Aile ve Toplum Paneli. 08.11.2025 tarihinde Eğitim Bir Sen Sendikasına ait Kurtuluş Metro çıkışında yer alan EBS Otelde gerçekleştiriliyor. 3 oturum olarak planlanan panelin ilk oturumu tamamlandı. Şu anda 2. Oturum başladı. Son oturum öğleden sonra gerçekleştirilecek. Aile ve Toplum panelini Önce Ahlak ve Maneviyat mottosunu ilke edinen Şuurlu Öğretmenler Derneği düzenlemektedir. Panele ait diğer notları gün içinde paylaşım yapacağım.
Oturumda aile ve sosyal çözülme, aile ve göç ve aile ve insan konularında akademik sunumlar icrası yapılıyor. Su an için ülkemizde boşanma konuşuluyor.
Türkiye’de son 15 yılda korkunç bir boşanma oranı konusunda istatistik rakamları üzerinden değerlendirmeler yapılıyor.
Oturumda ilk konuşmacı Başkent üniversitesi Eğitim fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Burhanettin Dönmez Hocamız Aile ve Sosyal Çözülme konulu sunum ve konuşmayı interaktif olarak arz ediyor.
Hocamız özetle; Aile, toplumsal yapının en temel kurumu olarak bireylerin sosyalleştiği, değerleri öğrendiği ve kimliğini kazandığı birincil çevredir. Toplumun devamlılığı, büyük ölçüde ailenin sağlıklı işleyişine bağlıdır. Ancak modernleşme, kentleşme, sanayileşme ve küreselleşme süreçleriyle birlikte aile yapısında önemli dönüşümler yaşanmış; bu dönüşümler, “sosyal çözülme” olarak adlandırılan toplumsal bir olgunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Giriş yapmıştır.
Sosyal çözülme, bir toplumda ortak değerlerin, normların, dayanışma ve güven ilişkilerinin zayıflaması veya bozulması sürecini ifade eder. Bu olgu, toplumsal bütünlüğün sarsılması, bireysel yabancılaşma, suç oranlarında artış ve sosyal kontrolün zayıflaması gibi sonuçlara yol açtığını ifade etmektedir.
Aile, toplumsal düzenin temel taşı olduğu için, ailedeki çözülme doğrudan toplumsal çözülmeyi tetikler. Aşağıdaki faktörler bu süreci açıklar:
Aile yapısının değişimi: Geleneksel geniş aileden çekirdek aileye, oradan da tek ebeveynli veya parçalanmış ailelere geçiş.
Boşanma oranlarının artması: Çocukların psikolojik ve sosyal gelişimini olumsuz etkiler.
Ekonomik baskılar: İşsizlik, yoksulluk ve gelir eşitsizliği aile içi ilişkileri zedeler.
Bireyciliğin artması: Topluluk bilincinin zayıflamasına, yalnızlaşmaya ve dayanışmanın azalmasına neden olur.
Medya ve dijitalleşme: Aile içi iletişimi azaltır, değerlerin dönüşümünü hızlandırır.
Göç ve kentleşme: Aile bağlarını zayıflatır, akrabalık ilişkilerinin çözülmesine yol açmaktadır.
Sosyal Çözülmenin Aile Üzerindeki Etkilerini ise Hocamız özetledi.
Aile içi iletişimde kopukluk
Şiddet ve ihmal vakalarında artış
Çocukların suça eğilimi veya akademik başarısızlığı
Psikolojik sorunlarda artış (stres, depresyon, yalnızlık)
Ahlaki değerlerde erozyon
Ailede yaşanan çözülme, sadece bireysel bir mesele değil, toplumsal yapının bütünlüğünü tehdit eden bir olgudur. Bu nedenle aile kurumu, toplumsal dayanışmanın, kültürel sürekliliğin ve moral değerlerin taşıyıcısı olarak korunmalı; aileyi destekleyen sosyal politikalar güçlendirilmelidir. Sağlam bir aile yapısı, sağlam bir toplumun ön koşuludur. diye sözlerini tamamlamıştır.
Yanlış evlilikleri bu konuşmada detaylı bilgi verdi.
Çözüm ve Önleyici Yaklaşımlar
Aile politikalarının güçlendirilmesi (sosyal destek, eğitim, danışmanlık hizmetleri)
Aile içi iletişimin güçlendirilmesi
Değerler eğitimi ve toplumsal dayanışma projeleri
Ekonomik adaletin sağlanması ve sosyal refahın artırılması
Medya okuryazarlığının yaygınlaştırılması
Hocamız çok güzel blr tespiti yaptı. Başkalarına ahlak dersi vermek ahlaksızlıktır.
ailede yaşanan çözülmeler, yalnızca bireysel değil toplumsal bir sorun olarak görülür.
Boşanma ve parçalanmış ailelerde artış
Çocuklarda davranış ve uyum sorunları
Toplumsal dayanışmanın zayıflaması
Suç, şiddet ve madde bağımlılığında artış
Yaşlı bireylerin yalnızlaşması
Toplumsal kimlik ve aidiyet duygusunun zayıflaması
Aile üyeleri arasındaki iletişim, dayanışma ve sevgi bağlarının kopması,
Boşanma oranlarının artması,
Tek ebeveynli ailelerin ve yalnız yaşayan bireylerin çoğalması,
Kuşak çatışmaları ve değer aktarımında kopuklukların artması
Aile ve göç” konusu, sosyoloji, psikoloji, ekonomi ve kültürel çalışmalar gibi birçok disiplini ilgilendiren geniş ve önemli bir konudur. Dedi Hocamız Prof. Dr. Selahaddin turan
Göçün Aile Üzerindeki Etkileri: Göç, aileyi hem yapısal hem de işlevsel olarak etkiler.
Aile yapısındaki değişim: Geniş aileden çekirdek aileye geçiş hızlanabilir. Aile bireyleri farklı ülkelerde veya şehirlerde yaşamak zorunda kalabilir. Kadın ve erkek rollerinde değişim olur; kadınlar iş gücüne katılabilir, erkekler uzun süre ailelerinden uzakta kalabilir.
Hocamız
Türkiye Bağlamında: Türkiye hem göç veren (örneğin Almanya’ya işçi göçü) hem de göç alan (örneğin Suriyeli sığınmacılar) bir ülkedir. Bu iki yönlü göç, Türkiye’de aile yapısında, değerlerinde ve toplumsal ilişkilerde önemli değişimler yaratmıştır.
Birde ilk kez duydum bir ifadeyi paylaşım yaptı. Transnasyonel aileler (farklı ülkelerde yaşayan aile bireyleri)
Hocamız yapısal değişimden bahsetti.
Göçle birlikte geniş aileden çekirdek aileye geçiş hızlanır. Aile üyeleri farklı şehir veya ülkelerde yaşar.
Uzun süreli ayrılıklar, aile bağlarını zayıflatabilir.
Kadınların çalışma hayatına katılması, aile içi rolleri dönüştürür.
3. Konuşmacı Aile ve İnsan konusunda konuşmaya başlıyor
Konuşmacı Prof. Dr. Fatma Beğlü Dikeçligil
Toplum bilimci Emekli öğretim üyesi
Hocamız pozitivizmden bahsediyor Maraş doğumlu
Prof. Dikeçligil, özellikle aile kurumunun toplumsal değişim süreçleri içindeki konumuna odaklanıyor; örneğin aile yapılarının dönüşümü, birey-toplum ilişkisi, modernleşme etkileri gibi doğrultularda. Panelde “Aile ve İnsan” başlıklı oturumda konuşmacı olarak yer aldı; bu da onun bu konu üzerindeki duruşunu gösteriyor. Özetle: Aileyi sadece bir sosyal kurum olarak değil, “insan”ı, bireyi, toplumsal yapı ile ilişkilendirerek çözümleyen bir yaklaşımla inceliyor.
Aile ve insan ilişkisini sosyolojik olarak anlamaya çalışması, günümüzde aile kurumundaki değişimler (modernleşme, küreselleşme, değerler değişimi) bağlamında önemli bir katkı sundu.
Dikeçligil, aileyi sadece bir “kurum” olarak değil, insanın kimlik kazanma, değer öğrenme ve toplumsallaşma süreçlerinin merkezinde görüyor.
Modernleşme, aileyi küçültmüş ama bireyin yalnızlığını büyütmüştür.
Bu nedenle Dikeçligil, “modern aile”nin hem özgürlük hem yabancılaşma ürettiğini söyledi.
Prof. Dr. Fatma Beğlü Dikeçligil, Türkiye’de aile sosyolojisi alanında çalışan önemli akademisyenlerden biri. Akademik eğitimi, araştırma ilgi alanları ve yönetim deneyimi ile “aile ve insan” ilişkilerini hem kuramsal hem uygulamalı düzeyde inceliyor. Bu panelde de bunlara vurgu yapıyor.
Hocamızın Yayınları arasında “Aileye Dair Kabullerin Ezber Bozumu” gibi aile sosyolojisine dair önemli çalışmaları var.
Bugünkü panelle ilgili notlar şimdilik bu kadar. Saygılar sunarım iyi hafta sonları dilerim
Prof. Dr. Halis Aydemir konuşmasını yapıyor.
Aile ve Din
Halis Aydemir, Dumlupınar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi, Temel İslam Bilimleri alanında çalışıyor.
Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi olarak görev yapıyor.
Aile, gençlik, değerler, dinî bilinç gibi konularda konferanslar veriyor. Örneğin “Dijitalleşen Dünyada Değerleriyle Aile ve Gençlik” başlıklı konferansta konuşmacı olarak yer almış. Dindar ve değerler eğitimi ön planda
Aile kurumunu toplumun temel taşı olarak görmektedir. İnsanın yeryüzündeki serüveni aile ile başladı diyerek aileyi ilk imtihan alanı olarak ele aldı. Din ile aile arasında doğrudan bir ilişki kurulabileceğini, dinin değer ve etik yönünün ailede açığa çıktığını vurguluyor. Sağlam aile yapısı olan toplumları… yıkamazsınız söylemiyle aile + din + değer üçlüsünün birlikte güçlü olduğunu söylüyor.
Dinî yozlaşma/bozulma konusunda da uyarılar yaptı. Yozlaşmış bir din, dinsizlikten daha kötüdür gibi ifadelere yer verdi.
Sekülerleşmeyi reddediyor.
Modern çağın özellikle teknoloji, medya, dijitalleşme aile ve din ilişkisine etkilerine dikkat çekti. Her yeni nesil yeni araçlara sahip oldu. dışarıdan gelen iyi ya da kötü bilgiyi akledebilen yüreklerde Hak’ üstün gelecektir.
Anne-çocuk ilişkisine önem veriyor; anneyi toplumun birey kazandıran unsuru olarak değerlendiriyor. Anne topluma birey kazandırıyor. Çocuğunu iyi yetiştiren annelerin içinde yaşadığı toplum ahlak ve medeniyet açısından da kalkınır. İfadesi var. Dikkat çekici
Teknoloji ve medya aracılığıyla gelen yeni değer ve dünyalar karşısında aile ve dinin nasıl bir direnç geliştirebileceğine dair yönlendirmeler yaptı.
Dinî değerlerin yalnızca bireysel anlamda değil, sosyal üzeyde de aktif olması gerektiğini vurguladı.
Ailede dinî bilinç ve uygulamanın işlevselliği üzerine odaklanıyor: sadece inanç sahibi olmak değil, aile içi iletişim, dayanışma, değerlerin aktarımı gibi pratik unsurlar ön planda olmalıdır. İfadesi dikkat çekici
Kısa bir özet geçtim.
Özetle; Din, aileyi koruyucu ve yönlendirici bir kurum olarak görür. Çocuklara doğru davranışlar, ibadet alışkanlıkları ve ahlaki değerler aile aracılığıyla öğretilir. Aile içindeki sevgi, saygı ve dayanışma, dinin öğretileriyle pekişir.
Aile, bireylerin hem toplumsal hem de dini açıdan şekillendiği ilk eğitim ortamıdır. Din ise aileyi hem değerler hem de sorumluluklar açısından yönlendirir.
Din, aileyi yönlendirir; aile ise dini değerlerin öğrenildiği ilk kurumdur.
Ailede sevgi, saygı ve sorumluluk dinle pekişir.
Ailede Din Eğitimi: Anne-baba örnek olmalı. İbadet ve ahlak değerleri öğretilir (namaz, oruç, paylaşma). Sorumluluk ve yardımlaşma bilinci kazandırılır.
2. Konuşmak Prof. Dr. Sefa Saygılı konuşuyor
Konusu Aile ve Şiddetli, Parçalanmış Aile ve Çocukları
Prof. Dr. Sefa Saygılı, psikiyatri alanında çalışan bir akademisyendir. Aile, çocuk, şiddet, medya etkisi gibi toplumsal/psikolojik konular üzerine yorumları ve yazıları vardır. Aile kurumunun sağlıklı işlemesinin birey ve toplum ruh sağlığı için kritik olduğunu savunur.
Saygılı, özellikle parçalanmış aileler (örneğin boşanma, ölüm, ayrı yaşama gibi nedenlerle aile birliğinin bozulduğu durumlar) ve bu süreçten etkilenen çocuklara dair gözlemlerini aktarıyor.
Aile yapısının bozulması halinde çocukların duygusal ve davranışsal yönden yüksek risk altında olduğunu belirtmektedir. Örneğin; güvensizlik, benlik saygısı zayıflığı, okul başarısızlığı, saldırganlık gibi sorunlar görülebilmektedir. Medyanın ve özellikle televizyon‑dizi içeriklerinin aile kurumunu zedelediğini, bu durumun çocukların gelişimini olumsuz etkilediğini vurguluyor. Parçalanmış ailede yetişen çocukların “kendilerini terk edilmiş hissetme”, “anne‑baba rol modellerinden yoksun kalma”, “sorumluluk eksikliği” gibi sorunlarla karşılaştığını ifade ediyor.
Boşanma veya ebeveynin ayrılması sonucunda çocukta yoğun stres, kaygı, saldırganlık ya da içe dönüklük gibi psikolojik belirtiler görülebilmektedir. Aile içi şiddet ya da ebeveynlerin birbirine karşı tutumları çocuğa doğrudan yansımakta; çocuk ne sadece fiziksel mağduriyet yaşasa da, şiddete tanık olmanın bile etkileri ciddi olmaktadır. Parçalanmış ailede çocukların sosyal becerileri, stresle baş etme yetileri tam ailedeki çocuklara göre daha düşük; suça yönelme gibi riskler daha yüksek.
Hocamızın çözüm önerileri
Ailelerin bilinçlendirilmesi: Çocuklarıyla anlamlı iletişim kurmaları, onları dinlemeleri, güvenli bir ortam sağlamaları önerilmektedir. Medya ve yayınların denetimi: Aileyi olumsuz etkileyen dizi/film yayınlarına karşı denetim çağrısı yapmaktadır. Devlet‑toplum işbirliğiyle korunma mekanizmalarının (aile danışma merkezleri, erken müdahale hizmetleri) yaygınlaştırılması gerektiğini belirtmiştir.
Özetle; Parçalanmış aile = Boşanma, ölüm, ayrı yaşama vb ile aile birliğinin bozulması.
Çocuk üzerindeki etkileri: Güvensizlik, düşük benlik saygısı, saldırganlık, okul başarısızlığı, sosyal uyumsuzluk.
Aile içi şiddet + şiddete tanıklık da çocukta benzer veya daha ağır etkiler yaratabiliyor.
Korunma yolları: Güçlü aile bağı, ebeveynin rolü, medya bilinci, destekleyici toplumsal mekanizmalar.
Saygılı: “Aile yapısı çökerse toplum çöker.” dedi.
Saygılı’nın vurgusu: çocukların zararlı içeriklerle temasının, şiddete meyli artırabileceği.
Kıymetini bilmemiz gereken aile kurumu maalesef son yıllarda krizdedir. Aileler zorlukla kurulmakta, zorluklarla ayakta durmaya çalışmaktadır. Daha yenilerde medyada yer alan haber, toplumların temeli olan aileye güvenin azaldığını gösteriyor. Maalesef artık birçok genç evlenmemekte, bekâr kalmayı tercih etmektedir. Bunda da boşanmaların zor oluşu, mal varlığını paylaşma, 6284 Sayılı Kanun, çevredeki evliliklerin iyi gitmeyişi gibi faktörler rol oynamaktadır.
Çünkü aile kurumunun krizi ve ailenin önemsizleştirilmesi demek;
*İnsanımızın mutsuz oluşu demektir.
*Giderek toplumun mutsuz oluşu ve dejenerasyonu demektir.
*Üremenin yavaşlaması ve toplumun yaşlanması anlamına gelir.
6284 Sayılı Yasayı devamlı vurguluyorum çünkü bu yasa oldukça evlenmeler giderek daha azalacak ve boşanmalar ile aile içi şiddet beklenenin aksine artacaktır. Sözlerini üzerine basa basa söyledi Hocamız
Niçin Aile Kurumu? Sorusuna cevaplar veriyor.
Son devirlerde ailelerin görevlerinde değişiklikler ve erozyonlar olduysa da şu dört temel fonksiyonu her zaman vardır ve var olacaktır:
1. Cinsel ihtiyaçların karşılanması: Toplumun huzurunu sağlamak amacıyla cinsel davranışlara çeşitli kısıtlamalar getirilir; evlilik kuralları da bu kısıtlamalardandır.
2. Ekonomik işbirliğin sağlanması: Bilinen bütün insan topluluklarında cinsiyete göre bir işbölümü ve işbirliği vardır. Erkeklere fiziki güçleri sebebiyle genellikle daha ağır ve zorlayıcı görevler verilmektedir. Kadınlar için çocuk doğurma esas olduğundan, bu görevin yanı sıra onlara çoğunlukla daha hafif işler uygun görülmektedir. Kısacası, erkeğin ve kadının aileye ekonomik katkıları, birbirini tamamlar mahiyet…
Kur’an-ı Kerim’de evlilik ve aile hakkında: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum, 30/21) buyrulmuştur.
Son konuşmacı. Dr. Yasin Kuruçay. Aile ve Medya ilişkisi konulu sunumuna başladı
Dr. Yasin Kuruçay Psikolojik Danışman ve Yazar
Dr. Yasin Kuruçay, akademik ve sivil toplum alanında “aile”, “gençlik” ve “medya” gibi başlıklarla çalışan bir uzmandır. Kendisi, Aile Akademisi Derneği’nin Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir.
Dr. Kuruçay’ın görüşleri şunlardır: Ailenin toplum için temel yapı taşı olduğu düşüncesi: Aile yapısı zayıfladığında toplumun diğer yapıları da bundan etkileniyor. Medya ve teknolojinin aile üzerindeki etkileri: Çocukların üzerindeki etkiler, aileyi ve değerleri koruma gerekliliğini artırıyor. dedi.
Devam ediyor Sayın Kuruçay
Kültürel ve medenî değerlerin önemi: İnanç, medeniyet ve kültürel birikimle yeniden aile kodlarımıza dönmeliyiz. şeklinde açıklamaları vardır.
Genç nüfus, evlilik, boşanma ve doğurganlık oranları üzerine uyarılar yapıyor: Evlilik yaşı yükseliyor, boşanmalar artıyor; bu aile yapısı üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor.
X, Y ve Z kuşağı terimlerine karşı çıkıyor
Aile ve Medya Bağlamında Öne Çıkan Noktalar: Medya içeriklerinin aile üzerindeki etkilerini ele alıyor: Dijital yayınlar, diziler, sosyal medya gibi araçların aile içi ilişkiler, iletişim ve değerler açısından taşıdığı risk ve fırsatları vurguluyor. Aile, medya tarafından güçlü desteklenmezse veya olumsuz kodlarla şekillendirilirse, aile içi iletişim ve aidiyet duygusu zayıflıyor.
Günümüzde aile yapısının hızlı değişimi, medya ve dijitalleşme gibi faktörler aile ilişkilerini yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Dr. Kuruçay bu alanda çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Aile politikaları, gençlik sorunları, medya ve kültür gibi kavşaklarda aktif bir rol oynuyor ve kamuoyunda bu konuların mağduriyet, çözüm önerisi bağlamında tartışılmasına katkı sunuyor. Bu panelde de aynı vurguları yapmıştır.
Cinsiyetsiz toplum vurgusunu yapıyor. Trans Hümanizm tehlikesine dikkat çekiyor
Dr. Yasin Kuruçay, “İslami Analiz” adlı platformda “Gençler Sadece Deizme Kaymıyor” başlıklı bir yazı yayımlamış. Gençlik, değersizlik hissi ve alternatif arayışları üzerine.
Arkadaşlar benden bu kadar sağlıcakla kalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder