28 Şubat 2021 Pazar

 

MART AYI TAKVİMİ ÇOK ZENGİN…

  • 18 Mart: Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü. Vatan savunmasının destan haline geldiği bir destan. Çanakkale Şehitliklerini, Abide’yi gezip, o toprakların kokusunu aldığınızda yaşananların ağırlığı çöküyor üzerinize. Nasıl bir destanın yazıldığını görmek için mutlaka Çanakkale‘ye gelmelisiniz.
  • 18-24 Mart: Yaşlılar Haftası. Hızla yaşlanan dünyamızda biz nereye gidiyoruz acaba?
  • 20 Mart: 2012 yılında Birleşmiş Milletler tarafından hatırlatmak için icat edilen bir gün! İnsanlık geliştikçe mutluluktan uzaklaşıyor sanırım hızlıca ki BM hatırlatmak istemiş.
  • 21 Mart: Dünya Down Sendromu Günü. +1 dostlarımız için bir gün bu, koşulsuz sevginin gülümsemelerinden öperek yanlarında olduğumuzu hissettirdiğimiz bir gün.
  • 21 Mart: Dünya Ormancılık Günü. 
  • 21 Mart: Dünya Şiir Günü. 
  • 21 Mart: Ve Nevruz. Bahar Bayramı. Her dilde her kültürde yemyeşil, çiçek çiçek bir bayram.
  • 22 Mart: Dünya Su Günü. 
  • 23 Mart: Dünya Meteoroloji Günü. 
  • 24 Mart: Tüberküloz Günü. 
  • 27 Mart: Dünyayı demir ağlarla donatan insanların günü. Dünya Demiryolu Çalışanları Günü.
  • 27 Mart: Miladdan önce 5. yüzyıldaki Atina’daki ilk tiyatrolardan bu yana insanlığı ileriye taşıyan tiyatroların günü bugün.
  • 29 Mart-4 Nisan: O eski, o güzel alışkanlığı keşke yeniden kazansak ve coşkuyla kutlansa Kütüphane Haftası.

 

MART AYINDAKİ ÖNEMLİ GÜNLER VE HAFTALAR:

  • 1-7 Mart: Deprem Haftası. Deprem kuşağı üstündeyiz ama hazır mıyız?
  • 1-7 Mart: Yeşilay Haftası. Bağımlılığın her türüyle mücadeleye davet ediyor Yeşilay.
  • 1 Mart: Muhasebeciler Günü. Vergi ayı olarak bilinen mart ayında olması da muhasebeciler için iyi midir bilemedim 🙂
  • 8-14 Mart: Bilim ve Teknoloji Haftası. Gelişmek için en çok eğitilmemiz gereken sektör sanırım bilim ve teknoloji. Mutlaka hafta içerisinde bu konuyu işleyeceğiz.
  • 8 Mart: Dünya Kadınlar Günü.
  • 14 Mart: Pi Günü 🙂 π sayısının bir günü var hem de 3,14159….’dan beri. 14.03 tarih ve saat 01:59’da kutlanır.
  • 14 Mart: Tıp Bayramı.
  • 15 Mart: Dünya Tüketici Hakları Günü. Bir ürün ya da hizmet aldığımızda haklarımızı ne kadar biliyoruz?

 MART TAKVİMİNDE NELER OLMUŞ?

1 Mart: 1947 yılında IMF yani Uluslararası Para Fonu finansal işlemlerine başladı.

4 Mart: 1903 desem. Fanatik Beşiktaşlılar hemen hatırlayacaklardır. Beşiktaş Jimnastik Kulübü kuruldu. İlk kuruluşunda adının Bereket olduğunu söylüyor Vikipedi. 

12 Mart: 1921 yılında Mehmet Akif Ersoy’un sözlerini yazdığı Osman Zeki Üngör’ün bestesini yaptığı İstiklal Marşı’mız Birinci Meclis tarafından kabul edilmiştir.

13 Mart: 2014 yılında kabul edildi İngiltere ve Galler’de eşcinsel evlilik. Homofobik insanlar varsa da eşcinsellik te var ve kabul etmek gerekir.

31 Mart: 1789 Fransız Devrimi’nin 100.yılı anısına yapılmıştı ve yapıldığı dönemde ucube gözüyle bakılan şimdilerde binlerce turistin fotoğraflarını süsleyen Eyfel Kulesi 1889 yılında.

 

MART AYI TAKVİMİ; YİTİRDİKLERİMİZ:

  • 3 Mart: 2013 yılında yitirdik Müslüm Baba’yı. Hayatını anlatan Müslüm filminde hepimiz gözyaşlarına boğulmuşuzdur eminim. Biz burada sözlerini Tuna Kiremitçi’nin yazdığı AFFET ile anacağız Müslüm Gürses’i.
  • 9 Mart: 1994 yılında kaybettik türlü fotoğrafların altına yazdığınız özlü sözlerin sahibi olan Charles Bukowski. İşte aşağıdaki söz de onun olarak bilinir.
  • 14 Mart: 2018 yılında kaybetti dünya en büyük teorisyeni olan fizikçi Stephen Hawking’i.
  • 18 Mart: 1995 yılında yitirmiştik Turist Ömer’i. Siyah beyaz filmlerde biraz buruk gülümsemesi ile hepimizin gönlünde bir yeri var sanırım. O buğulu sesinden bir şarkı dinleyerek analım biz Sadri Alışık’ı.
  • 22 Mart: İlk kadın pilotumuz, Atatürk’ün manevi kızlarından biri olan Sabiha Gökçen’i kaybettik 2001 yılında.
  • 24 Mart: Jules Verne’nin ölüm günü 1905 yılında. Hatırlayın kitaplarını çocukluğunuzdan ve okutun çocuklarınıza. Denizler Altında Yirmi Bin Fersah mesela 1870 yılında yazıldı. Dikkat çekmek isterim tarihe.
  • 27 Mart: Hepimizin beyazperdeden ve televizyondan da bildiği Aşk-ı Memnu’nun yazarı Halid Ziya Uşaklıgil’i 1975’te yitirdik bugün.

MART TAKVİMİ

    Mart takvimi. Yılın üçüncü ayı. Kimine göre dert, çoğuna göre bereket ayı. Mart ayı takvimi bize neler hatırlatıyor?

MART TAKVİMİ; DOĞUM GÜNLERİ:

  • 3 Mart: 1847’de İskoçya Edinburg’da doğmuş ellerimizde, hayatımızın bir parçası haline gelen telefonun mucidi Alexander Graham Bell.
  • 4 Mart: 1678 yılında doğmuş kemancı, besteci Vivaldi. Antonio Vivaldi’nin Four Seasonsı çalsın arka planda siz yazının tamamını okurken, ne dersiniz.
  • 9 Mart: 1934 yılında doğdu 12 Nisan 1961 yılında uzaya ilk çıkan insan olarak adını tarihe yazdıran Yuri Gagarin.
  • 11 Mart: 1884 yılında doğmuş 6 Mart 1920’de vefat etmiş Ömer Seyfettin. O’nun öyküleriyle büyümeyenimiz var mı? Pembe İncili Kaftan, Perili Köşk, Kaşağı…. Liste böyle uzayıp gider.
  • 13 Mart: 1910’da doğmuştu büyük romancı Kemal Tahir. Kitaplarını okumadıysanız bile ilham olduğu filmleri mutlaka hatırlayacaksınız. Karılar Koğuşu, Esir Şehrin İnsanları gibi…
  • 14 Mart: Fizik ve matematik çalışmaları nedeniyle Nobel Ödülü alan Albert Einstein 1879’da bugün doğmuştu.
  • 16 Mart: Haldun Taner’in doğum günü. Türk Tiyatrosu’nun en önemli isimlerindendi O. 1915 yılında dünyaya gelmişti.
  • 19 Mart: 1955 yılında doğmuş benim o yandan gülüşünü çok sevdiğim aktör; Bruce Willis. Mavi Ay dizisinde oynadığı zamanlardan beri belki oynadığı tüm filmleri izlemişimdir. Doğum günün kutlu olsun diyerek izlemek isteyenler için işte; Mavi Ay.
  • 25 Mart: 1611 yılında dünyaya gelmiş büyük gezgin Evliya Çelebi. Avrupa, Batı Asya ve Mısır’daki gezilerini kaleme aldığı Seyahatname mutlaka görülmeli bence. Yapı Kredi Yayınları’nın 2 ciltlik kutulu eseri mesela doğum günü için çocuğunuza ilham verici bir hediye olmaz mı?
  • 25 Mart: 1947 Sir Elton John’un doğum günü. Ünlü besteci, piyanist. Sesi kulaklarımızda.
  • 28 Mart: Çok sevdiğim Ana, Benim Üniversitelilerim romanlarının yazarı Maksim Gorki 1868 yılında bugün doğmuştu.
  • 30 Mart: 1432 yılının bu günü doğmuştu bir çağı kapatıp bir çağı açan İstanbul Fatihi Fatih Sultan Mehmed.

 28 ŞUBAT NADİR HASTALIKLAR GÜNÜ


Nadir hastalıklar, Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerdeki tanımıyla; 2000’de 1 ya da daha az sıklıkta görülen, çoğu ilerleyici, metabolik, kronik ve bazıları ölümcül olabilen hastalıklardır.

Literatürde yaklaşık 8000 nadir hastalık tanımlanmıştır ve bu hastalıkların % 80'i genetik geçişlidir.

Hastaların yaklaşık %50’sini çocuklar oluşturmaktadır.

Nadir hastalığa sahip çocukların % 30’u 5 yaşını görememektedir. Bu durumun en temel sebebi; nadir hastalıkların %95’inin tedavisinin olmamasıdır.

Nadir hastalıklar Türkiye’de her 16 kişiden 1’inde görülürken; Türkiye’de 5 milyon, dünyada yaklaşık 350 milyon kişi nadir bir hastalığa sahiptir.

Her bir hastalığın kendine ait özelliği vardır. Bu özelliği dolayısıyla, özel bakım ve tedavi yöntemlerine, ilaçlara, sarf malzemelere, özel besinlere ve tıbbi cihazlara gereksinim duyulmaktadır.

Hastalıklar nadir olsa da, ortaya çıkan sonuçlar, hem hasta olan birey, hem ailesi, hem de toplum açısından çok ağır olmaktadır.

Kaynak: Nadir Hastalıklar Ağı

LİTYUM

    Son yıllarda elektrikli otomobillerin gündemde olması, bu araçlar için batarya talebini de artacağı görünmektedir. Batarya talebinin artması, bataryanın ana hammaddelerinden olan lityum ve vanadyum talebini de artıracaktır. Görünen talep artışının karşılanması amacıyla, gelişmiş ülkeler, hammadde kaynakların araştırılması ve mevcut kaynakların değerlendirilmesi konusunda çalışmalar yürütmektedir.

    Lityum, günümüzde enerji kaynağı olarak değerlendirilmemektedir. Elektrikli otomobillerin gündeme girmiş olması, bu araçların yakıtı olan elektriğin depolandığı pillerin hammaddesi olan lityumu, artık enerji kaynağı haline getirecektir. Gelecekte, petrolle çalışan otomobillerin yerini alacağı düşünülen elektrikli otomobiller için en önemli sorun yeterli enerjinin depolanmasıdır. Enerji depolanmasında kullanılan batarya, yalnızca otomobiller için değil, cep telefonu, taşınabilir bilgisayar gibi enerji gereksinimi duyan, taşınabilir tüm cihazlar için en önemli bileşendir. Elektrik depolama kapasitesi çok yüksek olan lityum, geleceğin petrolü mü olacak?

    Lityum temel olarak iki tür kaynaktan elde edilmektedir. 

• Göl suları ve deniz suları olarak ifade edilen salamuralar 

• Lityum minerali içerikli maden sahalarıdır (spodumen, lepidolit vs.). 

Dünya lityum üretiminin yaklaşık % 64’ü salamura olarak tabir edilen deniz ve göl sularından yapılmaktadır.

    Lityum, çok eski dönemlerden beri psikiyatri alanında sakinleştirici ilâç yapımında kullanılmıştır. Otomotiv sektöründe yağ katkı maddesi, metalurji sektöründe alaşım elementi, cam ve seramik sektöründe lityum mineralleri olmak üzere geniş bir kullanım alanına sahiptir. 1994 yılında, ilâç sektöründe kullanılan Li, toplam tüketimin % 13’ünü oluştururken, günümüzde % 1 seviyelerindedir. Batarya sektörünün genişlemesiyle 1994 yılında % 7 seviyelerinde olan pil üretimindeki kullanımı günümüzde %31 seviyelerine ulaşmıştır. Diğer kullanım alanları; tarım ilaçları, alaşımlar, çimento ve beton katkı maddeleri, boyalar ve pigmentler, sanayi ağartma ve sanitasyon ürünleri, organik sentez, ilaç, havuz kimyasalları kapsamaktadır. Birincil batarya şarj yapılamayan pil üretimini ifade etmektedir. Bazı sektörlerdeki oransal düşmelerin sebebi, artık bu sektörlerde kullanılması değildir, lityum/lityum bileşikleri aynı miktarlarda bu sektörlerde kullanılmaya devam etmektedir. Oransal düşüşlerin nedeni batarya ve cam seramik sektöründeki talep artışından kaynaklanmaktadır.

    Ülkemiz enerji politikaları kapsamında yenilenebilir enerji kaynakları ve bu enerjinin depolanacağı, lityum pilleri üretimini konusunda araştırma ve yatırımların artarak yapılması gerekmektedir.

    Plastik kirliliği çığırından çıktı. Artık dünyanın en yüksek noktası Everest’ten, en derin çukuru Mariana’ya kadar her yerde plastik var. Hatta araştırmalara göre, 2050 yılına kadar denizlerimizde balıktan çok plastik olması bekleniyor. Bu kirliliğe en çok yol açanlar da tek kullanımlık plastikler. Bunlar üretilen toplam plastiğin yaklaşık % 40’ını oluşturuyor ve bizim birkaç dakika kullanıp atmamız için olan ürünler yüzyıllarca doğada kalmaya devam ediyor. 

 Genelde yönetim başarısızlıkları;

1.Talepleri doğru analiz edememek

2.Uygun ekibi kurmamak/kuramamak

3.Bütçe ve kaynak uyumunu k/kuramamak

4.Gelişi güzel yönetim metotları uygulamak

5.İletişime kapalı olmaktan kaynaklanır.

Türkiye'nin Nadir Elementleri ve Yarı İletken Geleceğimiz

    Joe Biden 24 Şubat günü, askeri teknolojilere yönelik tedarik zincirinin gözden geçirilmesine yönelik bir başkanlık emri imzaladı. Nadir toprak elementlerle yüksek kapasiteli bataryalara Savunma, yarı iletkenlere de Ticaret Bakanlığı bakacak. Yarı iletkenler konusu; 5Gyapay zeka ve kuantum alanlarında ele alınıyor. Nadir toprak elementleri ise F-35'lerden tutun, uydulara kadar geniş bir kullanım alanına sahip. Bir F-35 için 417 Kg nadir element kullanıldığı söyleniyor. Nadir elementlerde Çin üretimin 97% sine, toplam rezervlerin ise üçte birine sahip. Trump dönemininde kızışan ticaret savaşlarında Çin bu elementleri koz olarak kullanabileceğinin işaretlerini vermişti. Yarı iletken konusuna girmeyeyim, herkes önemini biliyor zaten. ABD her ne kadar tasarımda ipleri elinde tutuyorsa da, üretimi Asya'ya kaydırmanın sıkıntısını yaşıyor. Tayvan'a bağımlılık çeşitli tehditler altında. Zaten Çin bu hızla giderse 15 sene içerisinde sıkıntıya girilebileceğini tahmin ediyor, fiyatlar da sürekli yükseliyor. Böylesine bir dönemde ABD'nin tedarik zincirinin bir parçası olabilmek için atılım yapmanın faydalı olabileceğini değerlendirmekteyim. Yarı iletken konusu da dilimin ucuna gelip gelip gidiyor, burada haddimizi aşmamız lazım. Bize bir kahraman lazım. Ne olursa olsun

 1. İyi uyu

2. Bir ustanız olsun

3. Senden akıllıyla çalış

4. Biz kazanmasak da bir başkası kazanacak

5. İş hayatında rekabeti, baskıyı asla dert etme

6. Akıllı insanları yönetmek için kültürü, değerler sistemini kullan
Jack Ma, Alibaba

Bugün 28 Şubat; 28 Şubat post-modern darbesinin üzerinden 24 yıl geçti. 28 şubat, hakikat karşısında savrulanlarla,hakikate, adalete ve insanlık değerlerine sahip çıkanları ortaya çıkaran bir turnusol kağıdıdır. O karanlık günlerin savrulanları umarım samimi bir muhasebe yapmışlardır. 28 Şubat karanlık güçlerin karanlık dehliziydi. Demokrasimize vurulan en ağır darbelerden biri, toplumumuzun hafızasındaki derin yara 28 Şubat... Bin yıl sürmedi belki ama o kara günleri bin yıl unutmayacağız, unutmayacağız ki tekrar yaşamayalım. Üzerinde ağır yük ve sorumluluk... 28 Şubat Deyince İslam aleminin siyasi, teknolojik, kültürel ve para birliği idealini savundu. Milli Görüş hareketinin kurucu lideri ve Türk siyasetinin 'Hocası' merhum başbakanlardan Necmettin Erbakan'ın vefatının üzerinden 10 yıl geçti.

Karbon Ayak İzi Nedir?

Karbon ayak izi, birim karbondioksit cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zarardır. Karbon ayak izi iki ana parçadan oluşur: doğrudan/birincil ayak izi ve dolaylı/ikincil ayak izi. 

Birincil ayak izi, evsel enerji tüketimi ve ulaşım dâhil olmak üzere fosil yakıtların yanmasından ortaya çıkan doğrudan karbon emisyonlarının ölçüsüdür.

İkincil ayak izi, kullandığımız ürünlerin imalatından başlayıp bozulmalarına kadar ortaya çıkan dolaylı karbon emisyonlarının ölçüsüdür. Karbon emisyonu, en basit anlamda karbonun atmosfere salınması anlamına gelir ve bu olay çoğunlukla insani faaliyetlerin sonucunda gerçekleşir.

    TENMAK’ın personel alım kurallarını belirleyen yönetmelik yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kurum, idari görevler dışındaki personeli sınavla işe alacak. Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) Sözleşmeli Personel Yönetmeliği, Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu tarafından yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelik TENMAK’ta asli ve sürekli hizmetleri yürütmek üzere istihdam edilecek sözleşmeli asli personelin hizmet şartları ve işe alınmaları ile sözleşme, hak, yükümlülük, sorumluluk ve diğer özlük işlerine ilişkin usul ve esasları düzenlemeyi amaçlıyor. Yönetmeliğe göre TENMAK’ta çalışacak personelin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinde sayılan genel şartları haiz olması gerekecek. Ayrıca enstitü başkanı, koordinatör, iç denetçi, hukuk müşaviri, birim müdürü, mali hizmetler uzmanı, mali hizmetler uzman yardımcısı ve destek hizmetleri uzmanı haricindeki personel pozisyonlarına giriş sınavı ile alım yapılacak. Giriş sınavı yazılı ve/veya sözlü sınavdan oluşacak. TENMAK’a sınavla alınacak personelin mühendislik, fizik, kimya, biyoloji, eczacılık, istatistik, matematik, veterinerlik, astronomi, tıp ve hukuk fakülte/bölümleri ile iktisadi ve idari bilimler fakültesinin ilgili bölümlerinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilmiş yurt içindeki veya yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarının birinden mezun olmaları veya bu bölümlerden birinde doktora derecesine sahip olmaları gerekiyor.  Personelin YDS sınavından en az 70 puan alması da aranan şartlar arasında yer alıyor. 

Eşinden Filozof Sokrat

Ünlü filozof Sokrat'ın eşi dünya cadılık tarihinin gözdelerindenmiş. Bu yüzden Sokrat'ı da hanımından filozof saymak pek yanlış sayılmasa gerek.

Beyler, kendi eşlerinin kıymetini daha çok bilsinler diye, Sokrat'ın hanımını da tanıtmak istiyorum.

 Bir gün, hanımı, Sokrat'ı rezil edip göndermiş evinden. Sonra da hırsını alamamış olmalı ki talebelerine ders verdiği yere gelmiş, başlamış avazı çıktığı kadar bağırıp çağırmaya. Bununla da hızını alamamış ve orada duran bir kova suyu, kocasının başından aşağı boca etmiş.

Sokrat, bu olup bitenlere hiç karşılık vermeden sadece te­bessüm ediyormuş. Talebeleri hayret etmişler ve sormuşlar:

"Efendim bunca bağırıp çağırmadan sonra bir de tepeden aşağı ıslattı sizi. Buna rağmen hiçbir karşılık vermediniz."

"Sürpriz değildi," demiş Sokrat. "Eğer şimşek çakar, gök gürlerse peşinden muhakkak yağmur gelir.

Bizimki de esip gürledi, ıslatması normaldir."

Talebeleri, böylesine bir olumsuzluktan sonra onun ne ce­vap vereceğini merak edip sormuşlar:

"Efendim, bize evlenmeyi tavsiye eder misiniz?"

"Evet," demiş Sokrat. "Siz de mutlaka evlenin. İki ihtimal var; karınız ya iyi çıkar ya da kötü. İyi çıkarsa mutlu olursu­nuz, kötü çıkarsa da benim gibi filozof olursunuz."

27 Şubat 2021 Cumartesi

    (Allah Resulü (s.a.s.) yolculuğa çıkacağı zaman şöyle dua ederdi:) “Allah’ım! Seyahatimizde bizim sahibimiz ve geride bıraktığımız ailemizin vekili sensin! Allah’ım! Yolculuğun sıkıntısından, kederli görünüşten, aile ve malımızın kötü hâllere düşmesinden sana sığınırız.” (Müslim, Hacc, 425)

        “Allah’ım! Biz bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takva, ayrıca hoşnut olacağın ameller işlemeyi nasip etmeni dileriz. Allah’ım! Bu yolculuğumuzu bize kolay kıl ve uzağını yakın et! Allah’ım! Seyahatimizde bizim sahibimiz ve geride bıraktığımız ailemizin vekili sensin! Allah’ım! Yolculuğun sıkıntısından, kederli görünüşten, aile ve malımızın kötü hâllere düşmesinden sana sığınırız.” (Müslim, Hac, 425) Yolculuğunu bitirip evine döndüğünde ise şu şekilde dua ederdi: “Biz yolculuktan dönen, tövbe eden, kulluk yapan ve Rabbimize hamd eden kişileriz.” (Müslim, Hac, 425)

Kaynak: Diyanet Dergi (SEFER DUASI)

Allah'ın emaneti çocuklarımız

Çocuk, Yüce Allah’ın bir aileye verdiği en kıymetli emanettir. Yeryüzünün kıymetlisi olan insanoğlunun en saf ve en masum hâlidir. Anne baba onun varlığına saygı duyarak, “Allah’ın emaneti” olduğunu unutmadan hareket etmelidir. ‘Çocuk benim değil mi? İstediğim gibi davranırım!’ deme hakkına hiç kimse sahip değildir. Yavru bir emanetse, emanetin sahibine karşı gün gelip hesap verilecektir: İncittik mi onu, ihmal ettik mi?

Bir çocuk topluma da emanettir! Onu koruyup gözetmek, haklarını çiğnememek, büyüyüp gelişmesine, okuyup öğrenmesine destek olmak anne babasının olduğu kadar toplumun da görevidir. Ailesini bir şekilde kaybetmiş, sevgiye, şefkate, ilgiye muhtaç çocukları sahiplenmek, onları kötüden ve kötülüklerden korumak bizim insanlık vazifemiz değil midir?

O hâlde gönlü kırık ve yalnız çocuklara el uzatmak aynı zamanda imanımızın da gereğidir. Zira verilen emekle sadece onların değil, toplumun geleceği de kurtulacaktır.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ (28 ŞUBAT 2021)

 

Bir Hadis: Merhamet etmeyen, merhamet görmez. (Buhârî, Edeb, 18)


Edepsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Haya ise girdiği şeyi güzelleştirir. (Hadis-i Şerif)

Neden Linkedin’de Yazıyorum?

    Nikola Tesla demiş ki: Eğer evrenin sırrını bulmak istiyorsanız, enerjinin, frekansın ve titreşimin dilinde düşünün. Ben kendimi bir sosyal bilimci olarak görüyorum, en azından çabalarım bu yönde, benim perspektifim insan, toplum ve ilişkiler. Bu perspektiften bakınca bile toplumun yasaları doğa yasalarından farklı değil.Yukarıdaki soruya dönecek olursam, neden yazıyorumun cevabı burada saklı: Doğa yasalarında Tesla’nın bahsettiği Enerji, Frekans ve Titreşim’in bire bir karşılığı sosyal hayatımızda da var. Bu platformda yazarak, kendi adıma bir enerjiden faydalandığımı düşünüyorum, frekansımın benzer olduğu fikirlerle karşılaşıyorum ve titreşime yani etkileşime giriyorum. Kısacası, ben ve benim gibi bir kaç insanın bu platformda oluşturduğumuz titreşim bir tür farkındalık çabası. 

 İnsan için bu dünyadaki en acı şeylerden biri, emeğinin aleyhine dönmesidir. Vefa iyidir ve imandandır.

    Her sözüyle her yaptığı ile sana motivasyon sağlayan düştüğün zaman senin ayağa kalkmana yardımcı olan sana inanan ve güvenen kişileri hiçbir zaman asla unutma!

 Ne güzel söylemiş Sabahattin Ali;


"Herkese içindeki iyilik kadar iyi bir hayat dilerim."

 İş yerinde psikolojik güven ortamının olmadığı bir ortamda dahi fikrinizi söyleyebilmek, kişinin yeteneklerine güveninin ve inandıklarını savunabilme cesaretinin göstergesidir.

 Anlamak, bilmekten çok daha kıymetli. Anlamadan bildiğimiz ne çok şey var.


    Farklı fikirde olduğumuz, düşündüklerimizi sorgulayan insanlar asıl gelişim için dertlenenlerdir. Belki hiç ortak paydada buluşamazsınız ama sizin düşüncenizin derinleşmesine katkı sağlayan ve sizi başarıya sevk eden en değerliler onlardır.

Günümüzde girişimci kişilikler kurum dışına itilirken, gelecekte işletmeler yüksek oranda girişimci kişiliklere yer verecek. Bu tüm yönetim anlayışlarının temelden yenilenmesine, inovasyonun artmasına ve özerkliğin yüksek olması nedeniyle iş tatmininin artmasına etki edecek. Bazen ne yaparsanız yapın insanların fikirlerini değiştirmek, söylediğinizi anlamalarını sağlamak sadece krizlerin çıkmasına bağlıdır. Hepimizin kör noktaları katılaşabiliyor. Açık fikirli olabilmek her gün bu kaşı çalıştırmakla mümkündür.


    Saygılı olmak en güzel erdemlik."Kimsenin hayat hikayesini küçümseme. Yol uzun ve daha bizimki bitmedi."

"Kısa Sözün Tesiri Kesin Olur"

    Dil, bir ulusun aynası, kişinin kimliğidir. Bu aynaya veya kimliğe baktığımız zaman, orada kendimizin gerçek yankısını görürüz. Çünkü kuşlar ayaklarıyla, insanlar dilleriyle yakalanırlar. Dil, düşüncenin hizmetçisi ise de, çoğu kez efendisi olur. 
 
    Bu nedenle dilimizi daima iyi kullanmak zorundayız. Çünkü dilimiz bizi ya mutluluğa ya da felakete götürebilir. Kendini bilen altın tartar gibi sözünü tartıp öyle konuşur, öz konuşur. "Kısa sözün tesiri kesin olur" diyor Hz. Ali.
 
    Çok ve uzun konuşmanın zararlarına katlanmaktansa öz ve kısa konuşmanın yararlarından niçin faydalanmayalım? Ne güzel söyler o büyük kutub: "Çok düşünürken az konuşursun. Fakat çok konuşurken hiç düşünemezsin." 
 
    Düşünemeyince de insan hata yapmaktan kurtulamaz. Bazen öyle büyük hatalar yapar ki, derin yaralar açar bunlar. Dünyada hiçbir dil, saf olmadığı gibi, saf olması da mümkün değildir. Mesela İngilizcenin yarıdan fazlası Fransızcadır. 
 
    Fransızcanın ise, hemen hepsi başka dillerden gelmiştir. Çoğu Latin ve Grek asıllıdır. En saf olan Arapça ’da bile İbrani, Süryani, Türk ve Avrupa menşeli birçok kelime vardır. İnsanı anlamakta, dil önemli bir belirtidir. Dil, gücünü yürekten, bilinçten alır.
 
    O söz sultanı, "Dil yarası mızrak yarasından daha tesirlidir" derken sözün bu tehlikelerine dikkatlerimizi çekmiştir. O, "Çok söyleyen, çok az işitir. İşitmek istemiyorsan söyleme" demeyi de ihmal etmez. Ona göre dinleyebilmek büyük bir fazilettir: "Çok konuşan, dinlemenin ne kadar büyük bir fazilet olduğunu idrak edemez" der.
 
    Konuşmasını, söz söylemesini bilmeyenler, hem kendilerine, hem de karşılarındakine zarar verirler. Dil, ağzın içinde, her yana hareket edebilen bir organdır. Bu yüzden derler ki: “Bıçak yarası geçer ama dil yarası geçmez.”
 
    Yerinde, zamanında konuşmasını bilmeyen insanlar vardır. Bir kez ağızları açılmaya görsün. Ne söyleneceğini, nerde durulacağını kestiremezler. Ortalığı birbirine karıştırırlar. Kırılmadık kalp, incinmedik gönül kalmaz. İnsandan insana yol olan bütün bağlar kırılır. Yapayalnız kalırlar ortalıkta. 
 
    Ne arkadaşları, ne yoldaşları olur böylelerinin. Acı dillerinin cezasını çekerler ömür boyunca. Başları rahatlık nedir bilmez. 'Ya hayır konuş, ya sus" buyuran Allah Resulü bu konuda çok güzel bir mesaj verir.
 
    Dilin durması insanın rahatça yaşaması demektir. Maksat gürültüsüz patırtısız, kafa, gönül ağrımadan huzurla yaşamaksa ve bunda dilin büyük bir rolü varsa niçin dilimize sahip çıkmayalım? Unutmayalım ki: “Dil yarası acıdır!”
 
    Selam ve dua ile…

 Bugün 27 Şubat 2021, ikinci cemrenin suya düşmesi. 

 Sakın öfkeye, nefrete kapılmayın. Hepimiz bir Allah'ın yarattığı kullarız. (Epiktetos)

Savurganlık

     Savurganlık maddi imkanlarımızı yok ettiği gibi, bizi yarınını düşünmeyen, sorumsuz ve disiplinsiz insanlar hâline de getirmektedir. Savurduğumuz şey sadece para pul değil, aynı zamanda yok olup giden emeğimiz, şevkimiz ve geleceğimizdir. Hâlbuki insan yarınıyla ilgili kaygılar besleyen bir varlık olarak diğer canlılardan ayrılır. İnanan bir kimsenin sadece kendi geleceğine dair değil, ailesine, topluma hatta gelecek nesillere dair kaygıları vardır.

    Arzu ve isteklerini makul ölçüler içerisinde tutamayan insanların, geniş imkanlara sahip olmalarına rağmen huzur ve mutluluktan yoksun olduklarını görmek zor değildir. Temel ihtiyaçların dışındaki lüks harcamalar, toplumu da huzursuz etmektedir. Yiyecek, giyecek ya da yakacak gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanların olduğu bir toplumda ölçüsüzce yapılan harcamalar insanlarda hasede kin ve nefrete yol açabilir. Dinimiz toplumun muhtaç kesimlerine karşı kendi refahını düşünenleri en ağır biçimde eleştirmiştir: “...Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düştüler…” (Hûd, 11/116)

KAYNAK: DİYANET Takvimi


    Türk siyasi tarihinin en naif, en nezaketli devlet adamlarından biri olan,milli şuur kavramını siyasetin her alanına taşıyan ve büyük Türkiye ideali yolunda büyük bir nesli yetiştiren muhterem Necmettin Erbakan hocamızı rahmetle minnetle, duayla yâd ediyorum.

 

    Bir Ayet: Allah gökten su indirip onunla ölmüş toprağa hayat vermektedir. Kuşkusuz bunda dinlemesini bilen bir topluluk için açık delil bulunmaktadır. (Nahl, 16/65)

26 Şubat 2021 Cuma

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE KÖMÜR

    Enerji, insan hayatında ve dünyamız için çok önemli bir konuma sahiptir. Sanayileşme ve şehirleşmenin de etkisiyle hemen her alanda, her geçen gün enerjiye duyulan ihtiyacın artması ve buna karşılık yeryüzünde bulunan enerji kaynaklarının az ve tükenecek olması, ülkelerin enerji konusunda yeni tedbirler almasına sebep olmaktadır.  

 Peki Kömür Enerji Tüketiminde Nerede Konumlanıyor?  

Küresel anlamda birincil enerji tüketim kaynaklarına baktığımızda ilk sırada petrol ikinci sırada kömür gelmektedir. Kömür dünya genelinde büyük ölçüde elektrik üretimi amaçlı kullanılmaktadır. Kömür ile elektrik üretimi yapan ülkelerin başında Polonya ve Avustralya gelmektedir.  

Kömürler barındırdıkları kalorilerine göre sınıflandırılır. Yüksek kalorili olana antrasit adı verilirken, az kaloriye sahip olan kömüre ise linyit olarak adlandırılır. Dünya genelinde kömür rezervi yaklaşık 1,07 trilyon büyüklüğündedir. Bu rezervin yaklaşık yüzde 70’i antrasit kömürken yüzde 30’u ise linyit kömürden oluşmaktadır.  

Dünya genelinde kömür üretimi geçmişten günümüze kadar dağlanmalar ile beraber artış göstermiş durumda. Bu üretimin en büyük aktörlerinden biri ise Çin’dir. 2020 yılında toplam 3,9 milyon ton üretim ile dünyadaki yıllık kömür üretimi yapan ülkeler arasında birinci sırada yer almaktadır. İkinci sırada 750 bin ton ile Hindistan yer almaktadır.

Türkiye ve Kömür  

Türkiye’de bulunan kömür rezervi yaklaşık 20,8 milyar tondur. Bu rezervin yüzde 92’si linyit kömürü olup yüzde 8’lik kısmı ise taş kömüründen oluşmaktadır. Ülkemiz kömür konusunda hem üretim hem tüketici konumundadır. Türkiye 2019 lında 88 milyon ton kömür üretimi yapmış olup 38 milyon tonu başta Rusya ve Kolombiya olmak üzere birçok ülkeden ithala gerçekleştirilmiştir. Topraklarımızda üretilen kömürden ise yaklaşık 4 milyar dolar kazanç sağlanmışır. 

Dünya genelinde olduğu gibi ülkemiz için de kömür büyük oranda elektrik üretimi için kullanılmaktadır. Türkiye’nin elektrik kurulu gücü yaklaşık 93 bin MW olmakla beraber kurulu gücün 19 bin MWı kömürden sağlanmaktadır. Bu güç 2006 yılında yaklaşık 6 bin MW iken 2019 verileri itibariyle 19 bin MW’a çıkartılmıştır. Bu gücün 10 bin MW’ı yerli üretimden sağlanırken, 9 bin MW’ın ise ithal kömürden olduğunu görmekteyiz.

Sonuç olarak kömür, ülkemiz ve dünya için önemli bir enerji kaynağıdır. Dünya genelinde kömür talebinin ileri ki dönemlerde düşeceği öngörülüyor. Ancak kömürü daha verimli ve sağlıklı kullanabilmek için birçok çalışma da devam etmekte. Bu çalışmaların en önemlisi olan temiz kömür enerji faaliyetleri günümüzde maliyetli olsa da ilerleyen yıllarda bu maliyetlerin düşeceğini ve kömür-nötr hedeflerine ulaşılacağını ön görmekteyim. Böylelikle dünya için önemli bir enerji kaynağı olan kömürü sağlıklı, verimli ve ekonomik olarak kullanabilir hale gelecektir.  

Ülkemizde temiz kömür çalışmaları1954 yılında başlatılmış ancak ekonomik yetersizliklerden dolayı durdurulmuştur. Çalışmalar 2009 yılında tekrar başlatılmış olup 2012’de Kütahya pilot gazlaştırma tesisi kurulmuştur. Ardından 2016 yılında soma da sıvı yakıt projesi başlatılarak günümüze kadar farklı özellikteki kömürlerden enerji üretimi sağlanmıştır. Yapılan çalışmalar kömürü, ileriye yönelik karbon-nötr projeksiyonları için umutlandırmaktadır.