18 Temmuz 2024 Perşembe

Güdümlü Bürokrasi

 

Güdümlü bürokratizm de güdümcü bürokratizm kadar kötüdür. İşin aslı hayat bir denge üzerinde varlığını sürdürüyor ve ifrat ile tefrite yönelen bütün sistemler hayatiyetini yitiriyor. Belki de onca yıllık Batılılaşma serüvenimizin bizi getirip bıraktığı yerdeki anomalinin başlıca sebebi budur. Açlığın, yoksulluğun, sefaletin, sefahatin, ayrımcılığın, nepotizmin, adaletsizlik ve eşitsizliğin, sömürülmenin tarihi yeni değil. Her toplumda az çok kötülüğün de iyiliğin de nüvesi mayalanmaya hazır bekler. Bunlardan hangisi öne çıkarsa diğeri geri çekilmek zorunda kalır. Adalet güçlendikçe adaletsizlik, zenginlik arttıkça yoksulluk, refah görünür oldukça sefalet geri çekilmek zorunda kalır. Tıpkı bilginin ışığı parıldadıkça cehalet karanlığının hızla uzaklaşmaya başlaması gibi. Ez cümle, güdümlü bürokratizm de güdümcü bürokratizm de yaraya merhem olucu değil. Aşırılıklardan hayat doğsaydı Mars’ta hayat olurdu.

Görüldüğü kadarıyla Türkiye’de siyaset ile bürokrasi arasındaki uyum hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşmedi. Dolayısıyla toplum belli münavebelerle ya güdümlü bürokratizmin veya güdümcü bürokratizmin çarkları arasında öğütüldü durdu. Belki de yetişmiş, kalifiye ve bireyden topluma yayılan bir kültür olgunlaşmasının gerçekleşmemesindeki en büyük etkenlerden biri budur. Biz vur deyince öldüren bir toplumuz. Uçlara yatkınlığımız su götürmez. Varılan noktada siyasetin güçlü dönemlerinde bürokrasiyi hegemonyası altına aldığı süreçlerde özünü yitiren biçimlerden, bürokrasinin kendini merkeze alarak siyaseti parmağında oynatıp her türden yaratıcılığı teknik mertebeye irca ederek oluşturduğu biçimsiz özden en büyük zararı halkın geniş kesimleri gördü. Burada yapılması gereken ve müreffeh toplumların da yaptığı şey, bu ikisi arasındaki dengeyi gözetmek ve hayatın gramerine uygun biçimde bir “intibak”, bir “teori-pratik” uyumu gözetmektir.

Hiç yorum yok: