Türkiye ekonomisi, son yıllarda dalgalı bir denizde yol alıyor. Büyüme rakamlarımız kötü değil, ama gemi su alıyor. GSYİH verilerine bakıyoruz; geçen yıl %5,1’lik bir büyüme yakalamışız.
Peki, bu büyüme neyin göstergesi?
Ekonomimiz büyüyor ama bu büyüme, iç tüketimin aşırı yükselmesinden kaynaklanıyor. İnsanlar tüketiyor, harcıyor; peki bu harcama kalıcı mı yoksa bir balon mu? Zira özel tüketim, büyümenin %60’ını oluşturuyor. Yani bireyler harcamayı keserse, ekonominin ayağı takılabilir.
Enflasyon meselesi ise herkesin cebini yakan bir konu. Bu yıl biraz frene basmış olsa da hâlâ yüksek enflasyonla mücadele ediyoruz. Gıda fiyatları cep yakıyor, döviz kuru ise dikkatleri üzerine çekmeye devam ediyor. Üreticiye yansıyan maliyetler de bunu körüklüyor. Türkiye’nin para politikaları da bu duruma çözüm bulmak için sıkı para politikaları uyguluyor, ama bunun maliyeti var: Faizler yüksek, bu da yatırımları ve tüketimi dizginliyor.
Döviz kuruna gelirsek, Türk Lirası’nın değer kaybı ne yazık ki gündemden hiç düşmüyor. Dolar 34 TL seviyelerinde geziniyor ve bu durum ithalatı daha da pahalı hale getiriyor. Bu kısır döngü nasıl kırılacak? Döviz rezervlerimizi artırmak tek başına yetmiyor. Ekonomideki kırılganlıklar, TL’nin sürekli değer kaybetmesine neden oluyor.
Banka tarafında ise işler biraz daha istikrarlı. Kredi hacimleri artıyor, ama faizler yüksek olduğu için hem tüketici hem de ticari kredilerde bir miktar yavaşlama var. İnsanlar kredi almaktan çekinir oldu. Tüketici kredilerindeki bu durağanlık, büyüme üzerindeki baskıyı daha da artırabilir.
Bütçe açığı ise ayrı bir sorun. Gelirler artmış ama harcamalar da artıyor. Bu yıl hükümet daha disiplinli bir maliye politikası uygulamayı hedefliyor, ama bu dengeyi tutturmak kolay değil. Vergi reformları yapılıyor, harcamalar kontrol altına alınmaya çalışılıyor, fakat büyüme ve bütçe dengesi arasında ince bir çizgide yürüyoruz.
Türkiye’nin dış borcu da büyümeye devam ediyor. Bu durum, küresel finans piyasalarındaki dalgalanmalara karşı ekonomimizi hassas hale getiriyor. Cari açık kapanmadığı sürece, dış borçlanma bir çözüm değil, sadece geçici bir rahatlama sunuyor. Yapısal reformlar şart; ekonomiyi döviz bağımlılığından kurtarmalı, kendi kaynaklarımızı daha verimli kullanmalıyız.
Kısacası, Türkiye ekonomisi istikrar arayışında. Büyüme devam ediyor ama sürdürülebilir mi? Enflasyon kontrol altına alınacak mı? Döviz kurları dengelenecek mi? Sorulması gereken çok soru var, cevaplar ise hâlâ net değil. Yapısal reformlar olmadan, günü kurtarmakla yetiniriz ama geleceğe yatırım yapmamış oluruz.
Peki, yapılması gereken yapısal reformlar neler?
Enerji Bağımlılığını Azaltma: Türkiye'nin cari açığının büyük bir kısmı enerji ithalatından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, enerji bağımlılığını azaltmaya yönelik stratejiler geliştirilmelidir. Yerli enerji kaynaklarının (örneğin doğal gaz ve petrol) araştırılması ve çıkarılması hızlandırılmalı, bunun yanında yenilenebilir enerji yatırımları artırılmalıdır. Enerji verimliliğini artırmak ve daha düşük enerji tüketimi sağlamak için sanayi ve konutlarda enerji tasarrufu politikaları uygulanmalıdır.
Vergi Reformları: Vergi sistemi, hem bütçe açığını kapatmak hem de ekonomiyi daha adil ve sürdürülebilir hale getirmek için yeniden düzenlenmelidir. Vergi tabanı genişletilerek kayıt dışı ekonominin önüne geçilmeli, gelir ve kazanç üzerinden alınan vergilerde adalet sağlanmalıdır. Ayrıca dolaylı vergilerin (KDV gibi) yükünün hafifletilmesi, tüketicilerin üzerindeki baskıyı azaltabilir.
Enflasyonla Mücadele: Enflasyonu kontrol altına almak için sıkı para politikalarının yanı sıra, arz tarafında yapısal iyileştirmeler yapılmalıdır. Gıda enflasyonunu düşürmek için tarım sektörü desteklenmeli, üretim maliyetleri azaltılmalı ve gıda tedarik zincirleri güçlendirilmelidir. Üretim maliyetlerinin kontrol altına alınması, tüketici fiyatları üzerindeki baskıyı azaltacaktır.
İstihdam Reformları: Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusunu daha verimli bir şekilde kullanabilmesi için eğitim ve istihdam reformları büyük önem taşımaktadır. Özellikle iş gücü piyasasının taleplerine uygun nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi için mesleki eğitimin güçlendirilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda işgücüne katılım oranını artırmak ve kayıt dışı istihdamı azaltmak için sosyal güvenlik reformları yapılmalıdır.
Kamu Harcamalarının Verimliliği: Kamu maliyesinde bütçe disiplinini sağlamak için harcamalar gözden geçirilmeli ve kamu yatırımları daha verimli projelere yönlendirilmelidir. Ayrıca, kamu borçlanma stratejisinin uzun vadeli sürdürülebilirlik açısından revize edilmesi gerekmektedir.
Dış Ticaretin Çeşitlendirilmesi: Türkiye'nin dış ticaret açığını azaltmak ve cari açığı kapatmak için ihracatın çeşitlendirilmesi kritik bir öneme sahiptir. İhracat pazarlarının genişletilmesi, katma değerli ürünlerin ihracatının artırılması ve dış ticaretteki bağımlılığın azaltılması hedeflenmelidir. Özellikle teknoloji ve sanayi üretimine yönelik destekler artırılmalı, Türkiye’nin küresel değer zincirindeki rolü güçlendirilmelidir.
Finansal İstikrar: Bankacılık sektöründeki istikrar korunmalı, ancak kredilerin sürdürülebilirliği ve erişilebilirliği artırılmalıdır. Yüksek faiz ortamı, kredilere erişimi zorlaştırmaktadır. Bankacılık sektörünün döviz riskine maruz kalmasını azaltacak düzenlemeler yapılmalı ve sermaye piyasalarının derinleşmesi sağlanmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder