10 Haziran 2025 Salı

Ticaret Gerilimleri, Enerji Fiyatları ve Türkiye

ABD ile Çin arasındaki ticaret çekişmeleri, Rusya-Ukrayna çatışmasının enerji piyasalarına yansımaları ve Avrupa Birliği’nin (AB) ticaret politikalarında sertleşen tutumu, küresel ekonomide dalgalanmalara yol açıyor. Peki, bu çalkantılı ortamda Türkiye nerede duruyor ve nasıl bir yol izlemeli?

Ticaret Çekişmelerinin Gölgesinde Küresel Piyasalar

ABD Başkanı Donald Trump’ın çelik ve alüminyum ithalatına yönelik gümrük tarifelerini %50’ye çıkarma planı, piyasalarda endişe yarattı. Çin’in misilleme sinyalleri ve AB’nin karşı hamle hazırlıkları, küresel ticaret dengelerini sarsıyor. Euro/Dolar kuru 1.14’ü aşarak 44.5 TL’ye ulaşırken, Türkiye gibi gelişen ekonomiler bu fırtınadan etkileniyor. İthalat maliyetlerinin artması, enflasyonu körüklerken, ihracatçıların rekabet gücü de baskı altında. Ancak bu kaos, Türkiye için bir fırsat penceresi açabilir. Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ve AB ile daha sıkı ekonomik bağlar, Türkiye’yi bu çekişmelerde avantajlı bir konuma taşıyabilir. Soru şu: Ankara, bu stratejik hamleyi yapacak cesareti gösterebilecek mi?

Enerji Fiyatlarındaki Dalgalanma ve Türkiye’nin Enerji Güvenliği

Rusya-Ukrayna arasındaki gerilim, petrol fiyatlarını %2.5 artırırken, OPEC+’ın üretim artırma kararı Brent petrolü 64.92 dolara çekti. Bu çelişkili dinamikler, enerji piyasalarında belirsizliği derinleştiriyor. Türkiye, enerji ithalatına bağımlı bir ülke olarak bu dalgalanmalardan doğrudan etkileniyor. Akaryakıt ve doğalgaz fiyatlarındaki artış, hane halkının bütçesini zorlarken, sanayinin maliyetlerini yükseltiyor. Öte yandan, yenilenebilir enerjiye geçiş ve bölgesel enerji işbirlikleri, Türkiye için bir çıkış yolu olabilir. Romanya’daki Avrupa yanlısı seçim zaferi, Türkiye’nin Karadeniz’deki enerji projelerinde yeni ortaklıklar kurma şansını artırıyor. Türkiye, bu fırsatı değerlendirerek enerji güvenliğini güçlendirebilir mi?

Para Politikaları ve Ekonomik Belirsizlik

Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faizleri %2.25’e indirme beklentisi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) %42.5’lik faizi sabit tutma duruşuyla tezat oluşturuyor. Küresel faiz indirimleri, Türkiye’deki yatırımcılar için döviz kurları ve enflasyon üzerinde baskı yaratabilir. Yüksek faiz, kısa vadede enflasyonu dizginlese de, uzun vadede ekonomik büyümeyi yavaşlatma riski taşıyor. TCMB’nin bu dengeyi nasıl sağlayacağı, sadece ekonomi uzmanlarını değil, sokaktaki vatandaşı da ilgilendiriyor. Zira kredi faizleri, tasarruf kararları ve geçim derdi, bu politikaların doğrudan yansıması.

Türkiye’nin Stratejik Seçimi

Küresel ekonomideki bu çalkantılar, Türkiye’yi bir yol ayrımına getiriyor. Ticaret gerilimlerinde tarafsız bir aktör olarak pozisyon almak, enerji güvenliğinde bölgesel liderlik hedeflemek ve para politikasında dengeli bir yaklaşım benimsemek, Türkiye’nin elindeki kartlar. Romanya gibi yeni müttefiklerle işbirliği, AB ile ekonomik bağları güçlendirme ve yenilenebilir enerjiye yatırım, bu kartları doğru oynama fırsatını sunuyor. Ancak bu fırsatları değerlendirmek, cesur ve vizyoner adımlar gerektiriyor.

Türkiye’nin küresel sahnede daha güçlü bir oyuncu olması için bu fırtınalı günler, sadece bir kriz değil, aynı zamanda bir dönüşüm fırsatı. Türkiye’nin bu şansı nasıl kullanacağını hep birlikte izleyelim.

Hiç yorum yok: