Günümüzde ülkeler arasındaki ya da ülke içerisindeki gelir eşitsizlikleri, yaşam standartları ya da daha genel olarak ekonomik kalkınma farklılıkları dikkatlice incelendiğinde farklılıklara paralel olarak dünya geneline yayılan ekonomik aktivitelerin mekânsal dağılımının büyük bir farklılık gösterdiği ve eşitsiz dağılımın da bazı ülkelerin ve bölgelerin geri kalmışlıklarının temelini oluşturduğu görülmektedir. Mekânın sınırları farklı şekilde tanımlansa da bu noktada niçin mekânsal bir eşitsizliğin var olduğu; cazip mekânların hangi özelliklere sahip olduğu, söz konusu özelliklerin ekonomik aktiviteler üzerinde nasıl bir etki oluşturduğu ve diğer taraftan ekonomik aktivitelerin mekân üzerinde etkisinin ne olduğu soruları akla gelmektedir. Tüm bu soruların cevaplanmasına uzmanlar artan bir ilgi göstermekte ve mekân kavramını teorilerin merkezine doğru kaydırmaktadırlar. Sonuçta söz konusu teoriler farklı ve yeni bakış açıları ile mekânı anlamaya çalışmaktadırlar. Ekonomik faaliyetlerin az sayıda yerlerde veya kentlerde yığılmasının altındaki ekonomik açıklama, birbirine zıt iki kuvvet olan (merkezcil) yığılma ve merkez-kaç (dağılma) kuvvetlerinin karşılıklı etkileşimine dayanmaktadır. Ekonomik faaliyetlerin yerleşim yeri olarak belirli bölgeleri seçmesi ve söz konusu bölgelerde belirli coğrafi örgütlenmelerin oluşması son yıllarda coğrafyacıların açıklanması gereken önemli bir sorun haline gelmiştir. İşte ekonomik coğrafya dalı bu ihtiyaçtan doğan ve çeşitli teorik modeller yardımıyla mekânsal ekonomik ilişkileri açıklamaya ve öngörülerde bulunmaya çalışan bir uzmanlık alanıdır.
9 Şubat 2021 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder