İnsan ömrü tıpkı kelebek misalidir! Bir varsın, bir yoksun…
Ömür dört mevsimi yaşatır her bir bireye…
Kişinin bebeklik ve çocukluk dönemi bahar mevsimidir. Yeni yeni uyanması, hayata tutunmasıdır.
Gençliği ise en güzel zamanı yaz mevsimidir. Her bir yan cıvıl cıvıl…
Orta yaşı sonbahar gibidir, kışa adım adım yaklaşma mevsimidir.
Ve yaşlılık, artık ömrün son demi yavaş yavaş kışa hazırlıktır.
Elbette yaşlanmayı göremeden bu fani dünyaya veda edenlerde var.
Ölüm sadece yaşlıya yok, yaşayan her canlıya vardır. Her canlı ölümü tadacaktır. Ali İmran suresi 185
Bütün ömründen bir gün hesaba çekileceksin, ona göre yaşamalısın!
Hiç birimiz ne bulunduğumuz konumumuza, ne edindiğimiz servetimize, ne de göz kamaştıran güzelliğimize güvenmemeliyiz. Biliyor musunuz, bunların hepsi geçicidir.
Buna hiçbir şey olmaz, yeri arkası sağlam dediğimiz insanlar bile bir anda her şeyini kaybede biliyor.
Her şey anlıktır. Allah’ın her şeyi yapmaya gücü yeter. Ol der olur!
Bu hayatta her şeyin bir çaresi vardır, fakat insan bozuldu mu çaresi yoktur…
Bozulmadan, kendimizden taviz vermeden, duruşumuzdan ödün vermeden yaşayalım.
Hayatta yaşadığımız hiç bir olay başımıza boş yere gelmez. Hepsinin illa ki bir sebebi vardır.
Hacı Bektaş-i Veli’nin ‘Ayağın taşa takılsa, kalbini yokla’ dediği gibi…
Bazen şer biliriz hayır onda gizlidir, bazen hayır biliriz şer onda gizlidir. Biz bilemeyiz, yaratan bilir.
Dünyalar güzeli olsanız da o güzelliği yok etmeye bir sivilce yeter.
Dünyanın en zengini olsanız da onu yok etmeye de bir kıvılcım yeter.
Her şeyin geçici olduğunun bilinciyle hareket etmek gerek…
Bazen bir kelebeğin ömrü kadardır hayat. Ne kırmaya gelir, Ne de kırılmaya... Hz. Mevlana
Zaman tıpkı bir kar tanesi gibi sessizce eriyip gidiyor avuçlarımızdan.
Ve bizler yaşadıklarımız kadar, yaşayamadıklarımızla da var oluyoruz bu hayatta...
Kısacası ömür bitiyor ve biz hiç farkına bile varamıyoruz.
Daha dün bir çocuktuk, bugün yolun yarısından çok daha öteye ilerledik.
Dünyanın gösterişli halleri, yapmacık çıkarcı insanları çekmiyor dikkatimi.
Bana bir parça, yüreği güzel, samimi insan lazım. Maksim Gorki
Hepimiz bu handa yolculuk eden birer yolcuyuz. Kocaman bir yalan dünyanın içinde oyalanan!
Yaşam alanımızda şayet karşımıza çıkan insanlar bizi Allah’a yaklaştırıyor ise imtihan, Allah’tan uzaklaştırıyor ise cezadır. Hayatımıza giren insanlar ceza mı? İmtihan mı? Önce bunu ayırt etmeliyiz.
En acısı da nedir biliyor musunuz? Dün gördüğümüzü, bugün görememek.
Yani ortada bugün olup, yarın olamayacağımız bir dünya var.
Peki, bu yalan dünyada iyilik varken, kötülük yapmak niye ki?
Üzmek kırmak kolaydır, telafi etmek, onarmak zordur. Onarmaya çabalamak ise insanlıktır.
Bakın üzdün diyememiş de Neşet Ertaş; Yazımı kışa çevirdin demiş!
Şu naifliğe bakar mısınız? Kırgın olduğunu dile getirirken bile incitmekten imtina ediyor!
Kırdığınız, incittiğiniz insanlar için telafi çabası içine girmiyor ve vicdanen rahatsızlık duymuyorsanız, kalbiniz kararmıştır diyebilirim. Vicdan ve merhametinizi yitirmeyin…
Ahmed Arif der ki; ''Bir gönül inceliğidir, bir insana değerli olduğunu hissettirmek.''
Yani demem o ki dostlar, sözün özüne gelecek olur isek şayet, dün geçmişte kaldı, yarın senin için olacak mı orası da muamma, o halde gün bugündür, yani yaşadığın gün…
Geç kalma! Hayat ertelenmez! Elinizdeyken bilin ‘sevdiklerinizin’ değerini, kıymetini… Saygıyla…
Günün Sözleri;
Etrafınız adam kaynar, ama sizin gözleriniz bir tek kişiyi arar. Hayat böyledir işte!
Çürük elma, sağlam elmayı çürütür!
Allah’ım ben şer bildim, meğer sen hayrı onda gizlemişsin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder