31 Mart 2021 Çarşamba

 Şehit Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ı şehadetinin yıl dönümünde rahmetle anıyorum.

 Ruhu şad olsun.

30 Mart 2021 Salı

İklim Değişikliği ile Mücadelede Uluslararası Yükümlülükler ve Türkiye

 

    1970’lı yıllar çevre sorunlarına karşı uluslararası bir farkındalığın devletler düzeyinde konferans ve anlaşmalara dönüşmesi bağlamında başladığı yıllar olarak kabul edilebilir. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 5-16 Haziran 1972 tarihlerinde gerçekleştirilen ve sonraları Stockholm Konferansı olarak anılan 113 ülkenin katıldığı “İnsan Çevresi Konferansı” önemli bir adımdır. Stockholm Konferansı sonucunda, BM Çevre Programı Örgütü (UNEP) kurulması, Çevre Fonu oluşturulması ve 5 Haziran’ın Dünya Çevre Günü olarak kabulü kararlaştırılmıştır. Ülkemizde ise bu yıllarda şu gelişmeler yaşanmıştır: Çevre kavramına yer veren ilk hükümet programı 1974’te açıklanmış, 1978’de Çevre Müsteşarlığı kurulmuş, 1982 Anayasası ile ilk defa Anayasa metnine çevre ile ilgili düzenlemeler girmiş ve 1983 yılında Çevre Kanunu ve ilgili düzenlemeler çıkarılmıştır.

    Türkiye’de İklim Krizinin Etkileri

    Dünyanın birçok noktasında iklim krizine karşı kırılgan noktalar bulunmaktadır. 2020 yılının başında Avustralya’da yaşanan büyük orman yangınları, ABD’de gerçekleşen büyük kasırgalar, ülkemizde ve diğer birçok ülkede yaşanan ve binlerce insanın yaşamına son veren seller iklim krizinin yeryüzü üzerinde izlenen etkileridir. Ülkemizin bulunduğu Akdeniz Havzası coğrafyası da iklim krizine karşı yerkürenin hassas bölgeleri arasındadır. Akdeniz Havzası’nda 2°C’lik bir sıcaklık artışı gerçekleşeceği bu sebeple de beklenmeyen hava olayları, sıcak hava dalgaları, orman yangınlarının sayısında ve etkisinde artış, kuraklık ve bunlar dolayısıyla biyolojik çeşitlilik kaybı, turizm gelirlerinde azalma, tarımsal verim kaybı yaşanacağı öngörülmektedir. Ülkemizde gerçekleştirilen çalışmalar ışığında Türkiye’de tarihsel olarak gözlemlenen iklimsel değişikliklerden en dikkat çekici olanları son 42 yılda Türkiye’nin her yerinde sıcaklıkların artıyor olması; yağışlarda aynı dönem için belirgin bir değişim gözlemlenmemiş̧ olması; son 60 yıllık süreçte dağ̆ buzullarında 10 m’lik geri çekilme yaşanması;3 deniz seviyelerinin yükseliş̧ trendinde olması; doğal afet sayılarında artış̧ eğilimi gözlemlenmesi, Kızıldeniz üzerinden balon balığı, aslan balığı gibi tropik iklimlerde yaşayan istilacı balık türlerinin Akdeniz sahillerimizde görülmeye başlaması olarak vurgulanmıştır.

    Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Birleşmiş Milletler nezdinde İklim Değişliği Ulusal Odak Noktası olarak tanınmıştır. İklim değişikliği Ulusal Odak Noktası olan Bakanlığımız, iklim değişikliği ile ilgili tüm konular için ulusal koordinasyon görevini yürütmektedir.4 Bu çerçevede 2011 yılında yayımlanan İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı da Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklığın önümüzdeki yıllarda 2,5°-4°C artacağını, artışın Ege ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde 4°C’yi, iç bölgelerinde ise 5˚C’ye kadar olacağı öngörürken, Türkiye’nin erken zamanlarda daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağını ortaya koymaktadır. İklim Değişikliği Eylem Planı, Türkiye’nin özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme, bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz etkilerden önemli ölçüde etkileneceğini öngörmektedir.

Gelecek senaryolarına bakıldığında ise bulgular şu şekildedir: 

• Sıcaklıklar Türkiye genelinde her yerde ve her mevsim için yükseliş̧ içinde olacak (yaz mevsimindeki artışlar görece olarak daha fazla olacak), 

• Türkiye’nin güney kesimlerinde yağış̧ miktarları azalırken, kuzey kesimlerinde yer yer artışlar gözlemlenecek, 

• Deniz seviyesi yükselmesi nehir deltalarındaki kıyı kentlerinin düşük kotlu alanlarını etkileyecek, 

• Su kıtlığı ve stresi riskleri Türkiye genelinde artacak, 

• Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nde artacak yağış̧ miktarı heyelan risklerini arttıracak, 

• Kar örtüsünün zayıflaması çığ̆ risklerini arttıracak, 

• Kuraklık ve sıcak hava dalgası riskleri artacak, şiddetleri güçlenecektir. Benzer şekilde, Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye Ofisi tarafından gerçekleştirilen Türkiye’nin Yarınları Projesi Sonuç Raporu’na göre iklim değişikliğinin başlıca etkileri şöyle olacaktır: 

• Sıcaklık artışı 2030’lu yılların sonuna kadar sınırlı kalacak, bu dönemden sonra hızlı bir artış gözlenecektir, 

• Mevsimsel ve bölgesel farklılıklar göstermekle beraber sıcaklık artışının kış mevsiminde 4°C, yazın ise 6°C civarına ulaşması beklenmektedir (1960-1990 döneminde göre), 

• Kış yağışlarında Türkiye’nin genelinde azalma görülürken bir tek Kuzey Anadolu’nun doğu yarısında yağışlarda artış görülecektir.


Küresel iklim değişikliği oyunlarında yeni sezon Kaynak: Dr. Nejat TAMZOK

 https://www.enerjigunlugu.net/kuresel-iklim-degisikligi-oyunlarinda-yeni-sezon-31930yy.htm


TÜRKİYE ÜZERİNDE İMZA ATMA BASKISI

Bu süreç, Türkiye’nin iklim değişikliği pozisyonunu da önemli ölçüde etkileyecektir. Özellikle fosil yakıt teşviklerinin küresel ölçekte sonlandırılmasına yönelik baskıların artabileceği dikkate alındığında, bir taraftan karbondioksit salımı dünyada en yüksek on yedinci ülke olan, diğer taraftan Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ile birlikte Paris İklim Anlaşması'nı henüz onaylamayan son 6 ülkeden biri olan Türkiye’nin iklim taahhütlerini yeniden değerlendirme ihtiyacı ortaya çıkabilecektir. 

Kaynak: Küresel iklim değişikliği oyunlarında yeni sezon - Dr. Nejat TAMZOK


29 Mart 2021 Pazartesi

İncili Çavuş (“PADİŞAH MADİŞAH”)

 "Günün birinde Sultan 4. Murad, İncili Çavuş’a takılmak için sormuş; -İncili, yemek derler, memek derler. Yemek ne, memek ne? İncili Çavuş cevap vermiş;"

Günün birinde Sultan 4. Muradİncili Çavuş'a takılmak için sormuş;

-İncili, yemek derler, memek derler. Yemek ne, memek ne?

İncili Çavuş cevap vermiş;

-Yemek, siz hünkârımızın sofrasında bulunan bin türlü leziz yiyeceklerdir. Memekse, biz fakirlerin yediği kuru, yavan şeylerdir.

Padişah tekrar sormuş;

-Peki kürk derler, mürk derler. Kürk ne, mürk ne?

Cevap şöyle gelmiş;

-Kürk, insanı sıcak tutan, soğuktan koruyan, siz hünkârımızın giydiği değerli giyecektir. Mürk ise, bizim sırtımızdaki yırtık, yamalı elbiselerdir.

Bunun üzerine padişah son kez sormuş;

-Peki, padişah derler, madişah derler. Padişah ne, madişah ne?

Hazırcevap muhatabı demiş ki;

-Padişah, merhum babanızdı. Madişah da sizsiniz hünkârım.

****

İncili Çavuş, Osmanlı elcisi olarak Fransa Kralına gönderildiğinde, elbiselerinin bazı yerlerinde yama varmış. Kral, bunları görünce dayanamayıp: Bana senden başka gönderecek adam bulamadılar mi? diye sorunca, İncili Çavuş:Osmanlılar, adama göre adam gönderirler, cevabini vermiş. Beni de sana göndermelerinin hikmeti bu olsa gerek.

Kimsesiz çocuklar topluma emanettir


Hangi sebeple olursa olsun, kimsesiz kalan, yuva ve yurtlara bırakılan veya yakın çevremizde bulunan bu çocuklar topluma yani bizlere emanettir.

Maddi ihtiyaçlarını karşılamak, eğitim-öğretimlerine destek olmak, onlara sahip çıkmak dinî bir görevdir. Onlara ilgi ve sevgi göstermek, aile sıcaklığını yaşayabilecekleri ortam sağlamak en az maddî ihtiyaçlarını karşılamak kadar önemlidir.

"Dul ve yetimlere yardım eden kimse Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri nafile oruç tutup gecelerini ibadetle geçiren kimse gibidir." (Buhârî, Nafakat, 1) buyuran Sevgili Peygamberimiz, kimsesiz çocuklarla ilgilenmiş, onların başlarını sevgiyle okşamış, ihtiyaçlarını gidermiş, bizlere de böyle davranmamızı tavsiye etmiştir. Bir başka hadisinde ise, işaret parmağıyla orta parmağını bitiştirerek, “Gerek yakınlarına ve gerekse başkasına ait herhangi bir kimsesiz yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben cennette işte böyle yan yanayız.” (Buharî, Talak, 25) buyurmuştur.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ

 

Bugün 30 Mart 2021;

Darüşşafaka Kuruldu (1863)

Fatih Sultan Mehmed'in doğumu (1432), Cezayirli Hasan Paşa'nın vefatı (1790)

Bir Hadis: Allah’a ve ahiret gününe iman eden, akrabalarıyla ilişkisini sürdürsün. (Buhârî, Edeb, 85)

Biriniz acele etmediği, "Dua ettim, kabul olmadı" demediği sürece duası kabul olur. (Hadis-i Şerif)

28 Mart 2021 Pazar


Bugün 29 Mart 2021;

Bir Ayet: Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile, günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını yemeniz için onun bir parçasını yetkililere aktarmayın. (Bakara, 2/188)

Ayinesi iştir kişinin lafa bakılması, / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde. (Ziya Paşa)

Doğuştan gelen farklılıklarımız ayrışma sebebi değildir

Irkçılık teorisini ortaya atanlar, bundan yola çıkarak başka ırklara karşı tarihte çeşitli zulümler yaptılar. Hâlbuki ırk ve renk farklılığının yeryüzünde huzursuzluğa, fitneye ve kavgaya sebep kılınması büyük bir talihsizliktir. Yüce Kitabımız Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır: “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 49/13)

Tarihimizle, dinimizle, milli değerlerimizle hep gurur duyduk, ama bunları hiçbir zaman bir kin ve öfkeye dönüştürüp başkalarını ezme vesilesi kılmadık. Ne mutlu bize ki, dün İspanya’dan kaçan Yahudilere, bugün Suriye ve Irak’tan kaçan savaş mağdurlarına ve nice topluluklara kollarımızı açtık. Irkçılık davası peşinde olmadık, olmayacağız. Bugün de vatan toprağımızda aramıza fitne tohumları ekmek isteyenlere fırsat verecek değiliz.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ

27 Mart 2021 Cumartesi

 Bugün 28 Mart 2021;

 Bir Hadis: Allah’ın en sevimli kabul ettiği amel, az da olsa devamlı olandır. (Buhârî, Libâs, 43)

 Söz mü, sükût mu?

Söz ve sükûtun muhteşem dengesi şahsında bir araya gelen Nebi (s.a.s.) buyurdu ki: “Her kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, ya hayır konuşsun yahut sussun.” (Buhârî, Rikâk, 23; Müslim, Îmân, 74)

Sadece sözün değil sükûtun da bir değerinin olduğunu, sözü de sükûtu da yerli yerinde kullanmak gerektiğini öğretmiştir Nebî (s.a.s.). Buna göre her bir değerli susuş aslında bir Peygamber tavsiyesidir. Eğer ağzımızdan şer çıkacaksa, sözlerimiz işiteni incitecekse, yaralayacaksa, karalayacaksa susmak daha hayırlı. Hayra dair bir söz dökülmeyecekse dudaklarımızdan, ağzımızdan çıkanlar kalbimizde kirli tortular bırakacaksa ve bir zaman sonra sırf bu yüzden kalbimiz kaskatı kesilecekse susmak daha hayırlı. Ağzımızdan çıkan her bir kelime ile yalandan, iftiradan köprüler inşa edeceksek, sözlerimiz kini nefreti besleyecekse, susmak daha hayırlı. Her bir sözümüz rûz-i mahşerde ete kemiğe bürünüp karşımıza dikildiğinde, hiçbirini görmeye cesaret edemeyeceksek susmak daha hayırlı.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ

26 Mart 2021 Cuma

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Bakanlıklar


İşletme büyüklüğünde optimum değer, en çok tarım sektöründe geçerli olsa da, başka sektörlerde de ve özellikle de kamudaki bakanlık yapılandırmalarında da bu kavramı ön planda tutarak hareket etmek mümkündür.

Şimdi diyeceksiniz ki, kamudaki bakanlık yapılandırmalarında kârlılık mı var ki, Devlet Daireleri kâr esasına göre mi çalışıyor ki, kamu kurumlarında etkinlik ve verimlilik yalnızca 5018 sayılı Kanunda kalmış birkaç terim diye itirazlarda bulunabilirsiniz.

Elbette bu kavramı Bakanlıklarda işletmecilik mantığıyla ve kârlılık bakış açısıyla uygulayamayız, ancak, bir mihenk, bir değerlendirme aracı olarak kullanabilirsiniz.

Nasıl mı?

İşte şöyle:

Bir Bakanlık yapısı, insan kaynağı, fiziki yapı, bütçe, mevzuat, teşkilat ve yöneticilerden oluşur. Bu bileşenlerden müteşekkil bir Bakanlık yapısında, iş ve işlemlerin takip, koordinasyon ve yerine getirilmesinde belirli bir mantık ve belirli bir etkinlik sağlanmışsa işte bu optimum bir yapıyı gösterir.

Bunun tam tersi, Bakanlık iş ve işlemlerinin takip, koordinasyon ve yerine getirilmesinde istenen bir düzey yakalanamamışsa o Bakanlığın büyüklüğü ve yapısı optimumda değildir.

Şimdi diyeceksiniz ki, bir Bakanlığın iş ve işlemlerinin takip, koordinasyon ve yerine getirilmesinde istenen düzeyin yakalanmadığı, yani Bakanlığın yapısının optimumda olmadığı nasıl anlaşılır?

Sorunun cevabı çok kolay.

Çalışanların en etkili, en ekonomik ve en verimli şekilde çalıştırıldığı, fazla mesaiye bırakılmasına ihtiyaç olmadığı, gece geç saatlere kadar Bakanlıkların ışıklarının açık bırakılmadığı, iş ve işlemlerin yerine göre yetki ve görev devriyle, hızlı bir şekilde merkezden taşraya kolayca aktarıldığı, ya da üst amirden alt amirlere doğru yetki ve görevlerin en pratik şekilde devredildiği ve böylece kurumsal yapıdan kaynaklanan gecikmelerin ve şikayetlerin en aza indirildiği, hiçbir savurganlığın olmadığı bir bakanlık yapısı en optimumdur. Bunun tersi bir Bakanlık yapısı elbette optimum değildir.

Mevcut sistemde Bakanlık yapıları: “Fazla ve gereksiz mevzuatın olmadığı, fazla ve gereksiz birim ve organizasyonların bulunmadığı, fazla ve gereksiz eleman ve personelin ortalıkta dolaşmadığı, fazla ve gereksiz bina ve araç-gerecin mevcut olmadığı Bakanlıklar optimumdur.”

Bir de gizli işsizlik konusu var. Yazımızın sonunda gizli işsizlikten bahsedelim: “Gizli işsizlik, bir işletmede çalışan sayısı artırıldığı halde üretimde herhangi bir artışın olmamasıdır. Ya da bir işletmede çalışan işçi sayısı azaltıldığı halde üretimin artmasıdır.” İşte bu iki durum mevcut ise o işletmede gizli işsizlik vardır.

Şimdi şu hususu net olarak belirteyim. Ülkemizdeki birçok Bakanlıkta çalışan sayısı artırıldığı hâlde, etkinlik ve verimliliğin artırılamadığı ya da çalışan sayısı azaltılmış olsa da etkinlik ve verimliliğin artmış olduğu çok ilginç bir gerçektir. Bu husus da birçok Bakanlıkta gizli işsizliğe işaret eder.

Elbette biz Bakanlık yapısı temelinde değerlendirme ve görüşlerimizi açıkladık. Esasında Bakanlık yapısında olmasa da birçok kamu kurum ve kuruluşlarında da aynı sorunlar mevcuttur)

Sözü fazla uzatmayalım. Optimum işletme büyüklüğü mantığıyla Bakanlıklarımızı ve tüm kamu kurum ve kuruluşlarımızı yapılandıralım. Aksi halde etkinsizlik ve verimsizlik söz konusu olacaktır.

 Kaynak: Optimum işletme büyüklükleri ve bakanlıklarımızın yapısı - Ahmet Sandal

İklim Krizi ve Türkiye

 

    2020 yılının başında Avustralya’da yaşanan büyük orman yangınları, ABD’de gerçekleşen büyük kasırgalar, ülkemizde ve diğer birçok ülkede yaşanan ve binlerce insanın yaşamına son veren seller iklim krizinin yeryüzü üzerinde izlenen etkileridir. İklim değişikliği nedeniyle ülkemizin tarımsal ve hayvansal üretimi, su kaynakları ve havzaları değişiklik gösterecek, bu sebeple birtakım sosyal ve ekonomik sorunlarla karşılaşacağız. Bu yazıda dünyanın ve ülkemizin karşı karşıya olduğu iklim değişikliğinin bilimsel açıklaması, çevresel etkileri, ülkemizin hukuki yükümlülükleri ele alınmıştır. İthal petrol, kömür ve doğalgaz kaynaklarını bırakarak yenilenebilir enerjiye geçiş Türkiye ekonomisine, çevresine ve insan sağlığına yapacağı katkılar ve bu sayede elde edilecek tasarruflar, mevcut kalkınma ajandasını sürdürerek elde edeceğimiz kazanımlardan fazla olabilir. 

İklim Krizi Nedir?

    Dünyanın çeşitli bölgelerinde artık sürekli duymaya başladığımız sel, fırtına, kuraklık, yangın vb. haberleri iklim krizinin bizim için artık uzak bir hedef olmadığını göstermektedir. Yaklaşan tehlikenin ne olduğunu bilmek ve onunla mücadelede risk azaltmaya çalışmak insanlığın ortak problemi haline gelmiştir. Ekonomik yol haritalarıyla her geçen gün tüketmek motivasyonu ile üreten dünya piyasaları için iklim krizi geçiştirilmiş bir başlık olmanın ötesine geçememiştir. Devletler büyüme hedeflerine, özellikle fosil yakıt kullanan şirketler cirolarından vazgeçememesi nedeni ile önlenmesi güç hale gelmiştir. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), küresel iklim değişikliğinin ana nedeninin sera gazı emisyonlarında insan faaliyetleri sonucunda gözlenen artış olduğunu ortaya koymuştur. Başta kömür olmak üzere fosil yakıtların yakılması, atmosferdeki karbondioksit oranının artmasındaki ana sorumludur. IPCC’ye göre 2004 yılındaki insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 56’sı fosil yakıt kullanımında ortaya çıkan karbondioksite aittir. Ormansızlaşma da yüzde 17’lik bir paya sahiptir. Fosil yakıtlar arasında ana sorumlu olarak “kömür” karşımıza çıkmaktadır. Küresel ölçekte birincil enerji talebinin yüzde 27’si kömürden sağlanırken, enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 43’ü kömür kaynaklıdır. Kömürü yüzde 36 ile petrol, yüzde 20 ile doğalgaz takip eder. Kömür, üretilen bir birim enerji başına doğalgazın 1,7 katı karbondioksiti (CO2) atmosfere salmaktadır.

    İklim değişikliğinin etkisi sadece sıcaklıklardaki artıştan ibaret değildir. Kuraklık, seller, şiddetli kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisinde artış, okyanus ve deniz suyu seviyelerinde yükselme, okyanusların asit oranlarında artış, buzulların erimesi gibi etkenler sonucunda bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlerin yanı sıra insan toplulukları da ciddi risk altındadır. Bilim dünyası, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini en aza indirmek için ortalama sıcaklıklardaki artışın azami 2°C ile sınırlanması gerektiğini belirtiyor. Bu hedefin tutturulması için atmosferdeki CO2 oranının 450 ppm seviyesini aşmaması gerekiyor. Mevcut politikalar ve uygulamalar ile bu orandaki artışın devam edeceği öngörülmektedir. Dünya Bankası karbondioksit emisyonlarının şu andaki artış hızıyla 2060 yılında ortalama sıcaklıklardaki artışın 4°C’yi bulacağı uyarısını yaparken, bu artışın etkilerinin özellikle dünyanın yoksul kesimlerce şiddetli bir hissedileceğini belirtmektedir. Tarım ve hayvancılığı derinden etkileyecek olan iklim değişikliği sebebiyle, küresel ve kitlesel göç dalgalarının yaşanması beklenmektedir.

 Küresel Isınma Nedir?

    Küresel ısınma, sanayi devriminden beri özellikle fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, tarımsal etkinlikler ve sanayi süreçleri gibi çeşitli insan etkinlikleri ile atmosfere salınan sera gazlarının atmosferdeki birikimlerindeki hızlı artışa bağlı olarak, şehirleşmenin de katkısıyla doğal sera etkisinin kuvvetlenmesi sonucunda, yeryüzünde ve atmosferin alt katmanlarında saptanan sıcaklık artışı şeklinde tanımlanabilir.1 Tanımdan da anlaşılabileceği gibi, insan kaynaklı iklim değişikliğine ve küresel ısınmaya yol açan sera gazları; çoğunlukla fosil yakıtların yakılması (enerji ve çevrim), sanayi (enerji ilişkili; kimyasal süreçler ve çimento üretimi, vb. enerji dışı), ulaştırma, arazi kullanımı değişikliği, atık yönetimi ve tarımsal (enerji ilişkili; anız yakma, çeltik üretimi, hayvancılık ve gübreleme vb. enerji dışı) etkinliklerden kaynaklanır. İklim değişikliğinin temel nedeni, gezegenimizdeki ışınım dengesinin değişime uğramasıdır. Bu değişimin tespiti uzun süreli veriler ışığında daha anlaşılabilir hale gelmektedir. Ortalama koşullarda, yerküre/atmosfer sistemine giren kısa dalgalı güneş̧ enerjisi ile sistemden yansıyan uzun dalgalı ışınımının bir dengede olması beklenmektedir. Yerküre/atmosfer sisteminin yapısı içerisinde belirli miktarlarda bulunan ve doğal sera gazları olarak adlandırılan bazı gazlar (örneğin, su buharı, CO2, CH4, N2O ve O3), Güneş’ten gelen kısa dalga ışınıma karşı geçirgen, buna karşılık geri yansıyan uzun dalgalı ışınıma karşı çok daha az geçirgen bir yapıya sahiptir. Bu etkileşim sonucu, sera gazları dünyadan yansıyan ısı enerjisini tutarak, gezegenimizin sera gazlarının hiç̧ var olmadığı bir duruma göre daha fazla ısınmasını sağlar.Sera etkisi olarak adlandırılan ve yüz milyonlarca yıldan beri gezegenimizin ısı dengesini düzenleyen bu doğal etkileşim sayesinde ortalama gezegen sıcaklığı, sera etkisi olmayan duruma göre yaklaşık 33°C daha yüksektir.

İklim Değişikliği Nedir?

    İklimin ortalama durumunda ve/veya değişkenliklerinde onlarca yıl ya da daha uzun süre yaşanan istatistiksel olarak anlamlı değişimler olarak tanımlanabilir. Belirli bir bölgede çok sık gözlemlenmeyen aşırı hava olaylarının (yüksek sıcaklık, aşırı yağış̧) şiddetindeki ve sayısındaki uzun bir zaman dilimi boyunca görülen belirgin artış̧, iklim değişikliğinin etkilerine işaret edebilir. İklim değişikliği, gezegenimizdeki doğal iç süreçler ve dış zorlama etmenleri ile atmosferin bileşimindeki ya da arazi kullanımındaki insan kaynaklı (antropojenik) değişiklikler nedeniyle oluşabilir. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi iklim değişikliğini şöyle tanımlamaktadır: “Karşılaştırılabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak doğrudan veya dolaylı küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucunda iklimde oluşan bir değişikliktir.” İnsan etkinlikleri sonucunda atmosfere salınan sera gazları ve aerosoller, etki süreleri değişmekle birlikte, iklim değişikliklerine neden olabilecek başlıca dışsal zorlama ve etmenlerdir. İklim  değişikliğinin potansiyel ‘dış’ nedenleri, temel olarak yerkürenin katı kabuğundaki levha hareketleri, Güneş etkinlikleri ve Yerküre ile Güneş arasındaki astronomik ilişkilerdeki değişiklikleri içerir. Başka bir deyişle, dış zorlama ve etmenlerin neden olduğu değişiklikler, iklim sisteminin dışındaki doğal olaylar ile antropojen zorlama ve etmenlerin denetimiyle ve etkisiyle gelişir.




Mukadderat Gecesi: Berat Kandili

 

İstiğfar Eden Yok mu?

Bu geceyle ilgili Peygamber Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: "Şaban'ın on beşinci gecesi geldiğinde, geceyi kaim gündüzü de oruçlu olarak geçirin. O gece güneş battıktan sonra Allah, rahmetiyle dünya semasına iner ve şöyle seslenir: "İstiğfar eden yok mu? Af ve istiğfar edeyim. Rızık isteyen yok mu? Hemen rızıklandırayım. Belaya uğrayan yok mu? Hemen selamet ve afiyete kavuşturayım." Bu ta fecr doğuncaya kadar böylece devam eder."

 

Bugün 27 Mart 2021;

Berat Kandili, Dünya Tiyatrolar Günü, Ali Şükrü Bey'in öldürülmesi (1923), Gediz Depremi (1970)

Berat Kandilimizi tebrik eder, mahşerde beratını sağ tarafından alanlardan ve cennete layık kullardan olmamızı dilerim. 

Bir Ayet: İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır. (En’âm, 6/82)

Berat Kandili

Kameri aylardan Şaban ayının on dördüncü gününü on beşinci gününe bağlayan gece Berat gecesidir. Berat sözü “berâet” kelimesinin kısaltılmış şeklidir. Borçtan, suç ve cezadan, hastalıktan kurtulmak demektir. Buna göre “Berat gecesi” günahlardan kurtuluş gecesi demektir.

Müslümanlar tarafından bu gecenin derin bir saygı ve heyecan ile kutlanmasının sebebi budur.

Bu geceye mağfiret gecesi de denmiştir. Çünkü bu gecede pek çok kimseyi Cenab-ı Hakk’ın affedeceği Peygamberimiz tarafından bildirilmiştir. Peygamberimiz bu geceyi ibadetle geçirmiştir. Berat gecesine mahsus bir namaz ve ibadet yoktur. Bu gece, Kur’an okunarak, dua ve istiğfar yapılarak, kaza ve nafile namazı kılınarak ve yoksullara yardım edilerek ihya edilir.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ

25 Mart 2021 Perşembe

Sağlıklı Yaşam İçin Pozitif Bir Bakış Açısı


    Çağımızın mütefekkirlerinden biri, "Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır" der. Yaklaşık 70 sene önce söylenmiş olan bu sözün doğruluğu, günümüzde bilimsel çalışmalarla da ispatlanmıştır. Hayata hep olumlu pencereden bakanların, hoş olmayan işlerde bile yeri geldiğinde bir güzellik aramaya çalışanların ve olayları iyiye yorma alışkanlığı edinenlerin daha sağlıklı ve ruhsal olarak daha zinde bir yaşam sürdükleri anlaşılmıştır.

   Amerika'nın Kentucky Üniversitesi'nde görevli bilim adamlarınca üzerinde 15 yıl çalışılan ve sonuçları 'Journal of Personalitiy and Social Psychology' dergisinde yayınlanan araştırma, mutlu yaşayan insanların uzun yaşadığını da göstermiştir. Çalışmayı yürüten bilim adamlarının 'Rahibe Araştırması' adı verdikleri araştırma sırasında 75-102 yaşları arasında 678 rahibe incelenmiştir. Çeşitli testlere katılan ve çocukluklarından itibaren tutukları günlüklerini bilimin hizmetine sunan rahibeler, dünyadan göçtükten sonra incelenebilmesi için beyinlerini de miras bırakmışlardır. 1999 yılında çalışmaya katılan David Snowdon ve ekibi, çalışmaları sırasında 'uzun yaşam' ile rahibelerin ilk gençlik çağlarında kaleme aldıkları yazıların 'gramer açısından giriftliği' ve fikir yoğunluğu arasında bir ilişki buldular. Fikir yoğunluğu her 10 sözcükte bir ifade edilebilen düşünce sayısıyla ölçüldü. Daha sonra yapılan çalışmada ise, günlüklerde duyguları yansıtan sözcükler, 'olumlu', 'olumsuz' ve 'nötr' olarak ayrıldı.

    Yapılan uzun analizlerin sonucunda; 'olumlu' duygulara sahip oldukları gözlemlenen rahibelerin, diğer rahibelere oranla 10 yıl daha uzun yaşadığı tespit edildi. Araştırma için rahibelerin seçilme nedeni ise, 'ideal denek' olmaları. Çünkü hepsi standart diyebileceğimiz bir yaşam tarzı ve çevreye sahip. Katılımcıların hepsi kadın, evlenmemiş, çocuksuz, içki ve sigara içmemiş ve aynı sosyoekonomik şartlara sahip. Bilim adamlarına göre uzun yaş gibi çetrefil konuların araştırılmasında çeşitliliğin getirdiği dış faktörlerin en alt düzeye indirilmesi sonuçların net olmasını sağlıyor. Rahibe projesi, dünyadaki yaşlı nüfusunun çoğunluğunu oluşturan kadınlar üzerinde yapılmış en kapsamlı çalışma olarak görülüyor. Bu araştırmanın sonuçları bizlere, gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkelerdeki ortalama ömrün neden farklı olduğunu ve gelişmemiş ülkelerdeki insanların neden erken öldüğü konusunda da fikir veriyor. Sosyoekonomik refahın sağladığı tatmin ve mutluluk, beraberinde uzun ömrü de getiriyor. Sosyoekonomik konularda yaşanan sıkıntı, gerginlik ve stres ise, bir ömür törpüsü gibi hayatı da olumsuz etkiliyor. Güzel görüp güzel düşünmek, başta hastalıklar olmak üzere bütün sıkıntılara iyimser bir bakış açısıyla bakmak, biyolojik açıdan daha rahat ve sağlıklı olmamızı sağlıyor. Güzel düşünen insanının beyni morfin, seretonin, endorfin gibi mutluluk verici ve iyileştirici kimyasallar salgılıyor ve bu salgılar iyileşme oranında yüzde 40-50 oranında faydalı olarak, hayattan zevk alma yolunda bize de hız kazandırıyor.

   Yüksek  tansiyon, kronik yorgunluk sendromu, hafıza kayıpları, depresyon gibi birçok hastalıkta beynin kortizol gibi stres hormonlarının fazla salgılandığını, vücut gevşediğinde de salgılanan stres hormonlarının azaldığını söylemektedir. Pozitif düşünmenin ortalama ömrü uzattığıyla ilgili son yıllarda yapılan araştırmalar yukarıdaki araştırmalarla da sınırlı değildir. Yale Üniversitesi  araştırmacıları,  pozitif düşüncenin  insan ömrünü uzatmada, sigara içmemek ve düzenli egzersiz yapmaktan bile önemli olduğunu açıklamışlardır.
 

KARAR VERMEK


    Farkında olsak da olmasak da, her gün irili ufaklı yüzlerce karar alırız. Karar deyince, sadece aldığımız kararlar aklımıza gelir. Almayı seçmediğimiz kararların da birer karar olduğunu düşünmeyiz.Bazı insanlar içinde bulundukları koşullara teslim olma eğilimindedir. Yaşamın, sabah dokuz - akşam beşten ya da yaratmış olduğumuz her türlü tekdüzelikten ibaret olmadığını kavramak önemlidir. Hepimize seçim hakkı tanınmıştır. Hayat, sabah yataktan kalktığımız andan itibaren gece uykuya dalıncaya kadar yaptığımız seçimlerden ibarettir.Nasıl bir hayat yaşayacağınıza karar vermediğinizde şartlar ve rüzgâr sizi nereye sürüklerse, oraya gideceğinizin kararını aldınız demektir. O zaman günlük yaşarsınız. Hayatınız, faturalar, iş yerindeki baskılar, çocukların ödevleri, en sevdiğiniz televizyon programları etrafında şekillenir.

     Doğruyu kalbimizde^ biliyoruz, yapmamız gerekenleri biliyoruz, ama hislerimizle yaşıyoruz. Ateşle yeterince oynarsanız, yangın çıkartırsınız. İçinizdeki uyarılara dikkat etmelisiniz. Ters yönde giden gelişmeleri sadece izleyip önlem almamak felaketi getirir.  Siz  hangi   kararları   erteliyorsunuz,   hangi  gidişe  dur demiyorsunuz? Nelere izleyici kalıyorsunuz? Titanik, yolculuğunda, önünde buzulların olduğu uyarıları ardı ardına geldi. 1,500 ün üzerinde insan hayatını kaybetti. Uyarıların şiddeti artmaya başlarken ve zaman varken, gerekli ayarlamaları yapmadılar. 'Bu gemiyi, Tanrı da dahil, hiçbir şey durduramaz.' dediler. Aldığı darbede, geminin sadece ufak bir yerinde çatlak oluştu. Fakat daha sonra çatlak büyüyerek dev gemiyi ikiye böldü. Biz de hayatımızda yeteri kadar uyarılar alıyoruz, ama çoğumuz bunları göz ardı ediyoruz. Her yanlış adım attığımızda uyarılar alıyoruz, ama devam kararı alıyoruz. Uyarılara dikkat etmezseniz, önce bir yerde çatlak oluşur ve bir süre sonra devamı gelir.

Karar Verin

Gelecekte nasıl yaşayacağınıza, kim olacağınıza, hayatınızda neler istediğinize, neleri istemediğinize karar verin ve ne olursa olsun, bu kararlarınıza sadık yaşayın. Yoksa bir yaprak gibi sağ sola savrulursunuz. Hayattan ne istediğinize karar verin. Sürekli dileklerde bulunmayın. Keşke şöyle olsaydı, keşke böyle olsaydı demeyin. Bir şeyler yapmaya karar verin. Gerçek bir karar almak demek, kendinizi o karara adamak, başka herhangi bir olasılığı ortadan kaldırmaktır. Elinizden geleni değil ne gerekiyorsa yapmaktır. Hiçbir şeyin araya girmesine izin vermemektir. Karar bir dilek ya da bir istek değildir. Sigarayı bırakmaya ya da üç kilo vermeye karar verdiğinizde, olay bitmiş konu kapanmıştır. Bu gerçek bir kararsa, başka bir olasılık kalmamıştır. Kararlarla mazeretler bir arada bulunmaz.

Azim ve Kararlılık Örneği (Değerler Eğitimi)


Fatih Sultan Mehmet, genç yaşta padişah oldu. Onun en büyük hayali, İstanbul'u fethetmekti. Padişah olur olmaz hazırlıklara başladı. Dört ay gibi inanılmayacak kadar kısa bir sürede Rumeli Hisarını yaptırdı. Sonra büyük toplar döktürdü. Aylarca süren hazırlıklardan sonra İstanbul'u kuşattı.

Kuşatma sırasında "Avrupalıların İstanbul'u kurtarmak için hazırlık yaptığı" haberi geldi. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa, padişaha, kuşatmayı kaldırıp Haçlı Ordusunu karşılamanın daha uygun olacağını söyledi. Dedesi Yıldırım Bayezit, babası İkinci Murat da böyle yapmışlardı.

Genç padişah bu teklife çok kızdı. İstanbul'u almaya kesin karar vermişti. Tecrübeli sadrazama cevabı verdi: "Paşa, paşa! Ya ben İstanbul'u alırım, ya İstanbul beni!" Yirmi sekiz defa kuşatılan, fakat bir türlü fethedilemeyen İstanbul'u fethetti.

Bir işin birinci teşebbüste yapılamamış olması, yapılamayacağı anlamına gelmez. Fatih, 28 defa kuşatılmış, ama alınamamış İstanbul'u 29. defa kuşattı ve aldı. Hedefin büyüklüğüne göre teşebbüs sayısı artabilir. Önemli olan, azim ve kararlılıktır.

Helal kazanç ve toplum

İslam’ın bütün muamelat hükümlerinin hedefi olan “beş zarurî değerin ve amacın (makasıdü’ş-şerîa) korunması” ilkesinden ikisi, canın ve malın korunmasıdır. (Nisâ, 4/29) Ayet, ticaretin meşru bir kazanç yolu olduğunu ilan ederken hırsızlık, gasp, rüşvet, faizcilik ve tefecilik, fahiş fiyat, aldatma gibi haksız kazanç yöntemlerini de yasaklamaktadır. Bu yöntemlerde güçlü olan karşı tarafı ezmekte, zaaf ve ihtiyaç içinde olmasından yararlanmakta, rızası olmadan zayıfın malını alıp yemektedir.

Ayette malların haksız yollarla elde edilmesi yasaklandıktan hemen sonra “Kendinizi öldürmeyin...” buyurulması özellikle dikkat çekicidir. Zira haksızlık ve sosyal adaletsizlik anarşiyi doğurur veya körükler.

Toplum düzeni bozulup asayiş ortadan kalkınca toplumdaki herkesin can güvenliği de tehlikeye düşer. Ayetin asıl hedefi; haksız olarak başkasını öldürmeyi yasaklamak olduğu hâlde, başkalarını kastederek “Kendinizi öldürmeyin.” kısmı, hayat hakkının korunması bakımından çok güçlü bir vurgu taşımaktadır.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ


Bugün 26 Mart 2021;

Balkan Şehitlerini Anma Günü ve Edirne'nin Bulgarlar tarafından işgali (1913)

Bir Hadis: Allah nezdinde en hayırlı arkadaş, arkadaşına karşı en hayırlı olandır. Allah nezdinde en hayırlı komşu ise komşusuna karşı en hayırlı olandır. (Tirmizî, Birr, 28)

Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise hayrın tamamından mahrumdur. (Hadis-i Şerif)


24 Mart 2021 Çarşamba

İNCİRİN KEMİĞİ OLUR MU?


Talebelerinden biri Mevlana'ya incir getirmişti. Mevlana inciri aldı ve; "Hayli güzel incir fakat kemiği var." buyurdu ve yere bıraktı. 

Talebe; "İncirin nasıl kemiği olur?" diye hayret etti ve yavaşça incirleri alıp gitti. 

Bir zaman sonra tekrar bir sepet incirle dönüp geldi ve sepeti Mevlana hazretlerinin önüne koydu. 

Mevlana bir tane alıp yedi ve; "Bu incirin kemiği hiç yoktur." buyurdular ve incirleri orada bulunanlara dağıtmasını emrettiler.

Herkes bu duruma şaşakaldı. 

O talebe dışarı çıktığında oradakiler ona gidip inciri nereden topladığını sordular. 

O da; "Vallahi bir dostum vardı. Onun bahçesine uğradım. Bahçıvanı bağda bulamadım. İzni olmaksızın bir sepet toplayıp Mevlânâ hazretlerine getirdim. Fakat niyetim bahçıvanı gördüğümde topladığım incirlerin bedelini ödemekti. 

Mevlana velilik nuru ile bunu anladı ve yemedi. İşte incirin kemiği buydu. Bu defa doğruca o dostun bağına vardım. 

Ondan iyi incir satın alıp bedelini ödedim ve helallaştım. O da kabul etti. 

İşte Mevlana bunu kabul edip iltifatlarda bulundu.

Hayatı kuşatan kitap: Kur'an-ı Kerim

 

Kur’an-ı Kerim apaçık delillerle Allah Tealâ’nın varlığını ve birliğini ortaya koyar. Düşünebilen bir varlık olan insanı, gerek kendisi gerekse etrafındaki engin kâinat hakkında düşünmeye, buradan hareketle de herkesin ve her şeyin yaratıcısı olan Yüce Allah’a inanmaya çağırır.

Kur’an-ı Kerim, ilahî bir kitap olarak her seviyedeki insana hitap etme özelliğine sahiptir. Ayrıca evrenselliği sayesinde zaman üstü ve eskimeyen bir dil ve üslup güzelliği; ırk, ülke ve sınır tanımayan bir kuşatıcılık vasfını bünyesinde taşımaktadır.

Dünya ve ahiret hayatında bütün insanlığın saadete erişmesi için gerekli esasları ihtiva etmektedir. Kur’an-ı Kerim insanı değerlendirirken onu, fert, aile ve toplum; itikat, ibadet ve ahlak; dünyevi, uhrevi ve deruni hayat olmak üzere bütün yönleriyle kuşatır, onun her türlü ihtiyacına cevap verir.

İslam dini, varlığını ve hayatiyetini Kur’an’dan alır. Müslümanlar, hayatlarında izleyecekleri tüm yolları Kur’an-ı Kerim’e dayandırmalıdırlar.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ

 

Bugün 25 Mart 2021;

Kütüphanecilik Haftası (25 Mart-31 Mart)

Bir Ayet: Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten rabbin, en büyük kerem sahibidir. (Alak, 96/3-5)

Allah, üzerinize gökten yağmur indiriyor, onunla sizi pisliklerden temizlesin, diye. (Enfal Suresi, 11)


  Bazen çalışsak da olmayabilir, olmaz zannederiz. Ama oluverir.

"O, gökleri ve yeri hiç yoktan ve benzersiz olarak yaratandır. Bir işi murat ettiğinde sadece “Ol” der; o da oluverir (Bakara 117)."

Kimseye Zulmetme

 

Zulüm, hak sahiplerine haklarını vermemektir. Sıkışmış birini görür de, onun sıkıntısını giderecek kudret sen de varsa, bil ki senin malında, onun hakkı vardır. Onun haline muttali oluşun, hakkını vermek içindir. Vermezsen mesulsun. Eğer mali kudretin yoksa tatlı dil ile ona yardım vazifendir. Senin için, ona maddeten yardıma hiç imkan yoksa, o zaman ona dua edersin. Bunları ihmal eder yapmazsan zalimsin. (Muhyiddin-i Arabî)


 

Bir Hadis: Salih ameli eksik olan kişiyi, nesebi öne geçirmez. (Müslim, Zikir, 38)


Kandil gecelerine ait özel bir namaz veya ibadet şekli var mıdır? Mübarek geceleri nasıl değerlendirmek gerekir?

Hz. Peygamber (s.a.s.), kandil gecelerine ait özel bir namaz veya ibadet şeklinden bahsetmemiştir. Mübarek gün ve geceleri, bağışlanma ve hayatımıza çekidüzen vermek için fırsat anı olarak görmemiz gerekmektedir. Kandil gecelerinde, hata ve günahlar için tövbe etmeli, dua ederek, Kur’an-ı Kerim okuyup anlamaya çalışarak, kaza veya nafile namaz kılarak bu fırsatları değerlendirmeliyiz. Kandil gecelerinin gündüzlerinde yani geceyi takip eden ertesi günde oruç tutmak müstehaptır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.), “Şaban’ın ortasında (yani berat gecesinde) ibadet ediniz, gündüz oruç tutunuz. Allah o gece güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve fecir doğana kadar, ‘Yok mu benden af isteyen onu affedeyim, yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu bir musibete uğrayan ona afiyet vereyim, yok mu isteyen…’ der.” (İbn Mâce, İkâmetü’s-Salat, 191) buyurmuştur.

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ

22 Mart 2021 Pazartesi

Bugün 23 Mart Meteoroloji Günü

 

“Her yıl 23 Mart günü, Dünya Meteoroloji Örgütünü kuran sözleşmenin 1950 yılında aynı gün yürürlüğe girişini anmak amacıyla tüm dünyada Dünya Meteoroloji Günü olarak kutlanmaktadır.”

    Güneş, Hava, Dünya.

    Hava Durumu; Moralimizden, tarladaki ekine, işe giderken karşılaştığımız trafikten, kendimizi ona göre ayarlayamadığımız için hasta olmaya kadar ne kadar önemli..

    Üstelik sadece toprakta da değil. Denizci olduğunuzu ve deli dalgaların arasında kaldığınızı hayal edin. Ya da bir pilotken gideceğiniz yönün hava şartları..

Bir zamanlar bir sunucu vardı. “Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız yerinde olsun” derdi. Gülüp geçerdik belki ama bakın hala aklımızda. Ve ne kadar önemli bir sözmüş meğer..

     Siz havanıza iyi bakın. Dünya güneşe söyleyecektir. 😉

     Meteoroloji günü; kutlu olsun!

    

Üstünlük Takvadadır


    Irkçılık, mezhepçilik, meşrepçilik insanlığa zarar veren davranışların başında gelmektedir. Kur’an’da, “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ve dişiden yarattık. Tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 49/13) buyrulmakta; onurun soy, sop, kabile, sülale ile değil “takva” ile olduğu vurgulanmaktadır.

    Hiçbirimiz ailemizi, ırkımızı kendimiz seçmedik. Siyah, beyaz, sarı şu veya bu ırktan olmak kimsenin elinde değildir. Allah’ın murad-ı ilahisi böyle tecelli etmiş, insanları farklı ırklarda ve renklerde yaratmıştır.

    Tercih imkânının olmadığı bir hususta birbirine üstünlük kurmaya çalışmak, arızi kazanımları üstün ve seçkin olma sebebi kabul etmek, İslam’ın uyarılarını dikkate almamaktır. Oysa bir ırka, bir mezhebe, bir aileye mensubiyetimiz, İslam’a mensubiyetimizi ve İslam kardeşliğimizi gölgelememelidir.

Kaynak: Diyanet Takvimi

 Bir Ayet: Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine de olsa adaletten asla ayrılmayan, Allah için şahitlik eden kimseler olun… (Nisâ, 4/135)

21 MART DÜNYA ORMANCILIK, 22 MART DÜNYA SU GÜNÜ


    Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2012 yılında orman kaynaklarının önemini vurgulamak amacıyla 21 Mart tarihini Dünya Ormancılık Günü olarak ilan etmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1993 yılında 22 Mart tarihini de Dünya Su Günü ilan etmiştir. 2021 yılında 21 ve 22 Mart Dünya Ormancılık ve Dünya su gününde Ormanlarımız ve sularımızın durumu nasıl..?

    Ormanın sesi, suyun rengi değişti. Ormanların sesinin değişmesine neden tahribatlar, adına yatırım denen projelerle her geçen gün çoğaldı, çoğalıyor. Projeler artarken Ormanlar azalıyor, sular kirleniyor. Orman alanları daraldı. Hem de inanılmaz bir biçimde daraldı. Daralma tüm hızıyla devam ediyor. Daralma devam ettikçe yaban hayatı da sığınacak yer arıyor. Bulamayınca yok oluş hızlanıyor.

    Ormanlar, bitki ve hayvan türleri için kritik yaşam barınma ve üreme alanlarıdır. Ormanlarda yaşayan türler, orman sağlığının korunmasında önemli bir rol oynar. Ormanlık habitatlarda meydana gelen değişiklikler, onlara bağlı olan türlerin yok olmasına yol açıyor.

    Kritik yaban hayatı alanlarının ormansızlaşmaya karşı korunamaması, biyolojik çeşitliliğin kaybı ve nesli tükenmekte olan türlerin neslinin tükenmesi anlamına gelir. Karasal türlerin % 80’i ormanlarda yaşıyor. Bugüne kadar Dünya üzerindeki canlılar 5 defa kitlesel yok oluşla karşı karşı karşıya geldi. Tahribat ve kirlilik bu hızla devam ederse, şu anda ki türlerin altıncı büyük kitlesel yok oluşla karşı karşıya olduğunu düşünüyoruz.

    Orman habitatlarının korunması, biyolojik çeşitliliği korumanın anahtarıdır.  Ormanların eski haline getirilmesi, biyolojik çeşitliliğin var olmasını sağlamasının yanı sıra, Ormanların korunması su güvenliğimiz için de önemlidir. Ormanlar, dünya çapında temiz ve bol miktarda su sağlamak için kritik öneme sahiptir. Sağlıklı ormanlar suyu filtreler, erozyonu azaltır, yağışları düzenler, yeraltı suyu alanlarını doldurur ve kuraklık ve sellerin etkilerine karşı tampon görevi görür.

    Su varlığı çevre sağlığı ve gıda güvenliği açısından da ayrıca büyük önem taşımaktadır. Tahribata uğramış orman alanları suyu düzgün bir şekilde filtreleyemez. Buna bağlı olarak yaşamını sürdürebilecek olan topluluklar için su rejimini düzenleyemez.  Erozyon, sel ve heyelan riskleri artacaktır.

    Günümüzde iklim krizi etkisiyle de şiddetlenen beklenmeye aşırı hava olayları daha da artacak, can ve mal kayıplarına neden olacaktır. OGM’ ye göre 2020 yılı için öngördükleri 31 milyon metreküp hedefi tutturulursa, ülkedeki odun üretimi miktarı sadece 15 yıl içinde 2.5 kata yakın arttırılmış olacak. Bu miktar, önceki dönemlere göre kabul edilemez bir artışı ifade ediyor ve ormanların geleceğini tehdit ediyor.

    Dünya orman gününde 1/3 Bulgaristan’da 2/3 Türkiye’de bulunan Istrancalar’dan bir örnek. Karşı tarafta hayvanlar orman içinde dolaşırken, bizim tarafta maden işletmelerine ait kamyon ve iş makinaları dolaşıyor. Bir tarafta hayvanlar, bir tarafta kamyonlar dolaşıyor.

    Dünya su gününde örnek yine Istrancalar’dan verelim. Karşı tarafta ki Istrancalar’dan Veleka Nehri, Bizim tarafta ise Ergene nehri. Veleka Nehrinden Su, Istrancalar’dan tertemiz doğan Ergene Nehri’nden sanayi ile buluştuktan sonra sadece SIVI akıyor. Doğaya yapılan zulmün hesabı da bedeli de ağır oluyor. Can ve mal ile ödeniyor.   Her şeyi yasalara, kanunlara, yönetmeliklere göre yapsanız da, ÇED olumlu, ÇED gerekli değil deseniz de, doğa bu planlardan anlamaz. Su akar yolunu bulur der.. Yoluna yaptıklarınızı yok eder, geçer gider.

    Biz dünyayı bir an ferahlayınca hatırlıyoruz. “Oh be dünya varmış “ diyoruz. Ama dünya her geçen gün daha kötüye gidiyor. Tahribat bu şekilde devam ederse “bir varmış, bir yokmuş” demeye az kaldı. Bizler “yaşamı savunuyoruz”. Milyonlarca yıldır, yaşam kaynağı olan doğal varlıklarımızı korumak ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakma derdindeyiz.

    Kaynak:DOSDER

 

Bugün 22 Mart 2021;

Dünya Su Günü, 

Bir Ayet; (Resulum!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir. (A'raf Suresi, 199)

22 Mart Dünya Su Günü

 

Su Zengini Ne demek? - Su Azlığı Ne demek? - Su Fakiri Ne demek?

- Yıllık 8.000 - 10.000 litre suyu olan ülkeler, Su Zengini Ülkeler,

- Yıllık 2.000 metreküp altı tüketimi olan ülkeler, Su Azlığı Yaşayan Ülkeler

- Yıllık 1.000 metreküp altı su kullanımı - tüketimi olan ülkeler, Su Fakiri ülkelerdir. 

- Türkiye: Yıllık kişi başı 1.515 metreküp tüketim ile Su Azlığı yaşayan ülke konumunda.

22 Mart Dünya Su Günü. Peki, Türkiye Su Fakiri mi yoksa Su Zengini mi? '22 Mart Dünya Su Günü' İlk kez 1992 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda gündeme gelmiş ve 1991 yılında da, BM (Birleşmiş Milletler) Genel Kurulu'nda kabul edilerek kutlanmaya başlamış. Amaç, temiz suya bütün insanlığın ulaşabilmesini sağlamak için gerekli çalışmaları yapmak, konuya dikkat çekmek ve kıt olan su kaynaklarının korunması ve herkesin su tasarrufuna katılımını sağlamak.
 

Dünyada durum

Dünya'da su halen içme, tarımsal sulama ve enerji üretimi amaçlı kullanılıyor (Hidroelektrik - HES). Ancak, suyun kullanımının eşit ya da adil olduğunu bugün için söylemek mümkün değil. Hatta, bu eşitsizlik ülkeler arasında olabildiği gibi ülkelerin kendi içerisinde de yaşanabilmektedir (Bazen tarımsal sulama amaçlı su kullanımı mı önemli ya da enerji üretimi amaçlı su kullanımı mı önemli ya da içme suyu mu öncelikli gibi nedenler vb).
Bütün bunların yanında dünyanın su için kabul gördüğü ortak bir kriter var. O da; Su Zengini ya da Su fakiri olmak. Ya da, su azlığı yaşayan ülke olmak.
 

Peki; nedir Su Zengini ya da Su Fakiri ya da Su Azlığı Yaşayan Ülke olmak?

Su Zengini olmak: 1 kişinin 1 yılda kullanabileceği temiz su miktarı 8 - 10 bin metreküpten fazla olması.
 
Su Fakirliği: 1 kişinin 1 yılda kullanabileceği temiz su miktarının bin metreküpten az olması.
 
Su Azlığı: 1 kişinin 1 yılda kullanabileceği su miktarının 2 bin metreküpten az olması.
 

Türkiye Su Zengini mi yoksa Su Fakiri mi?


Evet, burada önemli bir konuda Türkiye'nin durumu. Yani, Türkiye Su Zengin mi yoksa Su Fakiri bir ülke mi?. DSİ (Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü) verilerine göre, Türkiye'nin yıllık kişi başı kullanılabilir su miktarı bin 519 metreküp (Kişi başı yıllık kullanılabilir su miktarı - temiz su). Bu rakam ise Türkiye'yi, Su Azlığı yaşayan ülke kategorisinde gösteriyor. Ancak bu konuda uzmanların sürekli yaptığı bir uyarı da var, Türkiye için. O da şudur: Türkiye için gelecek yıllarda ciddi kuraklık riski var. Bir an önce tedbir alınmalı.
 

Ne yapılmalı?

Temiz su, her kes için çok önemli. Yani, yaklaşık 8 milyar olan dünya nüfusunun tamamı için çok çok önemli; Su. Ne yapılmalı? Halen dünyamızda milyonlarca insan temiz suya ulaşmıyor. Bazı ülkelerde ise su bolluğu ve israfı söz konusu. Yani, dünyamızda suyun kullanımı konusunda bir çarpıklık söz konusu. Ve düzeltilmesi çok zor bir konu. Ancak ve mutlaka, dünyamızın ve insanlığın geleceği için düzeltilmesi gereken bir konu, temiz suya ulaşım ve adil paylaşım. Ve hem de çok acilen. Bunun içinde gerek kişi bazında ve gerekse ülkeler bazında ve gerekse dünya milletleri ve devletleri bazında ortak çalışmalara imza atılması gerekiyor. Bu çalışmalarla da; kıt olan dünyamızdaki suyun, yaşayan bütün canlılara ihtiyacı ölçüsünde (İnsan, Hayvan, Bitki) ulaştırması gerekiyor. 

21 Mart 2021 Pazar

 

Bir Hadis: Kötülüğün ardından bir iyilik yap ki yaptığın iyilik, o kötülüğü yok etsin. (Tirmizî, Birr, 55)

Gayret kuldan, tevfik Allah'tan

“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (Necm, 53/36-37) ayeti sorumluluk prensibini, suçların ve cezaların şahsiliğini vurgulamaktadır. “Ve çabasının karşılığı ileride mutlaka görülecektir. Sonra kendisine karşılığı tastamam verilecektir.” (Necm, 53/40-41) ayetleri de hesaba ve adil yargılamaya dikkat çekmektedir. Zira dünya hayatında iradî seçimle yaptığı her iş, mahşer günü insanın önüne konulacak, kişi tamamen adil bir yargılamaya tabi tutulacaktır. İnsan amellerinin karşılığını tastamam, eksiksiz bir şekilde alacaktır. Ayetin devamında nihaî takdire ayrıca vurgu yapılmıştır. Mahşerde hiç kimsenin en küçük bir haksızlığa uğratılmayacağı kesin olmakla beraber, ilahî lütuf ve bağışlama hususu Allah’ın mutlak iradesine bağlıdır.

Bu konuda mümine düşen ümitvar olmak, buna güvenerek gevşeklik göstermemektir. “İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder.” (Necm, 53/39)

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ

 

GÜNÜN DUASI: “Allah’ım! Fakirlikten, yoksulluktan ve zilletten sana sığınırım. Haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan da sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 32)


Müslümanın Tüketim Ahlakı Nasıl Olmalıdır?

Müslüman, öncelikle gelirini içkiye, kumara, gayrimeşru ilişkilere harcamamalıdır. Lüks ve gösteriş tüketiminden kaçınmalı, ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde, fakat bulunduğu cemiyetteki hayat seviyesine göre yaşamalı, fakiri imrendirecek, onun hasedini tahrik edecek şekilde gösteriş tüketimine gitmemelidir. Tüketimin meşru olduğu sahalarda tüketim miktarını ihtiyacına göre sınırlamalı, nimeti tek tanesine kadar korumaya gayret etmeli, israfın yasak olduğunu harcamalarında devamlı göz önünde bulundurmalıdır. Zaruret olmadıkça borç altına da girmemeli, tüketimini gelirine göre ayarlamalıdır. Geliri ihtiyacını aşınca da harcamalarında Allah’ın koyduğu kuralları ihlal etmemelidir. Şunu da özellikle belirtmeliyiz ki, bir Müslümanın parasını harcarken sadece israf etmemesi yeterli değildir. Çevresindeki fakir ve yoksulları da görüp gözetmesi, imkânları ölçüsünde onlara da yardım elini uzatması dinî bir vecibedir.

SÖZÜN ÖZÜ

Şaka yoluyla söylenmiş olsa bile akıllı insanın ders almayacağı söz yoktur. Ama cahilin önünde yüzlerce hikmetlerden bahsetsen, bu onun kulağına şaka gibi gelir.

Sa‘dî-i Şîrâzî

KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ