30 Ağustos 2023 Çarşamba

 

Bugün 30 Ağustos 2023;

Zafer Bayramı
Büyük Taarruz Zaferle Sonuçlandı (1922)
Başkomutanlık Meydan Muharebesi (1922)

Zafer büyük millet ve büyük liderle yazılır.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.

Grafen Üretiyoruz

 

Geçen yıl açılışı gerçekleştirilen Ankara'daki bor mineralinden üretilen grafen maddesi seri üretime başladı. Tesiste Türkiye'nin ileri teknoloji malzeme alanında önemli bir ihtiyacını karşılıyor ve 57 ülkeye ihraç ediliyor. Çelikten 200 kat daha mukavemetli, bakırdan yüzlerce kat daha iletken, bir o kadar esnek ve hafif olan grafen; yüksek kapasiteli bataryalar, hava araçları, su geçirmez kaplamalar, otomotiv, elektronik cihazlar, dokunmatik ekranlar, elektronikten havacılığa, biosensörlerden kompozitlere, batarya teknolojilerinden yeni nesil barkod teknolojilerine kadar büyük bir uzmanlık alanında kullanılıyor. Grafenin gram başına ihracat değeri 100-150 dolar civarındadır. Yıllık 100 tonluk kapasiteyle üretim yapılan grafenle, yurt içinde ihtiyaç duyulan nanomalzeme karşılanıyor. Savunma sanayisi şirketlerimiz, araştırma enstitülerimiz ve Ar-Ge merkezleri daha kolay ve düşük maliyetle ulaşabiliyorlar. Günlük hayatımızda isimleri sıkça duyulan ve yakın zamanda hayatımıza girecek teknolojik ürünlerle birlikte geliştiriliyor.                               

İHA


30 AĞUSTOS ZAFERİ

 


Türk tarihinde Ağustos ayı, büyük zaferlerin kazanıldığı bir aydır. İstiklâl Savaşı’nda, 26 Ağustos 1922 sabahı, Mustafa Kemal idaresinde, Afyon’da başlayan Türk Ordusu’nun taarruzu ile 30 Ağustos’ta düşmanın esas kuvvetleri Dumlupınar’da yok edildi. Yunan başkomutanı Trikopis de esir alındı. 9 Eylül’de Türk Ordusu’nun İzmir’e girmesi ile yurdumuzun batısı Yunanlılardan kurtuldu. Bu savaşta bizim kaybımız 10 bin, Yunan tarafının kaybı ise, 100 bin kadar asker oldu.

 

Beslenme Alışkanlıkları

 

Sağlıklı bir hayat sürmek için doğru beslenme alışkanlıklarını düzenlemek, hem psikolojik hem de fiziksel olarak birçok hastalığı önlüyor. Karadeniz Bölgesi insanlarının sağlıklı beslenmeleri için yaz aylarında neler yemesi gerektiğini anlatan, İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay; sağlıklı bir ömür için  besinleri şöyle sıraladı: “Karadeniz insanı bol bol hamsi yiyor ama hamsiyi kızartmamalısınız. Kızartmayın deyince bana kızıyorlar ama kızartınca sağlık için tehlikeli oluyor. Kızartma kanserojendir, tehlikedir. Köy tereyağını sabah akşam yiyebilirsiniz. Fındık, fıstık, hem mineral, vitamin, karbonhidrat, omega3 deposudur. Hem kan yapar, hem ısıtır. Fındık yanında bol bol çay içeceksiniz. Şekersiz olmak kaydı ile. Çay dinç tutar. En güçlü antioksidan vardır içerisinde. Çayı da, kahveyi de tavsiye ediyorum. Kavurmayı yağı ile beraber veya kuyruk yağı ile birlikte yemeli. O zaman insan dinç olur, dağlara çıkar iner. Yumurta sarısı ile beraber, bol köy yağı ile beraber yenmeli. ‘Yağ dokunuyor, kalp hastalığı yapıyor.' deniyor. Hangi yağ? Trans yağlar.

Kaynak: Türkiye Gazetesi Takvimi

Dilimiz Bozuldu Mu?

 

Tahran gezimizde yanımda oturan bir İranlı bize yol gösterdi. O da Türk imiş, bir şeyler söyledi:
- Min yıl gabah senin atayla benim ata gardaş idi.
Baktı ki anladım, bin yıl önce benim dedelerim ile onun dedelerinin kardeş olabileceklerini de kabul ettim, o vakit dostluğunu daha açtı. Dedi ki: 
- Gardaş özüm men Angara Radyosunu dinlerem. İyi dinlerem. Hoş dinlerem. Lâkin sizin dil değişti, ben şimdi anlamirem. Neden?
¥    ¥    ¥
Benim bir kitabımın Polonya diline çevrilmesi yüzünden Polonyada idik. Üçbeş Türkçe bilen Polonyalı ile Varşova Üniversitesi’nin bir Ens-titüsünde oturmuş sohbet edi-yorduk. İçeriye genç bir hanım girdi. Tanıştırdılar. Türkolog imiş, duyunca; “Maşaallah epeyce Türkolog var Polonya’da ne güzel.” dedim. Genç hanım yüreğimi burkan ve bana Tahranlı Azerî Türkünü acımsayarak özleti veren sözünü söyledi: 
- Siz böyle her 10 yılda bir dilinizi bozarsanız korkarım bu gördükleriniz de Türkçe bilmez olacaklar ve biz de Türkolog bulamayacağız.
¥    ¥    ¥
Dilimizden kaçışın sebebi bu mu acaba? diye düşündüğüm günler çok olmuştur. Bunun için mi bunca çaba, bunca di-dinme, bunca aptallık? 
Pekâlâ, elimize ne geçecek? Dilsiz bir millet ne sevmesini bilir ne saygı duymasını ne de vefâ göstermesini; özleyemez, imrenemez, güvenemez. Kimsenin kimseyi anlamadığı, geçmişinden kopuk, geleceği olmayan... Hayâl bile kuramayan ve hele duâ etmesini bilmeyen bir dil kimin işine yarayacak?               
29.4.1989
Mustafa Necâti Sepetçioğlu

28 Ağustos 2023 Pazartesi

Ekonomik problemlerin sebepleri

 

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu geçen hafta yaptığı toplantıda politika faizini 7,50 puan artırarak %25 seviyesine yükseltti.

Pandemi süreci ile başlayan ve Rusya-Ukrayna savaşı ile tırmanan küresel enflasyonist süreç tüm dünyada ekonomik problemlere neden oldu. Türkiye’nin ekonomik model değişikliğinin de etkisiyle Türkiye'de enflasyon dünya geneline göre daha fazla arttı.

Faiz indirimi uygulandığı dönemde yüksek enflasyonun etkisiyle borçlanmak suretiyle talep artışı yaşandı. Bu talep artışı enflasyonu yükseltti.

14-28 Mayıs seçimleri sonrası Türkiye yeniden ekonomik model değişikliği yaptı ve yeniden bir enflasyonist dalga başladı.

Enflasyon ile mücadele kapsamında faiz oranları artırılmaya başladı. Buradaki temel amaç talebi kısarak iş dünyasının fiyat artışı yapmasının önüne geçmek. Maliyet artışının çok daha üzerinde yaşanan fiyat artışları yüksek enflasyonun en temel nedeni olarak görüldü. Uygulanan her politikaya fırsatçılık yaparak bireysel kârı artırma yarışı eklenince piyasada dengeler altüst olmuştu. Faiz oranlarının düşük olması sebebiyle fiyatların daha da yükseleceğini düşünen vatandaşlar da taleplerini öne çekince enflasyon kısır döngü hâline döndü. Bu süreci kırabilmek için faiz artışı ile talep daraltılarak enflasyonist süreci bozmak hedefleniyor.

Enflasyon ile mücadelede talep daralması beraberinde büyümeyi azaltırken işçi çıkarmaya neden olacaktır. Hatta ilerleyen süreçte iş yeri kapanmasına gidecek süreçte bazı işletmelerin borçlarını ödememek için iflasını açıklaması, kaçmadı, gibi haberler ile de karşılaşılacaktır. Bu durum alacaklı İşletmeleri de zora sokarak onların da kapanmasına neden olabilir. Her ne kadar KOBİ’lere yönelik finansman desteği artışı haberi yapılmış olsa da birçok KOBİ’nin bu desteklerden yararlanamadığı bilinen bir gerçektir. Türkiye’de birçok KOBİ’nin ya SGK borcu ya da vergi borcu var. KOSGEB desteğini alabilmek için bu borçların olmaması gerektiği düşünülürse birçok KOBİ daralan talep ile birlikte iflas etme noktasına gelecektir.

Yapılan her ekonomik model değişikliğinin faturası maalesef vatandaşlar tarafından ödenmektedir. Özellikle sabit gelirlilerin enflasyonist süreçte alım güçlerinin daraldığı tartışılmaz bir gerçektir. Kira fiyatlarındaki artış özellikle büyükşehirlerde geçimi bir hayli zorlaştırdı. Gelir dağılımı adaletinin bozulduğu bu dönemde yüksek gelir gruplarının refah artışı yaşadıkları, düşük gelir gruplarının ise ciddi bir refah kaybı yaşadığı görülmektedir. Konut ve otomobil fiyatlarındaki hızlı artış sabit gelirlerin bu ihtiyaçlarını karşılamalarını neredeyse imkansız hale getirdi.

Talep daralması ile konut ve otomobil fiyatlarında görece yavaşlama hatta düşüş olsa da yüksek fiyatın yanında yüksek finansman maliyeti sebebiyle zaten erişilmez hâlde olduğundan düşük gelir grubu için pek bir şey fark etmiyor.

Günümüzde yaşanan ekonomik problemlerin elbette küresel ekonomik sebeplerle doğrudan ve dolaylı ilgisi var. Bu durum inkar edilemez. Ancak politika değişiklikleri ve değiştirilen politikalarda sebat edilmemesi de ekonomik dalgalanma ve belirsizliklere neden olmaktadır.

Dünyanın konjonktürel değişikliklerine hızlı cevap vermek için politika değişiklikleri uygulanabilir ancak model değişiklikleri vatandaşı ekonomik olarak belirsizliğe ve zor duruma düşürüyor. Ekonomik güvenlik için bir politika uygulanması gerekiyorsa uygulanır, bedeli ödenir ve herkes bu politikaya sahip çıkar. Ancak iletişim olmaksızın uygulanan politika değişiklikleri ekonomik yarıklara neden oluyor. Vatandaş ile doğru bir iletişim kurularak uygulanacak politika değişiklikleri istenen ve beklenen sonuçları verecektir. Ancak neyin neden yapıldığı anlaşılmadığı zaman vatandaş kendini koruma refleksi ile hareket ediyor. Bu da hedeflenen sonuca ulaşmayı engelliyor. İster liberal söylem ister milliyetçi söylem olsun hangi politikanın neden uygulandığı, nereye ulaşılmak istenildiği konusu vatandaşlara etkili bir şekilde aktarılmaktadır. Dolaylı anlatım istenilen sonucu vermiyor. Özellikle iyi niyetli olmayan ve dezenformasyon ile birlikte verilmek istenen mesaj doğru anlaşılmıyor ve istenen ve beklenen sonuca ulaşılamıyor. Doğru iletişim, insanların geleceğe dair beklentilerini şekillendirir ve ekonomik kararlarını buna göre almalarını sağlar. Hükümet ve merkez bankası, enflasyon hakkında şeffaf bir şekilde bilgi vererek vatandaşları aydınlatmalı ve ekonomik politikaların amacını, süreci ve etkilerini anlatmalıdır. Bu, vatandaşların ekonomik belirsizliklerle daha iyi başa çıkmalarına yardımcı olabilir.  

21 Ağustos 2023 Pazartesi

JES başvurularının teknik değerlendirmesine yönelik yönetmelik taslağı yayımlandı

 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) “Jeotermal Enerjiye Dayalı Elektrik Üretim Başvurularının Teknik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik Taslağı” hazırlayarak kamuoyu görüşüne açtı.

Bakanlığın duyurusuna göre taslak yönetmelik 8 Eylül 2023 tarihine kadar kamuoyu görüşüne açık olacak.

Düzenlemenin tanımlar bölümüne “Geliştirilmiş jeotermal sistem” ibaresi eklendi ve jeolojik yapıya bağlı olarak yeryüzünün derinlerinde bulunup ısı içermesine rağmen yeterli gözenek ve geçirgenliğe sahip olmadığından jeotermal akışkan içermeyen kayaç yapılarında çeşitli bilimsel ve teknik yöntemler ile oluşturulan rezervuara dış ortamlardan sıvı ve/veya gaz beslemesi yoluyla jeotermal enerji üretilebilen sistem olarak tanımlandı.

Taslak düzenlemenin Başvuruların teknik değerlendirmesi başlıklı 4’üncü maddesine göre

JES kurulumlarında önlisans veya üretim lisansı başvuruları için EPDK, Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliği kapsamındaki başvurular ise ilgili şebeke işletmecisi tarafından kontrolleri yapılarak teknik değerlendirme için Enerji İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilecek.

Genel Müdürlük'te (Enerji İşleri Genel Müdürlüğü) yapılacak değerlendirmede kurulması planlanan JES kurulu gücü (MWe), MTA tarafından uygun görülen toplam termal gücünün (MWt) % 45’inden fazla olmayacak.

Santralin öngörülen yıllık elektrik üretim miktarı (kWh/yıl) da santral kurulu gücünden % 100 kapasite ile elde edilebilecek üretim miktarının % 70’inden az olamayacak.

Yönetmeliğin Ek-1’i kapsamında sunulması gereken Jeotermal Kaynak Koruma Alanı Etüt Raporu, MTA’nın resmi internet sayfasında duyurulduğu içerikte üniversiteler, TÜBİTAK, araştırma enstitüleri, akredite kuruluşlar gibi kurumlar tarafından hazırlanacak ve değerlendirilmek üzere MTA’nın bilgisine sunulacak veya MTA’ya yaptırılacak.

Başvuruların teknik değerlendirmesi ile ilgili diğer hususlar gerekli görülmesi halinde Genel Müdürlük tarafından hazırlanan ve Bakanlık resmi internet sitesinde duyurulan usul ve esaslar ile belirlenecek.

https://enerji.gov.tr/duyuru-detay?id=20388

 

ÇED yönetmeliğinin bazı maddelerinin yürütmesi durduruldu

 

Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğinin bazı maddeleri için yürütmenin durdurulması kararı verilmesi nedeni yönetmelikte değişiklik yapıldığı bildirildi. 

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü tarafından yapılan yazılı açıklamaya göre Danıştay 6.Dairesi Başkanlığı 8.6.2023 (E.:2023/343) ve 16 Şubat 2023 (E.:2022/7584) tarihli kararları ile yönetmeliğin bazı maddeleri hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Bu gelişmeye bağlı olarak da gerek Mahkeme Kararı’nın yerine getirilmesi gerekse de ÇED Yönetmeliği kapsamında yürütülen iş ve işlemlerin aksamaması için yürütmesi durdurulan madde ve ifadelerin göz önünde bulundurularak yönetmelikte çeşitli değişiklikler yapıldı.

Açıklamada yapılan bu değişiklikler paylaşılırken, proje sahiplerinin değişikliklere göre izlemesi gereken süreçler de belirtildi.

Bununla birlikte açıklamada değişiklikler hakkında bakanlığın taşra teşkilatlarının 10 Ağustos 2023 tarihinde bilgilendirildiği, bu tarihten önce başvurusu yapılmış olan (Ek-1, Ek-2, görüş talebi) projelerin iş ve işlemlerinin de mevcut haliyle devam ettirileceği bildirildi.

https://webdosya.csb.gov.tr/db/ced/haberler/ced-yonetmeliginin--8230-79251-20230810152607.pdf

http://files.yesilekonomi.com/v/UONVhvAW1FTZIOfaUG3g


İsraf üzerine

 

Kâinatın sahibi her şeyi yerli yerince, kararında, eksiksiz, eşsiz ve mükemmel yaratmış. İnsanı ise tüm mahlûkat içinde en şerefli ve en üstün kılmıştır. Suyun altındaki milyarlarca irili ufaklı mahlûkatın, bir o kadar havada uçan kanatlıların, toprağın altındaki solucan ve haşaratın vs. varlıkların rızkını gönderen… Onlara nasıl besleneceğini, nasıl korunacağını, dostunu, düşmanını ve neslini nasıl devam ettireceğini öğreten Allah'ın (C.C) eşrefi mahlûkat olan insanı başıboş bırakması mümkün mü?

İnsan, ilahi öğretilere göre davransa, sade bir hayatı tercih edip israf ve savurganlık yapmasa, Allah (C.C.) dünyada sıhhat ve selamet, ukbada saadete kavuşur. Rızık korkusuna mahal yok. Şu fani dünyada ta kıyamete kadar; ona, torunlarına, kullandığı araç, vasıta ve hayvanlarına yetip artacak yiyecek, içecek, yakacak, süslenecek, barınacak tüm gereksinimler vardır. Ama bunlar, bu fani âlemin geçimlikleridir. İnsan bu dünyaya zevk ve hazlar için değil, Cennette kavuşacağı zevk ve hazlara hazırlık yapmak için gelmiştir. İmtihan sahasını zevk ve hazların merkezine çevirenler, cennetin ebedi saadetinden mahrum kalırlar.

Ancak bu gerçeğin farkında olanlar ne kadar da az… Özellikle insan, her şeyi maddeden ibaret gören batının batıl medeniyetinin hegemonyasına gireli, dünyadaki birçok denge gibi insanın hayat dengesi de bozuldu ve ayar tutmaz hale geldi. Kıtlık, kuraklık, küresel ekonomik krizler ve birçok toplumsal felaketlere birde bu pencereden bakmalıyız. Ta ki, fert, toplum ve devletler bazında önlem almak için acilen harekete gecelim.

Başlıca israf başlıkları

· Yeme içmede israf.

· Giyim kuşamda israf.

· Araç gereçte israf.

· Teknolojide israf.

· Enerjide israf.

· Çevrede israf.

· Zamanda israf – ömür israfı.

· Yaş günü vd. özel günlerde yapılan israflar.

· Lüks ve konfor sebebiyle yaşanan israflar...

TRT haber sitesindeki şu açıklamayı iyi bir düşünelim… Dünya üzerinde her 7 kişiden 1’i açlıkla savaşıyor. Birleşmiş Milletlerin (BM) raporuna göre, aç insanların sayısı 2017’de 821 milyona ulaştı. Bu da demek oluyor ki, Türkiye nüfusunun 10 katı kadar insan açlıkla yüz yüze. Dünya genelinde herkese yetecek kadar yiyecek üretilse de her gün açlığa bağlı nedenlerle yaklaşık 25 bin kişi hayatını kaybediyor.

Gıda ve Tarım Örgütünün en iyimser tahminlerine göre, üretilen gıdaların 3’te 1’i ziyan oluyor. Bu gıdaların yüzde 40’ı üretimden işleme aşamasına kadar olan süreçte kaybediliyor. En çok gıda israfının olduğu alanların başında ise, meyve sebze sektörü geliyor. Ürünler tarladan sofraya gelene kadar birçok noktada zarara uğruyor.

Dünya Bankası raporunda, çöplüklere atılan yiyeceklerin dünyada açlıktan ölen insanların 15 katını besleyecek miktarda olduğu bilgisi yer alıyor. Türkiye’de ise 1 yıl içinde 1,7 milyar ekmek çöpe atılırken, 214 milyar liralık gıda israfı yapılıyor.

Konuya biraz daha geniş bakarsak, israfın bir felakete dönüştüğünü görürüz. Enerjide, meyve-sebzede, ekmekte, suda israf öyle boyutlara ulaştı ki milli gelirde yarattığı kayıp 555 milyar lirayı buldu. Türkiye İsrafı Önleme Vakfı'nın (TİSVA) hazırladığı rapor, bir yılda milli gelirin yüzde 15'inin israf edildiğini ortaya koydu. Rapora göre günde 6 milyon ekmek de çöpe gitti.

Bunun yanına israf edilen yemek, pasta ve tatlı çeşitlerini de ekleyerek kabataslak bir hesap yapın. Sonra yanına su israfını, sigara israfını, elektrik vs enerji israflarını ekleyin…

Sadece rengi solduğu veya modası geçtiği için atılan veya değiştirilen, elbiseler, ayakkabılar, koltuk, koltuk, kanepe, oturma grupları, elektronik eşya, el-ev aletleri, cep telefonları vs. vs…

Hiçbirimiz paramızı yırtıp çöpe atmayız ama parayla asla satın alamayacağımız kadar değerli olan nice zamanlarımızı bozuk para misali çarçur ederiz. TV, net, futbol veya geyik muhabbetleriyle geçen zamanlar vs. vs. Allah'ın (cc) Asr suresinde zamana yemin edişini düşünelim. Zamanın bir saniyesini dahi geri getiremeyiz veya satın alamayız. Şehit imam Hasan el Benna şöyle der: “görevler zamandan daha çoktur, dolayısıyla zamanın bir dakikasının dahi zayi etme…..”

Artık sıradan insanlar evlerinde 2-3 TV, bilgisayar, tablet vs bulunduruyorlar. Kişi başı birer ikişer telefon da cabası. Durumu iyi olanlar, aile efradının her birine birer müstakil araba aldıkları gibi, kendilerine de 3-5 farklı araç alabiliyorlar. Şehir içi, şehir dışı, özel davetler için, arazi için ayrı ayrı araçlar… Ev apartman vs konusu da aynı; yazlık, kışlık, devre mülk, deniz evi ve daha neler… 

 

    Sözün özü, emperyalizmin kuralı yoktur, çıkarı vardır. Dünyayı açlığa, sefalete sürükleyen dolar hegemonyası bitmeden barışın, adaletin, özgürlüğün sağlanması mümkün değildir. Ortodoks politikalara dönüş diyerek insanlığın sefaletinin kaynağı dolar imparatorluğuna su taşımak Türkiye’ye patinaz yaptırır. Kurtuluşumuz, faiz ve dövizi artırarak üretimi yavaşlatmak, işsizliği artırmak, tedarik zincirlerini yok etmek, doları artırarak iş yapan şirketlerimizi emperyalistlerin üç kuruşa alacak hale getirmekten değil, bilakis inadına üretim, inadına büyüme, inadına zenginleşmekten geçiyor. Ekonomin güçlü ise dünyaya söyleyecek sözün olur. Üretebiliyorsan, satabiliyorsan insanlar sözünü dinler. Türkiye’nin kurtuluşu dolar emperyalizmine teslim olmaktan değil de dolarizasyon kampanyalarını desteklemekten geçiyor. vesselam…..

Konut satışlarındaki 5 aylık düşüş eğilimi sona erdi

 

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre; Türkiye genelinde konut satışları Temmuz ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 16,7 artarak 109 bin 548 oldu. Konut satışları Ocak-Temmuz döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 17,7 azalışla 675 bin 327 olarak gerçekleşti. İlk 7 aylık döneme bakıldığında aylık ortalama satış sayısının 100 binin altında kaldığı (96 bin 475) görülüyor.

Ocak ayında yıllık bazda yüzde 10,6 oranında artan konut satış sayısı son beş aydır (Şubat’ta yüzde 18, Mart’ta yüzde 21,4, Nisan’da yüzde 35,6, Mayıs’ta yüzde 7,7, Haziran’da yüzde 44,4) geriliyordu.

Temmuz ayında ise bu düşüş eğilimi sona erdi ve aylık satış sayısı 100 binin üzerine çıktı.

Öte yandan kıyaslanılan ay olan 2022 yılı Temmuz ayının uzun bayram tatiline denk gelmesi nedeniyle iş günü sayısı daha azdı. Bunun yanı sıra geçen yıl konut piyasasını canlandırmak amacıyla geniş kapsamlı konut kredi kampanyaları açıklanmıştı. Krediye erişimin gittikçe zorlaştığı bu yıl ise ipotekli konut satış sayıları gerilerken toplam satış sayısındaki artış dikkat çekiyor.

İpotekli konut satışları Temmuz ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 24,1 azalış göstererek 14 bin 533 oldu. Toplam konut satışları içinde ipotekli satışların payı yüzde 13,3 olarak gerçekleşti. Ocak-Temmuz döneminde gerçekleşen ipotekli konut satışları ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 28,2 azalışla 136 bin 63 oldu.

Diğer konut satışları ise Temmuz ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 27,1 artarak 95 bin 15 olurken toplam konut satışları içinde diğer satışların payı yüzde 86,7 olarak gerçekleşti.

İlk el konut satış sayısı, Temmuz ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 10,3 artarak 31 bin 641 oldu. Toplam konut satışları içinde ilk el konut satışının payı yüzde 28,9 oldu. İlk el konut satışları Ocak-Temmuz döneminde ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 14,5 azalışla 202 bin 799 olarak gerçekleşti.

İkinci el konut satışları ise Temmuz ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 19,5 artış göstererek 77 bin 907 oldu.

TCMB’nin verilerine göre ise; 2023 yılı Haziran ayında bir önceki aya göre yüzde 4,8 oranında artan konut fiyat endeksi (KFE), bir önceki yılın aynı ayına göre nominal olarak yüzde 95,9, reel olarak ise yüzde 38 oranında arttı. Önceki veride ise yıllık bazda nominal olarak yüzde 103,6, reel olarak yüzde 45 artış gerçekleşmişti. Enflasyondaki düşüş eğilimine paralel olarak konut fiyatlarındaki artış da ivme kaybetmeye devam ediyor. Ancak finansal yatırım araçlarının reel getiri oranları ile kıyasladığımızda konut yatırımının hâlâ en yüksek reel getiri sağlayan yatırım araçlarından biri olduğu görülüyor.

Doğal afetler ve suçlar

 

AFAD’ın tanımına göre afet; “Toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan, etkilenen toplumun baş etme kapasitesinin yeterli olmadığı doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olay. Afet bir olayın kendisi değil, doğurduğu sonuçtur.’’ Birleşmiş Milletler ise doğal afet tanımını afetin etkilediği kesimin kendi imkânlarıyla baş edemeyeceği her türlü kişisel, maddi veya çevre kayıplarına yol açarak toplum düzenini kesintiye uğratan bir durum olarak tanımlamaktadır. AFAD’a göre 31 adet afet tanımlanmış olup bu afetlerden 28 tanesi doğal afetlerdir. Söz konusu doğal afetler için Türkiye’de en çok yaşanılanlar; deprem, heyelan, sel, çığ, orman yangınları, su, dere taşkınları, hava muhalefeti vb afetler olarak gösterilebilir.

Son yıllarda yaşanılan iklim değişikliği, doğayı tahrip etme insan ve doğa ilişkisini bozmakta ve insan yaşamını negatif yönde etkilemektedir. Bunun sonucu olarak ekonomik ve sosyal yapı bozulmakta sonradan geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurmaktadır. Bu sonuçlar insan hayatında kalıcı iz bırakan veya geçici şoklara neden olan korku ve öfke duyma, suçluluk hissetme, utanç içinde umutsuzluk ve çaresizlik durumu gibi duygulara neden olmaktadır.

AFAD’a göre doğal afeti yaşamış bireylerin can veya mal kaybına uğramaları sebebi ile yardım ve kurtarma çalışmalarına gelenlerle birlikte yaşam rutinleri bozulmuş olup bunun sonucunda öfke, kaygı, güvensizlik vb. duyguları yoğun olarak yaşamaktadır. Olası doğal afetler karşısında yapılabilecek en etkili yöntem doğal afetlerin insan yaşamı üzerindeki etkilerini en aza indirme çabasıdır. Bu çabalar insanın yaşadığı çevre hakkında gerekli bilgilere sahip olması, afet sonucu oluşan olaylardan haberdar olunması, araştırmalar yapılması, planlar geliştirilmesi ve uygulamaya konulması gerekir. Tüm araştırma, planlama, uygulama çalışmalarına “Afet Yönetimi” denilmektedir.

Afet sosyolojisi, afetleri oluşturan sebepleri araştırarak, afetleri önleme ve afet sonrasında yapılacak çalışmalara katkı sunan bir bilim dalıdır. Afet sosyolojisi ile afet olduktan sonra toplumda afetzedelerin ve diğer insanların nasıl davrandığı, afetlerin nasıl bir sosyal dayanışma veya çatışmaya sebep olabileceği ve bunun sonucunda çıkabilecek eşitsizlikler ve diğer sosyal olgular bulunmaktadır. Bu bağlamda doğal afetin sosyal boyutları arasında afet ve suç ilişkisi önemlidir.

Afet ve Suç İlişkisi

Suç, “topluma zarar verdiği ya da tehlikeli olduğu kanun koyucu tarafından kabul edilen ve belirtilen eylem, davranış, tavır ve harekettir”. Geçmişten günümüze kadar olan süreçte toplumun zarar gördüğü her davranış kanun yapıcılar tarafından yasaklanmış ve cezalandırılmıştır. Durkheim, suçu tanımlarken bir suçu suç kılan şeyin, suç davranışı değil, o davranışı meydana getiren sosyal anlayış ve sosyal yargı olarak belirtir. Disiplinler arası bakıldığında suç kavramı; hukuksal açıdan yasaları çiğneme, siyasal açıdan istenmeyen yasadışı bir ölçüt, sosyolojik açıdan baskılanması gereken anti-sosyal davranış, psikolojik açıdan ise bir davranış problemi olarak dört ana grupta tanımlanmıştır.

Doğal Afetler sonucu ortaya çıkan çevrenin tahribatı dolayısı ile meydana gelen yoksulluk ve akabinde eşitsizlik, zayıf yönetişim gibi zayıflıklar toplumda kırılganlıkları körükler. Afet sonucu sadece can ve mal kaybı değil tüm yaşam döngüsü sekteye uğratmış olup bir toplumsal travma yaşanmaktadır (Kalaycıoğlu 2021, s.6). Toplumun yerleşik düzeni sarsıldığında alışılagelen düzenli tüm hayatlar tepe takla olmaktadır. Bu yüzden doğal afetler sosyolojik anlamda çok önemlidir.

Yine doğal afetler sonucunda insan ve hayvanların ölmesi, deprem nedeni ile yapıların, işyerlerinin yıkılması, tarım faaliyetlerinin durması, ulaşım alt yapısının zarar görmesi, haberleşmenin tahrip olması, oluşan tüm kayıplar sonucunda psikolojik etki, salgın hastalık, işsizlik, fakirlik oluşmaktadır. Bunun sonucu olarak afetzedelerin barınma, sağlık, güvenlik, yiyecek vb. ihtiyaçlarının karşılanması beklenirken oluşan bu kaos ortamından faydalanmak isteyen başka bölgelerden gelen kişiler suç işleyebilmektedir. Yeterli güvenliğin sağlanamadığı bu ortamda her türlü şiddet, yağma, hırsızlık olayları yaşanabilmektedir.

Yapılan araştırmalar sonucunda afet bölgesindeki tüm can ve mal kaybının yanı sıra alt yapının bozulması sonucu ev fiyatları düşmekteyken diğer afet yaşamayan yerlerde aşırı fiyat artışlarının olduğu, hırsızlıkların arttığı görülmüştür. Suç işlemenin doğal afetlerle birlikte arttığı konusunda yeterli araştırma bulunmaması negatif bir durum olsa da felaket sonrası suçların azaldığı varsayılmaktadır.

Marmara depreminin yaşandığı 1999 yılında yapılan bir emniyet görevlisi görüşmesinde hırsızlık, yağmalama ve ihtiyaç maddelerinin stok yapılarak karaborsa oluşturdukları gözlemlendiği fakat sonra emniyetin uğraşları sonucu bu durumun giderildiği belirtilmiştir. 2011 yılında Van depremi sonrası yapılan bir araştırmada ise en önemli sorunun güvenlik sorunu olduğu tespit edilmiştir. Terk edilmiş ve kullanılmayan işyerlerinin yağmalanması da bulgular arasındadır. Diğer illerden gelen kişilerin enkazlardan para ve değerli eşya çaldıkları tespit edilmiştir. Doğal afetler aynı zamanda güvenlik sorunu ve suç işleme potansiyelinin ortaya çıkmasında büyük rol oynarlar. Bunlar arasında insan ve kadın ticaretinin artması da vardır.

Doğal afetlerin büyük şehirlerde yaşanması durumunda nüfusun yoğunluğu bakımından gerekli olan yardımların sağlanması zaman almaktadır. Bu yüzden oluşan güvensizlik ortamı sonucu suça teşebbüs artmaktadır. Kamu düzeninin bozulması sonucu suç oranının artması kaçınılmazdır. Afetzedelerin yaşam savaşı verdiği bir yerde binaların eşyaların korumasız olması hırsızlık olaylarının artmasına sebep olmaktadır. Yine sosyal düzenin bozulduğu kamu düzeninin sağlanamadığı felaket ortamında hırsızlığın yanış sıra gasp, organ ve insan kaçakçılığı görülmektedir.

Doğal afetlerde meydan gelen bir diğer suç da terör örgütü mensubu kişilerin uygun ortam yaratma teşebbüssünde bulunma eğiliminde olmalarıdır. Kaos ve güvensizlik ortamı terör mensupları için en uygun ortamdır. Ayrıca cinsel istismar, tecavüz, zorla alıkoyma, cinayet, çocuk kaçırma vb. suçlarda yoğunluk yaşanmaktadır. Zira yakalanma riskinin düşük olduğu afet ortamında kargaşa hâkim olduğu sürece suç oranı artmaktadır.

Doğal Afetlerde Suçların Önlenebilmesi İçin Alınabilecek Tedbirler

Doğal afetlerde oluşabilecek suçlara istinaden suç öncesi ve sonrası için alınabilecek tedbirler önceden hazır edilmeli, her türlü koruyucu güvenliğin sağlanması ve tesis edilmesi güvenlik kuvvetlerinin görevleri arasındadır. Bunun için afet öncesi gerekli stratejileri belirlemek, suç işlemenin sosyal nedenlerini araştırmak bunun için projeler oluşturmak da buna dâhildir. Doğal afetlerden sonra yaşanan travmaların giderilmesi için sosyal projeler uygulanmalıdır.

Doğal Afet sonrası bölgede çok sıkı tedbirler alınıp kontrol sağlanmalı, afet bölgesine giriş ve çıkışlar denetlenmeli, yetkisi olmayan kişilerin girmelerine ki yardım amacı ile bile olsa izin verilmemeli, potansiyel suçluların girmesine asayişi sağlayarak engel olunmalıdır. Yine ebeveynsiz kalan çocuklar kayıt altına alınıp korunmaları ve barınmaları sağlanmalı, aynı şekilde kadın ve yaşlıların da aynı muameleye tabi olmaları sağlanmalıdır.

Güvenlik birimlerinin yetkilerinin geliştirilerek ilk önce arama kurtarma görevinde olması daha sonra ise asli görevlerine dönüp güvenliği sağlanmalıdır. Yetkilerini ihmal veya istismar eden kamu görevlileri ise cezalandırılmalıdır. Güvenlik ve kolluk kuvvetleri tüm suç türleri hakkında bilgilendirilmelidir. Bunun için eğitim, tatbikat yapılıp eğitim süreci daima canlı tutulmalıdır. Oluşabilecek sorunlar hakkında raporlar hazırlayıp önceden hazırlıklı olunmalıdır. Afetzedelere bilgi akışı sağlıklı bir biçimde yapılıp bilgi kirliliği önlenmelidir. Basın yayın organlarına bu konuda hassasiyetleri hatırlatılmalı yalan ve aslı olmayan haberlerin yapılmasına izin verilmemelidir. Yapılan tüm eylemler kayıt altına alınıp rapor halinde saklanmalıdır. Doğal afetlerden sonra yapılması gereken diğer hizmet ise psiko-sosyal hizmettir. İyileştirme sürecinde afetzedeler için bu süreç ve destek çok önemlidir. Böylece acil durumlarla başa çıkabilme yetisi kazanma, suçlular ve suç konusunda uyarılma-bilgilendirme yapılması farkındalığın oluşturulması açısından çok önemlidir.

Son yıllarda yapılan çalışmalar sonucu eskiye nazaran afet yönetiminde ilerleme kaydedildiği, bütüncül afet yönetimi oluşumu ile daha kapsamlı bir şekilde çalışmalar yürütülmektedir.

Dr. Gülay KURT

Soru1: Moody's Türk bankacılık sektörüne bakışını negatiften durağana çeviren nedir?

Moody's Corporation, bir finansal hizmetler şirketidir ve özellikle kredi derecelendirmesi ve risk analizi konusunda faaliyet gösteriyor. Temel olarak şirketlerin, devletlerin ve diğer finansal kuruluşların borçlarını derecelendirmek ve bu borçların geri ödenme ihtimalini değerlendirmek amacıyla çalışır. Türkiye’de bankacılık sektöründe kredi notunu negatiften durağana çevirmesi, Türk bankaların mali durumunun ve finansal performansının düzelmeye başladığını veya risklerin azaldığını gösteriyor. Bu, borç geri ödeme yeteneğinin veya finansal durumun daha istikrarlı hale geldiği anlamına gelir.

Soru2: Mevcut ekonomik durum ışığında Türk Lirası’nın gelecekteki göstergeleri nelerdir?

Enflasyondaki yükseliş Türk Lirası’nın değer kaybetmesine neden olmaktadır. 14-28 Mayıs seçimleri sonrasında uygulanmaya başlayan ekonomi politikaları sebebiyle enflasyon yeniden yükselişe geçti. Artan enflasyon beraberinde döviz kurunda artışa neden oldu. Türk Lirası’nın gelecekteki değerini de enflasyon oranlarındaki artış ve azalış belirleyecektir. Mevcut göstergelerle bakıldığında Merkez Bankasının tahminlerine göre Türk Lirası bir süre daha değer kaybetmeye devam edebilir.

Soru3: Türkiye başarılı bir ekonomik büyüme modelini mi taklit etmeye çalışıyor?

Türkiye 14-28 Mayıs genel seçimleri sonrasında klasik liberalist ekonomi modelini uygulamaya başladı. Bu modele göre yurtiçi talep azaltılarak enflasyon oranı düşürülmeye çalışılıyor. Faiz oranlarının düşük olduğu dönemde vatandaşların büyük bölümü borçlanarak talep artışına neden oluyordu. Yüksek talep (harcamaların artması) fiyatların artmasına neden oluyordu. Çünkü enflasyonun iki temel nedeni vardır. Biri talep diğeri ise maliyet. Maliyet enflasyonu, düşük faiz oranlarıyla birlikte talep enflasyonunu tetikledi ve enflasyonun daha hızlı artmasına neden oldu. Yeni ekonomi modeli ile talebin azaltılması için önce faiz artışı yapıldı. Yani borçlanmanın maliyeti artırıldı. Sonrasında vergi artışı ile bu model desteklendi.

Soru4: Türkiye, Arjantin ve Mısır'ın kaderini tekrarlamaktan nasıl kaçınabilir?

Arjantin faiz oranlarını enflasyon oranlarının üzerine çıkararak sıcak para çekerek finansal istikrarı sağlamaya çalıştı ancak bu yöntem çok başarılı olmamış gibi görünüyor. Ancak Türkiye coğrafi konumunu avantaja çevirerek ihracat artışı ve diplomatik adımlarla doğrudan yatırımcı çekerek finansal istikrarı sağlama çalışması yürütüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerçekleştirdiği Körfez turu bu yönde atılan önemli adımlardan biri olmuştur.

Türkiye, ekonomik reformlarının meyvelerini bir sonraki yerel seçimlerden önce alabilecek mi?

Önümüzdeki yerel seçimlere politikaların meyvesini vermesi çok beklenmiyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yaptığı açıklamalara göre politikaların meyvesini 2024 yılının ortalarında yani haziran ayından sonra vermesi bekleniyor.

Uluslararası basın Türkiye ekonomisini yakından takip ediyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri Türkiye’nin jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik konumudur. Türkiye’nin kıtaların kesiştiği noktada yer alması ve bu nedenle çok geniş coğrafya ile siyasi ve ticari ilişkilerinin olması Türkiye’yi önemli kılmaktadır.

Gerek Avrupa ülkeleri gerekse Ortadoğu coğrafyasını yakından ilgilendiren Türkiye ekonomisi yeni bir doğrultuda ilerlemeye devam ediyor. Bu durum Türkiye’nin Uluslararası Politik Ekonomi alanında attığı ve atacağı adımları daha da kritik hâle getirmektedir. Çünkü Türkiye, ekonomik olarak dinamik ve büyük bir pazar potansiyeline sahip bir ülkedir. Genç ve eğitimli nüfusu, tarım, sanayi ve hizmet sektörlerindeki çeşitliliği, Türkiye'yi bölgesel ve küresel ekonomide önemli bir oyuncu haline getirir. Aynı zamanda Türkiye'nin enerji nakliyatındaki rolü, jeoekonomik açıdan da önemlidir. Enerji hatlarının geçiş noktalarından biri olarak, enerji güvenliği ve tedarik açısından büyük bir rol oynamaktadır.

18 Ağustos 2023 Cuma

 

2023 yılı Temmuz ayı sonu itibarıyla ülkemiz kurulu gücü 105.135 MW’a ulaşmıştır.

 

2023 yılı Temmuz ayı sonu itibarıyla kurulu gücümüzün kaynaklara göre dağılımı; % 30’u hidrolik enerji, % 24,1’i doğal gaz, % 20,7’si kömür, % 11’i rüzgâr, % 9,9’u güneş, % 1,6’sı jeotermal ve % 2,6’sı ise diğer kaynaklar şeklindedir.

 

Ayrıca Ülkemizde elektrik enerjisi üretim santrali sayısı, 2023 yılı Temmuz ayı sonu itibarıyla 12.251’e (Lisanssız santraller dâhil) yükselmiştir. Mevcut santrallerin 751 adedi hidroelektrik, 68 adedi kömür, 362 adedi rüzgâr, 63 adedi jeotermal, 346 adedi doğal gaz, 10.169 adedi güneş, 492 adedi ise diğer kaynaklı santrallerdir.

15 Ağustos 2023 Salı

Küresel kriz ve Türkiye ekonomisi


Dünya ekonomisi son yıllarda yaşanan küresel krizin etkisinden henüz çıkamamışken, 2020 yılında dünyayı etkisi altına alan ekonomik hasar ve tedarik zincirinin kırılması da eklenince, sistem yeni bir sıkıntı içine düştü. Salgının yarattığı sıkıntılar geride bırakılmışken bu kez de Rusya-Ukrayna savaşı yeni bir kriz ortamının doğmasına yol açtı.

Bu iki vakanın yaratığı global ekonomik sorunların beraberinde getirdiği enflasyonist ortamlar ve resesyon beklentileri birçok ülke için maalesef önceden öngörülebilmiş vakalar değildi. Küreselde, başta enflasyon/ resesyon olmak üzere yeni kriz beklentileri gündemdeki yerini korumaya devam ederken Türkiye ekonomisinin bu küresel krizden etkilenmemesi de mümkün değildi.

Ayrıca, buna ülkemizin yaşadığı büyük deprem felaketinin yarattığı ekonomik kayıpları da eklemek gerekiyor. 2000 yılından sonra yeni dünya düzeni adı altında farklı bir kapitalist piyasa ekonomisi devreye sokuldu. Bunun sonucu olarak hem ülkeler arası hem de ülkeler içi gelir dağılımı bozulma eğilimine girdi.

Az sayıda zengin daha zenginleşirken, daha büyük kitleler yoksullaştı. Üretmeye, gelir dağılımını düzeltmeye, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaya, çevreyi korumaya yönelmek yerine tam tersine daha fazla büyümek uğruna bütün değerleri ve çevreyi alt üst etmeye öncülük etmiş bir durum oluştu. Benzer yöntemleri farklı araçlarla kullanan Çin öne çıkmaya başlayınca bu kez ABD o akımı durdurabilmek için o güne kadar şampiyonluğunu yaptığı serbest ticareti bir kenara bırakarak ticaret savaşlarına yöneldi. Acaba, kapitalizm dünya genelinde yeni bir sınav mı veriyordu?

Küresel sistem son yıllarda gelişmiş ekonomilerin piyasaya sürdüğü likidite ve uyguladıkları düşük faiz politikasıyla devam etti. Buna bağlı olarak, merkez bankalarının izlediği para politikalarına da bu görüş etkin oldu. Bu gelişmeler dünyaya dağılmış olan dolarların ABD’ye dönmeye başlamasına yol açtı ve ilk kez para arzı genişlemesi Amerikan ekonomisi üzerinde ek enflasyonist etkiler yarattı. Fed, bir süre bu etkilerin geçici olduğunu düşünerek faizlere müdahale etmedi.

Akabinde benzer bir durum Avrupa’da da görüldü. Sonuçta gelinen aşamada Fed, faiz artırmak zorunda kaldı. Şimdilerde bir yandan piyasaya çıkardığı likiditeyi geri çekmekten söz etmeye başladı. İngiltere Merkez Bankası da aynı yolu izlemeye başladı. Haliyle, Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri artırması da çok uzak değil.

Enflasyon gerçeği

Enflasyon: dolaşımda bulunan para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki açığın büyümesi nedeniyle ortaya çıkan fiyatların yükselişi ve para değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik ve parasal süreç olarak tanımlanır.

2021 başlarında Covid-19 salgının yarattığı tedarik zincirinin bozulması, başta döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalar çeşitli kritik malların fiyatlarının yükselmesiyle birlikte enflasyonist etkiler ortaya çıkmaya başladı ve ABD’de tahvil faizleri yükselişe geçti. 2022 başlarında ise, bu olumsuz görünüme Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı sıkıntılar eklendi. Bu gelişme petrol fiyatlarını daha yukarı iterek enflasyonu daha da yükseltti.

Türkiye ekonomisi bu gelişmelerin etkisindeyken, 2023 yılında 11 ilimizi kapsayan büyük depremin yarattığı ekonomik sarsıntı ve geride bırakılan önemli seçim sürecinde yapılan yüksek kamu harcamaları Türkiye ekonomisini ciddi bir şekilde etkiledi. Buna bağlı olarak, uzun zamandır durgun seyreden enflasyon ve kurlardaki dalgalanma ciddi yükseliş gösterdi.

Resesyon beklentisi/kaygısı

Genellikle ülke ekonomileri aşağıdaki nedenlerle resesyona girmektedir:

-Ekonomik büyümenin nüfus artış hızının altına inmesi,

-Kişi başına düşen milli gelirin en az altı ay süreyle durağan olması ve gerileme göstermesi,

- İşsizliğin artması,

-Ekonomik faaliyetlerin duraklaması ve gerilemesi,

- Üretim faaliyetlerinin düşmesi

Durgunlukla mücadelede en önemli ekonomik politika kamu harcamalarını aynı düzeyde bırakarak vergileri azaltma yoluna gidebilmektir. Vergileri azaltma politikasının etkinliğindeki amaç ise, vergi indirimlerinden daha çok kişinin istifade etmesini sağlamak, kullanılabilir gelir artışıyla kişilerin tüketim ve yatırım harcamalarındaki artışı sağlayabilmektir.

Ülkemizde yaşanan büyük deprem felaketinin ardından yaralarının sarılması için yapılan harcamalar bütçe dengesini bozunca tedbir olarak ilave getirilen vergiler ve kurlarda meydana gelen artışların maliyetlere yansıması sonucu tüketici cephesinde ürün fiyatlarındaki ciddi artışların enflasyon tahminlerini olumsuz etkileyeceği yönündeki tedirginliğe yol açtı. Hükümet ise, bu tedirginliği gidermek için radikal tedbirler almaya devam ediyor. Toplumun beklentisi ise, ek vergilerin veya vergi artışlarının kalıcı değil geçici olmasıdır.

Elektrik Üretim (Temmuz 2023)

 

Haziran ayında yaklaşık 25,2 teravatsaat (TWh) olan toplam elektrik üretimi, yılın yedinci ayında 31,4 TWh olarak gerçekleşti. Bununla birlikte, Temmuz ayına ilişkin ortalama günlük elektrik üretiminin bir önceki yılın aynı dönemine göre %8,8 ve bir önceki aya göre %20,7 arttı. 

Haziran ayı içerisinde üretilen elektriğin % 45,4’ünü sağlayan termik santraller, Temmuz ayında toplam üretilen elektriğin % 56,7’sini karşıladı. Elektrik santrallerinin kaynak bazlı kırılımı incelendiğinde ise, bir önceki ay % 29,8’lik bir paya sahip olan hidroelektrik santraller, Temmuz ayında toplam elektriğin % 20,7’sini üretti. Aynı dönemde rüzgâr enerjisi santrallerinden üretilen elektrik miktarının payı bir önceki aya göre 0,7 yüzde puan artarak % 9,7 oldu. Jeotermal enerji santralleri ise üretilen toplam elektriğin % 2,3’lük kısmını sağladı. 2022 yılı ortalaması % 42,7 olan yenilenebilir enerji santrallerinin elektrik üretimindeki payı, 2023 yılı Temmuz ayında % 43,3 seviyesinde gerçekleşti. İlgili dönemde, baraj tipi hidroelektrik santraller toplam üretimin % 15,5’ine katkıda bulunurken, nehir tipi hidroelektrik santralleri toplam üretimin % 5,1’ini karşıladı. Bununla birlikte rüzgâr ve güneş enerjisi santrallerinden elde edilen elektriğin toplam üretilen elektriğe oranı % 20,3 olarak kaydedildi.

Kaynak: TEİAŞ, TSKB Ekonomik Araştırmalar 

Haziran ayında yaklaşık 25,2 teravatsaat (TWh) olan toplam elektrik üretimi, yılın yedinci ayında 31,4 TWh olarak gerçekleşti. Bununla birlikte, Temmuz ayına ilişkin ortalama günlük elektrik üretiminin bir önceki yılın aynı dönemine göre % 8,8 ve bir önceki aya göre % 20,7 arttığı görülüyor. 

*Temmuz ayı lisanssız güneş santralleri üretim verileri EPİAŞ Şeffaflık Platformu’nda açıklanmadığından Temmuz ayı lisanssız güneş enerjisi santralleri günlük ortalama elektrik üretimi Haziran ayının günlük ortalaması ile aynı kabul edilmektedir

Kurulu Güç Analizi (Temmuz 2023)


    2022 yılı Aralık ayı sonunda 103.809 megavat (MW) seviyesinde olan Türkiye toplam kurulu gücü, 2023 yılı Temmuz ayı sonunda 105.079 MW seviyesine ulaştı. Temmuz ayında toplam net 175,9 MW kurulu güç devreye alınırken, bu kurulu gücün 157,0 MW’ı güneş enerjisi santrallerinden sağlandı. Aynı dönemde rüzgâr enerjisi santrallerinde 14,0 MW ve yenilenebilir atık enerjisi santrallerinde 2,1 MW artış gerçekleşti. Temmuz ayında doğal gaz santrallerinde net 5,2 MW kapasite azalması gerçekleşti.

    Temmuz ayında devrede olan santrallerin % 54,9’unu yenilenebilir kaynaklardan elektrik üreten santraller oluşturdu. Böylece yenilenebilir kaynakların oranı artmaya ve % 54 seviyesinin üzerinde kalmaya devam etti. Hidroelektrik santraller, Türkiye toplam elektrik kurulu gücünün % 30,1’ini oluştururken, rüzgâr ve güneş enerjisi santrallerinin toplam kurulu güçteki payı % 20,9 seviyesinde gerçekleşti. 

    2022 Aralık : 103.809 MW

    2023 Haziran : 104.903 MW

    2023 Temmuz : 105.079 MW

Rüzgâr yatırımları için 29 yeni YEKA belirlendi

 

Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı (YEKA) modeline dayalı karasal rüzgâr enerjisi yatırımları için yeni alanlar belirlendi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Resmî Gazete’nin 15.08.2023 tarihli sayısında yayımlanan ilana göre Türkiye’nin 33 ayrı şehrinin sınırları içerisinde yer alacak 29 YEKA için toplamda 1.303,58 km2 alan belirlendi.

Belirlenen yeni YEKA’ların isimleri şu şekilde oldu; Adıyaman-2, Çankırı – 4, Çankırı – 5, Çorum-2, Elazığ-3, Elazığ-4, Giresun-2, Giresun-3, Giresun-4, Giresun-6, Karaman-2, Kütahya-1, Kütahya-2, Kütahya-4, Kütahya 5-1, Kütahya 5-2, Malatya-2, Ordu-1, Ordu-3, R3-Samsun-1, Sivas-3-1, Sivas 3-2, Tokat-2, Tokat-3, Tokat-8,Tokat-9, Trabzon-2, Trabzon-4 ve Yozgat-2.

 

Güneşte küresel güç yıl sonunda 1.500 GW’a yaklaşacak

 

Araştırma ve danışmanlık kuruluşu Wood Mackenzie 2022 sonu itibariyle 1.200 GW düzeyinde olan küresel güneş enerjisi kurulu gücünün bu yıl 270 GW düzeyinde artış göstereceğini öngördü.

Kuruluşa göre yıllık artış rakamı da gelecek beş yıl boyunca düzenli bir şekilde artış göstererek 2032 yılına gelindiğinde 330 GW seviyesine yükselecek.

Kuruluşa göre bu artışta ülkelerin yenilenebilir enerji alanında belirledikleri iddialı hedefler, artan elektrifikasyon, kömürlü termik santrallerin aşamalı olarak devre dışı bırakılması, enerji güvenliği alanındaki endişeler ve güneş enerjisinden seviyelendirilmiş elektrik üretim maliyetlerinin düşmeye devam etmesi gibi faktörler etkili olacak.

Ülkeler bazında ise Çin’de yaşanan kapasite sorunlarına rağmen, düşen polisilikon fiyatlarının da etkisi ile hızlı büyüme devam edecek.

Amerika Birleşik Devletleri’nde ise geçtiğimiz yıl tamamlanan fakat bağlantı sorunları nedeni ile elektrik üretmeye başlayamamış kurulumların devreye girmesi ile ilk çeyrekte görülen toparlanmaya karşın, bağlantı gecikmeleri ve tedarik zincirinde devam eden sorunlar ile birlikte ekonomik belirsizlik konut kurulumlarının da yavaşlaması ile büyümenin sınırlı kalmasına neden olacak.

Bununla birlikte çalışmada ülkede yürürlüğe giren Enflasyonu Düşürme Yasası sayesinde ülkedeki proje stoğunun hızla gelişmekte olduğuna da dikkat çekildi.

Avrupa pazarında ise doğal gaz fiyatlarındaki gerilemenin ve talepteki azalışın olumlu olarak beklentilerin ötesine geçmesi ile enflasyon ve faiz oranlarındaki artışlar, kıtanın güneş enerjisi gücünün bir önceki yıla göre çok daha yavaş artmasına neden olacak.

Çalışmada Birleşik Krallık’ta ilk çeyreki konut kurulumlarının 2022’nin ilk çeyreğine göre iki kata kadar fazla artış gösterdiğine de dikkat çekilirken, ülkenin konut pazarındaki kurulumların 2023’te bir önceki yıla göre %60 oranında yükseleceği öngörüsü de yer aldı.

Romanya’da dağıtık güç beş yıl içinde 6,5 GW’a ulaşacak

Bununla birlikte çalışmada Romanya pazarına da dikkat çekildi.

Çalışmaya göre ülkede 150 bin konutta güneş enerjisi kurulumu için devreye alınan 610 milyon Avro bütçeli sübvansiyon programının da etkisi ile ülkedeki dağıtık güneş enerjisi kurulumlarının gücü 2027 yılına kadar 6,5 GW’a ulaşacak.

​Enflasyonla mücadele ve işsizlik

 

Türkiye İstatistik Kurumu Haziran ayı işsizlik verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre işsizlik oranı 0,1 puan artarak % 9,6 seviyesinde gerçekleşti. Ancak işsizlik verilerine sadece işsizlik oranı üzerinden bakmak eksik olur. Bu nedenle istihdam oranı ve iş gücüne katılım oranına da bakmak gerekir. İstihdam oranı 0,6 puan azalarak % 47,8 oldu. Bununla beraber işgücüne katılma oranı ise 0,6 puan azalarak % 52,9 olarak gerçekleşti.

Verilere bakıldığında iş gücüne katılım oranında bir azalma görünüyor. Yani daha önceden iş arayanlar bir sebeple iş aramaktan vazgeçmiş. Ayrıca istihdam oranında da azalma olduğu görünüyor. Hem iş gücüne katılım hem de istihdamdaki azalmanın etkisiyle işsizlik oranı da artmış. Ancak istihdam oranı ve iş gücüne katılım oranı ile beraber düşününce işsizlik oranında daha yüksek bir artış olması bekleniyor.

Nitekim enflasyon ile mücadele sürecinde uygulanan faiz ve vergi artırımı politikası talebi düşürmek için yapıldığı için işsizlik oranının daha da artacağı zaten beklenen bir durum. Kredi musluklarının kısılması, borçlanma maliyetlerinin artırılması, talebin daraltılması esnafın daha az mal sarmasını neden olacak. Daha az satış daha az iş gücüne ihtiyaç duyulması anlamına gelir. Esnaf daha az mal satınca üreticiler de daha az üretim yapacak ve daha az iş gücüne ihtiyaç duyacak. Yeni istihdam artışı bir yana işçi çıkarmalar dahi olacaktır. Tüm bu bağlamda düşünüldüğünde işsizlik oranı önümüzdeki aylarda artışını sürülecektir. Nihayetinde perakende satış hacminde verilerine bakıldığında aylık bazda 0,1 oranında bir azalma görünüyor. Faiz artışının etkisi ile sonraki aylarda perakende satış hacminin daha fazla azalacağı beklentisi artıyor. Ancak yaz dönemi olması sebebiyle tatilcilerin harcamalarını artırdığı bir dönem olduğu da göz önüne alınırsa perakende satış hacminde beklenen azalma bir iki ay gecikmeli de olabilir. Nitekim faiz oranlarındaki artışın uygulama tarihleri de yine Merkez Bankası faiz kararından sonraki aylarda uygulanmaya başlandığı için de etkisi sonbahar aylarında görülecektir.

İşsizliğin artmaması için uygulanması gereken en önemli politika ihracatın artmasıdır. İhracat odaklı bir büyüme modeli olursa içeride talebi azaltıcı politikalar uygulanırken üretimin devam etmesi ve istihdamın sağlanabilmesi için böyle bir politika uygulanması elzemdir.

Türkiye’de genç nüfusun yoğun olması istihdam artışı için yeni yatırımların artmasını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle Uluslararası Doğrudan Yatırım artışı ve ihracat artışı ile ekonomik büyüme sağlanabilirken istihdam artışı sağlanarak işsizlik ile mücadele edilebilir.

İşsizlikle mücadele yollarından bir diğer önemli husus ise kısmi zamanlı çalışma imkanlarının artırılması lazım. Çalışma saati düşürülüp kısmi zamanlı çalışma imkanı artırılırsa bir süre maliyet artışı olmuş gibi görülür ancak istihdam artışı beraberinde verimliliği artıracağı için büyümeyi de olumlu etkileyecektir.

İşsizliği azaltmak için uygulanabilecek diğer politikaları şu şekilde ifade edebiliriz.

1. Eğitim ve Beceri Geliştirme Programları: İşgücünün yeteneklerini güçlendirmek için eğitim ve beceri geliştirme programları oluşturulabilir. Mesleki eğitim kursları, teknik okulların desteklenmesi ve yeni teknolojilere uyumlu yeteneklerin kazandırılması bu alanda etkili olabilir.

2. Girişimcilik Teşvikleri: Yeni işletmelerin kurulmasını teşvik etmek için vergi avantajları, finansal destekler ve hızlı kuruluş süreçleri sunulabilir. Girişimciliği teşvik eden politikalar iş fırsatlarını artırabilir.

3. Altyapı Yatırımları: Altyapı yatırımları, inşaat sektörünü canlandırarak istihdam yaratabilir. Yollar, köprüler, enerji tesisleri gibi projeler hem kısa dönemde hem de uzun dönemde istihdamı artırabilir.

4. Sektörel Destekler: Özellikle büyüme potansiyeli yüksek sektörlere yönelik teşvikler ve destekler sağlanabilir. Bu şekilde işgücünün talep edildiği alanlarda istihdam artışı sağlanabilir.

5. İş Dünyasının Büyümesini Destekleyen Reformlar: İş dünyasının rekabet gücünü artıracak düzenlemeler, iş yapma kolaylığını artırabilir. Bürokrasiyi azaltan, yatırımları kolaylaştıran reformlar istihdamı olumlu etkileyebilir.

6. İşgücü Piyasasının Esnekliği: Esnek çalışma modellerinin teşvik edilmesi, işverenlerin işgücü taleplerine daha hızlı cevap verilmesini sağlayabilir.

7. Dış Ticaret Politikalarının Gözden Geçirilmesi: İhracatın artırılması için uygun dış ticaret politikalarının benimsenmesi, yeni pazarlara açılma ve iş imkanlarının çeşitlenmesini sağlayabilir.

8. İşsizlik Sigortası ve Sosyal Güvence Sistemleri: İşsizlik sigortası ve sosyal güvence sistemleri, işsizlik durumunda bireylere destek sağlayarak ekonomik güvenceyi artırabilir.

Tüm bu öneriler enflasyonist dönemde istihdamı koruyarak işsizliğin artmaması in yapılabilecek uygulamalardır. Bu nedenle enflasyonu düşünürken işsizlikle mücadele de ihmal edilmemelidir. Enflasyon ile mücadelede işçiyle mücadeleye dönüşmesi gerekir.

10 Ağustos 2023 Perşembe

Türkiye'de Dünya Mirası Listesi

 

Birleşmiş Milletrere bağlı olan UNESCO 17. Genel Konferansı, 16 Kasım 1972 tarihinde Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme’yi ka-bul etti. Türkiye Sözleşmeye 16.03.1983 tarihinde katıldı. 

Ünesco’nun listesinde 3 tip varlık vardır:
1-Tangible Heritage (Tarihi eserler, câmi, hamam vs..)
2-Natural Heritage (Dogal varlıklar)
3-İntangible Heritage (Nesilden nesile gelen kültürel alışkanlıklar, âdetler, şîve, el  sanatı, halk oyunlar ve yemekler...)

Türkiye’deki Kültürel Miras Listesi

1. Divriği Ulu Câmii ve Darüşşifası (Kültürel-Sivas) -1985 
2. İstanbul'un Tarihi Alanları (Kültürel-İstanbul) -1985 
3. Göreme Millî Parkı ve Kapadokya kayalik sitleri (Karma-Nevşehir) - 1985 
4. Hattuşa: Hitit Başkenti (Kültürel-Çorum) - 1986 
5. Nemrut Dağı (Kültürel-Adıyaman) - 1987 
6. Hieropolis-Pamukkale (Karma-Denizli) - 1988
7. Xanthos-Letoon (Antalya-Muğla) - 1988 
8. Safranbolu Şehri (Kültürel-Karabük) - 1994 
 9. Truva Arkeolojik Alanı (Kültürel-Çanakkale) - 1998 
10. Selimiye Câmii ve Külliyesi (Kültürel-Edirne) - 2011 
11. Çatalhöyük Neolitik Sit Alanı taş devri yarleşim alanı. (Kültürel-Konya) - 2012 
12. Bursa ve Cumalıkızık Köyü: Osmanlının Doğuşu (Kültürel-,Bursa) - 2014 
13. Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı (Kültürel-İzmir) - 2014 
14. Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri (Kültürel-Diyarbakır) - 2015 
15. Selçuk ilçesi Efes Antik Kenti (Kültürel-İzmir) (1994) - 2015 
16. Ani Arkeolojik Alanı (Kültürel-Kars) - 2016 
17. Aphrodisias (Kültürel-Aydın) - 2017 
18. Göbeklitepe Arkeolojik Alanı (Kültürel-Şanlıurfa) - 2018
19. Arslantepe Höyüğü (Kültürel-Malatya) - 2021