Evet, düşen petrol fiyatları Putine yavaş yavaş diz
çöktürüyor. Ruble çöpe döndü, enflasyon uçtu, borçlar tıkandı, ambargolar
sebebi ile kıtlık ve pahalılık halkın boğazını sıkıyor. Rus hükümeti bütçe
kısıntısına gideceğini açıkladı. Suriye’yi de tek başına yutamayacağını anladı.
Şimdi Putinin düşüşü hızlanır hatta daha önce de yazdığımız gibi bir darbe ile
indirilebilir bile.
Rusya’nın petrol maliyeti 28 dolar olarak biliniyor.
Petrol şu an 30 doların altına indi bile. Üstelik Amerika ve Batı, petrol çıkartmada
ileri teknolojiye sahip dev şirketlerini Rusya’dan çektiler. Artık Rusya hem
daha fazla üretim yapamaz hem de bu maliyetlerde üretemez. Daha pahalı üretmek
zorunda kalır. Putinin hesabı Asya petrol yollarını nasıl olsa ben tutuyorum,
Suriye’ye girip Orta Doğu petrol yollarını da tutayım ve karşı atağa geçeyim
demişti ama öyle olmadı.
Amerika’da kaya gazı üzerine bir mühendis çok önemli bir
teknolojik buluşa imza attı ve kaya gazı, petrolün pabucunu tavana attı.
Üstelik bir de hibrid otomobiller ve hidrojen enerjisinin kullanıma girmesi
petrolü resmen tahtından indirdi. Bye bye petrol, bye bye Putin ve Rusya
sevinci, bye bye Arap petro-dolarları. Ciddi araştırmacılar Rusya’nın 1
yıl içinde, Arabistan’ın ise 5 yıl içinde iflas edeceğini tahmin ediyorlar.
Buna ben de katılıyorum. Çünkü “C-economies” dediğimiz yani karbona, petrole
bağlı tek kaynaklı bu ekonomiler bu şartlar altında çökerler. İlk başta hepimiz
petrol oyununu siyasi bir baskı aracı olarak düşünmüştür. Batı petrol
fiyatlarını İran, Rusya ve Chavezin Venezuellası gibi huysuz çocukları terbiye
etmek için kasten düşürüyor diye düşünmüştük ama çok geçmeden gerçeğin bundan
daha farklı ve daha acı olduğu anlaşıldı.
Şöyle ki:
1- Amerika’da kaya gazının yeni bir teknoloji ile çok
ucuza üretilmeye başlaması ve çok zengin kaya gazı rezervlerinin keşfedilmesi.
2-Hidrojen gazının artık fiilen başta hibrid arabalar
olmak üzere hizmete girmesi. Düşünün ki okyanuslar H2O yani su ile dolu yani
hidrojenle ve oksijenle dolu. Her iki gaz da yanıcıdır ve enerji kaynağıdır.
Hidrojen gazı likit yada gaz halinde iken patlar ve büyük bir enerji, yangın ve
tehlike ortaya çıkar. Ancak hidrojen tıpkı süngere su emdirir gibi boraksa yani
bora emdirilirse patlama olmaz. Bor hidrojeni tutar ve yavaş yavaş sisteme
verir. Bor madeninin enerjideki önemi buradan kaynaklanıyor. Yoksa kendisi bir
enerji kaynağı değildir. Dünya bor rezervlerinin ise yüzde 75 i Türkiye’dedir.
Türkiye topraklarının bu gün aç gözlülerin çılgın bakışları altında olması işte
bundandır. Bölme ve parçalama rüyaları işte bu yüzdendir. Osmanlıyı da Orta
Doğunun petrol yatakları yüzünden parçalamışlardı, anımsayalım. Bir başka
önemli nokta ise güneş, rüzgar, jeotermal gibi yeşil enerjiler yani çevre dostu
enerjiler verim ve rezerv olarak dünyaya yetecek düzeyde değildir. Güneş
enerjisi çok ağırlıklı gözükmesine rağmen verimi düşüktür ve bugünkü teknoloji
ile nerdeyse tüm yer yüzünü güneş panelleri ile kaplamak gibi bir sıkıntı ile
yüz yüzeyiz. Bu mümkün olmayan bir şeydir. Nükleer ise malumunuz büyük bir güvenlik
sorunu ve baş belası bir yöntemdir. Soğuk füzyon yani radyasyon tehlikesi
taşımayan nükleer enerji, çekirdek enerjisi olayı ise henüz tam bir neticeye
ulaşamadı. Kaderi de tam net değil. O zaman en güvenilir ve en zengin enerji
hidrojen olarak ortaya çıkıyor ve yanı başında da bor madenini önemli bir
partner olarak taşıyor.
3- İşte bütün bu gerçeklerin tahtında Amerika, stratejik
ürün diye yıllardır yer altına depolayıp sakladığı petrollerini kapaklarını
açıp satmaya başladı. Gün bugün elde petrol adına ne varsa devri ve modası
bitmeden ekonomik değeri tükenmeden dünya piyasalarına sürelim dediler ve bunun
için Kongreden karar çıkardılar. İşte petrol fiyatları bu yüzden düşen uçak gibi
yere çakılıyor. Öyle ki birçok petrol iktisatçısı yakında 10 dolar seviyesini
bile görebileceğimizi söylüyor.
Düşen petrol fiyatları bizim gibi, Çin gibi, Japonya,
Almanya gibi net petrol ithalatçısı ülkelere pozitif yansır ve üstüne bizim bor
da kıymete binerse muhteşem bir dönem bizi bekliyor diyebiliriz. Türkiye’nin ileri
gelen düşünürleri, akademisyenleri, iş adamları, sendikaları, STO’ları,
Üniversiteleri günlük palyatif olayları tartışmak yerine bu tür stratejik ve
uzak görüşlü, vizyoner projelere ve düşüncelere eğilmelidirler. Basın yayın
organları, Tv’ler boş kümeler yerine bu tür özgül ağırlığı yüksek mevzuları
tartışmalı ve konuşmalıdır.
Saygılarımla…
B.O.R.A
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder