Hayat, yaratılış kanunlarına uygun yaşandığında herkes için bir nimettir. Fıtrata ve hilkate uymayan bir hayatı sürdürmek ise, bir zaman sonra külfete dönüşür. Yüce Yaratıcı, insanlar huzur ve esenlik içinde yaşasınlar diye insanlık ve tüm canlılar için sayısız nimet ve ihsanda bulunmuştur. Ancak her insan bu nimetlere ulaşmak için yaratılış ve fıtrat kanunlarına uygun biçimde yaşamak zorundadır. Aksi takdirde denge bozulur, düzen kaçar. Yaratılan hemen her insanın çalışması ve yararlı işler yapması temel öngörüdür. Ne var ki kimi zaman bu temel öngörüye aykırı davranışlar da görülmektedir. Sözü edilen denge ve düzenin korunması için iş hayatında belli kural ve prensipler benimsenmiştir. Çalışma hayatını düzenleyen bu kurallara genel anlamda iş ahlâkı adı verilmektedir.
Çalışma hayatı esas itibariyle yukarıda zikredilen iş ahlâkı ve etik kurallar çerçevesinde yürüyen bir sisteme sahiptir. Nitekim mutlu ve huzurlu bir hayat, güzel ve başarılı bir gelecek için, öncelikle iş ahlâkına ve etik değerlere sahip olmak ve yapılan işin hakkını vermek gerekiyor. Tembel ve sorumsuz bir insan, doğal olarak güzel ahlâklı değildir. Çalışkan bir insan da güzel ahlâklı ve sorumluluk sahibi değilse mutlu olamaz.
Bu noktada toplumun sağlığı, güvenliği ve huzuru için mesleki yeterlikler yanında ahlâki açıdan olgunlaşmış, işini ibadet aşkıyla yapan, dürüst ve hakkaniyetli, işine ve iş yerine sadakatli, sorumluluk duygusu yüksek, kurum kültürü bilinci kazanmış, uyumlu, disiplinli, düzenli ve gayretli vb. uzmanlara ihtiyaç vardır. Bütün bu beklentileri karşılamak üzere, mesleki eğitim aşamalarında; yalnızca teorik bilgi veya uygulamalarla yetiştirilen bireyler, yerine aynı zamanda ahlâki değerlerle ve etik ilkelerle donatılmış çalışanlar hepimiz için önemli bir güvencedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder