18 Nisan 2009 Cumartesi

Ergenekon çamuruna batmamak için


Yaşar Okuyan 32.Gün programında medyanın Ergenekon davası ile ilgili haberlerini eleştirerek, kişileri aklayan ya da suçlayan yayınlar yapmaya bir son verilmesini önerdi.

Tüm kalbimle katıldığım bir öneri bu... Ergenekon davası hakkında yapılan yayınlar, demokratik ya da şeffaf yayıncılık anlayışı noktasını çoktan ve fersah fersah geçti.

Medyanın geneli tarafından, giderek bataklığa dönüşen bir çamurun içine yuvarlandık. İşin içinden çıkmaya çabaladıkça batıyoruz.

Bunun adı tam anlamıyla bilgi kirlenmesidir, yani dezenformasyon…

Gökten çamur değil Ergenekon bilgisi ve görüntüsü yağıyor. Davanın kuyruğuna teneke takılıp oraya buraya koşturtulması riski gün geçtikçe artıyor.

Zaten, söz konusu usülsüzlükler de işin medya ayağı olmasaydı ne bu kadar göze batacaktı, ne de aktüel olacaktı. Yani, ortada bilinçli ya da bilinçsiz yapılmış usülsüzlüklerden çok bir halkla ilişkiler felaketi hatta skandalı var.

Polislerin özellikle medyatik şahısların kapısına dayanırken o kapılara tv kameralarını kimlerin yığdığını çok kişi merak ediyor mesela...

Yani bu aramaları, göz altıları, tutuklanmaları medyatik bir şov haline getirenler kimler?

Bu medyatik şovlardan en çok ''gerçek'' Ergenekoncuların karlı çıktığını söylersek abartmış olmayız herhalde.

Hatta o kadar ki eğer böyle giderse korkarım yakında Ergenekon şüphelileri ya da zanlıları değil de ‘’mağdurları’’ diyecek noktaya geleceğiz.

Hükümetin bu görüntüden bir şey kazandığını hiç sanmıyorum. Hele davanın kendisinin hiç... Tam tersine gerek Ergenekon davasını gerekse hükümeti son derece yıpratan görüntüler bunlar.

Giderek daha fazla sayıda insanın ‘’Ergenekon, siyasi bir davadır, muhalifleri sindirme operasyonudur, korku imparatorluğu yaratılıyor,’’ gibi düşünceleri dile getirmesi kimin işine yarar söyler misiniz? Erdoğan’ın mı? Savcıların mı?...

Zaten işin aslına da bakarsak –belki de doğal ve zorunlu olarak- bu işte en çok gürültü -hatta yaygara- koparan da muhalefet partileri ve muhalif olduğunu söyleyen kişi ve kurumlar. Ergenekon davasına açık ve tam destek verenlerin sesi ise çok fazla çıkmıyor, en azından -kitlesel anlamda- pek fazla ortalarda görünmüyorlar… İyi ki de öyle oluyor!...

Ergenekon davası ile ilgili haberlere, dava sürecinin ve ‘’mağdurların’’ korunması açısından en azından belli bir kısıtlama getirilmesi gerekirdi. Sadece kesinleşen suçlar üzerine haber yapılmalı ve ‘’bağımsız’’ yargı sürecinin -dış etkilere kapalı olarak- ilerlemesine fırsat verilmeliydi. Ama bu, dünyanın nükleer silahlardan arındırılmasından bile daha güç bir şey herhalde... Herkes vazgeçmedikçe, hiç kimse vazgeçmeyecek.

Bu ortamda algımızın kirlenmesini önlemek için, kafamızın karışmasından ürkemememiz gerekiyor bence. Hem, böyle bulanık bir ortamda kafası karışmayanda bir tuhaflık vardır herhalde.

En önemlisi de olayı her yönüyle ve her tarafın bakış açısını anlamaya çalışarak izlemeli, gözlemlerimizi peşin hükme kapılmadan önyargısız bir zihin ve açık bir kalple değerlendirmeliyiz diye düşünüyorum.

Her zaman olduğu gibi bu konuda da –hatta en çok bu konuda- akıl ile gönül birliğinin sağlandığı bir vicdana ihtiyacımız var zannımca.

Dilek Yaraş

Hiç yorum yok: