Bugün 31 Mart 2022;
Hicrî Şemsî: 1400 Rûmî: 18 Mart 1438 Kasım: 144
Kaliteli, Sade, Açıklayıcı, Anlaşılabilir Ve Güncel Bilgiler
Bugün 31 Mart 2022;
Hicrî Şemsî: 1400 Rûmî: 18 Mart 1438 Kasım: 144
Orucun farzı üçtür: 1- Niyet etmek, 2- Niyeti, ilk ve son vakitleri arasında yapmak, 3- İmsak vaktinden Güneş batıncaya kadar orucu bozan her şeyden sakınmak.
Birgün evvel güneş batmasından, oruç günü dahve vaktine (öğleden bir saat önce) kadar, Ramazan orucuna kalb ile niyet etmek farzdır. Dahve-i kübra vakti: Buna kaba kuşluk da denir. Oruç müddetinin yarısıdır, bu da öğleden bir saat kadar önceki vakittir. Meselâ bir şehirde, imsak 05.00’de, akşam vakti de 17.00’de oluyorsa, oruç müddeti 12 saat eder. Bunun yarısı 6 saattir. İmsak vaktinden 6 saat sonraya kadar, yâni saat 11.00’e kadar niyet edilebilir.
İmsaktan önce niyet ederken, “Niyet ettim yarın oruç tutmaya”, imsaktan sonra niyet ederken de, “Niyet ettim bugün oruç tutmaya” denir. Yanılıp yanlış söylense de mahzuru olmaz. Her gün ayrı niyet etmek lâzımdır. Belli gün olan adak orucunun ve nâfile orucun niyet zamanı da böyledir. Kazâ ve keffâret orucuna ve zamanı belli edilmeyen adak oruçlarına, imsaktan sonra niyet edilmez.
Bugün 21 Mart 2022;
Hicrî Şemsî: 1400 Rûmî: 08 Mart 1438 Kasım: 134
Yaratıcı, zamanı genel hatlarıyla belirlenmiş bir hayatı insanoğluna armağan etmiş. Gün insanın çalışmasına üretmesine gece de dinlenmesine hasredilmiş. Günü geceyi, işi, zamanı birbirine karıştırmak hayatın düzenini bozar, içinden çıkılamaz hâle dönüştürür. Atalarımız bugünün işini yarına bırakma diyerek bize karmaşıklıktan kurtulmanın işler arasında boğulmadan yaşamanın yolunu öğütlemişlerdir. Görev ve sorumluluklarımızı zamanında yapma konusunda nedense tembeliz zayıfız. Ertelemeyi âdeta alışkanlık hâline getirmişiz. Bu konuda ne çok mazeret uydururuz: Başım ağrıyor, moralim bozuk, keyfim yok diye… Bugün yapmamız gereken işi yarın yapacağımız işlerle bir araya gelerek bizi daha çok bunaltacağını düşünemeyiz nedense. Her ertelemenin yeni ertelemelere kapı açacağını da unuturuz. Erteledikçe yapacağımız işten soğuyacağımızı da… Atalarımızın gün bugün, saat bu saat öğüdü başarı ve mutluluğumuz için ne güzel bir ilkeyi özetler! İş vaktinde yapılmalı, ertelenmemelidir.
KAYNAK: DİYANET TAKVİMİ
19 MART 2022
Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) Şubat 2022 Kurulu Güç Raporunu Yayınladı. Rapora göre, kurulu güç toplamı 99.890,1 MW olurken 2022 yılının ilk ayında kurulu gücün 7.953,3 MW’lık kısmı güneş enerjisi santrallerinden sağlandı. Güneş enerjisindeki kurulu güç bir önceki aya göre 72,2 MW artış gösterdi.
TEİAŞ’ın verilerine göre, kurulu güç içerisindeki en büyük pay 25.354 MW ile doğal gaz santrallerinin, ardından ise 23.283,5 MW ile barajlı kaynakların oldu. Rüzgar santrallerin kurulu gücü 10.711 MW, geride kalan linyit santrallerinin kapasitesi 10.142,5 MW ithal kömür yakıtlı santrallerin kurulu gücü 8.993,8 MW olurken akarsu tipi hidroelektrik santrallerin kurulu gücü 8.218,5 MW, jeotermalin 1.676,2 MW ve biyokütlenin 1.661 MW oldu.
TEİAŞ’ın aylık olarak yayınladığı kurulu güç raporuna göre, şubat ayında elektrik üretim kurulu gücü bir önceki aya göre 156,1 MW artış ile 99.890,1 MW değerine ulaştı.
Türkiye’deki lisanssız GES sayısı ise bir önceki aya göre 53 adet artarak 8.498’e ulaşırken lisanslı santral dahil toplam GES adedi 8.535’e ulaştı.
Türkiye’nin kurulu gücü geçtiğimiz ay 156,1 MW’lık artış göstererek toplamda 99.890,1 MW’a yükseldi.
Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) tarafından açıklanan verilere göre Şubat ayı kurulu güç artışında en büyük pay 72,2 MW’lık güç ile güneş enerjisi yatırımlarının oldu.
İkinci sırada 48,7 MW ile doğal faz, üçüncü sırada ise 28,2 MW ile rüzgâr enerjisi yatırımları geldi.
Yılın ilk iki ayındaki toplam kurulu güç artışında ise güneş enerjisinin payı 137,7 MW, rüzgâr enerjisinin ise 104 MW oldu.
Toplam kurulu güçte ise rüzgarın payı 10.711 MW, güneşin ise 7.953,3 MW oldu.
TEİAŞ’ın verilerine göre, Şubat 2022 dönemi itibariyle Türkiye’nin kurulu gücü 99.890,10 MW oldu.
En fazla santral sayısını sahip olan birincil enerji kaynakları ise;
En fazla kurulu güce sahip kuruluşlar 67.856,10 MW ile Serbest Üretim Şirketi ve 21.006,80 MW ile EÜAŞ santralleri oldu. Mevcut santrallerin % 76’ı özel sektör tarafından % 24’ü ise kamu tarafından işletiliyor.
Türkiye’deki lisanssız ve lisanlı santral sayısı toplam 10.604 oldu. Mevcut santrallerin % 92’si lisanslı % 8’i ise lisanssız santrallerden oluşuyor. Şubat ayı itibariyle Birincil Kaynak ve Kuruluşlara göre santrallerin 8.797 adedi lisanssız santral, 1.807 adedi ise lisanslı santrallerden oluşmaktadır.
(TEİAŞ) Şubat 2022 Kurulu Güç Raporunu Yayınladı. Rapora göre, kurulu güç toplamı 99 bin 890,10 MW olurken 2022 Şubat ayı sonunda kurulu gücün 7 bin 953,30 MW'lık kısmı güneş enerjisi santrallerinden sağlandı. Güneş enerjisindeki kurulu güç bir önceki aya göre 72,20 MW artış gösterdi. Kurulu güç toplamı bir önceki aya göre arttı. 156,10 MW Kurulu güçte artma olurken, santral sayısında 55 adet artış oldu.
Tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferi’dir. Çanakkale Savaşları, deniz ve karada olmak üzere iki aşamalı olmuştur. Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları, savunma stratejileri bakımından eşsiz bir örnektir. İmkânsızlıklar içinde büyük kahramanlıkların sergilendiği ve savaş içinde daha sonraki asırlara insanlık mesajları veren özelliklere sahiptir.
Çanakkale, Müslüman bir milletin değerlerine yapılan insafsız saldırıya karşı onurunu ve vatanını korumak üzere yola çıkan, barut kokusu altında bile erdemli olmanın ne anlama geldiğini tarihe silinmez harflerle yazan bir ordunun destanıdır. Emsali nadir bir zaferle düşman ordularını bozguna uğratırken iman dolu göğüslerini hayâsız bir akına siper ederken o güne kadar aldıkları ahlak eğitimini, görgüsünü ve kültürünü bir kenara bırakmayan gençlerin destanıdır. Allah yolunda din, iman, millet, vatan, bayrak uğrunda savaşırken, izzet ve şerefini korurken erdem ve faziletini de ayakta tutan kahramanların destanıdır.
Bugün 18 Mart 2022;
Dinî geleneğimizde ayrı bir önem atfedilen üç aylardan Şaban ayının ortasına ulaşmak demek, çok yakında ayların sultanı Ramazana kavuşmak demek. Evet bu buluşmanın müjdesini derinden dillendiren Berat geliyor...
Bu geceye mağfiret gecesi de denmiştir. Çünkü bu gecede pek çok kimseyi Cenab- ı Hakk’ın affedeceği Peygamberimiz tarafından bildirilmiştir. Peygamberimiz bu geceyi ibadetle geçirmiştir.
Leyle-i Berat! Nefsimizi sığaya çekmek için büyük bir fırsat. Hesap günü gelmezden önce kendi elimizle kendi yakamızdan tuttuğumuz, Münker-Nekir misali kendimize hesap sorduğumuz, vicdan terazimizde amellerimizi tarttığımız ölçü ve takdir gecesi eylemeli bu geceyi. “Amel çokluğuna itibar olmaz, kulundan Hâlıkı hoşlanmayınca” deyip rekâtların sayısını değil, ihlasını, huşuunu arttırma gayretiyle, “Bir kez Allah dese aşk ile lisan / Dökülür cümle günah misl-i hazan” mısraının dile getirdiği hakikatle şükür secdesine varmalı, affa mazhar olmuş kul olarak secdelerden kalkmalı bu gece...
Bugün 17 Mart 2022;
Hicrî Şemsî: 1400 Rûmî: 04 Mart 1438 Kasım: 130
Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ve Paris İklim Anlaşması gereğince Türkiye, 2050 yılına kadar 60 milyar Avro “Karbon Vergisi” yükü ile karşı karşıyadır. Bu devasa kaynağı ülke ekonomisine kazandırmak için yapılacak ilk iş, küresel ısınma kaynaklı iklim değişikliği konusunda işletmelerimizde ve toplum genelinde farkındalık oluşturmaktır.
Peygamber Efendimizin güzide yaşantısı Kur’an-ı Kerim’in hayata aktarılmış halidir. Dolayısıyla kim Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) yaşantısını kendisine rehber edinirse Allah’a tabi, O’nun sevgisine mazhar olmuş olur. İşte Allah Resûlü (s.a.s.), kendisine iman etmiş olan sahabe-i kiramın Rablerinin rızasına ve sevgisine nail olmaları için onlara daima güzel söz ve tatlı dille öğütlerde bulunmuştur.
Bir defasında Peygamberimiz, abdest alan Sa’d b. Ebû Vakkâs’ın yanına uğramış, bir müddet abdest almasını izlemişti. Derken onun suyu fazlaca kullandığını görünce “Bu ne israf?” diye buyurdu. Sa’d, biraz da hayrete düşerek “Abdestte de mi israf olur?” diye sordu. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.), israfın sadece kullanılan şeylerin tükenmesini esas alan bir yaklaşım tarzı olmadığını, kâmil bir mümin olmanın ve Müslüman hassasiyeti oluşturmanın ancak bir bilinç inşa etmekle elde edilebileceğini öğreten şu nasihati yaptı: “Evet, akan bir nehirden bile abdest alıyor olsan, israf olur.” (İbn Mâce, Tahâret, 48)
Bugün 15 Mart 2022;
Küresel sistem yeni siyasi ve iktisadi dengesini ararken adeta büyük bir deprem yaşanıyor. 2008 Küresel finans krizi ve devamında Avrupa Borç Krizi, küresel iktisadi sistemdeki en büyük kırılmaların başlangıcı oldu. Sonrasında yaşanan BREXIT süreci yine en büyük kırılmalardan biri olmuştu ki COVID-19 pandemisi adeta yer küreyi alt üst etti. Salgın sürecinde müthiş bir parasal genişleme politikası izleyen ABD finansal piyasalarda büyük bir para bolluğuna yol açarken enflasyonu körükleyen en büyük neden oldu. Tam pandeminin etkilerinden kurtuluyoruz derken, Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı işgal girişimi ve sonrasında gelen yaptırımlar zinciri küresel ekonomide tsunami etkisi oluşturdu. Hâlihazırda küresel bir enflasyonist sürecin yaşandığı bu dönemde enerji maliyetlerinin artmasıyla enflasyonun daha fazla yükselmesine neden olacaktır. Neticede üretim için en önemli girdi olan enerji aynı zamanda üretimin taşınmasında da en önemli maliyet kalemini oluşturuyor. Buradaki maliyet artışı enflasyonun genele yayılmasına neden oluyor. Küresel finans krizi sonrasında başlayan küresel ekonomik savaş ağırlıklı olarak ABD ile ÇİN arasında yaşanırken ana omurga gümrük tarifeleri, vergilendirme, tarife dışı engeller üzerinden yürütülüyordu. Ekonomik savaş yumuşak olarak ilerliyordu. Ancak günümüzde Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber ekonomik savaş adeta el bombası, tank, uçak, nükleer bomba gibi kullanılmaya başladı. Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılması, Rusya ile ticari ilişkilerin durdurulması gibi yaptırımlara karşılık Rusya öylesine büyük bir hamle yaptı ki yaşanan ekonomik savaşı bambaşka boyutlara taşıyacak cinsten. Washington Post gazetesinin haberine göre Rusya işletmelerine kendisine dost olmayan ülkelerle bağlantılı herhangi birinin patentlerini etkin bir şekilde kullanabilecekleri yönünde bir kararname yayınladı. Bu doğrultuda yetkisiz bir şekilde herhangi bir markayı ve ürünü kullanım ve üretimin herhangi bir şekilde tazmin edilmeyeceğini ilan etti. Böylece çok uluslu şirketlerin markaları başta olmak üzere silah gibi birçok alanda Rusya “Batı” dünyasının markalarını izin ve onay almadan kendi markasıymış gibi kullanabilmenin önünü açtı. Diğer taraftan “Batı” dünyası da Rusya’nın kendi ülkelerindeki rezervlerini dondurdu, oligarkların mal varlıklarına el koydu. Bu savaş küreselleşme süreciyle ilgili büyük problemlere neden olacaktır. Küresel finans krizi sonrasında başlayan ekonomik savaş artık büyük kırılmalara neden olmaya başladı. Daha önce ABD ve AB’nin kendilerince uydurdukları bahanelerle Türkiye’ye uyguladıkları yaptırımlara şahit olmuştuk. Bu kapsamda Türk yetkililerin kendi ülkelerindeki (olmayan) mal varlıklarına el koyma kararı almışlardı. Kendi çıkarlarına göre hareket eden bu anlayış “Batı” dünyasının canhıraş bir şekilde savunduğu mülkiyet hakkını adeta yok sayıyor.Nitekim COVID-19 pandemisinin ilk dönemlerinde bazı Avrupa ülkelerinin başka ülkelerin maskelerine el koymasına da şahit olmuştuk. Bundan sonraki süreçte savaş sebebiyle tedarik problemi yaşayanların yeni el koyma haberlerini görebiliriz. Tüm bu yaşananalar dünyanın yeni bir düzene doğru gittiğinin işaretlerini gösteriyor. Küresel güç dengesizliği sürecinde ABD dünyanın jandarması gibi hareket etmişti. Bunun bir maliyeti olduğunun farkına varan ABD artık yeni dönemde kendi belirlediği yeni sınırlara doğru çekiliyor. Nitekim Almanya’nın “savunma harcamalarını artıracağız” beyanı da AB’nin artık kendisini savunmaya başlayacağını gösteriyor. Yeni küresel dengede artık bölgesel güç merkezlerinin oluşacağı söylenebilir. Bu doğrultuda Türkiye’nin de yeni düzende oluşacak bölgesel güç merkezlerinden biri olacağını söylemek mümkün. Nitekim AB Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell, 2020’de yaptığı “Türkiye dikkate alınacak bir bölgesel güç haline geldi. İnkâr edilemeyecek başarılar elde etti” açıklamasını Antalya Diplomasi Forumu için Türkiye’ye geldiği bugünlerde tekrar dile getirdi ve “Türkiye bölgesel bir güç, ondan da daha fazlası, çok nüfuz sahibi bir ülke” ifadesini kullandı. Türkiye’nin savunma sanayinde başlattığı yerli ve milli üretim politikası diğer sektörlere ve politikalara da yansıyor. Bunlardan biri olan yeni ekonomi modeli milli güvenliği daha fazla artırmak için atılan önemli bir adımdır. Nitekim 2018 yılında yaşanan döviz kuru saldırısı bunun gerekliliğini açık bir şekilde göstermişti. Dünya yeni dengesini sağlamaya çalışırken Türkiye’nin her alanda güvenliğini sağlayabilmesi hayati derecede önemli bir hâl aldı.
Bugün 11 Mart 2022;
Şükür “Allah’tan veya insanlardan gelen nimet ve iyilikten dolayı minnettarlığını ifade etmektir. Nimetlere söz ve fiille karşılıkta bulunma insaniyetin, medeni olmanın bir gereğidir. En büyük teşekkür Yüce Allah’a itaat edip günah işlemekten uzak durmak suretiyle yapılandır. Şükrün zıddı ise nankörlüktür.
Şükretmek sadece dille “Elhamdülillah, Ya Rabbi şükür” demek değildir. Asıl şükür, her nimeti, Allah’ın razı olacağı şekilde değerlendirmektir. Aldığımız her nefesin, hayatımızın, aklımızın, sağlığımızın, bütün imkânlarımızın kendine has bir şükrü vardır.
Yaratılmış olmamızın şükrü imandır. Kalbimizin şükrü, kin, nefret gibi kötü duygulardan uzak durmaktır. Zihnimizin şükrü Allah’ın yüceliğini tefekkür ve tezekkürdür. Dilimizin şükrü, Allah’ı zikirdir. Bedenimizin şükrü, her daim Allah rızası doğrultusunda yaşamak ve ibadetlerimizi eda etmektir. Malımızın şükrü, sadaka ve zekât vererek ihtiyaç sahiplerine infakta bulunmaktır. İlmimizin şükrü, öğrenci yetiştirerek, ardımızda kalıcı eserler bırakarak insanlığa faydalı olmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) sıkça “Allah’ım! Seni anıp zikretmek, nimetlerine şükretmek, sana en güzel şekilde kulluk etmek için bana yardım eyle!” (Ebû Dâvûd, Vitr, 26) diye dua ederdi.
Bugün 8 Mart 2022 Salı;
İklim Kanunu öncesi yapılması gerekenler;
📌Kömürden çıkış planının bugünden başlanarak yapılması, 2030’a kadar kömürden çıkışın hedeflenmesi ve bu hedefe istinaden yeni kömür yatırımlarının yapılmaması,
📌Adil geçiş ekseninde, maden ve termik santrallerde çalışan emekçilerin iş güvencesinin sağlanarak dönüşüm planlarının başlatılması,
📌Elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payının artırılması,
📌Yenilenebilir enerji payının arttırılması için geliştirilen politikaların; ekolojik haklar öncelikli olarak, yereldeki insanların haklarını gözetecek şekilde planlanması,
📌Orman, mera ve tarım alanlarında arazi kullanım değişikliğini kolaylaştıran mevzuat maddelerinin değiştirilmesi,
📌Arazi restorasyonunun ve toprak koruma çalışmalarının desteklenmesi,
📌Biyolojik çeşitliliği yüksek olan alanların koruma alanlarına dahil edilmesi,
📌Doğal alanların ve tarım alanlarının, madencilik ya da enerji üretimi gibi faaliyetler için kullanılmasının önüne geçilmesi konularında ısrarımızı sürdürüyoruz.
Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayınlandı. Zeytinlik alanlarda madencilik faaliyeti yapılmasının yolu açıldı. Yönetmelik 2 açıdan sorunlu. Yönetmeliği sorunlu kılan iki konu ülkemizde ÇED uygulamalarının işlevsizliğinin de temelini oluşturuyor.
1- "Kamu yararı"na kim hangi analizlere dayanarak karar veriyor?Ölçülemeyen değerler hesaba nasıl katılıyor? "Yarar" gelecek nesilleri kapsayan "kamu" için hesaplanıyor mu? "Kamu yararı" bu yönleriyle "belirsizlik" içeren bir kavram.
2- Çevresel varlıkların korunması "taahhütler"e bağlanıyor. Taahhüt, yerine tam olarak yerine getirildiği durumda belirli düzeyde işlevseldir. Ama daha önemlisi doğru taahhütlerin tanımlanabilmesidir.
Faaliyet özelinde ne tür bir taahhüt çevresel etkiyi engelleyebilir/ortadan kaldırabilir/minimize edebilir? Bunun başlıca yolu "gerçek anlamda" bir Çevresel EtkiDeğerlendirme (ÇED) çalışmasından geçer. Ülkemizde ÇED uygulamaları maalesef "gerçek anlamda" olmaktan çok uzak... Genelde "proje tanıtımı", "envanter" ve etki değerlendirmeye dayanmayan "taahhütler" manzumesinden ibarettir. Taahhütlerin yerine getirilme düzeyi ise ayrı tartışma konusu.
En büyük kamu yararı, gelecek kuşakları da içerecek ( diğer bir deyişle sürdürülebilir) olan kamu yararıdır. Başta madencilik olmak üzere, özellikle enerji ihtiyacı için faaliyetler elbette olacaktır.. aksini iddia etmek gerçekçi değil.
Ancak FAALİYETİN ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ dürüstçe ve gerçek anlamda yapılması, önlemlerin ve taahhütlerin gerçek anlamda, kaza senaryoları kullanılarak etki değerlendirme analizlerine dayandırılması zorunludur.
Yönetmelik değişikliği maalesef çözüm sağlamaktan çok mevcut sorunlu uygulamaları daha da derinleştirecek kapsamdadır.
Belirsizliklerin çoğaldığı uluslararası sistem fay hatlarının belirginleştiği bir yeni normale doğru dönüşürken Rusya’nın NATO’nun genişlemesine muhalefet üzerinden yapılandırdığı Ukrayna meselesi “yeni soğuk savaş”ın hibrit bir cephesi olma yolunda ilerliyor.
Hibrit çünkü ortada henüz sıcak bir çatışma olmamasına rağmen konu ile ilgili aktörlerden gelen mesajlar sıcak bir çatışmanın her an çıkabileceği yönünde.
Rusya’nın sınıra yüz bin asker yığdığından tutun da ABD’nin “Rusya her an Ukrayna’ya girebilir” yönündeki açıklamaları yoğunluklu bir “bilgi savaşının” (informatization warfare) yürütüldüğünü gösteriyor.
Hatta bir süre önce çıkan bir haber Rusların sınıra kan üniteleri gönderdiğine dair bilgiler içeriyordu. Burada belli ki anlatılmak istenen savaşın çok yakın olduğu. Rusya, Ukrayna’ya girer mi ya da böyle bir hamle Tayvan özelinde Çin açısından ne anlama gelir sorularının cevabı önemli.
Rusya, NATO’nun genişlemesinin durmasını ve Ukrayna ile Gürcistan’ın NATO’ya üye olmasını istemiyor. Ayrıca bunun yazılı bir taahhüt ile kendisine iletilmesini talep ediyor.
ABD ile aralarında bir mektuplaşma da söz konusu ama içerik belli değil.
Rus tarafından gelen açıklamalara bakılırsa çok da tatmin olduklarını söylemek zor.
Biden, kafası oldukça karışık bir şekilde yaptığı açıklamasında ABD ya da NATO güçlerinin Ukrayna'ya girme niyetinin olmadığını söyledi. Ayrıca Rusya hamle yaparsa Putin'in kendisine yaptırım uygulanacağını da belirtti.
ABD ve 'müttefikleri' senkronize olamıyor
ABD'nin Ukrayna hususundaki yaklaşımı büyük bir “kargaşa” içerisinde.
Belli ki Avrupalı dostları ile senkronize olamıyor ve Rusya bunun net bir şekilde farkında. Özellikle Almanya’nın yaklaşımı NATO’nun ittifak yapısının sorgulanmasına neden olabilecek bir ölçekte.
Bu konjonktürde doğal olarak moral üstünlük Rusya'da. Rusya hamle yaparsa ABD ve müttefikleri organize bir karşılık veremeyecek gibi görünüyor. Öte yandan bu durum aynı zamanda yoğun bir belirsizlik de yaratıyor.
Zannımca Rusya’nın, ABD ve müttefiklerini test etmeye devam edeceğini söylemek mümkün. Bu argüman bir çatışma olasılığını dışlamamakla beraber Rusya’nın çok boyutlu bir hibrit mücadele örneği sergilediğini düşünüyor.
Ukrayna meselesinde Rusya’nın gösterdiği tutum Tayvan konusunda Çin’in de benzer bir yaklaşım içerisine girebileceğini akla getiriyor.
Aslında Çin bu konuda son derece net. Zaten uzun zamandır Tayvan’ın ana kara ile birleşeceğini ve askeri opsiyonlar da dahil tüm seçeneklerin masada olduğunu belirtiyor.
Burada düğüm noktası bu birleşmenin ne zaman olacağı ve barışçıl bir şekilde olup olmayacağı noktasında kilitleniyor. Çin akla uygun bir şekilde Tayvan ile “bir ülke iki sistem” temelinde birleşmek isterken Tayvanlı siyasi elitler sözlere dökülmemiş bir bağımsızlık yaklaşımı içerisinde hareket ediyorlar.
Ukrayna ve Tayvan meselesinde statükonun devamı tercih edilebilir
Ukrayna ile Tayvan konusunun birbirine çok benzediği yönünde belirgin bir konsensüs oluşmuş durumda. Şahsen bazı benzerlikler olduğunu kabul etmekle beraber “indirgemeci” bir kavrama hatasına düşmekte an meselesi.
Konsensüse ulaşanların temel argümanı Ukrayna'ya yapılacak askeri bir hamleye yanıt vermemenin Amerika'nın güvenilirliğini zayıflatacağı ve bunun da Çin’in Tayvan'a saldırmasına neden olacağı yönünde.
Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan krizden pay çıkararak Tayvan meselesi hakkında analojiler ortaya koymak ve Çin'in müdahale edebileceğini iddia etmek tutarlı gibi görünebilir ama bu analojiler daha rafine bir zihinsel çaba ve delillendirmeye muhtaç.
Şu aşamada konu ile ilgili tüm aktörler için en uygun opsiyon statükonun devamı. Bulgular ve stratejik yaklaşımlar da bunu gösteriyor. Bunun aksini gösteren bulgular olabilir ama argüman haline getirmemiz için test edilmesi gerekir.
Çin, Tayvan'ı askeri ölçek çerçevesinde düşünüldüğünde fethedebilir. Bu kolay da olabilir ancak ABD ve müttefiklerinin tepkisi ve sonrasında Çin'in her alanda karşılaşacağı abluka Çin'e pahalıya patlar. Çin böyle bir iş için en uygun konjonktürü bekleyecektir.
ABD’nin Tayvan özelinde farklı bir gündemi var. Örneğin Tayvan İlişkileri Yasası gibi bir yasa ile Tayvan’a bazı taahhütlerde bulunuyor. Stratejik belirsizlik ilkesine göre hareket ediyor ancak bu hamle yapmayacağı anlamına da gelmiyor.
ABD askeri varlığının yüzde 60’ından fazlasının Hint-Pasifik bölgesinde olduğu düşünüldüğünde ABD’nin Tayvan konusunda ne yapacağını kestirmek kolay olmayabilir. ABD askeri bir hamle yapmaktansa total bir ablukayı tercih ederek Çin’in zor durumda bırakmayı deneyebilir.
İki cephede verilecek mücadele ABD'ye pahalıya patlar
Ukrayna ve Tayvan’da aynı anda ortaya çıkacak krizlere ortak bir yanıt vermeyi tercih edip iki cephede birden mücadele etmeyi denemesi ABD için “hegemonik bir intihar” olacaktır. Dolayısı ile krizlere farklı bir yaklaşım içinde olması daha muhtemel. Bu nedenle müttefikleri ile beraber hareket etmeye dönük bir endişesi sürekli ön planda.
Sonuç olarak iki cephede de sıcak bir çatışmadan ziyade statükonun devamını öngören bir hibrit mücadele yoğunlaşmaya devam edecektir. ABD, müttefiklerini tahkim etmeden ve emin olmadan bir maceraya girişmeyeceği gibi Çin ve Rusya da daha koordineli bir ortaklık inşa etmeden geniş çaplı askeri opsiyonları bekletecektir.
Bu çerçevede iki cephede de hibrit bir mücadele görmemiz mümkün. Bunun içinde yoğun bir enformasyon savaşı olabileceği gibi sıcak bir çatışmaya kapı açan olasılıkları da dışlamamak gerekiyor. Fakat bunların büyük bir krize dönüşme olasılığı maliyetler hesaba katıldığında şu anlık zayıf görünüyor.
Weber’in belirttiği gibi “tarih, değerler arasındaki ilişkidir.” İçinden geçmekte olduğumuz şu dönemde, yıllar boyunca soğuk savaşın belirlediği ve tahkim ettiği değerler sistemi sorgulanıyor ve dönüşüyor. NATO içerisinde beliren kafa karışıklığı ve Çin-Rusya arasında yoğunlaşan ilişkiler tarihin bir kez daha yön değiştirdiğini gösteriyor.
Hegemonyası eriyen bir güç olarak ABD böyle bir dönüşüme nasıl yanıt verecek muamma. ABD, zora dayalı bir hamle mi yapacak yoksa müttefiklerine Kserkses’in ceza olarak denizin kırbaçlanmasını emretmesi gibi talimatlar mı yağdıracak bunu zaman gösterecek.
Bu Yazı Savaş Başlamadan önce kaleme alınmıştır.