29 Nisan 2021 Perşembe

Zekat kazancı artırır; faiz yok eder


Yüce Rabbimizin bizlere emaneten lütfettiği her bir nimetin şükrü vardır. Malımızın, varlığımızın şükrü de zekattır, sadakadır, fitredir. Zekat, zenginlerin sahip olduğu malda Allah tarafından yoksullara verilen bir haktır.

Dinimiz, zekât ve sadakayı emrederken faizi yasaklamıştır. Faiz, haksız yoldan, emek sarf etmeden, alın teri dökmeden kazanmaktır. Rabbimiz, faizin esiri olmuş kişilerin ibretlik akıbetini Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber vermiştir: “Faiz yiyenler, (kabirlerinden) şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar.” (Bakara, 2/275) Bu ayetin devamından öğreniyoruz ki infak, malı azaltıyor gibi görünse de aslında kat kat artırır, bereketlendirir. Faiz, malı artırıyor gibi görünse de aslında azaltır ve bitirir.

O halde sevdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayarak iyilerden olmanın yollarını arayalım. Zekat, sadaka ve fitremizle Allah’a olan sadakatimizi pekiştirelim. Başta faiz olmak üzere her türlü haksız ve haram kazançtan kaçınalım.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ
30 NİSAN 2021

 

 Bugün 30 Nisan 2021;

 Gazneli Mahmut'un Vefatı (971-1030)

 Muş'un Kurtuluşu (1917)

Bir Ayet: Allah’ın nimetini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Allah gerçekten bağışlayıcıdır, merhametlidir. (Nahl, 16/18)

İnsan yeryüzünde olan şeyleri görmezlikten ve bilmezlikten gelme hakkına sahip değildir. (Dostoyevski)


28 Nisan 2021 Çarşamba

Damdaki Deve

 

İBRAHİM B. Edhem, bir gece sarayda, tahtında otururken damda bir tıkırtı, bir bağırış-çağırış duydu.

Sarayın çatısında sert sert adımlar atılıyordu.

Kendi kendine:

“Kimin ne haddine?” diye düşündü.

Sarayın penceresinden:

“Kim o, bu insan olamaz; peri olmalı herhalde?” diye seslendi.

Hiç görülmemiş bir bölük halk, damdan başlarını indirdiler, dediler ki:

“Yitiğimiz var, gece vakti onu arayıp duruyoruz.”

İbrahim b. Edhem:

“Ne kaybettiniz, neyi arıyorsunuz?” dedi.

Dediler ki:

“Develerimizi!”

İbrahim b. Edhem, bu cevap üzerine:

“Damda deve arandığını kim görmüş ki?” diye karşılık verdi.

Bunun üzerine, damdakiler:

“Kendin saraylarda tahta oturur, padişahlık ederken Allah’ı bulmayı umuyorsun da, bizim damda deve aramamıza mı şaşıyorsun?” dediler.

İşte bu oldu, bundan sonra bir daha İbrahim b. Edhem’i kimse sultan olarak görmedi.

Kendi gözünde de kayboldu, halkın gözünden de. İşte ondan sonra, zümrüdüanka gibi, âlemde meşhur oldu.

Kut'ül Amare Zaferi


    Güneydoğu Irak’ta bulunan bir kasaba olan Kut’ül Amare, I. Dünya Savaşında elde ettiğimiz önemli zaferlerimizden birinin gerçekleştiği yerdir. Bağdat’ı ele geçirmeye çalışan İngilizler’le yapılan mücadelede çok sayıda kayıp veren İngilizler Kut’ül Amare’ye çekilirken Osmanlı kuvvetleri kaleyi kuşatma altına aldılar (5 Aralık 1915). Halil Paşa kumandasındaki bu kuşatma ve İngilizler’in verdikleri karşı mücadele, I. Dünya Savaşı’nın en önemli çatışmalarına sahne oldu. Kuşatma sonrası 26 Nisan 1916’da İngilizler, Türkler’le teslim müzakerelerini başlatmak zorunda kaldılar. Beş ay süren kuşatmanın kaldırılması karşılığında İngilizler bütün silahlarını bırakmayı ve 1 milyon sterlin tazminat vermeyi teklifi karşılığında Amare yolu ile Hindistan’a gitme müsaadesi istediler. Türk tarafı ise İngilizler’in kayıtsız şartsız teslim olmasını istedi. Nihayetinde 29 Nisan 1916 günü Türk kuvvetleri 13.309 kişilik İngiliz ordusunu teslim aldı. Bağdat’ı ele geçirmeyi planlayan İngilizler’e büyük bir darbe vurulmuştur.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ
29 NİSAN 2021

 Bugün 29 Nisan 2021;

 Yıldız Sarayı'nın yağmalanması (1909)

 İtalyanların Antalya'yı işgali (1919)

 Kutu'l Amare Kuşatmasında Halil Kut Paşa Komutasındaki 6. Ordu İngiliz Mezopotomya Ordusunu Teslim Aldı (1916)

 Bir Hadis: Namazınızı, benden gördüğünüz gibi kılın. (Buhârî, Ezan, 18)

O, Allah'tır, kendisinden başka ilah yoktur. İlkte de sonda da hamd O'nundur. Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi,70)

27 Nisan 2021 Salı

Oruçlu kimse abdest alırken hata ile boğazına su kaçırırsa orucu bozulur mu?

 

Orucun bozulması konusunda hata; abdest sırasında ağzını çalkalarken isteği dışında boğazına su kaçması örneğinde olduğu gibi, orucu bozan fiilin orucu bozma kastına dayalı olmayarak meydana gelmesidir. Orucu bozan fiilin hataen yapılması orucu bozar ve yalnızca kazayı gerektirir. Hataen boğaza su kaçması, oruçlu bulunulduğu hatırda değilken meydana gelirse, unutarak yapılmış hükmünü alır ve oruç bozulmaz. Bir sahabî Resûlullah’a (s.a.s.), “Ey Allah’ın Resulü! Oruçlu iken unutarak yiyip içtim. Orucum bozuldu mu?” diye sormuş. Resûlullah da (s.a.s.), “(Hayır bozulmadı) Allah seni yedirip içirdi.” (Ebû Dâvûd, Savm 39) cevabını vermiştir.

Şafii mezhebine göre ise; abdest veya gusül alırken ağza ve burna az miktarda alınan su, elde olmayarak boğazdan inerse oruç bozulmaz. Ancak ağza ve burna alınan su boğazdan aşağı inerse oruç bozulur.

KAYNAK: DİYANET HABER

 

Bugün 28 Nisan 2021;

Çanakkale Kirte Zaferi ((1915)

Türkiye'de ilk anarşik olayların patlak vermesi (1960)

Allah'ım! Beni en güzel şekilde yarattın. Aynı şekilde ahlakını da güzelleştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 68)

Bir Ayet: Kesin olarak bilesiniz ki bu Kitab’ı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz. (Hicr, 15/9)

Zekat kimlere farzdır?


Akıl sağlığı yerinde ve ergenlik çağına gelmiş bir Müslüman, bir yıllık borcu ve asli ihtiyaçlarından başka artıcı nitelikte nisap miktarı 80.18 gr. altın değerinde para veya mala sahip olduğunda, dinen zengin sayılır. Kişi, bu birikiminin üzerinden bir yıl geçince zekat vermekle yükümlü olur ve yılın sonunda elde bulunan birikimin –nisap miktarının altına düşmemek kaydıyla- kırkta birini (% 2,5) zekat olarak verir. Artıcı nitelikteki mallar, altın, para ya da ticaret mallarıdır. Konuyu örnekle anlatacak olursak;

2018 yılı 10 Ramazan günü 100 gr. altına ya da bu değerde para veya ticaret malına sahip olan kişi 2019 yılı 10 Ramazan günü 160 gr. altına ya da bu değerde para veya ticaret malına sahipse, 4 gr. altın zekat verir.

Söz konusu birikim yılın başında nisap miktarına ulaştığı halde yılın sonunda nisap miktarının altına düşerse, kişi, zekat vermekle yükümlü olmaz.

Zekat, ayni veya nakdi olarak da verilebilir. Ayrıca, zekat verirken zekata niyet edilmelidir.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ
27 NİSAN 2021

 

 Bugün 27 Nisan;

 Kanuni Sultan Süleyman'ın doğumu (1495)

 II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi (1909)

 Aklı başında bir insan dinsiz yaşayamaz. (Tolstoy)

 Bir Hadis: Rabbim! Hatalarımı, yaptığım cahillikleri, işlerimde yaptığım bütün aşırılıklarımı ve benden daha iyi bildiğin her şeyi bağışla. (Buhârî, Deavât, 60)

25 Nisan 2021 Pazar

Kamu Personel Sistemimizin Temel SorunlarI

Yenişafak Gazetesi köşe yazarlarından Ahmet Ünlü, bugünkü yazısında '37 başlıkta kamu personeli sisteminin temel sorunlarını yazdı.

Ünlü'nün yazısı:

Maddeler halinde kamu personel sistemimizin temel sorunları

Kamu personel sistemimizin bilinen temel bazı sorunlarından müzminleşenlerini aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:

1- Mevzuatın dağınıklığı, karmaşıklığı yanında yapılan değişikliklerle her geçen gün sistemin temel mantığının bozulması.

2- Personel dağılımının dengesizliği ve aynı görevi yürüten personel arasındaki statü ve ücret farklılıkları.

3- Örgütsel şişkinliğin her geçen gün devam etmesinin yanında hala kamu kurumlarında iş analizi, görev tanımları ve norm kadronun olmayışı.

4- Şeffaf ve katılımcı yönetimin sağlanamaması ve gelişen şartlara uyum sorunu.

5- Çalışanla üst yönetici arasındaki ani geçişlerin rutin hale gelmesi.

6- Kamu kesiminde beyin avcılığı ile nitelikli personelin değerlendirilmesinin yapılmaması bir yana, işportacı yöneticilerin çoğalmasına yönelik zeminin yaygınlaşması.

7- Personel sistemini, verimliliğe bağlamaya çalışan düzenlemelerin başarılı olamayışı ve verimlilik unsuru olarak düşünülen maaş kalemlerinin sabit hale getirilmesi.

8- Personel sisteminin verimliliği teşvik edici yönünün olmayışı.

9- Kurumsal düzenlemelerle genel sistemin dışına çıkma eğilimi.

10- Maaşların hesaplanmasında aynı veya farklı niteliklerde ve değişik adlar altında düzenli veya düzensiz çok fazla ödeme unsurunun bulunması.

11- Alınan maaş ile emekli aylığı arasında ek göstergedeki dengesizlik nedeniyle ciddi farkların oluşması. 5510 sayılı Kanun'la bu konu biraz düzeltilmiş olsa da temel sorunlar varlığını koruyor.

12- Sözleşmeli personel uygulamasındaki yanlış yaklaşımların bu sistemi başarısız kılması ve kadroya geçiş talebinin gündemden düşmemesi. Aynı kurumda ve aynı işi yapan değişik statülerde sözleşmeli personel uygulamasının devam ettirilmesi.

13- Aynı işi farklı ücretlerle yapan farklı statülerdeki personel uygulamasının yaygınlaşması.

14- Memur tanımının çok kapsamlı olması. Hatta yardımcı hizmetler sınıfının dahi 12 hizmet sınıfı içerisine alınması.

15- Asli ve sürekli kamu hizmeti tanımının yapılmamış olması.

16- Hizmet alımı usulü ile yaptırılacak birçok hizmetin memurlara yaptırılması.

17- Kariyer mesleklere giriş sınavlarının haricinde sözlü sınavların giderek artmasının yanında sınavsız personel alımının sınırlarının iyi tespit edilmemesi ve hızla artarak devam etmesi.

18- Gerek olmadığı halde birçok memur kadrosuna atamanın Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile yapılması.

19- Müktesep hak kavramının açık bir şekilde kanuni tanıma kavuşturulamaması.

20- Yargının idare yerine geçerek verdiği kararlardan dolayı sistemin içinden çıkılamaz hale gelmesi.

21- Oluşan kamu zararının sendikalara fatura edilmemesi nedeniyle memurların fiili grevinin önüne geçilemeyişi.

22- On binlere ulaşan bankamatik memurlarının oluşturduğu sorunun çözülemeyişi.

23- Yöneticilerin görev sürelerinin sınırlı olmayışı. Yönetici güvencesinin yargısal kararlarla memur güvencesine dönüşmesi.

24- Son yapılan düzenlemelerle yönetici kadrolarına atamanın memur atamasından dahi daha kolay hale getirilmesi ile yönetici kadrolarındaki ehliyet, liyakat ve sadakat üçlüsünün yerini sadakatin alması.

25- Memur güvencesi ile maaş dengesi arasındaki ters orantının ısrarla orantıya döndürülme çabaları. Yani hem maaş yüksek olsun hem de iş güvencesi olsun ısrarının oluşturduğu çıkmaz.

26- Kamu personel yönetiminin sahipsizliği ve milyonlara ulaşan kamu personel sayısının dahi net olarak bilinemeyişi.

27- Personel konularındaki ikincil mevzuatın çoğunun 1980 askeri darbesinden sonra yürürlüğe girmiş olması ve halen değiştirilmemesi.

28- Olmazsa olmaz eğitimler yerine gereksiz ve eğlenceli eğitimlerin ön plana geçmesi.

29- Öğretim elemanlarının ücretlerini ve çalışma esaslarını düzenleyen mevzuatın demode olması.

30- Devlet Personel Başkanlığı'nın kaldırılmasıyla personel konularındaki yaşanan sıkıntıların daha da artması ve kamu personel sisteminin içinden çıkılmaz hale gelmeye başlaması.

31- Kamu kurumlarının personel birimlerine atanan kişilerin konu uzmanlığından çok uzak olmalarının sorun olarak dahi algılanmayışı.

32- Taşeron işçilerin kadroya geçirilmesi sonrasında sistemin nasıl sürdürüleceğinin belirsizliği. Ayrıca, kadrolu işçi alımının yaygınlaşmasıyla ücret adaletinin memurlar aleyhine işlemesi.

33- Kamuya sözleşmeli ve işçi alımında kişiye göre ilanların yaygınlaşmasının yanında kamuya işçi alımının büyük bir kısmında KPSS'nin yerini kura usulünün alması ile liyakatin büyük zarar görmesi.

34- Müsteşarlık ve Müsteşar Yardımcılıklarının kaldırılmasına rağmen bu unvanlarda bulunan personelin hala varlığını sürdürmesi ile yeni getirilen Bakan Yardımcılıklarının istenen fonksiyondan oldukça uzak kalması ve sistemi adeta tıkar hale getirmesi.

35- Nepotizmin yapılmasını engelleyecek ve yapanları cezalandıracak kanuni düzenlemelerin olmayışının yanında Etik Kurul'un nepotizmi engelleyecek yeterli alt yapıya sahip olmaması.

36- Görevde yükselmelerde yaşanan sistem sıkıntısının artarak devam etmesi ile sınavsız yükselmelerin kariyer planlamasını işlevsiz hale getirmesi.

37- Doğum sonrası yarım zamanlı çalışma yönetmeliği gibi kanunen çıkarılması gerekli birçok yönetmeliğin hala çıkarılamaması.

Çalışmaya ve düzenlemeye nereden başlanmalıdır?

Öncelikle konu uzmanlarından oluşturulacak bir uzman heyetine hazırlatılacak bir kanun taslağının bir an önce hayata geçirilmesi elzemdir. Hatta personel reformu algısının beklentiyi yükselttiği dikkate alındığında paketler halinde en acil konulardan başlanarak mülga düzenlemelerin ayıklanması sağlanarak güncellemeler yapılmalıdır. Ayrıca, daha önceki yıllarda hazırlanan birçok taslak metin, yapılacak çalışmayı daha da kolaylaştıracaktır.

Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere, kamu personelinin yaşadığı sorunlar ve çözümleri net olarak bilindiği için işin çok fazla uzayacağını düşünmüyoruz. Bu çerçevede, atılacak yanlış adımların sorunu içinden çıkılmaz hale getireceğini de açıkça ifade etmek isteriz. Özellikle çalışmanın başında iş güvencesi gibi gereksiz yere panik oluşturacak algılardan uzak durulması oldukça önemlidir. Konu uzmanı olmayanların gereksiz müdahalelerine fırsat verilmemelidir. Aksi takdirde konu başlamadan çıkmaza girecektir. Eğer bunların hiçbiri yapılamazsa hiç olmazsa 1980 Askeri Darbesi sonrasında yürürlüğe konulan ve şu an demode olmuş ikincil mevzuatın yeniden ve çağdaş bir anlayışla düzenlenmesi yapılmalıdır.

Oruçla temizlenelim


Oruç, sadece yemeyi içmeyi bırakmak değil, aynı zamanda kötülüklerden de uzaklaşmaktır. Midemiz, yiyecek ve içeceklerden uzak kaldığı gibi, dilimiz yalandan, ellerimiz haram işlerden, gözlerimiz harama bakmaktan, kulaklarımız yalan ve dedikodu dinlemekten, ayaklarımız kötü işler peşinde koşmaktan uzaklaşarak oruçtan nasibini almalıdır. Oruçludan beklenen budur. Oruç tutan bir Müslüman çeşitli yemeklerle donatılmış sofranın başında helal olan nimetlere elini sürmez, sabırla iftar vaktini bekler. Orucun Müslümana kazandırdığı bu irade terbiyesi, insanı nefsani arzuların esaretinden kurtarıp adeta melekleştiren gerçek bir eğitimdir. Şimdi insafla düşünelim: Helal olan şeylere bile elini sürmeyen bu oruçlu, nasıl olur da harama el uzatabilir. Vücudunun ihtiyacı olan faydalı yiyecek ve içecekleri istediği zaman bırakabilen bir mümin, nasıl olur da zararlı içkileri kullanmaktan vazgeçmez. Oruç bize, belirli bir süre helal olan şeylerden uzaklaşmakla haramlardan sakınmayı öğretir.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ
26 NİSAN 2021

 

 Bugün 26 Nisan 2021;

 Çernobil Nükleer Faciası Yıldönümü (1986)

 Hudeybiye Gazvesi (Antlaşması) (628)

 Seddülbahir Muharebeleri Başladı (1915)

 Bir Hadis: Ramazan girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları da kapanır, bütün şeytanlar da zincire vurulurlar. 

Bir Ayet: De ki: (Ey insanlar!) Kulluğunuz ve niyazınız olmasa Allah size ne diye değer versin! … (Furkân, 25/77)

Oruçla Toksinlerden Arınma

Oruçlu olmak, arınmaktır. Oruçlu olmak gıdalarla aldığı­mız ve vücudumuzun doğal ortamını bozan tüm katı ve sıvı besin maddelerinin bir süreliğine durdurulmasıdır. Oruçla geçirilen bir günün ardından bir bardağa alınan idrar kont­rol edildiğinde, altta biriken tortu rahatlıkla görülebilir. Bu, vücutta birikmiş ve oruçla atılmaya başlanmış olan toksinle­ri gösterir.

Toksinlerden arındırılmış bir vücutta; özellikle kan çok iyi temizlenmiş hale gelir ve dolaşım mükemmellesin İnsan kendini çok dinç hisseder. İşte bu hal, gerçekte tam bir sağ­lıklı olmadır. Önemli olan bunun yaşamsal önemini kavra­yıp bir alışkanlık haline gelmesini sağlayabilmektir.

Oruç, vücudun değişik boşluklarında birikmiş toksinle­rin, yıllar önce kullandığımız ilaçların ve aldığımız gıdalarla birlikte vücudumuzda birikmiş ağır metallerin çözülmesin­de en etkin yoldur. Fazla yemek sonrası görülen ağırlık ve uyuşukluk, meydana gelmiş toksinlerin kan dolaşımına ge­çerek vücudu olumsuz yönde etkilemesinin ve dolaşımdaki kanın vücudumuzdaki dengeli dağılımının bozulmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu durum aynı zamanda şeker intoleransı için de bir gösterge olabilir. Fazla ve gereksiz ye­nen yemeğin ardından, hareketsiz ve durağan yaşamın bir kalıntısı olarak vücudumuzda toksinleri biriktirmeye devam ederiz. Tamamen toksinlerden arınmış bir vücuda sahip olan kimse yoktur. Bağışıklık sistemi zayıflamış, sık gribal enfeksiyon ve değişik rahatsızlıklar geçirenlerin vücutların­da birikmiş toksin miktarı fazladır.

Bağışıklık sistemi zayıflamış ve sık sık hasta olan insan­lar, hastalık süresi boyunca iştahlarının azalması ve yemek­ten uzaklaşmalarının sebebini açıklayamazlar. Oysa tüm canlılarda bu tavır, ortak bir davranış haline gelmiştir. Bu­nun amacı vücutta birikmiş ve dolaşıma geçerek insanın kendisini kötü hissetmesini sağlayan toksinlerden kurtul­maya yöneliktir. Bu, tüm canlılarda görülür. Bilinçli yapılan bir davranış olmasa da vücudun kendi otomatizması ile ger­çekleşen doğal bir savunma mekanizmasıdır.


  

Orucun En Mükemmeli

 Orucun en mükemmeli, mide gibi göz, kulak, kalp, hayal, düşünce gibi insanın diğer duygularına dahi bir nevi oruç tutmaktır. Mesela, dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak ve o lisanı, Kur'an tilaveti, zikir, tesbih, salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek; gözünü namahreme bakmaktan, kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak siz ve Kur'an dinlemeye sarf etmek gibi, şair duygulara da bir nevi oruç tutturmaktır

İyilik İnsanın Mayasıdır


İnsana iyilik yapmak yakışır. Çünkü ruhumuz iyilikten beslenir. Bu dünyada, daha çok iyilikte bulunmaktan ve sevap defterlerimizi hâlis iyiliklerle doldurmaktan başka ne amacımız olabilir? Rabbimizin emirlerine uyup kötülüğe dair uyarılarına dikkat etmekten başka ne vazifemiz olabilir?

O zaman, “Kötülük edene biz de kötülük ederiz.” mantığını bir kenara bırakarak ırk, cinsiyet, renk, dil ayrımı gözetmeksizin bütün muhataplarımıza iyilik taşıyalım. Anne-babamızdan, eşimizden, çocuklarımızdan başlamak üzere iyiliği çevremizde hakim kılalım. Çocuklarımıza iyiliği öğretelim, ailece iyiliğe yatırım yapalım. Çünkü iyilik asla zarar ettirmeyen bir yatırımdır.

Akrabamız, komşumuz, iş arkadaşımız, müşterimiz bizden iyilik görsün. İyilik biriktirmeye, iyilik dağıtmaya ve iyilik üretmeye çalışalım. Bir yandan da dilimizden duayı düşürmeyelim: “Allah’ım! Bize dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!” (Müslim, Zikir, 26)

Kaynak Diyanet Takvimi

25 Nisan 2021

   Bugün 25 Nisan 2021;

 Çanakkale Savaşı Arıburnu Muharebeleri  Başladı (1915)

 Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu (1962)

 Süveyş Kanalı'nın İnşaatına Başlanması (1859)

 Bir Hadis: Allah, yarattıklarına daima yumuşak davranır ve yumuşak davranılmasını sever, şiddet ve kabalık karşılığında vermediğini nezaket ve ağırbaşlılık karşılığında verir. (Ebû Dâvud, Edeb, 11)

 Bir Ayet: O Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren ve hak ile batılın arasını ayıran Kur'an, o ayda indirilmiştir. (Bakara Suresi, 185)

 

24 Nisan 2021 Cumartesi

Sıla-i rahim: Rahim bağı

 “Demek siz (İslâm’dan) yüz çevirip de yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık ilişkilerini koparacaksınız öyle mi? İşte Allah’ın lanetlediği, kulaklarını sağır ve gözlerini kör ettiği kimseler bunlardır. Bunlar Kur’an‘ı hiç düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?” (Muhammed, 47/22-24)

Akrabalık ilişkisi konusu, “sılayırahim” kavramıyla ifade edilmiştir. “Rahim” ile ana rahmi; “sıla” ile de bağ kastedilir. “Akrabalar arası ilişki” denilen bu bağ, rahimler vasıtasıyla ortaya çıkar. Rahim ile cenin arasında nasıl “kordon” diye bilinen maddi bir bağ var ise akrabalar arasında da manevi bir bağ söz konusudur. Cenin için kordon bağı ne kadar önemli ise Müslüman birey için sılayırahim de o derece önem taşır.

Bu sebepledir ki Yüce Rabbimiz birçok ayette akrabaya hakkını vermeyi, yardım ve iyilik etmeyi emretmekte, akrabalık haklarına riayetsizlikten sakındırmaktadır.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ
 24 NİSAN 2021

 Bugün 24 Nisan;

 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) Başladı (1877)

 Yavuz Sultan Selim'in Vefatı (1512)

 Prof. Dr. Erol Güngör'ün Vefatı (1983)

 Bir Ayet: Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz. (Hicr, 15/22)

 Allah size bir yüz vermiş, bir tane de siz eklemeyin (William Shakespare)

22 Nisan 2021 Perşembe

Hz. Peygamber Efendimizin çocuk sevgisi


Çocukları çok seven, onlara çok düşkün olan Peygamberimiz, çocuklara olan sevginin kaynağını, Allah’ın rahmeti ve kullarının merhamet duygusunun tezahürü olarak nitelemiştir. Çocukları layıkıyla sevmeyi, onlarla ilgilenmeyi, sorunlarını dinlemeyi ve onları çeşitli tehlikelerden korumayı, cehennem azabından kurtuluşa vesile saymıştır.

Müşfik bir baba olan Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.s.), çocukların dünyasına girer, oyunlarına katılır ve onlara şakalar yapardı. Hz. Enes diyor ki, “Resûlullah (s.a.s.), biz çocukların arasına karışır ve güler yüzle bize latife ederdi.” (Buhârî, Edeb, 68, 122) Peygamberimizin evlatlığı Zeyd’in oğlu Üsâme de şu örneği anlatıyor: “Allah’ın elçisi beni bir dizine, Hasan’ı öbür dizine oturturdu. Bizi göğsüne bastırarak şöyle derdi: Allah’ım bunlara rahmet ve saadet ihsan eyle. Ben bunların hayır ve saadetlerini diliyorum.” (Buhârî, Edeb, 22)

Hz. Peygamberin çocuklarla olan iletişimi üzerinden öğreneceğimiz çok şey var.

KAYNAK: DİYANET Takvimi
23 nisan 2021

 Bugün 23 Nisan;

 Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı

 Diyanet İşleri'nin İkinci Reisi Ord. Prof. M.Şerafeddin Yaltkaya'nın Vefatı (1879-1947)

 TBMM'in Açılışı (1920)

 Bir Hadis: Senin, çocuklarının üzerindeki hakkın, sana iyi davranmalarıdır. Çocuklarının senin üzerindeki hakkı ise çocukların arasında adil davranmandır. (Ebû Dâvud, Büyû’, 85)

21 Nisan 2021 Çarşamba

 "Hayatın mevcut ritmi ile insanın daha önceki tarihî-genetik kültür kodları arasında bir uyum sağlanamıyorsa; işte orada sosyal gerilimler, stresler başlar. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna, moderniteden postmoderniteye geçtiğimiz şu süreçte yaşanan da budur. Daha önce endüstri 2.0, endüstri 3.0 vardı ve bu süreçte yapay zekâ henüz yoktu. Cep telefonları ile sadece konuşma ya da mesaj atma şeklinde bir ilişkimiz vardı. 1990’ların sonuna doğru mevcut tablo buydu. Ne var ki 2010’larda android telefonlar, akıllı cihazlar sisteme girdi ve bu yeni düzen içinde sadece telefon değil, internet de telefona bağlandı. İnsanlar, bilimum sosyal ağlarla tanıştılar ve dijital zemine, telefona bağımlılık her şeyin ötesinde oldu. Tabi bu bağımlılık; sadece alet edevat kutunuzda bir tornavidanın yanına bir 8-9 anahtarı, bir kerpeteni koymak şeklinde gerçekleşmedi! Bu süreç, aynı zamanda bir zihinsel dönüşümü de beraberinde getirdi. Yani dünya genelinde bireysel farkındalık arttı ve olayların takibini yapan, siyasal anlamda mevcut süreçleri algılayan toplumlar da doğdu. Teknolojiyle olan bu yakın münasebet, insanların meselelere yaklaşımını değiştirerek bakış açılarının farklılaşmasını ve çeşitlenmesini sağladı. 

22 Nisan Dünya Günü

 Dünyamızın bunca güzelliğine ve biz dahil pek çok yaşamı içermesine rağmen karşı karşıya kaldığı tehditlere dikkat çekmek için 22 Nisan, 1969'dan beri Dünya Günü olarak kutlanıyor.

Dünya Ekonomik Forumu: Küresel enerji dönüşümü yatırımları 500 milyar doları aştı

Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan Etkili Enerji Dönüşümünü Destekleme 2021 raporuna göre, 2011 yılında yıllık 300 milyar dolar olan enerji dönüşümü yatırımları geçen yıl küresel ölçekte 501 milyar doları aştı.

Geçen yıl enerji dönüşümü için küresel ölçekte 501 milyar dolar yatırım gerçekleştirildi.

Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan Etkili Enerji Dönüşümünü Destekleme 2021 (Fostering Effective Energy Transition 2021) raporu yayımlandı.

Rapora göre, 2018’de dünyanın yüzde 81’inin elektrik ihtiyacı fosil kaynaklardan sağlanırken, 2019’da küresel sera gazı emisyonları artış gösterdi.

Küresel ölçekte geçmişte 1 milyar 200 milyon kişinin elektrik enerjisine erişim imkânı bulunmazken, son dönemde ise 770 milyon insan elektrik enerjisinden yararlanamıyor.

Ayrıca, sanayiden ve fosil kaynaklı yakıt kullanımından kaynaklı karbon emisyonları, 2010 yılına göre 1 gigaton artışla 34 gigatona ulaştı.

Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak için enerji dönüşümünün ivme kazanması gerektiği belirtilen rapora göre, 2011 yılında yıllık 300 milyar dolar olan enerji dönüşümü yatırımları geçen yıl küresel ölçekte 501 milyar doları aştı.

Rapora göre, yenilenebilir enerji teknolojilerine olan yatırım, toplam tutarın içinde en fazla yer almasına rağmen, enerji dönüşümü için gerekli olan diğer teknolojilere olan yatırım miktarı düşük seviyede gerçekleşti.

Bu teknolojilerin içinde elektrikli ısınma, ulaştırmada temiz kaynaklara yönelim, karbon yakalama teknolojileri gibi başlıklar yer alıyor.

En büyük ekonomiye sahip 10 ülkeden 8’i net sıfır hedefine ulaşabilir

Dünyadaki en büyük ekonomiye sahip 10 ülkeden 8’inin ise bu yüzyılın yarısında “net sıfır emisyon” hedefine ulaşması bekleniyor.

Raporda enerji dönüşümüne katkı sağlayan ülkelerin Enerji Dönüşüm Endeksi verileri de paylaşıldı.

Endekste, ülkelerin güvenilir, sürdürülebilir ve kapsayıcı enerji sistemlerini oluşturma çabaları listelenirken, endeks yardımıyla kanun yapıcılara ülkelerin enerji performansları ve enerji dönüşümüne hazır olup olmadığına ilişkin bilgiler sunuluyor.

Danimarka, Fransa, Finlandiya ve Birleşik Krallık, Enerji Dönüşüm Endeksinde ilk sıralarda yer aldı. Bu ülkelerin enerji dönüşümündeki başarısında, enerji sistem performanslarını geliştirmek, sürdürülebilir kalkınma hedeflerini yakalamak gibi başarıları yanında uygun maliyetli enerji fiyatlandırması ve enerjisini yenilenebilir kaynaklardan sağlaması gibi faktörler etkili oldu.

Enerji talebi artan ülkelerden Çin ve Hindistan’ın endeks puanları düşerken, Sahra-altı Afrika ülkeleri ise endeks tablosunda son sıralarda yer aldı.

Türkiye 63. sırada

Türkiye’nin 2012’den bu yana endekste yer aldığı belirtilen rapora göre, 63. sırada yer alan ülkenin endeks puanı ise 58 olarak kayıtlara geçti.

 "Her şeyi veren sensin ve her şeyi alacak olan da sensin. Her şey için şükürler olsun!..."

"Sen Nasıl Evliyasın"

 Abdülhamid Han zamanında, Yavuz Sultan Selim’in türbesine bakan fakir bir insan vardı. Hizmetkâr, çok şiddetli geçim darlığı sebebiyle sıkıntılı anlar yaşamaktaydı. Çok sıkıntılı olduğu bir zamanda, dayanamayarak türbeye hiddetle vurup şu sözleri söyler: “Bir de senin evliyâ olduğunu söylüyorlar! Yıllardır türbeni beklemekteyim; hâlâ yoksulluk içindeyim!...” Türbedarın bu durumundan habersiz olan Abdülhamid, hemen ertesi gün onu çağırtarak, bir yıllık ihtiyacını tamamen karşılayacaktı. Çünkü, Sultan gece rüyasında ceddi Yavuz Selim’i görmüş ve onun uyarısını alarak türbedarın durumundan haberdar olmuştu.

Gerçek Şükür

    İnsanlar, maişet cihetinde muhtelif bir suretlerde yaratılmıştır. Cenab-ı Hak o ihtilafa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Halbuki zenginler, fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir esasıdır. Hangi ferd olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir. 

Ayıpları örtmek

İnsanoğlu kendini temize çıkarmak, ayıplardan ve kusurlardan beri olduğunu göstermek ister. Ayıp ve kusurlarını görmek nefse zor geldiğinden nefis kolay olanı tercih eder ve kusuru hep başkasında arar.

İnsanların gizli hâllerini araştırmayı yasaklayan Hz. Peygamber, “Müslümanların ayıplarını, gizli hâllerini araştırmaya kalkışırsan onları ifsad etmiş olursun.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 37) buyurarak, kusur arayan kimsenin günahların yayılmasına aracılık yapmak gibi büyük bir günahı yüklendiğini haber vermiştir.

İnsanoğlu hatadan, günahtan ve kusurdan hâli olamaz. Her nefis kendi kusuruyla meşgul olsa ve onları düzeltmeye çalışsa başkalarının ayıplarını araştırmaya fırsat bulamaz. Ayrıca ayıp ve kusurlarımızın affedilmesi için kendi hatalarımızla yüzleşmeli, kardeşlerimizin hatalarını örtmeliyiz. Zira Hz. Peygamber buyuruyor ki, “Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da kıyamet günü onun ayıplarını örter.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 39)

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ
22 NİSAN 2021

 Bugün 22 Nisan 2021;

 Çanakkale Savaşı Gelibolu Muharebeleri Başladı (1915)

 Diyanet Risalet Radyo Yayın Hayatına Başladı (2017)

 Hakkari'nin Kurtuluşu (1918)

 Raman Dağı'nda petrolün bulunması (1940)

 Dünya Günü

 Bir Ayet: O, görüneni de görünmeyeni de bilir; O, büyüktür, yücedir. Sizden, sözü gizleyenle onu açıkça söyleyen, geceleyin gizlenenle gündüzün yürüyen O’na göre eşittir. (Ra’d, 13/9-10)

Mecnun olup Leyla için çöller aşmışsın ne fayda...Mü'min olup Mevla için secdeye varmadıktan sonra... (Necip Fazıl)

20 Nisan 2021 Salı

Çocuk İftarı, Çocuğu Ciddiye Almaktır

 

 Çocuk iftarı, çok güzel bir osmanlı geleneğidir. ramazan ayında, kapıları sonuna kadar açılan köşkler, konaklar, bir gün de sadece çocuklara açılır. Büyükler küçüklere hizmet eder. Adam olmadan adam yerine konulan çocuklar, böyle bir ortamda unutamayacakları mutluluklarla dolup taşarlar. Büyüklerle, saygı ve sevgi çerçevesinde iletişim kurmayı öğrenirler. Yaşlarından beklenmeyen olgunluklara alışırlar. Ramazan'ı ve orucu daha çok severler. Fakat birçok faydasının yanında, çocuk iftarının en önemli sonucu, ciddiye alındığını ve çok önemsendiğini çocuğa hissettirmesidir. 

İftar sonrası, iftar sahibinin imkanına göre, bir de diş kirası adı verilen hediyeler sunulur çocuklara... Onların şahsiyeti rencide edilmesin diye sunulan hediye, diş kirası diye anılır. Yani birçok yemekle meşgul edilen dişlerin hak ettiği bir kira bedelidir sunulan hediye; dolayısıyla da anasının ak sütü gibi helaldir, hakkıdır. Paşa konakları gibi, yüzlerce çocuğa veremeseniz de, konu komşu çocuklarını toplayıp, sizler de imkanınız nispetinde mutlaka bir çocuk iftarı veriniz. Yoksul çocukların da unutulmadığı böyle bir iftar, çocuklara çok etkilendikleri harika bir hatıra olarak kalacaktır.

Borcun Var Mı?

 Bir Ramazan günü III. Mustafa'nın veziri Koca Ragıp Paşa'nın konağında yapılan sohbet esnasında Ragıp Paşa Paşa Şair Haşmet'e hitaben: "Senin de borcun var mı Haşmet," diye sormuş ve ondan şu cevabı almış: "Evet Efendim, var."

 "Ne kadar?" diye sorunca da: "Mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş..." şeklinde cevap almış. Ragıp Paşa sorusunun anlaşılmadığını düşünerek şu açıklamayla birlikte tekrarlamış sorusunu: "Ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı onu soruyorum." Şair Haşmet, bu soruyu da şöyle cevaplamış: "Paşam oruç borcunu Allah sorar. Sizin soracağınız kul borcudur."

Orucu bozan şeyler nelerdir? Unutarak yemek içmek orucu bozar mı?

 

Orucu bozan şeyler nelerdir?

Orucun temel unsuru, yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak, nefsi bunlardan mahrum bırakmak olduğu için, oruçlu iken bunlar ve bu anlama gelecek davranışlar orucu bozar. Yemek ve içmek, yenilip içilmesi mûtat olan her şeyi kapsamı içine alır. Sigara, nargile gibi keyif veren tütün kökenli dumanlı maddeler ile uyuşturucular ve tiryakilik gereği alınan tüm maddeler oruç yasakları kapsamına girer. Her ne sebeple olursa olsun, ağızdan alınan ilaçlar da aynı hükme tabidir.

Unutarak yemek içmek orucu bozar mı?

Unutarak yemek içmek orucu bozmaz. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, bozmasın. Çünkü onu, Allah yedirmiş, içirmiştir.” (Buhârî, Savm, 26) buyurmuştur. Unutarak yiyip içen kimse, oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzındakileri çıkarıp ağzını yıkamalı ve orucuna devam etmelidir. Oruçlu olduğu hatırlandıktan sonra mideye bir şey inerse, oruç bozulur.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ
21 NİSAN 2021

 Bugün 21 Nisan 2021;

 Muhammed İkbal'ın Vefatı (1877-1938)

 Cevher Dudayev'in şehadeti (1996)

 Darü'l-Fünun'a Bağlı İlk İlahiyat Fakültesi Açıldı (1924)

 Bir Hadis: Amel etmeksizin dua eden kişi, kirişi bulunmayan okla atış yapan kişi gibidir. (İbn Ebî Şeybe, Musannef, 6, 34)

 Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin, oruçlunun sevabı gibi sevap alır. (Hadis-i Şerif)



Heyelan Mevsimi (Mart-Nisan)

   Mart ve Nisan ayı kıştan bahara geçişin habercisidir. Havaların yavaş yavaş ısınmasıyla doğada kış uykusundan uyanmaya başlar. Ama Mart ayı pusuda bekleyen bir canavarın da uyandığı bir aydır: Heyelan. Isınan havayla birlikte zayıf zeminler genleşir ve stabilitesi (duraylığını) kaybeder  ve sıkça heyelanlar görülmeye başlar.

    Ancak tüm suçu doğaya yüklemek haksızlık olur. Aynı orman yangınlarında olduğu gibi heyelanların da yüzde 80-90 sorumlusu, doğaya insan müdahalesidir. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, eğim ve gevşek zemin ana parameter olmakla birlikte, asıl sorumlu bina ve yol çalışmaları nedeniyle arazi bütünlüğünü bozan ve bozulan araziyi tutmak için projelendirilmiş istinat duvarları yerine keyfe keder göstermelik temelsiz ve mukavemeti düşük istinat duvarları ile işi ucuza getirmeye çalışan insanoğludur. 

   Bu tür keyfe keder istinat duvarlarına maalesef ülkemizde çokça rastlanmaktadır. Nedendir bilinmez Zonguldak’ta daha da çok rastlanmaktadır. Nitekim Mart ayının başlamasıyla ilin her noktasında heyelan haberleri patlama yapmış durumda. Buna Düzce-Zonguldak yolundaki devasa heyelan tuz biber ekmiş oldu. Medayada yer alan görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla, kazıkla geçilmesi gereken açıklık maalesef ki dolguyla geçilmiş. Eğer kazıklama yapıldıysa da yeteri kadar derine gidilmemiş. Üstüne üstlük drenaj çalışması da iyi olmadığında yol sathının altına su kaçağı olmuş olmalı. Su heyelanın en büyük dostudur. Durum böyle olunca da söz konusu olay kaçınılmaz bir hale gelmiş. En büyük tesellimiz ise kimsenin bu olayda zarar gelmemiş olması. 

 

Heyelan Oluşumları


 


Kaynak: E. A. Keller. Introduction to Environmental Geology. Prentice Hall, 5th edition, 2011. ISBN 9780321727510. URLhttp://www.pearsonhighered.com/educator/product/ Introduction-to-Environmental-Geology-5E/9780321727510.page.

Topal, T., Şev stabilitesi İnceleme ve Analiz Yöntemleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı GEOETEKNİK Eğitim Programı, Antalya, 12 Mart 2013

19 Nisan 2021 Pazartesi

 Dünyadaki açlık ve sefaletin nedeni yoksulları doyuramamak değil, zenginleri doyuramamaktır!

 Niyet ettim Allah rızası için sonucunu düşünmeden eğriye eğri, doğruya doğru demeye...

Türkiye’de Jeotermal Enerji Aramaları

 

1962 yılında MTA Genel Müdürlüğü tarafından yapılan sıcak ve mineralli sular envanteriyle başladı. 1967 yılında MTA ve Birleşmiş Milletler Kalkına Programı (United Nations Development Programme) ortak projesi kapsamında sağlanan hibe ile Denizli-Kızıldere sahasında jeoloji, jeofizik, hidrojeoloji, jeokimya çalışmalarıyla 1968 yılında kuyu açılmıştır. 540 m derinlikteydi. 198 ˚C’lik rezervuar tespit edildi. Bunu takiben sahada 16 kuyu açıldı ve 212 ˚C’ye varan rezervuar sıcaklıkları tespit edildi. 500 MW’lık bir deneme santrali kuruldu. Sera tesisleri kuruldu (1000m2 ). Buradaki olumlu sonuçlara göre T.E.K (TEAŞ) 20 MW’lık bir santral kurdu. 1986’da buhar içinde bulunan CO2 kullanımı için bir tesis kuruldu ve yılda 220 bin ton kapasiteli sıvı CO2 üretimi gerçekleştirildi. Daha önce sıvı karbondioksit kireçtaşı yakılmasıyla üretiliyordu. Jeotermal ile bu üretim kolaylaşmış oldu. Bu arada Sarayköy ilçesinin ısıtılması sağlandı. Sağlık ve turizm açısından da tesisler kuruldu. (Bunlara entegre kullanım(en ekonomik kullanım) adı veriliyor.) 1982 yılında Aydın-Germencik sahası 232 ˚C, Çanakkale Tuzla sahası 176 ˚C rezervuarları keşfedildi ve bunlardan da elektrik üretimi sağlandı. Türkiye’de en büyük santrali Aydın-Germencik’te kuruldu. Öte yandan iki il merkezi (Afyon ve Kırşehir) ile ilçe merkezleri şu anda jeotermal enerjiyle ısıtılmaktadır. Sarayköyü, Kozatlı, Kızılcahamam, Sandıklı, Simav, Edremit, Sorgun, Salihli, Gönen ve Bigadiç. 200 civarında termal tesis bulunmaktadır ve 2005 yılı Dünya Jeotermal Kongresi Türkiye’de düzenlenmiştir.

JEOTERMAL ARAŞTIRMALAR

  

    Jeolojik, hidrojeolojik, hidrojeokimyasal , jeofizik, sondaj, test ve bunlara ilişkin ekonomik yapılabilirlik (fizibilite) çalışmaları gerekiyor. Aşamaları: 

1. Kaynak toplama (o belgedeki teknik araştırmalar) 

2. Uzaktan algılama ve hava fotoğrafları 

3. Jeoloji çalışmaları 

4. Hidrojeoloji ve jeokimya çalışmaları 

5. Jeofizik çalışmaları 

6. Gradyan arama ve

Jeotermal Araştırmalarda Amaçlar Nelerdir?

1. Jeotermal yörelerin saptanması (ekonomik açıdan düşünüldüğünde, normal gradyanın üzerinde bir gradyan olup olmadığı araştırılması) 

2. Bu alanların semitermal veya hipertermal olup olmadığının araştırılması 

3. Jeotermal alanlarda hidrojeolojik koşulların saptanması hazne kaya, örtü kaya, beslenme alanları, hazne kaya gözenekliliği, geçirimliliği ve diğer özellikler inin araştırılması 

4. Hipertermal alanlarda buhar veya sıcak su egemen olup olmadığının belirlenmesi 

5. Termal alanların yerinin, yayılımının, hazne kaya derinliğinin, sıcaklığının, veriminin, beslenme alanlarının, açılacak kuyuların yerlerinin belirlenmesi 

6. Sıcak akışkanların jeokimyasal özellikleri, kabuklaşma, çevre kirlenmesi ve ekonomik tuz çökeller gibi özelliklerinin belirlenmesi 

7. Bu çalışmalar sonunda jeotermal alanın ısı miktarı, potansiyeli ve öngörülen termal tesislerin kapasitesinin saptanması 

8. Başarılı veya başarısızlık durumlarında araştırma ve açılacak kuyuların masraflarının belirlenmesi.

JEOTERMAL SİSTEMLERİN SINIFLAMASI

 A. Hazne kayadaki akışkanın kökenine göre (magmatik, meteorik, jüvenil) 

 B. Bulundukları alanlara göre (volkanik saha, sedimanter saha) 

 C. Tektonik yapıya göre 

 D. Örtü kaya çeşidine göre 

 E. Sıcaklığa göre 

 F. Hazne kayadaki akışkana göre (sıcak su, buhar veya gaz) 

 G. Derinliklerine göre (hidrotermal sistem, sıcak kuru kuyu sistemleri)

Enerji Kaynakları


Geri Dönüşü Olmayan Enerji Kaynakları 

Fosil enerji kaynakları (petrol, doğalgaz, kömür, bitümlü şist) 

Güncel organik 

İnorganik 

Yenilenebilir Enerji Kaynakları 

Hidrolik 

Güneş 

Rüzgâr 

Jeotermal 

Medcezir (dalga enerjileri)

Jeotermal Enerjinin Üstünlükleri

 Jeotermal Kaynak: Jeolojik yapıya bağlı olarak yer kabuğu ısısının etkisiyle sıcaklığı sürekli 20˚C’den fazla olan ve çevresindeki normal yeraltı ve yerüstü sularına göre daha fazla erimiş mineral, çeşitli tuzlar ve gazlar içerebilen sıcak su, buhar ve gazlardır. Isıtma amacıyla doğrudan veya elektrik enerjisine dönüştürülerek kullanılan enerjiye jeotermal enerji denir.

 1. Jeotermal enerjinin rezervleri diğer fosil kaynaklara göre sonsuz sayılabilir. 

 2. Diğer enerji türlerine kolayca dönüşür. (Isıtma, elektrik enerjisi veya termal enerji) 

 3. Ev ekonomisinde ucuzdur. 

 4. Bulunduğu ülkede yerli kaynak olmasıyla ve döviz tasarrufu sağlar. 

 5. Nükleer, petrol, kömür ve termik santrallere göre temiz enerji kaynağıdır.

 6. Santrallerin bakımı kolaydır. Yüzeysel tehlikelere karşı korumalıdır. 

 7. Kısa süreli meteorolojik olaylardan olumsuz etkilenmez. 

 8. Üstün teknoloji gerektirmediğinden politik olarak ülkeyi bağımsız kılar. 

 9. Nükleer santrallerdeki gibi büyük ölçüde kazalar meydana gelmez. 

10. Özellikle petrole nazaran bulma şansı daha yüksektir. (%50’den daha fazla) 

11. Sondajlar petrol sondajlarına göre sığdır. (3000 m’ye kadar, ortalama 1500 m) 

12. Arama kuyuları üretim kuyusu olabilir. 

13. Yatırımları daha ucuzdur. 

14. Entegre uygulama imkânları vardır. (250˚C’ye kadar elektrik, 100˚C’ye kadar ısıtma gibi) 

15. Isıtmalarda genellikle ilave tesislere gerek yoktur.

Dünyada Jeotermal Kaynakların Yoğun Olduğu Bölgeler 

1. Plaka sınırlarının olduğu ve özellikle dalma-batma zonlarının olduğu bölgelerde (Japonya, Filipinler, Kuzey Amerika’nın batı bölümü). Ateş çemberi olarak da bilinir. 

2. Rift zonlarında 

3. Sıcak noktalarda (hot-spot) → Havai 

4. Tektonik hatların bulunduğu alanlarda (Alp - Himalaya kuşağı boyunca)

Eşsiz Ahlak Sahibi Peygamber Efendimiz (S.A.V.)

    İnsanı insan yapan ne kadar fazilet, güzel ahlak varsa bunları bir bir sıralayın, bütün bunlarda Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (S.A.V.) zirvede olduğunu görürsünüz. Sevgide, şefkatte, cömertlikte, cesarette, edepte, tevazuda, kısaca ne kadar güzel ahlak varsa hiçbirinde hiçbir kimse ona yetişemez. Hz. Ali gibi cesaret abidesi bir insan bile, "Biz savaşın en dehşetli anlarında onun arkasına sığınırdık" demektedir. Kur'an-ı Kerim, "Şüphesiz sen en güzel ahlak üzerindesin" buyurarak onu övmekte ve ahlakına teşvik etmektedir. İnsanın bu dünyada bulunuşundan maksat kötü duygularını dizginlemek, iyi duygularını ise inkişaf ettirerek insanlıkta ilerlemek, mükemmel bir insan olabilmektedir. Bu konuda en güzel model, örnek ise Peygamberimizdir.

    Bugün sevgiye, şefkate, barışa, saadete muhtaç olan dünya aslında onu, onun yüce ahlakını anıyor. İngiliz Bilim İnsanı Bernard Shaw'ın ifadesine göre onun ahlakında, tarzında bir kimse bu yeni dünyanın başına geçip hükmetse, bütün problemlerini çözüp insanlığı barışa ve huzura sevk edecektir. Miladi olarak dünyayı şerefkendirişinin yıldönümü olan bugünde onun (S.A.V.) ahlakıyla ahlakmanın gayreti içinde olalım.


En Büyük İnsan


    Amerikalı bilim adamı Michael Hart bir araştırma yaparak dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ve en etkili ismini belirlemek ister. Büyük insanların kabiliyetlerini, mücadelelerini, icraat ve başarılarını bilgisayara kaydeder. Kaydettiği bilgiler sonucunda 1-100 arası bir sıralama yapmak ister. Aylar süren çalışma sonucunda bilgisayarındaki kayıtlı veriler ışığında dünyanın en iyi ve en büyük ismini taratır. Bilgisayarın verdiği sonuç: Hz. Muhammed (S.A.V.)’dir.

Ümmetine düşkün müşfik nebi: Hz. Peygamber

Allah Resûlü, ümmetine duyduğu eşsiz sevgi ve merhamet neticesinde, dünya ve ahiret saadeti için onlara tavsiyelerde bulunurdu. Kimi zaman verdiği bildirinin öneminden dolayı heyecanlanır, gözleri kızarır, sesi yükselir, sanki düşman tehlikesine karşı bir orduyu uyarıyormuşçasına celallenirdi. (Müslim, Cum’a, 43)

Bir defasında kendisiyle ümmetinin hâlini şöyle anlatmıştı: “Benimle ümmetimin durumu (geceleyin) ateş yakan kimsenin hâline benzer. Böcekler ve kelebekler o ateşe düşmeye başlar. İşte ben de sizler ateşe girerken kuşaklarınızdan tutup engellemeye çalışıyorum.” (Müslim, Fedâil, 17)

Rahmet Elçisinin ümmetine olan düşkünlüğünü Yüce Rabbimiz şöyle ifade eder: “Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır  gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı raûf (çok şefkatli) ve rahîm (çok merhametli)dir.” (Tevbe, 9/128) Allah, ümmetine olan bu şefkatinden dolayı onu kendi isimlerinden “Raûf” ve “Rahîm” ile isimlendirmiştir.

KAYNAK: DİYANET takvimi
20 nisan 2021

 Bugün 20 Nisan 2021;

 Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (S.A.V.) Doğumu (M.571- H. 11 Rebiü'l Evvel)

 Türkiye Cumhuriyeti'nin Yeni Anayasasının Kabulü (1924)

 Bir Ayet: Eğer bilseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. (Bakara Suresi, 184)

 Bir Ayet: Nitekim aranızdan size bir Peygamber gönderdik: O size âyetlerimizi okuyor, sizi arıtıp temizliyor, size Kitab’ı ve hikmeti öğretiyor; yine size daha önce bilmediklerinizi öğretiyor. (Bakara, 2/151)

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ


Ülkemizde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi 2018 yılının Temmuz ayından beri fiilen uygulanmaktadır. Sistemin uygulamasının üçüncü yılına yaklaştığımız bu günlerde, 20 yıllık bir kamu görevlisi bilgi ve tecrübesi, yanında Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunu ve kamu yönetimi , yönetim ve organizasyon alanında araştırma ve çalışmalar yapan bir kişi olarak sizlere söz konusu yönetim sisteminin üç yıllık uygulaması hakkında bazı görüş ve önerilerimi sunmak isterim.

Öncelikle şu noktayı belirteyim, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, şu üç yıl içerisinde şunu net olarak gözlemledik ki, TBMM ve Bakanlıkların yetki ve görevleri azalmış Cumhurbaşkanlığının yetki ve görevleri artmıştır.  Zaten bu durum beklenen bir durumdur. Herhangi bir sürpriz yok.

TBMM’nin, Bakanlıkların etkinliği ve gücünün Parlamenter Sistemdeki kadar, bu sistemde de etkili ve güçlü olması mümkün müdür? Elbette, mümkün değildir. TBMM’nin ve Bakanlıkların etkinliği ve gücünün Parlamenter Sistemdeki kadar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde de etkili ve güçlü olması halinde, sistem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olmazdı, sistemin adı, parlamenter sistem olurdu.

İşin doğasından dolayı, elbette Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde TBMM’nin gücünün eskisi kadar olması mümkün değildir. Çünkü TBMM’nin yerine getirdiği bazı görevler artık Cumhurbaşkanlığındadır. Artık yeni dönemde, Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Artık, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler dışında, geniş bir alanda artık birçok iş, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yerine getirilmektedir. Halbuki daha önce bu hususlarda TBMM’den kanun çıkartmak gerekiyordu. Mesela, eskiden Bakanlıkların kurulması ve kaldırılması kanun ile oluyordu. Artık bu hususta Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yeterlidir.

Bu durum elbette pratiklik ve hız açısından olumludur. İşler daha süratli görülebilmektedir. TBMM’ye götürülmesi gerekli olmayan bazı basit işler dolayısıyla vakit kaybedilmesi elbette uygun değildir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmeden önce Anayasa’nın 8. maddesi şöyle idi: “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” Peki, yeni dönemde bu madde ne hale getirilmiştir: “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” Artık Bakanlar Kurulu yoktur ve yürütme konusunda tek yetkili mercii cumhurbaşkanlığıdır. Bu durum da güçlü bir Devlet yönetimi için uygun görülebilir ve herhangi bir mahzur taşımaz.

Eskiden Anayasanın  73. maddesine göre, “vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir” denilmekteydi. Artık bu hususta yetkili merci Cumhurbaşkanlığıdır. Böylece Bakanlar Kurulunda böyle bir durumda kararname imzalanması zaman alacakken, artık daha hızlı karar alınabilmektedir.  Bu hususta örnekler çoğaltılabilir.

Eskiden kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkili idi. Şimdi bakanlar Kurulu mevcut olmadığı için Bakanlıklar için böyle bir yetki de yoktur. Anayasa’nın 88. maddesine göre kanun teklif etmeye yalnızca milletvekilleri yetkilidir. Eskiden Bakanların üçlü kararname dedikleri bir yetkisi var idi. Üçlü kararname, üst görevlere atanırken çıkarılan kararnamede, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan’ın imzasının bir arada olması demekti. Şimdiki dönemde Bakanların böyle bir yetkileri yoktur.

Bu hususlarda Bakanlıkları tekrar güçlü ve etkili kılmak için bir çalışma ve çaba gerekli midir? Bunu sizlerin görüş ve düşüncelerinize bırakıyorum. Benim şahsi görüşüme göre, atamalarda Bakanların imzaları alınmasa da, eğer görüş ve fikirlerine başvuruluyorsa, sistem böyle devam edebilir. Çünkü her Bakan, kendi belirleyeceği ya da birlikte karar verildiği bir ekip ile çalışmak ister.

Konuya bir de Dünya genelinde bakalım: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine benzer Başkanlık ya da Yarı Başkanlık Sistemini uygulayan Devletlerde Parlamento ve Bakanlıkların yetki ve güçleri bizdekilerden farklıdır. ABD’de parlamento yerine geçen iki meclis vardır. Biri Temsilciler Meclisi, diğer Senato’dur ve her ikisi de sistem içerisinde etkili ve güçlü konumdadır. ABD’de fren-denge sistemi sözkonusudur. ABD’deki Kongre (Temsilciler Meclisi ve Senato) bütçe açısından oldukça güçlü konumdadır. Yarı Başkanlık Sisteminin uygulandığı Fransa’da zaten, adı üzerinde Başkan o kadar da güçlü konumda olamaz. Sistem bütünüyle Başkan üzerine inşa edilmediği için Fransa’da parlamento da güçlüdür.

Bizim Ülkemizde de fren-denge kavramı çerçevesinde bir sistem oluşturulabilir. Aksi halde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde TBMM ve Bakanlıklar yönünden herhangi bir yeni düzenleme yapılmadan aynen böyle devam edilmesi, kamu yönetiminde, etkinlik, verimlilik ve ekonomiklik bakımından, performans yönünden devamlı surette tartışılacaktır.

Bu hususlar tartışmaya açık olsa da şu hususta bir görüş birliği olduğu da açıktır: Konuyu bilenlerden ve durumu müşahede edenlerden kiminle görüşseniz, kamu yönetimde görev almış kimlerle konuşsanız, mesela şu hususta nerdeyse bir görüş birliği vardır: “Bakanlıklardaki Müsteşarlıkların çok acil ihtiyaç olduğunu nerdeyse işin ilgililerinden herkes söyleyecektir.”

Bu yazının yazarı da aynı görüştedir. Evet, Bakanlıklarda Bakan Yardımcılıkları “Müsteşar” kadar koordinasyon ve istişare açısından etkili ve de yetkili değildir. Müsteşar, adı üzerinde, istişare etmek ve değerlendirmekten gelir. Müsteşarlıkların, Bakanlıklarda yönetim içerisinde ağırlığı ve adeta denge görevi gören bir yapısı vardı.  Netice itibariyle Müsteşarlıklar bir ihtiyaçtır.

Yazımı sonlandırmadan önce iki noktaya yer vermek istiyorum.

1-Bir kamu görevlisi ve kamu yönetimi alanında bilgi ve tecrübe sahibi bir arkadaşımın şahsımla bir sohbette dile getirdiği şu sözü de önemine binaen belirtiyorum. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildiğinde, en üst düzeydeki teşkilat ve yapılanmanın, Başbakanlığın yapısı esas alınarak sağlanması daha uygun olurdu.”

2: Birinci maddede belirttiğim husus, üst düzey bir bürokratın görüşüdür. Bu da benim görüşüm: Bakanlıkların daha fazla inisiyatif alarak harekete geçmesi, daha fazla heyecan ve motivasyon içerisinde olmasının sağlanması için yetki ve görevlerin Cumhurbaşkanlığının merkez birimlerinde toplanması yerine, yetkilerin ve görevlerin daha alt statüdeki doğrudan uygulayıcı kurumlara devredilmesi daha makul olacaktır. Bu husus, etkililik, etkinlik ve ekonomiklik açısından bir gerekliliktir.  

İnşallah, bu yazımda belirttiğim görüş ve önerilerim dikkate alınarak yeniden yapılanmaya gidilir. Zaten, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde yeniden yapılanma yönünde niyet ve çalışmaların mevcut olduğunu, konunun en üst düzeyde gündeme getirilerek tartışıldığını duyuyoruz. Umudumuz, bu hususta yeniden yapılanmanın bir an önce sağlanmasıdır. Haydi hayırlısı olsun.

Yardımcı Kaynak: Ahmet SANDAL

Hayat Kurtaran Word İpuçları

 

Word belgesinde çalışma yapıyorsunuz ve sürekli kaydet tuşuna basmaktan yoruldunuz mu?

Bunun en kestirme güvenli yolu

Word seçeneklerine tıkla

Kaydet butonuna bas

Otomatik kurtarma bilgileri bölümüne gel 10 dakika yazan yeri 1 yap

Artık her 1 dakikada kaydedecek

Word dosyasını kaydetmeden mi çıktınız? İşte çözümü

Dosya menüsüne tıkla

En Son butonuna bas

Kaydedilmemiş belgeleri kurtar bölümünü işaretle

Aradığın belgeyi bul ve çift tıklayarak aç

Artık belge önünüzde olacak. Yapmanız gereken sadece kaydetmek.

Word'u her açtığınızda Calibri ile değil Times New Roman ile mı başlamak istiyorsunuz?

CTRL+U yap ve Yazı Tipi menüsüne ulaş

Times New Roman fontunu seç ve 'Varsayılan olarak ayarla' butonuna bas

'Normal Şablonunu..' işaretle ve tamam butonuna bas

Word belgesinde yapılan değişiklikleri görme

Birine hazırladığınız Word belgesini gönderdiniz ve gerekli yerlerde düzeltmelerde bulunmasını istediniz. Peki düzelttiği yerleri nasıl görebiliriz?

Gözden geçir

Karşılaştır

Her iki word belgesini de yükle ve tamama bas

Bilgisayarınızda oluşturduğunuz Word belgesini başka bilgisayarda açtığınız zaman bozulmalar mı oluyor?

Tek tek düzeltmenize gerek yok!

Word>Farklı Kaydet>Word 97-2003