25.11.2024 tarihi itibariyle; kurulu güç 114.726 MW oldu. Santral Sayısı: 32.211 adet oldu. 31 Temmuz 2024 ile 25 Kasım 2024 tarihleri arasında toplam 5.155 adet santral devreye girmiştir. Yine aynı tarihler arasında kurulu güç 3.532 MW artış kaydedildi. Yılbaşından bu yana kurulu güç değeri 8.170 MW artış kaydedildi.
26 Kasım 2024 Salı
25 Kasım 2024 Pazartesi
G20: Küresel Ekonomik Gidişatın Yol Haritası mı, Yoksa Bir İyimserlik Beyanı mı?
18-19 Kasım 2024 tarihlerinde; Rio de Janeiro’da gerçekleşen G20 Liderler Zirvesi’nin sonuç bildirgesi, küresel ekonominin bugünkü krizlerine ve geleceğine dair bir vizyon sunuyor. Ancak bu vizyon, vaatler ve gerçekler arasında gidip geliyor. Zirveden çıkan mesajları detaylı incelemek, metnin arka planındaki güç dinamiklerini ve eksik noktaları anlamak için faydalı olabilir.
Birbirinden Farklı Öncelikler: Sürdürülebilirlik ve Eşitsizlik
Metnin en dikkat çeken unsurlarından biri, sürdürülebilir kalkınma ve eşitsizlikle mücadeleye verilen ağırlık. G20 ülkeleri, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmada yavaş kalan ilerlemeyi hızlandırma taahhüdünde bulunuyor. Ancak, bu hedeflerin yalnızca %17’sinin yolunda ilerlediğini ve birçok alanda gerileme yaşandığını hatırlatıyorlar. Gerçek şu ki, bu hedeflere ulaşmak için sadece söz vermek yetmiyor; uluslararası ticaret politikalarından finansman modellerine kadar somut ve acil eylemler gerekiyor.
Buradaki çelişki şurada: G20 ülkeleri, küresel eşitsizliğin çözümüne liderlik etmeyi vaat ederken, aynı zamanda bu eşitsizliği yaratan mevcut ekonomik sistemin merkezinde yer alıyor. Gelişmekte olan ülkelerin küresel üretim zincirlerine daha adil şartlarla katılımını desteklemek gibi vaatler güzel, ancak uygulamada bunun nasıl gerçekleştirileceği hâlâ belirsiz.
Küresel Ticaretin Yönü: DTÖ’nün Reformu
Deklarasyon, Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) reform edilmesi gerektiğini vurguluyor. Uluslararası ticaretin daha adil, açık ve kapsayıcı hale getirilmesi gerektiği ifade ediliyor. Ancak, DTÖ’nün reformu yıllardır gündemde ve gerçek ilerleme hâlâ bekleniyor. Gelişmekte olan ülkelerin ticaretteki eşitsizliklerden kurtulması, yalnızca kuralların değil, uygulamaların da değişmesiyle mümkün. G20’nin bu noktadaki liderliği ne kadar etkili olacak, göreceğiz.
Enerji ve İklim: İleriye Doğru Bir Adım mı?
Metin, enerji geçişleri ve iklim değişikliği ile mücadelede iddialı bir dil kullanıyor. Küresel enerji dönüşümünü desteklemek için gelişmekte olan ülkelere finansman sağlanması gerektiği belirtiliyor. Ancak burada da büyük bir paradoks var: G20 ülkeleri, küresel emisyonların büyük bir kısmından sorumlu. Enerji dönüşümü için gerekli olan finansman, genellikle yetersiz kalıyor ya da karmaşık bürokratik süreçlere takılıyor.
Özellikle yenilenebilir enerji kapasitesinin üç katına çıkarılması gibi hedefler, gerçekçi olmaktan ziyade politik bir söylem gibi görünüyor. Gelişmekte olan ülkeler, bu dönüşüm için gerekli teknolojilere ve fonlara erişimde hâlâ büyük zorluklar yaşıyor.
Enerji dönüşümünün küresel etkileri yalnızca finansmanla sınırlı değil; aynı zamanda jeopolitik dengeleri de yeniden şekillendiriyor. Özellikle kritik mineraller ve yenilenebilir enerji teknolojilerinde tedarik zincirlerinin kontrolü, yeni bir ekonomik üstünlük mücadelesine dönüşmüş durumda. G20'nin, enerji geçişinde gelişmekte olan ülkeleri destekleme vaadi, bu ülkelerin tedarik zincirinde yalnızca kaynak sağlayıcı rolüne indirgenmesini engellemek için somut adımları içermeli. Aksi takdirde, enerji dönüşümü, küresel Kuzey ile Güney arasındaki ekonomik ve teknolojik uçurumu derinleştiren bir faktöre dönüşebilir. Bu nedenle, teknoloji transferi, altyapı yatırımları ve bilgi paylaşımına yönelik net mekanizmalar oluşturulması, enerji geçişinin gerçekten kapsayıcı olmasını sağlayabilir.
Uluslararası Finansın Reformu: Eski Sorunlara Yeni Çözümler mi?
G20'nin, uluslararası finans mimarisinde reform yapma vaadi dikkat çekici. IMF ve Dünya Bankası’nın karar alma süreçlerinde gelişmekte olan ülkelere daha fazla ses hakkı tanınması gündemde. Ancak bu tür reformlar geçmişte ya çok yavaş ilerledi ya da yüzeysel kaldı. G20’nin bu reformları uygulamada başarılı olup olmayacağı belirsiz.
Öte yandan, düşük gelirli ülkelerin borç yükünün azaltılması ve daha fazla finansman sağlanması gibi öneriler, iyi niyet göstergesi olarak değerlendirilebilir. Ancak bu girişimler, sistemin temelindeki eşitsizlikleri çözmek yerine, mevcut yapıyı destekleyen "geçici" çözümler gibi görünüyor.
21 Kasım 2024 Perşembe
Sürdürülebilir Çevre ve Enerji Ekonomisi: Kapsamlı Bir Analiz
Giriş: Sürdürülebilirliğin Enerji ve Çevreyle İlişkisi
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisi, çağımızın en karmaşık ve bir o kadar da hayati meselelerinden biridir. İklim değişikliği, doğal kaynakların tükenmesi ve ekosistem tahribatı gibi küresel sorunlar, sürdürülebilirlik kavramını hem çevresel hem de ekonomik bağlamda ön plana çıkarmıştır. Enerji, modern yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olmakla birlikte, çevre üzerindeki olumsuz etkileri ve sınırlı kaynaklara dayalı yapısıyla sürdürülebilirlik tartışmalarının merkezinde yer alır.
Bu makalede, sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisinin temel bileşenleri; yenilenebilir enerji kaynaklarının rolü, enerji verimliliği, politika ve finansman mekanizmaları, toplumsal ve ekonomik etkileri ile gelecek perspektifleri üzerinden derinlemesine analiz edilecektir.
1. Sürdürülebilirlik Kavramı: Tarihçe ve Temel İlkeler
Sürdürülebilirlik, genellikle 1987 tarihli Brundtland Raporu ile tanımlanan bir kavramdır: "Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan bugünün ihtiyaçlarını karşılamak." Bu ilke, çevre, ekonomi ve toplumu birbirine bağlı bir şekilde ele alır.
- Çevresel Sürdürülebilirlik: Doğal kaynakların korunmasını, ekosistemlerin sürdürülebilirliğini ve biyolojik çeşitliliğin desteklenmesini hedefler.
- Ekonomik Sürdürülebilirlik: Ekonomik büyümenin çevresel zararları en aza indirecek şekilde gerçekleştirilmesini savunur.
- Sosyal Sürdürülebilirlik: Toplumların enerjiye erişimini, sosyal eşitliği ve insan sağlığını önceliklendirir.
Enerji sektörü bu üç boyutun kesişim noktasında yer alır ve sürdürülebilir bir gelecek için hayati önem taşır.
2. Enerji Ekonomisi: Mevcut Durum ve Zorluklar
Dünya enerji ekonomisi, ağırlıklı olarak fosil yakıtlara dayalı bir yapıya sahiptir. Bu kaynaklar ekonomik büyümenin temelini oluşturmuş olsa da, çevresel ve sosyal maliyetleri giderek daha fazla tartışılmaktadır.
- Fosil Yakıtların Baskın Rolü: Kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtlar, dünya enerji talebinin yaklaşık %80’ini karşılamaktadır. Ancak bu kaynakların yanması, karbon emisyonlarını artırarak küresel ısınmaya neden olur.
- Kaynak Tükenmesi: Fosil yakıt rezervlerinin sınırlı olması, gelecekte enerji güvenliği açısından riskler yaratmaktadır.
- İklim Değişikliği: Fosil yakıt kullanımına dayalı enerji üretimi, küresel sıcaklıkların artmasına, deniz seviyelerinin yükselmesine ve aşırı hava olaylarına yol açar.
- Enerji Adaleti: Gelişmekte olan ülkeler, genellikle enerjiye erişim açısından dezavantajlıdır. Enerji ekonomisinin yeniden yapılandırılması, bu eşitsizliği gidermek için fırsatlar sunabilir.
3. Yenilenebilir Enerji Kaynakları: Dönüşümün Temel Taşı
Yenilenebilir enerji kaynakları, sürdürülebilir bir çevre ve enerji ekonomisinin temel unsurlarından biridir. Bu kaynaklar, sınırsız ve çevre dostu olmaları nedeniyle fosil yakıtlara alternatif olarak öne çıkar.
3.1. Güneş Enerjisi
Güneş enerjisi, dünyanın en bol ve erişilebilir enerji kaynaklarından biridir. Fotovoltaik paneller ve yoğunlaştırılmış güneş enerjisi teknolojileri, enerji üretiminde devrim yaratmıştır.
- Fırsatlar:
- Karbon salınımı yapmadan enerji üretimi.
- Panellerin maliyetindeki düşüş sayesinde artan erişilebilirlik.
- Gelişmekte olan ülkelerde enerjiye erişimi artırma potansiyeli.
- Zorluklar:
- Güneş enerjisinin süreksiz doğası (güneş ışığının mevcut olmadığı durumlarda enerji üretilememesi).
- Enerji depolama sistemlerine duyulan ihtiyaç.
3.2. Rüzgar Enerjisi
Rüzgar enerjisi, son yıllarda en hızlı büyüyen yenilenebilir enerji kaynaklarından biridir. Teknolojik gelişmeler, kıyı ve açık deniz rüzgar çiftliklerinin yaygınlaşmasını sağlamıştır.
- Avantajlar:
- Yüksek enerji verimliliği.
- Karbon salınımının sıfır olması.
- Dezavantajlar:
- Türbinlerin yerleştirilmesi için geniş alan ihtiyacı.
- Türbinlerin çevresel etkileri, özellikle kuş yaşamına olan zararları.
3.3. Hidroelektrik Enerji
Barajlar ve akarsu üzerindeki enerji üretim tesisleri, hidroelektrik enerjiyi küresel enerji karışımında önemli bir yere taşır.
- Artıları:
- Sürekli enerji üretimi.
- Yerel enerji ihtiyaçlarının karşılanması.
- Eksileri:
- Barajların inşası sırasında çevresel tahribat.
- Ekosistem üzerindeki uzun vadeli etkiler.
3.4. Diğer Kaynaklar: Jeotermal ve Biyokütle
Jeotermal enerji, yer altındaki sıcak su ve buhar kaynaklarını kullanırken; biyokütle, organik atıkları enerjiye dönüştürür. Her iki kaynak da yenilikçi uygulamalar için fırsatlar sunar.
4. Enerji Verimliliği: Kaynakların Daha Etkin Kullanımı
Enerji verimliliği, sürdürülebilir enerji ekonomisinin temel bir bileşenidir. Daha az enerjiyle daha fazla çıktı elde etmek, çevresel etkilerin azaltılmasında önemli bir rol oynar.
- Binalarda Enerji Verimliliği:
- Akıllı bina teknolojileri.
- Yalıtım ve enerji tasarruflu aydınlatma sistemleri.
- Sanayi Sektöründe Verimlilik:
- Düşük karbonlu üretim süreçleri.
- Atık enerjinin geri dönüşümü.
- Ulaşımda Verimlilik:
- Elektrikli araçların yaygınlaşması.
- Toplu taşıma sistemlerinin geliştirilmesi.
Enerji verimliliği, enerji maliyetlerini düşürürken karbon emisyonlarını azaltarak hem ekonomik hem de çevresel sürdürülebilirliği destekler.
5. Sürdürülebilir Enerji Ekonomisi İçin Politikalar ve Yönetişim
Hükümetler ve uluslararası kuruluşlar, sürdürülebilir enerji ekonomisinin inşasında kritik bir role sahiptir. Bu kapsamda, karbon vergileri, teşvik mekanizmaları ve uluslararası anlaşmalar gibi politika araçları kullanılır.
- Karbon Vergileri ve Ticaret Sistemleri:
- Emisyon azaltımı için piyasa bazlı çözümler.
- Karbon salınımını ekonomik bir maliyet haline getirme.
- Teşvik Politikaları:
- Yenilenebilir enerji projelerine doğrudan mali destek.
- Araştırma ve geliştirme yatırımlarının artırılması.
- Paris Anlaşması ve Küresel Hedefler:
- İklim değişikliğiyle mücadele için belirlenen ulusal katkı beyanları.
- Sıcaklık artışını 1.5°C ile sınırlama hedefi.
6. Sürdürülebilir Enerji Ekonomisinin Sosyal ve Ekonomik Etkileri
Enerji ekonomisindeki dönüşüm, hem toplumlar hem de bireyler üzerinde önemli etkiler yaratır.
6.1. İstihdam Yaratma
Yenilenebilir enerji sektörleri, fosil yakıt endüstrilerine kıyasla daha fazla iş imkanı sunmaktadır. Güneş paneli montajı, rüzgar türbini üretimi gibi alanlar istihdamı artırmaktadır.
6.2. Enerjiye Erişim ve Eşitlik
Gelişmekte olan ülkelerde yenilenebilir enerji projeleri, kırsal alanlarda enerjiye erişimi artırabilir. Bu durum, toplumsal eşitliği destekler.
6.3. Sağlık ve Çevresel Faydalar
Fosil yakıtların kullanımının azalması, hava kirliliğini ve buna bağlı sağlık sorunlarını azaltabilir. Bu durum, toplum sağlığı üzerinde doğrudan olumlu etkiler yaratır.
7. Gelecek Perspektifleri ve Stratejik Öneriler
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisinin geleceği, yenilikçi teknolojiler, uluslararası işbirlikleri ve uzun vadeli planlamalarla şekillenecektir.
- Araştırma ve Geliştirme:
- Yeni nesil enerji teknolojilerinin geliştirilmesi.
- Enerji depolama sistemlerinin iyileştirilmesi.
- Kamu-Özel İşbirlikleri:
- Yenilikçi enerji projelerine yönelik yatırımlar.
- Özel sektörün yenilenebilir enerji alanına daha fazla dahil edilmesi.
- Toplumsal Farkındalık ve Eğitim:
- Enerji verimliliği ve sürdürülebilirlik bilincinin artırılması.
- Eğitim kampanyaları ve programlarının uygulanması.
Sonuç: Sürdürülebilir Enerji Ekonomisine Doğru
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisi, yalnızca bir zorunluluk değil, aynı zamanda büyük bir fırsattır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi, enerji verimliliği teknolojilerinin benimsenmesi ve etkili politikaların uygulanması, çevresel, ekonomik ve toplumsal faydalar sunar.
Bu süreçte, uluslararası işbirliği, bireylerin ve kurumların bilinçli eylemleri ile birlikte, geleceğin enerji ekonomisinin temelini oluşturacaktır. Bu hedeflere ulaşmak, yalnızca mevcut sorunları çözmekle kalmaz, aynı zamanda gelecek nesiller için daha yaşanabilir bir dünya yaratır.
Sürdürülebilir Çevre ve Enerji Ekonomisi: Bir Gelecek Perspektifi
Giriş: Sürdürülebilirlik ve Enerji İhtiyacı
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisi, günümüzün en kritik konuları arasında yer alıyor. Sanayi devriminden bu yana artan enerji ihtiyacı, çevresel bozulma ve iklim değişikliği gibi küresel sorunları beraberinde getirdi. Enerji talebinin karşılanmasında kullanılan fosil yakıtlar, karbon salınımını artırarak çevresel sürdürülebilirliği tehdit ediyor. Bu bağlamda, sürdürülebilir enerji ekonomisi, hem çevreye duyarlı hem de ekonomik büyümeyi destekleyen yenilikçi yaklaşımlar gerektiriyor.
Bu makale, sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisinin temel unsurlarını ele alarak, yenilenebilir enerji kaynaklarının rolünü, ekonomik dönüşüm stratejilerini ve politika önerilerini detaylı bir şekilde analiz edecektir.
1. Sürdürülebilirlik Kavramı ve Enerji Ekonomisinin Önemi
Sürdürülebilirlik, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan mevcut ihtiyaçların karşılanmasını ifade eder. Enerji ekonomisi ise enerji üretimi, dağıtımı ve tüketiminin ekonomik boyutlarıyla ilgilenir. İkisi arasındaki kesişim noktası, enerjinin çevresel ve sosyal maliyetlerini azaltarak ekonomik büyümeyi sağlama hedefidir.
- Enerji ve Çevresel Sürdürülebilirlik: Enerji sektörü, dünya genelinde en büyük karbon emisyonu kaynaklarından biridir. Fosil yakıt kullanımı, hava ve su kirliliğine yol açarak ekosistemleri tehdit eder.
- Ekonomik Büyüme ve Enerji Verimliliği: Enerji talebi artarken kaynakların sınırlı olması, enerji verimliliği ve yenilikçi teknolojilerin önemini artırmıştır. Sürdürülebilir enerji politikaları, enerji tasarrufu sağlayarak ekonomik büyümeyi destekleyebilir.
2. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Rolü
Yenilenebilir enerji kaynakları, sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisinin temel taşlarıdır. Güneş, rüzgar, hidroelektrik, jeotermal ve biyokütle gibi kaynaklar, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltarak karbon ayak izini minimize eder.
- Güneş Enerjisi: Fotovoltaik panellerin maliyetindeki düşüş, güneş enerjisini dünya çapında yaygınlaştırmıştır. Güneş enerjisi, özellikle düşük karbon ekonomisine geçişte kritik bir rol oynar.
- Rüzgar Enerjisi: Teknolojik gelişmeler, rüzgar türbinlerinin verimliliğini artırmış ve kıyı ötesi rüzgar çiftliklerini mümkün kılmıştır. Rüzgar enerjisi, temiz enerji üretiminde önemli bir paya sahiptir.
- Hidroelektrik Enerji: Yenilenebilir enerji portföyünün büyük bir kısmını oluşturur. Ancak, baraj projelerinin çevresel etkileri, bu kaynağın kullanımında dikkatli bir denge gerektirir.
- Jeotermal ve Biyokütle: Daha lokalize ve belirli alanlarda uygulanabilir enerji kaynaklarıdır. Tarımsal atıkların biyokütle enerjisi için kullanımı, atık yönetimi sorunlarını da azaltır.
Bu kaynakların kullanımının artırılması, enerji güvenliğini sağlarken aynı zamanda ekonomik büyüme için temiz bir temel oluşturabilir.
3. Enerji Verimliliği ve Teknolojik Dönüşüm
Enerji verimliliği, daha az enerji ile daha fazla üretim yapılmasını hedefler. Teknolojik yenilikler ve dijitalleşme, enerji verimliliğinin artırılmasında önemli rol oynamaktadır.
- Akıllı Şebekeler: Enerji iletim ve dağıtım süreçlerini optimize eden akıllı şebekeler, enerji israfını azaltır ve yenilenebilir enerji entegrasyonunu kolaylaştırır.
- Enerji Depolama Teknolojileri: Lityum-iyon piller ve hidrojen enerjisi gibi depolama sistemleri, yenilenebilir kaynakların süreksizliğini dengeler.
- Dijitalleşme: Nesnelerin interneti (IoT) ve büyük veri analitiği, enerji tüketim kalıplarını analiz ederek daha verimli enerji yönetimine olanak tanır.
Bu teknolojilerin benimsenmesi, sürdürülebilir enerji ekonomisinin temelini oluşturur.
4. Politikaların Rolü ve Küresel İşbirliği
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisinin başarısı, etkili politikalar ve uluslararası işbirliklerine bağlıdır.
- Karbon Vergisi ve Teşvikler: Karbon emisyonlarını azaltmak için karbon vergisi gibi düzenlemeler uygulanabilir. Aynı zamanda, yenilenebilir enerji projelerine yönelik devlet teşvikleri, yatırımcıları bu alana yönlendirebilir.
- Paris Anlaşması ve Hedefler: 2015 yılında imzalanan Paris Anlaşması, küresel sıcaklık artışını 1.5°C ile sınırlamayı hedefler. Ülkelerin ulusal katkı beyanları, bu hedeflere ulaşmada önemli bir rol oynar.
- Kamu-Özel İşbirlikleri: Yenilenebilir enerji projelerinin finansmanı, kamu ve özel sektör arasındaki işbirliğiyle mümkün olabilir. Özel sektör yatırımları, yenilikçi çözümlerin geliştirilmesini hızlandırabilir.
5. Sosyal ve Ekonomik Etkiler
Sürdürülebilir enerji ekonomisine geçiş, yalnızca çevresel faydalar sağlamakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik faydalar sunar.
- İstihdam Olanakları: Yenilenebilir enerji sektörü, yeni iş olanakları yaratır. Örneğin, güneş paneli montajı veya rüzgar türbini üretimi gibi alanlarda istihdam artışı görülmektedir.
- Enerjiye Erişim: Sürdürülebilir enerji projeleri, gelişmekte olan ülkelerde enerjiye erişimi artırabilir. Bu durum, ekonomik kalkınmayı hızlandırabilir.
- Sağlık Faydaları: Fosil yakıt kullanımının azalması, hava kirliliğini azaltarak toplum sağlığını iyileştirebilir.
6. Gelecek Perspektifi ve Öneriler
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisi, gelecekteki nesiller için daha yaşanabilir bir dünya yaratmanın anahtarıdır. Ancak bu dönüşüm, kararlı adımlar ve uzun vadeli stratejiler gerektirir.
- Yatırımların Artırılması: Yenilenebilir enerjiye yönelik yatırımların artırılması, teknolojik gelişmeleri hızlandırabilir.
- Bilimsel Araştırmaların Desteklenmesi: Yeni enerji teknolojilerinin geliştirilmesi için bilimsel araştırmaların finansmanı artırılmalıdır.
- Eğitim ve Farkındalık: Sürdürülebilirlik bilincinin artırılması için toplum genelinde eğitim programları uygulanmalıdır.
Sonuç: Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Yol Haritası
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisi, iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir rol oynar. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, enerji verimliliği ve etkili politikalar, bu dönüşümün temel unsurlarıdır. Ancak bu hedeflere ulaşmak, yalnızca hükümetlerin değil, bireylerin, şirketlerin ve uluslararası kuruluşların da ortak çabalarını gerektirir.
Geleceğin enerji ekonomisi, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal faydalar sağlayarak sürdürülebilir kalkınmayı destekleyecektir. Bu doğrultuda, yenilikçi çözümler ve küresel işbirlikleri, sürdürülebilir bir geleceğin anahtarını oluşturacaktır.
20.11.2024 tarihi itibariyle; kurulu güç 114.691 MW oldu. Santral Sayısı: 32.148 adet oldu. 31 Temmuz 2024 ile 20 Kasım 2024 tarihleri arasında toplam 5.092 adet santral devreye girmiştir. Yine aynı tarihler arasında kurulu güç 3.497 MW artış kaydedildi. Yılbaşından bu yana kurulu güç değeri 8.135 MW artış kaydedildi.
Sürdürülebilirlik, Çevre ve Enerji Ekonomisi
Sürdürülebilir Çevre ve Enerji Ekonomisi: Detaylı Bir Analiz
Giriş
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisi, 21. yüzyılın en kritik konularından biridir. İklim değişikliği, fosil yakıtların sınırlı kaynaklar olması ve çevresel bozulmalar, enerji politikalarının ve ekonomik modellerin yeniden düşünülmesini zorunlu kılmaktadır. Bu makalede, sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisinin temel prensipleri, karşılaşılan zorluklar ve çözüm önerileri ele alınacaktır. Ayrıca, yenilenebilir enerji kaynaklarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi ve enerji verimliliği uygulamalarının yaygınlaştırılmasının önemi vurgulanacaktır.
1. Sürdürülebilir Çevre ve Enerji Ekonomisinin Temel Prensipleri
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisi, doğal kaynakların korunması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı üzerine inşa edilir. Bu yaklaşım şu prensipleri içerir:
- Doğal Kaynakların Verimli Kullanımı: Fosil yakıtların aşırı tüketimi yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelerek çevresel tahribatın azaltılması hedeflenir.
- Enerji Verimliliği: Üretim ve tüketimde enerji kayıplarını minimize ederek hem ekonomik hem çevresel faydalar sağlamak.
- Karbon Ayak İzi Azaltımı: Karbon salınımını düşürmek için yenilikçi teknolojilere ve yeşil enerjiye yatırım yapmak.
2. Karşılaşılan Zorluklar
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisinin uygulanmasında çeşitli zorluklar mevcuttur:
- Yüksek İlk Yatırım Maliyetleri: Güneş panelleri, rüzgar türbinleri ve enerji depolama sistemleri gibi teknolojilerin kurulumu başlangıçta yüksek maliyetlidir.
- Politik ve Yasal Engeller: Yenilenebilir enerji projelerinin uygulanması, bazı ülkelerde bürokratik süreçler ve yetersiz düzenlemeler nedeniyle yavaşlamaktadır.
- Fosil Yakıt Bağımlılığı: Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, enerji üretiminde fosil yakıtların hâlâ önemli bir paya sahip olması dönüşümü zorlaştırmaktadır.
- Teknolojik Gelişimde Dengesizlik: Yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve uygulanması her ülke için aynı hızda ilerlememektedir.
3. Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Ekonomik Büyüme
Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ekonomik büyümeye katkıda bulunabilir. Bu süreç, istihdam yaratma, enerji ithalatının azaltılması ve inovasyonun teşvik edilmesi gibi olumlu sonuçlar doğurur. Örneğin:
- Güneş Enerjisi: Fotovoltaik panellerin maliyeti son 10 yılda önemli ölçüde düşmüştür, bu da daha geniş kitleler tarafından kullanılmasını sağlamıştır.
- Rüzgar Enerjisi: Rüzgar türbinlerinin gelişimi, büyük ölçekli elektrik üretimi için fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltmaktadır.
- Biyokütle Enerjisi: Atık yönetimiyle birleştirilen biyokütle sistemleri, hem enerji üretiminde hem de çevre korumada önemli rol oynamaktadır.
4. Enerji Verimliliği ve Karbon Azaltımı
Enerji verimliliği, sürdürülebilir enerji ekonomisinin temel taşlarından biridir. Daha az enerji ile aynı çıktıyı elde etmek, karbon emisyonlarının düşürülmesine ve maliyetlerin azaltılmasına yardımcı olur. Uygulamalar arasında şunlar yer alır:
- Akıllı Şebekeler: Elektrik şebekelerinin dijitalleştirilmesi, enerji tüketiminin optimize edilmesini sağlar.
- Yalıtım ve Isıtma Sistemleri: Binalarda enerji tasarrufunu artırarak hem çevresel hem de ekonomik kazanç sağlar.
- Elektrikli Araçlar (EV): Fosil yakıtlardan tamamen bağımsız bir ulaşım altyapısına geçişi destekler.
5. Sürdürülebilir Enerji Politikaları
Enerji ekonomisinin sürdürülebilir hale getirilmesi, ulusal ve uluslararası düzeyde politikalar gerektirir:
- Karbon Vergisi: Fosil yakıt tüketimini azaltmak için karbon vergisinin uygulanması teşvik edilmektedir.
- Teşvik ve Hibeler: Yenilenebilir enerji projelerine sağlanan devlet desteği, temiz enerji teknolojilerinin yaygınlaşmasını hızlandırabilir.
- Uluslararası İşbirlikleri: Paris Anlaşması gibi küresel işbirlikleri, sera gazı emisyonlarını azaltma hedeflerine ulaşılmasını sağlar.
Sonuç ve Gelecek Perspektifleri
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisi, sadece çevresel değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal faydalar sağlayan bir dönüşüm sürecidir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının benimsenmesi, enerji verimliliğinin artırılması ve karbon emisyonlarının azaltılması, bu dönüşümün merkezinde yer alır. Ancak, bu hedeflere ulaşmak için politik, teknolojik ve finansal engellerin aşılması gerekmektedir.
Gelecekte, yenilikçi teknolojilerin daha geniş bir şekilde benimsenmesiyle, enerji sektöründe daha büyük bir değişim beklenmektedir. Özellikle yapay zeka, akıllı şebekeler ve enerji depolama sistemleri gibi yenilikçi uygulamalar, sürdürülebilir enerji ekonomisini daha uygulanabilir ve yaygın hale getirecektir. Bu dönüşüm, daha yeşil bir dünya ve daha sürdürülebilir bir ekonomi için kritik öneme sahiptir.
Sürdürülebilir Çevre ve Enerji Ekonomisi: Detaylı Bir Analiz
Giriş
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisi, 21. yüzyılın en kritik konularından biridir. İklim değişikliği, fosil yakıtların sınırlı kaynaklar olması ve çevresel bozulmalar, enerji politikalarının ve ekonomik modellerin yeniden düşünülmesini zorunlu kılmaktadır. Bu makalede, sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisinin temel prensipleri, karşılaşılan zorluklar ve çözüm önerileri ele alınacaktır. Ayrıca, yenilenebilir enerji kaynaklarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi ve enerji verimliliği uygulamalarının yaygınlaştırılmasının önemi vurgulanacaktır.
1. Sürdürülebilir Çevre ve Enerji Ekonomisinin Temel Prensipleri
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisi, doğal kaynakların korunması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı üzerine inşa edilir. Bu yaklaşım şu prensipleri içerir:
- Doğal Kaynakların Verimli Kullanımı: Fosil yakıtların aşırı tüketimi yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelerek çevresel tahribatın azaltılması hedeflenir.
- Enerji Verimliliği: Üretim ve tüketimde enerji kayıplarını minimize ederek hem ekonomik hem çevresel faydalar sağlamak.
- Karbon Ayak İzi Azaltımı: Karbon salınımını düşürmek için yenilikçi teknolojilere ve yeşil enerjiye yatırım yapmak.
2. Karşılaşılan Zorluklar
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisinin uygulanmasında çeşitli zorluklar mevcuttur:
- Yüksek İlk Yatırım Maliyetleri: Güneş panelleri, rüzgar türbinleri ve enerji depolama sistemleri gibi teknolojilerin kurulumu başlangıçta yüksek maliyetlidir.
- Politik ve Yasal Engeller: Yenilenebilir enerji projelerinin uygulanması, bazı ülkelerde bürokratik süreçler ve yetersiz düzenlemeler nedeniyle yavaşlamaktadır.
- Fosil Yakıt Bağımlılığı: Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, enerji üretiminde fosil yakıtların hâlâ önemli bir paya sahip olması dönüşümü zorlaştırmaktadır.
- Teknolojik Gelişimde Dengesizlik: Yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve uygulanması her ülke için aynı hızda ilerlememektedir.
3. Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Ekonomik Büyüme
Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ekonomik büyümeye katkıda bulunabilir. Bu süreç, istihdam yaratma, enerji ithalatının azaltılması ve inovasyonun teşvik edilmesi gibi olumlu sonuçlar doğurur. Örneğin:
- Güneş Enerjisi: Fotovoltaik panellerin maliyeti son 10 yılda önemli ölçüde düşmüştür, bu da daha geniş kitleler tarafından kullanılmasını sağlamıştır.
- Rüzgar Enerjisi: Rüzgar türbinlerinin gelişimi, büyük ölçekli elektrik üretimi için fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltmaktadır.
- Biyokütle Enerjisi: Atık yönetimiyle birleştirilen biyokütle sistemleri, hem enerji üretiminde hem de çevre korumada önemli rol oynamaktadır.
4. Enerji Verimliliği ve Karbon Azaltımı
Enerji verimliliği, sürdürülebilir enerji ekonomisinin temel taşlarından biridir. Daha az enerji ile aynı çıktıyı elde etmek, karbon emisyonlarının düşürülmesine ve maliyetlerin azaltılmasına yardımcı olur. Uygulamalar arasında şunlar yer alır:
- Akıllı Şebekeler: Elektrik şebekelerinin dijitalleştirilmesi, enerji tüketiminin optimize edilmesini sağlar.
- Yalıtım ve Isıtma Sistemleri: Binalarda enerji tasarrufunu artırarak hem çevresel hem de ekonomik kazanç sağlar.
- Elektrikli Araçlar (EV): Fosil yakıtlardan tamamen bağımsız bir ulaşım altyapısına geçişi destekler.
5. Sürdürülebilir Enerji Politikaları
Enerji ekonomisinin sürdürülebilir hale getirilmesi, ulusal ve uluslararası düzeyde politikalar gerektirir:
- Karbon Vergisi: Fosil yakıt tüketimini azaltmak için karbon vergisinin uygulanması teşvik edilmektedir.
- Teşvik ve Hibeler: Yenilenebilir enerji projelerine sağlanan devlet desteği, temiz enerji teknolojilerinin yaygınlaşmasını hızlandırabilir.
- Uluslararası İşbirlikleri: Paris Anlaşması gibi küresel işbirlikleri, sera gazı emisyonlarını azaltma hedeflerine ulaşılmasını sağlar.
Sonuç ve Gelecek Perspektifleri
Sürdürülebilir çevre ve enerji ekonomisi, sadece çevresel değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal faydalar sağlayan bir dönüşüm sürecidir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının benimsenmesi, enerji verimliliğinin artırılması ve karbon emisyonlarının azaltılması, bu dönüşümün merkezinde yer alır. Ancak, bu hedeflere ulaşmak için politik, teknolojik ve finansal engellerin aşılması gerekmektedir.
Gelecekte, yenilikçi teknolojilerin daha geniş bir şekilde benimsenmesiyle, enerji sektöründe daha büyük bir değişim beklenmektedir. Özellikle yapay zeka, akıllı şebekeler ve enerji depolama sistemleri gibi yenilikçi uygulamalar, sürdürülebilir enerji ekonomisini daha uygulanabilir ve yaygın hale getirecektir. Bu dönüşüm, daha yeşil bir dünya ve daha sürdürülebilir bir ekonomi için kritik öneme sahiptir.
18 Kasım 2024 Pazartesi
On yıl öncesine kadar genç nüfusumuzla övünürdük. AB’nin bizi birliğe almamasının sebebi, genç nüfusumuzdan korkmalarıdır falan derdik. Ama şimdi öyle görünüyor ki, artık o genç nüfusumuz hızla eriyor azalıyor. Çünkü her yıl biraz daha kadınların evden çıkıp sahada çalışması için kampanyalar düzenliyoruz. Artık kadının ev hanımı olması ayıplanır oldu. Buna mukabil çalışan kadın ise taltif edildi ve ediliyor. “Ayaklarının üzerinde duran kadın” diye diye kadınla erkeği “bir bütünün parçası” bir “ailenin iki ana direği” olmaktan çıkarıp hasım yaptılar.
Tabi aynı anda neslin mana dünyasını da viran eylediler. “Zina” ve zinaya giden tüm yollar sonuna kadar açık iken, evlenip yuva kurmak adeta işkence oldu. Artık kadın da erkek de evlenmek yerine sevgili hayatını tercih eder hale getirildi. Aile zırhından mahrum kalan bir nesil, her tür tehlikenin hedefidir. Ayılamayacak kadar çoğalan ve her gün yenisi ekleyen bu tehlikelerin birkaç tanesine aile bakanı dikkat çekmiş. Buna ancak “günaydın…” denir.
Bağımlılık türlerinin arttığını belirten Bakan Göktaş, bununla mücadelede kararlı olduklarını söyledi. Cinsiyetsizleştirmenin küresel dayatmaya dönüştüğünü de hatırlatan Göktaş, "Aile odaklı sosyal risk haritaları hazırlıyoruz." dedi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, dijital bağımlılıkla mücadelede yeni bir strateji geliştirdiklerini söyledi. Göktaş, "cinsiyetsizleştirme kampanyalarının" ise küresel dayatmaya dönüştüğünü ve bunun son örneğinin Paris Olimpiyatları'nın açılışında görüldüğünü belirtti. Göktaş, doğurganlık hızındaki düşüşün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından "varoluşsal tehdit" olarak nitelendirildiğini ve bu konuda kapsamlı saha araştırması başlatacaklarını kaydetti. Gazetelerin Ankara temsilcileriyle bir araya gelen Göktaş, şu mesajları verdi.
Bağımlılıkla Mücadele: Yeni Bir Kurul Oluşturulacak
Dijital çağla birlikte bağımlılık türleri de arttı. Son dönemde artan dijital ve oyun bağımlılığı çocuklarımızın, gençlerimizin sağlığını olumsuz etkiliyor. Dijital oyunlar çocukların ve ergenlerin gerçeklik algısını değiştiriyor. Hatta ergenlerin radikalleşmesinde araç olarak kullanılıyor.
Duy Duyarlı Ol Duyur
Bu noktada ailelerin de dikkatli olması gerekiyor. Ailelere, "Gözünden sakındığını dijitalden sakın" diyoruz. Bakanlığımızın internet sitesinden ulaşılabilen DUY diye tabir ettiğimiz, "Çocuklar İçin Duy, Duyarlı Ol" ihbar hattımız var. Sosyal medyada çocukları ve aileleri tehdit eden içerikleri 7/24 takip ediyor, zararlı içeriklere anında müdahale ediyoruz.
WhatsApp diye bir platformun Türkiye'de 3 milyondan fazla takipçisi var. Çoğu 18 yaş altı. Çocukların hikâye yazdığı, yazarların kendilerini keşfettiği masum bir platform olarak kulağa çok hoş geliyor. Ancak bu platformda çocuklarımız her türlü zorbalık, şiddet, cinsel istismar, intihar, madde bağımlılığı gibi olumsuz içeriklere maruz kalıyordu. Türkiye'de bir temsilcisi de yok. İçerik şikâyetimizi iletecek muhatap bulamadık. Aksine, 'VPN kullanın' diye takipçilerini yönlendirdiler. Haliyle erişimi engellemek durumunda kaldık.
Kadın çalıştıkça doğum düşer
Türkiye'nin yaşlı nüfusu son beş yılda yüzde 21.4 arttı. Ülkemizdeki doğurganlık hızı 1.51'e gerilemiş durumda. Bu da kritik seviye olan 2.1'in altında. Nüfusumuz Avrupa'ya göre genç olsa da bir alarm durumu söz konusu. Cumhurbaşkanımız bu konuyu "varoluşsal bir tehdit" olarak nitelendiriyor.
(https://www.haber7.com/ekonomi/haber/3451901. 2024)
Sonuç olarak diyebiliriz ki, sadece gıdalarımız değil, bizzat nesillerimizin de genleriyle oynadılar. “Yapay zekâ” geliştikçe, bu genlerle oynama işi hızlanarak devam ediyor. Bunun sonucu olarak evlenme yaşı 30-40 arasına yükselmiş durumdadır. Ahiret bilincin körelmesini de eklediğimiz zaman tehlike kat kat büyümüş oluyor. Batasıca batı kültürü, bataklıktan başka bir şey değil. Bu bataklık, teknolojinin de desteğiyle girdap misali bir çıkmaza dönüşmüş durumdadır. Tek çare ise yeniden “fabrika ayarlarımıza dönmek”tir.
Trump'ın Dönüşü ve Altın
ABD’de Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanarak Beyaz Saray’a dönüşü, sadece Amerikan iç politikasında değil, küresel ekonomik dengelerde de önemli bir dalgalanma yarattı. Trump’ın ilk başkanlık dönemi, ekonomi politikalarındaki alışılmadık hamleler ve ticaret savaşlarının tetiklediği belirsizliklerle hatırlanıyor. Bu dönemde altının güvenli liman rolü, jeopolitik ve ekonomik endişelerle birleşerek önemli ölçüde ön plana çıkmıştı. Bugün de benzer bir dönemin kapıda olduğu yönünde güçlü işaretler var.
Trump’ın İlk Başkanlık Döneminde Altın
2017-2021 yılları arasında Trump’ın izlediği ekonomi politikaları, küresel piyasalar üzerinde derin etkiler bıraktı. Özellikle Çin ile yaşanan ticaret savaşları, küresel büyüme beklentilerini sarsarken güvenli liman talebini artırdı. Bu süreçte, altının ons fiyatı 2018’de 1.200 dolar seviyelerinden 2020’de 2.000 doların üzerine çıkarak tarihi bir rekora imza attı. COVID-19 pandemisinin yarattığı ekonomik tahribat ve Trump yönetiminin genişlemeci politikaları da altının yükselişinde etkili oldu.
Trump’ın ekonomik vizyonu, düşük vergiler, deregülasyon ve yüksek büyüme hedeflerine dayanıyordu. Ancak bu yaklaşımın, uzun vadeli yapısal sorunları çözmek yerine kısa vadeli riskleri artırdığı yönünde eleştiriler yapıldı. Bu riskler, özellikle küresel piyasalarda doların dalgalanmasına ve ABD ekonomisine yönelik endişelerin artmasına yol açtı. Altın, bu belirsizliklerin tam ortasında değer kazandı.
2024 ve Sonrası: Altın İçin Ne Bekleniyor?
Trump’ın ikinci başkanlık dönemine başlamasıyla birlikte altın fiyatlarının yeni bir döneme gireceği aşikar. Şu anda altın, seçim sonrası haftada yüzde 4,41 değer kaybederek 2.566 dolara gerilemiş durumda. Ancak geçmiş deneyimler, Trump yönetiminin orta vadede altının fiyatını tekrar yukarı yönlü baskılayabileceğini gösteriyor. Bunun birkaç temel nedeni var:
1- Ticaret Gerilimleri:
Trump’ın dış politika yaklaşımının yeniden gündeme gelmesi bekleniyor. Özellikle Çin ile ilişkilerde yaşanabilecek olası gerilimler, küresel ticarette belirsizliği artırabilir. Bu durum, altına olan talebi yeniden yükseltebilir.
2- Fed’in Bağımsızlığı ve Faiz Politikaları:
Trump’ın ilk döneminde Fed’e yönelik sert eleştirileri, piyasaları sarsan unsurlar arasındaydı. İkinci döneminde de benzer bir yaklaşım sergilemesi halinde Fed’in faiz kararları üzerinde siyasi baskı oluşabilir. Bu, doların değerini etkilerken altın fiyatlarına destek sağlayabilir.
3- Küresel Jeopolitik Riskler:
Orta Doğu ve Asya-Pasifik’te artabilecek gerilimler, altının güvenli liman özelliğini bir kez daha öne çıkarabilir. Trump’ın daha agresif bir dış politika izlemesi, jeopolitik risk primini artırarak altın fiyatlarını destekleyebilir.
Geleceğe Dair Bir Vizyon
Trump’ın başkanlığının ikinci dönemi, küresel ekonomide dalgalı bir seyir vaat ediyor. Kısa vadede piyasalarda iyimserlik ve büyüme beklentileri baskın gelse de, orta ve uzun vadede belirsizliklerin derinleşmesi olası görünüyor. Bu süreçte, altının yeniden 3.000 dolar seviyelerini test etmesi sürpriz olmayabilir.
,Trump yönetiminin ekonomi politikalarının merkezine koyacağı unsurlar, yalnızca ABD iç piyasalarını değil, küresel yatırım stratejilerini de şekillendirecektir. Yatırımcılar için bu dönemde portföylerini çeşitlendirmek ve altını stratejik bir varlık olarak değerlendirmek önemli hale gelebilir.
Sonuç olarak, Trump’ın dönüşü, küresel ekonomi için hem fırsatlar hem de riskler barındırıyor. Altın, bu dinamiklerin ortasında bir kez daha güçlü bir güvenli liman olma rolü üstlenebilir. Ancak bu, yalnızca jeopolitik ve ekonomik belirsizliklerin değil, aynı zamanda Trump yönetiminin politikalarının ne denli öngörülebilir olduğuna da bağlı olacaktır. Piyasalar, geçmişteki dersleri unutmadan, geleceği dikkatle şekillendirmek zorunda.
Meritokrasi
Toplumsal barış kalkınma ve ilerlemenin temelinde yönetim de liyakat ve ehliyet çok önemli bir rol oynamaktadır. Farklı medeniyetlerde liyakat ve ehliyet sistemi tarihi süreçler içerisinde değişiklik gösterse de hep var olmuştur.
Batı medeniyetine baktığımızda karşımıza latincede mereo (liyakat) ve krasi (güç) kelimelerinin birleşmesinden oluşan Meritokrasi kelimesi ortaya çıkmıştır. Bunun anlamı; yönetimin gücünün, yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne yani liyakate dayandığı yönetim biçimini tarif eden bir kavramdır.
Michael Young, 1958'de yazdığı “Meritokrasinin Yükselişi” adlı kitabında bu kelimeyi ilk kez ortaya attı. Young, geçmiş kişisel başarılar da dahil olmak üzere, zekayı tercih eden ve her şeyden önce hak eden bir sistem tarafından yönetilen bir devleti tasvir etmek için bu terimi hiciv olarak kullanmıştı.
Ancak, meritokrasi kavramı Young'ın kitabından bu yana farklı bir anlam kazandı.
İşte batıda liyakat ve ehliyete dayalı sisteme meritokrasi deniliyor. Meritokrasinin tam zıddı ise aristokrasi. Yani soyundan dolayı bir yerlere gelmeye çalışanlar. Oligarşi, nepotizm, İdiokrasi gibi isimler verilmiş. İdiokrasi, ahmakların üst makamlara getirildiği bir sistem demektir. Ancak Meritokrasinin temelinde ise adalet vardır.
İslam, hukuka, ahlaki kurallara ve değerlere dayalı bir sistemi savunur.
Peki ehliyet ve liyakat kaybolursa, meritokrasi dediğimiz böyle bir sistem kurulmazsa ne olur? Olaya bu açıdan baktığımız da Peygamberimiz (sav) bunun cevabını çok güzel vermiş. “İşler ehil olmayan insanlara verildiği zaman kıyameti bekle” diyor.
Buradaki kıyamet evrenin kıyameti değil, bir grubun kıyameti, bir devletin kıyameti, bir medeniyetin kıyameti.Biz bunu Osmanlı’nın cöküsüyle yaşadık. Allah bize bir daha böyle çöküş göstermesin.
Meritokrasi yönetim şeklinde idare gücü, üstün özellikleri olduğu düşünülen kişiler arasında paylaştırılmaktadır, burada kayırma (nepotizm) yoktur.
Meritokrasi, gücün ve ayrımcılığın, toplum kesimleri tarafından değil, bireysel liyakat tarafından tahsis edileceği bir vizyonu temsil eder.
Son olarak liyakate dayalı bir atamayı anlatayım 54. Hükümetin Başbakanı Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca Prof. Dr. Osman Altuğ hocayı ekonominin başına getirmek istiyor. Osman hoca hatıralarında olayı şöyle anlatıyor.
Telefonum çaldı. Başbakanlık’tan arıyorlardı. “Sayın Başbakan sizinle görüşmek istiyor” dediler. “Ben hayatımda Erbakan Hoca’yla ne el sıkışmışlığım var ne merhabam var ne kapalı bir mekânda karşılaşmamız var, sohbetimiz yok. Erbakan Hoca, 7 Temmuz günü, sabah kendi uçağını gönderdi.
Yeşilköy’den uçağa bindim, gittim, sabah kahvaltısında beraber olduk. Sabahleyin kalkmak benim için büyük zorluktu. Hocamız geç yatar, erken mesaiye başlar. Söze şöyle başladı: ‘Biz sizi yakından izliyoruz, sizi çok iyi biliyoruz. Ben Başbakan olarak sizi Başbakanlık Ekonomiden Sorumlu Başdanışmanlığa atamak istiyorum.’ dedi. İşte göreve böyle başladık.” diyor.
Birileri liyakat ve ehliyet mi dedi? İşte buyurun size örnek.
DÜŞÜNME, İFADE VE ÖZGÜRLÜK
Her birey, insan olmasından dolayı onur, özgürlük ve özgünlük sahibidir. Özgür ve onurlu bireyler olarak her insanın, düşünceleriyle ve davranışlarıyla insanlık tecrübesine felsefe, sanat, bilim, edebiyat, medya, eğitim, müzik başta olmak üzere bütün alanlarda katkı yapma hakkı vardır. Düşünce ve ifade özgürlüğü, bireyin bütün insanlardan bağımsız olarak kendisine özgü düşünceler, ifadeler ve yorumlar geliştirmesini ve ifade etmesini içermektedir. Düşünme ve ifade etme özgürlüğü, bireyin her açıdan diğer bireylerden farklı olma hakkından ve özgürlüğünden kaynaklanmaktadır.
Düşünmenin ve ifadenin özgür olması için kişinin, bütün korkulardan ve kaygılardan bağımsız olarak yeni fikirler ürettiğinde kendini güvende hissetmesi gerekmektedir. Cezalandırılma, tehdit edilme, öldürülme, işkence, dışlanma korkusu yaşayan kimseler, düşünme ve ifade özgürlüklerini kullanamazlar. Korkunun, tehdidin ve cezalandırılmanın egemen olduğu bir kültürde ve toplumda, düşünme ve ifade özgürlüğünün olması mümkün değildir. Korkunun egemen olduğu kültürlerde, fikirler ve düşünceler özgürce üretilmez, tartışılmaz ve geçerliliklerini test etmek için pratiğe konulamazlar. Korkunun egemen olduğu kültürlerin asli karakteri despotizm, şiddet, tehdit ve vahşettir. Düşünme ve ifade özgürlüğü, bütün özgürlüklerin kaynağıdır. Düşünme ve ifade özgürlüğü sayesinde bireyler, iletişim, örgütlenme, ekonomi, sanat, eğitim ve diğer alanlardaki özgürlüklerini kullanabilirler. Düşünme ve ifade özgürlüğünün varlığı sayesinde demokratik bir kültür oluşabilir. Düşünme ve ifade özgürlüğünün yokluğu durumunda despotizm, baskı ve vahşet gelişmektedir. Medeniyet, düşünme ve ifade özgürlüğünün eseridir. Düşünme ve ifade özgürlüğünü inkâr eden kültürler ve toplumlar, vahşet üreten barbarlardır. Düşünmek, eleştirmek, sorgulamak, ifade etmek, insanca davranmaktır. Eleştirtmemek, sorgulatmamak, susturmak, linç etmek, cezalandırmak, tehdit etmek barbarlıktır ve vahşettir. Başkalarının kalıblarına ve kabullerine göre yaşamayı bireylere dayatan yaklaşımlar, düşünme ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldırmak için her türlü akıl dışı, ahlak dışı ve hukuk dışı yola başvururlar.
Kurumların, kişilerin, kaynakların, kalıpların tartışılmaz, mutlak doğru, eksiksiz ve mükemmel olarak dayatıldığı kültürlerde ve toplumlarda düşünme ve ifade özgürlüğü yoktur. Eleştirilmeyecek, sorgulanmayacak ve tartışılmayacak hiçbir kişi, kurum, kaynak ve kalıb yoktur. Bazı kişileri, kurumları, kaynakları düşünme ve ifade özgürlüğünün dışında tutarak onları dokunulmaz ve tartışılmaz hale getirmek, aslında düşünme ve ifade özgürlüğünün yok edilmesi anlamına gelmektedir. Düşünme ve ifade özgürlüğü, insanın vazgeçilmez ve kısıtlanmaz hakkıdır. İnsanlık kültürüne ait hiçbir kurgu, kabul ve tecrübe, düşünme ve ifade özgürlüğünün üstünde, dışında ve ötesinde değildir. İnsana dair her şey, eleştiriye tabidir. Bazı insanları, kabulleri ve pratikleri, tartışılmaz ve eleştirilmez kabul etmek, en korkunç akılsızlık ve ahmaklıktır. Akıl, her şeyin sorgulanmasını gerektirmektedir. Düşünme ve ifade özgürlüğü, söylenemeyeni söylemek, dokunulmayana dokunmak, düşünülmeyeni düşünmek ve ifade edilemeyeni ifade etmek demektir. İnsanlık tarihinin bütün aşamalarında gelmiş geçmiş bütün kişiler, kurumlar, kaynaklar ve uygulamalar, her açıdan eleştirilebilirler ve sorgulanabilirler. Bireyin, hiç kimsenin kabullerini kayıtsız şartsız kabul etme zorunluluğu yoktur. Düşünme ve ifade özgürlüğü, toplumda baskın olan kabullere aykırı yeni fikirlerin var edilmesini içermektedir. Çoğunluğun benimsediği fikirlere ve kabullere aykırı fikirlere ve yorumlara izin vermemek, aslında totaliteryanizmdir.
Fikirler, inançlar, kabuller, kurumlar, kişiler, kaynaklar, kutsal ve tartışılmaz değildirler. Bütün kaynaklar, kişiler, kabuller, okunmak, düşünmek, sorgulamak ve eleştirilmek için vardır. Sorgulanamaz ve eleştirilemez olarak kabul edilen her şeyin, insanla, hayatla ve doğayla hiçbir ilişkisi, ilgisi ve iletişimi yoktur. Düşünme, sorgulama, eleştirme, tartışma ve yorumlama sayesinde kişiler, kurumlar, kaynaklar ve kalıplar, insanla ve hayatla ilişkili, ilgili ve iletişimsel bir nitelik kazanmaktadırlar. İnsanı ve hayatı değiştirecek tek şey, akıl, eleştiri, düşünme ve ifade etmedir. Korunması gereken, düşünme ve ifade özgürlüğüdür. Hiçbir düşünce, kabul ve ideoloji, özel olarak korunmamalıdır.
Kendisini eleştiriye ve düşünmeye kapatan bütün inançlar, kurumlar, kaynaklar, kalıplar ve kişiler, kendilerinin yeniden şekillendirilmelerini ve içeriklerinin yenilenmesini reddetmektedirler. Eleştirinin olmadığı yerde, yenilik, değişim ve dinamizm yoktur. Modern dünyada eleştirel akılla her şeyin sorgulanmasını her bireyin hakkı olarak gören düşünme ve ifade özgürlüğü şeklinde büyük bir kazanıma sahip bulunuyoruz. Düşünme ve ifade özgürlüğü, hiçbir şey uğruna feda edilemez. Düşünme ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, her şey teferruattır. Düşünme ve ifade özgürlüğünün yokluğu, aklın, adaletin ve ahlakın yokluğu anlamına gelmektedir.
BİZ diye bildiğimiz gün...
Zaman zaman Toplumda yaşanan sıkıntılı durumları, çoğumuzun içi almıyor.
Ahlaksız Reyting
Aylardır Narin Güran cinayeti ayrıntılarıyla tüm kanallarda her saat tartışılıyor. Bu cinayetleri çocukların dahi izlediği vakitlerde saatlerce konuşarak elde edilmek istenen nedir? Tüm Türkiye’ye yıllardır sabah ve öğlen kadın programlarından boca edilen vahşet, cinnet, ahlaksız ilişkilerin boca edildiği yetmedi de sıra haber kanallarına mı geldi?
Vahşi cinayetlerin reytingi yüksek diye topluma bunu reva görmenin amacı nedir? Narin Güran vakasının faili bulunmaya çalışılıyor da ondan gündemde tutuluyor diyelim, peki annesinin öldürdüğü zavallı bebeğin cinayetini bir haber kanalı uzmanlar eşliğinde niye konuşur? Gerçekten bir akıl tutulması yaşanıyor. Sosyal medya yetmezmiş gibi Tv kanalları da tamamen kaos odaklı yayınlar yapıyor. Pavyona özendiren, laik-antilaik, kemalist-antikemalist gibi toplumun hassas noktalarını kaşıyan leş diziler reytingleri düşük olduğu halde hâlâ ısrarla yayınlanıyor.
Aklı başında insanlar yıllardır kadın programlarının; öğlen kuşağının, “ne kadar kavga o kadar reyting” amacı güden rezil yapımların kaldırılması gerektiğini yazıyor, söylüyor ama muhataplar adeta sağır, duymuyor veya önemsemiyor. Toplum cinnet geçiriyor ve bunun bir nedeni de şiddeti, saygısızlığı ve komşularından hamile kalan evli kadınların evli adamlara kaçtığı, sonra da aldatılan kocaları tarafından canlı yayında salya sümük geri dön çağrılarının yapıldığı rezil ötesi programlardır.
Kadın programları; öğlen kuşağı, yemeklere ve yarışmacılara sövülen gelin kaynana, sofra programları kaldırılsın; sırf reyting uğruna kanallarda günlerce sömürülen 3. Sayfa haberlerinin konuşulması yasaklansın, toplumu bilhassa çocukları ve gençleri düşünen varsa bunu acilen yapmalı! ACİL! Zararın neresinden dönersek kârdır diyeceğim ama biz o kâr olacak dönüşü bile kaçırdık.
13 Kasım 2024 Çarşamba
12.11.2024 tarihi itibariyle; kurulu güç 114.482 MW oldu. Santral Sayısı: 31.922 adet oldu. 31 Temmuz 2024 ile 12 Kasım 2024 tarihleri arasında toplam 4.866 adet santral devreye girmiştir. Yine aynı tarihler arasında kurulu güç 3.288 MW artış kaydedildi. Yılbaşından bu yana kurulu güç değeri 7.926 MW artış kaydedildi.
Müminin güç kaynağı: tevekkül