31 Ocak 2021 Pazar

 

VE EN ÖNEMLİSİ

Takvimler hangi yılın hangi zamanını gösterirse göstersin; en önemli zaman, sevdiklerimizle doyasıya geçirdiğimiz kaliteli anlardan ibaret.. 

Sağlıcakla 👋

ŞUBAT TAKVİMİ : EN KISA AY

    Şubat takvimi. Yılın en kısa ayı. Bu yıl 28 çekiyor. Bir bakalım beraber topluca neler olmuş dünyada. Doğum günlerini kutlayalım, yitirdiklerimizi analım. 

ŞUBAT TAKVİMİ DOĞUM GÜNLERİ:

  • 5 Şubat : 1940 yılı Özay Gönlüm ‘ün doğum günü. TRT radyo ve televizyonlarında Ege türküleriyle içimizi coşturan bir sanatçıydı. TRT arşiv de bulabilirsiniz söylediklerini.
  • 6 Şubat : 1940 yılında dünyaya geldi Bob Marley. Jamaikalı Reggae şarkıcısı ve söz yazarıydı. Hatırlayın ” No woman, no cry” Melanoma yani deri kanseri sonucu 36 yaşında hayata gözlerini yumarken oğluna son sözleri şöyle oldu;
  • 7 Şubat : 1478 yılında doğduğu tahmin ediliyor Thomas More ‘un. İngiliz devlet adamı, hukukçu ve hümanist bir yazar kendisi. Ben yüksek lisans yaparken hocalarımızdan biri Ütopya kitabını ödev olarak vermişti. Siz de alıp okumalısınız. 
  • 7 Şubat : 1812 yılında doğmuştu ünlü İngiliz yazar ve toplum eleştirmeni Charles John Huffam Dickens. Oliver Twist dersem hepiniz hatırlayacaksınız eminim.
  • 15 Şubat : Galileo Galilei İtalya’nın Pisa kentinde doğduğunda yıl 1564’tü. Astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçiydi. Bilimin babası denilmesinin ardından yaptığı çalışmalar inanılanları sorguladığı için engizisyon mahkemeleri tarafından suçlu bulunmuştu.
  • 24 Şubat : 1955’i gösteriyor şubat takvimi Steven Paul Jobs. Tanıyorsunuz kesin.
  • 26 Şubat : 1802 yılında dünyaya gelmiş Fransız yazar, şair, romancı Victor Hugo. Sefiller romanıyla bana Fransız tarihini öğretmişti.
  • 27 Şubat : 1932 yılında doğan Elizabeth Taylor onlarca filmde başrol oynayan güzeller güzeli bir aktristti.
  • 28 Şubat : 1892’de doğmuştu Türk tiyatrosunun ilk kurucusu kabul edilen Muhsin Ertuğrul. 1922 ve 1939 yılları arasında film yapan ilk ve tek yönetmen de kendisiydi. 2 Ekim 1929 yılında gösterime giren Kurtuluş Savaşımızı anlatan filmi Ankara Postası sadece İstanbul’da 15 bin izleyiciye ulaşmış ve o güne kadarki en yüksek gişe hasılatı olmuştu. Eski filmleri siz de benim gibi seviyorsanız mutlaka araştırın, ben de bulup izleyeceğim.

ŞUBAT AYINDA YİTİRDİKLERİMİZİ ANALIM.

  • 1 Şubat : 1979 yılında yitirdiklerimizin en başında Abdi İpekçi var. Evinin önünde kurşunlanarak suikaste uğramıştı sorgulayıcı bir gazeteci ve yazar olduğu için.
  • 1 Şubat : 1999 yılında geçen ay doğum gününü kutladığımız Barış Manço ‘nun aramızdan ayrılışı.
  • 8 Şubat : 2004 yılında aramızdan ayrılan bir diğer sanatçı Cem Karaca. Bir şarkıcıyı ancak şarkılarıyla anabiliriz kulaklarınızı pası silinsin diye.
  • 24 Şubat : 1910 şubat takvimi içinde kaybettiğimiz ressam, müzeci Osman Hamdi Bey. Aslında bir arkeolog ve Kadıköy’ün de ilk belediye başkanı. (Görünenin Ötesinde Osman Hamdi Bey yazımızı mutlaka okumalısınız.
  • 26 Şubat : 1961 yılında yitirdiğimiz en önemli Milli Eğitim Bakanımız Hasan Ali Yücel. Köy Enstitülerinin düşünsenize, ülkeye yaptığı hizmetleri sırf bu enstitünün. Yaşam öyküsü başarılarla dolu, aslında bir felsefe öğretmeni ve benim en sevdiğim şairlerden Can Yücel’i yetiştirmiş bir aydın. 

    ŞUBAT TAKVİMİ İÇİNDE DÜNYADAKİ GELİŞMELERDEN KALEMİME TAKILANLAR :

    • 7 Şubat : 1971’de kadınlara ilk kez oy kullanma hakkı verilen ülke İsviçre!!! (5 Aralık 1934 ve Haklı Kadınlar: Kadın Hakları Günü yazımızı okumadan karar vermemek lazım)
    • 8 Şubat : 1935 yılında ise İsviçre’de tam 36 yıl önce kadın seçme ve seçilme hakkını kullanarak 18 kadın milletvekili meclise girdi. Sırf bu yüzden bile bir kadın olarak Atatürk’e bir kez daha teşekkür ediyorum.
    • 15 Şubat : Milattan önce 399 yılı bir filozof olan Sokrates’in ölüm cezasına çarptırıldığına şahit olacaktı. Şehrin tanrılarına inanmadığı ve bunun insanları geriye götüren bir yapı olduğunu söylediği içindi bu ceza.
    • 15 Şubat : 2015 yılında kurulan Youtube‘u biz de kutluyoruz.
    • 19 Şubat : 1919’u gösterdiğinde takvimler Çanakkale Savaşları başlamıştı. Binlerce askerin şehit olmasıyla sonuçlanan bir destansı mücadeleydi bizim için. Çanakkale Savaşı, Çanakkale Zaferi uzun uzun anlatılacak, hatta mutlaka o toprakların görülerek hissedilmesi gereken bir takvime sığmayacak olan kutsal bir konu.
    • 23 Şubat : 1997 yılında İskoçya bir koyun kopyaladıklarını duyuruyordu dünyaya, Dolly. Ve insan her şeyi yapmaya başlamıştı işte.
    • 25 Şubat : 1836 yılı maalesef silah sanayinin gelişmesine hız kazandıran altıpatlar tabancanın icat edilmesine sahne oluyor Samuel Colt tarafından.
    • 26 Şubat : 1926’da icat edildiğini söylüyor wikipedia televizyonun. Ancak gene kendisi 1923′ icat edildiğini bu tarihte ise ilk görüntünün yayınlandığını söylüyor. John Logie Baird tarafından icat edilmiş ne zamansa artık ve evlerimizin hakimi olmuş, şimdi dijital platformlarla da 7/24 hepimizi esir almış durumda. Okumak, araştırmak yerine gözlerimizi dikip beynimizi uyuşturduğumuz bir kutu işte.
    • 28 Şubat : 1935 yılıydı plastiğin atası naylonun hayatımıza girdiği tarih. DuPont’ta çalışan kimyager Wallace Carothers tarafından icat edilmişti.

      ÖNEMLİ GÜNLERE VE HAFTALARA BAKALIM ŞUBAT TAKVİMİ İÇİN.

      • 4 Şubat : Dünya Kanser Günü. Her fırsatta sizi farkındalığa davet eden yazılarımızla Meme Kanseri, Akciğer Kanseri ve Serviks Kanserini anlatmıştık size.
      • 9 Şubat : Dünya Sigarayı Bırakma Günü.
      • 13 Şubat : Dünya Radyo Günü. Anneciğimle dinlediğim radyo tiyatrosundan, yurttan sesler korosunun sesinden beri hala en çok sevdiğim şey radyo dinlemek.
      • 14 Şubat : Sevgililer Günü. O gün geldiğinde romantik paylaşımlarımız olacak mutlaka ama ben şimdiden aşk dolu kalpler diliyorum her birinize.
      • 15 Şubat : İlk günü ve devamındaki hafta İzciler Haftası.
      • 17 Şubat : Kediler Günü. Evet doğru okudunuz kedi günü. Evinizdeki kediye sarılın, öpün olur mu? Ben de Mars’ı aynı şekilde kutlayacağım.
      • 27 Şubat : Ressamlar Günü.
      • 28 Şubat : Sivil Savunma Günü

MÜSLÜMAN OLMANIN SEMBOLÜ VE İFADESİ

    Herhangi bir gemi karaya yaklaştığında o geminin hangi ülkeye ait olduğunu gösteren ilk işaret hiç şüphesiz bayrağıdır. O dil de yazılı kelimeler ve diğer bazı işaretlerden de kime ait olduğunu öğrenebiliriz. 

    Bir kimsenin Müslüman olduğunu gösteren de bir kısım işaretler, semboller vardır. Mesela kişinin namazı, orucu, haccı Müslüman olduğunu gösterir. Onun en açık ve net şekilde Müslüman oluşunu ise bizzat kendi beyanından, sözlerinden anlarız. Bir kimse bütün içtenliği ve samimiyetiyle Kelime-i Şehadet getiriyorsa bu onun Müslüman olduğunun ikrarından ibarettir. 

  Kelime-i Şehadet, “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abdühû ve Resûlühû” kelimelerinden ibaret bir şahadettir. Bunu söylerken, “Şehadet ederim ki Allah´tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki, Muhammed (S.A.V.) O’nun kulu ve resulüdür” demiş oluyoruz. 

    Allah'tan başka bir ilah olmadığını dile getirme "tevhid", yani Allah'ı birlemek olarak ifade edilir. “Lâ ilâhe illallah Muhammedun Resûlullah”a da "kelime-i tevhid" denir. Hz. Muhammed (S.A.V.) Allah’ın bize gönderdiği bir elçidir. Kur'an'la gönderilmiştir. İşte bunlara, inanma, ikrar ve ifade etmeye Kelime-i Şehadet denmektedir. 

İnternet ve Sosyal Medya Kullanımı

    2020 toplam nüfusa göre internet kullanım oranı dünya ortalaması % 59 iken 2021 yılında % 0,8 artarak % 59,5 oldu. Fakat Türkiye için bu oran % 4,1 artarak %74'ten % 77'ye geldi. Arama motoru pazarını Google domine etmeye devam ediyor. 2020'de bir önceki yıla göre % 1,4'lük düşüşe rağmen % 91,4 ile açık ara önde. Dünya'da 4.2 milyar sosyal medya kullanıcısı var. 2020 yılında nüfusa göre sosyal medya kullanıcısı dünya ortalaması % 49 iken Türkiye’de % 64 idi. 2021 yılında ise dünya ortalaması % 53,6'ya yükselirken Türkiye oranı % 70,8'e yükseldi. Türkiye’de nüfusunun % 56'sına facebook reklamları ile erişilebiliyor. 2020 yılında instagramda reklam ile erişilen kullanıcı sayısı 928 milyon iken 2021 yılında 1.22 milyar olarak gerçekleşti. Türkiye’de ise 38 milyondan 46 milyona yükseldi.

Gıda Fiyatları Üzerine

    Gıdaya erişim bir insan hakkıdır. Fiyat artışları bir sonuç olup nedenleri ortadan kaldırılmadan frenlenmesi kolay görülmüyor. Daha önce patates ve soğanda yaşanan fiyat artışları sürecinde olduğu gibi, dışarıdan müdahaleler ile ancak kısa süreliğine rahatlamalar sağlanabilir, ancak sorun çözülemez. Öncelikle bir tarım-gıda devlet politikasının belirlenmiş olması gerekir. Konu felsefi, siyasi ve politik bir konu olup öncelikle gıdaya erişim hakkının bir insan hakları sorunu olduğunu kabul etmek gerekir. Her insanın asgari ihtiyacı olan gıda ve temiz suya erişimi sağlanmalı anlayışı herkes tarafından bilinçle benimsenmeli, sonra da kamusal yaklaşımla kar güdüsünden ayrı olarak üretim sağlanmalıdır. Gelişmiş ülkelerde ve bizde tarıma yapılan desteklemelerin temel mantığına uygun olarak, tarımsal üretim ve gıda üretimi öncelikle kendi kendine yetebilirlik durumuna getirilecek şekilde planlama yapılmalıdır. Sonra da gıda dağıtımı ve vatandaşın erişeceği durum planlanmalıdır.

    Neler yapılabilir?

Kısa vadede devlet gıda fiyatlarını sınırlandıracaksa, küçük çiftçinin ürünlerini doğrudan halk pazarlarından satmasına fırsat verilmelidir. Acilen “Hal Yasasının” yeniden düzenlenmesi ve komisyonculuğun gözden geçirilmesi ve sıkı kuralların getirilmesi gerekiyor.

  • Kooperatifçiliğin geliştirilmesine ortam hazırlayıp çiftçilerin kooperatifler üzerinden ürünlerini pazarlayarak gelir kayıplarının azaltılması sağlanmalı,
  • Küçük çiftçilerin ürünlerini doğrudan semt pazarlarında satmasına olanak verilmeli, uygun ortamlar düzenlenmelidir.
  • Desteklemeler tarlaya değil, ürün ve ürün kalitesine verilmeli,
  • Enerjide elektrik, petrol-doğal gaz desteği sağlanmalı, diğer girdilerin erişimi ve kullanımı kolaylaştırılmalı,
  • Tarım teknolojilerinde dışa bağımlılıktan kurtulmak için tarım teknolojilerine önem verilmeli,
  • Kırsalda üretimi sağlayacak çiftçilere teşvikler verilmeli, vergileri düşürülerek destek sağlanmalıdır.
Kaynak: Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ

Pencere

Farklı insanlar ayrı pencerelerden bakıp da aynı şeyi görebiliyorlarsa orada birlik beraberlik ve de ilerleme ihtimali vardır, çünkü hedef bellidir; aynı pencereden bakıp da farklı şeyler görüyorlarsa, orada pusula şaşmış , gelecek ümidi de yok demektir.

Soda Vergisinden Gelen Sağlık ve Toplumsal Fayda

 

Şekerli içeceklerin sağlığa zararlı olduğu bilim insanları tarafından kanıtlanmıştır. Harvard TH Chan Halk Sağlığı Okulu'nda Sağlık Sosyolojisi Profesörü Steven Gortmaker’ın da vurguladığı gibi şekerli içecekler insanları yavaş yavaş öldürmektedir.

Her ne kadar kulağa korkunç gelse de şekerli içecekler bir tür sigara gibidir. Kötü etkiler kısa vadede görünmezken, kilo artışı yıllar içinde birikerek adeta kartopu etkisi gibi kendinizi 30-40 yıl sonra obez olarak bulabilirsiniz.

Peki Şekerli İçeceklerin Tüketimi Nasıl Sınırlandırılmalı?

Her ne kadar sosyal sorumluluk çerçevesinde bilinçlendirme yapılsa da zararlı tüketimlerin azaltılması için daha etkili uygulamalara geçmek gerekebilir. Gortmaker, şekerli içeceklerin tüketimini azaltmak için vergilendirmenin doğru bir politika olduğunu belirtmektedir. Amerika’da ve bazı Avrupa ülkelerinde uygulanan bu vergi “soda taxes” olarak isimlendirilmektedir. Detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

Aynı vergi türevi ülkemizde de ÖTV olarak uygulanmaktadır. Böylece kişi meşrubat içeceğinin alımı için ek bir miktar olarak para ödemektedir. Avukatlar, sosyologlar, ekonomistler soda vergisinin sağlıklı beslenme ve iyi yaşam tarzını benimseme noktasında fayda sağlarken ülke ekonomisine de getiri sağladığını ortaya koymakta ve bu politikayı savunmaktadırlar.

Örneğin; Gortmaker, sigara tüketimini azaltmak için de aynı politikanın uygulandığını ve faydasının görüldüğünün altını çizmektedir. Klinik Hukuk Profesörü ve Harvard Hukuk Fakültesi Gıda Hukuku ve Politika Kliniği başkanı Emily Broad Leib da uygulamaya destek vermekte ve elli yıl önce Amerikalıların % 1'inden daha azının Tip 2 diyabet hastası olduğunu belirtmektedir. Şimdi ise Tip 2 Diyabet %10’a yaklaşan vahim bir tablo ile karşımıza çıkmaktadır. Leib’ın da belirttiği gibi bu, Amerikada’ki ciddi bir sağlık krizini ortaya koymaktadır. Ülkede artan obezite ve diyabet oranları nedeniyle tüketimde kısıtlama olması için vergi alınma yoluna gidilmiştir.

Soda Vergisi Gerçekten Fayda Sağlıyor mu?

Chicago Illinois Üniversitesi’nin, Amerika’da Cook County'deki içecek satışları üzerine yaptığı bir araştırma, 2017'de dört ay boyunca ilçede şekerli içeceklere ons başına bir kuruş vergi uyguladığında vergilendirilen içeceklerin alımlarının % 21 azaldığını göstermiştir.

Chicago Halk Sağlığı Okulu Illinois Üniversitesi araştırmacıları tarafından yürütülen çalışmanın bulguları Annals of Internal Medicine bülteninde yayınlanmıştır.

Bu çalışma, Cook County'nin 2017 şekerli içecek vergisinin hem amaçlanan hem de amaçlanmayan etkisini kapsamlı bir şekilde değerlendirdi ve verginin, Tip II diyabet gibi kronik hastalıklara katkıda bulunduğu bilinen birçok içeceğin tüketimini azaltmada etkili bir yöntem olduğunu gösterdi.

Soda Vergisinin Net Mal Olarak Fayda Sağladığı Bulundu

New York Üniversitesi ekonomistlerden oluşan bir ekip, soda vergilerinin,- sağlık yararları ve tüketici davranışlarının analizine dayalı bir değerlendirmede "net mal" olarak hizmet ettiği sonucuna varmıştır. Uzun süredir devam eden sigara vergilerine benzer avantajlar gören çalışma, aynı zamanda tüketimi sınırlandırma konusunda mevcut pek çok politikadan çok daha etkili politika parametreleri de sunuyor. Örneğin bir sosyal sorumluluk projesi soda vergisi kadar tüketimi sınırlandırmada etkili olamıyor.

New York Üniversitesi, Pennsylvania Üniversitesi'ndeki Wharton Okulu ve California Üniversitesi, Berkeley'deki araştırmacılar tarafından yapılan analiz, Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu (NBER) çalışma raporu olarak yayınlandı.

New York Üniversitesi'nden Hunt Allcott, Wharton'dan Benjamin Lockwood ve Berkeley'den Dmitry Taubinsky isimli araştırmacılar, çalışmalarının şekerli içeceklerin sağlığımız için kötü olduğunu açıkça ortaya koyduğunu belirtiyorlar. "Çalışmamız, bir vergi uygulayıp uygulamamamız gerektiğine dair genel ekonomik mantığı değerlendirmek için bir sonraki adımı atıyor. Ekonomik bir çerçeve kullanarak, sodanın vergilendirilmesinin topluma net faydalar sağladığını gösteriyoruz" diyorlar.

 Fayda değerlendirmesinde; sağlık etkileri insanların şekerli içecekleri içmekten aldıkları keyif, vergi gelirlerinin değeri ve diğer faktörleri hesaba katarak analiz yapılıyor.

Araştırmacılar, ülke çapında bir soda vergisinin her yıl topluma 7 milyar dolar net fayda sağlayacağını tahmin ediyor

Araştırmacılar, soda vergilerinin hem düşük hem de yüksek gelirli insanlara fayda sağladığını tahmin ettiklerini belirtiyorlar. Düşük gelirli insanlar daha çok şekerli içecek içer ve dolayısıyla soda vergisi onların tüketimini sınırlar. Böylece sağlıklarına da daha az soda içmek sayesinde daha fazla fayda sağladığını vurguluyorlar.

Araştırmacılar ayrıca eyalet düzeyindeki vergilerin, San Francisco, Philadelphia ve diğer ABD şehirlerinde uygulananlar gibi şehir düzeyindeki vergilerden bile daha etkili olacağını keşfettiler. Arizona, California, Michigan ve Washington'da vergi kısıtlaması eyalet bazındaki daha etkili faydaları beraberinde getirmiştir.  

Araştırmacılar, soda vergilerinin eyaletler bazında olmasının, hem daha fazla insanı kapsadığını hem de şehrin hemen dışında vergisiz soda satın almayı azalttığını belirtiyorlar. Böylece, verginin eyalet düzeyinde olması şehir düzeyinde olduğundan daha fazla fayda sağladığını gözlemlediklerini belirtiyorlar.

Uygulamanın Sağladığı Faydalar Olumsuzlukları Aşıyor

Muhalifler soda vergisi uygulaması nedeniyle devleti bir nevi “dadı devleti” olarak nitelendirmektedirler. Bunun bireysel özerkliğe bir saldırı olduğunu ayrıca uygulamanın yerel işletmelere zarar verdiğini söylüyorlar. Diğer yandan soda vergisi uygulamasının Amerikada’ki ciddi sağlık krizini çözme yolunda etkili bir uygulama olduğu görülmektedir. Araştırmacıların da vurguladığı gibi, ortalama olarak 12 onsluk bir kutu kola içmenin, kişiye yaklaşık 10 sent sağlık masrafı getireceğini tahmin ediyorlar. O yüzden soda vergisinin toplumsal faydası gerçekten de olumsuz denebilecek sonuçları kat kat aşıyor. Ciddi sağlık sorunlarını çözme noktasında mevcut şartlarda etkili bir çözüm yolu olmayı sürdürüyor.

Aynı vergi türevinin ülkemizde ne tür sonuçlara yol açtığını görmek konuyu çok boyutlu analiz etmede önem taşımaktadır. Maliye Bilim Uzmanı Ersan Özkan ve Dr. Öğretim Üyesi Simla Güzel'in de belirtiği gibi ülkemizde obezitenin ekonomik maliyetlerine ilişkin fazla çalışma bulunmamaktadır. O yüzden obezitenin ekonomik maliyetleri ve obezite ile mücadelede ekonomi politikalarını ele alacak çok boyutlu akademik çalışmalar yapılması önem taşımakta. Ülkemizde söz konusu çalışmaların bir parçası olarak şekerli meşrubatlarda uygulanan ÖTV vergisinin ne tür sonuçlara yol açtığını fayda boyutunu da analiz edecek çalışmalara ihtiyaç var.

Kaynaklar ve İleri Okumalar:

https://www.sciencedaily.com/releases/2019/05/190520081918.htm

https://www.sciencedaily.com/releases/2020/02/200225101318.htm

https://news.harvard.edu/gazette/story/2020/02/in-soda-tax-fight-experts-hear-echoes-of-tobacco-battles/

https://www.researchgate.net/publication/324847602_Soda_Taxes_The_Importance_of_Analysing_Policy_Processes_Comment_on_The_Untapped_Power_of_Soda_Taxes_Incentivising_Consumers_Generating_Revenue_and_Altering_Corporate_Behaviours

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/458052

                                    NİL GÜREL

 BAĞIMSIZ ARAŞTIRMACI ve AKADEMİK ÇALIŞMACI

30 Ocak 2021 Cumartesi

Doğal Kaynaklarda Raporlama

Doğal maden kaynakları, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, her çeşit sanayi için vazgeçilmezlerdendir. Öyle ki ülkelerin gelişmesi için ihtiyaç duyulan petrol, doğal gaz ve ekonomik değeri yüksek minerallerden oluşan doğal maden kaynakları, birçok ülke arasında anlaşmazlıklara, çatışmalara ve hatta savaşlara sebep olmaktadır. Bir maden sahasında yapılan arama ve buna bağlı olarak yapılan değerlendirme çalışmaları sonucunda, yatağın yalnızca tenör ve rezervi değil diğer (fiziksel, kimyasal, jeolojik, mineralojik, teknik, teknolojik ekonomik, yasal, çevresel, sosyal vb.) tüm karakteristiklerinin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Madencilik sektörü aramalar sonucunda ortaya çıkarılacak varlığın nicelik ve niteliklerinin belirlenmesindeki zorlukların yanı sıra yatırım tutarının yüksek olması nedeniyle de büyük bir risk taşımaktadır. Bu riskin azaltılması, maden araştırmalarının her safhasında bilim ve teknoloji ışığında yapılan çalışmalarla ve sonrasında yapılacak güvenilir bir raporlama sistemi ile mümkündür.

Ya Madenler Olmasaydı?

Şöyle bir düşünün, dünyada bulunan yeraltı zenginliklerini-madenleri bu güne kadar çıkarmadan, onlardan yararlanmadan, yaşamaya devam etseydik acaba bugün hangi çağda ve nelerden mahrum olarak yaşardık?

Madenciler kömürü, petrolü, doğalgazı, uranyumu keşfedip bulundukları yerden çıkarıp işlemeselerdi, bugün yeryüzünde tek bir yeşil ağaç kalır mıydı? Yeryüzünde yaşayan altı milyar insan ve yüz binlerce sanayi tesisi ısınma ve enerji ihtiyacını karşılamak için ormanlardaki ağaçları kesip bu ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalacaklarından, yeryüzünde tek bir yeşil ağaç kalmazdı. Ormanların yok edilmeden bu güne kadar ayakta kalmasını madencilik faaliyetlerine borçlu olduğumuzu kesinlikle unutmamalıyız.

Günümüzde insanoğlunun vazgeçilmezlerinden olan elektrik enerjisinin (hidrolik, nükleer, rüzgar, güneş ve doğalgaz) üretiminden taşınmasına kadar her türlü malzeme bakır ve alüminyum başta olmak üzere mutlaka bir madenden üretilmiştir. İnsanoğlu doğumundan başlayıp ölünceye kadar mutlaka birçok maden kullanmakta bu dünyadan da başına dikilen bir mermer taş ile göçüp gitmektedir. İnsanoğlu bugüne kadar olan tüm medeniyetini taşa yazmıştır. İnsanlık taş ile bilinen her türlü malzemeden daha önce tanışmıştır. Taş insanlara önce av malzemesi daha sonra ise barınak olmuştur. İnsanlık medeniyete (yerleşik düzene) Yonta ve Cilalı Taş devirleri ile geçmiştir. Medeniyet geliştikçe insanlar taştan saray, han, hamam, ev, heykel ve ibadethane inşa etmişlerdir. Antik Çağ’da taşı en çok ve en güzel kullanan ülkeler diğer ulusları egemenlikleri altına almıştır. Daha sonraki çağlarda ise yeraltı zenginliklerini en iyi kullanan ve bunlardan en fazla yararlanan ülkeler diğer ülkeleri denetimleri altına almıştır.

Dünyanın geldiği bu son teknolojik dönemde yeraltı zenginliklerinden yararlanılmadan bir yaşam hayal bile edilemez. Bunun için çok akıllı davranmalı Yeraltı zenginliklerimiz üzerinde oturan bunlardan yararlanmayan fakir halk yerine, elimizde bulunan madenleri dünyada kullanılan en son teknolojiler ile yeryüzüne çıkarıp hem ülkemizin gelişmesine hem de halkımızın refah seviyesinin yükselmesine yardımcı olmamız zorunludur.

Etrafınıza bir bakın kullandığımız her türlü malzemenin yaklaşık yüzde 80’lik bir bölümü mutlaka bir madenden yapılmıştır. Çay içtiğimiz bardak, yemek yediğimiz çatal, kaşık ve bıçak, kullandığımız araba, bilgisayar, cep telefonu, televizyon, klima, uçak, gemi, motor gibi aklınıza gelen her türlü konfora yönelik alet ve edevat ile günümüzde kullandığımız ve çevremizde her zaman gördüğümüz her türlü malzeme mutlaka bir veya birçok madenden yapılmıştır. Barınma amacıyla kullandığımız ve ömrümüzün büyük bir bölümünü geçirdiğimiz evler çimentosuyla, mermeriyle, seramiğiyle en önemlisi de taşıcıyı olan demiri ve içinde kullanılan her türlü eşyasıyla birçok madenin kullanılması sonucu elde edilmiştir.

24 Ocak 2021 Pazar

SADELEŞMEK

    Sadeleşmek demek sadece az eşyayla yaşamak değil, doğaya saygı duymak da değil. Hatta dünyayı sonsuz bir hammadde gibi tüketmeden onu korumak da değil. Ve evet aslında bunların tamamını da yapmış oluyorsunuz, o ayrı.

    Sadeleşmek aslında özgürleşmek demek düşününce biraz. Eşyanın amaç değil araç olduğunun farkına vardığımızda başlayacak bir özgürleşme serüveni bu. 

    Daha az hırs; daha az yarışmak demek başkalarıyla. Yarışmayınca başkalarının dedikleri umurunda olmayacak bir yolculuk bu. Belki hayatından eşyalar gibi seni yoran duyguların da çıkmasını sağlayacak bir yolculuk.

    Herkese iyi geleceğini düşündüğüm bir macera bu. Daha az eşya, daha az hırs, yarışacak yada kendini kanıtlayacak daha az insan. Mutluluk bu olsa gerek. Çünkü sana kalan çokça zaman, tamamen kendin için!

    Son söz olarak diyeceğim odur ki; dünya bana kalan miras değil torunlarımın emanetidir ve ben eşyanın kölesi olmayacak kadar özgürlüğümü seviyorum.

TOPRAK VE SU: YAŞAMIN TEMEL KAYNAKLARI

    Toprak ve su yaşamın en temel kaynağı. Biz geleceğimiz için bu iki temel kaynağımız için mücadele etmeli, korumalıyız hayatı. Dünyanın en zeki canlısı olan insan o kadar hoyratça tüketiyor ki toprağı, suyu ne zaman vazgeçip doğaya döneceğiz? 

    “Toprak ve su yaşamın iki temel kaynağıdır. Ancak bugün insanların etkileriyle toprak ve su varlıkları önemli sorunlarla karşı karşıya. Toprak, onu koruyan bitki örtüsünün tahrip edilmesi sebebiyle erozyona uğruyor. Türkiye’de toprak bozulumu sebeplerinin başında hâlâ erozyon geliyor. Erozyonla toprağın en verimli kısmı olan üst toprak taşınıyor. Toprağın verimliliği, biyolojik çeşitliliği, su tutma ve karbon depolama kapasitesi azalıyor. Bugünün ve gelecek kuşakların gıda ve su ihtiyacının karşılanması, iklim değişikliğiyle mücadele edilmesi için erozyonun kontrol altına alınması gerekiyor”

    “Her geçen gün su varlıklarımızın üzerindeki baskı artıyor ve sularımız miktar, kimyasal kalite ve ekolojik açıdan kötü duruma doğru gidiyor. Dünyadaki su varlıkları iklim değişikliği, nüfus artışı ve çevre kirliliği gibi baskılar nedeniyle ilerleyen zamanlarda çok daha kritik bir konuma gelecek. Bu nedenle su üretiminde tartışılmaz önemi olan ormanlar ve mera alanları korunmalı. Bununla birlikte yer altı ve yer üstü sularımız, kalitesine etki eden her türlü kirletici deşarjından korunmalı. Sürdürülebilir su kullanımları için havza bazında etkin planlama ve yönetim mekanizmaları hayata geçirilmeli, planlardaki önlemler ve mevzuat etkin uygulanmalı”

TEŞEKKÜR / ŞÜKÜR

    Şükür binlerce… Hayatın içinde yaşarken fark etmediğimiz ne de çok şey var… Zaten böyle hızlı tüketirken neyin kıymetine varabiliyoruz ki…

    BİNLERCE KEZ ŞÜKÜR

    Etrafınızdaki onlarca ağaç, ağaçların meyveleri, gölgesi, dallarındaki kuşlar, dibindeki karıncalar, yaprakların üzerinden mavi beyazın tüm tonlarını barındıran bulutlar…

    Biraz ötenizdeki çeşmeden akan su, ayağımızı uzattığımız deniz, denizin içinde pulları parıldayan balıklar, salınan yosunlar…

    İçinizi ısıtan güneş, ardından battığı tepe, denizin üzerinde bıraktığı izler…

    Tüm bunları izlerken elinizi tutan eller, o ellerin sahibiyle yaptığınız güzel sohbet…

    Teşekkür ettiniz mi hiç bunlara?

    Ya aldığınız nefes için kutladınız mı kendinizi hiç? Teşekkür ettiniz mi sizi Yaradan’a?

    Önce ama ilk önce kendinizi sevmekle ve kendinizi alkışlamakla, kutlamakla, kutsamakla başlayın doğaya, Yaradan’a ve etrafınızdakilere teşekkür etmeye. Ve haydi sizin de birer dikili ağacı olsun.

23 Ocak 2021 Cumartesi

Gelecek 10 yıl için en olası 10 risk

 

1-   Aşırı hava olayları

2-   İklim krizine yönelik adımların atılamaması

3-   İnsanoğlunun çevresel zararları

4-   Bulaşıcı hastalıklar

5-   Biyoçeşitliliğin yok olması

6-   Dijital gücün tekelleşmesi

7-   Dijital işsizlik

8-   Devletler arası ilişkilerde çatışma

9-   Siber güvenlik krizleri

Geçim sıkıntısı krizleri

 

Kaynak: Dünya Ekonomik Forumu Küresel Riskler Raporu’ndan…

KENDİNİZİ BAŞARIYA KURGULAYIN

    Başarı veya başarısızlık, inançla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Başaracağınıza inanmazsanız, sizi başarıya ulaştıracak bütün sinirsel yolları kaparsınız. İnanırsanız, iç kaynaklarınıza sizi harekete geçirecek yollar açarsınız. Zihninizi kurgulayın. Başarıya odaklanın.

    Tembel insan yoktur, kendini harekete geçirecek kadar güçlü ilham kaynağı bulunmayan insan vardır. Hedefi olanlar, tembel tembel oturamazlar; onları hedefi çağırır.

    Maxwell, psikosibernetik yönteminden söz eder. Bu yönteme göre beyin, bir hedefe yönelirse amacına ulaşıncaya kadar yoğunlaşmakta, hedefe yönelmekte, tekrar yoğunlaşmakta, tekrar hedefe yönelmektedir. Tanımlanmış bir hedefi yoksa enerjisini boşa harcamaktadır.

    Hedefi olmayan insan, dünyanın en mükemmel arabasına sahipken hiçbir yere gidemeyen insandır. Kapısının önündeki mükemmel araba, bir demir yığını gibidir. Amacımıza ulaşmak için beynimizi ve zihnimizi programlamalıyız. Zihninizde deney yapın, sonra da hayatınıza bunu uygulayın.

    Unutmayın, her başarı ve başarısızlık beyinde düşünülür. Düşüncelerinizi başarıya yönlendirin. Başarısızlıkla ilgili düşünceleri, beyninizden silip atın. Kendinizi başarıya kurgulatın.

Beynini Yönet Kitabından alıntıdır.

1 Ocak 2021 Cuma

Besmele ile başlamak

    Besmele her hayırlı işin başında Allah’ın adını hatırlamaktır. Bismillahirrahmanirrahîm, “Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla işime başlarım.” anlamına gelmektedir. Besmeleye, “Allah’ın adını anmak” anlamına gelen “tesmiye” de denir. İlk nazil olan, “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alak, 96/1) ayeti besmeleyi ihtiva etmekte; Hz. Süleyman’ın Sebe kraliçesine gönderdiği mektubun ilk cümlesi de “Mektup Süleyman’dandır ve Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.” (Neml, 27/30) derken besmeleyi zikretmektedir.

    Hz. Peygamber her şeye besmeleyle başlamış (Ebû Dâvûd, Salât, 121), “Bismillah ile başlanmayan her anlamlı iş, bereketsiz ve sonuçsuzdur.” (Süyuti, el-Fethü’l-kebir, II, 303) buyurmuş; ümmetine de her şeye besmeleyle başlamalarını tavsiye etmiştir. Kişi herhangi bir işe başlamadan önce besmele çekmekle Yüce Allah’ın yardımı ve ihsanına muhtaç olduğunu arz eder. Her işimize bismillah ile başlamalıdır. Haram olan söz, iş ya da eylem içinse besmele çekilmemelidir.


Kaynak: Diyanet Takvimi

Yeni Yıl

    Her yeni yıl tertemiz bir yıla başlamanın sevincini yaşatırken, koca bir yılı geride bırakmanın burukluğunu da hissettirir insana. Aslında her yeni yıl, geçmişin tortularından kurutulup yeni bir azim ve şevkle, taze bir güç ve enerji ile temiz, berrak ve şeffaf ömür sayfalarını en güzel duygularla doldurmanın da başlangıcı değil midir? Bir ticaret adamı düşünelim. Elindeki sermayesini şu veya bu şekilde harcamış. Ya azami derecede kar elde etmiş, ya edebilecekken yanlış hareketleri sebebiyle güç bela başabaş kapatmış, ya da iflas etmiş. Önüne yeni bir imkan, beklenmedik bir kredi veya fırsat açılan böyle bir insanın yapacağı İlk iş, herhalde geçmişin îyi bir değerlendirmesini yapıp yeni döneme daha akıllı, tedbirli bir şekilde girmek olacaktır. Dünyaya sanki eğlenmeye gelmişcesine, ne yaptığından, ne yapacağından habersiz bir insan için ne geçen yılın ve ne de yeni yılın bir manası olabilir. "Vur patlasın, çal oynasın!" anlayışı ile hareket eden bir insan acaba dünyada niçin bulunduğunu bir kere olsun düşünmüş müdür ki, elmas değerindeki ömür sermayesini boş yere, lüzumsuz, zararlı bir şekilde harcamakta bir sakınca görmemektedir.