15 Eylül 2024 Pazar

Medyanın, kendisine biçilen görev ile sorumluluk arasında denge kurması gerekir. Haberin, bilgi vermekle sınırlı kalmayıp toplumu şekillendiren bir güç olduğunu unutmamalı. Oysa günümüzde, medya aracılığıyla şekillendirilen bu güç, toplumun psikolojik yapısını zayıflatıyor. İnsanlar, izledikleri haberlerden sonra adeta birer dedektif gibi olayları çözmeye çalışıyor. Ama gerçekte, medyanın gösterdiği sadece bir film, bir yanılsama. Soruşturmanın derinlikleri, medyanın parıltılı yüzeyinde kaybolup gidiyor.

Gerçek adalet, topluca tartışılan bir olayın sosyal medya gündeminde değil, soğukkanlı bir şekilde yürütülen adil bir süreçte bulunur. Herkesin gözleri önünde yürütülen bir dava, sonunda bir trajediye dönüşebilir. Çünkü bilgi güçtür; ama bu gücü kullanırken dikkatli olmazsak, kontrolü kaybetmemiz an meselesi. Her detayı bilmeye çalışmak, olayların perde arkasındaki gerçekleri unutmamıza neden oluyor.

Toplum olarak yaşadığımız bu durumu sadece bir davanın öznesi olarak değil, genel bir problem olarak görmek zorundayız. Tahkikatın toplum önünde yürütülmesi, her bireyin bir savcı ya da hâkim rolüne bürünmesine neden oluyor. Fakat unutmayalım, gerçek adalet sabır ve titizlikle inşa edilir; reyting kaygısıyla değil, dikkatli ve gizli bir süreçle sağlanır.

Sorulması gereken soru şu: Biz adaleti mi istiyoruz, yoksa medyanın sunduğu illüzyonun bir parçası olmayı mı seçiyoruz? Medya reyting uğruna adalet mekanizmasını zora sokmaya devam mı edecek? Bu konuda devletin yaptırımı ne olacak, yayın yasağından gizlilik ilkesine alınan tedbirlerin yetersizliğine nasıl çözüm bulunacak?

Hiç yorum yok: