Kadına, çocuğa, hayvana, insan olana yönelik şiddet olayları ne yazık ki çok fazla sayıda. Hepsini yazmak mümkün değil ama biliyoruz ki toplumsal şiddet futbol sahasında, evde, iş yerinde, trafikte, okulda, sokakta, mecliste ve ekranda.
İnsan sosyal bir varlık ve insan bozulunca toplum bozuluyor. İnsanı uyuşturucu madde bozuyor, yoksulluk, ekonomik sorunlar, eğitimsizlik, işsizlik, psikolojik sorunlar bozuyor. Ama şiddet faili olmayı sadece bu gerekçelerle açıklamak şiddeti meşrulaştırmak demek. Gündemde rutin olarak yer alan şiddet içerikli olayların çok önemli bir gerekçesi var: Cezasızlık.
Ceza alınmayacağı algısı, şiddetin hayatın her alanına sirayet etmesinin temel nedenleri arasında bulunuyor. Beyoğlu’nda sokak ortasında bir kadına cinsel saldırıda bulunan iki erkeğin serbest bırakılması bu cezasızlığın şimdilik son örneğiydi. Sosyal ağ kullanıcılarının tepkisi, saldırganların tekrar gözaltına alınmalarını ve tutuklu yargılanmalarını sağladı.
Şiddet, hukuk karşısında eşit konuma sahip insanın, başka insan/lara güç ve baskı uygulaması, sert davranması olarak tanımlanabilir. Öldüren şiddet, fiziksel şiddet, cinsel şiddet gibi şiddet türleri, bir kişinin/grubun fiziksel güç kullanarak toplumsal güveni zedelediği, yaşam tarzının zarar gördüğü adeta çürüdüğü bir toplum yaratıyor. Toplumsal çürüme ise etik değerlerin yozlaşması demek. Adalet, erdem, vicdan, iyilik, kötülük gibi kavramlar bir araya gelerek davranışlara temel olduğunda etikten bahsedebiliyoruz. Yani etik, bir davranışı nasıl yapmamız gerektiğini ortaya koyarken değerler çatıştığında yapılması mümkün olan bir şeyi yapmaktan kaçınmayı sağlıyor. Kararların alınmasına yansıyan etik değerlerin çürümesi ise yozlaşmaya, bireysel ve toplumsal ahlak anlayışının çıkar odaklılığa evrilmesine yol açıyor. Toplumdaki güç ilişkileri yozlaştıkça şiddet daha görünür bir hal alıyor.
Artan toplumsal şiddet olayları nedeniyle bireylerin kendini güvende hissetmesi çok zor. Güvensizlik, korkuyu ve baskıyı körüklüyor. Geriye suç ile karşı karşıya bir toplum kalıyor. Toplumsal şiddetten en fazla etkilenenler ise kadınlar oluyor.
Kadınlar fiziksel, sosyal ve psikolojik olduğu kadar dijital zorbalığa da maruz kalıyor. Özellikle sanal ortamda kadın düşmanlığı bir hareket haline geldi. Bireysel faktörlerin etkisiyle kadınlarla ilişki kuramayan, hakimiyet kuramayan Incel yani “istemsiz bekar” denilen erkekler, kadınları küçümsüyor ve sosyal medyada kadınları hedef alıyor.
Kadının toplumdaki bu şiddete maruz kalma durumu geleneksel medyaya da yansıyor. Televizyon haberlerinde kadın hep mağdur, kurban ya da aşk nedeniyle hayatını kaybeden olarak sunuluyor. Dizilerde, reklamlarda ya cinsel obje ya da erkek desteğine muhtaç olarak yer buluyor. Medya sektöründe çalışan kadınlar için de durum iç açıcı değil. Sektörde aynı işi yaptığı erkekten daha düşük alan çok fazla kadın bulunuyor.
Toplumsal şiddet davranışı ile zedelenen güvenin onarılması evrensel hukuk normlarının uygulanmasını, toplumsal değerlerin benimsetilmesini gerektiriyor. Medyaya ise çok önemli bir görev düşüyor. Toplum böyle istiyor dememek ve değişmek. Medya değişmeden bu şiddet sarmalının yok olması mümkün görünmüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder