31 Mayıs 2025 Cumartesi

Bireyselleşme ve Yalnızlaşma Kıskacında İnsan

İnsan biricik bir varlık olsa da evlenme, çocuk sahibi olma gibi dürtülerle toplum içinde yaşamaya mecbur ve istekli bir tabiata sahiptir. İnsanın biricik olmasından farklı bir anlama sahip olan bireyselleşme ise tarihsel süreç içerisinde yabancılaşma gibi sorunlar ortaya çıkarmıştır. Bireyselleştikçe daha özgür olacağını düşünen ama gittikçe yalnızlaşan bir “yeni insan” ortaya çıkmış, kapitalist propaganda bu yalnızlaşmış bireyi hazlarının peşinden koşmak zorunda hisseden, beğenmediği hiçbir şeyi yapmak istemeyen bir robota dönüştürmüştür. Bu şekilde daha mutlu olacağını zanneden yeni insan daha kaygılı ve depresif bir hâl almış, stres ve kaygı bozukluklarıyla baş edemez duruma gelmiştir. Oysa insanın kendisini hem birey olarak değerli görebileceği hem de İslam ümmetinin ferdi olmaktan gurur duyabileceği bir İslam yorumu ortaya koymak mümkündür. Yapılması gereken şey, Kur’an ve sünnet perspektifini merkeze alarak yeni insanın kabul edebileceği modern bir söylem geliştirmektir.

Kaynak: Diyanet Takvimi

31 Mayıs 2025

29 Mayıs 2025 Perşembe

Çalışma Hayatında Dijital Dönüşüm Teknolojinin İş Yaşamına Etkileri Üzerine Kapsamlı Bir Bakış


Yüzyılın en belirleyici unsurlarından biri olan dijital dönüşüm, tüm sektörleri derinden etkilemiş ve iş dünyasında köklü bir değişim sürecini başlatmıştır. Bu süreç, yalnızca teknolojik altyapının değişmesini değil; aynı zamanda işletmelerin iş yapış biçimlerinden organizasyonel yapılarına, çalışan profillerinden stratejik hedeflerine kadar pek çok unsurun yeniden tanımlanmasını zorunlu kılmıştır.

Özellikle çalışma hayatı, dijital teknolojilerle birlikte daha çevik, verimli ve esnek bir yapıya bürünmüş; geleneksel kalıplar yerini daha dinamik ve veri odaklı sistemlere bırakmıştır. Bu yazıda, dijital dönüşümün çalışma hayatındaki çok boyutlu etkilerini, avantajlarını, karşılaşılan zorlukları ve geleceğe yönelik öngörüleri detaylı şekilde ele alacağız.

Dijital Dönüşüm Nedir?

Dijital dönüşüm; kurumların dijital teknolojileri iş süreçlerine entegre ederek daha etkili, verimli ve müşteri odaklı hale gelmesini sağlayan kapsamlı bir dönüşüm sürecidir. Bu dönüşüm yalnızca yazılım ve donanım yatırımlarıyla sınırlı kalmaz; aynı zamanda şirket kültürü, liderlik anlayışı ve çalışanların yetkinlikleri gibi temel unsurları da içine alır.

Dijitalleşme ile Dijital Dönüşüm Arasındaki Fark

Dijitalleşme, var olan işlemlerin teknoloji kullanılarak otomatik hale getirilmesidir. Örneğin, bir evrakın fiziksel yerine PDF formatında kullanılması dijitalleşmeye örnektir.

Dijital dönüşüm ise daha derin bir dönüşüm sürecidir. İş modelinin, müşteri ilişkilerinin ve organizasyonel yapının kökten değişmesini ifade eder. Yani sadece "dijital araçları" kullanmak değil, bu araçlarla yeni değer yaratabilmektir.

Çalışma Hayatında Dijital Dönüşümün Başlıca Etkileri

Uzaktan ve Hibrit Çalışma Modelleri

Pandemiyle hız kazanan uzaktan çalışma modeli, dijital dönüşümün en görünür sonuçlarından biri oldu. Bu model, çalışanlara fiziksel konumdan bağımsız olarak çalışma esnekliği sunarken, işverenlere de ofis maliyetlerinden tasarruf etme imkânı sağladı.

Avantajlar:

Zaman ve mekân bağımsız çalışma özgürlüğü

Artan çalışan memnuniyeti ve iş-özel hayat dengesi

Küresel yetenek havuzuna erişim kolaylığı

Zorluklar:

Çalışan bağlılığını ve kurumsal kültürü koruma güçlüğü

Siber güvenlik risklerinin artması

Performans takibinde zorluklar

Otomasyon ve Yapay Zeka ile Verimlilik Artışı

Rutin görevlerin otomatikleştirilmesi sayesinde insan kaynağı daha stratejik ve yaratıcı işlere yönlendirilebilmektedir. Örneğin, müşteri hizmetlerinde kullanılan chatbot’lar, insan müdahalesine gerek kalmadan basit sorunları çözebilmektedir.

Kullanım Alanları:

İnsan kaynakları süreçlerinde aday eleme

Finans ve muhasebede veri analizi

Tedarik zincirinde tahminleme algoritmaları

Yeni Yetkinlikler ve Dijital Beceri Gereksinimi

Geleneksel meslekler yerini teknolojiye entegre rollere bırakırken, çalışanlardan beklenen yetkinlikler de değişmektedir. Artık teknik bilgi kadar dijital okuryazarlık, esneklik, problem çözme ve sürekli öğrenme kabiliyeti de önem kazanmaktadır.

Yükselen Roller:

Veri analisti

Siber güvenlik uzmanı

Yapay zeka mühendisi

Eğitim ve Gelişim İhtiyacı:

Şirket içi eğitim programları

Online sertifikasyon sistemleri (Coursera, Udemy, LinkedIn Learning)

Üniversite-sanayi iş birlikleri

İşbirliği Kültüründe ve İletişimde Değişim

Dijital araçlar sayesinde ekipler, dünyanın dört bir yanından entegre çalışabilir hale gelmiştir. Zoom, Microsoft Teams, Slack gibi uygulamalar; fiziksel mesafeleri ortadan kaldırarak iletişimde süreklilik ve şeffaflık sağlamıştır.

Yeni Nesil Çalışma Alanları:

Bulut tabanlı platformlar (Google Workspace, Notion, Trello)

Eş zamanlı belge düzenleme imkânı

Sanal toplantı ve etkinlik organizasyonları

Zorluklar ve Riskler

Her ne kadar dijital dönüşüm birçok avantaj sunsa da, sürecin yönetilmesi bazı riskleri de beraberinde getirmektedir.

Direnç Gösteren Kurum Kültürleri: Değişime açık olmayan yapılar dönüşüm sürecini yavaşlatabilir.

Dijital Uçurum: Teknolojiye erişimi olmayan ya da sınırlı olan çalışanlar geri planda kalabilir.

Veri Güvenliği ve Mahremiyet: Artan veri paylaşımı, kişisel bilgilerin korunmasını zorlaştırmaktadır.

Yapay Zeka ile İş Kaybı Endişesi: Otomasyonun artmasıyla bazı mesleklerin ortadan kalkma ihtimali sosyal bir tehdit haline gelebilir.

Geleceğe Bakış: Dijital Dönüşümde Trendler

Metaverse ve Sanal Gerçeklik: Eğitim ve toplantılar sanal ortamlarda gerçekleşebilir.

Nesnelerin İnterneti (IoT): Üretim süreçlerinde makineler arası veri akışıyla verimliliğin artırılması.

Blokzincir Tabanlı İş Modelleri: Şeffaflık, güvenlik ve otomasyon sağlayan yeni iş yapış şekilleri.

Yeşil Teknolojiler: Sürdürülebilirlik odağında dijitalleşme.

Sonuç

Dijital dönüşüm, artık bir tercih değil, zorunluluk haline gelmiştir. Kurumların bu süreci sağlıklı şekilde yönetebilmesi için yalnızca teknolojiye değil, aynı zamanda insan kaynağına, kurumsal kültüre ve stratejik vizyona da yatırım yapmaları gerekir.

Çalışanlar için dijital dönüşüm, kariyer gelişimini şekillendiren önemli bir faktör haline gelmiştir. Bu yeni düzende başarılı olmanın yolu; dijital becerileri geliştirmek, değişime açık olmak ve öğrenmeye devam etmekten geçer.

Unutulmamalıdır ki, teknolojiyi anlamlı kılan şey insanın onu nasıl kullandığıdır. Dijital dönüşümün merkezinde her zaman insan olacaktır.

 

ÇALIŞMA HAYATINDA DİJİTAL DÖNÜŞÜM RAPORU

1. Giriş

Dijital dönüşüm, teknolojik gelişmelerin iş dünyasına entegrasyonunu ifade eder. Bu raporda, dönüşümün çalışma hayatı üzerindeki etkileri ve gereksinimleri ele alınacaktır.

2. Dijital Dönüşüm Nedir?

Dijital dönüşüm, sadece teknolojik değil, aynı zamanda kültürel ve yapısal bir değişimdir. Yapay zekâ, büyük veri, IoT gibi teknolojiler sürecin merkezindedir.

3. Etkiler

3.1 Verimlilik

  • Otomasyonla zaman tasarrufu

  • Veri analizi ile hızlı kararlar

3.2 Uzaktan Çalışma

  • Bulut sistemleri sayesinde lokasyondan bağımsızlık

  • Pandemi sonrası kalıcı hale gelen hibrit modeller

3.3 Yeni Yetenekler

  • Yeni meslekler

  • Çalışanların yeniden eğitimi

3.4 Kurumsal Kültür

  • Daha çevik ve yenilikçi organizasyon yapıları

4. Zorluklar

  • Dijital eşitsizlik

  • Veri güvenliği riskleri

  • Alışkanlıkların değişimi

5. Gereklilikler

  • Liderlik desteği

  • Eğitim ve altyapı

  • Stratejik yönetişim

6. Uygulama Örnekleri

  • Türkiye: e-Devlet, KOBİ destekleri

  • Dünya: Amazon’un AI tabanlı lojistik sistemi

7. Sonuç

Dijital dönüşüm, çalışma hayatının geleceğini şekillendirmektedir. Kurumların bu sürece uyum sağlaması hayati önem taşır.


ÇALIŞMA HAYATINDA DİJİTAL DÖNÜŞÜM

Dijital dönüşüm, teknolojik gelişmelerin iş süreçlerine, organizasyon yapılarına ve çalışanların çalışma şekillerine entegre edilmesi sürecidir. Bu dönüşüm, sadece teknolojik bir değişim değil, aynı zamanda kültürel, yapısal ve stratejik bir değişimdir.


1. Dijital Dönüşümün Tanımı ve Kapsamı

Dijital dönüşüm, kurumların dijital teknolojileri kullanarak iş yapış biçimlerini köklü şekilde değiştirmesidir. Bu süreçte yapay zekâ, bulut teknolojileri, büyük veri, nesnelerin interneti (IoT), robotik otomasyon ve blockchain gibi yenilikçi teknolojilerden faydalanılır.


2. Çalışma Hayatında Dijital Dönüşümün Etkileri

a. İş Süreçlerinde Verimlilik

  • Otomasyon sayesinde tekrar eden işler yazılımlar aracılığıyla yapılır.

  • Zaman ve maliyet tasarrufu sağlanır.

  • Veri analizi ile daha hızlı ve doğru karar alma imkânı doğar.

b. Uzaktan ve Esnek Çalışma Modelleri

  • Bulut tabanlı sistemler ve iletişim araçları sayesinde çalışanlar mekândan bağımsız hale gelir.

  • Pandemi süreciyle birlikte hibrit ve uzaktan çalışma kalıcı hale gelmiştir.

c. Yeni Meslekler ve Yetenekler

  • Veri analisti, siber güvenlik uzmanı, yapay zekâ geliştiricisi gibi yeni meslek grupları ortaya çıkmıştır.

  • Mevcut çalışanların dijital becerilerle donatılması (reskilling/upskilling) gereklidir.

d. Kurumsal Kültürde Değişim

  • Daha şeffaf, hızlı karar veren, çalışan odaklı bir yönetim anlayışı benimsenir.

  • İnovasyon kültürü ön plana çıkar.


3. Dijital Dönüşümün Getirdiği Zorluklar

  • Dijital uçurum (teknolojiye erişim eşitsizliği)

  • Veri güvenliği ve kişisel verilerin korunması

  • Değişime karşı direnç ve alışkanlıkların terk edilmesi

  • İş gücü dönüşümü sürecinde işsizlik riski


4. Başarılı Bir Dijital Dönüşüm İçin Gerekenler

  • Liderlik: Üst yönetimin desteği ve vizyonu kritik öneme sahiptir.

  • Eğitim: Çalışanların dijital okuryazarlık düzeyinin artırılması gerekir.

  • Altyapı: Güçlü bir teknolojik altyapı kurulmalıdır.

  • Strateji: Kısa, orta ve uzun vadeli planlar belirlenmelidir.


5. Türkiye’de ve Dünyada Dijital Dönüşüm Örnekleri

  • Türkiye: e-Devlet uygulamaları, sanayi 4.0 yatırımları, KOBİ’lerin dijitalleşme destekleri.

  • Dünya: Amazon’un yapay zekâ ile lojistik yönetimi, Siemens’in akıllı fabrikaları, Google’ın uzaktan çalışma altyapıları.


Sonuç

Dijital dönüşüm, çalışma hayatını kökten değiştiren bir süreçtir. Bu dönüşüm sürecinde sadece teknolojik yatırımlar değil, aynı zamanda çalışanların adaptasyonu, sürekli eğitim ve yenilikçi düşünme biçimi ön plana çıkmaktadır. Dijitalleşmeye ayak uydurabilen kurumlar, rekabet avantajı kazanırken; bu süreci ihmal edenler geride kalma riskiyle karşı karşıyadır.

ÇALIŞMA HAYATINDA DİJİTAL DÖNÜŞÜM: BİR ZORUNLULUK MU, FIRSAT MI?

Günümüzde iş dünyası, teknolojinin sunduğu yeniliklerle köklü bir dönüşüm yaşamaktadır. Bu dönüşüm süreci, sadece yeni araçların kullanımıyla sınırlı kalmayıp iş yapış biçimlerinden kurumsal kültüre kadar birçok alanı kapsamaktadır.

Dijital dönüşüm, yapay zekâ, büyük veri, bulut sistemleri ve nesnelerin interneti gibi teknolojilerin iş süreçlerine entegre edilmesiyle başlamaktadır. Ancak bu yalnızca teknik bir dönüşüm değil, aynı zamanda yapısal ve kültürel bir değişimdir.

Çalışma hayatında dijitalleşmenin en görünür etkilerinden biri, otomasyonla birlikte verimliliğin artmasıdır. Ayrıca uzaktan ve esnek çalışma modelleri, pandemi süreciyle yaygınlaşmış ve birçok şirket için kalıcı hale gelmiştir. Bu da çalışanların yaşam dengesini olumlu etkilemiştir.

Yeni teknolojiler aynı zamanda yeni meslekleri de beraberinde getirmiştir. Veri analistleri, siber güvenlik uzmanları ve yazılım geliştiriciler gibi rollere olan ihtiyaç artarken, mevcut iş gücünün bu dönüşüme ayak uydurması için yeniden eğitilmesi zorunlu hale gelmiştir.

Öte yandan, bu süreç bazı zorlukları da beraberinde getirir. Dijital uçurum, veri güvenliği sorunları ve değişime karşı direnç bu zorlukların başında gelir. Kurumların dijital dönüşüm sürecini başarılı şekilde yönetebilmesi için liderlik, strateji ve güçlü bir altyapı şarttır.

Türkiye’de e-Devlet uygulamaları ve KOBİ’lere yönelik dijitalleşme destekleri gibi örnekler umut vericidir. Küresel ölçekte ise Amazon ve Google gibi şirketler bu süreci çoktan tamamlamış ve avantaj sağlamıştır.

Sonuç olarak, dijital dönüşüm artık bir tercih değil, zorunluluktur. Bu sürece adapte olan kurumlar geleceğin iş dünyasında rekabet gücünü koruyacak; adapte olamayanlar ise risk altında kalacaktır.

Dijital Dönüşümün Meslekler Üzerindeki Etkileri: Geleceğin Meslekleri ve Gerekli Yetkinlikler

18. yüzyılda başlayan sanayi devrimleri günümüzde yaşadığımız dijital dönüşümle birlikte yepyeni bir boyuta ulaşmıştır. Yapılan işlerin içerikleri, çalışma biçimlerimiz ve ihtiyacımız olan yetkinlikler sürekli değişmekte, geçmişte insanlar tarafından yapılan bazı işler yapay zekâ ve otomasyon sistemlerine devredilmektedir. Bu gelişmelerin doğal bir sonucu olarak bazı işler ve meslekler artık ihtiyaç duyulmadığı için ortadan kalkmakta, bazıları ise teknolojiyle daha entegre hale gelerek biçim değiştirmektedir. Bu durum çalışanlar tarafından iş hayatında artık insana ihtiyaç duyulmayacağı ve tüm işlerin bilgisayarlar, robotlar ya da makineler tarafından yapılacağı ve kendilerinin işsiz kalacağı şeklinde yorumlanmaktadır. Bunun aksine, yapılan araştırmalar, dijital dönüşüm ve yapay zekanın ortadan kaldıracağından daha fazla yeni iş alanı ve mesleği ortaya çıkardığını önümüzdeki dönemde de çıkarmaya devam edeceğini göstermektedir. İnsan faktörü bu dönüşüm sürecinin merkezinde olmaya devam edecek ancak iş modelleri ve iş yapma biçimleri bu teknolojilerle daha uyumlu hale gelecektir. Değişen ve gelişen teknolojiler, iş hayatında bunları kullanabilecek yetkinlik ve becerilere sahip çalışanlara daha fazla ihtiyaç duyulmasına sebep olacaktır. 

Anahtar Kelimeler

Dijitalleşme Yapay Zekâ Otomasyon İşlerin Geleceği Geleceğin Meslekleri

Türkiye’de Kamu Sektöründe Çalışma Hayatının Dönüşümü: Dijitalleşme, Esneklik ve Yeniden Yapılanma

 

    Aşağıda, Türkiye'de kamu sektöründe çalışma hayatının dönüşümünü ele alan kapsamlı bir akademik sunum önerisi sunulmaktadır. Bu sunum, dijitalleşme, esnek çalışma modelleri, personel rejimi değişiklikleri ve pandemi sonrası dönüşüm süreçlerini kapsayacak şekilde yapılandırılmıştır.

1. Giriş

  • Konu Tanıtımı: Kamu sektöründe çalışma hayatı, dijitalleşme, esnek çalışma modelleri ve personel rejimi değişiklikleri ile önemli bir dönüşüm sürecine girmektedir.

  • Araştırma Sorusu: Bu dönüşüm süreçleri, kamu hizmetlerinin etkinliği, verimliliği ve çalışan memnuniyeti üzerinde nasıl bir etki yaratmaktadır?

  • Amaç: Türkiye'de kamu sektöründe çalışma hayatının dönüşümünü inceleyerek, bu değişimlerin mevcut durumunu ve gelecekteki yönelimlerini analiz etmek.


2. Dijitalleşme ve Kamu Sektöründe Çalışma Hayatı

  • Dijital Dönüşümün Tanımı: Bilgi teknolojilerinin kamu hizmetlerine entegrasyonu ile süreçlerin hızlanması, şeffaflığın artması ve hizmet kalitesinin yükselmesi.

  • Türkiye'deki Uygulamalar: E-Devlet uygulamaları, dijital arşiv sistemleri ve çevrimiçi hizmet portalları gibi dijitalleşme adımları.

  • Etkiler: Çalışanların dijital becerilerinin artması, iş süreçlerinin otomatikleşmesi ve uzaktan çalışma olanaklarının genişlemesi. 


3. Esnek Çalışma Modelleri ve Kamu Sektöründe Uygulamaları

  • Esnek Çalışma Modelleri: Uzaktan çalışma, esnek çalışma saatleri, dönüşümlü çalışma gibi uygulamalar.

  • Yasal Düzenlemeler: 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na eklenen esnek çalışma düzenlemeleri ve 6111 sayılı Torba Yasa'da yapılan değişiklikler.

  • Uygulama Durumu: ABD'deki esnek çalışma düzenlemelerinin Türkiye'ye uyarlanması ve uygulama zorlukları. 


4. Pandemi Sonrası Dönüşüm ve Kamu Personel Rejimi

  • Pandeminin Etkileri: COVID-19 salgını ile birlikte kamu sektöründe uzaktan çalışma ve dönüşümlü çalışma gibi esnek modellerin uygulanmaya başlanması.

  • Personel Rejimi Değişiklikleri: Sözleşmeli personel statüsünün yaygınlaşması, taşeronlaşma ve geçici işçi istihdamının artışı.

  • Geleceğe Yönelik Öneriler: Kamu personelinin esnek çalışma yöntemlerine uyum sağlaması için gerekli hazırlıkların yapılması ve dijital altyapının güçlendirilmesi. 


5. Türkiye ve Avrupa Arasındaki Karşılaştırmalı Analiz

  • Avrupa'daki Uygulamalar: Avrupa ülkelerinde kamu sektöründe esnek çalışma ve dijitalleşme uygulamalarının genel durumu.

  • Türkiye ile Karşılaştırma: Türkiye'deki uygulamaların Avrupa'daki örneklerle karşılaştırılması ve benzerlikler ile farklılıkların analizi.

  • Sonuçlar: Türkiye'nin esnek çalışma ve dijitalleşme konusunda Avrupa'ya kıyasla daha temkinli bir yaklaşım sergilediği, ancak pandemi ile birlikte bu alanda önemli adımlar attığı.


6. Sonuç ve Değerlendirme

  • Genel Değerlendirme: Türkiye'de kamu sektöründe çalışma hayatının dönüşüm sürecinin hızlandığı, ancak uygulamada karşılaşılan zorlukların sürdüğü.

  • Geleceğe Yönelik Öneriler: Kamu personelinin dijital becerilerinin artırılması, esnek çalışma modellerinin yaygınlaştırılması ve personel rejimi reformlarının devam ettirilmesi.

  • Araştırma Katkısı: Bu çalışma, Türkiye'de kamu sektöründe çalışma hayatının dönüşümünü kapsamlı bir şekilde inceleyerek, politika yapıcılara ve uygulayıcılara rehberlik etmeyi amaçlamaktadır.


Kaynakça:

  • Taner, D. (2018). Kamu İdarelerinde Esnek Çalışmaya Dair Kavramsal Bir Çerçeve. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 32, 557-585.

  • Taner, D. (2021). Türkiye’de Çalışma Hayatının Genel Anlamda Görünümü ve Esnek Çalışma Sisteminin Kamu Yönetimi Mevcutiyeti. Uygulamalı Sosyal Bilimler ve Güzel Sanatlar Dergisi, 3(6), 115-138.

  • Hisoğlu Koç, T. (2020). Kamu Yönetiminde Dijital Dönüşüm: Türkiye’de Kamu Yönetiminin Dijital Dönüşümüne Dair Bir Analiz. Açık Bilim Yayınları.

  • Yapıcı, N. (2020). ABD Esnek Çalışma Düzenlemelerinden Hareketle Türk Kamu Yönetimi İçin Bir Model Önerisi. Açık Bilim Yayınları.


Bu sunum önerisi, Türkiye'de kamu sektöründe çalışma hayatının dönüşümünü kapsamlı bir şekilde ele almakta ve dijitalleşme, esnek çalışma modelleri ve personel rejimi değişikliklerini detaylı bir şekilde incelemektedir. 

26 Mayıs 2025 Pazartesi

Küresel Sistemin Değişimi ve Türkiye’nin Yükselişi


Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ), KAAN, HÜRJET, HÜRKUŞ, GÖKBEY, ATAK, ATAK-2, ANKA serisi ve AKSUNGUR gibi platformlarla savunma sanayiinde dikkat çekici bir ivme yakaladı. Ancak Türkiye’nin havacılık ve uzay alanındaki gelişmeleri yalnızca TUSAŞ ile sınırlı değil; Baykar’ın Bayraktar TB2 ve TB3, KIZILELMA, Aselsan’ın elektronik harp sistemleri, Roketsan’ın füze teknolojileri ve Türksat’ın uydu projeleri de bu ekosistemin önemli parçaları. Bu gelişmeler, Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç projeksiyonunu artırırken, Avrupa Birliği (AB) için de stratejik bir ortaklık potansiyeli sunuyor. Küresel sistemdeki değişimler ve Türkiye’nin artan rolü, bu bağlamda detaylı bir analiz gerektiriyor.

Türkiye’nin Havacılık ve Uzay Alanındaki Genişleyen Kapasitesi

TUSAŞ’ın KAAN gibi beşinci nesil savaş uçağı projeleri, Türkiye’yi NATO içinde teknolojik üstünlük sağlayabilecek bir konuma taşıyor. HÜRJET ve HÜRKUŞ, eğitim ve hafif taarruz görevleriyle Türk Hava Kuvvetleri’nin modernizasyonuna katkı sağlarken, GÖKBEY ve ATAK serisi helikopterler, hem iç güvenlik hem de ihracatta önemli bir yer ediniyor. ANKA ve AKSUNGUR insansız hava araçları (İHA) ise, Türkiye’yi İHA teknolojisinde dünya liderlerinden biri haline getirdi. Yerli motor TEI-PD170 gibi teknolojiler, bu platformların dışa bağımlılığını azaltarak stratejik özerkliği artırıyor.

TUSAŞ’ın ötesine baktığımızda, Baykar’ın Bayraktar TB2 ve TB3 modelleri, düşük maliyetli ancak yüksek etkili İHA’lar olarak küresel pazarda büyük başarı elde etti. KIZILELMA ise insansız savaş uçağı kategorisinde Türkiye’yi yeni bir lige taşıyor. Aselsan’ın geliştirdiği elektronik harp ve aviyonik sistemler, bu platformların etkinliğini artırırken, Roketsan’ın SOM ve ATMACA gibi seyir füzeleri, Türkiye’nin uzun menzilli vuruş kabiliyetini güçlendiriyor. Uzay alanında ise Türksat’ın 5A, 5B ve 6A uyduları, Türkiye’nin iletişim ve gözlem kapasitesini genişletiyor. Ayrıca, Türkiye Uzay Ajansı’nın Ay Görevi ve uzay limanı projeleri, ülkenin uzay yarışında iddialı bir aktör olma hedefini ortaya koyuyor.

Bu geniş kapsamlı gelişmeler, Türkiye’nin yalnızca askeri değil, aynı zamanda ekonomik ve teknolojik alanda da bağımsızlığını artırma çabasını yansıtıyor. İhracat başarıları, özellikle Afrika, Asya ve Doğu Avrupa ülkelerine yapılan satışlarla, Türkiye’nin küresel savunma pazarındaki payını büyütüyor. Örneğin, Bayraktar TB2’lerin 20’den fazla ülkeye ihracatı, Türkiye’nin yumuşak güç unsuru olarak teknolojiyi nasıl kullandığını gösteriyor.

İhracat Verileri ve Ekonomik Etki Analizi

Türkiye’nin havacılık ve uzay sanayiindeki ihracat performansı, ekonomik değer açısından da dikkat çekiyor. Savunma ve havacılık sektöründe kilogram başına ihracat değeri, diğer sektörlerle kıyaslandığında çok daha yüksek. Örneğin, Türkiye’nin genel ihracatında kilogram başına değer yaklaşık 1,57 USD seviyesindeyken, savunma ve havacılık sektöründe bu rakam 65 USD’ye ulaşıyor. Bu, sektörün yüksek katma değerli ürünler sunduğunu ve Türkiye’nin küresel pazarda teknolojik üstünlükle rekabet ettiğini gösteriyor. Özellikle insansız hava araçları (İHA) gibi ürünlerde kilogram başına değer 10.000 USD’yi aşarken, elektro-optik sistemler 20.000 USD, AESA radarlar ise 30.000 USD gibi etkileyici seviyelere ulaşıyor. Bu veriler, Türkiye’nin savunma ve havacılık sektörünün ekonomik anlamda ne kadar kritik bir rol oynadığını ortaya koyuyor.

Havacılık ve uzay sanayi dışındaki ürünlerin kilogram başına ihracat değeri ise oldukça düşük kalıyor. Örneğin, tekstil ve hazır giyim sektörü yaklaşık 15 USD, otomotiv sektörü ise 7 USD seviyesinde. Bu fark, Türkiye’nin ekonomik büyümesinde yüksek teknolojili ürünlerin önemini vurguluyor. Savunma ve havacılık sektörü, toplam ihracatta henüz küçük bir paya sahip olsa da (yaklaşık 230 milyar USD’lik toplam ihracatın 7 milyar USD’si bu sektörden), kilogram başına değer açısından diğer sektörlere kıyasla çok daha yüksek bir katma değer yaratıyor. Bu durum, Türkiye’nin ekonomik dönüşümünde teknoloji odaklı sektörlerin öncülük ettiğini ve ihracatta çeşitlendirme sağladığını gösteriyor. Ancak, sektörün toplam ihracattaki payının artırılması, Türkiye’nin küresel ticaretteki rekabet gücünü daha da yükseltebilir.

Küresel Sistemdeki Değişim ve Türkiye’nin Rolü

Küresel sistem, büyük güçler arasında artan rekabet, bölgesel çatışmalar ve teknolojik üstünlük mücadelesiyle şekilleniyor. Devletler, güvenliklerini sağlamak için yerli savunma sanayiine yönelirken, Türkiye bu ortamda stratejik bir aktör olarak öne çıkıyor. Realist bir bakış açısıyla, Türkiye’nin havacılık ve uzay alanındaki atılımları, güç projeksiyonunu artırma ve bölgesel dengelerde belirleyici bir rol oynama çabasını yansıtıyor. KAAN ve KIZILELMA gibi platformlar, Türkiye’yi büyük güçlerle aynı masada oturabilecek bir seviyeye taşırken, İHA ve uydu teknolojileri, asimetrik tehditlere karşı avantaj sağlıyor.

Bölgesel olarak, Türkiye’nin Karadeniz, Kafkaslar, Orta Doğu ve Akdeniz’deki konumu, onu vazgeçilmez bir aktör yapıyor. İHA’ların sınır ötesi operasyonlarda ve bölgesel çatışmalarda (örneğin Libya ve Karabağ) oynadığı rol, Türkiye’nin caydırıcılığını artırdı. Uzay alanında ise Türksat uyduları ve Ay Görevi, Türkiye’nin istihbarat ve iletişim kapasitesini güçlendirerek bölgesel liderliğini pekiştiriyor. Küresel ölçekte, Türkiye’nin NATO içindeki konumu ve enerji koridorlarındaki etkisi, büyük güçlerle ilişkilerinde dengeleyici bir rol oynamasını sağlıyor.

Avrupa Birliği İçin Türkiye’nin Stratejik Önemi

AB açısından Türkiye, havacılık ve uzay alanındaki gelişmeleriyle hem bir fırsat hem de bir meydan okuma sunuyor. Türkiye’nin KAAN, KIZILELMA ve ANKA gibi platformları, AB’nin NATO içindeki ortak savunma stratejilerinde önemli bir destek unsuru olabilir. Özellikle Rusya ve Çin’e karşı savunma kapasitesini artırmak isteyen AB için, Türkiye’nin teknolojik katkıları kritik bir değer taşıyor. Örneğin, Türkiye’nin İHA teknolojileri, AB’nin sınır güvenliği ve istihbarat toplama kabiliyetini güçlendirebilir.

Enerji ve göç gibi alanlarda da Türkiye’nin AB için önemi artıyor. Türksat uyduları ve TANAP gibi enerji projeleri, AB’nin enerji güvenliği için alternatif bir kaynak sunarken, Türkiye’nin göç yönetimindeki rolü, AB’nin istikrarı için vazgeçilmez. Ayrıca, Türkiye’nin yüksek katma değerli ihracat kapasitesi, AB ile ekonomik işbirliğini derinleştirebilir. Türkiye’nin savunma ve havacılık ürünlerinin kilogram başına yüksek değeri, AB’nin teknoloji odaklı tedarik zincirlerinde Türkiye’yi daha önemli bir ortak haline getirebilir.

Gelecek Projeksiyonu: Türkiye ve AB İlişkilerinde Yeni Dinamikler

Türkiye’nin havacılık ve uzay alanındaki ilerlemeleri, önümüzdeki on yılda bölgesel ve küresel gücünü daha da artıracak. KAAN ve KIZILELMA gibi platformlar, Türkiye’yi beşinci nesil savaş uçağı üreten sınırlı sayıdaki ülkelerden biri haline getirirken, uzay projeleri, Türkiye’yi bu alanda yeni bir oyuncu olarak konumlandıracak. İhracat kapasitesinin artması, ekonomik gücünü pekiştirecek ve küresel savunma pazarında daha büyük bir pay almasını sağlayacak. Eğer Türkiye, savunma ve havacılık sektörünün toplam ihracattaki payını artırabilirse, kilogram başına yüksek katma değer sayesinde ekonomik büyümesi daha sürdürülebilir hale gelebilir.

AB için Türkiye, güvenlik, teknoloji ve enerji alanlarında stratejik bir ortak olarak giderek daha fazla önem kazanacak. Ancak bu ortaklık, her iki tarafın da pragmatik bir yaklaşım benimsemesine bağlı. Türkiye’nin artan gücü, AB içinde bazı üye devletlerde rahatsızlık yaratabilir; özellikle Yunanistan ve Fransa gibi ülkelerle gerilimler devam edebilir. Buna rağmen, ortak tehditler (terörizm, göç, enerji güvenliği) AB’yi Türkiye ile daha yakın bir işbirliğine yöneltebilir. Uzay alanında ise Türkiye’nin uyduları ve Ay Görevi, AB ile ortak projeler için bir zemin oluşturabilir; örneğin, iklim değişikliği izleme veya uzay güvenliği gibi konularda işbirliği artabilir.

Sonuç olarak, Türkiye’nin havacılık ve uzay sanayiindeki yükselişi, küresel sistemde güç odaklı dinamiklerin bir yansıması. Bu gelişmeler, Türkiye’yi yalnızca bölgesel değil, küresel bir aktör haline getiriyor. AB için ise Türkiye, hem bir ortak hem de bir denge unsuru olarak kritik bir rol oynayacak. Önümüzdeki yıllar, bu iki aktör arasındaki ilişkinin yeniden tanımlandığı bir dönem olabilir; yeter ki her iki taraf da ortak çıkarlar doğrultusunda hareket etmeyi başarabilsin.

Dijital Devletin Avantajları

Teknolojinin gelişmesi ve internetin yaygınlaşmasıyla devletler birçok hizmeti internet üzerinden sunabilmektedir. Hizmetlerin internet üzerinden sunulmasıysa birçok açıdan verimliliği arttırmaktadır. Bu tarz uygulamalar, belirli bir standardı zorunlu kılarken; ayrımcılığı, adam kayırmayı ve yolsuzluğu en aza indirmektedir. Ayrıca internetten yapılan işlemler, kamunun işlem maliyetini düşürmektedir. Aynı zamanda kamu personelinin görev ve yetki tanımı ile sorumluluklarının dağıtımını kolaylaştırmaktadır (Çetinkaya, 2017: 17).

Dijital teknolojiler; kamunun daha saydam, hesap verilebilir ve kamu hizmetinin iyileştirilebilir olmasını da sağlamaktadır. McKinsey (2014) tarafından yapılan bir analize göre devletlerin dijitalleşmesinin küresel ekonomiye yıllık 1 trilyon dolar civarında tasarruf sağlayabileceği belirtilmiştir. Bu potansiyel sadece gelişmiş ülkeleri değil, gelişmekte olan ülkeleri de kapsamaktadır. Az gelişmiş ülkelerde dijitalleşme girişimleri daha temel seviyede olmaktayken gelişmiş ülkelerde çok daha geniş kapsamlıdır. Örneğin, hasta izleme sitemleri, ilaçların veya kargoların dron ile teslimi, vatandaşların tüm işlemlerini mobil cihazlara kadar indirgeyerek sunulması gibi ileri seviye hizmet sunmaya çalışmaktadırlar (Dilmegani, Korkmaz ve Lundqvist, 2014: 1).

Dijitalleşme çabalarına sadece devletin değil, özel sektörün de ilgi göstermesi bu hizmetlerden yararlanan tüm paydaşlara avantaj sağlamıştır. İş akış süreçlerinin hızlanması, zamandan ve emekten tasarruf ile maliyetlerin azalması, vatandaşların refahının artmasına katkı sağlamaktadır. Dijitalleşmenin devlete de birçok fayda getireceği tartışılmaz bir gerçektir. Bu yüzden bu dönüşüm süreci çok köklü bir değişikliği beraberinde getirmektedir. Dijital devletin, toplumsal ve kurumsal hayata sağlayacağı yararlar şu şekilde sıralanabilir (Yıldırım ve Öner, 2004: 50; Doğan ve Ustakara, 2013: 8; Çakır, 2015: 41-43; Çetinkaya, 2017: 15);

Dijital devlet uygulamaları her düzeyden vatandaşın yönetim süreçlerine katılımını sağlar. İşlem süreleri kısalır, yolsuzluk azalır. Vatandaşın yönetim süreçlerinde yer alması vatandaş ve devlet arasındaki etkileşimi güçlendirir.

Dijital devlet uygulamalarıyla bürokratik engeller ve kırtasiyecilik ortadan kalkar, vatandaşın şikâyet ve taleplerine çok daha kısa sürede cevap verilir. Sorunların daha kısa sürede çözülmesi de vatandaşın hizmetlerden memnuniyetini arttırır.

Hizmetlerdeki verimlilik ve üretkenlik artarken maliyetlerin azalması, kamu kaynaklarının daha verimli kullanılmasına ve bu tasarrufların başka alanlara aktarılmasına olanak sağlar.

Kamu yönetiminde dijitalleşmeye yönelik yeni projelerin hayata geçirilmesi, elde edilen verilerin ve bilgilerin etkin şekilde kullanılabilmesine imkân sağlar. Bu da vatandaş ve işletmelere yönelik hizmetlerin kalitesini arttırır. Bu sayede işletmelerin ve ülkelerin rekabet gücü artabilir.

Kamu yönetimin dijitalleşmesi şeffaflığı artıracağından hükümetin hesap verebilirliği de artar. Bu durum da vatandaşın devlete karşı daha fazla güven duymasını sağlar. Dolayısıyla hizmet kalitesi artacaktır.

Kurumlar arasında bürokrasiyi ortadan kaldırarak kurumların daha hızlı hareket etmesini sağlar. Devlet kurumlarının daha organize hareket etmesi de devlet işlerinin daha hızlı yürümesini ve vatandaşların daha kaliteli hizmet almasını kolaylaştırır.

Veri analizi, yapay zekâ gibi ileri teknolojilerin kullanılmasıyla gelecekte atılacak adımlar ve yapılacak planlamalarla ilgili tahminlerin doğruluğunun artması, kaynakların doğru kullanılması ve doğru alanlara kanalize edilmesi sağlanacaktır. Böylece hükümetin aldığı kararlardaki isabet oranı artacak, kaynakların boşa kullanımı veya zaman ile emek kaybı engellenecektir.

Devletin yaptığı işlerde hata oranının en aza indirilmesi güvenilirliğini arttıracak, daha güçlü demokratik süreçlerin önünü açacaktır. Bu tarz bir ortamda vatandaşın da desteğini alan hükümetlerin eli karar alırken daha kuvvetli olacaktır.

Kamu hizmetlerinin kesintisiz (7 gün 24 saat) sunulması sağlanacaktır. Bu da vatandaşın devlete ulaşılabilirliğini kolaylaştıracak, işlemlerin daha kısa süreçlerde gerçekleşmesine ve hizmetlerin daha çabuk verilmesine olanak tanıyacaktır.

Süreç ve maliyetlerdeki iyileşme ekonomiye olumlu katkıda bulunacaktır. Bu ekonomik katkı da devletin ihtiyaç duyduğu başka alanlarda daha rahat hareket etmesine imkân sağlayacaktır.

Politika oluşturma süreçleri bu durumdan olumlu etkilenecektir.

Toplumun yaşam kalitesi artacak, toplum işleyişi düzene girecektir.

Yeni sektörlerin gelişmesini sağlayacak, yeni iş sahalarının açılması sağlanacak bu da istihdama olumlu katkı verecektir.

Kırtasiye ve kaynak kullanımının azalması çevre için de faydalı olacaktır.

Kurumlar arasında bilgi paylaşımının kolaylaşması, işlemlerin tüm sistemde ortak bir şekilde görülmesini sağlayacağından sorunlara daha kolay müdahale edilmesini, yapılan gereksiz işlemlerin ve işlem tekrarlarının önlenmesini sağlayacaktır.

Algoritmalar, simülasyonlar, veri bilimi ve yapay zekalar sayesinde büyük yatırımlarda yapılabilecek potansiyel yanlışlar erkenden engellenecek, yatırımların sonuçları önceden kestirilebilecek ve daha doğru yatırımlar yapılabilecektir.

Politikacıların kişisel çıkarları için harcama yapmaları zorlaşacak, dijital uygulamalar sayesinde bilginin herkese açık olması denetlenebilirliği arttıracaktır.

Bilgiye ulaşmanın kolaylaşmasıyla vatandaşın özgüveni de artacak, yönetim sürecine daha aktif katılımı sağlanabilecek, etkin bireylerin oluşmasında ve süreçte daha fazla rol almasını sağlayacaktır.

Yukarıdaki maddelere bakıldığında dijital devletin sağlıklı işlemesi ve etkin kullanımın birçok yararının olacağı aşikârdır. Özellikle vatandaşın devlet yönetimine aktif katılımının sağlanması bakımından önemli sonuçlara haizdir. Bu uygulamalar sayesinde sunulan hizmetler daha şeffaf, etkin ve tüm taraflara eşit olacaktır. Bu da vatandaşın devlete olan güvenini arttıracaktır. Bu sebeple vatandaşların dijital devletin sağladığı yararların bilincinde olması gereklidir. Avrupa Birliği’nde uygulanan bir ankete göre yaklaşık 28 bin internet kullanıcısı, e-devletin en önemli faydasını %80 oranıyla “zaman tasarrufu” olarak belirlemiştir. “Esneklik” %76 ile ikinci sırada yer alırken “paradan tasarruf” da üçüncü sırada yer almıştır. (Arthur D. Little, 2018: 4)

Yapay Zeka Kullanımının İş Piyasasına Etkisi

Yapay zeka, makina öğrenimi ve otomasyonun hızlı gelişmesi birçok işin yerini yapay zeka uygulamalarının alacağı sonucunu doğurmaktadır. Yapay zekanın hakim olacağı birçok alandaki uygulama neticesinde ise süregelen mevcut meslekler fonksiyonunu yitireceğinden iş kayıpları meydana gelecektir. İnovasyon gelişmeleri sonucunda azalan üretim maliyetleri, yeni alanlarda robotların imalat, paketleme, inşaat, bakım ve tarım alanlarında artan bir dizi manuel görevi üstlenmesine yol açacaktır. Dolayısıyla çalışanlar teknolojik gelişmedeki her dalga boyutunda işsizlik ile karşılaşmaktadır. Çalışmanın amacı yapay zekanın gelişimini anlayarak işgücü piyasasındaki gelişmeleri ve dönüşümleri bir araya toplamaktır. Çalışmada yapay zeka kullanımının işgücü piyasasında ve müşteri hizmetleri üzerindeki etkisi literatür incelemesi yapılarak açıklamaya çalışılmıştır. Teknolojideki gelişmenin işsizliği doğurduğu bilinmekle beraber, yapay zeka gelişim süreci yeni meslek ve uzmanlık alanlarını doğuracağı bununla birlikte yeni istihdam olanaklarını artacağı öngörülmektedir.

Yapay zekanın işsizliğe etkisi nasıl olacak?

Yapay zekanın, iş gücü piyasasında rutin işlerde çalışan kişilere olan talebi azaltırken, yüksek vasıflı iş gücüne olan talebin artmasına yol açtığını dile getiren uzmanlar, iş gücü piyasasında önemli değişimlerin yaşandığını, bu dönüşümün çalışanların beceri ve yetkinliklerini yeniden şekillendirdiğini söylüyor.

Yapay zekanın yükselişi ile yeni meslek gruplarının ortaya çıkmaya başlayacağını kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Kristin Surpuhi Benli, "İnsanlar yapay zeka teknolojilerinin ihtiyaç duyduğu alanlarda kendilerini geliştirerek, yeni beceriler edinerek bu teknolojinin potansiyelinden yararlanabilirler." dedi.

Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Yazılım Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Kristin Surpuhi Benli, yapay zeka kaynaklı işsiz kaygısını değerlendirdi.

Yapay zeka insanlara yardımcı olmak amacıyla kullanılıyor

Yapay zekanın rutin işlemleri hızlandırmak, verimliliği ve kaliteyi arttırmak, hata oranını azaltmak, kısacası insanlara yardımcı olmak, onların hayatlarını kolaylaştırmak amacıyla kullanıldığını dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Kristin Surpuhi Benli, "Yapay zeka alanındaki gelişmeler ofis işleri, muhasebe, hukuk hizmetleri, sağlık hizmetleri ve müşteri hizmetleri gibi birçok sektörün çalışma şekillerinde değişimlere ve dönüşümlere yol açıyor. Bu süreçte iş gücü piyasasında rutin işlerde çalışan kişilere olan talep azalırken, yüksek vasıflı ve gelecekteki ihtiyaçlara yönelik çözümler üretebilecek kişilere olan talep ise artıyor. Çalışanlardan sahip olmaları beklenen yetkinlik, bilgi ve becerilerin içeriklerinde değişimler oluyor. Bu yeni dönemde beklentileri karşılayamayan çalışanların iş gücü piyasasındaki talebi azalıyor. Burada yapılması gereken, çalışanları becerilerini vasıflı işleri yapabilecek seviyeye getirebilecek yüksek kaliteli bir eğitim sürecinden geçirmek olacaktır." dedi.

Basit ve tekrarlanan işlerde iş gücünü azaltmak amacıyla kullanılabilir

Yapay zekanın belirli bir rutini olan, basit ve tekrarlanan işlerde iş gücünü azaltmak amacıyla kullanılabileceğine vurgu yapan Benli, "Örneğin çağrı merkezlerinde kullanılan yapay zeka destekli sohbet botları, basit müşteri taleplerine kısa sürede ve günün her saatinde yanıt verme yeteneğine sahiptir. Böylelikle çağrı merkezi çalışanlarının bazı görevlerini üstlenirler. Ancak karmaşık bir sorun olduğunda, müşteriler çalışanlar ile iletişime geçerler." diye bilgi verdi.

Benzerlik gösteren davaları stajyer avukat yerine araştırabilir

Yapay zekanın insan kaynakları alanında işe alım, performans değerlendirme ve ücretlendirme gibi süreçlerde de yöneticilere yardımcı olabileceğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Kristin Surpuhi Benli, "Finans alanında müşteriler için raporlar hazırlayıp onlara finansal önerilerde bulunabilir. Başka bir örnek ise Hukuk alanında verilebilir. Üzerinde çalışılan davayla benzerlik gösteren diğer davaların araştırılması işini stajyer avukat yerine yapay zeka yapabilir. Yapay zeka kısa sürede yüzlerce davayı araştırıp, analiz edip bir sonuç sunabilir." dedi.

Yapay zeka ile özgün olmayan haber içerikleri üretilebilir

Risk altında olarak değerlendirilebilecek mesleklerden bir diğerinin de gazetecilik olduğunu kaydeden Benli, "Yapay zeka ile özgün olmayan haber içerikleri üretilebilir. Bununla birlikte tıp alanında yapay zeka hekimlere teşhis koyma ve tedavi aşamalarında yardımcı olabilir. Yapay zeka görüntü analizinin otomatikleştirilmesi gibi görevlerde kullanabileceği için radyologların ve patologların işlerini kolaylaştırabilir. Yazılım alanında ise yazılım geliştirme sürecini iyileştirmek ve ortaya çıkan yazılımın kalitesini arttırmak için kullanılabilir." şeklinde konuştu.

Yeni meslek grupları oluşacak

Yapay zekanın yükselişi ile yeni meslek gruplarının ortaya çıkmaya başlayacağını da vurgulayan Benli, "Örneğin yapay zeka hızlı bir şekilde yol almaya devam ederken, insanların aklına beraberinde etik kaygıları da getiriyor. İlerleyen süreçte yapay zekanın ortaya çıkardığı etik sorunları çözecek yeni bir meslek dalı olarak yapay zeka etik uzmanlığını iş gücü piyasasında göreceğiz. Yapay zekanın yapmış olduğu hatalardan kimin sorumlu olacağı ise hukuk alanının yeni çalışma konusu olacaktır ve yeni hukuki düzenlemeler yapılacaktır. Bununla birlikte yapay zeka mühendisliği, robotik mühendisliği, veri bilimi uzmanlığı, siber güvenlik uzmanlığı, dijital pazarlama uzmanlığı gibi meslekler iş dünyasında öne çıkacaktır. Veri analizi, makine öğrenmesi, doğal dil işleme, veri tabanı yönetimi gibi alanlarla ilgili alt yapısı olan çalışanlara bu dönemde daha fazla ihtiyaç duyuluyor. İnsanlar yapay zeka teknolojilerinin ihtiyaç duyduğu alanlarda kendilerini geliştirerek, yeni beceriler edinerek bu teknolojinin potansiyelinden yararlanabilirler." şeklinde sözlerini tamamladı. 

Yapay Zeka'ya sordum: Yapay zeka işsizlik yaratacak mı? İşte Cevabı

 

Evet, yapay zeka (YZ) bazı sektörlerde işsizlik yaratabilir, ancak bu durum karmaşık ve çok boyutlu bir süreçtir. İşte bu konunun ana hatlarıyla artıları, eksileri ve olası etkileri:


💼 Yapay Zeka İşsizlik Yaratır mı?

Evet, bazı işler ortadan kalkacak

Yapay zekâ:

  • Rutin, tekrar eden işleri otomatikleştirerek insanlara olan ihtiyacı azaltabilir.

  • Özellikle muhasebe, veri girişi, müşteri hizmetleri, üretim gibi alanlarda bazı görevler YZ sistemlerine devredilebilir.

🔄 Ancak yeni iş alanları da ortaya çıkacak

  • YZ’nin gelişimiyle birlikte yeni meslekler ve sektörler oluşur: veri bilimi, yapay zekâ mühendisliği, etik danışmanlık, model denetimi, yapay zekâ eğitimi vb.

  • Geçmişte otomasyonla gelen değişimler gibi (örneğin sanayi devriminde), iş türleri değişir ama tamamen yok olmaz.

⚖️ Dönüşüm dengesi önemli

  • Dönüşüm hızlı olursa, insanlar yeni beceriler kazanamadan işsiz kalabilir.

  • Eğitim sistemleri ve iş gücü politikaları buna ayak uyduramazsa, geçici ama ciddi işsizlik yaşanabilir.


📊 Hangi işler risk altında?

Yüksek riskte olanlar:

  • Veri girişi

  • Çağrı merkezi çalışanları

  • Banka gişe memurları

  • Temel düzeyde analiz yapan muhasebeciler

Daha az riskte olanlar:

  • Yaratıcılık ve empati gerektiren meslekler (psikologlar, öğretmenler, sanatçılar)

  • Stratejik karar almayı ve insan ilişkilerini içeren işler (liderlik, danışmanlık)


🛠️ Ne yapılabilir?

  • Eğitim ve yeniden beceri kazandırma programları yaygınlaştırılmalı.

  • Şirketler sadece işten çıkarmak yerine çalışanlarını yeni rollere hazırlamalı.

  • Hükümetler ve kurumlar, teknolojik dönüşümü sosyal adalet ilkesiyle yönetmeli.


🔍 Sonuç:

Yapay zekâ bazı işleri ortadan kaldırırken yeni iş alanları da yaratacak. Ancak bu geçiş döneminde işsizlik artabilir. Bu süreci iyi yönetmek; eğitim, politika ve insan odaklı yaklaşım gerektirir.

İstersen bu konuyu belirli bir ülke, sektör veya meslek üzerinden daha detaylı da inceleyebiliriz.

İşsiz bir geleceği mi gidiyoruz? Teknoloji, işsizliğe çare olacak kadar yeni iş üretiyor mu?

 

Robotlar işimizi elimizden mi alıyor? Teknoloji sahiden işimizi mi öldürüyor?

İnsanlar iş gücünden çıkmaya mahkûm mu ediliyor?  İşsiz bir geleceğe mi gidiliyor?" diye daha güçlü bir şekilde sormaya başladık bile…   

Teknoloji ve küreselleşme, ekonominin yeni efendisi olarak çalışma ve yaşama şeklimizi değiştiriyor.

Teknoloji şirketlerinin artması, bir yandan işgücü piyasası üzerinde dijital profesyonellere olan talebin artmasına neden olurken diğer yandan otomasyonun ihtiyaç duyulan emek miktarını azaltacağı endişesi yaşanıyor. 

Dijitalleşme, dünya ekonomisinin geleneksel birçok sektörünü aşındırırken, aynı zamanda yeni çalışma alanları yaratıyor.


Peki, bu yeni çalışma alanları işsizliğe çare olacak kadar artıyor mu?

Hepimizin bildiği gibi yıllarca yapay zeka"rutin ve tekrarlayan işler için işçilik ihtiyacını azaltıyor, verimliliği artırmak amacıyla teknoloji kullanılıyor" dendi. 

Oysa bugün yapay zeka sadece tekrarlayan el emeğinin yerini almıyor aynı zamanda tekrarlayan bilişsel emeğin de yerini alıyor.

Genellikle üniversite eğitimi ya da özel eğitim gerektiren alanlarda çalışan beyaz yakalı çalışanların işlerini de yapabiliyor. Otomasyon, ofis işlerini de ortadan kaldırmaya başlıyor. 

Hedefi çoğunlukla en iyi üniversitelere gidip beyaz yakalı işlere girmek olanların ya da meslek liseleriyle mavi yakalı rolünü güvence altına almak isteyenler için bu iki yaka arasındaki ayrım yıllar içinde yıpranıyor.

Bu nedenle dijitalleşme, emekle ilgili tartışmaları beraberinde getiriyor. Bilgisayarları ve akıllı telefonları kullanırken veya bir çağrı merkezi temsilcisiyle konuşurken gittikçe görünmez hâle gelen bir emek tarzı, yeni üretim biçimleri ve üretim ilişkileri ortaya çıkarıyor.

Ayrıca teknolojinin gelişmesi üretimin çok daha az emekle gerçekleştirilmesini sağlıyor. Teknoloji üretenle teknolojiyi kullanan emek arasındaki bağ da ortadan kalkıyor. 

Mehmet Şakir Örs'e göre:

Üretimin niteliği değişirken sınıfsal konumlamalar da farklılaşıyor. Emeği ve emek güçlerini tanımlarken, bütün bu yeni gelişmeleri göz önünde bulundurmak gerekiyor. Üretimde etkin ve belirleyici olan beyaz yakalıların sayısı ve ağırlığı, teknolojideki gelişmelerle sürekli artıyor.

Artık emeği ve emek güçlerini tanımlarken beyaz yakalılarla mavi yakalıların birlikteliğini savunmak, emek cephesini yeniden tanımlayıp daha güçlü biçimde tahkim etmek gerekiyor. 

Yeter ki emek dünyası, bu yeni gelişmeleri doğru kavrayabilsin ve bu gelişmelere uygun yeni örgütlenme ve mücadele biçimleri geliştirebilsin. Bu da ciddi anlamda yoğun bir çabayı, hazırlığı ve uzun erimli bir çalışmayı gerektiriyor.


Pandemi bizleri bir de şu gerçekle yüzleştiriyor; 

Filozof Michael Sandel'in belirttiği gibi;

Artık sadece doktorlara ve hemşirelere değil, aynı zamanda teslimat işçilerine, bakkallara, depo çalışanlarına, kamyon şoförlerine, evde sağlık hizmeti sağlayıcılarına ve çocuk bakımı çalışanlarına da ne kadar derin bağımlı olduğumuzu anlıyoruz. Bu insanlar kilit çalışanlar. Ve çoğu zaman en iyi ücretli veya en itibarlı çalışanlar değiller.

Kovid-19 salgını özellikle sözde vasıfsız, düşük ücretli çalışmanın değerinin takdir edilmesine yönelik yenilenme için bir başlangıç noktası sunuyor.

Bu, işin haysiyetiyle ilgili bir tartışmaya başlatmak için uygun bir andır; hem ücret hem de itibar açısından. Paranın yanı sıra itibarın da yeniden dağıtılması gerekiyor ve daha fazlasının üniversite diploması gerektirmeyen işler yapan milyonlara gitmesi gerekiyor.

Yapay zeka her işi ve sektörü etkiliyor ancak hepsi üzerinde eşit bir risk oluşturmuyor. Dijitalleşme, kimi çalışan grubunun etkisini zayıflatıyor, kiminin değerini artırıyor.

Bazı şirketler otomasyon nedeniyle etkisi zayıflayan çalışanları kaybetmemek için yeni bir işgücü planlaması yaparak çalışanları elde tutmaya çalışıyor.

Bazıları da bu yol ayrımında insan gücünü zorunlu girdi olmaktan çıkarıyor ve fabrikalarda insan gücü yerine makine kullanımını artırıyor.

Şirketlerin "Teknolojinin işgücümüzün yerini almasına izin mi vereceğiz yoksa çalışanlara işlerini yaparken teknolojiyi kullandırmanın yenilikçi yollarını mı bulacağız?" sorularını sorması gerekiyor.  

Belli ki, bu yeni sosyal dönüşüm, mevcut kapitalist organizasyonu yeniden yapılandırıyor. 


Peki, otomasyonla yeni iş sayısı belirtildiği gibi artıyor mu? 

Daron Acemoğlu'nun aktardığına göre;

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki 40 sene içinde ABD ekonomisinde işgücüne olan talep hızlı ve düzgün bir şekilde arttı. Bu dönemde üretim oldukça yeni işlere olan talep de yüksekti. Bu nedenle iş gücüne olan talep azalmadı. 40 sene içinde ücret artışı devam etti. 

Son 30 senede ise otomasyon hızlı ilerliyor. İnsana talebi artıran yeni işlerde büyük bir düşüş yaşanıyor. 30 sene içinde işgücüne olan harcamaların artışı azalıyor. 1999'dan bugüne neredeyse büyüme duruyor.

GSMH içinde iş gücüne giden pay gittikçe azalıyor.

Robot kullanan şirketler üretkenliklerini, satışlarını sağlıklı bir şekilde artırıyor. ABD'de daha çok robot kullanılan bölgelerde istihdam ve ücretler düşüyor. Teknoloji ekonomiyi büyütüyor ama herkese büyüme getirmiyor. Otomasyon hızlı gidiyor yeni işleri üreten işlerde bir düşüş yaşanıyor.


Yani gittikçe daha az insan çalışıyor, üretkenlik ve kârlar artarken bile ücretler düşüyor. Bu yeni otomasyon dalgasının geçmişten farklı şekilde işleyebileceği görülüyor ve makinelerin çoğu zaman insanlara özel olmayan bilişsel yeteneklere sahip olmasından dolayı çok daha büyük bir sosyal ve ekonomik bozulmanın ortaya çıkacağı öne sürülüyor. 

Oxford Üniversitesi araştırmacıları da ABD'deki işlerin yüzde 47'sinin önümüzdeki yirmi yıl içinde otomatik hale getirilebileceğini tahmin ediyor. Ve bu sayının yarısının bile gerçek olması çalışanlar için tehdidi büyütüyor. 

İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes, 1930'larda işçilerin makineler nedeniyle işinden edilmesinin, daha kısa çalışma haftaları ve artan boş zaman dönemini başlatacağını öngördüğü zaman "teknolojik işsizlik" terimini icat etti.

Farklı iktisatçılar arasındaki fikir birliği, bu gelişmelerin ekonomi üzerinde küçük veya geçici bir etkisinin olacağı yönündeydi. Şimdi onlar da o kadar emin değiller.

Bina tasarlamak için bir mimara, kod yazmak için programcıya, ilaç yazmak için doktora, otobüsü sürmek için şoföre gerek kalmayacağı günleri görmek herkese bugünden uzak geldiği için işin geleceğini planlamamanın bedeli ağır olacak görünüyor.

İşin geleceğine ilişkin tahminler, otomasyonun istihdam, beceriler ve ücretler üzerindeki büyük etkisine rahatsız edici bir ışık tutuyor.
 

r.jpg
iPal robotu için son dokunuşları yapan işçi / Fotoğraf: Aly Son/Reuters

 

Pandeminin işsizliği artırdığı düşünülüyor; oysa tüm dünyayı sarsan bir salgın yaşanmamış olsa da artan otomasyonla küresel işsizlik artacaktı.

Teknolojiden kaynaklanan kitlesel işsizlik korkusu, teknolojik değişimin sonuçlarını ele alan politikaların artması yönünde bir baskı oluşturmaktaydı. 

Araştırmacılar ve politika yapıcılar, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerde çalışmanın geleceğinden endişeliydi.

Dijitalleşmeye paralel olarak, toplumlarda ve hükümet politikalarında kabul edilmesi zor, büyük değişiklikler olacaktı.

Bu nedenle ÇinJaponya son on yılda aktif olarak dijital dönüşüm politikaları başlattı ve dijitalleşmenin gerek hukuki yapısının oluşturulmasında gerekse de özel iştiraklerin yanında devlet örgütünün dijitalleşmesinde önemli ve radikal adımlar atarak süreci her yönüyle destekledi. 

Pandemiden önce birçok hükümet, endüstrilerinin ve devlet operasyonlarının dijitalleşmesine destek vermeyi programlarına aldı. 

Politika yapıcıların yapay zekâ gibi bilişsel teknolojilerden kaynaklanan işgücü trendlerini tahmin etmede yetersiz kalması halinde, toplumun uyum sağlamak için zamanı olmayacak ve geniş bir işsizlik olacak.

Eski işler, yeni işlerin yaratılmasından daha hızlı kayboluyorken insanları geleceğe yanlış bir şekilde hazırladığımız anlaşılacak. 

İnsanlara öğretmemiz gereken şey, daha çok insan gibi olmak, makinelerin yapamayacağı şeyleri yapmak. Sıradan becerilere sahip bir çalışan olmak için bundan daha kötü bir zaman olmamıştı.

Çünkü bilgisayarlar, robotlar ve diğer dijital teknolojiler bu becerileri ve yetenekleri olağanüstü bir oranda kazanıyor.

Bu nedenle dönüşüme fabrikadan değil insandan başlamamız, verimlilik artış hızında yaşadığımız yavaşlamadan kurtulmamız gerekiyor. 

Buraya kadar yazdıklarım madalyonun bir yanı… Bir de diğer yanına bakalım…

Otomasyon, belirli iş türlerinde insan emeğinin yerini alıyor. Ancak birçok farklı iş türünde de insanı güçlendirerek performansını ve üretkenliğini yükseltiyor.

İnsanlar için yeni iş türleri de gelişiyor. Yeni işler ortaya çıktıkça ve mevcut işler değiştikçe, kurumların iş başarısı her zamankinden daha fazla insan stratejisine dayanıyor.

Bu nedenle kurumların her kademesinde beceri temelli anlayışa doğru ilerlenmeli ve çok sayıda çalışma aracıyla başa çıkma kabiliyeti yükseltilmeli… 

Böylesi belirsiz bir gelecekte Türkiye'nin işsizlik sorunun aşılması için politika yapıcılar, sivil toplum kuruluşları, iş dünyası ve akademi tarafları bir araya gelmeli ve toplumun geleceği, refahı için birlikte hareket etmeli.

Geçişin daha sorunsuz yaşanması için dijitalleşme en çok hangi sektör ve meslekleri etkileyecek tespit etmeli, işgücünün özel beceriler geliştirmeleri ve doğru eğitimden geçmeleri için kaynak ayrılmalı.

Vasıflı mı vasıfsız mı çalışan tartışmalarını bir yana bırakarak "yeniden vasıflaşma"ya ihtiyaç olduğu anlaşılmalı. 

Hükümetler, politika yapıcılar ve özel şirketler, makinelerin toplumumuza dayatacağı yeni zorlukların üstesinden gelmek için bu konulara yeni ekonomik yaklaşımlar bulmalı ve teşvik etmeli. 

Ekonomi, yeni işler ve sektörler geliştirmek zorunda. Bunu da en iyi yapacak olanlar girişimciler.

Girişimcilik ise istihdam ve fırsat yaratma yollarının en iyisi olarak görülmeli. Üniversitelerin rolünü yeniden düşünmemiz gerekli.

Eğitimi yenileyerek, akademik müfredatı işin geleceğine uygun olarak yeniden tasarlayarak, insanları bir sonraki ekonomiye hazırlamalı. 

Geçmişte, yeni endüstrilerin işten çıkardıklarından çok daha fazla insanı işe alması yanıltıcı olmamalı. Bu sefer durumun farklı olduğu anlaşılmalı.

Teknoloji ve istihdam arasındaki etkileşimi anlamalı, sadece ikame etmekten daha fazlasını düşünmeliyiz.

Gelir dağılımında yaşanacak sorunların, ulusal gelir eşitsizliğinin ve yaşlanmaya başlayan nüfusumuzun bizi bekleyen sorunlar olduğunu unutmamalıyız.  

Nihayetinde, bizi bekleyen gelecek, bugün yaptığımız seçimlere bağlı olacak.

Sizce bu yol ayrımı bizi nereye götürecek? Değişime direnmeye mi, mecburi istikamete mi?