14 Haziran 2017 Çarşamba

*Yalan Rüzgarı, Kin, Nefret Fırtınası*

*Av.Prof.Dr.Nurullah Aydın*
 
*12 Haziran 2017-Ankara*
 
 
 
*Yalan Rüzgarı, Kin, Nefret Fırtınası*
 
 
 
Ülkede yalancılık ideolojisi egemen olmuş durumda. Maskeler ise çeşitli,
kamplaşma artıyor
 
Ülkede kin, nefret, öfke fırtınası yaşanıyor. Fırtına bilinçli bir şekilde
yaşatılıyor.
 
Soyu soğu belirsiz Müslüman maskesi takmış şarlatanlar ülkede insanların
ortak değerlerini altüst etmeye devam ediyorlar.
 
 
 
Şer güçlerin devlet yönetim ipoteği, özel milis güçleri, özel istihbarat
örgütleri, ülke ekonomik kaynaklarının yabancılara devredilmesi
tartışılmıyor. İşbirlikçilere kin nefret öfke duyulmuyor.
 
 
 
Ne yazık ki; rezilliğin dibine vuranlar, toplumun tümünü ya da bir kesimini
rencide edici, kırıcı, yaralayıcı ifadeleri kullanmaktan hiç kaçınmıyor.
 
 
 
*Bilinçli ya da değil gerçekleştirilen çirkinlik kimin eseri diye sormak
gerekir.*
 
 
 
Toplumda artık herkes etnik köken, din mezhep araştırmasına yönelmiş
durumda. Güvensizlik, ayrışma hızla artıyor. Birlik ve beraberlik
söylemleri ciddiye bile alınmıyor.
 
 
 
Kamplaşma artıyor. Toplumda küllenmiş geçmişe ait ne varsa tartışma konusu
ediliyor. İnsanlar şaşkınlık içinde! Ne adına bunlar yapılıyor,
demokratikleşme ve özgürlük adına. Acaba gerçekten öyle mi?
 
 
 
Gerçekleşen rezillikten sadece partiler, gazeteciler, akademisyenler mi,
aydınlar mı sorumlu?
 
 
 
Suç işleyenlere yaşa varolan diyenlerin, hiç bir işlem yapmayanların hiç
suçu yok mu?
 
 
 
Reyting canavarına kurban verdiğiniz topluma aşılanan zehir, etkisini gün
geçtikçe arttırıyor.
 
 
 
TV'deki programların, gazete manşetlerinin, köşe yazılarının, hayatımızı
işgal etmesi, hatta sadece hayatımızla sınırlı kalmayıp hayallerimizi bile
işgal altına alması sıkıntılı bir süreç.
 
 
 
*Düşünen ve üreten beyinler yetiştiremezsek,* gençlerin ellerine hamburger
kolayı verirsek, gerçek başarının iç huzuru ve mutluluk olduğunu unutturan
hayatlar yaşatırsak, sevmezsek/öpmezsek, kendine saygı kavramını
yaşamlarına entegre edemezsek, prensipler geliştirecekleri onurlu hayatlar
yaşatamazsak, sadece para ve bilgisayarla oyalanıp zaman öldürmelerine
müsaade edersek olacağı bu elbet!
 
 
 
Ne olmak istediğini bilmeyen ve hayatının merkezine dizi karakterlerini
oturtan gençler, bizim geleceğimiz. Ama bizler, bugünümüzü ziyan ettiğimiz
gibi geleceğimizi de yok ediyoruz. Küresel ısınma bile, insanlık kadar
dünyaya zarar veremez!
 
 
 
*Değerlerine sahip çıkmayan bir toplumda çözülüş kaçınılmazdır!*
 
 
 
Girişimciliğin en önemli gereklerinden biri özgür düşüncedir. Kafalar ne
kadar özgür olursa düşünceler de o kadar güçlü olacaktır. Özgürlüğün önü
açıldıkça girişimcilikte gelişecektir.
 
 
 
Unutulmamalıdır ki; topluma ve insanlara gem vurulduğunda onlardan
yenilikçi düşünmeleri beklenemez. Amaçsız idealsiz hedefsiz, özgürlükte
ekmekte olmaz!
 
 
 
Bugün dünyada, gıda, su, enerji güvenliği, döviz kuru savaşları
tartışılırken, daha fazla nasıl zenginleşiriz, işsizliği nasıl çözeriz
sorularına yanıt aranırken, Türkiye'de anlamsız gereksiz konular
tartışılıyor. Enerjimizi o kadar lüzumsuz şeylere veriyoruz ki...Doğru
şeyleri tartışmalıyız, gereksiz konulara takılıp kalmamalıyız.
 
 
 
*Cumhuriyetin Türk insanına kazandırdığı en önemli şey, fırsat eşitliğidir.*
 
 
 
Eğer biz iyi hazırlanabilirsek o güneş bu topraklardan doğacak, dünyanın
siyasi, askeri ekonomik lideri Türkiye olacaktır.
 
 
 
Başarılı bir girişimci olmak için nelere ihtiyaç vardır?" sorusunu herkes
soruyor. Özgüvene, paraya, yenilikçi düşünceye, iyi eğitime ihtiyaç vardır.
 
 
 
Gençler kendilerine güvenmeli ve kendilerinden daha akıllı insanlarla
çalışmalıdır.
 
 
 
*Başarı için*; hedef belirleyecek ve hayal kurulacak, çalışılacak. Çünkü
çalışmadan belirlenen hedefe ulaşmak mümkün değildir. Yılmadan çalışmak
gerekir.
 
 
 
Zenginlik önemlidir. Ülkeler zenginleştikçe işsizlik azalır. Ancak asıl
zenginlik güç ve vicdandır. Herkes birbirini mutlaka sevmesi gerekir.
Ayrılıkta azap birlikte rahmet vardır.
 
 
 
*Empati yapmayı öğrenmeliyiz*. Birbirimizi, dışlamaya hakkımız yok. Bu
bizim zenginliğimiz ve birbirimizi kucaklamak zorundayız.
 
 
 
Bunları sağlayacak ülkenin duyarlı bilinçli insanları, ortak değerlerde
buluşarak, birlikte hareket etmek zorundadırlar.
 
 
 
*Günün Sözü;* Hayalleri, hedefleri olan insan çalışarak başarıya ulaşır.

Market kasalarında niye tahminimizden fazla ödüyoruz?

Büyük marketlerin akıl oyunları
 
*Alışveriş merkezleri ve bilhassa büyük marketler bir virüs gibi her yeri
sardı. Onlar yaygınlaştığından beri de mutfak masraflarımız arttı. Bu
artışı hayat pahalılığına yoruyoruz. Ama gerçek bu mu? Bu fazlalık
alışveriş tuzağına düştüğümüz için olabilir mi?*
 
*Kabul edelim avm ve büyük marketlere (ve onların küçük şubelerine) girince
ihtiyacımızdan fazla alışveriş yapıyoruz. Bunu şuurlu yapmıyoruz. Markete
girdiğimizde aklımız ve şuuraltımız sistematik bir yönlendirme
bombardımanına uğruyor. Tüketim ekonomisinin vatanı olan batıda uzun
araştırmalar sonucu bulunan tüketim pompalama usûlleri ile bizi tuzağa
düşürüyorlar. *
 
1. Kırmızı rengi "indirimle özdeşleştirme"nize sebep olurlar.
 
AVM’lerin otoparklarında ve broşürlerinde kırmızının hâkim olduğu indirim
ilânlarından bulunur. Bu da daha alışverişe başlamadan önce şuuraltınızda
kırmızı rengi indirimle özdeşleştirir. Halbuki içerde indirimde olmayan,
satışını hızlandırmak istedikleri bazı ürün etiketleri de kırmızıdır. Yani
kırmızı etiketler hem indirimdeki hem de indirimde olmayan ürünler üzerinde
bulunur. Siz de bu ürünleri satın almaya daha meyilli olursunuz.
 
*2. Gerektiğinden büyük alışveriş sepetleri kullanırlar.*1938’den beri
kullanılan alışveriş arabaları, ortalama bir ailenin bir haftalık
ihtiyacını karşılayacak ebattan daha büyük olacak şekilde tasarlanır. Bol
bol almışsınızdır. Ama daha araba dolmadığı için az aldınız algısı vardır.
Kasada toplam ödeme miktarı gözlerinizi açar. Ama onu da hayat pahalılığına
verir, hükümeti, işvereni suçlarsınız.
*3. Meyve ve sebzeleri girişe koyarlar.*Meyve ve sebze rafları genelde
marketlerin giriş kısmında bulunur. Esasen bu konum sıralaması lojistik
mantığa aykırıdır. Çünkü taze gıdaların ezilmemesi için önce daha ağır olan
ihtiyaçlarınızı satın alıp meyve sebzeyi en son alıp en üste koymanız
gerekir. Ama adamlar sizi değil, satışlarını düşünürler. Alışverişe
başlarken renkli, güzel kokulu ve sağlıklı ürünler almak daha iyi
hissetmenizi sağlar. Üstelik başta sağlıklı gıdalar aldığınız için
alışverişin devamında içiniz rahat bir şekilde daha fazla abur cubur satın
alırsınız.
*4. Farklı fiyatlandırmalarla kafanızı karıştırırlar.*Açıkta satılan meyve
ve sebzeler için kilo fiyatı verirler ancak paketli olanlarda fiyatı pakete
göre hesaplar ve etiketlerler. Böyle yaparak kilo fiyatı size yüksek
geldiğinde, "buyurun, ucuzu da var" demiş gibi davranırlar. Halbuki
paketlenmiş az miktarda olanların da kilo fiyatı aynıdır.
*5. Raftaki sebze ve meyvelerin taze olduğu hissi yaratırlar*Sebze ve
meyveleri tahta kasalara koyarak çiftlikten yeni gelmiş hissi uyandırırlar.
*6. Sebze meyvelere su sıkarlar.*Sebze meyve raflarına belli aralıklarla su
püskürterek daha parlak, sağlıklı ve tâze görünmelerini sağlarlar.
*7. Sizi çiçeklerle kandırırlar.*Marketin girişinde sebze ve meyvelerden
daha geniş alanlara çiçekler yerleştirerek sizde mahallenizdeki bir
dükkânda imişsiniz hissi uyandırırlar. Böylece marketin devasalığından daha
az rahatsız olursunuz.
*8. Aç hissetmenize sebep olurlar.*Fırından çıkma ekmek ve unlu mâmüllerin
bulunduğu kısmı giriş/çıkış kapılarına yakın kısma koyarlar. Taze ekmek
kokusu tükürük bezlerinizi çalıştırır ve düşünmeden, dürtüsel olarak
ihtiyacınızdan fazla alışveriş yapmanıza sebep olur.
*9. Sizi tüm marketi gezmeye zorlarlar.*Ekmek, süt, yumurta gibi temel
ihtiyaçlar, market içerisinde birbirinden uzak noktalara yerleştirilir.
Böylece basit bir alışveriş için bile içerde hayli dolaşmanız gerekir.
*10. Aslında öyle değilken hızlı gittiğinizi düşünmenizi sağlarlar.*Daha
pahalı ürünlerin bulunduğu raflarda daha küçük yer karoları kullanırlar.
Böylece alışveriş arabasının karolardan geçerken daha sık ses çıkarır ve
şuuraltınız hızlı yürüdüğünüzü düşünerek yavaşlamanıza, bu raflarda daha
fazla zaman harcamanıza neden olur.
*11. Peyniri en arkaya saklarlar.*Süt ürünlerinin bulunduğu raflar genelde
marketin dip/arka bölmelerinde bulunur. Bu da sadece günlük ihtiyaçlarınızı
almak için girdiğiniz markette sizi bütün marketi dolaşmaya zorlar. Tabi bu
arada hiç farkında olmadan ihtiyacınız olmayan şeyleri de almış olursunuz.
*12. Gizli bir sağ-sol formülü kullanırlar.*Büyük marketler sizin marketi
sağdan sola doğru gezmenizi isterler ve bu da doğal olarak koridorun
sağındaki ürünlerin daha fazla dikkatinizi çekmesine sebep olur. Aynı
ürünün daha pahalı olanı, her zaman sağ tarafta bulunur.
 
*13. Çocuklarınızı istismar ederler.*Marketlerdeki pahalı ürünler göz
seviyesine (1.60 cm) yerleştirilir. En ucuz ürünler genelde en alt raflarda
bulunur. Ha, çocukların dikkatini çekecek ve onları cezbedecek ürünler de
onların göz seviyelerine (80-100 cm civarı) yerleştirilir.
 
 
*14. Ucuz olmayan şeyleri ucuz gibi gösterirler.*Aceleniz varsa genelde
koridor sonundaki fırsat sepetlerindeki ürünlere yönelirsiniz. Oysa ki
buraya aslında nâdiren gerçekten ucuz ürünler yerleştirilir. Çoğunlukla her
zamanki fiyattadırlar, ortada fırsat filan yoktur.
 
 
*15. Et ve balık reyonlarını beyaz duvarların önüne koyarlar.*Et ve balık
reyonları beyaz fayans duvarların önüne konur. Bu duvarın sağladığı ışık
yansıtması bu ürünlerin daha taze görünmesine sebep olur.
 
 
*16. Daha fazla para harcamanız için pahalı ürünleri pahalı dekorlarla
süslerler.*Lüks ürünlerin bulunduğu kısımlara tahta raflar yerleştirmek,
daha kaliteli ışıklandırma yapmak gibi özel tasarımlar yaparlar. Böylece bu
ürünlerin daha kaliteli olduğunu düşünerek daha fazla para ödemeye ikna
olursunuz.
 
 
*17. Daha çok para harcamanız için müzik çalarlar.*Yavaş müzikler içeride
daha uzun kalmanıza, klasik müzik ise daha fazla para harcamanıza sebep
olur. Araştırmalara göre satışını artırmak istedikleri ürünlere göre bile
müzik çalıyorlar. Ha, bu arada o şarkıların telif ücretlerini de
ödemediklerinden sanatçılar beş para kazanamıyor.
*18. Temel ihtiyaçlardan birer tutam kasaya yakın yerleştirirler.*Çorap,
deodorant gibi sürekli kullandığınız şeyleri kasaların yakınına koyarlar.
Böylece alışveriş sonunda bu ürünlere nasılsa bir gün ihtiyacınız olacağını
düşünerek, aslında ihtiyacınız olmayan bir şeyi son anda sepete
atıverirsiniz. Eve gidip torbaları boşaltırken de onu niye aldığınızı
düşünür durursunuz.
 
*19. Pisboğaz yönünüzü kullanırlar.*Ödeme kuyruğunu beklediğiniz bölgeye
çikolata, şeker, dondurma gibi pisboğaz tarafınızı harekete geçirecek
ürünler yerleştirirler. Böylece alışverişi tamamladığınız için ödül olarak
bu ürünlerden satın alma olasılığınız yükselir.
 

SELAM KAVRAMI

Selam, insanlık hayatının en nezih, “iletişim…” kavramı!
 
Selam sözlükte, “Barış ve esenlik dileği.”
 
“Teslimiyet, selamet, güvenlik.”
 
“Her türlü ayıp ve noksanlıktan uzak olma hali.”
 
Halkımız arasında yaygın bir söz vardır;
 
“Bir selam, bin hatır yapar!”
 
Selam sözünde, “muhabbet…”
 
Selam sözünde, “rahmet ve bereket…”
 
Selam sözünde, “sağlık ve esenlik…”
 
Selam sözünde, “güven ve emniyet…” vardır.
 
Bir tıplulukta söze başlamadan önce ne deriz;
 
“Önce selam, sonra kelam…”
 
Cenab-ı Allah’ın doksan dokuz esmasından birisi de, “Es-Selam”dır.
 
Es-Selam; “Her türlü arızadan, noksanlıktan uzak olan…
 
Kullarını bütün tehlikelere karşı koruyan…
 
Selamete çıkaran…”
 
*** ***
 
Hadis, “Selam vermek sünnet, selam almak farzdır!”
 
Demek ki, “selam…” inancımızda önemli bir konuma sahiptir.
 
Bir selam sözünde neler yok ki?
 
“Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun…”
 
Selam; mükemmel bir dilek, temenni ve “karşılıklı duadır!”
 
Yunus bir şiirinde ne diyorlar?
 
“Biz dünyadan gider olduk, kalanlara selam olsun.”
 
Allah Resulünün (asv) sıklıkla kullandığımız bir hadislerinden;
 
“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki;
 
İman etmeden Cennete giremezsiniz,
 
Birbirinizi sevmeden de iman etmiş olmazsınız.
 
Size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir işi göstereyim mi?
 
Selamı aranızda yaygınlaştırınız.”
 
Selam, “kalbi yakınlığı…” artırır.
 
Selam, “kırgınlıkları…” siler.
 
Selam, “muhabbettir…”
 
Selam, “konuşmadan öncedir!”
 
Selam, “nezaketin, kibarlığın, izzet ve ikramın…” ta kendisidir.
 
Hadislerde, “selam vermenin de…” kuralları olduğunu görüyoruz.
 
“Binitli yürüyene, yürüyen oturana, az olan guruba selam verir.”
 
“Küçükler, büyüklere selam verir.”
 
“Müslüman’ın Müslüman üzerindeki altı haktan biri de selam vermektir.”
 
Selam vermeyenler, inancımızda kınanıyor!
 
“İnsanların en acizi dua etmeyen, en cimrisi selam vermeyendir.” (Hadis)
 
Bir başka hadiste, “Birbirinizi sevmek için çok selamlaşınız.”
 
Cennetin kapısını neler açıyor?
 
“Tatlı dilli olmak, selamlaşmak ve yemek yedirmek, Cennete götürür” (Hadis)
 
*** ***
 
Kur’an da, selam ile alakalı, “36 ayet…” yer alıyor.
 
Ayet, “Siz bir selam ile selamlandığınız zaman,
 
Siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin
 
Veya verilen selamı aynen iade edin.” (Nisa, 86)
 
Cennette de, “iletişimin ana temasında…”
 
“Selam…” vardır.
 
Ayet, “Orada onların duası; “subhaneke Allahümme”
 
(Ey Rabbimiz olan yüce Allah! Sen bütün noksan sıfatlardan
münezzehsin! Demeleri)dir.
 
Dualarının sonu ise; “Elhamdülillahi Rabbilalemin”
 
(Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur demeleri)dir.” (Yunus, 10)
 
*** ***
 
Selam kavramında neler anlaşılıyor?
 
“Sabrettiğiniz için size selam olsun.” (Ra’d, 24)
 
“Oradaki dirlik temennileri “selam”dır” (İbrahim, 23)
 
“Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükâfatı…” (Nahl, 32)
 
“Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak “selam” işitirler” (Meryem, 62)
 
“Selam doğru yolda gidenleredir.” (Tâ-hâ, 47)
 
“O’na kavuşacakları gün müminlere esenlik dileği selâmdır” (Ahzap, 44)
 
“Ey iman edenler! Sizde ona teslimiyetle salât ve selâm edin” (Ahzap, 56)
 
“ (onlara) Rahim olan Rab’den “selâm” sözü vardır. (Ya-Sin, 58)
 
“Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun” (Sâffât, 181)
 
Birbirimizle, “selamı…” ve “duayı…” yaygınlaştıralım!
 
Birbirimizle, “muhabbeti…” artıralım!
 
Sözün özü, “selametle kalınız!”