24 Aralık 2008 Çarşamba

Cumhuriyetten Günümüze Enerji Sektörü

Enerji sektörünün gelişimi hakkında bilgi vermeden önce enerjinin kaynağı hakkında bilgi vermemiz sektörün anlaşılması konusunda bize yardımcı olacaktır. Enerji kaynakları birincil enerji kaynakları ve ikincil enerji kaynakları olmak üzere ikiye ayrılır : Birincil Enerji Kaynakları : Esas niteliği değiştirilmeden, tabi şekli ile yararlanılabilecek olan enerji kaynaklarıdır.

Buna örnek olarak maden kömürünü ve yakacak odunu verebiliriz.
İkincil Enerji Kaynakları : Tabii nitelikleri bazı işlemlere tabi tutularak farklı nitelikte bir enerji türü yaratan enerji kaynaklarıdır. Buna örnek olarak da termik ve hidroelektrik santrallerde kömür, petrol ve su enerjisinden elektrik üretilmesini verebiliriz.

1923 – 1933 DÖNEMİ

Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan kısa bir süre sonra ülkemizin karşı karşıya bulunduğu ekonomik sorunların tespiti ve çözüm yollarının aranması için 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi toplanmıştır. Bu toplantıda enerji ile ilgili olarak şunlar öngörülmüştür:
1-Ereğli – Zonguldak havzası ile Soma ve diğer kömür yataklarının içinde bulundukları durumu düzeltecek tedbirlerin alınması,
2-Bütün milli kuruluşların, demir yollarının, fabrikaların yerli kömür kullanmalarının sağlanması, hatta tarım makinelerinin bu yakıtla işletilmesi
3-Kok ve antrasit dışında ülke ihtiyacını karşılayan maden kömürlerimizin dış rekabete karşı korunması
4-Ereğli- Zonguldak havzasının jeolojik yapısının tespit edilmesi, haritalarının iyi bir şekilde hazırlanması, ayrıca bölgede mülkiyet durumunun ve sınırların belirlenmesi ve bu konularla ile ilgili olarak görülmekte olan davaların kısa zamanda kesin bir sonuca bağlanması kararlaştırılmıştır.
1923 yılında ülkemizde enerji konusunda hakim olan görüş enerji ihtiyacını zorunlu durumlar dışında yerli kaynaklardan özellikle maden kömürü ile karşılanması yolunda olmuştur.
Sanayide motor kullanımı bu dönemde çok düşük bir seviyede kalmıştır.


1933 – 1950 DÖNEMİ

İzmir İktisat Kongresi’nde öngörülen ve cumhuriyetin ilk yıllarında devletin fiilen izlediği liberal ekonomi politikası beklenen sonuçları vermemiştir. Bunun üzerine 1930’ların başlarında sanayi ve madencilikte olduğu gibi enerji alanında da devletçilik rejimi benimsenmiştir.
Bu dönemde sanayi olanları hazırlanırken, kurulacak fabrikaların enerji ihtiyacı ve iktisadi gelişme dolayısıyla ülkede toplam enerji talebinde meydana gelecek artışın hangi kaynaklardan karşılanabileceği noktasının da tespitine çalışılmıştır. Bu yıllarda sistemli ve geniş kapsamlı bir enerji modeli hazırlanmamakla birlikte yine de bu konumun oldukça gerçekçi bir yaklaşımla ele alındığı anlaşılmaktadır. Bu dönemde enerji davasının çeşitli cepheleri ile uğraşacak bir çok kamu müesseseleri kurulmuştur. Bunların bir kısım ülkemizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını bulmak ve ekonomik bakımdan ne derece yararlanılabilir olduğunu saptamakla görevlendirilmiştir. Diğer kurumlar ise bilinen kaynakları işleterek üretimde bulunmakla görevlendirilmiştir. Bu görevleri üstlenen kurumlar arasında Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü, Etibank ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi olarak belirtilebilir.

1950 – 1960 DÖNEMİ

Atatürk döneminde özellikle 1933’den sonra devletçilik rejimi ile başlatılan fakat 1940’larda bir süre aksayan kalkınma hamlesi 1950’den itibaren bu kez çok partili demokratik rejim altında yeni bir canlılık kazanmıştır. 1950 – 60 döneminde DP hükümetleri geçmişe oranla liberal bir ekonomik anlayış içerisinde kalkınmayı esas alarak kabul etmişlerdir. Enerji sektöründe atılan önemli adımların başında hidroelektrik ve termik santraller kurmak ve bunları bir iletim sistemi içerisinde bütünleştirmek gelmektedir. Ayrıca kömür, petrol ve linyit üretimini arttırmak yolunda çabalar harcanmıştır. Enerji üretim ve tüketimi sanayileşmeye, kentleşmeye ve ekonomik büyümeye paralel olarak arttığı gibi, tüketilen enerji içinde ticari oranların payı yükselmeye başlamıştır.
1950 – 60 döneminde enerji kaynakları araştırım, yatırım ve üretimiyle uğraşmak üzere kurulan başlıca kamu müesseseleri şöyledir :
1.Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
2.Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı
3.T.C. Petrol Dairesi
4.Başbakanlık Atom Enerjisi Komisyonu
5.Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu


1960 – 1980 DÖNEMİ

Planlı dönemde enerji sektörünü incelerken, ilk olarak 1. , 2. ve 3. Beş Yıllık Kalkınma Planlarında (BYKP) enerji sektörünün durumunu ayrı ayrı genel hatlarıyla ele alacağız. Daha sonra 1960 ve 1980 yılları arasında enerji sektöründeki gelişmeleri genel olarak tekrar inceleyeceğiz.

1. BYKP döneminde enerji sektörünün durumu :


Bu dönemde ülkemizin enerji kaynaklarını etkin şekilde kullanarak üretim maliyetini minimuma indirmek ana ilkesine uyarak, enerji türlerinin, fiyatlarının maliyet ve ülkedeki bulunabilme durumuna göre ayarlanacağı, enerji tasarrufunun teşvik edileceği, enerji politikası olarak öngörülmüştür. Ayrıca enerji talebinin karşılanmasında birincil enerji kaynaklarından maksimum düzeyde yararlanılması hedeflenmiştir. Ayrıca bu dönemin başında Türkiye nüfusunun %69’u elektrikten yararlanamamaktaydı. Kamu sektörünün enerji sektörüne yaptığı yatırımların oranı 1963’te %8,9 iken 1968’de %13,8’e çıkmıştır. Özel sektör yatırımlarının oranı ise sabit kalmıştır.

2. BYKP döneminde enerji sektörünün durumu :


Bu plan dahilinde ülkenin enerji ihtiyacının, darboğazlar yaratılmayacak şekilde karşılanacağı ilkesinden hareket ederek ticari yakıt tüketiminin arttırılması hedeflenmiştir.
Ayrıca bu plan dönemi içerisinde enerji talebini karşılamak için petrol ürünlerinin daha fazla kullanılabileceği tahmin edilmiştir. Yine bu dönemde kamu ekonomisi içerisinde önemli bir yer tutan KİT’lerin sermayesinin iştirakı ile oluşturulacak karma teşebbüslerde, sermaye ve idare üstünlüğünün sınırlı sayıda özel teşebbüse devredilmesi de öngörülmüştür. Kamu sektörünün enerji sektörüne yaptığı yatırımların oranı 1968’de %13,8’dir. Bu dönem sonunda yani 1973’te bu oran %13,1’e gerilemiştir. Özel sektör oranları ise bu tarihlerde %0,6’dan %0,5’e düşmüştür.

3. BYKP döneminde enerji sektörünün durumu :


Ülkede kullanılan birincil enerji kaynaklarına ilaveten dünyanın çeşitli ülkelerinde yaygın olarak kullanılan, diğer birincil enerji türleri içinde yer alan doğalgaz, nükleer ve jeotermal enerji kaynaklarının bu dönemde kullanıma başlanması hedeflenmiştir.
Kamu yatırımlarının sektörel dağılımında enerji sektörünün bu dönemdeki oranı 1973’te %13,1 iken 1979’da bu oran %22,2’ye ulaşmıştır. Özel kesim yatırımlarının sektörel dağılımında ise enerji sektörünün oranı bu tarihlerde sabit kalmıştır.
Genel olarak olanlı döneme bakacak olursak bu dönemde atılan ilk adım kömür dahil madencilik sektörünün hukuki ve idari sorunlarının çözümü ve petrol ihtiyacının karşılanabilmesi tedbirlerinin alınmasıdır. Yine bu dönemde Yol, Su ve Elektrik İşleri Genel Müdürlüğü (YSE) , Türkiye Elektrik Kurumu Genel Müdürlüğü (TEK) ve Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı gibi kamu kuruluşları kurulmuştur.
Planlı dönemin en önemli olayı, 1971 askeri muhtırasından sonra 1973’ten itibaren maden-petrol ve enerji sektörlerinde devletçilik ilkesinin benimsenmesidir.
Bu dönemin başından itibaren enerji sektörü hızlı bir gelişme göstermiş olmasına rağmen yine de elektrik üretimi yetersiz kalmıştır.
Her ne kadar planlı dönemde ve bilhassa 1970’lere doğru özel teşebbüs ve yabancı şirketlerin petrol alanındaki çalışmalara itirazlar ve kısıtlamalar getirilmiş ve öncelik kamu kesimine verilmiş ise de özel şirketlerin yurtiçi ham petrol üretimdeki payı bu yıllarda %60’ın üzerinde gerçekleşmiştir.

1980 – 2000 DÖNEMİ

Türkiye’de toplam enerji tüketiminin %50’si net dış alımlarla karşılanmaktadır. Bu yüzdenin büyük bir payını da petrol oluşturmaktadır. Doğal gazında dış alımdaki payı yükselen bir eğilim göstermektedir. Türkiye’de petrol, doğalgaz, linyit, asfaltit, taş kömürü, hidrolik, jeotermal, odun, hayvan ve bitki artıkları ile ikincil enerji kaynakları üretilip tüketilmektedir.
1970-1990 dönemi süresince kaynak rezervlerimizi dünya rezervleri içersinde kıyasladığımızda; kömür kaynaklarımızın payının yaklaşık %0,6 , jeotermal potansiyelimizin payının %0,8 , hidrolik potansiyelimizin payının %1 ve uranyum rezervlerimizin payının %0,1 civarında olduğu belirlenmiştir. Petrol ve doğalgaz rezervlerimiz ise kıyaslanamayacak kadar azdır.


KAYNAK BAZINDA ENERJİ SEKTÖRÜMÜZ

1) PETROL


Petrol çıkarılması ilk defa ticari anlamda 19.yy’ın ortasında ABD’de başlamıştır. Özellikle de 1900’dan itibaren otomobilin dünyaya yayılması ile birlikte petrol üretimi sürekli bir artış göstermiştir.
Türkiye petrol kaynağı açısından fakir bir ülke sayılır. 1981’de 2,5 milyon ton olan üretimimiz 1988’de 2,7 milyon tona ancak çıkabilmiştir. Üretimimiz tüketimimize göre oldukça düşük olduğundan on katı kadar yani yaklaşık 22 milyon ton ithal edilmektedir.
Türkiye’de beş rafineride (Batman, İzmit, İpraş, İzmir, Aliağa, Kırıkkale Orta Anadolu ve Ataş) 1985’te arıtılan petrol 22,3 milyon ton iken 1990 yılında 22,9 milyon ton ham petrol işlenmiştir. Bu rafineri kuruluşlarının toplam kapasitesi yılda 335 milyondur. Ülkemizde bilinen sahalara göre yapılan kurumsal hesaplar sonucu üretilebilir 128 milyon tondan 76,6 milyon tonun halen üretilebildiği ve 51,6 milyon ton üretilebilir rezerv kaldığı bilinmektedir.

2) DOĞALGAZ


Türkiye’nin doğalgaz rezervleri yok denecek kadar azdır. İlk üretim Trakya’da Kırklareli’nde başladı. 1990 yılında Çamurlu, Hamitabat ve Umurca sahalarında toplam 212,5 milyon m3 üretim yapıldı. Ancak tüketimi karşılayamadığı için doğalgaz, 1980’li yılların sonuna doğru Rusya’dan Bulgaristan sınırından geçerek Hamitabat üzerinden Ankara’ya kadar ithal edilmeye başlandı. Doğalgaz temiz ve kokusuz bir yakıt olduğu için başta çimento, şişe-cam, tekstil-viskoz ürünleri, gübre sanayi gibi kuruluşlarda, Hamitabat ve Ambarlı gibi bazı termik elektrik santrallerinde kullanılmaktadır.
1993 yılında Rusya’dan 6 milyar m3 ‘e ulaşması beklenen doğalgazın yanı sıra kaynak çeşitlendirmesi ve temin güvenliği açısından 1993 yılından başlamak üzere Cezayir’den 2 milyar m3 civarında sıvılaştırılmış doğalgaz satın alınması planlaştırılmıştır.

3) HİDROLİK


Türkiye hidrolik potansiyelinin %20’sini yararlı kullanabilmektedir. 1990 yılında toplam elektrik üretiminin %40’ı, toplam 6.765 mw’lık hidroelektrik kurulu güçle sağlanmıştır. Türkiye GAP ile elektrik, özellikle hidroelektrik ile üretimini önemli ölçüde artırabilecektir.

4) NÜKLEER ENERJİ


Ülkemizde ticari anlamda uranyum Salihli Köprübaşı havzasında ve Yozgat Sorgun’da büyük ölçüde yoğunlaşmıştır. Eskişehir-Sivrihisar’da ise dünya çapında toryum rezervleri (380.000 ton) bulunmuştur. Türkiye’de nükleer santral konusunda, 1985’lerde Akkuyu ve Sinop civarı için hazırlanan yer seçimini ve inşaat çalışmaları 1992 yılı sonlarına doğru durma noktasına gelmiştir.

5) KÖMÜR, TAŞ (MADEN) KÖMÜRÜ VE LİNYİT – ASFALTİT


Taş kömürü sanayi sektöründe yoğun biçimde, özellikle demir-çelik sektörü olmak üzere hava gazı fabrikalarında, ulaştırma, ısınma sektöründe ve elektrik santrallerinde kullanılır. Taş kömürü demir-çelik sanayimizin talebini karşılayamadığından ithal edilmektedir.

Linyit kömürü temelde termik santral, konut ve sanayi gereksinmelerinde kullanılır. Düşük ısı değerli olanlar santrallerde, daha kaliteliler konut sektöründe ve sanayi sektörlerinde yakılır.
1990 yılında 276.000 ton gerçekleşen asfaltit, doğu ve güneydoğuda konut sektöründe kullanılan yüksek kalorili, kaloride nadir minerallerle işlediğinde değişik yüzdelerle gaz elde edilebilen değerli bir cevher durumundadır. Sadece konutlarda yakılmaması için önlemler düşünülmektedir.

6) JEOTERMAL ENERJİ


Ülkemizde Batı Anadolu’da ve Orta Anadolu’da elektrik üretimine elverişli, 4500mw, kent ve sera ısıtmasına elverişli 31.100mw’lık potansiyel saptanmıştır. Türkiye’de 15mw kurulu gücünde ilk jeotermal santral Denizli-Kızıldere’de 1984’de üretime başladı. 20mw’lık dağıtım ünitesi 1992’de hizmete girdi. Elektrik üretimi yanı sıra ısınma amacıyla kullanılması üzerinde durulmaktadır.

TÜRKİYE’DE ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜ


Elektrik enerjisi sektörü, genel enerji dengesi ve ikincil enerji kaynakları içinde çok önemli ve öncelikli bir yer almaktadır. Elektrik enerjisi üretimi ve tüketimi bir ülkenin kalkınmışlık düzeyini açıklar. Bu nedenle güvenli güvenilir olmayan bir yapıya sahip elektrik enerjisi sektörü, ülkenin tüm kalkınma hamlelerine engel olur ve sekteye uğratır.


1990 yılında Türkiye’de elektrik enerjisi gereksiniminin karşılanmasına %91,6 oranında Türkiye Elektrik Kurumu, %8,4 oranında Çukurova Elektrik, Kepez, Aksu ve diğer otoprodüktörler katkıda bulunmuştur. Elektrik üretiminde 1990’da artış %9,5 olmuştur. Su artışına paralel olarak hidrolik üretiminde 1990’da 1989’a göre %22,5 artış gözlenmektedir.
Ülkemizde GAP gerçeği altında Fırat ve Dicle üzerinde devreye girmiş ve girecek hidrolik santraller enerji gücümüzü arttıracaktır. Ancak ulaşım hatları ve dağıtım şebekeleri gibi donanımların bir an önce bitirilmesi zorunludur. Ayrıca elektrik enerji üretim ve dağıtım sistemlerinde bilimsel güvenirlik etüdleri yapılması şarttır.


1995 yılında 86,247.4 Gwh olan elektrik enerjisi üretimi 1996 yılında %9.99 oranında artarak 94,861.5 Gwh’a çıktığı görülmektedir. 1995 yılında üretilen elektrik enerjisinin %58,8 i termik , %41,2’si hidrolik iken 1996 yılında %57,3’ü termik %42,7’s, hidrolik enerji olarak gerçekleşmiştir. Termik elektrik enerjisi üretiminde 1996 yılında %7,26 oranında artış sağlanırken hidrolik elektrik enerjisi üretiminde %13,88 oranında artış olmuştur.


KAYNAKLAR :

• Prof.Dr.Yüksel ÜLKEN - 1923’ten 1993’e Türkiye Ekonomisi
• Gülten KAZGAN – Tanzimat’tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi
• Prof.Dr.Cem ALPER – 1980 Sonrası Sektörel Gelişmeler
• Dr.Bahar ŞANLI – Türkiye Ekonomisi
• Prof.Dr. Havva TUNÇ – Türkiye Ekonomisi

Hiç yorum yok: