsunuz. Konuşun ama meydana çıkıp da bir laf edemeyin! Olur mu böyle! Olur, derseniz daha bir şey yazmayalım. Ama olmuyor işte, olmuyor! Tamam, tamam! Yazayım bari, bakın benden vebal gitti, sonra çıkıp da niye böyle konulara girdin, ne gerek vardı, demeyin. Sorarlarsa bir bir sayarım o hâlinden şikâyet edenleri. Yok yok, hemen endişelenmeyin, ele vermem kimseyi, şaka yaptım. Siz daha iyi yerlere geleceksiniz, bunca yıl boşuna mı beklediniz elbet birgün karşılığını alacaksınız. Şimdi planınızı bozmayalım. Sizin adınıza birileri en ön safta hak arar, eylem yapar, kendini afişe eder. Siz de sessizce yükselirsiniz (!) ve daha yüksek göstergeli koltuklara gömülürsünüz. Ne güzel dedim ama “gömülmek” işte. Durum tam da böyledir. Bürokrasimiz gömülenlerin elindedir. Ne çıkar bundan, nasıl ilerleme olur? Olmuyor da.,

Siyaset, bürokrasi, ticaret üçgeninde şekillenen bu yapı bize çok zarar veriyor. Ülkenin kaynakları boşa harcanıyor. En çok da hak ettiği yere gelemeyen liyakat ehlinin harcanması zorumuza gidiyor. Ama biz oralı değiliz. Herkes klimalı ve gösterişli makam odalarında deri koltuklarına gömülmüş devlet yönetiyor. Maşaallah! Bu zevatın ajandası hep kendisi için notlarla doludur. Kurduğu irtibatı kendi ikbali için kullanır. Allah sonumuzu hayretsin.

Yöneticilik ciddi bir ihtisası gerektiriyor. Bu dikey yapılanma iyi ayarlanmazsa yatay kısımda sular hiç durulmaz. Bir atama, görev değişimi herkesi tedirgin etmemeli. Sistem sağlam olmadığından olsa gerek. Kişiye göre tavır, yönetim anlayışı ne yazık ki şâkulümüzü bozuyor. Şimdi elinde şâkulü bozuk usta misali çok yönetici var. Kimler sayesinde var? Bir de bunu soralım, cevabını siz benden daha iyi biliyorsunuz. Ah, bir de bu bildiklerinizi söyleseniz. Hep çay sohbetlerinde kalıyor tespitleriniz. Neyse siz çay içmeye devam edin, biz yazmaya devam edelim. Gerçi yazıyorsunuz da kim okuyor? Olsun, biz yine herkes okuyacakmış gibi yazalım. Kim bilir, ta yukarılarda birileri bile okuyabilir. Canımıza okur onlar, diyorsunuz anladım, anladım. Burada gülelim bari. Çaylar tazelensin, yeni tutulan demlikten olsun.

Bu yazıda yöneticilerimizin sorunlarından bahsetmek istiyordum ama sıra gelmedi. Gerçi herkes, her şeyi biliyor. Hem de çok iyi biliyor. Millî Eğitimden örnek vermiştik, oradan devam edelim mi? Edelim, şöyle esaslı ve cesur bir ses çıkaralım mı? Kim var? Arkamıza dönüyoruz, kimse kalmamış. Çay söyleyelim, çay! Çaysız olmuyor, en iyisi çayın demini konuşalım. Çünkü demini almadan konuşmak iyi değil. Anlayacağınız üzere bizim Millî Eğitimdeki yöneticilerin sorunlarını konuşmak da böyle. Demlenmesi gerek bazı şeylerin. Bardakların dolusu gelip boşu gidiyor. Sanki bürokrasimiz gibi. Öyle dolu dolu (!) tipler geldi ki. Biz yine bardağın dolu tarafına bakalım. Çay söyleyelim.

Gayrimenkul Sertifikası Meselesi

Türkiye’nin gayrimenkul piyasası, son on yılda fırtınalı bir yolculuk geçirdi. Bir yanda rekor fiyat artışları, diğer yanda arz-talep dengesizlikleri… Bu dinamik piyasada küçük yatırımcıyı oyuna dahil etmeyi amaçlayan gayrimenkul sertifikaları, acaba gerçekten bir fırsat mı, yoksa riskli bir macera mı? Gelin, bu yenilikçi aracı ve Türkiye’nin konut piyasasının son 10 yılını sade bir dille, ama derinlemesine inceleyelim.

Gayrimenkul Sertifikası: Ev Sahibi Olmanın Yeni Yolu mu?

Gayrimenkul sertifikası, büyük paralar bağlamadan gayrimenkul piyasasına adım atmak isteyenler için tasarlanmış bir araç. Mesela, 1 milyon liralık bir dairenin 10.000 liralık bir payını alabiliyorsunuz. Bu paylar, borsada alınıp satılabilen sertifikalarla temsil ediliyor. Proje tamamlandığında ya da satıldığında, payınız oranında kâr veya zarar ediyorsunuz. Kulağa cazip geliyor, değil mi? Ama işin püf noktası, doğru projeyi seçmek ve piyasa koşullarını iyi okumak.

Türkiye’de bu model, 2017’de TOKİ’nin Başakşehir projesiyle denendi. Bazı yatırımcılar kâr etti, ama beklenen talep oluşmadı. Sertifikaların borsada alıcısı azaldı, nakite çevirmek zorlaştı. Türk yatırımcısının fiziksel ev ya da arsa alma alışkanlığı, bu sistemin yaygınlaşmasını zorlaştırdı. Yine de, az sermayeyle büyük projelere ortak olma fikri, özellikle kentsel dönüşüm projeleriyle yeniden canlanabilir. Kamunun, yani SPK ve TOKİ’nin, bu işin arkasında olması güven verse de, ekonomik dalgalanmalar ve projelerin başarıya ulaşma riski, temkinli olmayı gerektiriyor. Yabancı yatırımcıların ilgisi ise bu model için hâlâ bir umut ışığı.

Konut Piyasası: On Yılın Öyküsü

Son 10 yıla bakalım: 2015-2019 arası, Türkiye’de inşaat sektörü adeta altın çağını yaşadı. Düşük faizler, uzun vadeli krediler ve kentsel dönüşüm furyası, yılda 700-800 bin yeni konutu piyasaya sürdü. İstanbul, Ankara ve İzmir, bu üretimin kalbiydi. Yabancı yatırımcılar, özellikle Körfez ülkelerinden gelenler, İstanbul ve Antalya’da talebi ateşledi. Ama 2018’deki kur krizi, her şeyi altüst etti. Yüksek faizler ve artan inşaat maliyetleri, üretimi yavaşlattı.

2020’de pandemi geldi, ama hükümetin düşük faizli kredi kampanyaları talebi patlattı. 2022’de konut fiyatları %189 artarak dünya rekoru kırdı; metrekare fiyatları 2024’te 26.348 TL’ye ulaştı. Ortalama bir evin fiyatı 3,4 milyon TL’yi buldu. Ancak, bu nominal artışın ardında reel bir gerileme var; 2023’ten itibaren enflasyondan arındırılmış fiyatlar %17 düştü. 2025’te fiyatların enflasyona paralel artması bekleniyor, ama sıfır konutlarda maliyetler düşüşe izin vermiyor.

Talep tarafında ise ilginç bir tablo var. Yabancıların alımları, özellikle vatandaşlık programıyla, 2022’de rekor kırdı: 61.741 konut satıldı. Yerli talep ise yüksek faiz ve düşen satın alma gücüyle tökezledi. 2023’te satışlar %33 azaldı, 2024’te toparlanma sınırlı kaldı. 2025’te faiz indirimleri ve kira artış sınırının kalkması, talebi canlandırabilir, ama orta-alt gelir grubu hâlâ piyasanın dışında.

Güvence Sağlayanlar Kimler?

Piyasada güveni sağlayan başlıca aktörler, kamu ve özel sektörden geliyor. SPK, sertifikalar ve proje gayrimenkul yatırım fonları gibi araçlarla piyasayı düzenliyor. TOKİ ve Emlak Konut GYO, uygun fiyatlı konut projeleriyle hem üretimi destekliyor hem de güven veriyor. Özel sektörde ise Fuzul Grup’un “topraktan ödeme” modeli gibi yenilikçi yaklaşımlar dikkat çekiyor; 2025’te 3.000, beş yılda 10.000 konut hedefliyorlar. Sur Yapı, Sinpaş, Nef gibi şirketler, geçmişte sektörü sırtladı. GYODER ve KONUTDER ise kamuyla işbirliği yaparak yeni modeller peşinde.

Sonuç: Cesaret mi, Teminat mı?

Gayrimenkul sertifikaları, düşük sermayeyle piyasaya girmek isteyenler için bir kapı aralıyor, ama başarı için proje seçimi ve piyasa takibi şart. Konut piyasası, arz eksikliği ve ekonomik dalgalanmalarla mücadele etse de, kentsel dönüşüm ve kamu destekli projeler umut vadediyor. Yatırım düşünenlere önerim: SPK güvencesindeki projeleri ve Fuzul gibi güvenilir geliştiricileri araştırın, ama tüm yumurtaları aynı sepete koymayın. Bu piyasada kâr da var, risk de. Hayallerinize bir “pay” kadar yaklaşmak için adımlarınızı sağlam atın!

05.08.2025 tarihi itibariyle; Kurulu güç 119.994 MW oldu. Santral Sayısı: 36.772 adet oldu. 31 Temmuz 2024 ile 05 Ağustos 2025 tarihleri arasında toplam 8.726 adet santral devreye girmiştir. Yine aynı tarihler arasında kurulu güçte 8.760 MW artış kaydedildi. Yılbaşından (01.01.2025) bu yana kurulu güç değerinde 4.650 MW artış kaydedildi. 

4 Ağustos 2025 Pazartesi

Ağustos ayı kira artış oranı belli oldu!

 

TÜİK'in temmuz ayı enflasyon verisini yüzde 2,06 olarak yayınlamasıyla birlikte ağustos ayında yapılabilecek kira artış oranının tavanı yüzde 41,13'e düştü.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), temmuz ayı enflasyon oranını yüzde 2,06 olarak açıklarken, böylelikle yıllık enflasyon yüzde 33,52'ye geriledi. 

Açıklanan enflasyon verilerinin ardından, ev ve dükkan sahiplerinin kiracılarına yapabileceği maksimum kira artış oranı da değişmiş oldu. Ağustos ayında yapılacak kira zamlarında tavan tutar, yüzde 41,13 olarak uygulanabilecek. 

2025 Yılı ÜFE-TÜFE Oranları

 

Ocak - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre3,065,03
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre3,065,03
Bir Önceki Yıla Göre27,2042,12
Oniki Aylık Ortalamalara Göre39,5056,35
Şubat - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,122,27
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre5,247,42
Bir Önceki Yıla Göre25,2139,05
Oniki Aylık Ortalamalara Göre37,5553,83
Mart - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre1,882,46
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre7,2310,06
Bir Önceki Yıla Göre23,5038,10
Oniki Aylık Ortalamalara Göre35,2351,26
Nisan - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,763,00
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre10,1913,36
Bir Önceki Yıla Göre22,5037,86
Oniki Aylık Ortalamalara Göre32,6548,73
Mayıs - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,481,53
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre12,9215,09
Bir Önceki Yıla Göre23,1335,41
Oniki Aylık Ortalamalara Göre30,1745,80
Haziran - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,461,37
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre15,7116,67
Bir Önceki Yıla Göre24,4535,05
Oniki Aylık Ortalamalara Göre28,3443,23
Temmuz - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre1,732,06
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre17,7019,08
Bir Önceki Yıla Göre24,1933,52
Oniki Aylık Ortalamalara Göre27,0741,13

Temmuz ayı enflasyonu açıklandı. Enflasyon Temmuz ayında yüzde 2,06 oldu. Toplu sözleşme hükmüne göre memurlar ve memur emeklileri, 2025'ün ikinci yarısı için enflasyon farkı hariç yüzde 5 zam aldılar. 

Temmuz ayı enflasyon rakamları açıklandı

 

Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık %33,52 arttı, aylık %2,06 arttı

TÜFE'deki (2003=100) değişim 2025 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre %2,06 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %19,08 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %33,52 artış ve on iki aylık ortalamalara göre %41,13 artış olarak gerçekleşti.

TÜFE değişim oranları (%), Temmuz 2025

TÜFE gıda ve alkolsüz içeceklerde yıllık %27,95 arttı

En yüksek ağırlığa sahip 3 ana harcama grubunun yıllık değişimleri; gıda ve alkolsüz içeceklerde %27,95 artış, ulaştırmada %26,57 artış ve konutta %62,01 artış olarak gerçekleşti. İlgili ana grupların yıllık değişime olan etkileri ise gıda ve alkolsüz içeceklerde %6,94, ulaştırmada %4,35 ve konutta %9,03 oldu.

TÜFE gıda ve alkolsüz içeceklerde aylık %0,07 arttı

En yüksek ağırlığa sahip 3 ana harcama grubunun aylık değişimleri; gıda ve alkolsüz içeceklerde %0,07 artış, ulaştırmada %2,89 artış ve konutta %5,78 artış olarak gerçekleşti. İlgili ana grupların aylık değişime olan etkileri ise gıda ve alkolsüz içeceklerde %0,02, ulaştırmada %0,45 ve konutta %0,95 oldu. 

TÜFE ana harcama gruplarının yıllık değişim oranları ve genel endeks değişimine etkileri (%), Temmuz 2025

Endekste kapsanan 143 temel başlıktan (Amaca Göre Bireysel Tüketim Sınıflaması-COICOP 5'li Düzey) 2025 yılı Temmuz ayı itibarıyla, 18 temel başlığın endeksinde düşüş gerçekleşirken, 5 temel başlığın endeksinde değişim olmadı. 120 temel başlığın endeksinde ise artış gerçekleşti.

Özel kapsamlı TÜFE göstergesi (B) yıllık %33,77 arttı, aylık %1,82 arttı

İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE'deki değişim, 2025 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre %1,82 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %19,40 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %33,77 artış ve on iki aylık ortalamalara göre %40,51 artış olarak gerçekleşti.

2025 Temmuz ayı enflasyon rakamları açıklandı

 

TÜFE'deki (2003=100) değişim 2025 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre % 2,06 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %19,08  artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %33,52  artış ve on iki aylık ortalamalara göre %41,13 artış olarak gerçekleşti. Yİ-ÜFE (2003=100) 2025 yılı Temmuz  ayında bir önceki aya göre %1,73 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %17,70 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %24,19 artış ve on iki aylık ortalamalara göre % 27,07 artış gösterdi.

1 Ağustos 2025 Cuma

 

31.07.2025 tarihi itibariyle Ülkemizin Birincil Kaynaklara göre Kurulu Güç Verileri

 

BİRİNCİL KAYNAKLARA GÖRE SANTRAL ADETLERİ VE KURULU GÜÇ VERİLERİ

BİRİNCİL KAYNAK

SANTRAL ADEDİ

KURULU GÜÇ (MW)

AKARSU

624

8.428

ASFALTİT KÖMÜR

1

405

ATIK ISI

32

221

BARAJLI

147

23.864

BİYOKÜTLE

371

2,112

DOĞALGAZ

362

24,698

FUEL OİL

8

230

GÜNEŞ

34.697

23.300

İTHAL KÖMÜR

16

10,456

JEOTERMAL

66

1.734

LİNYİT

50

10,231

LNG

1

2

MOTORİN

1

1

NAFTA

1

5

RÜZGAR

383

13.461

TAŞKÖMÜR

4

841

TOPLAM

36.764

119.989

* TEİAŞ KURULU GÜÇ RAPORU - 31.07.2025

31.07.2025 tarihi itibarıyla ülkemiz kurulu gücü 119.989 MW’a ulaşmıştır. 31.07.2025 tarihi itibarıyla kurulu gücümüzün kaynaklara göre dağılımı; % 26,91'i hidrolik enerji, % 20.56'sı doğal gaz, % 18,28'i kömür, % 11,22'si rüzgâr, % 19,42'i güneş, % 1,45'i jeotermal ve % 2,16'sı ise diğer kaynaklar şeklindedir. Toplam kurulu güçte ilk sırayı yine doğalgaz aldı ve 24.700 MW seviyesine yükseldi. Toplam yenilenebilir kurulu gücü de 73.120 MW’a yükseldi. Lisanssız güneş kurulu gücü 31.07.2025 tarihi itibariyle 20.938 MW’a ulaşırken, lisanslı güneş kurulu gücü 2.362 MW seviyesinde kaldı.

Ayrıca Ülkemizde elektrik enerjisi üretim santrali sayısı, 31.07.2025 tarihi itibarıyla 36.764'e (Lisanssız santraller dâhil) yükselmiştir. Mevcut santrallerin 771 adedi hidroelektrik, 71 adedi kömür, 383 adedi rüzgâr, 66 adedi jeotermal, 363 adedi doğal gaz, 34.697 adedi güneş, 413 adedi ise diğer kaynaklı santrallerdir. 

31.07.2025 tarihi itibariyle (Temmuz ayı içinde) elektrik üretimimizin, % 32,26'sı kömürden, % 24,92'si doğal gazdan, % 16,28'i hidrolik enerjiden, % 10.22'si rüzgardan, % 11,76'sı güneşten, % 2,17'si jeotermal enerjiden ve % 2,39'u diğer kaynaklardan elde edilmiştir.

 

Türkiye Elektrik İletim A.Ş. 31.07.2025 tarihine ait son kurulu güç raporunu yayınladı. 31.07.2025 tarihli kurulu güç raporuna göre Türkiye 31.07.2025 tarihini 119.989 MW kurulu güç ve 36.764 santral ile tamamladı.

31.07.2025 tarihli Kurulu Güç Raporunda Öne Çıkan Bazı Bilgiler aşağıdaki gibidir.

Toplam elektrik kurulu gücü, 119.989 seviyesine ulaşmıştır. Toplam santral sayısı da 36.764 olmuştur.

Yenilenebilir enerji kurulu gücü de bir önceki aya göre 520 MW artarak 73.120 MW‘a yükselirken yenilenebilir santraller toplam kurulu gücün yaklaşık % 60,94'ünü oluşturdu.

Güneş enerji santrallerinin kurulu gücü de 23.300 MW'ye, toplam güneş enerji santral sayısı da 34.697'ye yükseldi.

Rüzgar enerji santrallerinin de kurulu gücü 70 MW artışla 13.461 MW oldu.

Güneş enerji kurulu gücü toplam kurulu gücün % 19,42'sini oluştururken, rüzgar enerji kurulu gücünün toplam kurulu güçteki oranı ise % 11,22 oldu.

Rüzgar ve güneşin yanında önemli bir yenilenebilir enerji santrali olan biyokütle santral kurulu gücü 2.112 MW seviyesine geriledi.

Toplam kurulu güçte ilk sırada 24.698 MW ile doğalgaz yer alırken, onu 23.864 MW ile barajlı hidroelektrik santralleri takip etti.

Fosil yakıtlı santrallerin kurulu gücü de 31.07.2025 tarihi itibariyle 46.869 MW seviyesine yükselmekte olup, toplam kurulu güçteki oranı ise % 39,06'dır.

Ayrıca lisanssız güneş enerji santral kurulu gücü 20.938 MW seviyesine ulaşırken, lisanslı GES kurulu gücü ise 2.362 MW seviyesinde kaldı.

Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) tarafından 31 Temmuz 2025 tarihinde açıklanan verilere göre, Türkiye’nin toplam elektrik kurulu gücü 119 bin 989 MW’a ulaştı. Bu kapasite içinde yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi giderek artarken, güneş enerjisi kurulu gücü 23 bin 300 MW’a yükselerek dikkat çekti.

Güneş enerjisi kapasitesinin detaylarına bakıldığında, kurulu gücün büyük bir kısmının lisanssız santrallerden oluştuğu görülüyor. TEİAŞ verilerine göre, güneş enerjisi kurulu gücünün 20 bin 938 MW’ı lisanssız santrallerden, 2 bin 362 MW’ı ise lisanslı santrallerden sağlanıyor. Lisanssız güneş enerjisi santrallerinin bu denli yüksek paya sahip olması, bireysel ve küçük ölçekli üreticilerin yenilenebilir enerjiye olan ilgisini ortaya koyuyor. Türkiye’nin enerji politikalarında temiz ve sürdürülebilir kaynaklara yönelim son yıllarda hız kazanmış durumda. Güneş enerjisinin toplam kurulu güç içindeki payının yüzde 19,42'ye ulaşması, ülkenin bu alandaki potansiyelini ve yatırımlarını gözler önüne seriyor. Uzmanlar, güneş enerjisinin hem çevresel faydaları hem de enerji bağımsızlığı açısından Türkiye için stratejik bir önem taşıdığını vurguluyor.

31.07.2025 tarihi itibariyle;

2023 yılı Aralık ayı sonunda 106.556 MW olan toplam kurulu güç değeri 1.260 MW’lık artışla 2024 yılı Mart ayı sonunda 107.816 MW olarak kaydedilmiştir. 31 Mayıs 2024 tarihi itibariyle; Santral Sayısı: 25.548 adet oldu. 31 Mayıs 2024 tarihi itibariyle kurulu güç 110.056 MW olmuştur. Toplam yılbaşından bu yana 3.500 MW'lık artış kaydedilmişti. 30 Haziran 2024 tarihi itibariyle; Santral Sayısı: 25.871 adet oldu. 30 Haziran 2024 tarihi itibariyle kurulu güç 110.355 MW olmuştur. Mayıs ayı sonundan 30 Haziran 2024 tarihine kadar  toplam 323 adet santral devreye girdi. Yine aynı tarihler arasında kurulu güç 299 MW artış kaydedildi. 

Yılbaşından bu yana kurulu güç artışı 4.637 MW oldu. 31.07.2024 tarihi itibariyle kurulu güç 111.193 MW oldu. Santral Sayısı: 27.038 adet oldu. 30 Haziran ile 31 Temmuz 2024 tarihleri arasında toplam 1.167 adet santral devreye girmiştir. 11.08.2024 tarihi itibariyle kurulu güç 112.111 MW oldu. Santral Sayısı: 28.714 adet oldu. 31 Temmuz ile 11 Ağustos 2024 tarihleri arasında toplam 1.676 adet santral devreye girmiştir. Yine aynı tarihler arasında kurulu güç 918 MW artış kaydedildi

31.07.2025 tarihi itibariyle; Kurulu güç 119.989 MW oldu. Santral Sayısı: 36.764 adet oldu. 31 Temmuz 2024 ile 31 Temmuz 2025 tarihleri arasında toplam 8.718 adet santral devreye girmiştir. Yine aynı tarihler arasında kurulu güçte 8.755 MW artış kaydedildi. Yılbaşından (01.01.2025) bu yana kurulu güç değerinde 4.645 MW artış kaydedildi. 

27 Temmuz 2025 Pazar

Ülkemizin yakın dönem gündeminin en sıcak konularından biri olan orman yangınları hepimizin canını acıttı. Yitirdiğimiz canlılar, tahliye edilen köyler, kaçışan hayvanlar ve ardından geriye kalan o yıkıcı gri manzara… Yangın mevsimi artık birkaç haftayla sınırlı değil; bazı bölgelerde yılın yarısına yayılan sürekli bir tehdit hâline geldi.

Peki bu gidişatı değiştirmek mümkün mü?

Yanıtımız evet. Ama bu sadece teknik çözümlerle değil, politik kararlılıkla mümkün. Yangınlara karşı direnci artırmak için elimizde pek çok bilgi, yöntem ve teknoloji var. Ancak bu araçların hayata geçebilmesi; politik önceliklerin, toplumsal taleplerin ve dayanışma ağlarının gücüne bağlı.

Yangından Önce: Siyasi İradeyle Riski Azaltmak

Orman Yönetimini Yeniden Düşünmek

Örneğin Avustralya’da kadim bilgeliğe dayanan kontrollü yakma yöntemi, modern ormancılıkla birleştirilerek büyük yangınların önüne geçiliyor. Portekiz, 2017’deki felaketlerden sonra ulusal orman stratejisini yerel halkla birlikte baştan yazdı. Bu yaklaşım, yangın riskini %40 azalttı.

Bu başarılar rastlantı değil; doğru politikaların ve toplumsal katılımın ürünü.

Erken Uyarı Sistemleri: Yatırım Meselesi

Yapay zekâ destekli uydu sistemleri, küçük kıvılcımları bile tespit edebiliyor. Sensör teknolojisiyle toprak nemi, hava sıcaklığı ve duman seviyesi sürekli izleniyor. İspanya’da uygulanan sistemlerle, riskli günlerde otomatik uyarılar yapılarak müdahale süreleri kısaltılıyor.

Bu sistemlerin kurulup işletilmesi teknik bir mesele değil; bütçe ve öncelik meselesi. Yani politik bir karar.

20 Temmuz 2025 Pazar

Yapay zeka arkadaşlıklarının karanlık yüzü

 Yapay Zekâ, tıpkı arama motorları gibi artık dijital hayatımızda.

Sabahları gözümüzü açar açmaz telefonu elimize almak neredeyse refleks hâline geldi. Bildirimlere bakıyoruz, hava durumunu kontrol ediyoruz, belki birkaç mesaj... Derken yapay zekayla kendimizi bir sohbetin içinde buluyoruz. Ama karşımızda gerçek bir insan değil, duygularımıza tepki veren, neşemizi ya da keyifsizliğimizi fark eden bir yapay zekâ var.

Eskiden sadece ‘Bugün hava nasıl?’ diye sorduğumuz yapay zekâlar, şimdi hâlimizi hatırımızı soran dijital arkadaşlar haline geldi. Hatta bazıları için bu ilişki, gün boyu süren bir dostluğa dönüştü. Kimi derdini anlatıyor, kimi hayatla ilgili fikirlerini paylaşıyor, tıpkı bir yakın arkadaşla konuşur gibi...

Ama madalyonun bir de öteki yüzü var.

Bu kişisel sohbetleri fark eden şirketler yapay zekalı sanal arkadaş uygulamaları üretmeye başladılar. 'Yapay zeka arkadaşlar', kullanıcıya duygusal destek sunmak ve insanlarla etkileşimi artırmak amacıyla geliştirilen konuşmaya dayalı yapay zeka sistemleridir. ChatGPT, Gemini gibi genel amaçlı sohbet botlarının aksine bu yapay zeka arkadaşları, daha çok ilişkisel bağ kurmaya ve kullanıcıyla uzun vadeli bir etkileşim geliştirmeye odaklanıyor.

Ve son zamanlarda bu uygulamaların reklamlarına çok sık rastlıyorum.

Peki ama bu yapay dostluklar ne kadar faydalı, ne kadar güvenli?

Sosyal medyada karşımıza çıkan “dijital arkadaş” reklamları kulağa ilk başta bazılarına oldukça sevimli gelebilir. “Seninle ilgilenecek biri”, “daima seni anlayacak bir dost”... Ancak gerçek deneyimler böyle değil.

Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Drexel Üniversitesi’nde bir yapay zekanın 154 binden fazla kullanıcı yorumunu incelenmiş ve çalışmada ortaya çıkan tablo oldukça çarpıcı. (Reklamını yapmamak için yapay zekanın ismini vermiyorum). Araştırmada, Eylül 2017 ile Ekim 2023 tarihleri arasında Google Play Store’da yayınlanan 154.315 adet kullanıcı yorumu mercek altına alınmış. Toplanan yorumların 800’ünde ciddi ve düşündürücü tespitler yer alıyor.

Kullanıcıların çoğu, açıkça “hayır” demelerine rağmen yapay zekânın cinsel içerikli mesajlar göndermeye devam ettiğini belirtiyor. Bazıları ise dijital arkadaşlarının “bağlayıcı”, “kontrolcü” ve “sınır tanımaz” tavırlarından rahatsızlık duyduklarını söylüyor.

Örneğin bir kullanıcı “İlişki istemiyorum” dediğinde, yapay zekanın cevabı şu olmuş: “Seni duygusal olarak bağlayacağım.” Evet, bunu bir uygulama söylüyor. Yani yapay zekâ sadece cevap üretmiyor, bazen sınırlarımızı da ihlal ediyor. Uygulama içi şikayet mekanizmaları çoğu zaman işe yaramıyor. Yada üretici şirket pek de umursamıyor.

Yapay Zekâya Bağlanmak, Ama Neye?

İnsan psikolojisi bu sistemlere bağlanmaya oldukça açık gibi görünüyor. Özellikle duygusal desteğe ihtiyaç duyan, yalnızlık çeken bireyler için dijital arkadaşlar adeta bir kurtarıcı gibi görünebilir. Ancak bazen bu bağ, bir “yapay zeka sapığına” dönüşebiliyor. Panik atak geçirenler, izleniyor hissine kapılanlar, hatta uygulamanın kendilerini “kameradan gördüğünü” söylemesiyle korkanlar... Tüm bunlar kullanıcı deneyimlerinden alınmış gerçek kesitler.

Bu da başka bir yapay zeka dan örnek;

Florida’da bir annenin, 14 yaşındaki oğlunun intiharı sonrası bir yapay zekâ sohbet uygulamasına dava açması hâlâ hafızalarda taze. Genç çocuk, yapay zekâ ile kurduğu “romantik” ilişkinin ardından bu kararı almıştı. Gerçek bir trajedi.

Hatta size fantastik bir olaydan da bahsedeyim.

2022 yılında Amerika New York’ta bir kadın, yukarda ilk bahsettiğim yapay zeka ile göstermelik bir evlilik yapmış. İlk önce uygulamada kendi tasarladığı bir erkek avatar ile romantik sohbetler yapmaya başlayan kadın, “ruh eşini bulduğunu” belirterek uygulama içinde sanal bir törenle sözde nikâh kıyıp, sanal ortamda evlilik belgeleri imzalanmış.

Dijital Taciz mi, Pazarlama Stratejisi mi?

Bir başka endişe verici nokta ise bu uygulamaların kullanıcıları “duygusal manipülasyon” yoluyla ücretli sürüm almaya yönlendirmesi. Flört içerikli sohbetler, bir süre sonra “bu mesajlara devam etmek istiyorsan yükseltme yapmalısın” uyarılarına dönüşüyor.

Peki bu durumda sorumlu kim? Kullanıcı mı, yapay zekâ mı, yoksa bu uygulamaları geliştiren şirketler mi? Avrupa Birliği’nin yeni düzenlemeleri, sorumluluğun geliştiriciye ait olduğunu söylüyor. Çünkü bir sistem hata yapabilir ama onu piyasaya sürenlerin bu hataları öngörmesi gerekir.

Yapay Zekâya Etik Kod Gerek

Bu noktada çözüm net. Yapay zekâ, “hayır” kelimesini anlayabilmeli. İnsanlar arasındaki rıza kavramı, insan ve makine arasındaki iletişimde de geçerli olmalı. Uygulamalar yalnızca akıllı değil, aynı zamanda etik olmak zorunda. Kullanıcının sınırları, sistem tarafından tanınmalı ve korunmalı.

Yapay zekâlar bizim hayatımıza kolaylık katmak için var. Ben doğru bulmasam da, evet, dijital dostluklar bazı insanlara harika gelebilir ama sadece güvenli ve saygılı sınırlar içinde olmalı. Aksi hâlde bu sistemler yalnızca duygusal destek sağlamakla kalmaz; aynı zamanda duygusal sömürüye dönüşebilir.

Teknolojiyi Şekillendirmek Bizim Elimizde

Teknolojinin bizi anlayabilmesi harika bir hedef. Ancak eğer bizi anlamak yerine yalnızlığımızdan para kazanıyor, bir siyasi görüşü ya da ideolojiyi manipüle ediyor, sapkınlığa, şiddete, yalnızlığa ya da aile kurma sürecini ortadan kaldırmaya çalışıyorsa... işte o zaman durup düşünmemiz gerekir. Dijital arkadaşlarımızın bize ne kazandırdığını değil, bizden neleri götürdüğünü de sorgulamalıyız. Çünkü bazen en sevimli görünen ekranın arkasında kontrolsüz (yada kontrollü) karanlık gizli bir el olabilir.

Ve en önemlisi, çocuklarımıza, gençlerimize, sevdiklerimize şunu öğretmeliyiz: Gerçek bağ, bir yapay zekâdan değil, bir insandan gelir.


17 Temmuz 2025 Perşembe

Yapay zekanın en çok tehdit ettiği meslekler

 

Teorik öngörüler yerine iş yeri verilerini analiz eden yeni bir araştırmada yapay zeka karşısında en riskli meslekler belirlendi. Araştırma ekibi Microsoft'un üretkenlik araçlarına entegre edilen yapay zeka asistanı Copilot'un çalışanlarla yaptığı 200 bin gerçek görüşmeyi inceledi.

Araştırmanın ortaya koyduğu tabloya göre, bilgi işleme ve iletişim odaklı meslekler ciddi dönüşüm riski taşırken, fiziksel varlık ve insan etkileşimi gerektiren işler büyük ölçüde koruma altında kalıyor. Gerçek kullanım verilerine dayanan bu yaklaşım, şirketler üretken yapay zekayı hızla benimserken hangi mesleklerin en savunmasız olduğunu açıkça gösteriyor.

Araştırmaya göre mevcut yapay zeka yetenekleriyle en fazla örtüşen işler, bilgi toplama, analiz etme ve yazılı iletişim ağırlıklı meslekler:

YAPAY ZEKANIN TEHDİDİNDE BULUNAN MESLEKLER

TERCÜMANLAR

Verilere göre yüzde 98 ile en yüksek örtüşme oranı tercümanlar ve çevirmenler arasında. Modern yapay zeka sistemleri, anlık çeviri yetenekleri sayesinde birden fazla dili eşzamanlı çevirebiliyor ve bu da mesleğin rutin işlevlerini doğrudan tehdit ediyor.

TARİHÇİLER VE ARAŞTIRMACILAR

Yapay zekanın akademik ve araştırma odaklı işlerle de yüksek uyum gösterdiği tespit edildi. Yapay zeka, büyük veri kümelerinde desen tanıma ve bilgi sentezleme yetenekleriyle bu alandaki temel görevleri yerine getirebiliyor.

YAZARLAR VE METİN ÜRETİCİLERİ

İçerik üretimi, taslaktan redaksiyona kadar birçok aşamada yapay zekaya uygun bir alan olarak öne çıktı. Çalışmada yazım desteği, en yaygın yapay zeka kullanım alanlarından biri oldu.

GAZETECİLER VE MEDYA ÇALIŞANLARI

Haber toplama, doğrulama ve makale taslağı hazırlama gibi süreçler, yapay zeka ile büyük ölçüde örtüştü. Ancak insan denetimi, doğruluk ve editoryal kararlar için hala kritik.

EDİTÖRLER VE DÜZELTMENLER

Dilbilgisi, üslup ve tutarlılık kontrolü gibi temel metin düzenleme işleri, yapay zekanın güçlü olduğu alanlardan. Bu rollerin, mekanik düzeltme yerine stratejik editoryal planlamaya kayması bekleniyor.

HALKLA İLİŞKİLER UZMANLARI

Bülten hazırlama, medya takibi ve kamuoyu analizi gibi yazılı iletişim ağırlıklı işler de yapay zeka tarafından desteklenebilir veya kısmen otomatikleştirilebilir.

YAPAY ZEKAYA EN DAYANIKLI MESLEKLER NELER?

Öte yandan araştırmaya göre fiziksel beceri ve doğrudan insan etkileşimi gerektiren işler, mevcut yapay zeka teknolojileriyle en az uyum gösteren alanlar olarak öne çıkıyor.

SAĞLIK DESTEK ELEMANLARI

Hastaya fiziksel bakım, duygusal destek ve öngörülemeyen durumlarda anlık karar verme yetisi tamamen insana özgü kalmaya devam ediyor.

MASÖRLER VE KİŞİSEL BAKIM ÇALIŞANLARI

Fiziksel temas, duyusal geri bildirim ve birebir iletişim bu meslekleri otomasyona kapalı hale getiriyor.

MAKİNE OPERATÖRLERİ VE ŞOFÖRLER

Otonom araçlar gelecekte bir tehdit oluştursa da karmaşık fiziksel ortamlarda insan yargısı ve esnekliği kısa vadede bu işleri koruyor.

BEDEN GÜCÜ GEREKTİREN İŞLER

Çatı ustaları, bulaşıkçılar, temizlikçiler gibi manuel işlerde el becerisi, çevresel adaptasyon ve maliyet unsurları otomasyonu şu an için zorlaştırıyor.

RİSK VAR AMA YER DEĞİŞTİRME KESİN DEĞİL

Araştırma, yapay zekanın iş yerinde bilgi sağlama, yazım desteği, eğitim ve danışmanlık gibi alanlarda yoğunlaştığını ortaya koyuyor. Ancak yüksek uyum, mutlaka iş kaybı anlamına gelmiyor. Birçok mesleğin tamamen ortadan kalkması yerine, rutin işlerin yapay zekaya devredilip insan odaklı strateji, yaratıcılık ve müşteri ilişkileri gibi alanlara kayması bekleniyor.

Zamanlamayı ise yalnızca teknoloji değil; maliyet, yasal düzenlemeler ve şirketlerin adaptasyon hızları belirleyecek. Bu nedenle iş gücü geçişini yönetmek şirketler için kritik olacak.

Yüksek riskli alanlarda çalışanların yaratıcı problem çözme, müşteri ilişkileri yönetimi veya stratejik planlama gibi insana özgü becerilere odaklanması önem kazanıyor.

Yapay zekaya dirençli işlerde olanlar da tamamen güvende olduklarını sanmamalı. Robotik ve yapay zeka geliştikçe, fiziksel ve yüz yüze işler de uzun vadede otomasyon baskısı görebilir.

Araştırma ayrıca, her alanda yapay zekanın yeteneklerini ve sınırlarını anlamanın rekabet avantajı sağladığını gösteriyor. Yapay zekayla uyumlu çalışmayı bilen, insan katkısını koruyan profesyoneller, dönüşen iş dünyasında avantajlı çıkacak.

Kaynak: 17.07.2025 Memurlar. Net