Neyseki ekimdik
Kaliteli, Sade, Açıklayıcı, Anlaşılabilir Ve Güncel Bilgiler
Neyseki ekimdik
Yahya Kemal'in biraz (!) kilolu olduğunu ve yemeğe ne kadar düşkün olduğunu bilmeyen yoktur. Cüssesinin farkına varan ünlü şair doktoruna:
“Çok şükür iyiyim. Yalnız, biraz fazla kilo aldım galiba.” diye dert yanar.
Doktoru :
“Eğer zayıflamak istiyorsanız, akşamları meyve yemelisiniz.”diye öneride bulununca Yahya Kemal merakını gidermek için doktoruna sorar:
“Meyveyi yemekten önce mi sonra mı yiyeceğim aziz doktor?”
Camiler hem Allah’a ibadet edilen hem de ilim ve hikmet öğrenilen şerefli mekanlardır. Allah katında en makbul yerler olan camiler, içinde Rabbimizin adını andığımız, kulluğumuzu, dualarımızı, niyazlarımızı O’na arz ettiğimiz mukaddes yerlerdir.
Camilerimiz; mümin gönülleri birleştirir, imanımızı ve istiklalimizi simgeler. Minareleri tevhidin sembolü, ezanları şehadetin temeli, mihrap, kürsü ve minberleri hak ve hakikatin sesi, safları huzur ve güvenin teminatıdır.
Camilerde din hizmeti yürütenlere “Hademe-i Hayrat” denir. Onlar, şehrin manevi hayatına yön veren müftüler, okudukları ezanlarla insanlığı kurtuluşa çağıran müezzinler, mihraba geçtiğinde namaza önderlik eden imamlar, minber ve kürsüden İslam’ın dosdoğru yolunu öğreten vaizler, çocuklarımıza Yüce Kur’an’ı öğreten öğreticilerimizdir. Rabbimizin “Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve ‘Kuşkusuz ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet, 41/33) müjdesine nail olmaya çalışan hocalarımızdır.
Bugün 1 Ekim 2021;
Camiler ve Din Görevlileri Haftası (01-07 Ekim)
Dünya Yaşlılar Günü
Gaflet seli bastığı zaman toprakta uyuyanla tahtta oturanın farkı kalmaz. (Şeyh Sadi)
TÜİK verilerine göre 2020 yılında 160.689.022.354 $ olarak gerçekleşen ülkemiz toplam ihracatından %2,53 pay alan madencilik sektörü, bir önceki yıla göre %18,32 azalarak 4.067.628.799 $ olarak gerçekleşmiştir. İhracatın % 42,89’u doğal taşlar, %33,81’i metalik madenler, %22,91’i endüstriyel hammaddeler ve geri kalan %0,39 u ise enerji hammaddelerinden oluşmaktadır. 2020 yılında en fazla ihraç edilen maden ürün gruplarını sırasıyla; 7,11 milyon ton ve 1,74 milyar $ ile doğal taşlar, 7,48 milyon ton ve 1,37 milyar $ ile metalik cevherler, 16,84 milyon ton ve 932 milyon $ ile endüstriyel mineraller ve en son olarak 163 bin ton ve 15 milyon $ ile enerji hammaddeleri oluşturmaktadır. Bu dönemde, işlenmiş mermer 2,38 milyon ton ve 883 milyon $ ile toplam maden ihracatımız içinde en fazla ihraç edilen ürün olurken, ham, kabaca yontulmuş veya blok mermer-traverten 4,02 milyon ton ve 672 milyon $ ile ikinci, bakır cevherleri 306 bin ton ve 305 milyon $ ile üçüncü, çinko cevherleri 663,62 bin ton ve 289,57 milyon $ ile dördüncü, feldispat cevherleri 5,6 milyon ton ve 202,6 milyon $ ile beşinci, kıymetli metal cevherleri 70 bin ton ve 190 milyon $ ile altıncı, demir 2,22 milyon ton ve 190 milyon $ ile yedinci, kurşun 135,84 bin ton ve 172, 39 milyon $ ile sekizinci, tabi boratlar ve konsantreleri 510,77 bin ton ve 146,6 milyon $ ile dokuzuncu, işlenmiş traverten 389,48 bin ton ve 131,49 milyon $ ile onuncu sırada yer almıştır. 2020 yılında madencilik sektörü ihracatının gerçekleştirildiği önemli ülkeler arasında; Çin Halk Cumhuriyeti 1,25 milyar $ ve % 30,87 payla ilk sırada yer alırken, bu ülkeye olan ihracatımızda bir önceki yılın aynı dönemine göre %37,45 oranında azalma kaydedilmiştir (Çizelge 2), (Şekil 4). Çin Halk Cumhuriyeti’ni sırasıyla, 376,2 milyon $ ile ABD (%6,57 artış), 188 milyon $ ile Belçika (%19,09 artış), 185,2 milyon $ ile Bulgaristan (%63,52 artış), 161,2 milyon $ ile İspanya (%3,88 düşüş), 142,6 milyon $ ile Suudi Arabistan (%5,57 artış) ve 107,5 milyon $ ile İsrail (% 11,82 artış) takip etmiştir.
Maden ihracat ürünlerinin değer ($) bazında ilk 10 madenini incelediğimizde sıralama; işlenmiş mermer, ham blok ve plakalar halinde mermer ve traverten, bakır cevherleri, çinko cevherleri, feldispat, diğer kıymetli metal cevherleri ve zenginleştirilmiş kıymetli metal cevherleri, demir cevherleri, kurşun cevherleri, tabii boratlar ve konsantreleri ve işlenmiş traverten şeklindedir. İlk 10 madende toplam 3.184.280.875 $ ihracat geliri elde edilmiştir. Toplam maden ihracatımızın 4.067.628.799 $ olduğu düşünüldüğünde ilk 10 ürün %78 paya sahiptir.
2020 yılında madencilik sektörü ithalatının gerçekleştirildiği önemli ülkeler arasında; Rusya Federasyonu 1,40 milyar $ ile (%29,82 payla) ilk sırada yer alırken, bu ülkeden yapılmış olan ithalatımız bir önceki yılın aynı dönemine göre %0,51 oranında düşüş kaydetmiştir (Çizelge 16). Rusya Federasyonunu sırasıyla; 917,45 milyon $ ile Kolombiya (%32,27 düşüş), 520,23 milyon $ ile Brezilya (%6,89 artış) takip etmiştir. Bu ülkeleri yine sırasıyla; ABD, İsveç, Güney Afrika Cumhuriyeti, Hindistan, Kanada ve Ukrayna takip etmiştir (Çizelge 16), Şekil 17). TÜİK verilerine göre 2020 yılında 209.530.914.663 $ olarak gerçekleşen ülkemiz toplam ithalatından %2,25 pay alan madencilik sektörü ithalatı, bir önceki yıla göre % 17,49 düşüş ile 4.716.376.994 $ olarak gerçekleşmiştir. Maden ithalatının % 61,29’u enerji hammaddeleri, %26,30’u metalik madenler, %10,55’i endüstriyel hammaddeler ve %1,86’sı doğal taşlardan oluşmaktadır. 2020 yılında en fazla ithal edilen maden ürün grupları arasında enerji hammaddeleri 2,89 milyar $ ile ilk sırada yer alırken, bu ürün grubunu, 1,24 milyar $ ile metalik cevherler, 497,67 milyon $ ile endüstriyel mineraller ve en son olarak 87,84 milyon $ ile doğal taşlar sıralanmıştır (Çizelge 17), (Şekil 18). Bu dönemde, taşkömürü 40,10 milyon ton ve 2,7 milyar $ ile 2020 yılında toplam maden ithalatımız içinde en fazla ithal edilen ürün olurken, demir cevheri ve konsantresi 9,99 milyon ton ve 1,06 milyar $ ile ikinci, koklaşabilir kömürler 669,49 bin ton ve 147,19 milyon $ ile üçüncü, süs taşları 121,98 milyon $ ile dördüncü, fosfatlar 1,1 milyon ton ve 86 milyon $ ile beşinci ve bakır 41,27 bin ton ve 67,94 milyon $ ile altıncı sırada yer almıştır.
Maden ithalat ürünlerini değer ($) bazında incelediğimizde ilk 10 sıralama; taş kömürü, demir cevherleri, koklaşabilir kömürler, süs taşları, fosfatlar, bakır cevherleri, işlenmiş granit, zirkonyum silikat kaolin ve kaolinli killer, manyezit şeklindedir. İlk 10 madende toplam 4.396.184.896 $ ithalat gerçekleşmiştir. Toplam maden ithalatımızdaki 10 madenin payı %93 civarındadır.
Ruhsal bağımsızlık, bireyin kendi kendine hareket edebilme ve yaşayabilme yeteneğini kazanması demektir. Çocuk Bunu ailede "eğitim ve taklit" yoluyla kazanır. Aslında çocuğa ruhsal bağımsızlık kazandırmak, ilk yaşlardan yetişkin oluncaya kadar devam eden bir süreçtir. İşte dikkat edeceğimiz temel prensipler:
* Bebek, her bakımdan ilgi, bakım ve yardıma ihtiyaç duyar. Ancak serbestçe hareketler yapmasına engel olmamak, ruhsal bağımsızlığa götürmede önemlidir. Çocuğun her an kontrol edilmesinden kaçınılmalıdır.
* Çocuğa gereksiz baskı yapılmamalıdır.
* Her gün yiyeceği ve giyeceği şeylerde çocuğun görüşü alınmalı, böylece çocuk bağımsız karar vermeye alıştırılmalıdır.
* Çocuğa başlangıçta oyun arkadaşları bulunmalı, ama sonraları arkadaşlarına kendisi karar vermelidir. (Ancak arkadaş seçmesinde dikkatli olunmalıdır.)
* Günlük işleri programlaştırırken çocukların da görüşü alınmalıdır. Böylelikle çocuk, ailenin söz sahibi bir ferdi olduğunu anlayabilir. Çocuğa alınacak oyuncaklar, onu pasifliğe değil, aktif olmaya götürecek nitelikte olmalıdır.
Temel bir gün doktora gitmiş, demiş ki: Doktor bey parmağımı karnıma bastırıyorum acıyor, omzuma bastırıyorum acıyor, kalbime bastırıyorum acıyor, kafama bastırıyorum acıyor, gözüme bastırıyorum acıyor... Doktor çok şaşırmış. Temel'e yapılabilecek bütün tahliller yapılmış ama bir şey çıkmamış. En sonunda anlaşılmış ki Temel'in parmağı kırık...
Temel ile Dursun iki tane at almışlar. Fakat devamlı karıştırıyorlarmış. Hangisi kimin atı belli değil. O yüzden Temel'in aklına parlak bir fikir gelmiş ve atın bir tanesinin kuyruğunu kesmiş. Dursun da ona inat diğer atın kuyruğunu kesmiş. Temel bu sefer atın bir tanesine boya ile işaret koymuş. Dursun da ona inat aynı yere aynı boya ile diğer ata işaret koymuş. Bakmış ki böyle de olmuyor. Temel Dursun'a: - "Ha Tursun bak bu böyle olmayacak.. En iyisi beyaz at benimki, siyah at da seninki olsun.."
Temel bir gün arkadaşı Dursun'la bir kamyona çok fazla mal yüklemiş. Öyleki kamyonun üstünden yüksekliği 8 metre varmış. Derken karşılarına bir üst geçit çıkmış. Temel'in gözüne üst geçitteki bir tabela görünmüş, tabelada şunlar yazılıymış; "AZAMİ YÜKSEKLIK 6 METRE". Temel sağına soluna baktıktan sonra Dursun'a dönmüş ve şöyle demiş; "GAZLA ULA POLIS YOK!".
Allah Tealâ, kullarına karşı son derece şefkatli, merhametli, merhamet edenlerin de en merhametlisidir. O’nun merhameti gazabını geçmiştir. O, yaptıkları yüzünden insanları hemen cezalandırmayıp akıllarını başlarına almaları için onlara mühlet verendir. Eğer yaptıkları hata, kusur ve isyanlardan dolayı onları hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı. (Fâtır, 35/45)
Kullarına olan şefkat ve merhameti nedeniyle O, kulun işlediği kötülükleri, günahları, ayıpları ve kusurları örter, onları gizler. Allah’ın merhameti o kadar geniş, o kadar kuşatıcıdır ki, Sevgili Peygamberimiz bu durumu şu sözleriyle açıklamıştır: “Allah, rahmeti yüz parça yaratmış, doksan dokuzunu kendi katında tutmuş, yeryüzüne sadece bir parçasını indirmiştir.
İşte bütün mahlukat bu bir parça merhametle birbirlerine acırlar. Bir hayvan bile (bu bir parçacık rahmetin eseri olarak yavrusunu emzirirken) üzerine basarım endişesiyle ayağını kaldırır.” (Müslim, Tevbe, 17)
Bugün 30 Eylül 2021;
Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin doğumu (1207)
Sokullu Mehmed Paşa'nın vefatı (1579)
Bir Hadis: “Sana bir şey emanet eden kişiye emanetini (hakkıyla koruyarak) iade et. Sana hainlik edene sen hainlik etme.” (Tirmizî, Büyû’, 38; Ebû Dâvûd, Büyû’, İcâre, 79)
Öteki alemde de ayrılmak istemeyen, gerçekten tek olmuş bir çift birlikte ölmüşler. Mezarları da yan yana olmuş. Ahirette bile birlikte olmayı istemişler. Mezar taşlarına yazılacak olan cümleyi vasiyet etmişler. Öyle de yazılmış: "Ey ziyaretçi! Burada birbirini seven bir karı-koca yatıyor. ikisine bir Fatiha yetiyor." Bu mezar taşı, gerçek bir aşkın habercisi değil midir?
Yemin etmek aslında mübah olmakla birlikte, gereksiz yere yemin etmek ve çok yemin etmeyi alışkanlık haline getirmek doğru değildir. Kur’an’da çok yemin etmenin Yüce Allah’ın hoşuna gitmeyen işlerden biri olduğuna işaret edilerek, “Yemin edip duran kimseye boyun eğme!” (Kalem, 68/10) buyurulmuştur.
Dil alışkanlığıyla söylenen, başka bir deyişle, herhangi bir işin yapılması veya yapılmaması yönünde bir içeriğe sahip olmayan “vallahi”, “billâhi” şeklindeki sözler lağv (içi boş, hükümsüz) yemin sayıldığı gibi, bile bile yalan söyleme kastı olmaksızın, geçmiş veya şimdiki zamandaki bir husus üzerine doğru olduğunu zannederek yapılan yemin de lağv yemini sayılır. Kur’an’da, “Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz.” (Mâide, 5/89) buyurularak bu tür yeminden dolayı kefaret gerekmediği bildirilmiştir. Hiçbir kasıt olmasa da gelecekteki bir iş hakkındaki her türlü yemin, mün’akid yemin kapsamındadır ve gereği yerine getirilmediğinde kefaret gerekir.
Bugün 29 Eylül 2021,
Trablusgarp Savaşı (1911)
İnebahtı Kalesi'nin fethi (1498)
Demokrat Parti'nin kapatılması (1960)
Bencil insan, tek başına kalmış meyvesiz bir ağaç gibi kurur gider. (Ivan Sergeyeviç Turgenyev)
Bir Ayet: İyi işler yapan kendisi için yapmıştır, kötülük yapanın da kötülüğü kendinedir; sonra rabbinize döndürüleceksiniz. (Câsiye, 45/15)
Her çocuğun hayatında, okuldaki ilk gün çok mühimdir. Ev ortamı dışında, yepyeni ve farklı bir çevre, ister istemez çocuğu endişelendirir. Kendi kimlik ve kişiliğini, ayrı ve başka bir fert oluşumu, ilk defa bu kadar derinden hisseder. Ailenin doğru yaklaşımıyla çocuk, okulun ilk günlerinin kaygısını kolay atar.
Okul, çocuğun hayatındaki ilk kurumsal tecrübedir. Hiç tanımadığı, bilmediği kurallarla yönetilen bir ortama girecek olan çocuk, elbette kaygılanır. Her çocuk aynı derecede olmasa da sevdiği ve güvendiği bir çevreden kopuşun acısını mutlaka hisseder.
Çocuk için ev, en çok sevdiği ve en çok sevildiği bir ortam demektir. Okul ise, belirsizliklerle kuşatılmış yabancı bir alem...
Okul korkusu bebekliğinde bilhassa da anne sevgisine doymamış çocuklarda daha fazladır. Bazen anne babanın dokunuşundan, bakışından, tavrından, kaygısı çocuğa yansır.
Okula uyum süresi, iki üç haftaya yayılabilir. Bunu normal görmelidir.
Okula alışma süresinin daha fazlası, çocuğu başarısız kılabilir. Bu durum, çocuğun gönlüyle evinden kopamadığını, sırf gövdesiyle okulda bulunduğunu gösterir.
Bir gün Temel ve Dursun, kahvenin önünde oturuyorlarmış. Bir turist gelmiş ve Temel'e, İngilizce yol sormuş. Temel, turistin ne dediğini anlamadığı için cevap verememiş. Turist bu defa Almanca sormuş. Temel yine cevap verememiş. Turist bu kez Fransızca sormuş. Temel yine cevap verememiş.
Aklı koruma, bilgi elde etme, düşünce ve ifade hürriyeti ile sağlanır. Akıl ve aklın bir eylemi olan düşünme, insanı öteki canlılardan ayıran ve üstün kılan en önemli yetenektir. Kişinin gerçek insanlık seviyesine ulaşabilmesi, akli yeteneklerini hür olarak ve tam kapasiteyle kullanabilmesine bağlıdır. Bu yüzden bilginin her türü, İslam’da değerlidir.
Bilenlerle bilmeyenler asla bir olamazlar ve işin doğrusunu araştırmak, herkes için bir görevdir. Kur’an’da insanı, kendi varlığı ve benliği, bütün tabiat alemi ve geçmiş olaylar üzerinde derinlemesine düşünüp doğru bilgilere ulaşmaya çağıran beş yüze yakın ayet vardır. İslam’da önemli olan, insanın gücü yettiği ölçüde bütün gerçekleri ve doğruları hür bir düşünce ortamında elde etmesi, aklını ve kavrayışını en üst düzeyde geliştirmesi, seçim ve kararlarını, uygulama ve eylemlerini buna uygun tarzda gerçekleştirmesidir. İnsanın bu yöndeki etkinliğini kısıtlayan veya engelleyen yaklaşımlar, ilahi kanuna aykırıdır.
Bugün 26 Eylül 2021;
Türk Dil Bayramı
Sırpsındığı Savaşo 81371)
Girit'in Fethi (1699)
Türk Dil Kurultayı'nın toplanması (1932)
1- Hayatta başarıyı isteyen bir insan, uyku konusundaki planlamasını, sabah erkenden kalkmak üzerine kurmalıdır. Çünkü başarı faktöründe, sabah erken kalkmanın çok büyük bir rolü olduğu, başarılı insanların hayatı incelendiğinde görülecektir.
2- Sabahleyin erken kalkan bir insan, temiz hava, sessiz vakit ve zinde zihin ile içiçe olacaktır. Bu şekilde gerek biyolojik, gerekse de psikolojik açıdan son derece rahatlayarak, kendi kendini hesaba çekme, gününü erkenden planlama, işlerinin hazırlığını yapma ve kainatın Hakimi'ne secde edip, dilekte bulunma imkanı elde edecektir. Bu ise, başarı yolunda en önemli bir başlangıçtır. Çünkü sabahın temiz havasını ciğerlerine dolduramayan duru ve dinlenmiş zihni yakalayamayan, işinin hazırlığını erkenden planlayamayan, kendisini her gün, gün başlangıcında hesaba çekemeyen, başarı ve başarısızlığını gözden geçiremeyen bir insan, başarıyı yakalamak yolunda yanlış bir yerde demektir.
3- Başarılı bilim insanlarının, düzenli meslek sahiplerinin, temiz ve tertipli ev hanımlarının disiplinli hayatı, sabah erkenden işinin başına geçmekle mümkün olmuştur. Hatta başarılı olmuş insanların hemen hepsi, günlük uykularını altı saatin altına indirmişlerdir.
Bir tartışma sırasında, kızdığımız anda için uğraşmayı bırakır, kendimiz için uğraşmaya başlarız.
Karı-koca arasındaki evlilik bağının sona ermesine talak denir. İslam aile yapısında arzu edilen hedef, evliliğin bir ömür boyu sürmesi, karı-kocanın hayatın zor şartlarına beraber göğüs germeleri, sevinç ve üzüntülerinde birbirlerine destek olmaları şeklindedir. Zaruret bulunmadıkça keyfi uygulamalarla evliliği sona erdirmek, Allah ve Resûlü tarafından hoş karşılanmamıştır.
Boşanma çok hassas, sonuçları çok acı ve çoğunlukla geri dönüşü olmayan bir iştir. İki taraf için dayanılamaz bir hal alan evlilik hayatı dışında, boşanmayı tasvip etmek oldukça zordur. Bundan olacak ki, Peygamberimiz (s.a.s.), “Allah’a en sevimsiz gelen helal, boşanmadır.” (Ebû Dâvûd, Talâk, 3) buyurarak boşanmanın ancak zorunlu durumlarda başvurulabilecek bir yöntem olduğunu belirtmiştir.
Boşanma, sonuçları itibariyle çok ciddi bir iş olduğu için bu kararın birçok aşamada düşünülerek verilmesi gerekir. Eşler sabırla iyi geçinerek hayatlarını devam ettirmeye çalışmalıdırlar
Bugün 25 Eylül 2021;
Niğbolu Zaferi (13969
İslam İşbirliği Teşkilatı Kuruldu (1969)
İtfaiyecilik Haftası
Kemer Barajı'nın açılışı (1958)
Mü'minler arasında imanca en kamil olanı, ahlakça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır. (Hadis-i Şerif)
Bir Ayet: Bir Ayet: Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin. (Hucurât, 49/10)
Halk arasında yaygın bir kanaate göre ibadet denilince akla namaz, oruç, hac, zekat gelir ve ibadetin sadece bunlardan ibaret olduğu zannedilir. Oysa ibadet, bunlardan ibaret değildir, çok geniştir. O kadar geniştir ki Allah için yaptığınız her türlü kulluk, iyilik ve yine O'nun kaçındığımız her türlü kötülük birer ibadettir.
Şöyle de diyebiliriz. O kadar geniştir ki Allah için yaptığımız, her türlü kulluk, iyilik ve yine onun için kaçındığımız her türlü kötülük birer ibadettir. Yani Allah'ın emrettiklerini yapmak, yasaklarından kaçınmak ibadettir. Ayrıca Kur'an'ın dışında Peygamberimizin (S.A.V.) emrettiklerini ve yaptıklarını yapmak, kaçındıklarından kaçınmak da ibadettir.
Dürüst ve temiz olmak, dedikodu yapmamak, iftira atmamak, hırsızlık yapmamak, içki içmemek, kumar oynamamak birer ibadettir. Yolda giderken insanlara eziyet ve sıkıntı veren taşı, çakılı, pisliği kaldırmak, maddeten veya manen insanların yardımına koşmak, insanlara öfkeyle, asık suratla bakıp konuşmak yerine tebessümle tatlı sözlerle muamele etmek de birer ibadettir.
Kısaca hangi hususta olursa olsun dinimizin emirlerini tutma, yasaklarından kaçınma birer ibadettir. Şuurlu mümin yeme içmeden, oturup kalkmaya varıncaya kadar bütün hareketlerini ibadete dönüştürebilir. Bunun şartı da beş vakit namazını kılıp sünnete uygun hareket etmektir.
Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı büyük günahtır. Birbirinizin gizli hallerini ve kusurlarını araştırmayın; birbirinizi gıybet de etmeyin. Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bundan tiksinirsiniz. Öyleyse Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah tevbeleri kabul edici ve çok merhamet edicidir. (Hucurat Suresi, 12)
Merkezinde uzun yıllar birbirleriyle kavgalı Evs ve Hazrec kabilelerinin, etrafında ise birçok Yahudi kabilesinin yaşadığı, Arap yarımadasının batısında Mekke’nin 350 km kadar kuzeyinde eski bir şehirdir Medine. Gerek coğrafi konumu gerek arazi yapısı bakımından Mekke’den tamamen farklı olarak tarıma elverişli geniş vadileri ve zengin su kaynaklarıyla temayüz etmiştir.
Evs ve Hazrec’e mensup bahtiyar insanların 1. ve 2. Akabe biatlarında Hz. Peygamberle buluşup ona bağlılık yemini etmeleri sonucu İslam’la tanışan, daha sonra Mekkeli birçok muhacirin sığınağı ve hicret yurdu olan, halka halka yayılan İslam’ın parlayan merkezi… Aslında adı zarar vermek, kötülemek anlamına gelen “Yesrib” iken, Hz. Peygamberin hicret etmesiyle el-Medînetü’l-Münevvere olmuştur. Allah’ın nuruyla, din ile aydınlanan şehirdir artık o. Dinin ve medeniyetin yeni beşiğidir. Medine’ye duyulan özlemin altında yatan ise sevgili Peygamberimize ve onun getirdiği değerlere duyulan hasrettir
Bugün 24 Eylül 2021;
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Mekke'dem Başlayan Hicret'inde Medine'ye Ulaştı (622)
Katip Çelebi'nin vefatı (1657)
Bolvadin'in kurtuluşu (1921)
Otobüslerde sigara içiminin serbest olduğu günlerdi. Sigara içenler keyfine bakarken, içmeyenler pasif içici haline geliyor, yolculuk adeta bir işkenceye dönüyordu. Muzaffer Bey, o günlerde bir otobüs seyahatinde, etrafındaki gençlerin sigaralarını yaktıklarını görünce: "Gençler" dedi. "Sigaralarınızı söndürür müsünüz? Rahatsız oluyoruz." Gençlerden biri, biraz da küstah bir üslupla, "Bey amca, " dedi. "Hürriyet var. İsteyen içer, isteyen içmez." Muzaffer Bey'in cevabı müthiş:"Gençler, bu hürriyet tek yönlü mü var? Sizin sigara içme hürriyetiniz var da, bizim zarar görmeme hürriyetimiz yok mu?"
İnsan tam anlamıyla hür olamaz. Başkalarının hürriyetinin başladığı yerde, bizim hürriyetimiz sona erer. Söz gelimi, keyfi yerinde birisi, evinde müzik setini son sese kadar açamaz. Normal, kendi duyacağı kadar açabilir. Çünkü çevre binalarda uyuyan vardır, kitap okuyan vardır... Öte yandan insan, "Başkasına zarar vermemek şartıyla ben istediğimi yapabilirim" de diyemez. Çünkü başkasına zarar vermekte hür olmadığı gibi, kendine zarar vermekte de hür olamaz.
Peygamberimiz son derece adil ve insaf sahibi idi. Onun adaletini düşmanları bile kabul etmişti. En zor ve en çetin olaylarda kabileler onun hakemliğine başvuruyor ve kararını saygı ile karşılıyorlardı.
Bir defasında Peygamberimiz savaşta elde edilen ganimetleri dağıtıyordu. O kadar kalabalık insan toplanmıştı ki adamın biri adeta Peygamberimizin sırtına çıkmıştı. Peygamberimiz elindeki ince değnekle bu adama işaret etmiş, değnek yüzüne gelerek yüzünü çizmişti. Peygamberimiz hemen değneği adamın eline vererek, “Sana vurduğum gibi sen de bana vur.” buyurmuş, fakat adam, “Ey Allah’ın Resulü, hayır, ben size darılmadım.” demişti.
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: “Peygamberimiz iki işte serbest bırakıldığı zaman, günah olmadıkça onların kolayını tercih ederdi. O şey günah olursa ondan insanların en uzak kalanı olurdu. Peygamberimiz nefsi için asla intikam almazdı. Ancak Allah’ın yasaklarına uyulmadığında adaleti yerine getirirdi.” Peygamberimiz nazarında zengin, yoksul, büyük, küçük herkes eşit idi.
Bugün 23 Eylül 2021;
Sonbahar Ekinoksu (Gece ile Gündüzün Eşit Olması)
Devlet Demir Yolları'nın Kuruluşu (1856)
Çan'ın kurtuluşu (1922)
Hayatta değerli olan hiçbir şey mücadelesiz kazanılmaz. (Jackson Brown)
Bir Ayet: Ey kullarım, âyetlerimize iman edenler ve emirlerimize boyun eğenler! O gün size korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceksiniz. (Zuhruf, 43/68-69)
BİR KAMBUR, başka bir kamburla alay ediyordu. Bunların konuşmalarını sonuna kadar dinleyen bir bilge, yanındaki öğrencisine dönerek, şu hikâyeyi anlattı:
“Bir gün bir deve öteki deveye:
‘Sırtında bir kambur var!’ diye güldü.
Gülen devenin sırtında ise iki hörgüç vardı. Hiçbir deve sırtındaki hörgücü görmez. İkinci deve birinci deveye bakıp, yüzüne karşı:
‘Senin iki kamburun var’ demedi.
Deve develiğini bildi ve oradan çekilip gitti.”
Bilge adam, bu hikâyeyi anlattıktan sonra, öğrencisine:
“İnsanlar da böyledir işte” dedi. “Herkesin bir kamburu vardır, fakat soylu kişi bu kamburu karşısındakinin yüzüne vurmaz. Alaycı insan ise kendi eksiğini bilmez de karşısındakinin eksiği ile alay etmeye kalkışır. Sakın, kendi iyiliklerine bakıp övünme, başkasının ayıplarına bakıp onları alaya alma. Yoksa, sırtındaki çifte hörgücü görmeyip tek hörgüçlü deveye kambur diyen öteki deveye benzersin.”
Zekatın verilebileceği yerler Kur’an-ı Kerim’de ismen sayılarak belirtilmiştir. Bunlar; fakirler, yoksullar (miskinler), esaretten kurtulacaklar, borçlular, Allah yolunda cihad edenler (fî sebîlillah), yolda kalmış olanlar, zekat toplamakla görevlendirilen memurlar ve müellefe-i kulûb (kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen kimseler)dir. (Tevbe, 9/60) Bu ayette belirtilenler kurum değil, bireylerdir. Buna göre zekat bizzat bireye veya onun vekiline verilmelidir. Bu genel ilkeye göre adı ne olursa olsun kurumlara zekat verilmez. Ancak halka hizmet veren bu gibi kurumlara gönüllü yardımlar yapılabilir.
Vergi bir vatandaşlık görevidir; zekat ise dini bir yükümlülüktür. Ayrıca zekat ile vergi; mükellefiyet, temel gaye, oran, miktar ve harcanacağı yerler (Tevbe, 9/60) bakımından birbirinden farklıdır. Bu itibarla, devlete ödenen vergiler zekat yerine geçmez. Zekatın ayrıca verilmesi gerekir.
KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ
22 EYLÜL 2021
Dünyada kullarına sayısız nimetler veren rahmeti sonsuz Rabbimiz, ayrıca bizleri cennetine davet ediyor. O güzelim nimetlerden ebediyen yararlanmamızı istiyor. Acaba cennete nasıl girilir? Bunun için neler yapmalı, nelerden sakınmalı?
Bir ayetinde Rabbimiz bunun yolunu şöyle gösteriyor: "Allah müminlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara cenneti vererek satın alıyor." Bu ayet açıkça gösteriyor ki cennetin fiyatını canı ve malı Allah'a satmak, yani O'nun adına kullanmaktır. Ne yaparsak yapalım, O nasıl istiyorsa öyle yapacağız. Öncelikle farzları yapmamız ve haramlardan kaçınmamız gerekiyor. Kısacası iman, salih amel, yani ibadet, hayır ve güzel ahlak gerekli.
Vehb bin Münebbih der ki: "Cennet kapısının anahtarı "La ilahe illallah'tır. Ama o anahtarın dişleri vardır. Dişsiz anahtarla açılmaz, ancak dişli anahtarla açılabilir. İşte o dişler de salih amellerdir."
Hayat iman ile hayatlanır, salih amellerle meyvesini verir; haramlardan kaçınmakla muhafaza edilir ve farzlarla ziynetlenir. Bunlar ise şüphesiz biraz ter dökmeyi gerektirir. Hangi nimet vardır ki, külfetsiz elde edilsin? Cennete girmek için de nimetin büyüklüğü ölçüsünde gayret göstermek gerekiyor.
(Münâfikûn Suresi, 9-10)
Adını “sulh”, “güvenlik” ve “barış”tan alan İslam, insanların huzur ve güvenlik içinde yaşamaları için gönderilmiştir. İslam’da esas olan barıştır. Savaş ancak din, hürriyet ve vatan gibi kutsal değerlere bir saldırı olması gibi durumlarda söz konusudur. İslam, insan canını mukaddes kabul etmiş, insanları öldürmeyi değil, onlara hayat vermeyi tavsiye etmiş; bir insanı haksız yere öldürmeyi bütün insanları öldürmek gibi, bir insanı yaşatmayı ise bütün insanları yaşatmak gibi kabul etmiştir. (Mâide, 5/32) İnsanlar arasında anlaşmazlık ve düşmanlıklara sebep olan gıybet, dedikodu, kin ve hasedi yasaklamış; affetmeyi, hoş görmeyi tavsiye etmiştir
Dünya üzerinde bir arada yaşamak için uzlaşma, barış ve hoşgörü gibi değerler zorunludur. Dünyanın içinde bulunduğu açlık, kuraklık ve terör gibi pek çok sorun dayanışma ve yardımlaşmayla aşılabilir. O halde, esas olan savaş değil, barış; kavga değil, kardeşlik; yarışma değil, yardımlaşma; uzaklaşma değil, uzlaşmadır.
Bugün 21 Eylül 2021;
Peygamberimiz Kuba'ya ulaştı (622)
II. Balkan Savaşı'nın Başlaması (1914)
Ahmet Rasim'in ölümü (1932)
Kalp kör olduktan sonra, gözlerin görmesinde hiçbir fayda yoktur. (Hz. Ali)
Bir Ayet: Allah’ın lutfundan kendilerine verdiği nimette cimrilik gösterenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar, bilâkis bu onlar için kötüdür. Cimrilik ettikleri mal kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Âl-i İmrân, 3/180)
(Abdülkadir-i Geylani)
Ey oğul!
Sana herhangi bir dert geldiği zaman onu sabır eliyle karşıla ve devası gelinceye kadar sakin ol! Deva gelince de onu şükürle karşıla! Bu hâle geldiğin zaman peşinen ebedi, zevkli, safalı bir hayatta olursun!
Ey Oğul! Güzel ameller işlemekte tembellik etme. Zira tembellik edenler ebediyyen mahrum kalırlar. Bu arada daimi bir pişmanlık da peşlerini bırakmaz.
Amellerini güzel yap. Unutma ki, Allah hem dünya hayatı hem de ahiret hayatı ile sana karşı cömertlik etmiş, ikramda bulunmuştur.
Aileler çocuğa sorumluluk bilinci kazandırmaktan çok, çocuğun davranışlarını kontrol etmek ve istediğini yaptırabilmek adına sıklıkla kızma, azarlama, tehdit etme, beddua etme gibi bazı yöntemler yanında bazen de fiziksel yöntem olarak dayağa başvurmaktadırlar. Kızıp bağırmak sadece ebeveynin anlık olarak öfkesini boşaltmasına yarar. Bu tutumlar aslında çocukların özgüven sahibi olmalarını engeller. Oysa sorumluluk ile özgüven arasında çok kuvvetli bir bağ vardır. Bu tutumda aile çocuğa gereğinden fazla kontrol ve özen göstererek çocuğun yapabileceği davranışları kendileri üstlenir. Sorumluluk alması sürekli geciktirilen çocuklar bir türlü kendilerine yeten, bağımsız bireyler olamamaktadırlar. Çocuğu gereğinden fazla korumak, çözebileceği halde onu sorunları ile baş başa bırakmamak, çocukların gelişimini engeller, onlara yarar yerine zarar verir. Çocuklara sorumluluk bilinci kazandırırken, anne-babaların sabırla yol göstermeleri önemlidir.
Bugün 20 Eylül 2021;
Peygamberimizin Kuba'ya tesrifleri (622)
Somuncu Baba'nın vefatı (1412)
Kıyamet günü, Allah'ın rızasını isteyerek gelen her mü'min kul için Allah cehennem ateşini kendisine haram kılmıştır. (Hadis-i Şerif)
Bu sözü söyleyen Fransız düşünür Decartes'a göre bilginin kaynağında akıl vardır ve insan zihninde, doğumuyla birlikte birtakım düşünceler bulunur. Decartes insan zihninin iki temel gücü olduğunu savunur. Bunlardan biri sezgi, diğeri de tümdengelimdir. Sezgi, onun düşüncesine göre, akılda hiçbir şüphe bırakmayan ve en yüksek derecede açık olan bir kavrayış şeklidir. Tümdengelim ise sezgi yoluyla açık seçik olan, bilinen doğrulardan ve tam bir kesinlikle bilinen olgulardan sonuca ulaşmaktır.
Decartes'in "Düşünüyorum, o halde varım" sözü de bu anlayışın bir ürünüdür. Bu noktadan başlayarak her şeyi sorgulamıştır, sözlerinde kendi varlığını, Yaratıcı'nın varlığını ve bir "Yaratıcı"ya inanma ihtiyacını ifade etmiştir. Bu sözü aynı zamanda Decartes'in "Bilgi Teorisi"nin de bir hareket noktasıdır. Onun düşüncelerine göre benliğimizi, çevremizi, o anda var olan her şeyi bir an için gözlerimizi kapatıp yok farz edebiliriz. Ama o sırada varlığını inkar edemediğimiz tek şey, düşünmekte olduğumuzdur. O halde biz düşünen bir varlığızdır. Bu düşünceyle elde edilen sonuç, insanoğlunun ruh sahibi bir varlık olduğunun da kanıtıdır.
Yardım et ki, yardım olunasın. Kötülük edene iyilik et ki, ona sahip olasın. Sahibinin değerini düşüren işten kaç ki, sorulduğu zaman utanıp inkâr eder. Senden büyüklere itaatlı ve saygılı ol ki, senden küçükler seni saysınlar. Güzel ahlakın en güzeli, sana gelmeyene senin gitmendir, seni mahrum edene senin iyilik etmendir! Sana zulmedeni affetmendir. Halkın sana ihtiyacı, Hakkın nimetinin revaç bulmasıdır.
(Erzurumlu İbrahim Hakkı)
Gaziler, hak uğrunda yaralanan, sıhhatini kaybeden, yüce kahramanlardır. Peygamberimizin şu hadisi şerifine muhatap olan bahtiyarlardır: “Allah katında hiçbir şey, iki damla ve iki izden daha sevimli değildir. Allah korkusuyla akıtılan gözyaşı damlası ve Allah yolunda dökülen kan damlası. İki iz ise, Allah yolunda çarpışırken alınan yara izi ve Allah’ın emrettiği farzlardan birini yerine getirmekten kalan kulluk izidir.“ (Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 26)
Milletimiz, “gazilik ve şehitlik” rütbelerine o kadar aşina, o kadar meftundur ki, onlarsız bu milleti, bu milletin hayatını, bu milletin tarihini düşünmek kabil değildir.
Savaşlarda Mehmetçiğin “Allah Allah” sedasında, ölümü “vuslat” gibi gösteren kara sevdasında, buram buram kokladığı “cennet” rayihasında hep “şehitlik” arzusu vardır. “Ölürsem şehit, kalırsam gazi” inancına sahip milletimiz bu ruhla ve iştiyakla yüzyıllardır dinimizin sancaktarlığını yapmaya devam etmiştir.
Bugün 19 Eylül 2021;
Gaziler Günü,
Son sahabi Amir b. Vasile'nin vefatı (718)
Amid Kalesi'nin alınışı (1515)
O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul. (İnşirah Suresi, 7)
Rakamları düşünelim. 1 rakamının da matematiğe göre değeri vardır. 5'in de, 9'un da.
İki tane 1 yan yana gelirse değeri 11 eder.
İki tane 9 bir araya gelirse değeri 99'dur.
İnsanlar vardır, değeri "sıfır"dır. Kendini yetiştirmiş nitelikli insanlar vardır, değeri 9 dur.
Yüzlerce, binlerce sıfırı bir araya getirirseniz değeri yine sıfırdır. Sıfırlarla bir yere varılmaz.
Sıfırlar ancak, kendilerinden değerli bir sayının sağına dizilirse değer kazanır. 1'in yanına gelen sıfır, değer kazanır. 1 veya sıfır birlikte 10 değeri taşır.
Kişisel gelişim.,"sıfır değerindeki insanın değerini yükseltme becerisi ve başarısı"dır. Her insan, isterse değerini yükseltebilir. Değerli insanlardan oluşan toplumlar ilerler.
Bilgisiz insanlardan oluşan bir toplum, değer ifade etmez. Ancak kendilerinden değerli insanların yanında, değerli insanların yanında, emrinde olur ve onların tavsiyesine uyarlarsa değer kazanırlar.
Bilgili, çalışkan becerikli insanlar bir araya gelirse, kalkınmış bir ülke meydana getirebilirler.
Sıfır olmamak, değersiz olmak için mutlaka meziyetlerimizi çoğaltmalıyız.
Net sıfır emisyon ne anlama geliyor? Önemi nedir? Net sıfıra nasıl ulaşabiliriz?
İklim krizine dair yapılan tüm araştırmalar gösteriyor ki, en yıkıcı etkilerinden kaçınabilmek için öncelikli olarak yapmamız gereken bir şey var: 2030 yılına kadar karbon emisyonlarını yarı yarıya azaltmak, 2050 yılına kadar da tamamen sıfırlamak. İşte burada karşımıza şu tanım çıkıyor: Net sıfır emisyon. Peki iklim politikalarının etrafında şekillendiği bu hedef ne anlama geliyor? Net sıfıra neden bu kadar önem veriliyor? Dahası bu hedefe nasıl ulaşabiliriz? Cevaplara tek tek bakalım…
İnsan kaynaklı faaliyetler nedeniyle atmosfere salınan ve sera etkisine neden olan karbondioksit, metan, azot oksit gibi gazların miktarını yeryüzü tarafından doğal olarak emilen sera gazı miktarıyla eşitlemek anlamına geliyor. Bir başka ifadeyle net sıfır, atmosfere yeni emisyonlar eklememek demek. Yani salım devam edecek ancak bu, atmosferden eşdeğer miktarda gaz emilerek dengelenecek.
Net sıfır hedefi önemli çünkü en azından karbondioksit salımı için bu, küresel ısınmanın kontrol edilebildiği bir durum olacak. İklim değişikliğine neden olan emisyonları mevcut düzeyde tutmaya devam edersek, önümüzdeki yıllarda sıcaklıkların 1,5°C’nin çok üzerine çıkacağı öngörülüyor. Bu da dünyanın dört bir yanında tüm canlı yaşamını ve doğal kaynaklarını tehdit edecek.
Daha yaşanabilir bir dünya için net sıfır hedefine ulaşmaya ihtiyacımız var. Bu da bireylerin, sivil toplumun, özel sektörün, devletlerin bu amaç için bir arada çalışmasını gerektiriyor.
Edirne Müdafii Şükrü Paşa'nın emrindeki subaylardan birisi o şanlı savunma sırasında bir düşman kurşunu ile bacağından yaralanır. Doktorlar günlerce süren tıbbi araştırmaları sonuç vermez. Büyük acılar çeken subay dayanamaz ve hekimlere ne aradıklarını sorar. "Bacağınıza giren kurşunu arıyoruz" derler. Yaralı subay cevaplar: "Neden bana sormuyorsunuz? Kurşun işte şu dolaptaki pantolonumun sağ cebinde!"
Hz. Lût, (Enbiyâ, 21/74-75) Sodom kavmine peygamber olarak gönderilir. Sodom, cinsel ahlak açısından yozlaşmıştır. Lût (a.s.) kavmine Allah’a itaat etmelerini tebliğ eder. Onlara kadınları bırakıp erkeklerle beraber olmanın büyük günah ve ahlaksızlık olduğunu bildirir. Kavmi ise uyarıya devam etmesi halinde sürgün edileceğini söyler. “Eğer doğru söylüyorsan bizi tehdit ettiğin azabı getir.” diyerek meydan okur. Hz. Lût onların vebalinden kendini kurtarması için Allah’a dua eder. (A’râf, 7/80-81)
Lût’un (a.s.) duasını kabul eden Yüce Allah, üç meleğini genç erkekler suretinde gönderir. Melekler Hz. Lût’a (a.s.) kavminin helak edileceğini haber verirler. Günah ve ahlaksızlıkta ısrar eden Sodom halkı, meleklere dahi kötülük yapmak ister. Melekler Hz. Lût’a azap emrinin geldiğini, kendisinin ve ailesinin ise kurtulacağını bildirirler. Lût, ailesiyle şehirden çıkar. Sabaha karşı şehrin altı üstüne getirilir, üzerlerine pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırılır ve Lût’un kavmi karısıyla birlikte helak olur. (Hûd, 11/81-83)
Bugün 18 Eylül 2021;
Osmanlı Ahrar Fırkası'nın kurulması (1908)
M. Ali Cinnah'ın vefatı (1948)
İçkiden sakınınız. Çünkü o, her kötülüğün anasıdır. (Hadis-i Şerif)
Hayır, kısaca iyilik, şer de kötülük anlamına gelir. Kainatta hayır-şer, iyi-kötü her şeyi yaratan Allah'tır. Bunların yaratılmasından maksat insanların denenmesi, imtihan edilmesidir. Acaba insanlar ne ölçüde hayra koşacak ve ne ölçüde şerden kaçacaklardır? Kimler hayır işleyerek melekleri geçebilecek, kimler şerlere dalarak hayvanlardan da aşağı düşecektir?
İnsanın önüne yücelerin yücesine çıkılabilecek, aşağıların aşağısına düşülebilecek iki yol açılmıştır. İşte insan hayır veya şer işleyerek bu iki yoldan birini seçer.
Peki, insanlar bu şerlere uyarak kendilerine olduğu kadar etraflarına da zarar vermiyorlar mı? Dünyayı da, ahireti de cehenneme çevirmiyorlar mı? O zaman şerrin yaratılması şer olmaz mı?
Hayır, şerri yaratmak şer değil; şerri işlemek şerdir. Allah'ın yaratmasında bir kötülük yoktur. Kötülük bizim o şerleri işlememizdedir. Tıpkı ateş örneğinde olduğu gibi... Ateş faydalı iken onu zararlı hale getiren biziz. Şerleri yapmazsak bize hiçbir zararı olmaz. Aksine onlara bakar, iyiliğin kıymetini bilir, iyi yolda ilerleriz. Tıpkı, "İyiliği kötüden öğrendim" diyen kimse misali...
Evet, şerler olmazsa iyiliğin kıymeti bilinmez ve şerden kaçma, iyiliğe yönelme ve yükselme imkanı olmaz.
Rasulüllah (s.a.v) buyurdular ki: "Cuma, en hayırlı günlerinizden biridir. Hz. Âdem aleyhisselam'ın (toprağı) o gün yaratıldı, o gün kabzedildi. (Kıyamette Sur'a) o gün üflenecek, sayha da o günde olacak. Öyleyse o gün bana salâvatı çok okuyun. Zira salâvatlarınız bana arz edilir." Orada bulunanlar: "Salâvatlarınız size nasıl arz edilir? Siz çürümüş olacaksınız!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Allah Teala Hazretleri, Arza peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldı" buyurdular. (Ebu Davud)Rasulüllah (s. a. v) buyurdular ki: "Cuma gecesi veya cuma günü vefat eden hiçbir Müslüman yoktur ki, Allah onu kabir fitnesinden korumamış olsun." (Tirmizi,)Rasulüllah (s.a.v) cum'a gününden bahis açıp dedi ki: "Onda bir saat vardır; müslüman bir kul namaz kılar olduğu halde, o saate erse, Allah'tan her ne istemişse onu Allah kendisine mutlaka verir." Bunu söylerken (Rasulüllah) eliyle o vaktin azlığını işaretli yordu. (Buhari)Rasulüllah (s.a.v): "Cuma'daki icabet saati imamın minbere oturduğu anla, namazdan çıkması anına kadar geçen vakittir" dediğini işittim.” (Müslim,) Cuma günü, (duaların kabul edileceği) ümit edilen saati, ikindi namazından sonra güneşin ufuktan kaybolması anına kadar arayın. (Tirmizi, Salât 354.)
İnsanlık tarihinde değerlerin tükendiği, şefkat ve merhametin arandığı, yaratılış amacından uzaklaşıldığı dönemler olmuştur. İşte böyle bir dönemde Yüce Rabbimiz, Efendimiz’e (s.a.s.) “Oku!” diye hitap etmiştir.
Mükerrem ve değerli bir varlık olan insan, akıl nimetiyle tezyin edilmiştir. İnsana verilen en büyük nimetlerdendir akıl. Doğru-yanlış, hak-batıl, iyi-kötü, hayır-şer onunla idrak edilir. Bu nimetle insan Rabbine, çevresine ve kendisine karşı sorumlu bir varlık kabul edilir. Bu sorumluluğun yerine getirilmesinde bilgi/ilim oldukça önemlidir.
Bilgi, bize her alanda rehberlik eden çok değerli bir hazinedir. Onun içindir ki hayat kitabımız Kur’an, “Oku!” (Alak, 96/1) emriyle başlamış ve “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9) nidasıyla insanlığa haykırmıştır. Kerim Kitabımızın mesajlarını hayata geçiren Efendimiz (s.a.s.) de ilme talip olanlara Allah’ın cennete giden yolu kolaylaştıracağını müjdelemiştir.
Bugün 17 Eylül 2021;
Adnan Menderes'in Vefatı (1899-1961)
Bandırma'nın Kurtuluşu (1922)
O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır. (Mülk Suresi, 2)
İnsanlar idealleri ve ümitleriyle yaşarlar ‘Büyük ve önemli işler başarma’ düşüncesi bir hedefe ulaşma azmi, insanı yaşatır.
Yatağınıza giderken yarın uyanıp yaşamaya devam edeceğimize dair bir teminatınız yoktur. Ama yine de ertesi güne dair planlar yaparız. Bu ise ‘Ümit’tir.
Köy sakinleri yağmur duasına çıkarlar. Bütün köy ahali toplanır. İçlerinde sadece birinde şemsiye vardır. Bu ise ‘İnanç’tır.
Ümidi ve Hedefi olmayan insanlar ölü sayılır. Uğruna hayatını vereceği değerleri olanlar, o değerler için her zorluğa katlanır, mücadele eder, yorulurlar üstelik bunları severek ve isteyerek yaparlar
Bir insanın hayatında başarılı olabilmesi için yüksek bir hedef belirlemesi ve o hedefe doğru yürümesi gerekir. Rotası olmayan yelkenliye hiçbir rüzgar yardım edemez.
Ne yazık ki bu yolda yalnız olmalıyız. Paylaştığın şey ne kadar güzel olursa olsun, egolu insanlar sırf paylaşan sen olduğun için beğenmezler.
Asıl önemli olan ise kendin olmaktır. Bizim insanımıza ‘kendin ol’ deyince kendi olmayı başarmış birilerini bulup onlar gibi olmaya çalışırlar.
Ne yazık ki! Kahvehaneleri, barları dolduran milyonlarca amaçsız insan var bu gibi yerlere ‘İnsanlığın çöplüğü’ demek lazım böyle yerlerde yapılmış bir icat çözülmüş bir problem halledilmiş bir proje yoktur. Çöplükte vakit öldüren insanlar hiçbir başarıya imza atamazlar.
Sıradan olmak, herkes gibi olmak ; ’Doğru olmak’ anlamına gelmez ki?