24 Haziran 2024 Pazartesi

Ekonomi politikaları ve tartışmalar

Türkiye ekonomisiyle ilgili tartışmalar bir türlü bitmiyor.

2019 yılında başlayan COVID-19 pandemisi sonrasında tüm dünyada yaşanan enflasyonist süreç Türkiye'de uygulanan genişletici politikaların etkisiyle daha fazla hissedildi.

O dönemde enflasyon sebebiyle uygulanan politikalardan memnuniyetsizlik dillendirilirken günümüzde ise enflasyon ile mücadele kapsamında uygulanan daraltıcı politikalar sebebiyle eleştirilere sebep oluyor.

Daraltıcı para politikası sebebiyle faizler artırılırken finansman maliyeti sebebiyle konut ve otomobil talebi hızla düşerken fiyat artışları da durma noktasına geldi. Daraltıcı maliye politikası sebebiyle de talebi kısma yönünde adımlar satılmaktadır ve toplam talep düşürülmeye çalışılmaktadır. Daraltıcı maliye politikasının bir sebebi de 6 şubat depremleri sebebiyle Türkiye’de yaşanan yıkımdır. Deprem bölgesinin yeniden inşası ve imarı, bölgenin yeniden ayağa kaldırılması için devletin yaptığı ve yapacağı yatırımlar ve harcamalar için gereken finansmanın sağlanması için uygulanıyor.

Bugün bakıldığında ekonomi yönetiminin uyguladığı politikalar klasik kapitalist ekonomi politikalarıyla örtüşmektedir. Klasik kapitalizm “vahşi batı” olarak nitelendirilen kurallar doğrultusunda hareket eder. “Ölmemek için öldür” düsturunu benimser. İnsanı rasyonel olarak görür ve kendi çıkarını en üst seviyeye çıkarmak için elinden geleni yapacak varlık olarak nitelendirir. Seçim öncesi bu politikaların uygulanmadığı için feveran edenler bugün uygulandığı için tepki gösteriyor.

Son dönemde uygulanan daraltıcı para ve maliye politikaları, ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadelede kararlı olduğunu göstermektedir. Faiz oranlarının artırılması, enflasyonun kontrol altına alınması için atılan önemli bir adımdır. Faiz artışları, kredi maliyetlerini yükselterek, konut ve otomobil gibi büyük harcamaları olumsuz yönde etkilemiştir. Ancak, bu durumun arkasında yatan gerçek, fiyat artışlarının durma noktasına gelmesi ve ekonominin dengelenmesi ihtiyacıdır.

Konut ve otomobil talebinin düşmesi, ilk bakışta olumsuz bir gelişme gibi görünebilir. Ancak, bu sektörlerdeki fiyat artışlarının durması, enflasyonla mücadelede önemli bir adımdır. Ekonomik büyümenin sürdürülebilir olması, fiyat istikrarının sağlanmasıyla mümkündür. Bu nedenle, faiz artırımları ve daraltıcı politikalar, kısa vadede zorluklar yaratacak olsa da, uzun vadede ekonomik istikrarı sağlayacak adımlardır.

Daraltıcı maliye politikalarının bir diğer önemli sebebi, 6 Şubat depremleri sonrasında ortaya çıkan büyük yıkım ve yeniden inşa ihtiyacıdır. Deprem bölgesinin yeniden ayağa kaldırılması, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük önem taşımaktadır. Devletin yaptığı ve yapacağı yatırımlar, sadece bölgenin değil, ülke ekonomisinin de toparlanması için kritik öneme sahiptir. Ancak, bu harcamaların finansmanı için uygulanan mali sıkılaştırma politikaları, toplam talebi düşürmeye yönelik adımlarla birleşince, ekonominin genelinde bir durgunluk riskini artırmaktadır.

Deprem bölgelerinde yapılan yatırımlar, milli bir sorumluluk ve zorunluluktur. Depremde zarar gören vatandaşlarımızın yaralarını sarmak, devletimizin öncelikli görevidir. Bu nedenle, daraltıcı maliye politikaları ile sağlanan finansman, bölgenin yeniden ayağa kaldırılması için hayati öneme sahiptir. Bu süreçte, devletin vatandaşlarına verdiği desteğin önemi büyüktür. Sosyal yardımların güçlendirilmesi, dar ve orta gelirli vatandaşlarımızın bu zorlu süreçten en az zararla çıkmalarını sağlayacaktır.

Bununla birlikte, Türkiye ekonomisinin güçlenmesi, sadece para ve maliye politikalarıyla sınırlı kalmamalıdır. Üretim ve ihracatı artıracak teşviklerin devreye sokulması, ekonomik canlılığı korumak adına büyük önem taşımaktadır. Türkiye, stratejik sektörlerde yerli ve milli üretimi teşvik ederek, dışa bağımlılığı azaltmalı ve küresel piyasalarda rekabet gücünü artırmalıdır. Tarım, sanayi, teknoloji ve savunma sanayii gibi alanlarda atılacak adımlar, ülkemizin ekonomik gücünü artıracaktır.

Sonuç olarak, Türkiye ekonomisi, pandemi sonrası dönemde enflasyon ve ekonomik durgunluk arasında bir denge kurmaya çalışmaktadır. Bu dengeyi sağlamak, kolay bir iş değildir ve ekonomi yönetiminin uyguladığı politikaların kısa vadede bazı zorluklara yol açabileceği aşikârdır. Ancak, milli çıkarlarımız doğrultusunda, uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme ve istikrar sağlanması için atılan bu adımların gerekli olduğu da bir gerçektir.

Ekonomi yönetiminin, eleştirilere rağmen kararlılıkla sürdürdüğü politikaların sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Umuyoruz ki, Türkiye ekonomisi bu süreçten güçlenerek çıkar ve hem vatandaşlarımızın refahını artıran hem de ülkemizin ekonomik yapısını güçlendiren bir yapıya kavuşur. Unutulmamalıdır ki, güçlü bir ekonomi, bağımsız ve güçlü bir Türkiye’nin teminatıdır. Bu yolda atılan her adım, milli birlik ve beraberliğimizi pekiştirecek ve Türkiye’yi daha güçlü yarınlara taşıyacaktır.


Hiç yorum yok: