30 Eylül 2008 Salı

Düzeltme ve özür...

Düzeltme ve özür... 24 Eylül 2008

Yılmaz ÖZDİL yozdil@hurriyet.com.tr

2007...
Isparta'da bir öğretmen, öğrencilerine "Atatürk portreli" tişörtler giydirip, Cumhuriyet mitingine götürdüğü için suçlu bulundu, maaşı kesildi.

2008...
İzmir Atatürk Lisesi'ne yapılan baskında, 3 Atatürk büstü, 2 Gençliğe Hitabe, 8 Nutuk ele geçirildi. Öğrencilerin beynini yıkamaya çalışan 9 "Atatürkçü yobaz" öğretmen derhal açığa alındı.

2009...
Kadıköy Anadolu Lisesi'nde gizli gizli "Atatürk'ü anma töreni" yapıldığı duyumları alan Milli Eğitim Müfettişleri, operasyon düzenledi. 200 öğrenci ve 11 öğretmen, İstiklal Marşı söylerken suçüstü yakalandı. Pencereden kaçmayı başaran "elebaşı" fizik öğretmeni aranıyor.

2010...
Milli Eğitim Şûrası'na yakasında Atatürk rozetiyle katılıp, "Burası şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz" diye slogan atan 3 "meczup" öğretmen, dövülerek salondan atıldı.

2011...
Galatasaray Lisesi'nin yatakhanesinde yapılan aramada, yastıkların arasına gizlenmiş halde, 71 Türk bayrağı, 28 Atatürk posteri bulundu. Yatakhane mühürlenip, ilaçlandı... Vefa ve Haydarpaşa liselerinde, iPod'larına "10'uncu Yıl Marşı" yükleten 129 öğrenci, ibret-i alem için falakaya yatırıldı. Bahariye İlköğretim Okulu'nda "Andımız"ı okuduğu saptanan 7 ila 11 yaş arasındaki 90 öğrenci ise psikolojik tedavi altına alındı.

2012...
Gece saat 04.00 sularında ellerinde çiçeklerle duvardan atlayarak Anıtkabir'e girmeye çalışan 3 öğretmen ve 14 öğrenci, belediye zabıtaları tarafından coplandı. Zabıtaları protesto için toplanan Gazi Üniversitesi öğrencileri, tazyikli su ve göz yaşartıcı bombayla dağıtıldı.

2013...
"Şerefli gazeteci Ali Kemal'e iade-i itibar gecesi"nde olay çıktı. Hasan Tahsin posteri açan Dokuz Eylül ve Ege Üniversitesi'nin "gerici" doçentleri, linç edildi.

2014...
Kemalistler, Makedonya'dan TV yayınına başladı. Programlara katılan 8'i rektör 17 profesör, meslekten tart edildi. Makedonya'ya nota verildi. Milli Eğitim Bakanlığı, Makedonya'nın Ankara Büyükelçiliği'ne siyah çelenk bıraktı.

2015...
Florya sahilinde "Atatürk yuvası" ortaya çıkarıldı. İzinsiz kamp kuran ve çadırlarında "Atatürk ilkeleri" eğitimi vermeye çalışan 5 öğretmen ve 78 öğrenci, "kıyı kanununa muhalefet" ve "fuhuş"tan savcılığa çıkarıldı. Çadırlar yıkıldı.

2016...
Dolmabahçe'de İngiliz firkateyninde kutlanan "19 Mayıs Vahdettin Efendimize Saygı ve Gençlik Bayramı" törenlerine gölge düştü... Samsun'da korsan gösteri yapmaya kalkışan 19 Mayıs, 18 Mart, Karaelmas ve Karadeniz Teknik öğrencilerine ateş açıldı.

2017...
Avrupa Birliği, Atatürkçü Düşünce Derneği'ni terör örgütleri listesine aldı. ODTÜ ve İTÜ'de derneğe bağış toplayan 38 örgüt mensubu genç, tutuklandı. Gençlerin ana-babalarının da, 10 yıl önce Tandoğan mitingine katıldıkları, hatta 12'sinin Çağlayan mitingine de gittiği tespit edildi.

2018...
ABD, Fransa'dan Malta'ya geçmeye çalışan Erdoğan Teziç'i paketledi... Yıkıcı faaliyetlerde bulunan eski YÖK Başkanı, Paris'teki Bosna Büyükelçiliği'ne sığınmıştı. Bosna'ya nota verildi. Boliç dövüldü.

2019...
Birleşmiş Milletler, Atatürkçülerin "mülteci" kapsamına alınamayacağını açıkladı. Bu arada Türkiye, Almanya'da tutuklu bulunan eski Başsavcı Vural Savaş'ın yargılanmak üzere iadesini istedi.

2020...
Atatürkçüler, Toroslar'da kıskaca alındı. Stratejik ortağımız ABD, Atatürkçülerin imhası için, insansız uçaklarla anında istihbarat vereceğini açıkladı.
*
Geçen sene yazmıştım bunu.

Düzeltir, özür dilerim...!!

2020'ye kalmaz çünkü.



Tarihte Bugün

30 Eylül

30 Eylül, Gregoryen Takvimi'ne göre yılın 273. (Artık yıllarda 274.) günüdür.

Olaylar

1517 - Oruç Reis, Cezayir zaferini elde etti.
1520 - Kanuni Sultan Süleyman tahta çıktı.
1930 - İlk sivil tayyarecilerimizden Vecihi Bey, kendi yaptığı tayyaresiyle Göztepe'den Yeşilköy'e uçtu. Vecihi Bey, Anadolu halkına ilk uçak gezilerini yapma olanağı da sağlamıştı.
1949 - Mao Zedung, Çin Halk Cumhuriyeti başkanı seçildi.
1956 - Soprano Leyla Gencer, San Francisco'da konser verdi.
1960 - Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu.
1961 - Suriye, Birleşik Arap Cumhuriyeti'nden ayrılarak bağımsızlığını ilan etti.
1978 - Başbakan Bülent Ecevit ilk Köy-Kent uygulamasını Bolu'nun Mudurnu ilçesine bağlı Taşkesti köyü'nde başlattı.
1991 - İstanbul Metrosu'nun ön tünel inşaatı başladı. Açılışı Sosyal Demokrat Halkçı Parti Genel Başkanı Erdal İnönü yaptı.
2005 - Karikatür Krizi başladı.

Doğumlar

1207 - Mevlânâ Celaleddin-i Rumi, Fars şair (ö. 1273)
1924 - Truman Capote, ABD'li yazar (ö. 1984)
1936 - Sevgi Soysal, Türk yazar (ö. 1976)
1936 - Engin Ünal, Türk milli yüzücü
1964 - Monica Belluci, İtalyan oyuncu ve eski model
1974 - Daniel Wu, Çin asıllı Amerikalı yönetmen,yapımcı ve aktör
1978 - Malgorzata Glinka, Polonyalı voleybolcu
1979 - Ferdi İhsan Ünal, Türkiye'nin 113 saat boyunca radyo kanalında canlı yayın yapan ilk program yapımcısı
1979 - Primož Kozmus, Slovenyalı atlet
1985 - Olcan Adın, Türk futbolcu
1985 - T-Pain, ABD'li hip hop, R&B şarkıcısı, prodüktör

Ölümler

1579 - Sokollu Mehmet Paşa, Osmanlı devlet adamı (d. 1505)
1676 - Sabetay Sevi, Musevi din adamı (d. 1626)
1955 - James Dean, ABD'li oyuncu (d. 1931)
1985 - Simone Signoret, Fransız oyuncu
1999 - Avni Akyol, Türk siyasetçi (d. 1931)

Vikipedi, özgür ansiklopedi

29 Eylül 2008 Pazartesi

İyi Bayramlar...

Bayramlar;

Dostluğu, sevgiyi ve geleceği... Aşımızı, ekmeğimizi, soframızı. Hüznümüzü, acımızı, yalnızlığımızı paylaştığımız; birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve dostluğumuzu en sıcak şekilde hissedeceğimiz günlerdir.

Bu bayramlardan birini daha yaşamak üzereyiz. Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bu günlerde RAMAZAN BAYRAMINIZI en içten dileklerimle kutlar, bayramın ülkemize huzur, bolluk, bereket, barış içinde kardeşçe bir yaşam sürdüreceğimiz bir ortam getirmesi dileğiyle, tüm sevdiklerinizle sağlık, mutluluk, neşe, başarı, bolca para, sevgi ve huzur içinde bir bayram geçirmenizi dilerim….

İyi Bayramlar…….


BİZİM AYKAN VE BEN

26 Eylül 2008 Cuma

Can Yücel'den‏

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine..
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen
yanağından makas al..
Sonra,şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı? Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde
güller açtıracak..
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun.. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun...
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun..
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?

Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!

Can Yücel

Kandil Kutlaması

Ettiğiniz her dua, derdinize deva, hastalığınıza şifa, gözünüze nur, geçmişinize huzur, evinize bereket getirsin. Kandiliniz Mübarek olsun!

Hatırladıkça "HATIRLANIR", Sevdikçe "SEVİLİRSİN", Tövbe ettikçe"GÜNAHSIZ", Şükrettikçe "ZENGİN" olursun. Tövbeleriniz makbul, dualarınız kabul. KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN!

25 Eylül 2008 Perşembe

Bir gülümseme;

*Bir gülümseme; sevginin ve insan olmanın anahtarıdır.

*Bir gülümseme; iç dünyamızın güzelliklerini, dışa yansıtır.

BİR GÜLÜMSEME KÜLFETİ KALDIRIR VE ÇOK ŞEY KAZANDIRIR

*Bir gülümseme; evde saadet, iş yerinde muvaffakiyettir.

*Bir gülümseme; başkalarına ikramda bulunmak demektir.

*Bir gülümseme; vereni fakirleştirmeden, alanı zenginleştirir.

*Bir gülümseme; bir an sürer, bazan ise ebediyen yaşar.

*Bir gülümseme; yorgun olan insanı dinlendirir.

BİR GÜLÜMSEME ÜMİTSİZ OLANA ÇOK ŞEY BAHŞEDER

*Bir gülümseme; karanlık bir çehreyi aydınlatabilir.

*Bir gülümseme; satın alınmaz, rica ile elde edilemez.

*Bir gülümseme; ödünç verilmez, çalmak da mümkün değildir.

*Bir gülümseme; kendiliğinden verilmedikçe, işe yaramaz.

*Bir gülümseme; ona ihtiyacı olanlara ilaç gibi gelir.

BİR GÜLÜMSEME SEVGİ KÖPRÜLERİNİ SAĞLAMLAŞTIRIR

*Bir gülümseme; bazan bir hayat kurtarır.

*Bir gülümseme; bazan bir savaşı da önler.

*Bir gülümseme; bazan gülümseyemeyeni gülümsetir.

*Bir gülümseme; sadaka yerine geçer, sevap kazandırır.

*Bir gülümseme; gülümsemeye ihtiyacı olana bol bol verin.

*Bir gülümsemeye; gülümseyemeyenlerin, ihtiyacı olduğunu unutmayın !

Bir gülümseme için hiç kimse,ona ihtiyaç duymadan yaşayacak kadar zengin ve kuvvetli değildir..!

24 Eylül 2008 Çarşamba

Hayyam'dan..

ÖMER HAYYAM BU ŞİİRİ TAM 800 YIL ÖNCE YAZMIŞ !



'Irmaklarından şaraplar akacak' diyorsun

Cennet-i alâ meyhane midir?

'Her mümin'e iki huri' diyorsun

Cennet-i alâ kerhane midir?

* * *

Tanrı bize cennette vaat ettiği şarabı

Niçin haram etsin bu dünyada, akla sığar mı?

Bir sarhoş arap, devesini vurmuş Hamza'nın

Peygamber de yasak etmiş arap'a şarabı

* * *

Beni özene bezene yaratan kim? Sen

Ne yapacağımı da yazmışsın önceden

Demek günah işleten de sensin bana

O zaman nedir o cennet cehennem?

* * *

Kim senin 'yasa'nı çiğnemedi ki söyle?

Günahsız bir ömrün ne tadı kalır söyle.

Yaptığım kötülüğü kötülükle ödetirsen eğer

Seninle benim aramda ne fark kalır ki söyle

* * *

Tanrı bizi çamurdan yarattığında

Biliyordu bu dünyada ne işimiz olacak

İşlediğim günahlar hep onun emriyledir

O halde cehennemde beni niçin yakacak?

* * *

İsyan edip karşında duracağım, neredesin?

Karanlığı, ışığa yoracağım, neredesin?

İbadete karşılık cenneti alacaksam

'Bağış mı ticaret mi' diye soracağım, neredesin?

* * *

Kör cehalet çirkefleştirir insanları.

Suskunluğum asaletimdendir.

Her lafa verecek bir cevabım var elbet

Lakin bir lafa bakarım laf mı diye,

Bir de söyleyene bakarım adam mı diye

* * *

Dünya, üç beş bilgisizin elinde

Sanırlar ki tüm bilgiler kendilerinde

Üzülme, eşek eşeği beğenir

Bir hayır var sana kötü demelerinde

* * *

Sen bu dünyanın sırrına eremezsin

Erenlerin dilini de sökemezsin

Öyleyse iç şarabı, cennet et dünyayı

Öteki cennete ya girer, ya giremezsin

* * *

Niceleri geldi, neler istediler

Sonunda dünyayı bırakıp gittiler

Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?

O gidenler de hep senin gibiydiler

******

İçin temiz olmadıktan sonra

Hacı hoca olmuşsun kaç para

Hırka, tespih, post, seccade güzel

Ama TANRI KANAR MI BUNLARA?



Sen sofusun hep dinden dem vurursun

Bana da sapık dinsiz der durursun

Peki, ben ne görünüyorsam O'yum

YA SEN NE GÖRÜNÜYORSAN O'MUSUN?



Sen içmiyorsan içenleri kınama bari

Bırak aldatmacayı ikiyüzlülükleri

ŞARAP İÇMEM DİYE ÖVÜNÜYORSUN AMA

YEDİĞİN HALTLAR YANINDA ŞARAP NEDİR Kİ..



Ey kara cübbeli senin gündüzün gece

Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere

ONLAR YARATANIN SANATI PEŞİNDELER

SENİNSE AKLIN ABDEST BOZAN ŞEYLERDE....



Ben kadehten çekmem artık elimi;

Tutmam senin kitabını minberini.

Sen kuru bir softasın, ben yaş bir sapık

CEHENNEMDE SEN Mİ DAHA İYİ YANARSIN, BEN Mİ?..



Seni kuru softaların softası seni

Seni cehenneme kömür olası seni

Sen mi haktan rahmet dileyeceksin bana ?

HAKKA AKIL ÖĞRETMEK SENİN HADDİNE Mİ ?



Yaşamın sırlarını bileydin

Ölümün de sırlarını çözerdin

Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok

YARIN AKILSIZ NEYİ BİLECEKSİN



Ey kör!

Bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş !

Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş !

Şu durmadan kurulup dağılan evrende

BİR NEFESTİR ALACAĞIN, O DA BOŞTUR BOŞ !

bir söz.

Kendi dişlerimin arasında olmasına rağmen kendi dilime hakim olamıyorsam, başkalarının diline nasıl hakim olayım?

bir söz..

Bir gülüş kadar içten
Bir gülüş kadar gerçeğiz
Kim olduğumuz, ne olduğumuz önemli değil
Kendimizi ifade edebildigimiz yerdeyiz
Sevildiğimiz kadar değil
Sevebildiğimiz kadar değerliyiz!

Belki;

Belki; bir Günaydın'la aydınlanır günün
Ve sonsuz mutluluk takılır belki aydınlığına…
Belki; bir kelimeyle çoğalır gülüşün
Ve çoğalarak bakarsın belki yaşamın tadına…
Belki; bir başka açarsın defterini bugün

Ve bir başka gülücük yansır belki dudaklarına…

Belki; bir barış şarkısı takılır aklına
Ve mutsuzluk yerine umut doğar belki yüreğine…

Belki; tutunursun bir bebeğin sıcaklığına
Ve pembe bulutlar yollarsın belki gökyüzüne…
Belki; reset yaparsın şimdi ki yaşamına
Ve yeni bir başlangıç olur belki bu gününe ...

Gerçek Sevgi...‏



Gerçek Sevgi...
Sevgiliyi bir beyaz güvercin gibi avuçlarına
alıp okşamak ve yüreğine bastırıp korumaktır.
Ama sevgiliyi daha güzel ufuklar bekliyorsa onu salıvermektir.
Onun uçsuz , bucaksız gökyüzünde kanat çırpışlarından sonsuz haz duymaktır.
Onun kendisinden uzaklaşmasına üzülmek değil,
gerçeğe uçmasına,hakikate yaklaşmasına sevinmektir. ..
'Beni bırakıp nereye gidiyorsun demek değil'
'gittiğin yerlerde dualarımla seni koruyacağım' diyebilmektir.

Gezilesi Siteler..‏

Türkiye'nin 81 ili Hakkinda Bilgiler Bu Sitede: www.turkiyetanitim.net

Kendi ilinizin Editorü Olmak icinde Mail ve msn: admin@kalbim.net Ekleyin

Kalplerin bulusdugu Ask sevgi dair hersey: www.kalbim.net

Bedava Yerli Yabanci Ucretsiz Film izleyin: www.Filmizleyin.net

Bedava sitenizi web sepetine ekleyin : www.websepeti.net

Türkiye'nin sinema kültürü : www.sinevizyon.com

23 Eylül 2008 Salı

HUZUR İÇİN KÜÇÜK SIRLAR‏

HUZUR İÇİN KÜÇÜK SIRLAR

· Ufak şeyleri dert etmeyin!
· Erkenden kalkmaya alışın!
· Hayatı olduğu gibi kabul edin!
· Tenkit etme isteğinizi bastırın!
· Bırakın ara sıra canınız sıkılsın!
· Rastgele iyilikler yapmaya çalışın!
· Başkalarını suçlamayı artık bırakın!
· Her şeye hâkim olmaya çalışmayın!
· Kusursuz olamayacağınızı kabullenin!
· Sabrınızı geliştirme egzersizleri yapın!
· Her an bir şeyler öğrenmeye açık olun!
· Konuşmadan önce derin bir soluk alın!
· İnsanların gözlerine bakın ve gülümseyin!
· Bırakın, çoğu zaman başkaları haklı olsun!
· Aynı anda birkaç şey yapmaya kalkmayın!
· Beterin beteri vardır, her hâlinize şükredin!
· Olağan şeylerdeki olağanüstünlüğü arayın!
· Bugününüzü son gününüzmüş gibi yaşayın!
· Herkesin onayını alamayacağınızı unutmayın!
· Yaptığınız iyiliklerden bahsetmemeye çalışın!
· Bulunduğunuz durumda mutlu olmaya çalışın!
· Öfkeniz kabarmaya başlayınca 10'a kadar sayın!
· Sizden başka herkesin bilgili olduğunu düşünün!
· Başka fikirlerde biraz olsun doğruluk payı arayın!
· Her gün biraz vaktinizi, minnettarlık için harcayın!
· Gördüğünüz her şeyde Yaradanın izini unutmayın!
· Hizmeti, hayatın değişmez bir parçası hâline getirin!
· İnatla savunduğunuz iddiaları yumuşatmaya çalışın!
· Kimsenin sözünü kesmeyin, cümlesini siz bitirmeyin!
· Sahip olmak istediğinizi değil, elde ettiğinizi düşünün!
· Daha fazlası daha iyidir, diye düşünmekten vazgeçin!
· Herkesin farklı olabileceğini anlayın ve saygı gösterin!
· Unutmayın ki, insan edindiği huylardan meydana gelir!
· Sevgi kapasitenizi geliştirip, hayatınızı sevgi ile doldurun!
· Gerçeği olduğu gibi kabul edin, çünkü hayat âdil değildir!
· Ölünce, yapılacak işler listesinin dolu olacağını unutmayın!
· Unutmayın, 100 yıl sonra burada bambaşka insanlar olacak!
· Olumlu ve olumsuz düşünce kartopunun çığ gibi büyüyeceğini
ve ilerde dağ gibi meseleler çıkaracağını göz önüne alın!

22 Eylül 2008 Pazartesi

SUYA SAHİP ÇIKALIM

SUYA SAHİP ÇIKALIM
SU KOYVERMEYELİM:)))

1-SU BÖREĞİ VE SULU KÖFTEYİ AZ TÜKETELİM

2-GİDENİN ARDINDAN SU DÖKMEYELİM

3-KIZLARA VE ERKEKLERE SULANMAYALIM

4-SULU BOYA YERİNE KURU BOYA KULLANALIM

5-MEYVE SUYU DEĞİL POSASINI TÜKETELİM

6-KİMSENİN ARKASINDAN SU SIZDIRMAYALIM

7-SULU ŞAKALAR YAPMAYALIM

8-ÇOK YÜRÜYÜP AYAĞIMIZA KARA SULAR İNDİRMEYELİM

9-KİMSEYİ BİR KAŞIK SUDA BOĞMAYALIM

10-HAVADAN KONUŞALIM SUDAN KONUŞMAYALIM

11-SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEYELİM

12-SÖZÜMÜZDE DURALIM SUKOYUVERMEYELİM

17 Eylül 2008 Çarşamba

Bardağın Dolu Tarafı

İş Hayatının insanlara kazandırdıkları:

  • Emek verilerek kazanılan ilk paranın heyecanı
  • İnsan tanıma yeteneği
  • Ekonomik bağımsızlık
  • Artan sorumluluk duygusu
  • Takım çalışmasının önemini anlama
  • Gelişen yaratıcılık
  • Sabretmeyi öğrenme
  • Geniş iş ve arkadaş çevresi
  • Karar verme becerisi
  • Artan özgüven
  • Liderlik vasıflarının gelişmesi

" Başlamak için en uygun zamanı beklersen hiç başlamayabilirsin. Şimdi başla; şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla." ~Aldous Huxley

" Körlerin ülkesinde, tek gözlü insan kral olur."~D.Erasmus

" Sanatçı olmanın en kolay yolu fotoğrafçı olmaktır. Sıkıysa müzisyen ol."~Ara Güler

Beraber yürüttük biz bu yollarda

Beraber yürüttük biz bu yollarda


2002, Lehman Brothers:

"Türk ekonomisi istikrarlı."

"Türkiye iyi yolda."

2003, Lehman Brothers:

"Doğru adımlar atılıyor."

"Türkiye övgüyü hak ediyor."

2004, Lehman Brothers:

"Performansınız etkileyici."

"Türkiye’nin enerjisi büyüleyici."

2005, Lehman Brothers:

"En hızlı gelişen ülke, Türkiye."

"Reformlar çok başarılı."

2006, Lehman Brothers:

"Türk piyasası kaya gibi sağlam."

"Türkiye dalgalanmaya dayanıklı."

2007, Lehman Brothers:

"Türkiye krizden etkilenmez."

"Cari açık sorun göstergesi değil."

2008, Lehman Brothers:

"YTL güçlü kalacak."

"Faizde düşüşler yaşanacak."

"Türkiye’de döviz kuru artmaz."

"Türkiye büyümeye devam eder."

"Türkiye’de siyasi risk azaldı."

"Yaz sonu ciddi rahatlama olur."

*

Dün, Lehman Brothers:

"Battık!"

*

Bu, bozacıydı.

Sıra şıracıda.

Yılmaz ÖZDİL
17.09.2008

YAŞAM İÇİN ÖNERİLER

YAŞAM İÇİN ÖNERİLER

-İnsanlara beklediklerinden daha çok şey ver ve bunu zevk alarak yap.
-Dinlediğin her şeye inanma, sahip olduğun her şeyi harcama ve istediğin kadar uyuma.
-'Seni seviyorum' dediğinde, CİDDEN SÖYLE.
-Üzgünüm dediğinde, o kişinin gözlerinin içine bak.
-Evlenmeden önce en az 6 ay nişanlı kal.
-Başkalarının düşleriyle asla alay etme.
-Anlaşmazlık durumlarında, dürüst ol.
-Kimseyi kırma, hakaret etme.
-İnsanları akrabalarına göre yargılama.
-Yavaş konuş, ama hızlı düşün.
-Anneni ara.
-Kaybettiğinde, ders al.
- Küçük bir anlaşmazlığın büyük bir arkadaşlığı bozmasına izin verme.
-Telefona cevap verirken gülümse.Seni arayan kişi bunu sesinden anlayacaktır.
-Biraz yalnız kal.
-Allah`a güven ama arabanı kilitle. (Deveni bağla sonra tevekkül et).
-sevgi dolu bir atmosfer önemlidir.
- Huzurlu ve uyumlu bir ortam yaratmak için elinden geleni yap.
-Geçmişte çok yaşama.
-Bildiklerini paylaş. Ölümsüzlüğü elde etmenin bir yoludur.
- Dua et. Duada, ölçülemeyecek bir güç saklıdır.·
-Sana sevgi gösterisinde bulunan birini engelleme.
-Başkalarının işine burnunu sokma.

15 Eylül 2008 Pazartesi

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ ? -5

Aylar ve anlamları

Olay, Sezar döneminde geçiyor.

Julius Sezar, takvimdeki karışıklıkları çözmesi için Mısırlı astronomi bilgini Sosigenes’e emir veriyor.
o zamanlarda 1 yılın 365 gün 6 saat sürdüğü biliniyor.

Sosigenes de çözüyor :
HER YIL 365 GÜN ÇEKECEK.
HER YILDAN 6 SAAT ARTACAK.
ARTAN SAATLER 4 YILDA BİR TAKVİME EKLENECEK VE O YIL 365 + 24 SAAT = 366 GÜN OLACAK.

366 gün 12 eşit parçaya bölünmediği için 6 ay 30 gün, diğer 6 ay 31 gün çekecek.
Peki 365 gün çeken yıllarda aylara göre dağılım nasıl olacak ?
Yüce Sezar emir veriyor :
365 GÜN ÇEKEN YILLARDA EN SON AYDAN 1 GÜN DÜŞÜLSÜN.

O zamanlar yılbaşı, Mart ayında. yani Şubat, yılın son ayı. (September=7, October=8, November=9, December=10 da buradan geliyor)
Böylece Şubat ayı, 4 yılda bir 30 gün, diğer yıllarda 29 gün olmuş.

Yüce Sezar, bununla da yetinmeyip aylardan birine kendi ismini vermiş : JULIUS, yani JULY.

Sonradan imparator olan Augustus, Sezar’dan aşağı kalmamış ve sonraki
aya kendi ismini vermiş : AUGUSTUS, yani AUGUST.

Ancak Julius Sezar’ın ayı 31 günken Augustus’un ayı 30 gün olur mu ?
O da emir vermiş : YILIN SON AYINDAN 1 GÜN DAHA ALIN, BENİM AYIMI DA 31 GÜN YAPIN.

Zavallı Şubat’tan 1 gün daha alınmış ve Ağustos’a eklenmiş. O gün bu gündür Şubat ayı, 4 yılda bir 29 gün, diğer yıllarda 28 gün,

Sezar’ın ayı Temmuz ve Augustus’un ayı Ağustos da peş peşe 31 gün çeker oluvermiş.

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ ? -4

Gözler neden farklı renktedir?

İnsanların gözlerinin sadece iris denilen orta tabakası renklidir. İrisin ortasında göz bebeği vardır ve ışık bu açıklıktan içeri girerek gözün arkasına geçer. Saydam tabakanın arkasında yer alan iris, kaslar sayesinde, gelen ışık miktarına göre göz bebeğinin boyutlarını değiştirir.

İrisin renkli olmasının sebebi içindeki pigmentlerdir. İris renksiz olsaydı gözümüze gelen ışık içerden tekrar dışarı yansıyarak görüşümüzü bozardı. Renkli olması nedeniyle bu yansımayı önler veya en aza indirir. Gözün renginin görme fonksiyonuyla alakası yoktur. Yansımayı önleme görevi için mavi olmuş, kahverengi olmuş fark etmez.

İrise rengini veren ‘melanin’ denilen bir pigmenttir. Pigmentlerin iris hücrelerinde dağılışları gözün rengini belirler. Eğer bir gözde bunların sayısı çoksa gözün rengi kahverengi, azsa mavi olur. Yeşil gözleri koyu bir zemin üzerindeki yağlı pigmentlerin sarımtırak noktalan oluştururlar. Yeşil göz hayranları için bu renge yağın sebep olduğunu öğrenmek şaşırtıcı olmalı.

Koyu renk saçlı ve derili insanların vücutları daha çok melanin ürettikleri için gözleri de genellikle kahverengidir. Açık tenlilerin gözleri ise melanin azlığından mavi veya yeşil olur. Ancak unutulmamalı ki göz renginde kalıtım ve genler çok önemli rol oynarlar. Koyu renkli bir insan yedi göbek gerideki mavi gözlü bir büyüğünün göz rengini alabilir.

Göz renginin göze giren ve retinaya ulaşan ışık miktarı ile bir ilgisi olmadığı gibi görüş kapasitesi üzerinde de etkisi yoktur. Melanin eksikliği olan ve ‘albino’ diye adlandırılan beyaz saçlı, kirpikli hastaların gözleri ışığa çok hassastırlar. Buradan melaninin gözde ışığa karşı bir koruma işlevi yürüttüğü de anlaşılıyor.

Doğdukları zaman bebeklerin gözleri mavi veya laciverttir. Bunun sebebi vücutlarının henüz yeterli pigment üretmeye başlamamış olması ve irisin moleküler yapısı nedeniyle sadece mavi rengi yansıtmasıdır. Bu durum birkaç ay içinde değişir, melanin üretimi ile beraber bebekler ömür boyu sahip olacakları göz rengine kavuşurlar.

Bazı insanların göz renkleri ortada bir sebep yokken değişebilir. Bilimsel olarak göz renkleri maviden kahverengiye 15 dereceye ayrılır. Araştırmacılara göre Kafkasya kökenli yetişkinlerin yüzde 10-15′inin göz renklerinde sonradan değişim görülüyormuş ama 15 derecelik skalada 3 dereceyi geçmediği için çok belirgin bir renk farkı oluşmuyormuş.

İki gözün farklı renklerde olması, kedi ve köpeklerin bazı türlerinde yaygınken insanlarda çok nadir görülür. Genellikle genetik kökenlidir ve görüş kapasitesini etkilemez. Tarihte Büyük İskender’in gözlerinin de farklı renklerde olduğu rivayet edilir. Aynı renkteki gözlerden birinin sonradan farklı renge dönüşmesi ise çok ciddi bir hastalığın belirtisi olabilir.

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ ? -3

Her açtığımızda neden ALO deriz?
Telefonu açışımızda kullandığımız “Alo” sözcüğünün Allessandra Lolita Oswaldo isimli kişinin kısaltılmış adı olduğunu biliyor muydunuz?

Peki, neden bir başkasının değil de Allessandra Lolita Oswaldo'nun ismi?

Telefonu icat eden Graham Bell, ilk hattı sevgilisinin evine çekmişti. Atölyesinde telefon çalınca arayanın Allessandra Lolita Oswaldo'dan başkası olamayacağını bildiğinden Graham Bell, telefonu açar açmaz “Allessandra Lolita Oswaldo” diyordu. Bell, zamanla sevgilisine, adını kısaltarak hitap etmeye başladı ve telefonu her açışında onu “Ale Lolos” diye karşıladı. Çalışmaları uzadıkça Bell, sevgilisinin adını daha da kısalttı ve öne iki heceli bir ad buldu: “Alo!” Allessandra Lolita Oswaldo, geliştirip, tüm kente yaymaya çalıştığı telefondan başka bir şey düşünmeyen sevgilisinin bitmek tükenmek bilmeyen deneylerinden rahatsız olmaya başlayınca Graham Bell'i telefonuyla baş başa bırakıp onu terk etti. Yaşlı Bell, sevgilisinin bir gün onu arayacağı umuduyla telefonun başından ayrılmadı. Kentte çekilen telefon hatlarının sayısı da giderek artmaya başlamıştı. Bell'i artık başka kişiler de arıyordu. Fakat o, telefonun her çalışında kendisini sevgilisinin aradığını sanarak telefonunu “Alo” diyerek açıyor ve herkes “Alo” diyordu. O günlerde hemen herkes telefonu açtıklarında Alexander Graham Bell'in anısına saygı olarak “Alo” demeye başladı. Bugün hepimizin kullandığı “Alo” sözcüğü işte buradan geliyor.

Sevdiğim sözlerden..

Mutluluk insanı tatlı yapar. Başarı ışıltılı..
Zorluklar güçlü.. Hüzün insanı insan yapar,
yenilgi mütevazı..

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ ? -2

13 rakamı neden uğursuzdur?

13 sayısının uğursuz olduğuna ilişkin inanç dünyada o kadar yaygındır ki, yaşamı birçok yönde ciddi olarak etkilemektedir. Bazı ülkelerde evlerin kapılarına 13 numarası verilmez, uçaklarda 13. koltuk sırası yoktur, apartmanlarda, otellerde 13. kat ya 1 2 A’ dır ya da 1 4 ‘tür. 13 numaralı oda yoktur. Olsa bile insanlar o odada kalmak istemezler. Hatta ayın 1 3 ‘ünde işe gelmeme, uçak ve tren rezervasyonlarının iptali, alışverişin düşmesi ve benzeri davranışların ABD ‘ye günde milyonlarca dolara mal olduğu söylenmektedir. Bu inanç bir fobi yani bir çeşit korku hastalığı olarak kabul edilmiş olup adı ‘triskaidekaphobia’dır.
Genel olarak bu inancın, Hz. İsa’nın meşhur son yemeğindeki havarilerin sayısından kaynaklandığı sanılsa da, kökü çok daha eskilere mitolojik tanrıların yaşadığına inanılan çağlara, İskandinavya topraklarına kadar gider.
O zamanlarda ışık ve güzellik tanrısı Balder bir ziyafet verir. Balder Vikking’lerin meşhur tanrısı Odin ile Frigga’nın oğulları olup, ay kraliçesi Nanna’mn da eşidir. Bu ziyafete 12 kişi davetli iken, yalanların ve hilelerin tanrısı Loki, davetli olmadığı halde, zorla 13. kişi olarak katılmak ister. Ancak bu arada çıkan tartışmada, Loki diğer tanrılar tarafından da çok sevilen Balder’i öldürür.
Bu mitolojik hikaye ve inanış İskandinavya’dan Avrupa’nın güneyine kadar yayılır. Hıristiyan din adamları bu halk masalını kullanırlar ve Hz. İsa’nın son yemeğine uygularlar. Hıristiyan versiyonunda Balder’in yerini Hz. İsa, Loki’nin yerini de hain Judas alır. Bu yemekten sonra 24 saat içinde de Hz. İsa çarmıha gerilerek öldürülür. Bu nedenle Hıristiyanlarda akşam yemeğinde 13 kişi bir araya gelirse bunlardan birinin başına bir felaket geleceğine inanılır.
Bu inanışlara göre 13 sayısı uğursuzdur ama ayın cumaya rastlayan 13. günü hepten uğursuzdur. Ancak böyle bir günde doğmuşsanız tam tersi, yani 13 sizin uğurlu gününüzdür.
Cuma gününün uğursuz sayılmasına Havva anamızın Adem babamıza elmayı (bence “ayva”yı!) cuma günü yedirtip cennetten kovulmasına sebep olması, Hz. Nuh zamanındaki büyük selin cuma günü olması, Hz. İsa’nın cuma günü çarmıha gerilmesi gibi olaylardan biri veya hepsi neden olmuş olabilir. Müslümanlar ise Hz. Adem’in cuma günü yaratıldığına inandıklarından bu güne diğer günlerden daha çok değer verirler.
13 sayısının uğursuzluğuna duyulan inancın kökeninde bir yıl içinde ayın 13 kez dolunay olarak gözükmesinin yattığını söyleyenler de vardır

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ ? -1

Sonbahar da yapraklar niçin sararır?

Her yıl sonbahar mevsimi ile birlikte ağaçlar, dinlenme dönemlerine girerler.

Yaprakları tek tek sarı renge bürünüp, kıvrılır, sonra da dökülür. Bundan sonra ağaç, artık bir sonraki ilkbahara dek çok az bir gelişim gösterir.

Bu, belki biraz hüzünlüdür ama, yaprakların önce sarı, sonra kahverengi ve kırmızı renge dönüşmeleri çok ilginç bir görünüm ortaya koyar.

Bu olayın açıklanması çok kolaydır. Yaşayan birer organizma olarak bitkiler, yaprakların sağladığı organik maddelerden yararlanarak beslenmek zorundadırlar.

Aynı zamanda, tıpkı hayvanlar gibi, kullanmadıkları maddeleri dışarıya atarlar. Hayvanların bu maddeleri hemen dışarı atabilmelerine karşın bitkiler, bu maddeleri sonbahara dek bünyelerinde bulunan bezlerde saklarlar.

Yaprak dökme zamanı geldiğinde, ağaç, yapraklarda bulunan tüm yararlı maddeleri özümler ve geriye kalan işe yaramaz maddeleri yaprakları ile birlikte döker, işte yaprağa sırası ile sarı, kahverengi ve kırmızı rengi veren de budur.

14 Eylül 2008 Pazar

bir söz..

Gönüldeki söz, gönülü özleştirir, geliştirir. Susmakla can, yüzlerce gelişmeye nail olur. Söz dile geldi mi öz harcanır gider. Az harca da güzelim öz, elde kalsın. Az söyleyen adamda derin bir düşünce vardır. kabuğa benzeyen söz arttı mı, iç yok olur...
Alıntı..

13 Eylül 2008 Cumartesi

Beynin 11 ilacı

İşte beynin 11 ilacı


Kahvaltı yapın, gazlı içeceklerden uzak durun... Uzmanlar, bu ve bunlar gibi beyni geliştirecek, hafıza ve zekâ gerilemesini önleyecek bir liste hazırladı. Uzmanlar, hafıza ve zekâ körelmesinin önüne geçerek beyin gücünü artıracak 11 maddelik bir öneri listesi hazırladı. İşte beyin gücünü artıracak yöntemler:

1- Akıllı ilaçlar: 'Modafinil' gibi ilaçlar, beyni 90 saat boyunca uyanık tutuyor. Beynin bir bölgesinden diğerine veri akışını sağlayan kimyasalları artırıyor.

2- Yiyecekler: Protein açısından zengin besinler yarar sağlıyor. Düzenli kahvaltı yapmak da zihinsel performansı artırıyor; gazlı içecekler tam tersi etki yapıyor.

3- Müzik: Özellikle Mozart dinlemenin matematiksel zekâyı artırdığı ve müzik derslerinin, çocukların IQ'sunu yükselttiği belirlendi. Ancak pop müziğin böyle bir etkisi görülmedi.

4- Biyonik beyin: Elektrotlarla beyne az miktarda elektrik akımı vermenin, beynin gücünü artırdığı belirtiliyor.

5- Zihinsel egzersizler: Zor matematik soruları zekâyı keskinleştiriyor. 5 hafta boyunca zihinsel egzersiz yaptırılan çocukların IQ'su 8 puan yükseldi.

6- Hafıza oyunları: İskambil destesindeki her kartı bir karakterle özdeşleştirip tüm karakterlerin yer aldığı bir hikâye yaratarak, 52 kartı sırasıyla hatırlayabilirsiniz.

7- Uyku: 21 saat boyunca uyumamak, beyin üzerinde sarhoşluk gibi bir etki yaratır. 2 saatlik çalışmadan sonra iyi bir gece uykusu uyumak, öğrenmeyi kolaylaştırır.

8- Yürüyüş: Haftada 3 kez yarımşar saat yürüyüş yapmak; öğrenme, konsantrasyon ve mantık gücünü yüzde 15 artırır.

9- Hobiler: Örgü ören, bulmaca çözen yaşlıların Alzheimer gibi hastalıklara yakalanma riskinin daha az olduğu tespit edildi.

10- Konsantrasyon: Bu da beyin için önemli bir egzersiz! Bir iş üzerindeyken, kısa süreli bir dikkat dağılması sonrasında yeniden konsantrasyon sağlamak yaklaşık 15 dakika sürer.

11- Nörolojik tarama: Beyin içindeki hareketliliği gösteren tarayıcılar, beynin aktivitelerini kontrol etmekte de kullanılabilir.

(Milliyet)

12 Eylül 2008 Cuma

TUHAF KİTAPLAR

Bazı kitapların isimleri, en az içerikleri kadar tuhaf olabiliyor

The Bookseller dergisi ‘En Tuhaf İsimli Kitap’ ödülünü verdi. İşte en tuhaf isimli kitaplardan bazıları.

The Anger of Aubergines
'Patlıcanların Öfkesi'

Bombproof Your Horse
'Atınızı Bomba İşlemez Kılın'

Coyotes I Have Known
'Tanıştığım Çakallar'

Fancy Coffins
'Şık Tabutlar'

God Makes Sex Great
'Seksi Harikulade Yapan Tanrı’dır'




The Aesthetics of the Japanese Lunchbox,
'Japon Sefertası Estetiği'

The Joy of Chicken
'Tavuk Coşkusu'

Reading Toes
'Ayak Parmaklarını Okumak'

Reusing Old Graves
'Eski Mezarları Yeniden Kullanmak'

The Sexual Politics of Meat
'Etin Cinsel Politiği'

Tattoed Mountain Women and Spoon Boxes of Daghestan
'Dağıstan’ın Dövmeli Dağ Kadınları ve Kaşık Kutuları'


Rats: For Those Who Care
'Fareler: Aldırış Edenlere'

How to Shit in the Woods
'Çalılıklara Büyük Tuvaletinizi Nasıl Yaparsınız'

Knitting with Dog Hair
'Köpeğinizin halıya, koltuğa, yatağa yorgana yapışan tüylerini biriktirip nasıl atkı, bere vesaire örebilirsiniz.'

Greek Rural Postmen and Their Cancellation Numbers
'Yunanistan’daki Taşra Postacıları ve İptal Numaraları'

People Who don’t Know They’re Dead
'Öldüğünden Bihaber İnsanlar'

TEMBELLÝK YASASI

TEMBELLİK YASASI

Madde 1 : İnsanlar yorgun doğar dinlenmek için yaşar.
Madde 2 : Çalışmak yorar.
Madde 3 : Gündüz dinlen ki gece rahat edesin.
Madde 4 : Yatağını kendini sevdiğin gibi sev, içinden çıkamayacağın gibi yap.
Madde 5 : Yarın yapabileceğin işi bugün yapma.
Madde 6 : Bugünün işini yarına bırakma, erteleyebileceğin kadar ertele.
Madde 7 : Dinlenen birini görünce otur ona yardım et.
Madde 8 : Oturmak mümkünse ayakta durma, yatmak mümkünse oturma.
Madde 9 : Tembellikten kimse ölmemiş.
Madde 10 : Çalışma isteği duyunca biryere otur isteğin geçmesini bekle. (netten)


__._,_.___

BAŞARININ SIRRI

BAŞARININ SIRRI



İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu.
Bir zamanlar çok başarılı bir insan olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı.
Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu.
Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. Nefes almak için parka gitti.


Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı.
Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu.'Çok üzgün görünüyorsun.
Seni rahatsız eden birşey olduğu belli… Benimle Paylaşmak ister misin?' diye sordu yaşlı adam.
İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, 'Sana yardım edebilirim'dedi. Çek defterini çıkardı.
İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı.
Çeki ona verirken de şöyle dedi:
'Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin.
Hadi al' dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu.
İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500.000 dolar yazıyordu
ve imza ise John Rockefeller'e aitti, yani o gün için dünyanın en zengin adamına.
'Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim' diye düşündü.
John Rockefeller'e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti.
Bu değerli çeki kasasına koydu.



Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı.
Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı.
Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu.
Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna koyabilmişti.


Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı.
Tüm bir yıl boyunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti.
Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü.
Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı.
Hemşire 'Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir' dedi.
'Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor.
Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor' diye ekledi.
Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.
İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı.
Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı.
Birden, hayatının akışını değiştiren şeyin para olmadığını fark etti.

Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı.
Başarının sırrı, kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır.
Başka yerde aramaya gerek yok.

11 Eylül 2008 Perşembe

Dünyanın En Gereksiz 20 Aleti

Yoğurt makinesi, havlu ısıtıcısı, yumurta doğrayıcı, lazerli makas ve daha neler neler 'Başta ‘parlak bir fikir’ oldukları düşünülüp hayata geçirilseler de günlük kullanımda çok da ihtiyacımız olmayan alet edavatlar onlar.
Mükemmel bir kesim için lazerli makasa ya da pantalonunuzun kırış kırış olmaması için pantalon ütüsüne ne dersiniz? Cazip öneriler, cazip tasarımlar' Ancak gelin görün ki en gereksiz aletler listede yerlerini alıyorlar.

Daily Mail gazetesinde yer alan habere göre yüzlerce dükkanda yapılan araştırma sonucu ‘en gereksiz aletler’ listesindeki bazı aletlerin gerçekten yararlı olduğu, birçoğununsa para tuzağından başka bir şey olmadığı sonucu ortaya çıkmış.

Örneğin yaklaşık 400 dolara satılan bir elektrikli tırnak törpüsünün ‘en gereksiz aletler’ listesinde başı çekmesi şaşırtıcı değil. Yapılan araştırmaya katılan 4 bin 500 tüketici, elektrikle ya da pille çalışan mumları bu listede üçüncü sıraya oturtuyor. Normal muma göre daha güvenli olan bu mumlar, yine de yararsız bulunuyor.

İşte en gereksiz 20 alet:
1. Elektrikli tırnak törpüsü 2.Lazerli makas
3.Elektrikli mum
4.Soda buharı makinesi
5.Spa masajı aleti
6.Fondü seti
7.Saç şekillendirici
8.Yumurta kaynatıcı
9.Elektrikli kumaş düzleştirici
10.Elektrikli bıçak
11.Pantolon ütüsü
12.Yüz buhar makinesi
13.Saatli çay makinesi
14. Mini disk çalar
15. Yüz gerdirici makine
16. Yumurta doğrayıcı
17.Elektrikli konserve açacağı
18.Yoğurt makinesi
19.Havlu ısıtıcısı
20.Sırt kaşıyıcı

Aziz Nesin'den inciler………………..

Aziz Nesin'den inciler………………..

''1934 yılında soyadı kanunu çıktı. Her Türk kendine bir soyadı
alacaktı. Herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için insanların
bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı.

Dünyanın en cimrileri 'eli açık',

dünyanın en korkakları 'yürekli',

dünyanın en tembelleri 'çalışkan' gibi soyadları aldılar.

Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine
'çevikel' soyadını almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan,
özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını
kapışıyorlardı.


Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da
sona kaldım.

Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından,
kendime 'nesin' soyadını aldım. Herkes 'nesin' diye
çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.''

Keriz Feneri

Keriz Feneri


Aslında makalenin başlığını “Zenginin Malı Züğürdün Çenesini Yorar” koyacaktım. Ancak evvelki gün Fikrimyok sitesinde Yılmaz Danacı ağabeyin “Keriz Feneri” başlıklı makalesini okuyunca, tamam bu olay iki kelimeyle bundan güzel anlatılamaz dedim ve başlığı arakladım.

Hakikaten biz şimdi neyi konuşuyoruz?

Alan razı, veren razı…

Kimse ben dolandırıldım diye sağa sola müracaat etmemiş. Aynen Konya’da kaçak Kur’an Kursunda LPG patlaması sonucu çocukları ölen ailelerin davranışlarını sergilemişler. Tipik tarikat dayanışması.

Geçen gün Yılmaz Özdil “Deniz Feneri Az! Okyanus Feneri lazım bunlara…” başlıklı makalesinde konuyu çok güzel özetlemişti.

Mealen; bu tip derneklere yardım yapanlar zaten iyilik olsun diye yardım yapmıyor, cennetten tapu satın almak maksadıyla ve tipik tarikat dayanışması mantığıyla yardım yapıyor. İyilik olsun diye yardım yapmak isteseler işte Mehmetçik Vakfı orada. Bebeğine çorap alamadan vatani hizmete koşan Mehmetçiğe yardım etmeyip de Tanzanya’da yoksullara iftar yemeği vermeye çalışan kafaların paralarının böyle dolandırılması sevaptır, demiş.

Bu derneğe para kaptırmış olmanın verdiği sersemlikle bana sövüp sayacaklara önce şunu söyleyeyim. Ben bu parayı toplayanlarda zerre kadar hata bulmuyorum. Adamlar sağ gösterip sol vurmuyor. Dobra dobra bu işi yapıyor. Cumhuriyet’in sermayeli burjuvazisine karşılık, ılımlı dincilerin sermayeli burjuvazisi yaratılıyor. Ne yaparsın, elde para yok… Parayı da sokakta bulacak halleri yok ya. Yandaş ve fikirdaşlardan bu parayı imece usulüyle topluyorlar. Veren de Allah rızası için veriyor, alan da Allah rızası için alıyor…

Bu ilk örnek mi? Yıllardır bu memlekette samimi Müslümanların ihlaslı yardımları din tüccarlarınca paraya tahvil edilmedi mi?

Ve meydanı öyle pratik uygulamalarla boş bıraktılar ki, acıma ve merhamet duygusu gelişmiş temiz insanlarımız bile yardım edeceği bir kurum ortada kalmadığı için bunların safına kaydı.

Kızılay’ın vatandaşın gözünden düşürülerek, meydanın boş bırakılması sadece din tüccarlarının gayreti ile olmadı ki… Gazete koleksiyonlarına bir bakın. Kızılay’daki rant nedeniyle kavgasız gürültüsüz geçen bir başkanlık seçimi gördünüz mü? Beceriksiz yönetimlerce 2nci Dünya Savaşından kalma malzemeler depolarda hala bekletilmiyor muydu? Millet hastanelerde röntgen cihazı sırası beklerken Kızılay’ın depolarında en son teknoloji röntgen cihazları nasıl buharlaştırıldı? Kızılay yönetiminde yolsuzluk yapanların büyük bir kısmı hala yargılanmıyor mu?

Benim bile başıma geldi. 13 defa Kızılay’a kan bağışında bulunmama rağmen, kız kardeşimin ameliyatı için bir ünite kan lazım olduğunda; kan bağış kartımla birlikte İzmir Kızılay Kan Merkezine müracaat etmiş, ancak kan bulunmadığı yanıtı almıştım. Ardından bir aracı bulup, para vermiş ve aynı kan merkezinden parayla kan almıştım. Bu olaydan sonra Kızılay’a kan bağışını bıraktığım gibi bağışlayacaklara da engel oldum.

Özet olarak, Kızılay gibi bin bir emekle kurulmuş kurumlar bu hale düşünce milletin bir kısmı böyle din tüccarları tarafından aldatıldı.

Aslında bu mazeret değil. Zira gözümüzün önünde kanlı canlı örnekler vardı.

Bosna halkı için toplanan paralar nasıl hortumlandı? Hortumlayanlara da ne oldu? Ya YİMPAŞ, KOMBASSAN, Jet Fadıl olayları ne çabuk unutuldu.

Biz de hiçbir şey olmaz. Nihayetinde bu keriz avcıları kendi yandaşlarının 41 milyon eurosunu hortumlamışlar. Bu parayla ancak kıytırık bir holding kurulur.

Şikayetçi olan da yok. Kime ne? Bunu ancak Almanya gibi ciddi devletler sorun edip, göz göre göre yapılan bir hortumlamaya müsaade etmezler. Sadece ciddi devletler.

Bakın bakalım, vatandaştan bu kadar büyük paralar toplamış bu dernek İç İşleri Bakanlığınca bir kere denetlenmiş mi?

Güldürmeyin adamı.



Böyle bir yolsuzluk bile bu ülkede tencere dibin kara atışmasına dönüştü. Yuh olsun…

Bir tarafta böyle bir yolsuzluk varsa, millet adına bu işi araştırmakla görevli Başbakan, diğer tarafta yolsuzlukları ancak kendi menfaatleri zarar gördüğünde açıklayacak cesarete sahip bir medya patronu. İkisi de birbirine demediğini bırakmadı. Merak etmeyin kısa sürer. Yeni bir rant konusu açıldığında veya birbirlerinin kuyusunu kazacak yeni bir belge ele geçirilene kadar ateşkes ilan ederler.

Bu işin soruşturmasından da kimse zarar görmez. Ne Deniz Fenerciler, ne de Aydın Doğan bu işten zararlı çıkmaz. Biz de fuzuli yere çenemizi yorarız. Kimsenin masum rolü oynamasına gerek yok, arif olan anlar meselinde olduğu gibi biz göreceğimizi gördük. Bizim gibi ülkelerde böyle yolsuzluk konularının sonuca ulaştırılması mümkün değil. Bundan da bir şey çıkmayacak. Her zaman olduğu gibi ölen öldüğüyle, çalan çaldığıyla kalır.

Baksanıza, Deniz Feneri Yöneticisi yaptığı basın toplantısında yarım saat Almanya’daki Deniz Feneri Derneği ile herhangi bir ilişkilerinin olmadığını anlattıktan sonra; bir gazeteci, “siz Almanya’daki Deniz Feneri’nden yardım aldınız mı” diye sorunca, “Evet aldık, sadece 6 milyon küsur euro, ancak hepsinin belgesi var” cevap vermiş. Nasıl hiçbir ilişkileri yokmuş, bende anlamadım! Acaba bu Almanya’daki Deniz Feneri biz istesek bize 10 euro verir mi?

Buna karşılık, Deniz Fenercileri de Aydın Doğan Hilton arazisine istediği imar tadilatını yaptıramadığı için böyle bir kampanya başlattı diye serzenişte bulunuyorlar. Yok daha neler? Bu mesele yaklaşık 2 yıl önce çeşitli basın organlarında dile getirildi ama çıkarlar bir yerde kesiştiği için kısa sürede hasır altı edildi.

Hilton arazisindeki imar tadilatını bir kenara bırakın, ben hayatım boyunca Hilton gibi bir otelde bir gece kalmadım, kalamam da… Aydın Doğan’da menfaatleri için önüne kim çıkarsa basını dozer gibi kullanarak ezmeyi alışkanlık haline getirmiş biri. Göreceksiniz, ortak bir nokta bulup sulh edecekler.

Olan millete oluyor. Enerjimizi böyle tüketiyoruz. Milletin paraları böyle havada uçuşturulurken, Türkiye yılda 10 milyon euro aidat ödeyemediği için CERN merkezinde yapılan “Büyük Hidron Çarpıştırıcısı” deneyine katılamadı. Bizdeki “Büyük Çarpışma” Başbakanla Doğan grubu arasında olduğu için böyle küçük şeylerle uğraşmıyoruz.

●●●●●

Hakikaten son dakika aklıma geldi. Arkadaşları toplasam da, adı Keriz Feneri olan yeni bir yardım derneği kursam, halk benim samimiyetime inanır mı? Gerçekten de yardım gönderenlere açık ve samimi bir şekilde keriz muamelesi yapacağız. Biz de iki yüzlülük yok…
Sedat ONAR
11.09.2008

7 Eylül 2008 Pazar

bir söz...

Boş zaman yoktur
boşa geçen zaman vardır.

Tagore

5 Eylül 2008 Cuma

SELAM VER :))

SELAM VER

Her sabah evinden işe çıkarken
Kapına, bahçene dur da selam ver
Yol boyunca devam edip giderken
Kuşlara ,dostlara dur da selam ver

Kötüye ve iyiye selam vermeyi
Öğret herkese de selamlamayı
Sonrada cebinden çıkartıp aynayı
Unutma kendine de selam vermeyi

Kendinle barışık ol,güne başlarken
Düşünki başka mutluluk yok ,yaşarken
Bölüş herkesle mutluluğu dost iken
Böylece mutlu ol,mutlu kıl yaşarken

Kaybettiklerimiz...

Bunları bilseydik ormanların yaprağına dokundurmazdık herhalde:

* Ormanlar yazın ısıyı 5-8 C düşürür, kışın 1-5 C yükseltir.
* Bugünlerde bol bol yaktığımız bir hektar Ladin ormanı 32 ton, Kayın ormanı 68 ton,

*Çam ormanı ise 40 ton toz emer.

* 25 m boyun bir Kayın ağacı saatte 1,5 kg oksijen üretir.
*100 yaşındaki bir Kayın ağacı 40 kişinin (kirlettiği) çıkardığı karbondioksiti yok eder.

* 100 yaşındaki bir Kayın ağacı yılda 30 ton su çekerek erezyonu ve seli önler.

* Kan kanserinden ölme riskini 5'te bire düşüren bitkilerin yayılma alanlarının % 90'ı yok edilmiştir. Tabi bizler tarafından.

* Türkiye'de, koruma altındaki ormanlar tüm ormanlarının % 2'sini oluşturmaktadır. Gerisi insan kılığındaki orman katillerinin insafına bırakılmıştır.

* Ormanlardan elde edilen 1 ton kağıt için;

* 30 yaşında 60 ağaç,

* 300 Kwh enerji,

* 60,000 Lt su,

* 400 kg fuel oil

tüketilmektedir.


* Türkiye 1980 yılında en çok ormanı olan ülke sıralamasında
33 üncü idi, 1990 yılında 55 inciliğe düştü..!

* Türkiye yani bizler dünyada ormanlarını en hızlı tüketen ülkeler sıralamasında 2 nci durumdayız. Birinci ise İRAN. Herhalde bu derece ile gurur duydunuz.

* Ormanlar azalmakta bundan sonra ne yapacağız, tozu kim emecek, karbondiositi kim yok edip yerine oksijen üretecek, selleri kim önleyecek, kağıdı nereden bulacağız vs vs vs

* İYİ DÜŞÜNÜN, geleceğinizi yani çocuklarınızı ve torunlarınızı düşünün!

Sordum Hayat Nedir? Dediler ki;

Hayat mutlu yaşamaktır
Ölüme hazır olmaktır
Hayat değer vermektir
Dost kıymetin bilmektir
Hayat su gibi akmaktır
Ve denize kavuşmaktır
Hayat bir limandır
Kısa bir zamandır
Hayat yaşamayı bilmektir
Şehadet ederek ölmektir
Hayat bir içim sudur
Yaşama tutkusudur
Hayat ertelemedir
Bilinmez neye gebedir
Hayat bir tutkudur
Allah'ın lutfudur
Hayat aşık olmaktır
Bir yere tutunmaktır
Hayat hep merak etmektir
Merakını gidermektir
Hayat hazırlanmaktır
Birazcık zorlanmaktır
Hayat nefes alıp vermektir
Ölürken günahsız ölmektir
Hayat bilmediğini bilmektir
Ve öğrenmeye devam etmektir
Hayat elinle kalem tutmaktır
Hakkıyla talebe okutmaktır
Hayat bir misyon yüklenmektir
Sabırsızlıkla beklenmektir
Hayat ölümü bilmektir
Ölüme gülümsemektir
Hayat dimdik durmaktır
Haktan yana olmaktır
Hayat bir süre yaya yürümektir
Yaşlanıp ayağını sürümektir
Hayat herkese selam vermektir
Tüm insanlara gülümsemektir
Hayat günahlara dalmaktır
Sonra dönüp pişman olmaktır
Hayat yaşarken uyumaktır
Ancak ölümle uyanmaktır
Hayat bir gaflete dalmaktır
Kendinden intikam almaktır
Hayat candır canandır
Allah'a kul olmandır
Hayat yaşamaktır
Hep canlı olmaktır
Hayat kısa bir çizgidir
Ya da yanık bir ezgidir
Hayat insanları sevmektir
Güzel yaşamak ve ölmektir
Hayatın manevi bir yönü vardır
Hayat ölümle son bulmayacaktır
Hayat yokuşa tırmanmaktır
Her şeyi hak edip almaktır
Hayat bir alış veriştir
Belki karlı bir iştir
Hayat belki her şeydir
Belki de hiçbir şeydir
Hayat zorlu bir imtihandır
Ölüm zilin çaldığı andır
Hayat sorumluluktur
Sosuz bir mutluluktur
Hayat yemek içmektir
Nefsani bir istektir
Hayat yaşamaktır
Yaşamak sanattır
Hayat bence paradır
Parasız hayat çok zordur
Hayat sağlıktır, sevgi, saygıdır
Yarına duyulan derin kaygıdır
Hayat hoşgörüdür ve özgürlüktür
Hayattan ders almamak bir körlüktür
Hayat kimine göre kafayı çekmektir
Sarhoş olup demlenip kendinden geçmektir
Tiryakiye sorarsan derin bir nefes almaktır
Çıkan acı dumanda keyifle boğulmaktır
Hayat yerle gök arasında sıkışıp kalmaktır
Geçmişten ders alıp, geleceğe uzanmaktır
Hayat her gün dikleşen merdiveni çıkmaktır
Her gün doğan yeni güne umutla bakmaktır
Hayat bize verilen sınırlı bir zamandır
Aslında bizim için ÇETİN bir imtihandır
Hayat mezardan sonrasını görmektir
O günler için bonus biriktirmektir

alıntı..

4 Eylül 2008 Perşembe

Rusya Krizi ve AKP\'nin Beceriksizliği

Rusya Misilleme (mi) Yapıyor?

Rusya Federasyonu, Gürcistan ile yaşadığı gerginliğe paralel olarak Türkiye\'den gider mallara ambargo(!) koymaya başladı. Daha açıkçası Türk mallarını gümrüklerde tek tek saymaya başladı. Bunun anlamı Türkiye\'ye zorluk çıkarmak ve malların zamanında girişini engellemektir. Tabii Rusya bunu durup dururken yapmadı. Daha önce de yaş sebze ve meyve ile ilgili benzer sorunlar yaşanmıştı. Şimdi ise başka bir uygulamayla karşı karşıyayız. Bunun, Türkiye\'nin Gürcistan\'ı desteklemesi ve ABD gemilerinin boğazlardan geçişine izin vermesine misilleme olarak yapıldığı medyada tartışıldı. Hatta İngiliz The Guardian gazetesi ve Reuters haber ajansı gibi uluslararası kuruluşlar bu değerlendirmelere sayfalarında yer verdi. Nedeni ne olursa olsun, ortada bir sorun var ve ihracatçılarımız mağdur olmuş durumda. Kimse bu sorunun nasıl çözüleceğini bilmiyor.

Kürşat Tüzmen\'in Sözde Resti(!)

Hafta başında Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, kulağımıza hoş gelecek şekilde karşılıklılık esasına dayalı olarak Türkiye\'nin de önlemler alacağını söyledi. Bu önlemlerin neler olacağını söyleyenlere de \"bekleyin görürsünüz!\" dedi. Tüzmen daha sonra \"Türk ihraç ürünlerine Rusya\'da neler uygulanıyorsa biz de aynı şekilde Rusya\'nın ürünlerine aynı şeyleri uygulayacağız\" diye konuştu.
\"Biz de gümrüklere talimat verdik. Karşı yaptırım uygulayacağız. Böylelikle Rusya\'nın eline pimi çekilmiş bomba verdik\" diyen Tüzmen ziyarette bulunduğu Çin\'deki Sincan Uygur Bölgesi\'nden benzer bir açıklama yaptı ve \"Rus ürünleri bugünden itibaren kırmızı hatta alındı\" dedi. Yani Tüzmen uygulamanın başladığını söylüyordu.

AKP\'nin Kafa Karışıklığı: Tüzmen\'i Yalanlayan Yalanlayana!

Ancak, Tüzmen\'in bu resti havada kaldı! Hükümet Sözcüsü Devlet Bakanı Cemil Çiçek, bakanını yalanladı. Çiçek şöyle dedi: \"Dış ticaretten sorumlu bakan arkadaşımız Sayın Tüzmen\'in bu olumsuz gelişmeler karşısında mukabil tedbirlerin alınmasına yönelik bir talebi söz konusu olmuştur. Bakanlar Kurulu\'nda bu da değerlendirildi. Bu konuda olumlu bir karar almadık. Biz ilişkilerin en iyi şekilde sürdürülmesini arzu ediyoruz. Sayın Tüzmen kendi yönünden talebini iletmiştir ama biz ona olumlu cevap vermedik. Öyle bir karar almadık.\"
Çiçek\'in bu sözleri, Tüzmen\'in Rusya\'yla ilgili açıklamalarını hükümetin onayı olmaksızın yaptığı şeklinde yorumlandı. Ancak, kesin olan bir şey var ki; Tüzmen\'in söylediği şey yalanlanmış oldu.
Tüzmen\'e başka bir yalanlama da Gümrük Müsteşarı Mehmet Emin Zararsız\'dan geldi! Zararsız böyle bir uygulamanın olmadığını söyledi. Bu arada Dış Ticaret Müsteşarlığı\'nın 29 Ağustos Cuma günü Gümrük Müsteşarlığı\'na gönderdiği yazıda, \"Konunun aciliyeti ve ülkemizin ekonomik ve ticari haklarının korunmasını teminen uluslararası kurallara ve teamüllere uygun olarak Rusya Federasyonu\'ndan yapılan ithalatın gümrüklerde sıkıntıya yol açmayacak şekilde, kademeli olarak kırmızı hatta yönlendirilmesi ve gümrük işlemleri prosedürünün Rus tarafının tutumuna bağlı olarak mütekabiliyet esasıyla sonuçlandırılması uygun olacaktır\" şeklinde talepte bulunduğu ajanslar tarafından duyuruldu.
Bakanlar Kurulunda, Rusya\'ya karşı gümrüklerdeki uygulamayla ilgili bir açıklama yapılacaksa bile bunun Tüzmen tarafından değil, gümrüklerin bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı tarafından açıklanabileceğinin konuşulduğu kulislerde ifade ediliyor. Bu kapsamda, Tüzmen\'in \"gümrüklerin kendisine bağlı olduğu 59\'uncu Hükümet döneminden kalma alışkanlıklarını sürdürdüğü\" yorumu yapılıyor.

Erdoğan\'dan Tüzmen\'e: \"Ne yapmaya çalışıyor bu adam?\"

Tüzmen\'in \"Kırmızı Hat uygulamasına başladık. Rusya\'nın eline pimi çekilmiş bir bomba verdik\ " şeklindeki sözleri hükümet için bardağı taşıran son damla olmuş gibi görünüyor. Başka bir deyişle pimi çekilmiş bomba Tüzmen\'in kendi elinde kalmış gibi görünüyor. Bakanlar Kurulu\'nda da bu konunun gündeme alındığı, Başbakan Erdoğan\'ın dış politikada yaşanan kritik günlerde Tüzmen\'in bu açıklamalarına büyük öfke göstererek \"ne yapmaya çalışıyor bu adam\" dediği ve bunun üzerine Bakan Tüzmen\'in hükümet olarak yalanlanması gerektiğine karar verildiği belirtiliyor.
Milliyet Gazetesi yazarı Fikret Bila\'ya konuşan Başbakan Erdoğan Rusya ile yaşanan krizle ilgili olarak şöyle bir değerlendirme yapmış:
\"Şimdi Gürcistan olayından sonraki süreçte bizi bir tarafa doğru itmeye çalışıyorlar. Bazıları tümüyle ABD\'nin, bazıları tümüyle Rusya\'nın tarafına itmeye çalışıyor. Oysa biri en yakın müttefikimiz olan ABD, diğeri ise enerji başta olmak üzere önemli ticaret hacmimizin bulunduğu Rusya. Ben Türkiye\'nin tümüyle bir tarafa itilmesine müsaade etmem. Türkiye\'nin ulusal çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre hareket ederiz. Şimdi Rusya dediğiniz zaman bizim için önemli bir enerji kaynağı. Ayrıca çok önemli seviyede ticaretimizin olduğu bir ülke. 10 binin üzerinde TIR\'ımız bekliyor orada. Doğalgaz alımımız, enerjiye olan ihtiyacımız belli. Şimdi bunları yok sayabilir misiniz? Sayamazsınız. Rusya ile ekonomik, ticari ilişkilerimize baktığınızda Rusya\'yı göz ardı edemezsiniz. O halde Türkiye kendi çıkarları doğrultusunda bir denge gözetecektir. Taraflardan birine doğru itilmesi doğru değildir. Ayrıca, işte biz enerji bağımlılığımız olmasın, enerji kaynaklarımız zenginleşsin diye bu nedenle uğraşıyoruz. Yenilenebilir, temiz kaynaklara yöneliyoruz. Rüzgâr, su kaynakları, güneş ve nihayet nükleer enerji gibi. Bütün amacımız enerjiyi kendi kaynaklarımızla üretmek.\"
Bundan Sonra Ne Olur? Ne Yapılmalı?
Yukarda yazılanlar durumun ciddiyetini, AKP Hükümetinin ciddiyetsizliğini ve kafa karışıklığını yansıtıyor. Aslında bu kafa karışıklığı arasında Başbakan Erdoğan\'ın söyledikleri en mantıklı sözler gibi görünüyor. Ancak, çok gecikmiş ve her zaman olduğu gibi bıçak kemiğe dayandıktan sonra yapılan açıklamalar, sanki hükümet içi bir çekişme gibi kamuoyuna yansımıştır. Evet, bir ölçüye kadar Başbakan\'ın söyledikleri doğrudur, ama çok gecikmiştir. Hükümet, sanki Lavrov\'un söyleyeceklerini bir görelim sonra bir tavır belirleriz anlayışı içindedir.
Evet Rusya ticari ve siyasi ilişkilerimiz açısından önemli bir ülkedir. Rusya\'daki Türk yatırımları 5 milyar doları, üstlenilen müteahhitlik projeleri ise 25 milyar doları aşmıştır. Rusya ile ticaret hacminin 2008 yılı sonunda 38 milyar dolara ulaşması bekleniyordu. Türkiye, geçen yıl Rusya\'ya 4.7 milyar dolar ihracat gerçekleştirirken, 23.5 milyar dolar da ithalat gerçekleştirdi. Türkiye, 6.7 milyar dolarlık doğalgaz, 4.9 milyar dolarlık ham petrol, 4.4 milyar dolarlık petrol yağı ve bitümenli minerallerden elde edilen yağ ithal etti. Yani ithalatın yaklaşık % 64\'ü petrol ve doğalgaz ürünlerinden oluşuyor.
Kısacası, Rusya Türkiye için önemli bir ticari partner, ama bizim Rusya\'ya bağımlığımız daha fazla. Yani, bir misilleme durumunda bizim zararımız Rusya\'dan çok daha fazla ve ciddi olacaktır. Yani \"Ruslar ile Rus Ruleti\" oynamak tehlikeli görünüyor. \"Pimi çekilmiş bomba\" kendi elinde kalan ve Rusya\'ya değil, kendisine \"kırmızı hat\" uygulanan Tüzmen\'in çıkışı ilk bakışta yüreğimize su serpse de, uzun vadede zararları ciddi olabilir.
Bu konuların diyalogla çözümlenmesi en doğru yoldur. Ancak, bunun için de önceden hazırlanmış bir strateji gereklidir. Her konuya günübirlik çözümlerle yaklaşan AKP Hükümeti maalesef bu konuda da benzer bir yaklaşım içindedir. İnşallah bir an önce sorun çözülür ve ihracatçılarımızın zararları ciddi boyutla ra ulaşmaz.
Belki bu kriz bize enerjide ne kadar Rusya\'ya bağımlı olduğumuzu (petrolde % 40, doğalgazda %64!) hatırlatır da enerji arz güvenliği açısından bazı önlemler almamıza vesile olur inşallah! (Hiç ümidim yok, ama yine de \"Amin!\" diyelim...)

Doç. Dr. Mehmet Günal

1 Eylül 2008 Pazartesi

Gözlerin arasındaki ilişkiyi biliyor musun?

Onlar birlikte göz kırparlar, birlikte ağlarlar, her şeyi birlikte görürler ve birlikte uyurlar.

Buna rağmen asla birbirlerini görmezler.

Arkadaşlık bunun gibi olmalı.

Arkadaşsız hayat cehennem gibidir.

Dünyanın en iyi arkadaşı haftası.

Senin en iyi arkadaşın kim?

Bunu bütün iyi arkadaşlarına gönder.

Eğer ben de onlardan biriysem bana da gönder.

Eğer üçten fazla gelirse sen gerçekten sevilen birisin...



SEVGİLERİMLE...