18 Eylül 2024 Çarşamba

Hayat Sahnesi


Bir tiyatro sahnesinde gözlerimizi açtığımızı hayal edelim mi? Perdeler yavaşça aralanıyor ve sahnede biz varız. Elimizde bir metin yok, rehberlik eden bir sahne ışığı da yok. Ama içten içe hissediyoruz ki bir rolümüz var; bu sahnede yapmamız gereken, oynamamız gereken bir karakter var. Bu büyük oyunun yönetmeni: Yaratıcımız. Her birimizin hayat dediğimiz bu sahnede üstlendiği bir görevi var.

Hayat, aslında baştan sona yazılmış bir senaryo gibidir. Fakat bu senaryoyu canlandırırken bize tanınan özgürlük, bize sunulan doğaçlama kabiliyeti, bu oyunu daha da zenginleştirir. Rolümüz önceden belirlenmiş olabilir, ama sahnedeki hareketlerimiz, tepkilerimiz, neyi nasıl yaşayacağımız, bizim elimizde. Yani biz, sadece önümüze konulan bir metni okumakla yetinmiyoruz; onu ruhumuzla şekillendiriyor, kendi yorumumuzu katıyoruz.

Zamanın akışını bir tiyatro perdesine benzetebiliriz demiştik. Her sahne, o perde açıldığında başlar ve bittiğinde kapanır. Hayatımızda da tıpkı sahneler gibi dönüm noktaları vardır. Bir gün çocukken açılan o perde, büyüdüğümüzde kapanır; bir başka perde, gençliğe açılır. Her perde, bir son gibi görünse de aslında bir başlangıçtır. Zamanın döngüsünde her son, yeni bir sahneye hazırlıktır. Hayatın sahneleri ardı ardına gelir, fakat hiçbir sahne diğerinin aynısı değildir.

Sahnede yalnız olmadığımızı da unutmamalıyız. Tıpkı tiyatroda olduğu gibi, bu hayatta da diğer oyuncularla etkileşim halindeyiz. Kimi zaman aynı sahneyi uzun süre paylaştığımız kişiler olur, kimi zaman ise kısa bir anlık temasla ayrıldığımız. Bu kişiler bazen hayatımıza yön verir, bazen sadece gelip geçerler. Fakat her birinin, bu büyük oyunun bütününde yeri vardır. Sahnedeki her karakterin, her jestin ve her repliğin bir anlamı olduğu gibi, hayatımızdaki her insanın ve her anın da bize kattığı bir şeyler muhakkak vardır.

Ancak en önemli kısmı, oyunu nasıl oynadığımızdır. Elimize verilmiş bir metin olabilir; bize belirli bir rol biçilmiş olabilir. Fakat bu rolü nasıl canlandıracağımız, bizim elimizdedir. Kimimiz içtenlikle oynar, tüm varlığıyla sahneye çıkar. Kimimiz ise bu oyunda sadece figüran kalmayı seçer. Hayat, içtenlikle oynadığımızda anlam kazanır. Sahnedeki doğaçlama, hayatın sürprizlerine verdiğimiz tepkiler, bize verilen rolü ne kadar samimi bir şekilde oynadığımızın göstergesidir.

Ve her tiyatro oyununun bir sonu olduğu gibi, bizim sahnemiz de bir gün kapanacak. Perdeler inecek, geriye alkışlar ya da sessizlik kalacak. İşte o an geldiğinde, geriye dönüp baktığımızda, bize verilen rolü en iyi şekilde oynayıp oynamadığımızı düşüneceğiz. Bu sahnenin yönetmeni, oyunun sonundaki değerlendirmeyi yapacak olan yaratıcıdır.

O halde, hayat sahnesinde elimizden gelenin en iyisini yaparak oynamalıyız. Aldığımız rolü samimiyetle, içtenlikle ve en anlamlı şekilde canlandırmalıyız ki sahnenin sonu yaklaştığında, alkışlar, rolümüzü hakkıyla oynadığımızda gelecektir.

Hiç yorum yok: