7 Ekim 2024 Pazartesi

Büyükşehirde yaşamanın dayanılmaz hafifliği

Şehirlerimiz betonlaşmakta ve bireyler doğal yaşamdan hızla uzaklaşmaktadır. Gerçi park ve bahçeler şehrin içinde bulunmakta ancak onlarda şehrin içinde hapsolmuş ve yaşam mücadelesi vermekteler. Koca koca dev gökdelenler, apartmanlar bitişik nizamdaki konut ve işyerleri şehrin her tarafını kaplamış durumdalar. İşte bu koşuşturmada bireyler vaktinin bir bölümünü trafikte geçirmekte geriye kalan kısımda çalışanlar evlerine yorgun argın bir şekilde dönmekteler. 

Bu koşuşturmaca hafta boyunca devam etmekte, hafta sonu ise, insanlar kapitalist sistem gereğince, AVM’lerde zamanlarını geçirmektedir.

Bu nedenle şehirli insanın bu koşuşturma ve telaşı içerisinde kendine ayıracak bir vakti yoktur. Dolayısıyla insan hayatı rutin bir şekilde yaşamaktadır. Her gün kalk aynı yol, aynı trafik çilesi, işe gidiş ve gelişler nedeniyle mutsuz bir yaşama neden olmaktadır.

Şimdi şöyle bir soru sorsam şehirden uzakta aranızda doğaya, dağlara, deniz kıyılarına, ormanlara, bağ ve bahçelere gidip te hiç mutsuz olan birini gördünüz mü? Doğada vakit geçirmek inanın herkesi mutlu etmektedir.


Büyükşehirde yaşamanın sağlık açısından da insan bedenine iyi gelmediği bilinen bir gerçektir. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, büyükşehirde yaşamak bizi hasta ediyor? Peki nasıl hasta ediyor. Havayı kirleten, araçlar, sanayi ve binalardan yükselen karbon monoksit gazı, OSB’lerden hava kalitesini bozan çeşitli partiküller, evsel ve sanayinin derelere bıraktığı kimyasallar bizleri hasta eden, en önemli nedenler arasındadır.


Büyük şehirler, bu yorgun hayatın koşturmacası içinde kaybolan insanlar için aslında hem bir kaçış hem de bir tuzaktır. Yüksek katlı binaların gölgesinde, cadde ve sokaklarda hızla akan bir hayatın içinde insan yaşam mücadelesi verirken, aynı zamanda bu karmaşık sarmalın içinde verdiği yaşam mücadelesini başarmasının mutluluğunu yaşıyor. İşte, büyükşehirde yaşamanın dayanılmaz hafifliği tam da burada devreye giriyor.


Buraya kadar anlattıklarım şehirdeki yaşamın sadece bir kaçı şehirde yaşayan birey için özgürlük, beraberinde bir yalnızlık duygusunu getiriyor. Kalabalıklar arasında insanın kaybolması, bazen yanımızdaki insanlarla gerçek bir iletişim kuramamanın önüne geçiyor. Şehirdeki herkes kendi dünyasında, kendi sorunlarıyla uğraşırken, biz de birer gölge gibi geçip gidiyoruz bu şehir hayatından. Bu durum, hayatın getirdiği yoğunluk, içinde kendimizi yalnız hissetmemize yol açıyor.

Sonuç olarak, büyükşehirde yaşamanın dayanılmaz hafifliği, özgürlüğü ve çeşitliliğiyle dolu ama bir o kadar da şehre yabancılaşmanın gölgesinde geçiyor. Bu sarmalın içinde, her birey kendi yolunu bulmak için yaşam mücadelesi veriyor.

Büyükşehirde yaşamak, insan için hem bir ayrıcalık hem de bir serüven. Kalabalıkların içinde kaybolmak, kendi kültürünü yaşatmak ve her anı dolu dolu yaşamak, belki de bu hayatın en güzel yanları. Büyükşehirde yaşayan erdemli bir insan olmak dileğiyle, katma değeri yüksek bir hafta diliyorum.

Hiç yorum yok: