29 Eylül 2025 Pazartesi

Mutfak Ekonomisi

Tencereler vardır; paslanmış bir yoksulluğu taşır kimi zaman, kimi zaman da bereketin has kokusunu… Ama bugün, birçok hanede tencere sadece akşam yemeği için değil; ekonominin vicdanı için de kaynıyor. Mutfak, ekonominin görünmeyen kalbidir; buradaki hareketlilik, sadece patatesin fiyatıyla değil, milletin umuduyla da ilgilidir. Bir hanede soba yanıyorsa, sofraya konan tas da iktisadın en sade bir yansımasıdır. İktisat terbiyesiyle meseleye baktığınızda, devletin bütün politikalarının nihai sonucu nihayetinde mutfaktaki buharın sıcaklığında ölçülür.

TÜİK’in Rakamı mı? Pazardaki Torba mı?

TÜİK’in açıkladığı rakamlar elbette bir işlev taşır; fakat pazardaki teyzenin torbasının ağırlığına bakmak daha hakiki bir göstergedir. Gıda enflasyonu, sabah pazara giden emeklinin adımlarını bile yavaşlatan bir mesele hâline geldi. Bir kilo domatesin 30 lirayı bulduğu bir düzende, vatandaş markete girdiğinde sadece fiyatlarla değil, hayal kırıklıklarıyla da karşılaşıyor. “İndirim rafı var mı?” diye sormak artık utanılacak bir durum değil; aksine, bütçeye sadakatin zarif bir hatırlatması. Elbette bazı kalemler var ki sadece ekonomik değil; sosyolojik bir yük taşıyor: Ayçiçek yağı, un, yumurta… Bunlar bugün sadece gıda değil, geçim sembolüdür.

Tencereden Taşan Hikâyeler

Geçen ay Fatih’te bir mahalle bakkalında oturuyordum, vitrindeki eski kantarın yanında ayaküstü çay içenlerle sohbetin arasında kayboldum. İçeri, bastonuna dayanarak giren yaşlı bir amca girdi. Belli ki ömrünü bu sokaklarda geçirmiş, yüzünde geçmişten bugüne akan bir yorgunluk vardı. Raflara doğru yöneldi, uzun uzun bakındı, sonra sessizce kasaya yaklaşarak sadece bir ekmek aldı. Kasiyer “Başka bir şey?” diye sorduğunda dudaklarının kenarında buruk bir tebessüm belirdi: “Yok evladım... Vallahi eskiden bir tas çorba yetiyordu, şimdi çorbanın da hesabı var. Torun gelir belki, ekmeği ikiye böleriz.” 

O an, sessizlik birden derinleşti. Raflardaki makarna kutuları, yağ şişeleri sanki daha sessiz oldu. Tencerede kaynayan değil, kaynamayan şeyin adıydı bu cümle: geçim değil, çaresizlik. O küçük dükkân, bir ekonomi makalesinden daha fazla şey anlatıyordu. Çünkü bir milletin ekonomik durumu en doğru şekilde, yaşlı bir amcanın alışveriş sepetinde okunur. Sade bir ekmek, bazen ülkenin en derin göstergesi olur.

Kaynayan Umutlar

Bu sessiz kriz, artık yalnızca bireysel gayretlerle aşılabilecek bir boyutta değildir. Çünkü mesele, tek tek hanelerde tutulan bütçe defterlerinden daha derin, sistemik bir çöküşün usulca sızan yankısıdır. İktisatçılar reformdan bahsederken, Anadolu’nun bağrında yıllardır konuşulan bir hakikati göz ardı etmemek gerekir: yerel üretim modelleri, kooperatifçilik ve alım garantili çiftçi politikaları, mutfağın yeniden kaynamasını sağlayacak mayalardır. Üreticiyle tüketiciyi doğrudan buluşturan bu yapılar, aracıların karını değil; toplumun nefesini düşünür. Zira mahallede süt dağıtan kooperatif aracı minibüsleri, yalnızca gıda değil; güven taşır. Bu modeller yeniden gündeme gelmeli, desteklenmeli; çünkü krizle mücadele etmek sadece makroekonomik sunumlarla değil, halkın elinin değdiği çözümlerle mümkündür.

Öte yandan kadınların evde yürüttüğü görünmeyen ekonomi de sıklıkla göz ardı edilir. Oysa bu çaba, devasa stratejilerin erişemediği yerlere sızan ince bir akıldır. Anadolu’nun birçok evinde mutfak, sadece yemek pişirilen değil; bütçenin dengelendiği, hayatın yeniden organize edildiği yerdir. "Ev idaresi, devlet gibidir" der büyükler… Çünkü orada adalet, tasarruf ve dağılım yeniden şekillenir. Eğer devletin harcında adalet eksikse, milletin tenceresinde huzur kaynamaz. Sabahattin Zaim’in veciz ifadesiyle, “Ekonomi insanın kendisiyle yüzleştiği aynadır.” Bugün aynaya baktığımızda, belki parlak grafikler görünmez ama çay ocaklarında, bakkal raflarında, evin küçücük mutfağında yankılanan bir çığlık vardır: sessiz ama esaslı. Susturulamaz, çünkü milletin sabrı sadece sessizlikten değil; çözüm arayışından beslenir.

Sofranın Sessiz Direnişi

Paylaşmak da bu hikâyenin bir parçası. Komşunun pişirdiğinden haberdar olmak, bazen bir tabak yemeği değil; bir moral destek anlamına gelir. Yusuf el-Karadâvî, “Rızkı paylaşmak, bereketi çoğaltır” derken sadece dini değil; iktisadi bir hakikati de dile getiriyordu. Mutfak seferberliği, sadece tariflerle değil; dayanışmayla mümkündür. Kooperatiflere duyulan güven, yerel üreticiye verilen destek ve tüketicinin bilinçlenmesiyle bu süreç yeniden sağlıklı bir zemine kavuşabilir.

Velhasıl mutfakta kaynayan her tas çorba bir ekonominin özeti gibidir. Tenceredeki buhar, sadece yemeğin değil; umudun da göstergesidir. Bugün tencereler sessiz ama inatçı bir direnç taşıyor. Çünkü bu millet sofrada dua etmeyi bilir; ama dua ederken hesabı da unutmaz. Saatleri ileri aldık belki; ama güneşi hâlâ göremedik. O güneş, yeniden kaynayan tencerelerle; sofralara yayılan bereketle doğacak.

Alıntıdır.

Yazar: Yusuf ÇELİK

Afet & Acil durum çalışmalarında, yerel yönetimlerin çocuk odaklı çalışmalarının güçlendirilmesi için atılacak adımlar nelerdir? Bu adımlar için nelere ihtiyaç vardır?

 

Afet ve acil durum çalışmalarında yerel yönetimlerin çocuk odaklı çalışmalarını güçlendirmek, hem afetlerin çocuklar üzerindeki etkilerini azaltmak hem de onların iyileşme süreçlerini hızlandırmak açısından büyük önem taşır. Yerel yönetimler, çocukların fiziksel, psikolojik ve duygusal ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak etkin bir müdahale ve destek sağlamak durumundadır. İşte bu hedefe ulaşmak için atılacak adımlar ve ihtiyaç duyulan unsurlar:

1. Çocukların Afetlere Karşı Duyarlılığının Artırılması

  • Adım: Yerel yönetimlerin afet eğitimlerini çocuklara uygun hale getirmeleri, afet anı ve sonrası için temel bilgilere dair farkındalık oluşturacak programlar düzenlemeleri.

  • İhtiyaç: Çocuklara yönelik afet bilgilendirme materyalleri (çizgi romanlar, animasyonlar, çocuk kitapları) ve eğitimcilerin bu materyalleri kullanabilmesi için eğitim.

2. Çocukların Güvenliğini Sağlamak İçin Erken Uyarı Sistemlerinin Geliştirilmesi

  • Adım: Afet öncesi, sırası ve sonrasında çocukların güvenliğini sağlamak için yerel yönetimler, afet uyarı sistemlerini çocuk dostu hale getirmeli. Bu, çocukların yaşına ve gelişim düzeyine uygun uyarı sistemleri tasarlamak anlamına gelir.

  • İhtiyaç: Çocuk dostu erken uyarı sistemlerinin kurulması, bu sistemlerin çocuklar tarafından anlaşılabilir olması için yerel eğitim ve test süreçleri.

3. Çocuklara Yönelik Psiko-Sosyal Destek Hizmetlerinin Artırılması

  • Adım: Afet sonrasında çocuklar, psikolojik travma yaşayabilir. Bu nedenle afet sonrası çocuklara yönelik özel psikolojik destek hizmetlerinin artırılması gerekir.

  • İhtiyaç: Psikologlar, pedagoglar ve sosyal hizmet uzmanlarının yerel yönetimlerle işbirliği içinde çalışması, afet sonrası çocuklar için kriz merkezleri kurulması.

4. Çocukların Barınma İhtiyaçlarına Özel Çözümler Üretilmesi

  • Adım: Afet sonrası, özellikle barınma sorunları yaşayan çocukların rahat bir ortamda korunabilmesi için çocuk dostu barınma alanları oluşturulmalıdır. Bu alanlar, çocukların güvenliğini ve psikolojik iyilik halini destekleyecek şekilde tasarlanmalıdır.

  • İhtiyaç: Çocuklar için ayrılmış alanlar, güvenli oyun alanları, ebeveynlerle birlikte barınma imkanı, ve hijyenik koşulların sağlanması için lojistik altyapı.

5. Çocukların Eğitim Hakkının Devamlılığının Sağlanması

  • Adım: Afetler sırasında eğitim süreçleri kesintiye uğrayabilir, bu da çocukların eğitim hakkını tehdit eder. Yerel yönetimler, afet sonrası okulları hızlıca tekrar faaliyete geçirmenin yanı sıra, geçici eğitim merkezleri kurarak çocukların eğitimine devam etmelerini sağlamalıdır.

  • İhtiyaç: Afet sonrası hızlı bir şekilde eğitime başlanabilmesi için öğretmenlerin, eğitim materyallerinin ve geçici okulları kurmak için gereken altyapının sağlanması.

6. Çocukların Katılımını Teşvik Edici Politikaların Geliştirilmesi

  • Adım: Çocukların afet hazırlık sürecine ve iyileşme çalışmalarına dahil edilmesi, onların ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılmasını sağlar. Çocuk odaklı afet yönetimi, çocukların haklarını tanıyan ve onlara ses olmayı hedefleyen yaklaşımlarla geliştirilmelidir.

  • İhtiyaç: Çocuk hakları, afet yönetimi ve psikolojik iyileşme alanlarında uzman kişilerle işbirliği ve çocukların katılımına yönelik eğitimlerin yerel yöneticilere verilmesi.

7. Yerel Yönetimlerde Çocuk Dostu Politikaların Kurumsallaştırılması

  • Adım: Afet ve acil durum yönetimi süreçlerinde çocukların özel ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulması için yerel yönetimlerin çocuk odaklı politikalar geliştirmesi gerekir. Bu, afet planlarında çocukların güvenliği ve ihtiyaçlarının ayrı bir başlık olarak ele alınmasını sağlayacaktır.

  • İhtiyaç: Afet planları ve protokollerinin çocuk dostu bir şekilde gözden geçirilmesi ve yerel yönetimlerin bu konuda sorumlu birimler oluşturması.

8. Çocuk Dostu Afet Eğitim ve Tatbikatlarının Düzenlenmesi

  • Adım: Yerel yönetimler, çocukların afetlere karşı hazırlıklı olmalarını sağlamak için düzenli tatbikatlar ve eğitimler yapmalıdır. Bu eğitimler, çocukların afet anında doğru tepkiyi vermeleri için uygun bir altyapı sağlar.

  • İhtiyaç: Yerel okullarla işbirliği içinde afet tatbikatları, çocuklar için hazırlanan oyun tabanlı eğitim araçları ve simülasyonlar.

9. Ailelerin ve Çocukların Bilgilendirilmesi

  • Adım: Afetler, genellikle aile içindeki çocukları daha fazla etkiler. Yerel yönetimler, çocukların ve ailelerinin afetlere dair temel bilgileri edinmelerini sağlamak için bilgilendirme kampanyaları düzenlemelidir.

  • İhtiyaç: Ailelere yönelik afet eğitimleri ve çocukların psikolojik iyileşme süreçlerine dair rehberlik hizmetleri.

10. Afet Sonrası Çocukların Fiziksel ve Ruhsal İyileşme Süreçlerinin Takip Edilmesi

  • Adım: Çocukların afet sonrası fiziksel ve psikolojik iyileşme süreçlerinin izlenmesi için yerel yönetimler, çocukların iyileşme süreçlerini takip eden bir mekanizma kurmalıdır. Bu süreç, çocukların uzun vadede sağlıklı bir şekilde toparlanmalarını destekler.

  • İhtiyaç: Uzman personel ve düzenli sağlık taramaları, ailelerin ve çocukların iyileşme süreçleri hakkında bilgilendirilmesi.

Sonuç olarak:

Yerel yönetimlerin çocuk odaklı afet çalışmaları için çok yönlü bir yaklaşım geliştirmesi gerekir. Bu, sadece afet anında değil, afet öncesi hazırlık ve sonrası süreçlerde de çocukların güvenliğini ve sağlığını koruyacak şekilde düzenlenmiş bir dizi adımı içerir. Bu adımların başarılı olabilmesi için hem yerel yönetimlerin hem de kamu, sivil toplum ve diğer paydaşların işbirliği içinde çalışması büyük önem taşır.

16 Eylül 2025 Salı

30.09.2025 tarihi itibariyle; Kurulu güç 121.021 MW oldu. Santral Sayısı: 37.823 adet oldu. 31 Temmuz 2024 ile 30 Eylül 2025 tarihleri arasında toplam 9.777 adet santral devreye girmiştir. Yine aynı tarihler arasında kurulu güçte 9.787 MW artış kaydedildi. Yılbaşından (01.01.2025) bu yana kurulu güç değerinde 5.677 MW artış kaydedildi. 

9 Eylül 2025 Salı

Enerji Krizinin Küresel Ekonomiye Etkileri

 

1. Giriş

Enerji, üretimden ulaşıma, sanayiden tarıma kadar ekonominin tüm sektörlerinde temel girdidir. Bu nedenle enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, küresel ekonomi üzerinde derin ve çok yönlü etkiler yaratır. Özellikle jeopolitik gerilimlerle tetiklenen enerji krizleri, yalnızca arz-talep dengesini değil, ülkelerin büyüme oranlarını, enflasyon seviyelerini ve yaşam standartlarını da doğrudan etkiler.


2. Enflasyon ve Maliyet Artışları

Enerji krizleri, özellikle petrol ve doğal gaz fiyatlarının artmasına yol açarak üretim maliyetlerini yükseltir. Bu durum “maliyet enflasyonu”na neden olur. Enerji maliyetlerinin yükselmesi:

  • Sanayi üretiminde hammadde ve işlem maliyetlerini artırır.

  • Ulaşım ve lojistik sektörlerinde giderleri yükseltir.

  • Isınma, elektrik gibi temel tüketim kalemlerinde zamlarla sonuçlanır.

Bu zincirleme etkiler, hem üretici fiyat endeksini (ÜFE) hem de tüketici fiyat endeksini (TÜFE) yukarı çeker.


3. Ekonomik Büyüme Üzerindeki Baskı

Yüksek enerji fiyatları:

  • Hanehalkı harcamalarını azaltır (çünkü enerjiye daha fazla harcama yapılır).

  • İşletmelerin üretim maliyetlerini artırarak kar marjlarını düşürür.

  • Yatırımları erteler veya iptal ettirir.

Sonuç olarak, ekonomik büyüme yavaşlar. Enerji ithalatına bağımlı ülkelerde bu etki daha da belirgin olur çünkü dış ticaret açıkları büyür ve döviz kurları üzerinde baskı oluşur.


4. Gelir Dağılımı ve Sosyal Eşitsizlikler

Enerji krizleri, düşük gelirli kesimler üzerinde orantısız bir yük oluşturur. Çünkü bu kesimler gelirlerinin daha büyük bir kısmını temel ihtiyaçlara (elektrik, ulaşım, ısınma vb.) harcamak zorundadır. Bu durum:

  • Enerji yoksulluğunu artırır.

  • Sosyal huzursuzlukları ve protestoları tetikleyebilir (örneğin: Sarı Yelekliler Hareketi – Fransa).

  • Devletleri sübvansiyon politikalarına yönlendirerek bütçe açıklarını büyütebilir.


5. Uluslararası Ticaret ve Enerji İthalatçıları

Enerji fiyatlarındaki ani artışlar, enerji ithalatçısı ülkelerin ticaret dengelerinde bozulmaya neden olur. Örneğin:

  • Avrupa ülkeleri, Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası LNG ve alternatif enerji kaynaklarına yönelmek zorunda kaldı.

  • Gelişmekte olan ülkelerde enerji faturası arttı, döviz rezervleri eridi, cari açıklar büyüdü.

Bu durum, enerji ithalatçısı ülkelerin para birimlerinin değer kaybetmesine ve dış borçlanma maliyetlerinin yükselmesine yol açtı.


6. Yatırımlar ve Piyasa Belirsizlikleri

Enerji krizleri, ekonomik öngörülebilirliği azaltır ve yatırımcı güvenini sarsar. Bu durum:

  • Enerji yoğun sektörlerde yatırımların ertelenmesine neden olur.

  • Finansal piyasalarda volatiliteyi (dalgalanmayı) artırır.

  • Küresel tedarik zincirlerinde aksamalara neden olarak üretim süreçlerini sekteye uğratır.


7. Alternatif Enerji ve Yapısal Dönüşüm

Kriz dönemleri, uzun vadede enerji dönüşümünü hızlandırabilir. Yüksek enerji fiyatları:

  • Yenilenebilir enerji yatırımlarını cazip hâle getirir.

  • Enerji verimliliği projelerine ve yeşil teknolojilere olan ilgiyi artırır.

  • Devletleri, enerji arz güvenliğini sağlamak için dışa bağımlılığı azaltacak yapısal reformlara yönlendirir.

Ancak bu dönüşüm kısa vadede maliyetlidir ve ekonomik toparlanmayı zorlaştırabilir.


8. Sonuç

Enerji krizleri, küresel ekonomide çok yönlü ve derin etkiler yaratır. Özellikle enflasyon, büyüme, gelir dağılımı ve ticaret dengeleri üzerindeki olumsuz etkiler, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde ciddi ekonomik ve sosyal sorunlara neden olabilir. Bu nedenle enerji krizlerine karşı dayanıklı bir ekonomi inşa etmek için:

  • Enerji çeşitlendirmesi,

  • Yenilenebilir kaynaklara yatırım,

  • Enerji verimliliği politikaları ve

  • Bölgesel işbirlikleri

hayati önem taşımaktadır. Aksi takdirde, jeopolitik gerilimler sadece diplomatik krizlere değil, aynı zamanda derin ekonomik türbülanslara da yol açmaya devam edecektir.

Jeopolitik Gerilimlerin Gölgesinde Enerji Krizi

 

Giriş

Enerji, modern devletlerin hem ekonomik büyümesi hem de ulusal güvenliği açısından hayati bir unsur haline gelmiştir. Ancak, enerji arzı ve güvenliği, giderek artan bir şekilde jeopolitik gerilimlerin etkisi altına girmektedir. 21. yüzyılda dünya, yalnızca enerji kaynaklarının tükenmesiyle değil, aynı zamanda bu kaynaklara erişimin politik bir silaha dönüşmesiyle de karşı karşıyadır. Bu yazıda, jeopolitik çatışmaların küresel enerji krizlerini nasıl tetiklediği, enerji güvenliğinin devletler arası ilişkilerdeki önemi ve gelecekte olası senaryolar ele alınacaktır.


1. Jeopolitik Gerilimlerin Enerji Üzerindeki Etkisi

a. Enerji Kaynaklarının Stratejik Konumu

Petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların büyük bir kısmı, siyasi istikrarsızlığın hüküm sürdüğü bölgelerde yoğunlaşmıştır. Orta Doğu, Hazar Havzası, Afrika'nın bazı bölgeleri ve Rusya gibi aktörler, küresel enerji piyasalarında önemli paya sahiptir. Bu bölgelerde yaşanan herhangi bir çatışma veya ambargo kararı, fiyatların hızla yükselmesine ve arz güvenliğinin tehlikeye girmesine neden olmaktadır.

b. Rusya-Ukrayna Savaşı Örneği

2022 yılında patlak veren Rusya-Ukrayna savaşı, enerji krizinin ne kadar hızlı ve yıkıcı olabileceğini gösterdi. Avrupa’nın enerji ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayan Rus gazının akışının kesilmesiyle birlikte, enerji fiyatları rekor seviyelere çıktı. Bu durum, Avrupa ülkelerini alternatif kaynaklara yöneltti, ancak kısa vadede ekonomik daralmalara ve halk üzerinde ciddi baskılara neden oldu.


2. Enerji Krizinin Küresel Ekonomiye Etkileri

Enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, yalnızca sanayileşmiş ülkeleri değil, gelişmekte olan ülkeleri de ciddi şekilde etkilemektedir. Yüksek enerji maliyetleri, üretim maliyetlerini artırmakta; bu da enflasyonu körüklemekte ve satın alma gücünü azaltmaktadır. Ayrıca, enerji krizleri gıda arzını da etkileyerek küresel çapta insani krizlere yol açabilmektedir.


3. Enerji Bağımlılığı ve Güvenlik Paradigmaları

Devletler, enerji bağımlılığını azaltmak amacıyla enerji çeşitlendirmesi, yenilenebilir enerji yatırımları ve stratejik enerji rezervleri oluşturma politikalarına yönelmektedir. Ancak bu adımlar kısa vadede çözüm üretmekte yetersiz kalabilir. Dolayısıyla, enerji güvenliği günümüzde askeri güvenlik kadar önemli bir ulusal güvenlik meselesi haline gelmiştir.


4. Yeni Güç Dengeleri ve Enerji Savaşları

Enerji, sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir güç unsurudur. Çin'in Orta Asya'daki enerji yatırımları, ABD’nin enerji bağımsızlığı politikaları, Avrupa’nın alternatif enerji koridorları (örneğin TANAP) geliştirme çabaları, yeni bir enerji merkezli çok kutuplu dünya düzeninin oluşmakta olduğunu göstermektedir. Bu durum, enerji kaynaklarının kontrolü üzerinden dolaylı çatışmaların artabileceğine işaret etmektedir.


5. Geleceğe Dönük Stratejiler

  • Yenilenebilir Enerjiye Geçiş: Güneş, rüzgar ve hidroelektrik gibi yenilenebilir kaynaklara yatırım, uzun vadede enerji krizlerinin önüne geçebilir.

  • Uluslararası İşbirlikleri: Enerji güvenliği küresel bir sorundur. Bu nedenle, uluslararası örgütler ve bölgesel işbirlikleri büyük önem taşımaktadır.

  • Enerji Verimliliği: Tüketim alışkanlıklarının değişmesi ve teknolojik gelişmeler, enerji talebini azaltabilir.


Sonuç

Jeopolitik gerilimler, enerji krizlerini tetikleyen başlıca faktörlerden biri haline gelmiştir. Devletler bu krizlere karşı dayanıklılık geliştirmek ve enerji arz güvenliğini sağlamak için politikalarını yeniden şekillendirmektedir. Ancak kalıcı bir çözüm, yalnızca kısa vadeli siyasi hamlelerle değil, uzun vadeli sürdürülebilir enerji stratejileri ile mümkün olacaktır. Bu bağlamda, enerji politikaları ile dış politika arasındaki ilişki her zamankinden daha kritik bir hâle gelmiştir.

8 Eylül 2025 Pazartesi

Jeopolitik Gerilimlerin Gölgesinde Enerji Krizi

 

Küresel enerji piyasaları, jeopolitik fırtınaların gölgesinde sarsılıyor. Brent petrol 67,75 dolara gerilese de, Rusya-Ukrayna savaşı, Kızıldeniz’deki Husi saldırıları ve ABD’nin Hindistan’a yönelik olası yaptırımları fiyat dalgalanmalarını körüklüyor. Avrupa’nın gaz stokları %95 doluluğa ulaşsa da, Rusya’nın ihracatı %80 azalttığı için LNG talebi artıyor; Çin’in ekonomik toparlanması bu talebi %15 yukarı çekti. Türkiye, enerji ihtiyacının %75’ini ithal eden bir ülke olarak bu kaostan doğrudan etkileniyor. 2024’te enerji ithalat faturası 70 milyar dolara yaklaşırken, 2025’in ilk yarısında %8 artarak 35 milyar doları buldu. Peki, Türkiye son yıllarda attığı adımlarla bu kırılganlığı ne kadar azalttı? 2030 ve 2053 enerji hedeflerinde nerede? Rakipleriyle yarışta nasıl bir konumda? IEA, Ember ve TÜİK verileriyle bu sorulara yanıt arayalım.

Küresel Enerji Sahnesi ve Jeopolitik Riskler

Rusya-Ukrayna savaşı, 2022’den beri enerji piyasalarını altüst etti. IEA’ya göre, Rusya’nın Avrupa’ya gaz ihracatını %80 kesmesi, 2023’te fiyatları tarihi seviyelere taşıdı; 2025’te LNG ithalatı %40 arttı. OPEC+ üretim artırırken, ABD’nin yeni LNG terminalleri arzı dengelemeye çalışıyor. Ancak Ember’in 2025 raporuna göre, fosil yakıt talebi 2030’da zirve yapacak; yenilenebilir kaynaklar aynı yıl kömürü geçerek en büyük enerji kaynağı olacak. Ortadoğu’da Husi saldırıları, Kızıldeniz ticaretinin %12’sini tehdit ederek petrol fiyatlarında %5-10 dalgalanma yarattı. Çin’in LNG talebindeki artış, küresel rekabeti kızıştırıyor.

Türkiye için bu tablo, hem risk hem fırsat. Enerji ihtiyacının %75’i ithal: doğalgazın %99’u, petrolün %90’ı dışarıdan. TÜİK verileri, jeopolitik risklerin 2025 enflasyonunu %2-3 artırabileceğini öngörüyor. Enerji güvenliği, bu nedenle yalnızca ekonomik değil, stratejik bir mesele.

Türkiye’nin Enerji Hamleleri: Bağımsızlığa Giden Yol

Son beş yıl, Türkiye’nin enerji bağımlılığını kırmak için attığı adımlarla şekillendi. 2020’de Karadeniz’deki Sakarya Gaz Sahası’nda keşfedilen 710 milyar metreküplük rezerv, 2023’te üretime başladı. 2025 itibarıyla saha, günlük 10 milyon metreküp gaz sağlıyor – bu, ihtiyacın %5’i ve 2026’da %10’a çıkacak. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, bu keşfin ithalat faturasını yılda 2-3 milyar dolar azalttığını hesaplıyor.

Yenilenebilir enerjide de ilerleme var. YEKA ihaleleriyle güneş ve rüzgar kapasitesi %50 arttı; 2025’te yenilenebilir kurulu güç 60 GW’a ulaştı (toplamın %55’i). Hidroelektrik %30, rüzgar %12, güneş %10 pay alıyor. Ember’e göre, 2024’te yenilenebilirden 150 TWh elektrik üretildi; kömürün payı %35’ten %25’e geriledi. Akkuyu Nükleer Santrali’nin ilk reaktörü 2025’te devreye girdi; tam kapasiteyle (4.800 MW) ihtiyacın %10’unu karşılayacak. YEKA-4 güneş projesi ise 1.000 MW’lık yeni yatırımı müjdeliyor.

IEA’nın Net Sıfır Senaryosu, Türkiye’nin enerji verimliliği politikalarının (örneğin, binalarda yalıtım) 2030’a kadar emisyonları %20 azaltabileceğini gösteriyor. TÜİK, ithalat bağımlılığının 2019’daki %77’den 2025’te %72’ye gerilediğini raporladı – küçük ama anlamlı bir adım.

2030 ve 2053 Hedefleri: Neredeyiz?

11. Kalkınma Planı ve Ulusal Enerji Planı, 2030 için iddialı hedefler koyuyor: Yenilenebilir pay %50, enerji verimliliği %20 artacak, emisyonlar %30 azalacak. 2053 vizyonu ise tam bağımsızlık: İthalat bağımlılığı %50’nin altına inecek, nükleer ve yenilenebilirle üretim %70 yerlileşecek. 2025 verileri, yenilenebilir hedefin %110’una ulaşıldığını, ancak doğalgazda %60 ithalat bağımlılığı olduğunu gösteriyor. IEA, Türkiye’nin 2030 emisyon hedefini tutturma olasılığını %70 olarak değerlendiriyor; Karadeniz gazı ve YEKA bu başarıda kilit rol oynuyor.

Engeller de var: Yıllık 10 milyar dolarlık finansman ihtiyacı ve iklim değişikliğiyle azalan hidro üretimi (%10 düşüş). Buna rağmen, Türkiye doğru yolda.

Rakiplerle Yarış: Türkiye’nin Konumu

IEA’nın enerji dönüşüm endeksinde Türkiye, 30 gelişmekte olan ülke arasında 12. Sırada. Brezilya (%85 hidro payı) ve Hindistan (güneş yatırımları) yenilenebilirde önde. Çin, güneş paneli üretiminde küresel pazarın %80’ini elinde tutuyor; Türkiye, YEKA’larla yerli panel üretimini %20 artırdı ama hala bağımlı. AB’nin Yeşil Mutabakatı, karbon vergisi riskiyle Türkiye’ye yıllık 5 milyar euroya mal olabilir. Suudi Arabistan ve BAE, petrol sonrası güneş yatırımlarında hızlanırken, Akkuyu Türkiye’yi nükleerde öne taşıyor. BloombergNEF, 2025’te yenilenebilir yatırımlarda %15 büyüme raporladı – Meksika ve Endonezya’nın gerisinde, Güney Afrika’nın önünde.

Türkiye’nin jeopolitik avantajı büyük: TANAP ve TurkStream, Avrupa’ya alternatif rota sunuyor. Afrika ve Orta Asya’yla enerji koridorları, rekabette fark yaratabilir. Ancak, Ar-Ge yatırımları ve uluslararası finansman (örneğin, AB fonları) artırılmalı.

Sonuç olarak, jeopolitik gerilimler enerji krizini derinleştirse de, Türkiye’nin Karadeniz gazı, yenilenebilir yatırımları ve Akkuyu gibi hamleleri, bağımsızlık yolunda sağlam bir temel oluşturuyor. 2030 hedeflerine %60, 2053’e %40 yaklaşıldı; rakiplerle yarışta jeopolitik konum ve yerli üretim avantaj. Finansman ve iklim riskleri aşılırsa, Türkiye bu fırtınadan güçlenerek çıkabilir. Soru şu: Krizin ortasında lider bir enerji merkezi olmak mümkün mü?

4 Eylül 2025 Perşembe

Türkiye Elektrik İletim A.Ş. 01.09.2025 tarihine ait son kurulu güç raporunu yayınladı. 01.09.2025 tarihli kurulu güç raporuna göre Türkiye 01.09.2025 tarihini 120.415 MW kurulu güç ve 37.319 santral ile tamamladı.

01.09.2025 tarihli Kurulu Güç Raporunda Öne Çıkan Bazı Bilgiler aşağıdaki gibidir.

Toplam elektrik kurulu gücü, 120.415 seviyesine ulaşmıştır. Toplam santral sayısı da 37.319 olmuştur.

Yenilenebilir enerji kurulu gücü de bir önceki güne öre 25 MW artarak 73.730 MW‘a yükselirken yenilenebilir santraller toplam kurulu gücün yaklaşık % 61,25'ini oluşturdu.

Güneş enerji santrallerinin kurulu gücü de 23.676 MW'ye, toplam güneş enerji santral sayısı da 35.252'e yükseldi.

Rüzgar enerji santrallerinin de kurulu gücü 13.697 MW oldu.

Güneş enerji kurulu gücü toplam kurulu gücün % 19,65'ini oluştururken, rüzgar enerji kurulu gücünün toplam kurulu güçteki oranı ise % 11,40 oldu.

Rüzgar ve güneşin yanında önemli bir yenilenebilir enerji santrali olan biyokütle santral kurulu gücü 2.113 MW seviyesinde.

Toplam kurulu güçte ilk sırada 24.513 MW ile doğalgaz yer alırken, onu 23.864 MW ile barajlı hidroelektrik santralleri takip etti.

Fosil yakıtlı santrallerin kurulu gücü de 01.09.2025 tarihi itibariyle 46.685 MW seviyesine gerilemekte olup, toplam kurulu güçteki oranı ise % 38.75'dir.

Ayrıca lisanssız güneş enerji santral kurulu gücü 21.285 MW seviyesine ulaşırken, lisanslı GES kurulu gücü ise 2.391 MW seviyesine yükseldi.

01.09.2025 tarihi itibariyle; Kurulu güç 120.415 MW oldu. Santral Sayısı: 37.319 adet oldu. 31 Temmuz 2024 ile 01 Eylül 2025 tarihleri arasında toplam 9.273 adet santral devreye girmiştir. Yine aynı tarihler arasında kurulu güçte 9.181 MW artış kaydedildi. Yılbaşından (01.01.2025) bu yana kurulu güç değerinde 5.071 MW artış kaydedildi. 

"Geleceğin Dünyasında Çalışma Hayatı: Yeni Nesil Çalışma Modelleri"

 

Giriş

Küreselleşme, dijital dönüşüm ve yapay zekâ teknolojilerinin yükselişi çalışma hayatını köklü bir biçimde dönüştürmektedir. Özellikle pandemi sonrası dönemde hız kazanan bu dönüşüm, geleneksel çalışma modellerinin yerini daha esnek, dijital ve insan merkezli yaklaşımlara bırakmıştır.

Yeni Nesil Çalışma Modelleri

Geleceğin iş dünyasında öne çıkan modellerin başında uzaktan çalışma ve hibrit sistemler gelmektedir. Uzaktan çalışma, coğrafi sınırları ortadan kaldırırken hibrit model, esnekliği ofis ortamının avantajlarıyla birleştirmektedir. Bunun yanında gig economy olarak bilinen proje bazlı çalışma, özellikle genç nesil çalışanlar için özgürlük ve çeşitlilik sunmaktadır. Ayrıca platform ekonomisi sayesinde dijital uygulamalar üzerinden iş bulmak giderek yaygınlaşmaktadır.

Avantajlar ve Zorluklar

Yeni nesil çalışma modelleri; verimlilik, maliyet tasarrufu, iş-yaşam dengesi ve daha geniş bir yetenek havuzuna erişim gibi avantajlar sağlamaktadır. Ancak bu dönüşüm aynı zamanda iş güvencesizliğidijital tükenmişliksiber güvenlik riskleri ve kurumsal bağlılığın zayıflaması gibi sorunları da beraberinde getirmektedir.

Gelecek Öngörüleri

Yakın gelecekte, yapay zekâ destekli iş süreçleri, metaverse tabanlı sanal ofisler ve sürdürülebilir iş modelleri daha da önem kazanacaktır. İş gücü yapısı bireyselleşecek, klasik mesleklerin bir kısmı kaybolurken yeni meslek alanları ortaya çıkacaktır.

Sonuç

Yeni nesil çalışma modelleri, geleceğin dünyasında iş hayatının vazgeçilmez bir parçası olacaktır. Bu dönüşüme uyum sağlayabilmek için hem kurumların hem de çalışanların teknolojiye entegre, esnek ve insan merkezli bir bakış açısını benimsemeleri gerekmektedir.

Türkiye'de Yeni Nesil Çalışma Modelleri

 

1. Giriş

  1. yüzyılın ikinci çeyreğine doğru ilerlerken, çalışma hayatı yalnızca teknolojik gelişmelerle değil; aynı zamanda toplumsal beklentiler, ekonomik dönüşümler ve küresel krizlerle de şekillenmektedir. Özellikle COVID-19 pandemisi, iş yapış biçimlerinde köklü değişimlerin fitilini ateşlemiş, “yeni nesil çalışma modelleri”ni Türkiye’de de hızla gündeme taşımıştır.

Geleneksel anlamda çalışmak, uzun yıllar boyunca “belirli bir mekânda, belirli saatlerde bulunmak” şeklinde algılanmıştır. Ancak günümüzde bu tanım geçerliliğini yitirmektedir. Dijitalleşme, uzaktan erişim teknolojileri ve yapay zekâ tabanlı çözümler sayesinde iş artık mekâna ve zamana daha az bağlıdır. Bu değişim, hem işverenlerin maliyet yönetiminde hem de çalışanların iş-yaşam dengesi kurmasında yeni imkânlar yaratmaktadır.

Türkiye bağlamında bakıldığında, genç nüfusun dinamizmi, yüksek internet kullanım oranı ve dijital platformların yaygınlaşması bu dönüşümü hızlandırıcı etkenlerdir. Öte yandan, iş güvencesizliği, kayıt dışı ekonomi ve dijital eşitsizlik gibi yapısal sorunlar yeni nesil modellerin uygulanmasında önemli engeller olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu makalede, Türkiye’de öne çıkan yeni nesil çalışma modelleri ele alınacak; avantajlar, zorluklar ve geleceğe dair öngörüler tartışılacaktır. Amaç, iş dünyasının önümüzdeki yıllarda izlemesi gereken yol haritasına ışık tutmak ve çalışma hayatının geleceğine dair daha net bir perspektif sunmaktır.

2. Türkiye’de Yeni Nesil Çalışma Modelleri

Türkiye’de iş dünyası, özellikle pandemi sonrası dönemde önemli bir dönüşüm sürecine girdi. Dijital altyapının gelişmesi, internet erişiminin artması ve genç nüfusun teknolojiye yatkınlığı sayesinde “yeni nesil çalışma modelleri” giderek daha görünür hale geldi. Aşağıda, Türkiye bağlamında öne çıkan başlıca modeller ele alınmaktadır.

2.1 Uzaktan Çalışma

Pandemiyle birlikte zorunlu hale gelen uzaktan çalışma, Türkiye’de özellikle bilgi teknolojileri, çağrı merkezleri, finans ve danışmanlık gibi sektörlerde kalıcı bir seçenek haline geldi. 2021’de yürürlüğe giren “Uzaktan Çalışma Yönetmeliği”, bu modelin hukuki zeminini oluşturdu. İstanbul merkezli şirketler, Anadolu’nun farklı şehirlerinden yeteneklere ulaşarak hem maliyetleri düşürmekte hem de daha geniş bir iş gücü havuzuna erişmektedir.

2.2 Hibrit Çalışma

Hibrit model, Türkiye’de büyük kurumsal şirketlerde giderek yaygınlaşıyor. Haftanın belirli günlerinde ofiste, kalanında ise evden çalışmaya dayanan bu sistem; hem ofis kültürünü korumakta hem de çalışanlara esneklik sağlamaktadır. Bankacılık, telekomünikasyon ve enerji sektörlerinde hibrit model artık standart bir uygulama haline gelmektedir.

2.3 Gig Economy ve Serbest Çalışma

“Gig economy”, yani kısa süreli proje bazlı iş yapma biçimi Türkiye’de özellikle yazılım, grafik tasarım, dijital pazarlama ve içerik üretimi alanlarında genç kuşak arasında hızla yayılmaktadır. Freelancer.com, Upwork gibi uluslararası platformların yanı sıra Türkiye merkezli Bionluk ve Armut gibi girişimler bu ekosistemi desteklemektedir. Ancak bu model, iş güvencesizliği ve sosyal güvence eksikliği gibi sorunlarla da gündeme gelmektedir.

2.4 Platform Ekonomisi

Türkiye’de son yıllarda en çok dikkat çeken modellerden biri platform tabanlı çalışmadır. Getir, Yemeksepeti, Trendyol Go gibi dijital lojistik ve teslimat platformları on binlerce kişiye esnek iş imkânı sunmaktadır. Bu sistem, iş bulmayı kolaylaştırsa da kurye ve sürücülerin sosyal hakları, düşük ücret politikaları ve iş güvenliği tartışmalarını beraberinde getirmektedir.

2.5 Esnek Çalışma Saatleri

Özellikle beyaz yaka çalışanlar arasında esnek mesai uygulamaları giderek daha fazla tercih edilmektedir. Çalışanların performans ve verimlilik odaklı değerlendirilmesi, sabit saatlerin yerini esnek zaman planlamasına bırakmaktadır. Türkiye’de bazı teknoloji şirketleri bu modeli başarıyla uygularken, kamu kurumlarında esneklik henüz sınırlı düzeydedir.

2.6 Metaverse ve Dijital Ofisler

Henüz başlangıç aşamasında olsa da Türkiye’de bazı girişimler ve teknoloji şirketleri metaverse tabanlı toplantılar ve dijital ofis ortamları üzerine denemeler yapmaktadır. Bu yaklaşım, özellikle uluslararası iş birliklerinde ve yaratıcı endüstrilerde gelecekte daha fazla gündeme gelebilir. Ancak yüksek maliyet ve altyapı eksiklikleri kısa vadede sınırlayıcı faktörlerdir.

3. Yeni Nesil Çalışma Modellerinin Avantajları

Yeni nesil çalışma modelleri, Türkiye’de hem çalışanlar hem de işverenler için önemli fırsatlar sunmaktadır. Bu avantajlar, ekonomik verimlilikten toplumsal katılıma kadar geniş bir yelpazeye yayılmaktadır.

3.1 Coğrafi Sınırların Aşılması

Uzaktan çalışma sayesinde İstanbul gibi metropollerde yoğunlaşan iş imkanları artık Anadolu’daki nitelikli iş gücüne de açılmıştır. Bu durum, bölgesel kalkınmaya katkı sağlarken işverenler için de maliyet avantajı yaratmaktadır.

3.2 İş-Yaşam Dengesi ve Çalışan Memnuniyeti

Hibrit ve esnek çalışma modelleri, çalışanların aile yaşamı, sosyal hayat ve kişisel gelişim için daha fazla zaman ayırmasına imkan tanımaktadır. Özellikle genç kuşak çalışanların iş seçiminde en çok aradığı kriterlerden biri esneklik olmuştur.

3.3 Kadınların ve Engelli Bireylerin İşgücüne Katılımı

Türkiye’de kadın istihdam oranı hâlâ OECD ortalamasının altında seyretmektedir. Uzaktan ve esnek çalışma, kadınların ev ve iş sorumluluklarını dengelemesine, engelli bireylerin ise iş gücüne daha kolay dahil olmasına olanak tanımaktadır.

3.4 Maliyet ve Verimlilik Avantajı

İşverenler için yeni nesil modeller, ofis kiraları, elektrik, ulaşım desteği gibi giderlerde tasarruf anlamına gelmektedir. Çalışanlar ise trafik ve ulaşım masraflarından kurtulmakta, zamandan tasarruf etmektedir.

3.5 Genç Nüfusun Potansiyeli

Türkiye’nin genç ve teknolojiye yatkın nüfusu, dijitalleşen iş modellerine hızla uyum sağlayabilmektedir. Bu sayede hem girişimcilik ekosistemi gelişmekte hem de Türkiye, küresel iş gücü piyasasında rekabet avantajı elde edebilmektedir.

3.6 Çevresel Etkiler

Uzaktan ve hibrit çalışma, ulaşım kaynaklı karbon salımını azaltarak çevresel sürdürülebilirliğe katkı sunmaktadır. Özellikle büyük şehirlerde trafik yoğunluğunu hafifletme potansiyeli de önemli bir avantajdır.

4. Yeni Nesil Çalışma Modellerinin Zorlukları

Her ne kadar yeni nesil çalışma modelleri birçok fırsat sunsa da Türkiye bağlamında bazı önemli zorluklar ve riskler de beraberinde gelmektedir. Bu zorlukların aşılması, modellerin sürdürülebilir şekilde uygulanabilmesi için kritik öneme sahiptir.

4.1 İş Güvencesizliği ve Kayıt Dışı Çalışma

Gig economy ve platform tabanlı işler, Türkiye’de özellikle gençler için yeni iş fırsatları yaratmaktadır. Ancak bu işlerin çoğu, sosyal güvence ve iş güvencesinden yoksundur. Kuryeler, sürücüler veya serbest çalışanlar; sigorta, kıdem tazminatı ya da düzenli gelir gibi haklardan mahrum kalabilmektedir.

4.2 Hukuki ve Kurumsal Düzenlemelerin Yetersizliği

Uzaktan ve esnek çalışma konusunda ilk adımlar atılmış olsa da (örneğin 2021’de yürürlüğe giren Uzaktan Çalışma Yönetmeliği), gig economy veya platform çalışanlarının haklarını koruyacak kapsamlı düzenlemeler henüz yeterince gelişmemiştir. Bu durum, hem işverenler hem de çalışanlar için belirsizlik yaratmaktadır.

4.3 Dijital Eşitsizlik

Türkiye’de internet erişimi yaygınlaşsa da özellikle kırsal bölgelerde hâlâ ciddi altyapı eksiklikleri vardır. Yüksek hızlı internet veya uygun donanım eksikliği, uzaktan çalışmanın verimliliğini düşürmekte; dijital uçurum, bölgesel ve sosyoekonomik eşitsizlikleri derinleştirmektedir.

4.4 Kurumsal Aidiyetin Zayıflaması

Uzaktan ve hibrit çalışmada çalışanlar ofis kültüründen uzaklaştıkça, kurumsal bağlılık ve ekip ruhu zarar görebilmektedir. Bu durum, özellikle uzun vadeli insan kaynakları yönetimi ve çalışan sadakati açısından risklidir.

4.5 Veri Güvenliği ve Siber Tehditler

Dijitalleşen iş modelleri, şirketleri siber güvenlik risklerine daha açık hale getirmektedir. Uzaktan çalışanların kişisel cihazlardan sisteme erişmesi, veri ihlalleri veya siber saldırı ihtimalini artırmaktadır. Türkiye’de birçok şirketin bu alandaki yatırımları henüz yetersizdir.

4.6 Çalışan Sağlığı ve Psikolojik Etkiler

Uzaktan çalışmada ev ile iş arasındaki sınırların bulanıklaşması, çalışanlarda “sürekli çalışma” algısına ve tükenmişlik sendromuna yol açabilmektedir. Ayrıca ekran başında geçirilen uzun süreler, fiziksel sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir.

5. Gelecek Öngörüleri

Türkiye’de çalışma hayatı, yeni nesil modellerin sunduğu fırsatlarla birlikte önümüzdeki yıllarda daha da çeşitlenecek ve farklılaşacaktır. Teknolojik gelişmeler, toplumsal beklentiler ve küresel eğilimler bu dönüşümün yönünü belirleyecektir.

5.1 Yapay Zekâ ve Otomasyonun Yükselişi

Yapay zekâ destekli yazılımlar, iş süreçlerinde giderek daha fazla kullanılacaktır. Türkiye’de bankacılık, e-ticaret ve üretim sektörleri bu dönüşümün öncüleridir. Ancak bu durum, bazı klasik mesleklerin ortadan kalkmasına yol açarken yeni uzmanlık alanlarını da doğuracaktır. Siber güvenlik uzmanı, veri analisti, yapay zekâ eğitmeni gibi meslekler öne çıkacaktır.

5.2 Uzaktan ve Hibrit Çalışmanın Kalıcı Hale Gelmesi

Pandemi sonrası geçici bir çözüm gibi görünen uzaktan ve hibrit modeller, artık iş hayatının kalıcı bir parçası olmuştur. Türkiye’de özellikle beyaz yaka sektörlerde bu modelin standart hale gelmesi beklenmektedir. Kamu kurumlarında da esnek çalışma uygulamalarının yaygınlaşacağı öngörülmektedir.

5.3 Gig Economy’nin Büyümesi

Platform tabanlı işler Türkiye’de hızla büyümeye devam edecektir. Getir, Trendyol, Yemeksepeti gibi örnekler dışında yeni dijital girişimler de iş gücüne esneklik sağlayacaktır. Ancak bu büyüme, hukuki düzenlemelerin de güncellenmesini zorunlu kılacaktır. Sosyal güvence ve adil ücret politikaları öne çıkacaktır.

5.4 Sürdürülebilir ve Çevreci İş Modelleri

Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele taahhütleri, yeşil istihdamı ve çevreci iş modellerini ön plana çıkaracaktır. Uzaktan çalışma, karbon emisyonlarının azaltılmasına katkı sağlarken; enerji, ulaşım ve üretim sektörlerinde “yeşil işler” yeni fırsatlar yaratacaktır.

5.5 Metaverse ve Yeni Nesil İş Ortamları

Henüz erken aşamada olsa da, özellikle genç girişimciler ve teknoloji firmaları Türkiye’de metaverse tabanlı toplantı ve iş ortamlarını deneyimlemeye başlamıştır. Önümüzdeki yıllarda bu alanın özellikle yaratıcı endüstriler (tasarım, oyun, medya) için yaygınlaşması beklenmektedir.

5.6 Genç Nüfusun Rekabet Avantajı

Türkiye’nin genç ve teknolojiye hızlı uyum sağlayan nüfusu, küresel iş gücü piyasasında önemli bir avantaj sunmaktadır. Türk freelancer’ların uluslararası platformlarda artan varlığı, Türkiye’nin dijital işgücü ihracatını da artırma potansiyeline sahiptir.

6. Sonuç

Türkiye’de çalışma hayatı, dijitalleşme, toplumsal değişim ve küresel eğilimler doğrultusunda hızlı bir dönüşüm yaşamaktadır. Uzaktan ve hibrit çalışma, gig economy, platform ekonomisi ve esnek çalışma saatleri gibi yeni nesil modeller, iş dünyasına esneklik, verimlilik ve geniş yetenek havuzları sunmaktadır. Aynı zamanda kadınların ve engelli bireylerin işgücüne katılımını artırmakta ve çevresel sürdürülebilirliğe katkı sağlamaktadır.

Buna karşılık, iş güvencesizliği, dijital eşitsizlik, hukuki boşluklar ve psikolojik etkiler gibi zorluklar, bu dönüşümün önünde önemli engeller oluşturmaktadır. Türkiye bağlamında sürdürülebilir bir uyum için, hem işverenlerin hem de devletin proaktif politikalar geliştirmesi gerekmektedir. Sosyal güvence sistemlerinin güçlendirilmesi, altyapı yatırımlarının artırılması, esnek ve hibrit çalışmaya uygun mevzuatın güncellenmesi ve çalışan sağlığını gözeten uygulamaların yaygınlaştırılması kritik öneme sahiptir.

Gelecekte Türkiye, genç nüfusu, girişimcilik ekosistemi ve teknolojik adaptasyon yeteneği sayesinde yeni nesil çalışma modellerini başarıyla benimseyebilir. Bu süreçte insan merkezli bir yaklaşım, teknoloji ile uyumlu iş süreçleri ve sürdürülebilir uygulamalar, Türkiye’nin rekabet avantajını artıracaktır. Çalışma hayatının geleceği, yalnızca ekonomik değil, toplumsal ve kültürel olarak da dönüşümü beraberinde getirecek, esnek, yenilikçi ve kapsayıcı bir iş yaşamını mümkün kılacaktır.

3 Eylül 2025 Çarşamba

2025 Yılı ÜFE-TÜFE Oranları

 

Ocak - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre3,065,03
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre3,065,03
Bir Önceki Yıla Göre27,2042,12
Oniki Aylık Ortalamalara Göre39,5056,35
Şubat - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,122,27
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre5,247,42
Bir Önceki Yıla Göre25,2139,05
Oniki Aylık Ortalamalara Göre37,5553,83
Mart - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre1,882,46
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre7,2310,06
Bir Önceki Yıla Göre23,5038,10
Oniki Aylık Ortalamalara Göre35,2351,26
Nisan - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,763,00
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre10,1913,36
Bir Önceki Yıla Göre22,5037,86
Oniki Aylık Ortalamalara Göre32,6548,73
Mayıs - 2025Üfe(%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,481,53
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre12,9215,09
Bir Önceki Yıla Göre23,1335,41
Oniki Aylık Ortalamalara Göre30,1745,80
Haziran - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,461,37
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre15,7116,67
Bir Önceki Yıla Göre24,4535,05
Oniki Aylık Ortalamalara Göre

28,3443,23
Temmuz - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre1,732,06
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre17,7019,08
Bir Önceki Yıla Göre24,1933,52
Oniki Aylık Ortalamalara Göre

27,0741,13
Ağustos - 2025ÜFE (%)TÜFE (%)
Bir Önceki Aya Göre2,482,04
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre20,6221,50
Bir Önceki Yıla Göre25,1632,95
Oniki Aylık Ortalamalara Göre



26,2839,62


Eylül ayı kira artış oranı belli oldu!

 

TÜİK'in Ağustos ayı enflasyon verisini yüzde 2,04 olarak yayınlamasıyla birlikte Eylül ayında yapılabilecek kira artış oranının tavanı yüzde 39,62'ye düştü.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ağustos ayı enflasyon oranını yüzde 2,04 olarak açıklarken, böylelikle yıllık enflasyon yüzde 32,95'e geriledi. 

Açıklanan enflasyon verilerinin ardından, ev ve dükkan sahiplerinin kiracılarına yapabileceği maksimum kira artış oranı da değişmiş oldu. Eylül ayında yapılacak kira zamlarında tavan tutar, yüzde 39,62 olarak uygulanabilecek. 

 

TÜİK tarafından Ağustos ayı enflasyonu açıklandı. Enflasyon Ağustos ayında yüzde 2,04 oldu. Toplu sözleşme hükmüne göre memurlar, 2025'in ikinci yarısı için yüzde 5 zam aldı. Alınan zam iki ayda enflasyona karşı eridi. Enflasyon Temmuz ayında yüzde 2,06, Ağustos ayında da yüzde 2,04 arttı. Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık enflasyonu ile beraber 6 aylık enflasyon yüzde 5'i aşması durumunda aşılan miktar kadar fark alınacak. Temmuz ve Ağustos aylarında 2 aylık enflasyon oranı yüzde 4,14 oldu. 

Ağustos ayı enflasyon rakamları açıklandı


Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık %32,95 arttı, aylık %2,04 arttı

TÜFE'deki (2003=100) değişim 2025 yılı Ağustos ayında bir önceki aya göre %2,04 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %21,50 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %32,95 artış ve on iki aylık ortalamalara göre %39,62 artış olarak gerçekleşti.

TÜFE değişim oranları (%), Ağustos 2025

TÜFE gıda ve alkolsüz içeceklerde yıllık %33,28 arttı

En yüksek ağırlığa sahip 3 ana harcama grubunun yıllık değişimleri; gıda ve alkolsüz içeceklerde %33,28 artış, ulaştırmada %24,86 artış ve konutta %53,27 artış olarak gerçekleşti. İlgili ana grupların yıllık değişime olan etkileri ise gıda ve alkolsüz içeceklerde %7,97, ulaştırmada %4,10 ve konutta %8,12 oldu.

TÜFE gıda ve alkolsüz içeceklerde aylık %3,02 arttı

En yüksek ağırlığa sahip 3 ana harcama grubunun aylık değişimleri; gıda ve alkolsüz içeceklerde %3,02 artış, ulaştırmada %1,55 artış ve konutta %2,66 artış olarak gerçekleşti. İlgili ana grupların aylık değişime olan etkileri ise gıda ve alkolsüz içeceklerde %0,72, ulaştırmada %0,24 ve konutta %0,46 oldu. 

TÜFE ana harcama gruplarının aylık değişim oranları ve genel endeks değişimine etkileri( %), Ağustos 2025

Endekste kapsanan 143 temel başlıktan (Amaca Göre Bireysel Tüketim Sınıflaması-COICOP 5'li Düzey) 2025 yılı Ağustos ayı itibarıyla, 20 temel başlığın endeksinde düşüş gerçekleşirken, 4 temel başlığın endeksinde değişim olmadı. 119 temel başlığın endeksinde ise artış gerçekleşti.

Özel kapsamlı TÜFE göstergesi (B) yıllık %32,71 arttı, aylık %2,07 arttı

İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE'deki değişim, 2025 yılı Ağustos ayında bir önceki aya göre %2,07 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %21,87 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %32,71 artış ve on iki aylık ortalamalara göre %39,07 artış olarak gerçekleşti.


2025 Ağustos ayı enflasyon rakamları açıklandı

 

TÜFE'deki (2003=100) değişim 2025 yılı Ağustos ayında bir önceki aya göre % 2,04 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %21,50  artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %32,95  artış ve on iki aylık ortalamalara göre %39,62 artış olarak gerçekleşti. Yİ-ÜFE (2003=100) 2025 yılı Ağustos ayında bir önceki aya göre %2,48 artış, bir önceki yılın Aralık ayına göre %20,62 artış, bir önceki yılın aynı ayına göre %25,16 artış ve on iki aylık ortalamalara göre % 26,28 artış gösterdi.