VE EN ÖNEMLİSİ
Takvimler hangi yılın hangi zamanını gösterirse göstersin; en önemli zaman, sevdiklerimizle doyasıya geçirdiğimiz kaliteli anlardan ibaret..
Sağlıcakla 👋
Kaliteli, Sade, Açıklayıcı, Anlaşılabilir Ve Güncel Bilgiler
Şubat takvimi. Yılın en kısa ayı. Bu yıl 28 çekiyor. Bir bakalım beraber topluca neler olmuş dünyada. Doğum günlerini kutlayalım, yitirdiklerimizi analım.
Herhangi bir gemi karaya yaklaştığında o geminin hangi ülkeye ait olduğunu gösteren ilk işaret hiç şüphesiz bayrağıdır. O dil de yazılı kelimeler ve diğer bazı işaretlerden de kime ait olduğunu öğrenebiliriz.
Bir kimsenin Müslüman olduğunu gösteren de bir kısım işaretler, semboller vardır. Mesela kişinin namazı, orucu, haccı Müslüman olduğunu gösterir. Onun en açık ve net şekilde Müslüman oluşunu ise bizzat kendi beyanından, sözlerinden anlarız. Bir kimse bütün içtenliği ve samimiyetiyle Kelime-i Şehadet getiriyorsa bu onun Müslüman olduğunun ikrarından ibarettir.
Kelime-i Şehadet, “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abdühû ve Resûlühû” kelimelerinden ibaret bir şahadettir. Bunu söylerken, “Şehadet ederim ki Allah´tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki, Muhammed (S.A.V.) O’nun kulu ve resulüdür” demiş oluyoruz.
Allah'tan başka bir ilah olmadığını dile getirme "tevhid", yani Allah'ı birlemek olarak ifade edilir. “Lâ ilâhe illallah Muhammedun Resûlullah”a da "kelime-i tevhid" denir. Hz. Muhammed (S.A.V.) Allah’ın bize gönderdiği bir elçidir. Kur'an'la gönderilmiştir. İşte bunlara, inanma, ikrar ve ifade etmeye Kelime-i Şehadet denmektedir.
2020 toplam nüfusa göre internet kullanım oranı dünya ortalaması % 59 iken 2021 yılında % 0,8 artarak % 59,5 oldu. Fakat Türkiye için bu oran % 4,1 artarak %74'ten % 77'ye geldi. Arama motoru pazarını Google domine etmeye devam ediyor. 2020'de bir önceki yıla göre % 1,4'lük düşüşe rağmen % 91,4 ile açık ara önde. Dünya'da 4.2 milyar sosyal medya kullanıcısı var. 2020 yılında nüfusa göre sosyal medya kullanıcısı dünya ortalaması % 49 iken Türkiye’de % 64 idi. 2021 yılında ise dünya ortalaması % 53,6'ya yükselirken Türkiye oranı % 70,8'e yükseldi. Türkiye’de nüfusunun % 56'sına facebook reklamları ile erişilebiliyor. 2020 yılında instagramda reklam ile erişilen kullanıcı sayısı 928 milyon iken 2021 yılında 1.22 milyar olarak gerçekleşti. Türkiye’de ise 38 milyondan 46 milyona yükseldi.
Gıdaya erişim bir insan hakkıdır. Fiyat artışları bir sonuç olup nedenleri ortadan kaldırılmadan frenlenmesi kolay görülmüyor. Daha önce patates ve soğanda yaşanan fiyat artışları sürecinde olduğu gibi, dışarıdan müdahaleler ile ancak kısa süreliğine rahatlamalar sağlanabilir, ancak sorun çözülemez. Öncelikle bir tarım-gıda devlet politikasının belirlenmiş olması gerekir. Konu felsefi, siyasi ve politik bir konu olup öncelikle gıdaya erişim hakkının bir insan hakları sorunu olduğunu kabul etmek gerekir. Her insanın asgari ihtiyacı olan gıda ve temiz suya erişimi sağlanmalı anlayışı herkes tarafından bilinçle benimsenmeli, sonra da kamusal yaklaşımla kar güdüsünden ayrı olarak üretim sağlanmalıdır. Gelişmiş ülkelerde ve bizde tarıma yapılan desteklemelerin temel mantığına uygun olarak, tarımsal üretim ve gıda üretimi öncelikle kendi kendine yetebilirlik durumuna getirilecek şekilde planlama yapılmalıdır. Sonra da gıda dağıtımı ve vatandaşın erişeceği durum planlanmalıdır.
Neler yapılabilir?
Kısa vadede devlet gıda fiyatlarını sınırlandıracaksa, küçük çiftçinin ürünlerini doğrudan halk pazarlarından satmasına fırsat verilmelidir. Acilen “Hal Yasasının” yeniden düzenlenmesi ve komisyonculuğun gözden geçirilmesi ve sıkı kuralların getirilmesi gerekiyor.
Farklı insanlar ayrı pencerelerden bakıp da aynı şeyi görebiliyorlarsa orada birlik beraberlik ve de ilerleme ihtimali vardır, çünkü hedef bellidir; aynı pencereden bakıp da farklı şeyler görüyorlarsa, orada pusula şaşmış , gelecek ümidi de yok demektir.
Şekerli içeceklerin sağlığa zararlı olduğu bilim insanları
tarafından kanıtlanmıştır. Harvard TH Chan Halk Sağlığı Okulu'nda Sağlık
Sosyolojisi Profesörü Steven Gortmaker’ın da vurguladığı gibi şekerli içecekler
insanları yavaş yavaş öldürmektedir.
Her ne kadar kulağa korkunç gelse de şekerli içecekler bir
tür sigara gibidir. Kötü etkiler kısa vadede görünmezken, kilo artışı yıllar
içinde birikerek adeta kartopu etkisi gibi kendinizi 30-40 yıl sonra obez olarak bulabilirsiniz.
Peki Şekerli
İçeceklerin Tüketimi Nasıl Sınırlandırılmalı?
Her ne kadar sosyal sorumluluk çerçevesinde bilinçlendirme
yapılsa da zararlı tüketimlerin azaltılması için daha etkili uygulamalara
geçmek gerekebilir. Gortmaker, şekerli içeceklerin tüketimini azaltmak için
vergilendirmenin doğru bir politika olduğunu belirtmektedir. Amerika’da ve bazı
Avrupa ülkelerinde uygulanan bu vergi “soda taxes” olarak isimlendirilmektedir.
Detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
Aynı vergi türevi ülkemizde de ÖTV olarak uygulanmaktadır.
Böylece kişi meşrubat içeceğinin alımı için ek bir miktar olarak para
ödemektedir. Avukatlar, sosyologlar, ekonomistler soda vergisinin sağlıklı
beslenme ve iyi yaşam tarzını benimseme noktasında fayda sağlarken ülke
ekonomisine de getiri sağladığını ortaya koymakta ve bu politikayı
savunmaktadırlar.
Örneğin; Gortmaker, sigara tüketimini azaltmak için de aynı
politikanın uygulandığını ve faydasının görüldüğünün altını çizmektedir. Klinik
Hukuk Profesörü ve Harvard Hukuk Fakültesi Gıda Hukuku ve Politika Kliniği
başkanı Emily Broad Leib da uygulamaya destek vermekte ve elli yıl önce
Amerikalıların % 1'inden daha azının Tip 2 diyabet hastası olduğunu
belirtmektedir. Şimdi ise Tip 2 Diyabet %10’a yaklaşan vahim bir tablo ile
karşımıza çıkmaktadır. Leib’ın da belirttiği gibi bu, Amerikada’ki ciddi bir
sağlık krizini ortaya koymaktadır. Ülkede artan obezite ve diyabet oranları
nedeniyle tüketimde kısıtlama olması için vergi alınma yoluna gidilmiştir.
Soda Vergisi Gerçekten Fayda Sağlıyor mu?
Chicago Illinois Üniversitesi’nin, Amerika’da Cook
County'deki içecek satışları üzerine yaptığı bir araştırma, 2017'de dört ay
boyunca ilçede şekerli içeceklere ons başına bir kuruş vergi uyguladığında
vergilendirilen içeceklerin alımlarının % 21 azaldığını göstermiştir.
Chicago Halk Sağlığı Okulu Illinois Üniversitesi
araştırmacıları tarafından yürütülen çalışmanın bulguları Annals of Internal
Medicine bülteninde yayınlanmıştır.
Bu çalışma, Cook County'nin 2017 şekerli içecek vergisinin
hem amaçlanan hem de amaçlanmayan etkisini kapsamlı bir şekilde değerlendirdi
ve verginin, Tip II diyabet gibi kronik hastalıklara katkıda
bulunduğu bilinen birçok içeceğin tüketimini azaltmada etkili bir yöntem
olduğunu gösterdi.
Soda Vergisinin Net
Mal Olarak Fayda Sağladığı Bulundu
New York Üniversitesi ekonomistlerden oluşan bir ekip, soda
vergilerinin,- sağlık yararları ve tüketici davranışlarının analizine dayalı
bir değerlendirmede "net mal" olarak hizmet ettiği sonucuna
varmıştır. Uzun süredir devam eden sigara vergilerine benzer avantajlar gören
çalışma, aynı zamanda tüketimi sınırlandırma konusunda mevcut pek çok
politikadan çok daha etkili politika parametreleri de sunuyor. Örneğin bir
sosyal sorumluluk projesi soda vergisi kadar tüketimi sınırlandırmada etkili
olamıyor.
New York Üniversitesi, Pennsylvania Üniversitesi'ndeki
Wharton Okulu ve California Üniversitesi, Berkeley'deki araştırmacılar
tarafından yapılan analiz, Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu (NBER) çalışma
raporu olarak yayınlandı.
New York Üniversitesi'nden Hunt Allcott, Wharton'dan Benjamin
Lockwood ve Berkeley'den Dmitry Taubinsky isimli araştırmacılar, çalışmalarının
şekerli içeceklerin sağlığımız için kötü olduğunu açıkça ortaya koyduğunu
belirtiyorlar. "Çalışmamız, bir vergi uygulayıp uygulamamamız gerektiğine
dair genel ekonomik mantığı değerlendirmek için bir sonraki adımı atıyor.
Ekonomik bir çerçeve kullanarak, sodanın vergilendirilmesinin topluma net
faydalar sağladığını gösteriyoruz" diyorlar.
Araştırmacılar, ülke çapında bir soda vergisinin her yıl
topluma 7 milyar dolar net fayda sağlayacağını tahmin ediyor
Araştırmacılar, soda vergilerinin hem düşük hem de yüksek gelirli insanlara fayda sağladığını tahmin ettiklerini belirtiyorlar. Düşük gelirli insanlar daha çok şekerli içecek içer ve dolayısıyla soda vergisi onların tüketimini sınırlar. Böylece sağlıklarına da daha az soda içmek sayesinde daha fazla fayda sağladığını vurguluyorlar.
Araştırmacılar ayrıca eyalet düzeyindeki vergilerin, San Francisco, Philadelphia ve diğer ABD şehirlerinde uygulananlar gibi şehir düzeyindeki vergilerden bile daha etkili olacağını keşfettiler. Arizona, California, Michigan ve Washington'da vergi kısıtlaması eyalet bazındaki daha etkili faydaları beraberinde getirmiştir.
Araştırmacılar, soda vergilerinin eyaletler bazında olmasının, hem daha fazla insanı kapsadığını hem de şehrin hemen dışında vergisiz soda satın almayı azalttığını belirtiyorlar. Böylece, verginin eyalet düzeyinde olması şehir düzeyinde olduğundan daha fazla fayda sağladığını gözlemlediklerini belirtiyorlar.
Uygulamanın Sağladığı
Faydalar Olumsuzlukları Aşıyor
Muhalifler soda vergisi uygulaması nedeniyle devleti bir nevi
“dadı devleti” olarak nitelendirmektedirler. Bunun bireysel özerkliğe bir
saldırı olduğunu ayrıca uygulamanın yerel işletmelere zarar verdiğini
söylüyorlar. Diğer yandan soda vergisi uygulamasının Amerikada’ki ciddi sağlık
krizini çözme yolunda etkili bir uygulama olduğu görülmektedir. Araştırmacıların
da vurguladığı gibi, ortalama olarak 12 onsluk bir kutu kola içmenin, kişiye
yaklaşık 10 sent sağlık masrafı getireceğini tahmin ediyorlar. O yüzden soda
vergisinin toplumsal faydası gerçekten de olumsuz denebilecek sonuçları kat kat
aşıyor. Ciddi sağlık sorunlarını çözme noktasında mevcut şartlarda etkili bir
çözüm yolu olmayı sürdürüyor.
Aynı vergi türevinin ülkemizde ne tür sonuçlara yol açtığını
görmek konuyu çok boyutlu analiz etmede önem taşımaktadır. Maliye Bilim Uzmanı
Ersan Özkan ve Dr. Öğretim Üyesi Simla Güzel'in de belirtiği gibi ülkemizde
obezitenin ekonomik maliyetlerine ilişkin fazla çalışma bulunmamaktadır. O
yüzden obezitenin ekonomik maliyetleri ve obezite ile mücadelede ekonomi
politikalarını ele alacak çok boyutlu akademik çalışmalar yapılması önem taşımakta.
Ülkemizde söz konusu çalışmaların bir parçası olarak şekerli meşrubatlarda
uygulanan ÖTV vergisinin ne tür sonuçlara yol açtığını fayda boyutunu da analiz
edecek çalışmalara ihtiyaç var.
Kaynaklar ve İleri Okumalar:
https://www.sciencedaily.com/releases/2019/05/190520081918.htm
https://www.sciencedaily.com/releases/2020/02/200225101318.htm
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/458052
NİL GÜREL
BAĞIMSIZ ARAŞTIRMACI ve
AKADEMİK ÇALIŞMACI
Doğal maden kaynakları, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, her çeşit sanayi için vazgeçilmezlerdendir. Öyle ki ülkelerin gelişmesi için ihtiyaç duyulan petrol, doğal gaz ve ekonomik değeri yüksek minerallerden oluşan doğal maden kaynakları, birçok ülke arasında anlaşmazlıklara, çatışmalara ve hatta savaşlara sebep olmaktadır. Bir maden sahasında yapılan arama ve buna bağlı olarak yapılan değerlendirme çalışmaları sonucunda, yatağın yalnızca tenör ve rezervi değil diğer (fiziksel, kimyasal, jeolojik, mineralojik, teknik, teknolojik ekonomik, yasal, çevresel, sosyal vb.) tüm karakteristiklerinin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Madencilik sektörü aramalar sonucunda ortaya çıkarılacak varlığın nicelik ve niteliklerinin belirlenmesindeki zorlukların yanı sıra yatırım tutarının yüksek olması nedeniyle de büyük bir risk taşımaktadır. Bu riskin azaltılması, maden araştırmalarının her safhasında bilim ve teknoloji ışığında yapılan çalışmalarla ve sonrasında yapılacak güvenilir bir raporlama sistemi ile mümkündür.
Şöyle bir düşünün, dünyada bulunan yeraltı zenginliklerini-madenleri bu güne kadar çıkarmadan, onlardan yararlanmadan, yaşamaya devam etseydik acaba bugün hangi çağda ve nelerden mahrum olarak yaşardık?
Madenciler kömürü, petrolü, doğalgazı, uranyumu keşfedip bulundukları yerden çıkarıp işlemeselerdi, bugün yeryüzünde tek bir yeşil ağaç kalır mıydı? Yeryüzünde yaşayan altı milyar insan ve yüz binlerce sanayi tesisi ısınma ve enerji ihtiyacını karşılamak için ormanlardaki ağaçları kesip bu ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalacaklarından, yeryüzünde tek bir yeşil ağaç kalmazdı. Ormanların yok edilmeden bu güne kadar ayakta kalmasını madencilik faaliyetlerine borçlu olduğumuzu kesinlikle unutmamalıyız.
Günümüzde insanoğlunun vazgeçilmezlerinden olan elektrik enerjisinin (hidrolik, nükleer, rüzgar, güneş ve doğalgaz) üretiminden taşınmasına kadar her türlü malzeme bakır ve alüminyum başta olmak üzere mutlaka bir madenden üretilmiştir. İnsanoğlu doğumundan başlayıp ölünceye kadar mutlaka birçok maden kullanmakta bu dünyadan da başına dikilen bir mermer taş ile göçüp gitmektedir. İnsanoğlu bugüne kadar olan tüm medeniyetini taşa yazmıştır. İnsanlık taş ile bilinen her türlü malzemeden daha önce tanışmıştır. Taş insanlara önce av malzemesi daha sonra ise barınak olmuştur. İnsanlık medeniyete (yerleşik düzene) Yonta ve Cilalı Taş devirleri ile geçmiştir. Medeniyet geliştikçe insanlar taştan saray, han, hamam, ev, heykel ve ibadethane inşa etmişlerdir. Antik Çağ’da taşı en çok ve en güzel kullanan ülkeler diğer ulusları egemenlikleri altına almıştır. Daha sonraki çağlarda ise yeraltı zenginliklerini en iyi kullanan ve bunlardan en fazla yararlanan ülkeler diğer ülkeleri denetimleri altına almıştır.
Dünyanın geldiği bu son teknolojik dönemde yeraltı zenginliklerinden yararlanılmadan bir yaşam hayal bile edilemez. Bunun için çok akıllı davranmalı Yeraltı zenginliklerimiz üzerinde oturan bunlardan yararlanmayan fakir halk yerine, elimizde bulunan madenleri dünyada kullanılan en son teknolojiler ile yeryüzüne çıkarıp hem ülkemizin gelişmesine hem de halkımızın refah seviyesinin yükselmesine yardımcı olmamız zorunludur.
Etrafınıza bir bakın kullandığımız her türlü malzemenin yaklaşık yüzde 80’lik bir bölümü mutlaka bir madenden yapılmıştır. Çay içtiğimiz bardak, yemek yediğimiz çatal, kaşık ve bıçak, kullandığımız araba, bilgisayar, cep telefonu, televizyon, klima, uçak, gemi, motor gibi aklınıza gelen her türlü konfora yönelik alet ve edevat ile günümüzde kullandığımız ve çevremizde her zaman gördüğümüz her türlü malzeme mutlaka bir veya birçok madenden yapılmıştır. Barınma amacıyla kullandığımız ve ömrümüzün büyük bir bölümünü geçirdiğimiz evler çimentosuyla, mermeriyle, seramiğiyle en önemlisi de taşıcıyı olan demiri ve içinde kullanılan her türlü eşyasıyla birçok madenin kullanılması sonucu elde edilmiştir.
Sadeleşmek demek sadece az eşyayla yaşamak değil, doğaya saygı duymak da değil. Hatta dünyayı sonsuz bir hammadde gibi tüketmeden onu korumak da değil. Ve evet aslında bunların tamamını da yapmış oluyorsunuz, o ayrı.
Sadeleşmek aslında özgürleşmek demek düşününce biraz. Eşyanın amaç değil araç olduğunun farkına vardığımızda başlayacak bir özgürleşme serüveni bu.
Daha az hırs; daha az yarışmak demek başkalarıyla. Yarışmayınca başkalarının dedikleri umurunda olmayacak bir yolculuk bu. Belki hayatından eşyalar gibi seni yoran duyguların da çıkmasını sağlayacak bir yolculuk.
Herkese iyi geleceğini düşündüğüm bir macera bu. Daha az eşya, daha az hırs, yarışacak yada kendini kanıtlayacak daha az insan. Mutluluk bu olsa gerek. Çünkü sana kalan çokça zaman, tamamen kendin için!
Son söz olarak diyeceğim odur ki; dünya bana kalan miras değil torunlarımın emanetidir ve ben eşyanın kölesi olmayacak kadar özgürlüğümü seviyorum.
Toprak ve su yaşamın en temel kaynağı. Biz geleceğimiz için bu iki temel kaynağımız için mücadele etmeli, korumalıyız hayatı. Dünyanın en zeki canlısı olan insan o kadar hoyratça tüketiyor ki toprağı, suyu ne zaman vazgeçip doğaya döneceğiz?
“Toprak ve su yaşamın iki temel kaynağıdır. Ancak bugün insanların etkileriyle toprak ve su varlıkları önemli sorunlarla karşı karşıya. Toprak, onu koruyan bitki örtüsünün tahrip edilmesi sebebiyle erozyona uğruyor. Türkiye’de toprak bozulumu sebeplerinin başında hâlâ erozyon geliyor. Erozyonla toprağın en verimli kısmı olan üst toprak taşınıyor. Toprağın verimliliği, biyolojik çeşitliliği, su tutma ve karbon depolama kapasitesi azalıyor. Bugünün ve gelecek kuşakların gıda ve su ihtiyacının karşılanması, iklim değişikliğiyle mücadele edilmesi için erozyonun kontrol altına alınması gerekiyor”
“Her geçen gün su varlıklarımızın üzerindeki baskı artıyor ve sularımız miktar, kimyasal kalite ve ekolojik açıdan kötü duruma doğru gidiyor. Dünyadaki su varlıkları iklim değişikliği, nüfus artışı ve çevre kirliliği gibi baskılar nedeniyle ilerleyen zamanlarda çok daha kritik bir konuma gelecek. Bu nedenle su üretiminde tartışılmaz önemi olan ormanlar ve mera alanları korunmalı. Bununla birlikte yer altı ve yer üstü sularımız, kalitesine etki eden her türlü kirletici deşarjından korunmalı. Sürdürülebilir su kullanımları için havza bazında etkin planlama ve yönetim mekanizmaları hayata geçirilmeli, planlardaki önlemler ve mevzuat etkin uygulanmalı”
Şükür binlerce… Hayatın içinde yaşarken fark etmediğimiz ne de çok şey var… Zaten böyle hızlı tüketirken neyin kıymetine varabiliyoruz ki…
BİNLERCE KEZ ŞÜKÜR
Etrafınızdaki onlarca ağaç, ağaçların meyveleri, gölgesi, dallarındaki kuşlar, dibindeki karıncalar, yaprakların üzerinden mavi beyazın tüm tonlarını barındıran bulutlar…
Biraz ötenizdeki çeşmeden akan su, ayağımızı uzattığımız deniz, denizin içinde pulları parıldayan balıklar, salınan yosunlar…
İçinizi ısıtan güneş, ardından battığı tepe, denizin üzerinde bıraktığı izler…
Tüm bunları izlerken elinizi tutan eller, o ellerin sahibiyle yaptığınız güzel sohbet…
Teşekkür ettiniz mi hiç bunlara?
Ya aldığınız nefes için kutladınız mı kendinizi hiç? Teşekkür ettiniz mi sizi Yaradan’a?
Önce ama ilk önce kendinizi sevmekle ve kendinizi alkışlamakla, kutlamakla, kutsamakla başlayın doğaya, Yaradan’a ve etrafınızdakilere teşekkür etmeye. Ve haydi sizin de birer dikili ağacı olsun.
1- Aşırı
hava olayları
2- İklim
krizine yönelik adımların atılamaması
3- İnsanoğlunun
çevresel zararları
4- Bulaşıcı
hastalıklar
5- Biyoçeşitliliğin
yok olması
6- Dijital
gücün tekelleşmesi
7- Dijital
işsizlik
8- Devletler
arası ilişkilerde çatışma
9- Siber
güvenlik krizleri
1 Geçim
sıkıntısı krizleri
Kaynak: Dünya Ekonomik Forumu Küresel Riskler
Raporu’ndan…
Başarı veya başarısızlık, inançla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Başaracağınıza inanmazsanız, sizi başarıya ulaştıracak bütün sinirsel yolları kaparsınız. İnanırsanız, iç kaynaklarınıza sizi harekete geçirecek yollar açarsınız. Zihninizi kurgulayın. Başarıya odaklanın.
Tembel insan yoktur, kendini harekete geçirecek kadar güçlü ilham kaynağı bulunmayan insan vardır. Hedefi olanlar, tembel tembel oturamazlar; onları hedefi çağırır.
Maxwell, psikosibernetik yönteminden söz eder. Bu yönteme göre beyin, bir hedefe yönelirse amacına ulaşıncaya kadar yoğunlaşmakta, hedefe yönelmekte, tekrar yoğunlaşmakta, tekrar hedefe yönelmektedir. Tanımlanmış bir hedefi yoksa enerjisini boşa harcamaktadır.
Hedefi olmayan insan, dünyanın en mükemmel arabasına sahipken hiçbir yere gidemeyen insandır. Kapısının önündeki mükemmel araba, bir demir yığını gibidir. Amacımıza ulaşmak için beynimizi ve zihnimizi programlamalıyız. Zihninizde deney yapın, sonra da hayatınıza bunu uygulayın.
Unutmayın, her başarı ve başarısızlık beyinde düşünülür. Düşüncelerinizi başarıya yönlendirin. Başarısızlıkla ilgili düşünceleri, beyninizden silip atın. Kendinizi başarıya kurgulatın.
Beynini Yönet Kitabından alıntıdır.
Besmele her hayırlı işin başında Allah’ın adını hatırlamaktır. Bismillahirrahmanirrahîm, “Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla işime başlarım.” anlamına gelmektedir. Besmeleye, “Allah’ın adını anmak” anlamına gelen “tesmiye” de denir. İlk nazil olan, “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alak, 96/1) ayeti besmeleyi ihtiva etmekte; Hz. Süleyman’ın Sebe kraliçesine gönderdiği mektubun ilk cümlesi de “Mektup Süleyman’dandır ve Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.” (Neml, 27/30) derken besmeleyi zikretmektedir.
Hz. Peygamber her şeye besmeleyle başlamış (Ebû Dâvûd, Salât, 121), “Bismillah ile başlanmayan her anlamlı iş, bereketsiz ve sonuçsuzdur.” (Süyuti, el-Fethü’l-kebir, II, 303) buyurmuş; ümmetine de her şeye besmeleyle başlamalarını tavsiye etmiştir. Kişi herhangi bir işe başlamadan önce besmele çekmekle Yüce Allah’ın yardımı ve ihsanına muhtaç olduğunu arz eder. Her işimize bismillah ile başlamalıdır. Haram olan söz, iş ya da eylem içinse besmele çekilmemelidir.
Kaynak: Diyanet Takvimi
Her yeni yıl tertemiz bir yıla başlamanın sevincini yaşatırken, koca bir yılı geride bırakmanın burukluğunu da hissettirir insana. Aslında her yeni yıl, geçmişin tortularından kurutulup yeni bir azim ve şevkle, taze bir güç ve enerji ile temiz, berrak ve şeffaf ömür sayfalarını en güzel duygularla doldurmanın da başlangıcı değil midir? Bir ticaret adamı düşünelim. Elindeki sermayesini şu veya bu şekilde harcamış. Ya azami derecede kar elde etmiş, ya edebilecekken yanlış hareketleri sebebiyle güç bela başabaş kapatmış, ya da iflas etmiş. Önüne yeni bir imkan, beklenmedik bir kredi veya fırsat açılan böyle bir insanın yapacağı İlk iş, herhalde geçmişin îyi bir değerlendirmesini yapıp yeni döneme daha akıllı, tedbirli bir şekilde girmek olacaktır. Dünyaya sanki eğlenmeye gelmişcesine, ne yaptığından, ne yapacağından habersiz bir insan için ne geçen yılın ve ne de yeni yılın bir manası olabilir. "Vur patlasın, çal oynasın!" anlayışı ile hareket eden bir insan acaba dünyada niçin bulunduğunu bir kere olsun düşünmüş müdür ki, elmas değerindeki ömür sermayesini boş yere, lüzumsuz, zararlı bir şekilde harcamakta bir sakınca görmemektedir.