21 Ağustos 2025 Perşembe

7554 Sayılı Kanun (24 Temmuz 2025) ile Yapılan Madencilik Düzenlemeleri...

 


✔️"ÇED Gerekli Değildir" tanımı kaldırıldı. Yanlış anlaşılmaları önlemek adına bu ifade metinden çıkarıldı, süreç daha net hale getirildi.

✔️Ruhsat gelirlerinde genel bütçeye katkı artırıldı. İşletme ruhsatlarından elde edilen gelirin %50’den %70’e çıkarılması kararlaştırıldı.

✔️Rehabilitasyon bedeli için ayrı fon oluşturulacak. Ruhsat bedeli kadar bir meblağ "rehabilitasyon bedeli" adıyla alınacak. Rehabilitasyon tamamlanınca şirkete iade edilecek; şirket imtina ederse bu kaynak yine rehabilitasyon için kullanılacak. “Çevre ile uyum teminatı” hükümleri kaldırılıp rehabilitasyon bedeli adıyla yeniden süreç şekillenecek.

✔️"Önce izin, sonra ruhsat" prensibi
MAPEG, ruhsat öncesi ilgili kurumlardan izin almak zorunda. İzin süreçleri için en fazla 3+1 aylık süre tanınıyor.

✔️Devlet ormanlarında üç yıllık bedelsiz altyapı izni. Zorunlu altyapı tesisleri için geçici olarak (3 yıl) bedelsiz izin verilebilecek; talep edilirse süre 1 yıl daha uzatılabilecek.

✔️"Stratejik" ve "Kritik" maden tanımları ve kurul süreci. Arz riski veya ulusal güvenlik açısından kritik madenler tanımlanarak, bu madenlerin izinlerinde Bakanlık-Kurul kararı aranacak.

✔️Stratejik/Kritik madenlerde acele kamulaştırma ve stoklama.
Üretimin yüzde 10’unu geçmeyecek şekilde stok oluşturulabilecek; acele kamulaştırma yapılabilecek.

✔️Krom madenine sabit %3 devlet hakkı uygulaması.
Borsa bazlı değişken sistem kaldırıldı; sabit %3 oran belirlendi.

✔️Asgari devlet hakkında düzenleme
Atıl kalan sahalardan yıllık ruhsat bedelinin %50 fazlası kadar devlet hakkı alınacak. Üretim yapmasan da ödeyeceksin mantığı. (Lületaşı, oltu taşı gibi kaynaklar muaf)

✔️Arama ruhsatı için yatırım teminatı gerekliliği
İhale sonrası ruhsat bedeline ek olarak, yatırım tutarının %5’i kadar teminat verilmesi zorunlu hale geldi.

✔️İhale usullerinde yeni düzenlemeler
II-B ve IV. grup madenlerin de Genel Müdürlük gerekli görürse ihale ile verilebilmesinin önü açıldı.

✔️Zeytinlik alanlar için geçici çözüm (Geçici Madde 45)
Başka yerde üretimin mümkün olmadığı zeytinlik alanlarda, zeytinler taşınarak ya da iki katı kadar alanda yenileri tesis edilerek madencilik yapılabilecek. Rehabilitasyon ve yıllık ek ücret politikası da getirildi. Kiralama imkânları da düzenlendi.

Bu düzenlemeler ile maden sektörü daha çevreci ve kamu yararını gözeten bir yapıya doğru evriliyor. Özellikle çevresel sürdürülebilirlik ve yerel kalkınma ön plana çıkıyor.

20.08.2025 tarihi itibariyle; Kurulu güç 120.194 MW oldu. Santral Sayısı: 37.046 adet oldu. 31 Temmuz 2024 ile 20 Ağustos 2025 tarihleri arasında toplam 9.000 adet santral devreye girmiştir. Yine aynı tarihler arasında kurulu güçte 8.960 MW artış kaydedildi. Yılbaşından (01.01.2025) bu yana kurulu güç değerinde 4.850 MW artış kaydedildi. 

15 Ağustos 2025 Cuma

İnsan olmak, sınırsız sahtekar olmaktır!


Aklın hiçleştirildiği, bilimin, felsefenin ve sanatın yeşermediği ve gelişmediği yerde köklü bir şekilde var olan vahşet hali, kendisini sahtekarlık olarak ortaya koymaktadır. Sahtekarlık, vahşetin ürünüdür. Bilim, sanat, felsefe, hukuk, özgürlük ve barış, medeniyetin meyveleridirler. Vahşetin egemen olduğu yerlerde insanlar, her türlü sahtekarlıkla, kendilerini eğitimli gösterirler, diplomalara sahip olurlar, siyasi kurnazlıklarla güç sahibi olurlar, devleti ve toplumu değişik sahtekarca oyunlarla ve ilişkilerle sömürürler.

Vahşet, sahtekarlıktır. Medeniyet, sahiciliktir. Sahicilik ve sahtekarlık bir arada olmayacağı gibi, medeniyet ve vahşetin bir arada olması da mümkün değildir. Aklını kullanmaya cüret ve cesaret eden insanlar, sahici bir hayat yaşamak için bilgiyle, emekle ve birikimle çalışırlar. Siyaseti, hukuku, bürokrasiyi, üniversiteyi, eğitimi, iletişimi kurnazlıkla dizayn etmeye, kendisine buralarda yer ve güç oluşturmaya çalışan yetersiz, kaprisli ve kompleks insanlar ise, sahtekarca uydurdukları diplomalarla, yaptıkları hırsızlıklarla, işgal ettikleri pozisyonlarla ve şişirdikleri egolarıyla her yerde her şeyi kontrol eden ve bilen insanüstü güçlere sahip olağanüstü yeteneklere ve yeterliliklere sahip kişiler olarak kendilerini satarlar. En kötü özelliklere sahip olmalarına rağmen kağıt üstünde uydurulmuş CV’lerle kendilerini yeterli ve donanımlı göstererek kendilerini satmaya çalışan kişilerin, tek yeterli olduğu şey kendi sahtekarlıklarıdır. İnsan olma konusunda muhteşem bir sahtekarlık eseri olan bu vahşiler, birilerinin kendilerine ihsan ettiği makamlarla, verdiği sahte diplomalarla en sahte ve çürümüş ürün olduklarını gizlemeye ve maskelemeye çalışırlar.

Vahşet durumunun sahtekarlığı tek bir doğmaya dayanmaktadır: Hayat, hiledir! Hayatı hile olarak yaşayan, yaşatan ve dayatan vahşiler için, eğitimin, bilimin, liyakatin, felsefenin, sanatın, üniversitenin, düşünmenin, araştırmanın ve öğrenmenin hiçbir anlamı yoktur. Hile ve sahtekarlıkla elde ettikleri para, makam ve ilişkiler sayesinde istedikleri diplomayı satın alabileceklerine, istedikleri konumlara gelebileceklerine, istedikleri işi yapabileceklerine ve istedikleri şekilde şehvetlerini tatmin edebileceklerine inanırlar. Vahşet içinde yaşayan sahtekarlara göre, hukuk hiledir, savaş hiledir, siyaset hiledir, üniversite hiledir, eğitim hiledir, sağlık hiledir, ticaret hiledir, inşaat hiledir, din hiledir, ahlak hiledir. Vahşi sahtekarlar için hilenin işlemeyeceği, çözmeyeceği ve diz çöktürmeyeceği hiçbir şey yoktur.

Sahtekarlığın egemen olduğu yerde aslında herkes, herkesin sahtekar olduğunu bilmektedir. Özel konuşmaların değişmez konusu, siyasi sahtekarlıklar, devletten alınan ihale sahtekarlıkları, inşaat sahtekarlıkları, din alanındaki sahtekarlıklar, ticari hayattaki sahtekarlıklardır. Vahşetin egemen olduğu yerde herkes, bir ötekinin sahtekarlığından uyanıklık, kurnazlık ve akıllılık olarak söz etmekte, sahtekarlıkla köşeyi dönenlere özenmektedir. Şark kurnazlığı, akılla, bilimle, felsefeyle, sanatla, hukukla ve edebiyatla medeni ve modern olmayı başaramamış ve olgunlaşamamış vahşet halini ifade etmektedir. Şark kurnazlığı, medeni ve modern olmak değildir. Şark kurnazlığıyla kişiler, diploma sahibi olabilirler, başkalarını kandırıp aldatabilirler. Şark kurnazları, sahtekardırlar. Şark kurnazları, en çürük ve çürümüş maldırlar. Hiçbir diploma, makam ve para, çürük ve çürümüş bir mal olan sahtekar kişiyi güçlendiremez, geliştiremez ve olgunlaştıramaz.

Her şeyin sahtesini üretmekle övünen, hilekarlıkla kendini donanımlı ve yeterli gösteren kişilerin taptığı tek şeyin hile ve ve sahtekarlık olduğu bir yerde, sahtekarlığı istisnai bir vaka olarak değerlendiremeyiz. Sahtekarlık, sadece bir diploma veya evrak meselesi değildir. Sahtekarlık, bir kültürdür, kimliktir ve kurumdur. Sahte diploma örneği, kimlik, kurum ve kültür olarak sahtekarlığın sonucu olan patolojik bir semptomdur.

Aklın kullanıldığı, felsefenin, bilimin, sanatın ve edebiyatın üretildiği bir medeniyette en önemli soru şudur: İnsan olmak ne demektir? Sahici insan olma sorunu, medeni ve modern insanların sorunudur. Medeni ve modern insanlar, bilgiyle, emekle, sanatla, felsefeyle, bilimle maskelerinden ve yapaylıklarından sıyrılıp sahici insan olmak için emek harcayıp ter dökerler. Kurnazlığın, hilenin, üçkağıtçılığın ve köşe dönmeciliğin tek değer kabul edildiği vahşetin hüküm sürdüğü yerlerde insan olmak ne demektir sorusuna yer yoktur, çünkü fiili durum bu sorunun sorulmasını gereksiz kılmaktadır. Vahşet halinde insan olmak, sahtekar olmak anlamına gelmektedir.. İnsanlığın ve sahtekarlığın birbirinden ayrılmadığı yerde normalleşmenin, olgunlaşmanın ve gelişmenin olması mümkün değildir.

Yazan: Prof. Dr. Bilal SAMBUR

08.08.2025

Üniversite, bina değildir! Üniversite, hümanizmdir!

 

Üniversite, bilgiyi, güzeli ve gerçekliği aramak için öğrenme ve araştırmanın birlikte yapıldığı modern eğitim kurumlarıdır. İnsanın, insana ve doğaya dair bilgiyi, fikirleri sorguladığı, araştırdığı ve yeni bilgilerin üretildiği kurumun adı üniversitedir. Üniversitede her şeyin ölçüsü insan ve doğadır. İnsan ve doğa sevgisiyle bilginin, araştırmanın, öğrenmenin, düşünmenin ve düşün peşine düşmek olan üniversite, derin bir hümanizm felsefesinden beslenen bir eğitim kurumudur. Hümanizmin, aydınlanmanın, rasyonelliğin, bilimsel düşünmenin ve felsefi geleneğin olmadığı yerlerde inşa edilen üniversitemsi kurumlar, kadrolar, kurallar ve kaynaklar, eğreti, siyasal, zoraki ve yapay olarak durmaktadır.

Üniversite, insanı ve doğayı esas alan, insandan ve doğadan yana olan özgür eğitim kurumudur ve modelidir. Üniversite, insan ve özgürlükle var olur. Araştırmada, öğrenmede, öğretmede, tartışmada, sorgulamada, deneyimlemede sınırsız özgürlüğün olması gereken yer, üniversitedir. Entelektüel özgürlük var olduğu sürece üniversite var olur. İnsan zihni, sınırsız olarak özgür olmalıdır. Zihinsel özgürlüğün olmadığı bir yerde bilimin, felsefenin, sanatın, aklın, edebiyatın, doğa bilimlerinin gelişmesi mümkün değildir. Üniversite, yaşamı bilimle, felsefeyle, sanatla, teknolojiyle sürekli olarak geliştirmekte, yenilemekte ve yaratmaktadır. Yaratıcı bir kurum olarak üniversitede sürekli olarak yeni disiplinler oluşturulmakta, evrensel bir anlayışla bütün insanlığın bilimsel, sanatsal, felsefi ve entelektüel süreçlere katılabileceği standartlar, öncelikler ve gündemler oluşturulmaktadır. Üniversitede, bilime, felsefeye, sanata, insana ve doğaya giden kapılar her zaman için sonuna kadar açıktır. Doğaya ve insana dair konularda kesin ve mükemmel karar ve hüküm verildi diye düşünme, öğrenme, akletme, sorgulama ve araştırma kapılarının kapatıldığı şeklinde dogmatik, kapalı, karanlık ve kısır bir tutum ve zihniyet, üniversitenin varlığıyla hiçbir şekilde bağdaşmayan bedevi bir zihniyettir.

Üniversitenin var olduğu ana değer, özgürlüktür. Başka bir ifade ile üniversite, liberal bir kurumdur. Güzel sanatlar, liberal sanatlar olarak kabul edilmektedir. Üniversitenin liberal niteliği, üniversitenin hiçbir şekilde otoriter, totaliter veya teokratik bir ideolojinin, doğmanın, kültün, kurumun ve yapının merkezi olmaması, kontrolüne girmemesi ve birtakım hegemonik kliklerin kısır güç mücadeleleri alanına dönüşmemesi anlamına gelmektedir. Liberal niteliğini kaybeden bütün üniversite kurumları, aslında artık üniversite değildirler.

Üniversite, insanın yeteneklerini, kapasitesini, düşüncelerini, yaşam tarzını, kabullerini değiştirdiği, geliştirdiği ve yenilediği yerdir. Değişimin, gelişimin ve yenilenmenin olmadığı bir yer, üniversite değildir. Başka bir ifadeyle üniversite, bireylerin yeni yaşam stilleri ve yeteneklerini geliştirmek için öğrendikleri, araştırdıkları ve sorguladıkları yerdir. Bireyin özgün yaşam tarzları ve yeteneklerini geliştirebilmesi için zihinsel yeteneklerini güçlendirmesi ve derinleştirmesi gerekmektedir. Fakülte kavramı, aslında insanın zihinsel güçlerinin geliştirildiği üniversite birimine işaret etmektedir. Zihinlerin durduğu, durağanlaştığı ve donduğu kurumlar, üniversite değildirler. Üniversitede, insani ve doğa disiplinlerinde uzmanlık kazandırıldığı gibi, aynı zamanda üniversite, kadın ve erkeğin kendini yetiştirdiği verimli tarlalardır. Kadın ve erkeğin kendini geliştirmediği ve yetiştirmediği kurumlar, üniversite değildir. Sürekli keşfetme, araştırma ve yenilenme ruhuyla motive olan kadınlar ve erkekler, sahte diplomalarla kendilerini içi boş bir şekilde güçlü, yetenekli ve itibarlı göstermeyi akıllarına bile getirmezler. Bilgiyle, sanatla, deneyle, düşünmeyle, yazmayla, sözle ve okumayla kendilerini yetiştiren kadınlar ve erkekler, sahici yeteneklerle ve ürünlerle kendilerini güçlendirmenin arayışındadırlar.

Üniversite, vasat veya vasatın altı kişilerin veya güruhların yeri değildir. Üniversite, ayrı, aykırı ve ayrıksı kişiler tarafından geliştirilen özgün ve özgür fikirlerin, eserlerin ve pratiklerin geliştirildiği yerdir. Vasat ve vasat altını üretmek, üniversitenin ölümüdür. Vasat ve vasat altını sürekli olarak üretmek veya tekrar etmek, cehaletin sürekli olarak üretilmesi demektir. Kendini yetiştirmek ve geliştirmek için bireyin, vasatın üstüne çıkmayı amaçlaması ve bunun çaba göstermesi lazımdır. Üniversite, vasatın üstünde insan yetiştirme iddiasını taşıyan insani bir kurumdur. Kadın ve erkeğin yetiştiği ve geliştiği kurumlar olması, üniversitenin hümanist karakterinden kaynaklanmaktadır. Üniversite, sahici anlamda bireyin, kendini yetiştirebildiği yer olmalıdır. İnsanın yetişmediği ve yetiştirmediği yer, üniversite değildir.

Yazan: Prof. Dr. Bilal SAMBUR

15.08.2025

12 Ağustos 2025 Salı

DEMİŞLER Kİ......... BATIDAN SEÇİLMİŞ SÖZLER

 

İnsan hayatının en önemli olayı iyi bir eş seçimidir. (Drusus)

Akıllı bir evlilik yapmak istiyorsan, denginle evlen! (Ovidius)

İnsan eğitimle doğmaz, ama eğitimle yaşar. (Cervantes)

Güzel olan sevgili değildir, sevgili olan güzeldir. (Tolstoy)

Başkasında iyilik, kendinde kötülük ara! (Benjamin Franklin)

Güzellik kısa süren bir saltanattır. (Victor Hugo)

Sevilmeyi istiyorsanız, gülümseyiniz! (Dale Carnegie)

İlk hata saflığın, sonrakiler suçun mahsulü. (Oliver Goldsmith)

Hatalar, ekseriya en iyi öğretmendir. (Froude)

İnsanları oldukları gibi kabul etmeli. (Plautus)

Her insan meyvesi ile tanınır. (Martine Luther)

Yoksul, çok şey ister; hırslı ise herşeyi. (Syrus)

Şerefle bitirilmesi gereken ağır vazîfe, hayattır. (Toequeville)

İyi haberler ağır ağır, kara haberler hızlı gelir. (Manzoni)

Gençlere hayalleri gerçek görünür. Önemli olan, onlara gerçeğin ne olduğunu anlatmaktır. (Bossuet)

Hırs ile mutluluk, birbirlerini hiç görmezler. (Benjamin Franklin)

Her bildiğini söyleme, her söylediğini bil! (Clavdius)

Bütün bildiğim şey bir şey bilmediğimdir. (Socrates)

Kaynak: Türkiye Gazetesi Takvimi

13.08.2025

Sağlığı Korumak

 

Birçok insanın; “Hayat kalitemizi yükseltmek ve sağlığımızı korumak için neler yapmalıyız?” sorusuna, uzmanların cevabı:

1- İnanç sâhibi olun: İnanç ve duâyla, sevgi ve mutluluğu yakalayabilirsiniz. Olaylar karşısında sığınağınız inancınız olsun.

2- Doğru beslenin: Kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, yüksek kolesterol, şişmanlık, safra kesesi hastalıkları ve bâzı kanser çeşitleri, yediklerimizle ilgili hastalıklardır. Dengeli beslenme bu riski azaltır.

3- Egzersiz yapın: Her gün yarım saat egzersiz, 20’şer dakika yürüyüş deneyin!

4- Bilgi edinin: İnsan bedeninin ve zihninin nasıl çalıştığını, kişinin nasıl geliştiğini öğrenin!

5- Kolesterole dikkat: Yağ oranını azaltıp, lifli besini artırın. Yüksek şeker uzun vadede bütün organları tahrip eder. İçeceklerinizi şekersiz tüketin!

6- Tansiyon: Yüksek tansiyon, kalp, felç ve böbrek rahatsızlıkları riskinizi yükseltir. Potasyumlu olan muz, şeftali, karpuz ve patates yenilmelidir.

7-Test yaptırın: Zamanında muayene ve testleri yaptırın!

8-Sigara içmeyin: Sigara ve alkollü içki sağlığın düşmanıdır.

9- Değişimi tahmin edin: Olabilecek değişimleri tahmin etmeye çalışın!

10- Geniş olun: Hayata daha geniş açı ile bakmaya çalışın! 5, 10, 50 yıl sonra bu olayların kimin umurunda olacağını düşünün!

11- Kitap okuyun: Olumlu düşünce üzerine kitaplar ve makaleler bize yardımcı olur. Çok kitap okuma yerine, iyi kitabı çok okumalıdır.

12- Kendinize zaman ayırın: Dinlenmeyi ihmal etmeyin! Sevdiklerinize de zaman ayırın!

13- İyi sürücü olun: Trafikte sakinleştirici davranışlar edinin! Bazı şoförlerin deli ve sarhoş olabileceğini bilin!

14- Kilonuzu ayarlayın: Fazla kilo, hipertansiyon, kolesterol, diyabet ve kalp rahatsızlığı gibi hastalıklara sebep olmaktadır.

15- Dünyadan haberiniz olsun: Biraz da çevrenizle ilgilenin!

Kaynak: Türkiye Gazetesi Takvimi

12.08.2025

6 Ağustos 2025 Çarşamba

Özgürlük, adalet ve eşitlik

Modern dönemde özgürlüğe, adalete ve eşitliğe dayanan hukuk anlayışının gelişmesi ve oluşturulması, insanlığın en önemli kazanımlarındandır. Modern öncesi dönemde eski ve orta çağlarda üretilen ve uygulanan kanun niteliğindeki düzenlemelerde ve uygulamalarda modern anlamda bir özgürlük, adalet ve eşitlik anlayışı ve arka planı bulunmamaktadır. Eski ve orta çağlarda ortaya konan kanuni uygulamalar, modern anlamdaki özgürlüğe, adalete ve eşitliğe referans olmadıkları gibi, onları bu değerler için çerçeve olarak kabul etmek de sağlıklı ve doğru değildir.

Eski ve orta çağlarda kültürel ve teolojik nitelikte ortaya konan düzenlemelerde, emirlerde, fetvalarda ve yükümlülüklerde özgürlük, adalet ve eşitlik ölçü ve değer olarak alınmamıştır. İnsanların haklarını ve sorumluluklarını ırklarına, kabilelerine, dinlerine, mezheplerine ve cinsiyetlerine göre tanzim eden eski ve orta çağların kanuni düzenlemelerine özgürlük, adalet ve eşitlik çok yabancıdır. İnsanlığın huzurunda bütün insanların eşit, onurlu ve özgür olduğu fikri, modern bir düşüncedir ve değerdir.

Özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerine insanlık yüzyıllar boyu süren olgunlaşma ve gelişim süreçleriyle varmıştır. Köhnemiş, küflenmiş ve katılaşmış kalıpların, kaynakların ve kuralların özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerinin gelişimine hiçbir katkısı olmamıştır. Bilakis özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerine en büyük düşmanlık ve katılık, köhnemiş, küflenmiş ve katılaşmış kurumlardan, kaynaklardan ve kalıplardan gelmektedir. Özgürlük, adalet ve eşitlik fikirleri, insan için insan tarafından geliştirilmiştir. Akıl, bilim, felsefe ve ahlak, insanın modern anlamda özgürlük, adalet ve eşitlik fikirlerine varmasını sağlayan kaynaklardır ve tecrübelerdir.

Özgürlük, adalet ve eşitliğin kaynağı insan onurudur. İnsan onuru, bireyin özgürlüğüne ve eşitliğine saygı duymayı ve bu değerler çerçevesinde insanlara hukuk çerçevesinde muamele etmeyi gerektirmektedir. İnsan onurunun dışında insanın ötesinde ve üstünde özgürlüğe, adalete ve eşitliğe kaynaklık eden hiçbir kalıp, kurum ve kural yoktur. Özgürlük, adalet ve eşitlik, insanın bilgiyle, felsefeyle akılla ve öğrenmeyle sahip olabileceği insani özelliklerdir. Dışarıdan ve tepeden yapılan dayatmalarla ve buyruklarla insanın özgürlük, eşitlik ve adalet değerlerine sahip olması mümkün değildir. Birey, insan onuru konusundaki duygusunu, düşüncesini ve duyarlılığını geliştirdikçe adalet, özgürlük ve eşitlik konusunda daha gelişmiş ve duyarlı kişi haline gelmektedir.

Modern öncesi dönemde kadını ve erkeğiyle insanlığı eşit ve özgür görmeyen, katı ayırımcılığa ve hiyerarşiye dayanan kanunlar ve kurallar, insanlar için birer zulüm cehennemi olmuşlardır. Devleti bireyden, erkeği kadından, bir kabileyi diğer insanlardan, bir inancı diğer inançlardan üstün gören ve bu kurgulanan üstünlük hiyerarşisi çerçevesinde özgürlüğü, adaleti ve eşitliği ortadan kaldıran eski ve orta çağlardaki kanuni uygulamaların ve düzenlemelerin modern dünyada yeri bulunmamaktadır.

Dünyaya adalet getirme iddiasında bulunan birçok otoriter, totaliter, teokratik ve despotik anlayış, özgürlüğü, eşitliği ve adaleti ortadan kaldırmaktadır. İnsanları siyasal, sosyal ve manevi açılardan özgürleştirme iddiası taşıyan modern öncesi ve sonrası otoriter ve totaliter sistemler, aslında insan onuruna dayanmayan otoriter ve totaliter nitelikte birer kölelik yoludurlar. Bütüncül, yüce ve vazgeçilmez olduğunu iddia eden otoriter, totaliter ve teokratik anlayışların kullandığı hürriyet, eşitlik ve adalet söylemlerinin içi boş olduğu gibi, günümüzdeki anlamıyla olgunlaşmış modern bir kavrayışı da ifade etmemektedirler.

İnsan, akla sahiptir!

 

İnsan, insan olmasından dolayı akla sahiptir. İnsan için doğal olan akıldır. Doğası gereği akla sahip olan insan, doğduktan sonra ailesi, kültürü, eğitimi, doğmaları, alışkanlıkları ve kalıpları nedeniyle akılsızlaştırılır veya akli kapasitesi ve yeteneği köreltilir, kısırlaştırılır veya karartılır. İnsanın doğal bir akla sahip olması, onun en doğal kaynağı, sermayesi, kapasitesi ve yeteneğidir. İnsan, aklı sayesinde bilim, felsefe, hukuk, siyaset, din, ticaret, edebiyat, maneviyat yapabilmektedir. Bütün insani faaliyetler, bir şekilde aklını koruyabildiği ölçüde insan aklından kaynaklanmaktadır. Her şeyin kaynağı, insan, doğa ve akıldır.

İnsan, aklıyla ve doğayı araştırmasıyla kendine, hayata, insanlığa ve doğaya dair gerçekleri açığa çıkarır. İnsan üstü veya ötesi olarak kendini tarihin belirli zamanlarında belirli kişilerde ve kaynaklarda ortaya çıkaran gerçeklik yoktur. Tarihin belirli zamanlarında ve yerlerinde insan üstü ve ötesi gerçekliğin kendisini belirli kişilerde ortaya çıkardığı iddiası gerçeklik değil, birer yanılgı, yanılsama ve yalandır. Akıl, insanın yalanlardan, yanılsamalardan ve yanılgılardan kurtulması için sahip olduğu tek kaynaktır.

İnsan ve doğa, bilimin, sanatın, edebiyatın, maneviyatın, felsefenin, ahlakın, siyasetin, hukukun, eğitimin, yazmanın ve kitapların hem konusudurlar, hem yapıcısıdırlar. Bütün insani tecrübelerin konusu ve yapıcısı insandır. Felsefi, bilimsel, teolojik, mitolojik, siyasal, hukuksal ve kültürel kaynakların tamamında anlatılan ve yazılan, değişik zamanlardaki ve mekanlardaki insanların hikayeleridir. İnsan, sürekli olarak yapmaktadır ve yazmaktadır. İnsan, yapay bir şekilde sürekli olarak yaptığı ve yazdığı için insanın yaptıklarında ve yazdıklarında sürekli olarak bir değişim, dönüşüm ve diriliş vardır. İnsanın yaptıklarında değişim ve dönüşüm olduğu için insan, aklıyla ve emeğiyle felsefede, edebiyatta, teolojide, sanatta, teknolojide, bilimde ve kültürde sürekli olarak yenilikler olmaktadır.

Aklın karşısına konulabilecek bir alternatif yoktur. Akıldan üstün ve öte olduğu düşünülebilecek bir kaynak yoktur. İnsan üstü ve akla hükmeden olarak kurgulanan vehimlerin, zanların, kabullerin ve kalıpların hiçbir bilgi niteliği olmadığı gibi, hiçbir varoluşsal ve moral değeri de yoktur. Varoluşun, bilginin ve değerin kaynağı akıldır.

Akıl, her şeyiyle insana özgü olduğu gibi, akletmek de insani bir tecrübedir. İnsan, akıl dışı bir şekilde birtakım içsel tecrübeler yaşadığını ve bu tecrübeler sırasında yaşadığı birtakım yanılsamaları gerçek sanabilir. Aklın dışında kişilerin kendi ötelerinden birtakım ilişkiler yaşadıkları ve bilgiler edindikleri kuruntusu, insanın kendisini akla ve dünyaya kapatması ve karartması anlamına gelmektedir. Aklı kararttıkça ve kendini ona kapattıkça insan, hayali otoritelere itaat eden makina tarzı bir köleye dönüşmekte, dışarıdan ve üstten dayatılan buyrukları yerine getirmekle yükümlü duygusuz, düşüncesiz, duyarsız, ahlaksız, maneviyatsız bir nesne haline gelmektedir. İnsan, akıl sayesinde duyarlıdır, düşüncelidir, duyguludur, ahlaklıdır ve manevidir.

Akıl, düşünmeyi, çalışmayı, sorgulamayı, eleştirmeyi, gözlemlemeyi, deneyimlemeyi gerektirir. Mutlak doğru olarak kabul edilen yanılsamalar, insanı aciz bıraktığı sanılan, doğanın işleyişine aykırı olan sıradışılık olarak görülen kurgulara dayanırlar. Akıl, insanı aciz bırakan sıradışı kuruntulara değer vermez. İnsan ve doğa varolduğu sürece akıl vardır. Aklı kullanmak, insanı ve doğayı var etmektir. İnsani olmayan hiçbir şey, insanüstü olduğunu iddia eden her şey, akla, insana ve doğaya aykırıdır ve karşıdır.

Yöneticinin Çay Mesaisi

 

Kurumlarımızın birçok kademesi mevcut. Yöneticilik de bu kademelere göre şekilleniyor. Hangi kademede olursan ol, yöneticiliği seçmek ateşten gömleği giymek oluyor. Yönetici olmak devleti omuzlamak anlamına geliyor. Zordur ama birileri yine de yönetici olmak için çırpınıp durur.

Bir iş niye yapılır? Tek cevap vereceğim: Ekonomik sebepler. Evet, hiç lafı eğip bükmeden söyledim. Şimdi zihnimizi birlikte çalıştıralım. Birlikte düşünelim, birlikte öneri sunalım. Oradan birisi içinden, “Ben yüce devletime gönülden bağlıyım, her işte gönüllüyüm.” diyor mu? Diyebilir ama hâlinden de memnun değildir. Böyledir bizim memurumuz. İtiraz, eleştiri, eylem, karşı duruş, hak arama, haksızın karşısında durma, haklının yanında yer alma ve dik duruş sergileme bizim en zorlandığımız hâllerdendir. Ekonomik şartları beğenmez, hak ettiğini alamaz ama bu duruma itiraz da edemez. Sindirilmiş, susturulmuş, köşesine sıkıştırılmış bir şekilde işini yapar. Yöneticilerimiz bilhassa böyledir. Hiç kusura bakılmasın, durum tam da böyledir. Çünkü biz itaat kültüründen besleniyoruz. Hatta birisi itiraz edecek olsa onu da sustururuz. “Aman ha, duymasınlar, defterini dürerler.” deriz. Deriz de çıkış yolu bulamayız. Ha, şu da var: Birisi çıkıp delikanlılık yapsın. Evet, o delikanlı birisi sizin adınıza da konuşur ama siz yine açıktan ona destek veremezsiniz. Böyle bir durum, hangi kurumumuzda yok, haksız mıyım? Buyurun bakalım!

Millî Eğitim Bakanlığından bahsedelim. Konumuz eğitim, eğitimin liderleri. 81 Millî Eğitim Müdürü, 922 İlçe Milli Eğitim Müdürü var. Ayrıca il müdür yardımcılığı, şube müdürlüğü; okullarımızda müdür, müdür başyardımcısı, müdür yardımcısı gibi görevler var. Bir ordudan bahsetmek mümkün. Bu kadar büyük organizasyonu yönetmek için de Bakanlıkta bir teşkilat var. Orada da birçok yönetim kademesi var.

Sistem içindeki yöneticilerin çoğu hâlinden memnun değil. Memnun olanların memnuniyeti geçici. Şöyle ki çok yukarılarda adamı olanda geçici bir güven ve motivasyon var. Bizde enterasan bir yaklaşım vardır. Yukarıda sizin görüşünüzden birileri varsa sesiniz soluğunuz çıkmaz. Hep olumlu bakarsınız. Sabırdan, şükürden bahsedersiniz. Ama şöyle esaslı bir itiraz, eleştiri yapamazsınız. Bu yazının ruhunda bile bahsettiğim o çekince vardır, iyi okuyan ve tahlil eden anlar. Yani bizde aklın kayıtsız şartsız çalışması zor. Hep bir bağ, bağlantı ve ilerisi için bir hesap yapılır. Durum böyle olunca yukarıyı yani otoriteyi elinde bulunduranları tedirgin edecek çıkış yapılamaz. Yukarıdaki de bildiğini okur. Her icraatın ilk kez uygulandığını, müthiş yenilik olduğunu, ülkeyi kalkındıracak çözümün kendilerinde olduğunu söylerler. Söylerler işte…

Şimdi içinizden başladınız konuşmaya. Bir sürü sorununuz birikti. Kendi aranızda konuşuyorsunuz. Çayların nasıl bittiğini bile anlamıyorsunuz. Konuşun ama meydana çıkıp da bir laf edemeyin! Olur mu böyle! Olur, derseniz daha bir şey yazmayalım. Ama olmuyor işte, olmuyor! Tamam, tamam! Yazayım bari, bakın benden vebal gitti, sonra çıkıp da niye böyle konulara girdin, ne gerek vardı, demeyin. Sorarlarsa bir bir sayarım o hâlinden şikâyet edenleri. Yok yok, hemen endişelenmeyin, ele vermem kimseyi, şaka yaptım. Siz daha iyi yerlere geleceksiniz, bunca yıl boşuna mı beklediniz elbet birgün karşılığını alacaksınız. Şimdi planınızı bozmayalım. Sizin adınıza birileri en ön safta hak arar, eylem yapar, kendini afişe eder. Siz de sessizce yükselirsiniz (!) ve daha yüksek göstergeli koltuklara gömülürsünüz. Ne güzel dedim ama “gömülmek” işte. Durum tam da böyledir. Bürokrasimiz gömülenlerin elindedir. Ne çıkar bundan, nasıl ilerleme olur? Olmuyor da.,

Siyaset, bürokrasi, ticaret üçgeninde şekillenen bu yapı bize çok zarar veriyor. Ülkenin kaynakları boşa harcanıyor. En çok da hak ettiği yere gelemeyen liyakat ehlinin harcanması zorumuza gidiyor. Ama biz oralı değiliz. Herkes klimalı ve gösterişli makam odalarında deri koltuklarına gömülmüş devlet yönetiyor. Maşaallah! Bu zevatın ajandası hep kendisi için notlarla doludur. Kurduğu irtibatı kendi ikbali için kullanır. Allah sonumuzu hayretsin.

Yöneticilik ciddi bir ihtisası gerektiriyor. Bu dikey yapılanma iyi ayarlanmazsa yatay kısımda sular hiç durulmaz. Bir atama, görev değişimi herkesi tedirgin etmemeli. Sistem sağlam olmadığından olsa gerek. Kişiye göre tavır, yönetim anlayışı ne yazık ki şâkulümüzü bozuyor. Şimdi elinde şâkulü bozuk usta misali çok yönetici var. Kimler sayesinde var? Bir de bunu soralım, cevabını siz benden daha iyi biliyorsunuz. Ah, bir de bu bildiklerinizi söyleseniz. Hep çay sohbetlerinde kalıyor tespitleriniz. Neyse siz çay içmeye devam edin, biz yazmaya devam edelim. Gerçi yazıyorsunuz da kim okuyor? Olsun, biz yine herkes okuyacakmış gibi yazalım. Kim bilir, ta yukarılarda birileri bile okuyabilir. Canımıza okur onlar, diyorsunuz anladım, anladım. Burada gülelim bari. Çaylar tazelensin, yeni tutulan demlikten olsun.

Bu yazıda yöneticilerimizin sorunlarından bahsetmek istiyordum ama sıra gelmedi. Gerçi herkes, her şeyi biliyor. Hem de çok iyi biliyor. Millî Eğitimden örnek vermiştik, oradan devam edelim mi? Edelim, şöyle esaslı ve cesur bir ses çıkaralım mı? Kim var? Arkamıza dönüyoruz, kimse kalmamış. Çay söyleyelim, çay! Çaysız olmuyor, en iyisi çayın demini konuşalım. Çünkü demini almadan konuşmak iyi değil. Anlayacağınız üzere bizim Millî Eğitimdeki yöneticilerin sorunlarını konuşmak da böyle. Demlenmesi gerek bazı şeylerin. Bardakların dolusu gelip boşu gidiyor. Sanki bürokrasimiz gibi. Öyle dolu dolu (!) tipler geldi ki. Biz yine bardağın dolu tarafına bakalım. Çay söyleyelim.

Gayrimenkul Sertifikası Meselesi

Türkiye’nin gayrimenkul piyasası, son on yılda fırtınalı bir yolculuk geçirdi. Bir yanda rekor fiyat artışları, diğer yanda arz-talep dengesizlikleri… Bu dinamik piyasada küçük yatırımcıyı oyuna dahil etmeyi amaçlayan gayrimenkul sertifikaları, acaba gerçekten bir fırsat mı, yoksa riskli bir macera mı? Gelin, bu yenilikçi aracı ve Türkiye’nin konut piyasasının son 10 yılını sade bir dille, ama derinlemesine inceleyelim.

Gayrimenkul Sertifikası: Ev Sahibi Olmanın Yeni Yolu mu?

Gayrimenkul sertifikası, büyük paralar bağlamadan gayrimenkul piyasasına adım atmak isteyenler için tasarlanmış bir araç. Mesela, 1 milyon liralık bir dairenin 10.000 liralık bir payını alabiliyorsunuz. Bu paylar, borsada alınıp satılabilen sertifikalarla temsil ediliyor. Proje tamamlandığında ya da satıldığında, payınız oranında kâr veya zarar ediyorsunuz. Kulağa cazip geliyor, değil mi? Ama işin püf noktası, doğru projeyi seçmek ve piyasa koşullarını iyi okumak.

Türkiye’de bu model, 2017’de TOKİ’nin Başakşehir projesiyle denendi. Bazı yatırımcılar kâr etti, ama beklenen talep oluşmadı. Sertifikaların borsada alıcısı azaldı, nakite çevirmek zorlaştı. Türk yatırımcısının fiziksel ev ya da arsa alma alışkanlığı, bu sistemin yaygınlaşmasını zorlaştırdı. Yine de, az sermayeyle büyük projelere ortak olma fikri, özellikle kentsel dönüşüm projeleriyle yeniden canlanabilir. Kamunun, yani SPK ve TOKİ’nin, bu işin arkasında olması güven verse de, ekonomik dalgalanmalar ve projelerin başarıya ulaşma riski, temkinli olmayı gerektiriyor. Yabancı yatırımcıların ilgisi ise bu model için hâlâ bir umut ışığı.

Konut Piyasası: On Yılın Öyküsü

Son 10 yıla bakalım: 2015-2019 arası, Türkiye’de inşaat sektörü adeta altın çağını yaşadı. Düşük faizler, uzun vadeli krediler ve kentsel dönüşüm furyası, yılda 700-800 bin yeni konutu piyasaya sürdü. İstanbul, Ankara ve İzmir, bu üretimin kalbiydi. Yabancı yatırımcılar, özellikle Körfez ülkelerinden gelenler, İstanbul ve Antalya’da talebi ateşledi. Ama 2018’deki kur krizi, her şeyi altüst etti. Yüksek faizler ve artan inşaat maliyetleri, üretimi yavaşlattı.

2020’de pandemi geldi, ama hükümetin düşük faizli kredi kampanyaları talebi patlattı. 2022’de konut fiyatları %189 artarak dünya rekoru kırdı; metrekare fiyatları 2024’te 26.348 TL’ye ulaştı. Ortalama bir evin fiyatı 3,4 milyon TL’yi buldu. Ancak, bu nominal artışın ardında reel bir gerileme var; 2023’ten itibaren enflasyondan arındırılmış fiyatlar %17 düştü. 2025’te fiyatların enflasyona paralel artması bekleniyor, ama sıfır konutlarda maliyetler düşüşe izin vermiyor.

Talep tarafında ise ilginç bir tablo var. Yabancıların alımları, özellikle vatandaşlık programıyla, 2022’de rekor kırdı: 61.741 konut satıldı. Yerli talep ise yüksek faiz ve düşen satın alma gücüyle tökezledi. 2023’te satışlar %33 azaldı, 2024’te toparlanma sınırlı kaldı. 2025’te faiz indirimleri ve kira artış sınırının kalkması, talebi canlandırabilir, ama orta-alt gelir grubu hâlâ piyasanın dışında.

Güvence Sağlayanlar Kimler?

Piyasada güveni sağlayan başlıca aktörler, kamu ve özel sektörden geliyor. SPK, sertifikalar ve proje gayrimenkul yatırım fonları gibi araçlarla piyasayı düzenliyor. TOKİ ve Emlak Konut GYO, uygun fiyatlı konut projeleriyle hem üretimi destekliyor hem de güven veriyor. Özel sektörde ise Fuzul Grup’un “topraktan ödeme” modeli gibi yenilikçi yaklaşımlar dikkat çekiyor; 2025’te 3.000, beş yılda 10.000 konut hedefliyorlar. Sur Yapı, Sinpaş, Nef gibi şirketler, geçmişte sektörü sırtladı. GYODER ve KONUTDER ise kamuyla işbirliği yaparak yeni modeller peşinde.

Sonuç: Cesaret mi, Teminat mı?

Gayrimenkul sertifikaları, düşük sermayeyle piyasaya girmek isteyenler için bir kapı aralıyor, ama başarı için proje seçimi ve piyasa takibi şart. Konut piyasası, arz eksikliği ve ekonomik dalgalanmalarla mücadele etse de, kentsel dönüşüm ve kamu destekli projeler umut vadediyor. Yatırım düşünenlere önerim: SPK güvencesindeki projeleri ve Fuzul gibi güvenilir geliştiricileri araştırın, ama tüm yumurtaları aynı sepete koymayın. Bu piyasada kâr da var, risk de. Hayallerinize bir “pay” kadar yaklaşmak için adımlarınızı sağlam atın!

05.08.2025 tarihi itibariyle; Kurulu güç 119.994 MW oldu. Santral Sayısı: 36.772 adet oldu. 31 Temmuz 2024 ile 05 Ağustos 2025 tarihleri arasında toplam 8.726 adet santral devreye girmiştir. Yine aynı tarihler arasında kurulu güçte 8.760 MW artış kaydedildi. Yılbaşından (01.01.2025) bu yana kurulu güç değerinde 4.650 MW artış kaydedildi. 

4 Ağustos 2025 Pazartesi

Ağustos ayı kira artış oranı belli oldu!

 

TÜİK'in temmuz ayı enflasyon verisini yüzde 2,06 olarak yayınlamasıyla birlikte ağustos ayında yapılabilecek kira artış oranının tavanı yüzde 41,13'e düştü.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), temmuz ayı enflasyon oranını yüzde 2,06 olarak açıklarken, böylelikle yıllık enflasyon yüzde 33,52'ye geriledi. 

Açıklanan enflasyon verilerinin ardından, ev ve dükkan sahiplerinin kiracılarına yapabileceği maksimum kira artış oranı da değişmiş oldu. Ağustos ayında yapılacak kira zamlarında tavan tutar, yüzde 41,13 olarak uygulanabilecek. 

2025 Yılı ÜFE-TÜFE Oranları

 

Ocak - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre3,065,03
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre3,065,03
Bir Önceki Yıla Göre27,2042,12
Oniki Aylık Ortalamalara Göre39,5056,35
Şubat - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,122,27
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre5,247,42
Bir Önceki Yıla Göre25,2139,05
Oniki Aylık Ortalamalara Göre37,5553,83
Mart - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre1,882,46
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre7,2310,06
Bir Önceki Yıla Göre23,5038,10
Oniki Aylık Ortalamalara Göre35,2351,26
Nisan - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,763,00
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre10,1913,36
Bir Önceki Yıla Göre22,5037,86
Oniki Aylık Ortalamalara Göre32,6548,73
Mayıs - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,481,53
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre12,9215,09
Bir Önceki Yıla Göre23,1335,41
Oniki Aylık Ortalamalara Göre30,1745,80
Haziran - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,461,37
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre15,7116,67
Bir Önceki Yıla Göre24,4535,05
Oniki Aylık Ortalamalara Göre28,3443,23
Temmuz - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre1,732,06
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre17,7019,08
Bir Önceki Yıla Göre24,1933,52
Oniki Aylık Ortalamalara Göre27,0741,13

Temmuz ayı enflasyonu açıklandı. Enflasyon Temmuz ayında yüzde 2,06 oldu. Toplu sözleşme hükmüne göre memurlar ve memur emeklileri, 2025'ün ikinci yarısı için enflasyon farkı hariç yüzde 5 zam aldılar. 

Temmuz ayı enflasyon rakamları açıklandı

 

Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık %33,52 arttı, aylık %2,06 arttı

TÜFE'deki (2003=100) değişim 2025 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre %2,06 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %19,08 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %33,52 artış ve on iki aylık ortalamalara göre %41,13 artış olarak gerçekleşti.

TÜFE değişim oranları (%), Temmuz 2025

TÜFE gıda ve alkolsüz içeceklerde yıllık %27,95 arttı

En yüksek ağırlığa sahip 3 ana harcama grubunun yıllık değişimleri; gıda ve alkolsüz içeceklerde %27,95 artış, ulaştırmada %26,57 artış ve konutta %62,01 artış olarak gerçekleşti. İlgili ana grupların yıllık değişime olan etkileri ise gıda ve alkolsüz içeceklerde %6,94, ulaştırmada %4,35 ve konutta %9,03 oldu.

TÜFE gıda ve alkolsüz içeceklerde aylık %0,07 arttı

En yüksek ağırlığa sahip 3 ana harcama grubunun aylık değişimleri; gıda ve alkolsüz içeceklerde %0,07 artış, ulaştırmada %2,89 artış ve konutta %5,78 artış olarak gerçekleşti. İlgili ana grupların aylık değişime olan etkileri ise gıda ve alkolsüz içeceklerde %0,02, ulaştırmada %0,45 ve konutta %0,95 oldu. 

TÜFE ana harcama gruplarının yıllık değişim oranları ve genel endeks değişimine etkileri (%), Temmuz 2025

Endekste kapsanan 143 temel başlıktan (Amaca Göre Bireysel Tüketim Sınıflaması-COICOP 5'li Düzey) 2025 yılı Temmuz ayı itibarıyla, 18 temel başlığın endeksinde düşüş gerçekleşirken, 5 temel başlığın endeksinde değişim olmadı. 120 temel başlığın endeksinde ise artış gerçekleşti.

Özel kapsamlı TÜFE göstergesi (B) yıllık %33,77 arttı, aylık %1,82 arttı

İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE'deki değişim, 2025 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre %1,82 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %19,40 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %33,77 artış ve on iki aylık ortalamalara göre %40,51 artış olarak gerçekleşti.

2025 Temmuz ayı enflasyon rakamları açıklandı

 

TÜFE'deki (2003=100) değişim 2025 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre % 2,06 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %19,08  artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %33,52  artış ve on iki aylık ortalamalara göre %41,13 artış olarak gerçekleşti. Yİ-ÜFE (2003=100) 2025 yılı Temmuz  ayında bir önceki aya göre %1,73 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %17,70 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %24,19 artış ve on iki aylık ortalamalara göre % 27,07 artış gösterdi.

1 Ağustos 2025 Cuma

 

31.07.2025 tarihi itibariyle Ülkemizin Birincil Kaynaklara göre Kurulu Güç Verileri

 

BİRİNCİL KAYNAKLARA GÖRE SANTRAL ADETLERİ VE KURULU GÜÇ VERİLERİ

BİRİNCİL KAYNAK

SANTRAL ADEDİ

KURULU GÜÇ (MW)

AKARSU

624

8.428

ASFALTİT KÖMÜR

1

405

ATIK ISI

32

221

BARAJLI

147

23.864

BİYOKÜTLE

371

2,112

DOĞALGAZ

362

24,698

FUEL OİL

8

230

GÜNEŞ

34.697

23.300

İTHAL KÖMÜR

16

10,456

JEOTERMAL

66

1.734

LİNYİT

50

10,231

LNG

1

2

MOTORİN

1

1

NAFTA

1

5

RÜZGAR

383

13.461

TAŞKÖMÜR

4

841

TOPLAM

36.764

119.989

* TEİAŞ KURULU GÜÇ RAPORU - 31.07.2025