15 Eylül 2024 Pazar

Herkesin dilinde, herkesin gündeminde bir dava, bir tahkikat: Narin Güran. Mevzum Narin Güran cinayeti değil medyamızın ve toplumumuzun yaklaşımı üzerine aslında. Kimimiz kahraman savcı, kimimiz usta bir hâkim kesildik. Olayı dört başı mamur çözdüğümüzü düşünüyor, her sabah ekran karşısında ahkâm kesiyoruz. Bir dosyanın kapağı aralanır aralanmaz, deliller sosyal medyanın dört bir yanına saçılıyor, tutanaklar manşetlerde çalkalanıyor. Sanki bu olay hepimizin gözleri önünde çözüme kavuşacak, sanki topluca bir dava filmi izliyor gibiyiz. Oysa, neyi izlediğimizin farkında değiliz.

Medya reyting uğruna önümüze her gün yeni bir kırıntı atıyor. Sabahın köründe kriminal uzmanlar, eski emniyet müdürleri, kendini bu işe adamış gazeteciler; ekranlarda boy gösteriyor. Öğlen tekrar ediyorlar söylediklerini, akşam haberlerinde ise manşet oluyor söyledikleri. Haber siteleri her detayı evirip çevirip farklı başlıklarla servis ediyor. Google News’te karşımıza çıkan haberler, her seferinde yeni bir suçlu ya da kurban yaratıyor. Ama asıl sorun burada başlıyor; medya etiği çiğnenirken, soruşturmanın temelleri de yıkılıyor.

Delillerin üstünde tepinmek, alenen konuşmak, tahkikatın gidişatını zehirliyor. Peki, kimse düşünmüyor mu? Bir soruşturmada hangi delil karartılırsa, işin içinden çıkılamaz? Herhangi bir hata, dava sürecini nasıl çıkmaza sokar? Bu detaylar artık herkesin önünde tartışılıyor, hassas bilgiler ulu orta paylaşılıyor. Olayların en ince ayrıntısına kadar ifşa edilmesi, hem soruşturmayı riske atıyor hem de toplumu derin bir paranoya ve güvensizliğe sürüklüyor.

Bu noktada durup düşünmeliyiz: Tahkikat toplumun gözleri önünde yürütülmesi gereken bir süreç midir? Herkesin, her şeyi bilmesi bu süreci daha şeffaf mı yapar, yoksa kaosa mı sürükler? Kriminal vakaların detayları gündelik tartışma konusu haline geldiğinde, toplumsal ruh sağlığı ne hale gelir? Bu soruları çoğaltmamız çok kolay.

Hiç yorum yok: