28 Şubat 2009 Cumartesi

Krizde alışverişin püf noktaları


Kriz döneminde cep yakmayacak alışveriş nasıl yapılır? Taksitlerin acısı sonradan mı çıkar?

Sıfır faiz, ekstra indirim, taksit erteleme gibi kampanyalara karşı reel bir mantıkla yaklaşmamız gerekiyor. Zira, bunların hepsi de bizim cebimizden çıkacak, hatta ileride yüklü bir miktarda çıkacak gidere işaret ediyor. Bunun için uzmanların önerisi ise ihtiyaçlarımızı doğru belirleyip doğru tercihlerde bulunmak, kredi kartı kullanımını da en doğru şekilde yapmak.

İşte kriz dönemide alışveriş yaparken dikkat edilmesi unsurlar;

1-Teknoloji, ulaşım, medya, finans gibi günlük hayatın içinde ağırlığı artan bir şekilde yer alan kurumların faaliyetlerinde 'bedelsiz' kelimesi hızla günlük hayatımıza yerleşiyor. Bu kelimeye yaklaşırken, yani 'bedelsiz' kelimesi ile ikna olurken bir daha düşünün. Örneğin bedelsiz telefona sahip olmak için, GSM operatörüne aylık çok yüksek fatura ödemeyin.

2- Beyaz eşya firmaları olsun, teknoloji marketler veya süpermarketler olsun, 'en düşük fiyat' mantığıyla bazı ürünlerde indirime gidiyorlar. Bunun gerçekten en düşük fiyat olup olmadığını diğer yerlerle karşılaştırarak kontrol edin.

3- Eğer bir mağazanın vitrininde, "Bir ürün alana ikincisi yüzde 50 indirimli" gibi bir duyuru görürseniz durup düşünün. Bu, sezon sonu fiyat düşürme öncesindeki son taktiktir. Ayrıca, sadece ihtiyacınız olan bir ürünü almak yerine, onun yanında ihtiyacınız olmayan ikinci bir ürünü ucuza almayı tercih etmeyin.

4- Hafta sonu yapılan ekstra ucuzluk duyuruları alışveriş isteğinizi tetiklemesin. Zira bu etkiyle alışveriş merkezinin yolunu tutan pek çok tüketici arasında kendinizi alışveriş maratonuna girmiş gibi hissedecek ve mutlaka alacak bir şey bulmaya çalışacaksınız.

5- Bir mağazada eğer alışveriş sonrasında elinize bir kart tutuşturup, aynı üründen 9 adet aldığınızda 10.su bedava deniyorsa buna da temkinli yaklaşın. Zira bu psikolojik olarak o üründen daha fazla tüketerek bedava olana ulaşma arzunuzu kamçılar.

6- Bedava bilet veren havayolları ya da karayolu şirketlerindeki fiyatlara dikkat edin. Alternatif havayolu ya da karayolu şirketlerinden de fiyatları kontrol edin ki, mil kazanmak adına pahalı bilet almayın.

7- Bazı alışveriş merkezlerinin uyguladığı, 'Şu kadar alışveriş yaptığınızda çekilişe katılabilirsiniz' diyerek, araba ve benzeri vaatleriyle de yine alışveriş arzunuzun kamçılanmasına izin vermeyin. Çünkü bu miktara ulaşmak sizin üzerinizde ister istemez bir psikolojik baskı oluşturur.
(Zaman)

Vücuttaki en hassas 7 nokta!


Ciddi olarak hastalanmadan önce, vücudumuz değişimlere uğramaya başlar. Biz hissetmeden birbiri ardına oluşan zincirleme reaksiyonlar 10 yıl sonra sona erdiğinde, en zayıf noktamızdan hastalık olarak ortaya çıkarlar. Osteoporoz, diyabet, kalp krizi ya da kanserler işte bu sessiz değişimlerin sonucudur. Geri dönüp bakıldığında bu sonulların 7 hastalık merkezli olduğunu söyleyen Berlin Spor Yüksek Okulu profesörlerinden Dr. Froböse'ye göre; vücudun bozulan zehir arıtma düzeneği ya da evcilleştirilmemiş stres, zaman ayarlı bomba gibidir. Önemli olan bu sorunların farkına varılıp durdurulmasıdır.

İşte 7 tehlike

KASLARINIZ AZALIYORSA

660'dan fazla kasımız kendileri için bir şey yaptığımız müddetçe yürümemizi, koşmamızı, sevmemizi ve gülmemizi sağlarlar. Aksi durumda ise yağ dokularına dönüşürler. Bu yalnızca vücut şeklimizin bozulmasına değil sağlığımıza zarar verir. Aslında kaslarımız en önemli metabolizma organlarıdır. Çünkü kalori sobasıdırlar. Kaslarımız kaybolduğunda kilo artar, osteoporoz ortaya çıkar. Kemikler yumuşar. Çünkü kemik hücrelerini yenilenmeye tahrik eden iskelet üzerindeki aktif kasların etkisi azalır. Yalnızca dizlerdeki artroz (kireçlenme) riski artmaz, bundan dolayı kaslarla beraber amortisör görevi yapan eklemler de işlevini kaybeder.
TEHLİKEDE MİYİM?

Bir sandalyeye oturun, ellerinizi çapraz biçimde göğsünüze koyun. Şimdi mümkün olduğunca çabuk 5 kez ayağa kalkıp otunun. Bunu 10 saniyede yapabiliyor musunuz? Mükemmel. Eğer yapamıyorsanız kas yapınızı güçlendirmelisiniz.
NE YAPABİLİRİM?

Azimle antrenman yaparak kaslarınızı güçlendirebilirsiniz. En iyisi haftada 2-3 defa fitnes merkezine gitmeniz. Ancak insan evde de çok şey yapabilir. Örneğin bacaklar için step yapabi-irsiniz. Bunun için evdeki merdiven bile kullanılabilir. Azimle antrenman yaparak kaslarınızı güçlendirebilirsiniz. En iyisi haftada 2-3 defa fitnes merkezine gitmeniz. Ancak insan evde de çok şey yapabilir. Örneğin bacaklar için step yapabilirsiniz. Bunun için evdeki merdiven bile kullanılabilir. Dr. Froböse "Antrenmansız kaslar bile kendilerini bir yıl içinde iki katı güçlendirebilirler" diyor. Çünkü kasların biyolojik bir saati yoktur. İnsan 100 yaşında 30 yaşında birinin kaslarına sahip olabilir.

HAZIM PROBLEMİNİZ VARSA

Biz sürekli yeniden oluşuruz. Her bir dakikada 3 milyar vücut hücresi ölürken, aynı zamanda bir o kadar yeni hücre oluşur. 19 senede kemikler kendini yeniler. Deri ise kendini 2-3 haftada yeniler. Ancak bunun koşulu tabağınızda yeterince besin maddesi ve bunları kabul edebilecek sağlıklı bağısaklardır. Ama maalesef her iki kişiden biri hazım problemi yaşıyor.
SONUÇLARI

Vücutta hangi maddenin eksik olduğuna bağlıdır. 160 hormonu aktif hale getiren çinkonun eksikliğinde üremede sıkıntı olur. Yaralar geç iyileşir. C vitaminin eksikliğinde de bağışıklık sistemi zayıflar. Kalsiyum eksikliği varsa kemikler güçsüzleşir.
TEHLİKEDE MİYİM?

Kim sıkça kabızlıktan, barsak gazından ve ishalden sıkıntı çekiyorsa bu, organizmanın yeterince beslenmediğini gösterir. Aynı zamanda kötü beslenme alışkanlıkları, öğünlerde oburca yemek, hazmı zorlaştırıp, hücrelere zarar verir. NE YAPABİLİRİM?

İlk adım olarak kendinize yemek için aman ayırın. Bir lokmayı ne kadar çok çiğnerseniz tükürük içindeki enzimler besini o kadar iyi ayrıştırır. Posalı yiyecekler barsak işlevini özendirir. Pastörize edilmemiş probiyotik yoğurt barsak mukozasını korur. Prof. Frobüse "Barsak hücreleriniz, buğday filizini çok sever. Ayrıca ihtiyacınız olan her şey içindedir" diyor.

METABOLİZMANIZ BOZUKSA

Tiroid bezi insanların merkez enerji makamıdır. Bütün metabolizmayı uyarır. Maalesef her üç kişiden biri bu organından hastalanmaktadır ve farkında bile değildir.
SONUÇLARI

Tiroid bezinin az çalışması halinde enerji eksikliği olur, daha çabuk üşürüz ve hareket etmek istemeyiz, kilo alırız. Bez fazla hormon salgıladığında ise bunun tersi olur. İştahımıza rağmen kilo kaybederiz, devamlı sinirli ve gergin oluruz. Tedavi edilmediğinde her iki dununda da kalbimizle ilgili büyük sıkıntı çekebiliriz.
TEHLİKEDE MİYİM?

Tiroidin hem az hem de çok çalışma¬sında tiroid bezi büyür ve guatr gelişebilir. Elinize bir ayna alın ve gırtlakla köprücük kemiğini görecek şekilde tutun. Kafanızı ensenizden arkaya yaslayın ve bir yudum su alın yutkunduğunuz esnada boğazınızın altında şişlik oluyorsa bir endokrinologu ziyaret etmenizde yarar var.
NE YAPABİLİRİM?

Tiroidin az çalışması iyot eksikliğine bağlı olabilir. Bu durumda yeterince iyot alımı ve haftada 1-2 porsiyon deniz balığı tüketimi sorunu aşmanıza yardımcı olabilir. Fazla çalışmasında ise yapılacak tek şey ilaç kullanımı ya da cerrahidir.

ZEHİRLENİYORSAK

Genellikle görmeyiz, tadını almayız ve koklayamayız. Bunun için zararlı maddeler yıllar boyu vücudumuzda toplanır. Özellikle en sinsi olanlar ağır metallerdir. Prof. Ingo Froböse, "Bu ağır metaller zehir arıtma enzimlerini bloke ederek karaciğer, böbrek, beyin ve sinir sisteminde çoğalırlar" diyor.
SONUÇLARI

Kas ağrıları, eklem iltihapları ve kronik hormon bozuklukları bu tür zehirlenme sonucunda olabilir.
TEHLİKEDE MİYİM?

Eğer dezenfektan, boya, haşere ilacı veya buna benzer maddelerin bulunduğu ortamlarda çalışıyorsanız vücudun zehir arıtma organları randımanlı çalışamaz. Fazla alkol tüketiminde de aynı sorun yaşanır.
SONUÇLARI

Mat saçlar, kırık el tırnakları, devamlı bitkinlik yaşanır.
NE YAPABİLİRİM?

Organik sebzeleri seçerseniz tarımsal ilaç atıklarından kurtulursunuz. Günde en az 1,5 litre su içerek zehir ve atık maddelerin taşınıp vücuttan atılmasına yardımcı olabilirsiniz. Bizim baş zehir atma organımız karaciğerdir. Enginar kapsüllerinden karaciğerinizi güçlendirmede yararlanabilirsiniz.

BAĞIŞIKLIK ZAYIFLADIYSA

Güçlü bir bağışıklık sistemi bütün vücudu tamir eder. Yiyici ve öldürücü hücreler hastalıkları tetiklemek üzere organizmaya hücum ettiğinde güçlü bağışıklığımız devreye girip saldırıyı püskürtür.
SONUÇLARI

Zayıflamış bir bağışıklık sistemi bütün vücudu güçsüzleştirir. Öyle ki kanser ve kalp krizi riskini yükseltir. Bazen de aşırı güçlü bir savunma yani bağışıklık sistemi kendi vücudumuza zarar verebilir. Otoümmün hastalıklardan bazıları böyle ortaya çıkar Bunlar alerji, artrit veya diyabet olabilir.
TEHLİKEDE MİYİM?

Uykusuzluk, sigara, stres savunma sisteminde delikler açar. Ayrıca yumurta akı bakımından fakir beslenme bağışıklık sistemine zarar verir. Çünkü vücut proteine savunma hücrelerinin ana maddesi olarak gereksinim duyar. Vücut savunmasının felç olduğunun belirtisi soğuk algınlıkları, geçmek bilmeyen mantar istilası veya herpestir.
NE YAPABİLİRİM?

7-8 saat uyumak gerekir. Geceleri savunma hücreleri kendini yeniler. İyi bir kan dolaşımı da önemlidir. İyi bir dolaşım sistemine sahipsek antikorlar hızlı şekilde ulaşacakları yere varırlar. Sebatla yapılan jogging veya yüzme gibi sporlar kan dolaşımını hızlandırır. Haftada 1-3 defa sauna ziyareti savunma hücre sayısını arttırıp, aktifleştiriyor.

SERBEST RADİKALLERİNİZ NE DURUMDA?

Hiçbir şey sağlığa serbest radikaller kadar zarar vermez. Bu saldırgan oksijen molekülleri yalnız demiri paslandırmazlar, aynı zamanda hücrelerimize de saldırırlar. Serbest radikaller her nefes alışımızda tabii olarak oluşurlar. Sigara ve ultraviyole ışınlar serbest radikallerin çoğalmasına yol açar.
SONUÇLARI

Öncelikle organizmadaki onancı enzimleri yok ederler. Sonuçta tümörlere, arterisikleroza, bunamaya sebep olurlar. Her doku daha hızlı yaşlanır.
TEHLİKEDE MİYİM?

Eğer son zamanlarda derin kırışıklıklardan yakınıyorsanız vücudunuzda çok sayıda serbest radikal koşuşturuyor demektir. Hemen sigarayı bırakıp, güneşlenmeye son vermelisiniz.
NE YAPABİLİRİM?

Bu saldırgan parçacıklara karsı antioksidanlarla güçlenebilirsiniz. Bunlar vitamin C ve E, betakaroten, selenyum ve bitki özleridir. Ana öğünlerden sonra yenen 3 porsiyon meyve ve sebze koruyucudur. Sabırla yapılan yumuşak antrenmanlar, kaslarda antioksidan enzimlerin sayısını yükseltir.

STRES SİZİ YİYİP BİTİRİYOR MU?

Dünya Sağlık Örgütü 21. yüzyılda sağlığa zarar veren en büyük faktörün stres olduğuna dikkat çekiyor. Yapılması gereken ise gücünüzü harekete geçirmektir.
SONUÇLARI

Devamlı stres tansiyonu ve kan şekerini uzun süreli yükseltir ve diyabete neden olur. Tokluk hormonu seviyesi düşer ve sürekli yeriz. Enfeksiyon ve iltihaplar artar.
TEHLİKEDE MİYİM?

Bu stresi harekete geçiren faktörlere ve sizin verdiğiniz reaksiyonlarla ilgilidir.
NE YAPABİLİRİM?

Tabii en iyisi; stres faktörlerini hayatımızdan çıkarmaktır. Ancak bu her zaman mümkün değil. Fakat bakış açısını değiştirmek sorunu hafifletir. Zor bir dununu bir meydan okuma nedeni olarak algılayın dünyanın sonu olarak değil. Spor, stres hormonunu yok eder. Aynı zamanda şefkatli bir deri teması, emniyette olma duygusu, oksitokin hormonunun dağılımını canlandırır, psikolojiyi strese karşı korur.


26 Şubat 2009 Perşembe

L.A.’DE BUZUL ÇAĞI’NA AİT YENİ FOSİLLER BULUNDU


Bilim insanları, ABD’nin en büyük ikinci kenti Los Angeles’ın göbeğinde Buzul Çağ’a ait yeni fosiller buldu.

Los Angeles’ta kuzey - güney doğrultusunda uzanan ünlü La Brea Bulvarı’nında bulunan La Brea Katran Çukurları’na (La Brea Tar Pits) oldukça yakın bir noktada yeni bir fosil yatağı bulunuyor.

Keşfedilen fosiller arasında bir aslana ait kafatası, kılıç dişli kedi kalıntıları, kurt, bizon, at ve neredeyse hiç bozulmamış bir mamut iskeleti bulunuyor.

Araştırmacılar, katran çukurlarının yanında bulunan bir otoparkın altında 2006 yılından bu yana 16 fosil yatağı buldu, kazı çalışmaları ise geçtiğimiz yılın yaz aylarında başlamıştı.

La Brea’da kurulmuş olan Page Müzesi yetkilileri, bulunan fosillerin müzenin Buzul Çağı koleksiyonuna eklenebileceğini belirtiyor. Bu keşif, müzenin mevcut envarterinin iki katına çıkmasını sağlayacak.

700 farklı türden fosillerin keşfedildiği Proje 23 olarak adlandırılan araştırma sırasında bulunan dev mamut fosiline “Zed” adını veren araştırmacılardan Shelley Cox, Zed’in neden önemli olduğunu şöyle açıklıyor:

“Zed’i önemli kılan onun tam bir örnek olması. La Brea’da ortaya çıkardığımız fosillerin hepsinden daha büyük, dişleri de tam ve şimdiye kadar bulduklarımızın hepsinden önemli derecede büyük”

Zed’in kemiklerini inceleyen araştırmacılar, kemiklerden anladıkları kadarıyla hayvanın 47- 49 yaş aralığında bulunduğunu ifade ediyor. Bulunan fosil, karbon hesabına göre 38 bin ila 42 bin yıl öncesinde yaşadı.

La Brea Katran Çukurları bölgesi 10 bin ve 40 bin yıl öncesi aralığında yer alan zaman diliminde birçok hayvana evsahipliği yaptı. Dünyanın en ünlü arkeolojik bölgelerinden biri olan bölgede yer alan yapışkan zift, yıllar boyunca mamutlar, mastodonlar, kılıç dişli kediler ve diğer Buzul Çağı hayvanlarını yutarak dünyanın en büyük fosil yataklarından birini oluşturdu.

DÜŞÜNCELERİN OKUNMASI MÜMKÜN OLACAK


ABD’li araştırmacılar MRI cihazlarını kullanarak düşüncelerin okunabilmesi için ilk adımı attı.

Vanderbilt Üniversitesi’nden Dr. Stephan Harrison öncülüğünde düzenlenen testlerde bilim adamları, insanların iki obje arasından hangisini düşündüğünü yüzde 80 oranında doğru bildi.

DENEYİN DETAYLARI

Genellikle hastanelerde beyin etrafındaki kan dolaşımını kontrol etmek için kullanılan Manyetik Rezonans Görüntüleyicileri (MRI) kullanılarak yapılan testlere altı gönüllü katıldı. MRI cihazının içine giren gönüllülere, ekranda yer alan iki farklı görüntüye bakmaları istendi. Görüntülerde, birinin ortasından yatay diğerinin ortasından da dikey çizgi geçen iki çember yer alıyordu.

Gönüllüler görüntülere bakarken, araştırmacılar da bu sırada beyinlerinin hangi bölümlerinin aktif olduğunu kontrol ettiler. Belli bir süre görüntülere bakan gönüllülerden daha sonra, istedikleri bir görüntüyü düşünmeleri istendi. Bilim adamaları daha önceki beyin aktivitelerinden elde ettikleri bilgilere dayanarak, gönüllülerin hangi görüntüyü düşündüğünü yüzde seksen oranında doğru olarak bilebildiler.

Dr. Harrison yaptıkları araştırmayı Nature dergisine değerlendirdi: “Doğru tahminlerimiz, ortalama tahmin etme olasılığı olan yüzde 50’nin çok ötesine geçti ve altı gönüllüde de güvenilebilir tahminlerde bulunduk.”

GÖRSEL HAFIZANIN SIRLARI ÇÖZÜLDÜ

Her ne kadar araştırma düşünce okumanın tüm sırlarını çözmemişse de bilim adamlarına, kısa süreli görsel hafızayı beynin hangi bölümlerinin içerdiğini gösterdi.

DAHA ÖNCE DE YÜZDE DOKSAN BAŞARI SAĞLANMIŞTI

Daha önce de bilim adamları California’da MRI kullanarak bir test yapmışlar ve gönüllülerin 1750 görüntüden hangisini düşündüklerini yüzde doksan oranında doğru tahmin etmişlerdi.

ETİK SORUNLARA NEDEN OLABİLİR

Bu deneyin yürütücüsü Dr. Jack Gallant sonuçları açıkladıktan sonra uyarılarda bulunmuştu: “Beyin aktivitelerindeki kodları çözmek ciddi etik ve özel hayata dair sorunları beraberinde getirebilir. Biz hiç kimsenin kendi isteği dışında, gizlice ve bilgilendirilmeden düşünce okumaya yönelik eylemlerin konusu olmaması gerektiğini düşünüyoruz.”


Kaynak : ntvmsnbc.com

19 Şubat 2009 Perşembe

Kadınlar neden orgazm taklidi yapar?

Cinsel yaşamın vazgeçilmezi orgazm gerçekleşmediği taktirde çifler hilelere başvurabiliyor.

Kadınlar ve erkekler birçok kez birliktelikleri sırasında orgazm taklidi yapabiliyor. Çeşitli nedenlerle başvurulan bu yöntem iktidarı korumak ve partnerini onore etmek için bu yönteme başvurabiliyor.

Kadınların orgazm taklidinin yapmasının en temel nedenlerinden biri orgazm olamamasından kaynaklanır. Sadece fiziksel bir olay olmadığı daha önce binlerce kez kanıtlanmış olan orgazm süreci gün içindeki ruhsal, bedensel, çevresel, v.s. bir etkileşimlerle bir engelli koşuya dönüşebiliyor ve zevk için yapılan bu aktivite kadın için bir nevi zorunluluk haline gelebilir.
LINK
Çiftler aynı anda nasıl orgazm yaşar?
Orgazm iğnesi kadınları uçuruyor
Seks her derde deva

Orgazm taklidi yapan kadın gerçek bir orgazmdan mahrum bırakır kendisini. Sevgiliniz eğer cinsel aktiviteniz sırasında ritmik ve mekanik bir şekilde, tıpkı porno filmlerde duyduğunuz seslere yakın sesler ile can çekişme çığlıkları atıyorsa, siz hareketinize kısacık bir süre için mola verdiğinizde hâlâ aynı ritim ile seslere devam ediyorsa, boşaldığını iddia ettiği sırada vajinal ıslaklık artmıyorsa, nefes alıp verişleri orgazm sonrasında normale dönüyorsa, terlemede hafif bir artış hissedilmiyorsa, bilin ki sevgiliniz, sizi kandırıyor.

Bu durumda yapılacak en doğru şey partnerlerin bu konuyu geçiştirmeden, sakince oturup konuşmaları, kadının ve erkeğin beklentilerinin açıkça ortaya konularak, birlikte karşılıklı anlayış, sevgi ve sabır çerçevesi içinde kararlar alınmasıdır.

Guncel.net

18 Şubat 2009 Çarşamba

Ayda 9.90 TL'ye internet

TurkNet, tüm kullanıcılarını ayda 9,99 TL'ye bağlıyor.

TurkNet'ten yapılan yazılı açıklamada, modemli ve modemsiz olmak üzere farklı fiyat seçenekleri sağlayan kampanya kapsamında firmanın, aktivasyon ve kurulum hizmetlerini de ücretsiz olarak verdiği bildirildi.

Kampanyaya, TurkNet bayilerine bizzat başvurarak, www.turk.net adresine girerek veya 0 212 4448866 numaralı çağrı merkezi aracılığıyla kaydolunabileceği belirtildi.

Açıklamada, 1 MB 4 GB limitli paketi seçen TurkNet abonelerinin, internet erişimine 3 ay boyunca 9,99 TL ödediği, kullanıcıların bunlara ek olarak kablolu modem sahibi olmak istemeleri halinde 9,99 TL'lik fiyatın, ilk 2 ay, kablosuz modem tercih edilirse de 1 ay boyunca geçerli olduğu kaydedildi.

TurkNet'in, 2 ve 4 MB hızındaki limitsiz paketlerden yararlanmak isteyen kullanıcılarına ise 2 yıl boyunca interneti indirimli kullanma olanağı tanıdığı ifade edildi.

Petrolde tarihi düşüş

Petrol dün tam yüzde 7 oranında gerilerken 35 doların da altına indi. Fiyatlar böylece henüz temmuz ayında ulaştığı 147 dolarlık zirvesinden yüzde 76 gerilemiş oldu.

Dünü 34.93 dolardan kapatan ham petrolün varil fiyatı bugün de zayıf seyrediyor. Petrol 1 sent düşüşle 34.92 dolardan işlem gördü.

Fiyatlarda yaşanan keskin düşüşü değerlendiren analistler, ekonomik göstergelerdeki zayıflıklar, global resesyon ve talep düşüşüne bağlı olarak petrolün baş aşağı gittiğine işaret ediyor. Yakın zamanda ekonominin canlanacağına yönelik umutların giderek azaldığını belirten uzmanlar, petrol talebinin de düşük seyretmeye devam edeceğini vurguluyor.

BNP Paribas petrol analisti Harry Tchilinguirian, zayıf ekonomik görünümün 2009 ilk yarısı boyunca etkisini sürdüreceğini ve ABD, Euro Bölgesi ve Japonya'nın senkronize bir şekilde resesyonda olacağını söyledi.

Alaron Trading analisti Phil Flynn de yavaşlayan bir ekonominin tam ortasına gelindiğine işaret ederek, "Ancak aynı anda petrol stokları da zirveye çıktı. Bu nedenle petrolde olumlu düşünmek çok zor" dedi.

www.ensonhaber.com

Cinsellikten soğutan nedenler

Amerikan Tüketici Raporları Araştırma Merkezi adlı istatistik kurumunun sonuçları açıkladığı anket yaklaşık 1000 kişi üzerinde yapıldı. Yaşları 18 ila 75 arasında değişen yetişkinlerden %52’si kadın ve %48’i erkek olarak belirlendi. Yorgunluk ve uyku ihtiyacının ilk sıraları aldığı anket sonuçlarında gerçekten çok şaşırtıcı nedenlere rastlanıyor.

Anket katılımcılarının %57’sinin evli veya partneri ile birlikte yaşadığı ve %48’inin ise 18 yaşından küçük çocuklara sahip olduğu istatistikler arasında sunuluyor.

Katılımcıların %81 gibi büyük bir yüzdesi, geçen yıl bir şekilde seks yapmaktan uzak zamanlar geçirdiğini belirtiyor. Cinsellikten uzak durmalarının nedenleri ise ilk 5’teşöyle şekilleniyor: 1. Aşırı yorgunluk ve uykusuzluk: 53%
2. Kendini iyi hissetmeme ve diğer sağlık nedenleri: 49%
3. Havaya girememe: 40%
4. Çocuklarla veya ev hayvanları ile ilgilenmekten vakit ayırmama: 30%
5. İş yüzünden vakit ayıramama: 29%

Ekonomik krizin ise onları fazla etkilemediğini belirten katılımcılardan %78 ekonominin seks hayatları ile ilgili olmadığını ve tamamen uzak tutmayı başarabildiklerini belirtiyor.

Anket sonuçlarından çıkan diğer şaşırtıcı sonuçlar ise şöyle:

* Katılımcılardan %45’i bazı zamanlarda seks için plan yaptıklarını ve zaman belirlediklerini açıklıyor. Bununla beraber %7 gibi bir grup, cinsel aktivite planlarını takvimlerinde veya PDA cihazlarında kayıtlı tuttuğunu belirtiyor.

Erkeklerin %56’sı gün içinde mutlaka seks düşündüklerini belirtirken bu oran kadınlarda %19 olarak açıklanıyor.

Genel sağlıklarından memnun olmayan kişilerin daha az cinsel aktivitede bulunduğu fakat cinsellik düşünme konusunda azalma yaşamadığını özellikle belirtiyor.

18 aşından küçük çocuğa sahip çiftlerin ise anket sonucuna göre, çocuksuz çiftlere göre daha fazla cinsel aktivitede bulunduğu ise ayrıca belirtiliyor.

www.realage.com.tr

17 Şubat 2009 Salı

Dünya kullanma kılavuzu

Doğarken dünyaya bir kullanma kılavuzu ile gelmediniz; aşağıdaki kurallar yaşamınızı daha iyi kılmak içindir.

1. Size bir vücut verilecektir. Onu beğenebilir ya da ondan nefret edebilirsiniz, ancak kesin olan bir şey varsa o da ömrünüzün geri kalanı boyunca ona sahip olacağınızdır.

2. Dersler öğreneceksiniz. "Yeryüzünde Yaşam" isimli tam zamanlı bir okula kaydoluyorsunuz. Her kişi veya her olay birer Evrensel Öğretmen'dir..

3. Hatalar yoktur, yalnızca dersler vardır. Büyümek bir deneyim sürecidir. "Başarı" kadar "yenilgiler" de bu sürecin bir parçasıdır.

4. Bir ders öğrenilene kadar tekrar edilir. Bu ders, ta ki siz öğrenene kadar size çeşitli biçimlerde anlatılır. Ancak ondan sonra bir sonraki derse geçebilirsiniz..

5. Eğer kolay dersleri öğrenemezseniz bu dersler giderek zorlaşırlar. Dışsal sorunlar içsel durumunuzun kesin bir yansımasıdır. İçsel engelleri ortadan kaldırdığınız zaman dış dünyanız değişir. Acı, evrenin sizin dikkatinizi çekme şeklidir.

6. Davranışlarınız değiştiği zaman bir dersi öğrenmiş olduğunuzu anlarsınız.. Bilgelik egzersizdir. Bir şeyin bir parçası, hiç bir şeyin bir çoğundan daha iyidir.

7. "Bura"dan daha iyi bir "orası" yoktur. "Orası" dediğiniz yer "burası" olduğu zaman gene "bura"ya kıyasla daha iyiymiş gibi görünen bir "orası" olacaktır.

8. Diğer insanlar yalnızca sizin aynanızdırlar. Diğer bir kişinin bir yönü sizin kendinizde sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz bir yönünüzü yansıtmadıkça onu sevmeniz ya da ondan nefret etmeniz mümkün değildir.

9. Yaşamınız size bağlıdır. Yaşam size tuvali sunar, resmi siz yaparsınız. Yaşamınıza sahip çıkın, yoksa başkası sahip çıkacaktır.

10. Daima ne isterseniz onu alırsınız. Bilinçaltınız kendinize çektiğiniz enerjileri, deneyimleri ve insanları doğrulukla belirler — dolayısıyla ne istediğinizi bilmenin en güvenilir yolu neye sahip olduğunuzu görebilmektir. Kurbanlar yoktur, yalnızca öğrenciler vardır.

11. Doğru ya da yanlış yoktur, ama sonuçlar vardır. Ahlaki yaklaşımların faydası olmaz. Yargılamalar ise yalnızca davranış kalıplarını korumak içindir. Yalnızca yapabildiğinizin en iyisini yapın.

12. Cevaplar kendi içinizdedir. Çocukların başkalarının rehberliğine ihtiyacı vardır; bizler ise olgunlaştıkça "Ruhun Yasaları"nın yazılı olduğu kalbimize güveniriz. Bildikleriniz duyduklarınızdan, okuduklarınızdan ya da size söylenenlerden çok daha fazladır. Yapmanız gereken yegâne şey bakmak, dinlemek ve güvenmektir.

13. Tüm bunları unutacaksınız.

14. Ne zaman arzu ederseniz hatırlayabilirsiniz.

Cherie Carter-Scott'un "If Life is a Game, These are the Rules" adlı kitabından alınmıştır

Tahsin Baba Artık Yok!

Büyük Usta Gazanfer Özcan'ı kaybettik...
Devlet Sanatcısı Gazanfer Özcan tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi'nde bu akşam hayatını kaybetti.

Gazenfer Özcan, 1.5 ay önce rahatsızlanarak Amerikan Hastanesi'nde yoğun bakım ünitesine alınmıştı. Beyin'e giden damarlarda tıkanıklık bulunan Özcan Akciğerlerinden de rahatsızdı. Ünlü oyuncunun durumu bugün kötüleşmiş ve bilincini yitirmişti. Özcan en son Avrupa Yakası adlı televiyon dizisiyle seyircilerin büyük beğenisini toplamıştı.


Gazanfer Özcan / Oyuncu
27 Ocak 1931 İstanbul
Gazanfer Özcan, (d. 27 Ocak 1931). Tiyatro ve sinema sanatçısı.

İlkokulu Cihangir Firuzağa İlkokulu'nda, ortaokulu Beyoğlu Ortaokulunda, liseyi ise Vefa Lisesi'nde tamamladı. Lisedeyken oynadığı "Hisse-i Şayia" adlı oyundaki Bican Efendi rolüyle tiyatroyla tanıştı. Şehir Tiyatroları'nın Çocuk Bölümü'ne katıldı. 1955 yılında Komedi Tiyatrosu'nda oynanan Mahallenin Romanı oyunu tiyatro yaşamının dönüm noktası oldu. Bu oyunda rahatsızlanan Reşit Gürzap'ın yerine sahneye çıkıp başarılı olunca kadroya girdi. 1962 yılına kadar hem çocuk tiyatrosunda, hem yetişkin oyunlarında görev aldı. 1962 yılında Gönül Ülkü ile evlendi ve "Gönül Ülkü - Gazanfer Özcan Tiyatrosu"nu kurdu. 1950'li 1960'lı yıllarda çok sayıda sinema filminde de rol alan Gazanfer Özcan, uzun bir süre sinemaya ara verdikten sonra 2000 yılında çevrilen Komiser Şekspir filmi ile sinema ya döndü. Pek çok dizide de rol aldı. Kuruntu Ailesi adlı dizideki Hüsnü Kuruntu rolü ile tanındı, pek çok yapımda ailenin babası rolünü üstlendi. Avrupa Yakası adlı dizideki Tahsin Bey rolü ile de "baba" rolünü sürdürdü.

1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını almıştır.


Filmleri
1952 İngiliz Kemal Lawrence'a Karşı
1953 Çeto Salak Milyoner
1954 Fındıkçı Gelin
1954 Aramızda Yaşıyamazsın
1954 Şimal Yıldızı
1958 Allı Yemeni
1959 Sevdalı Gelin
1959 Garipler Sokağı
1961 Biz İnsan Değil miyiz
1961 İki Damla Gözyaşı
1961 Utanmaz Adam
1961 Naciyem
1961 Minnoş
1961 Yedi Günlük Aşk
1961 Külkedisi
1962 Damat Beyefendi
1962 Şaka Yapma
1963 Avare Şoför
1970 Vur Patlasın Çal Oynasın
1971 Çılgın Yenge
1975 Televizyon Çocuğu
1975 Tokmak Nuri
1975 Ah Nerede Vah Nerede
1975 Dam Üstüne Çul Serelim
1992 Burnumu Keser misiniz?
2000 Komser Şekspir
2005 Keloğlan Kara Prens'e Karşı
2007 Beyaz Melek

Diziler
1986 Kuruntu Ailesi (Hüsnü Kuruntu)
2002 Başımıza Gelenler
2003 Baba
2004 Avrupa Yakası

FETHULLAH GÜLEN KAÇAK OLARAK NEREYE GİTTİ?

Fethullah Gülen, İslam’ın şartı olan Hacca Gitme görevini yerine getirmediği iddialarına bugün sitesinde cevap verdi. Gülen’in anlatımlarına göre kendisi üç kez Hacca gitmişti.

İlki 1968 yılında Diyanet’in görevlisi olarak. Denizli ve Eskişehir Müftüleri ile beraber Hacıların durumu üzerine inceleme yapmak üzere görevli olarak gitti.

İkinci olarak 1974 yılında Hacca gidemeyen Naci Şençekicer’in babası adına. Fethullah Gülen bu defa, Şençekicer namına hacca gitmiş oldu.

Son olarak ise 1986 yılında Hacca gitti. Fethullah Gülen’in bu gidişi ise olaylı oldu. Çünkü Fethullah Gülen o günlerde Diyarbakır’da süren Mehmet Özyurt Davası nedeniyle hakkında yurtdışına çıkış yasağı vardı. Ancak Gülen o günlerde pasaport alıp Hacca giderken herhangibir sorun yaşamadı. Fethullah Gülen bu sefer kaçak olarak Hacca gitti. Aynı şekilde Hacc’dan kaçak olarak Suriye üzerinden karayolu ile Türkiye’ye döndü. Fethullah Gülen bu seyahat sırasında yakalanma korkusu yaşadı ancak korktuğu başına gelmedi.

Bu açıklamalarda her ne kadar Fethullah Gülen üç defa Hacca gittiğini açıklasa da bir kere resmi görevle bir kez da başkasının namına gittiği anlaşıldı. Fethullah Gülen’in Hacc fotoğrafları da kendi sitesinde yayınlandı.

Odatv.com

17 Şubat 2009

YÜZYILIN YOLSUZLUK OYUNU

Aykut Küçükkaya

"Soruşturma süresince defalarca siyasi etki yapılmaya, bilhassa AKP hükümeti tarafından, devam etmekte olan tutukluluğa mani olunmaya çalışılmıştır.” (Deniz Feneri e.V iddianamesinden) “Hiyerarşinin üst kademeleri, talimatı verenler ve asıl suçu işleyenler Türkiye’de” (Alman hakim Dr. Johann Müler) “Türk polisine yazı yazdım ve işbirliği yapmalarını istedim. Bana, ‘Bu konuda uluslararası polisiye işbirliğini gerektirecek bir durum yoktur,’ diye cevap verdiler.” (Frankfurt Kriminal Polis Şefi Alexander Böhm) “Bana ne Deniz Feneri’nden!” (Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin) “Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı davayı sordu.” (Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği kriptosu) “Türkiye’dekiler beni ne zaman çıkaracak!” (Deniz Feneri e.V hükümlüsü Mehmet Gürhan) Yüzyılın bağış skandalında neden başka bir siyasi partinin değil de AKP’nin adı yer alıyordu? Cumhuriyet’te, yıllardır Deniz Feneri’ni, Yimpaş’ı, Kombassan’ı yazan Aykut Küçükkaya, işte bu sorunun yanıtını arıyor. AKP’li isimler ile Deniz Feneri arasındaki ilişkiyi tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Sahi, artık her şey ortadayken, hala ne bekleniyor? Bu ülkede tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunacak bağımsız savcılar nefes alıp veriyor değil mi?

11 Şubat 2009 Çarşamba

Atatürk ve Bilim

Atatürk bilimin insan yaşamındaki önemli yerini Özgürlük Savaşımızın sona ermesi sıralarından başlayarak hemen her vesile ile tekrarlamış, vurgulamıştır. 22 Ekim 1922’de Bursa’da yaptığı bir konuşmada, Atatürk, Türkçe'si biraz sadeleştirilmiş şekliyle şöyle demiştir : (www.genbilim.com )

Yurdumuzun en bayındır, en gözalıcı, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nedir? Orduların sevk ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kılavuz edinilmesindedir. Milletimizin siyasi ve içtimai hayatı ile ulusumuzun düşünümsel eğitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır. Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiiri ile edebiyatı okul sayesinde ve okulun vereceği bilim ve fen sayesinde bütün olağanüstü incelikleri ve güzellikleriyle oluşup gelişecektir.

Aynı yılın 27 Ekim günü de, yine Bursa’da, Atatürk şunları söylüyor :
Hiçbir mantıki kanıta dayanmaksızın birtakım geleneklere ve inançlara bağlı kalmakta ısrar eden milletlerin gelişmesi çok güç olur ve belki de hiç gerçekleşmez. Gelişim yolunda bağları koparamayan ve engelleri aşamayan uluslar akla uygun düşen ve gereksemelere ayak uydurabilen bir zihniyetle hayata bakamazlar. Bunlar engin hayat felsefelerine sahip başka milletlerin egemenliği altına girip onların tutsağı olmaktan kurtulamazlar.

30 Ağustos 1924 günü Atatürk Dumlupınar’da yaptığı konuşmada da şöyle diyor :

Yaşamanın şartı uygarlık yolunda yürümek ve başarıya ulaşmaktır. Bu yol üzerinde ilerlemeyi değil de geriye bağlılığı benimseyenler, böyle bir bilgisizlik ve gaflette bulunanlar, evrensel uygarlığın coşup gelen seli altında bir gün boğulmaya mahkumdurlar.

Yine aynı konuşmasında Atatürk şunları söylüyor :
Uygarlığın yeni buluşlarının ve fennin harikalarının cihanı değişmeden değişmeye sürükleyip durduğu bir devirde yüzyılların eskittiği köhne zihniyetlerle, geçmişe kölecesine bağlılıkla varlığımızı sürdürmemiz mümkün değildir.

Atatürk’ün “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” kısaltılmış şekliyle yaygınca bilinen sözünün tam metni ise aynen şöyledir :

Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Yalnız, ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanında takip eylemek şarttır.

Bilindiği üzere “ilim” sözcüğünün anlamı, mana kapsamı, gayet geniştir. Hatta aslı Arapça olan bu sözcüğün, Osmanlıca’daki kullanışıyla, günümüzde artık yaygınlaşmış olan bilim sözcüğünden daha geniş anlamlı olduğunu söyleyebiliriz. Fen, ise temel bilimler, yani matematik, astronomi, fizik, kimya, ve tabiî bilimler anlamına gelir. Liselerimize ilişkin olarak “fen kolu” ve üniversitelerimize ilişkin olarak “fen fakültesi” terimlerimiz bunu açıkça gösteriyor. Demek ki kılavuzluğunda yürünmesini Atatürk’ün öğütlediği bilim şümullü ve geniş kapsamlı bir bilimdir. Topluma ve insana ilişkin her türlü dizgeli bilgi ve bilimsel çalışmayı içermek durumundadır. Fakat, ayrıca, bilimler arasında temel bilimlere, matematiğe ve doğaya ilişkin bilimlere, burada özellikle işaret edilmektedir.

Bilimin insan yaşamındaki en gerçek yol gösterici olduğuna dikkatimizi çektiğine göre, demek ki Atatürk bilimden başka gerçek yol göstericilerimizin de bulunduğunu kabul etmiş olmaktadır. Oysa, bu cümlesinin hemen arkasından, bilim ile fennin dışında mürşit aramanın, bunları dışta bırakan kılavuzlar peşinde yürümenin, dünyadan habersizlik, bilgisizlik, ve sapıklık demek olacağını vurgulayarak ifade etmektedir.

Demek oluyor ki, Atatürk, burada bilim dışında kılavuzlarımız olsa da, bunların bilimle bağdaşabilen, bilim anlayışına ters düşmeyen, yol göstericiler olmaları gerektiğine kesin bir dille işaret etmek ihtiyacını duymuştur. Başka bir ifade ile, Atatürk, en başta kesinlikle bilim gelmek şartıyla, diğer birtakım gerçek kılavuzlarımızın da bulunduğunu, fakat bunların bilim yöntem ve kurallarından pay alabilen ve bilim kadar olmasa da, yine de az çok dizgilileşmiş, özgünleşmiş durumda bulunan bilgi ve gözlemlerimiz olduğuna, yahut da bunların, örneğin aklımız ve tecrübelerimiz gibi, bilimi oluşturan temel öğeler arasında yer almaları gerektiğine isabetle parmak basmış oluyor.

İcraât, eylem, daima bir karara ulaşmayı gerektirir. Toplumun çeşitli sorunlarına ilişkin olarak, yönetici ve işadamının, ister istemez, belli evrelerde ve zaman zaman, yeterli bilgiye sahip olmaksızın da kendine bir davranış yolu, eylem doğrultusu belirlemesi, yeğlemesi gerekir. Bu nedenle, bilimin ancak zayıf ışıklarından pay alabilen çeşitli alanlarda ve konularda aklımızdan, sağduyumuzdan ve kamu anlayışının bize göstereceği yollardan yararlanmak zorunluluğu vardır. Ancak, bunlar, bilimsel sınamalarla değerlendirilebilecek mahiyette veya nitelikte olmadıkları zaman bile, ayrıntı bilgisinden ve bilimsel düşence ve zihniyet örneklerinden esinlendikleri ya da bunların yardımına dayandıklarıoranda, bize daha faydalı olabilirler. Demek ki aslında, başka gerçek kılavuzlarımızda bulunmasına rağmen, yine de bilim tek gerçek kılavuzumuz, en gerçek yol göstericimiz olmuş oluyor.

Büyük Atatürk Türk ulusu için gerek maddesel ve gerekse dinsel, yani manevi alanlarda bağımsızlık, seçkinlik ve üstünlük sağlamak ve Türk milletini yüceltmek yolunda çeşitli doğrultularda çaplı bir takım süreçleri harekete getirmiş, hepimizin iyi bildiğimiz kalburüstü devrimlerini gerçekleştirmek için azimli girişimlerde bulunmuştur. Atatürk bu devrim ve reformlarında hep aklın kılavuzluğu altında ve geçmişte ki uzun tecrübelere, tarihsel yaşantılarımıza dayanan sağlam bilgi ışığında yürünmesi temel ilkesini her zaman için etkin ölçüde başatlı tutmaya özen göstermiştir.

Bir yandan da, ulu önderimiz, temelsiz ve bâtıl düşünce ve inançlarla, muska, efsun ve üfürükçülük gibi ilkel ve çağdışı davranış ve uygulamalarla dizgeli ve yoğun bir mücadeleye girişmiş, ayrıca, üniversite inkılâbı ya da reformu ile yüksek öğretim kurumlarımızda bilimsel araştırmayı canlı bir süreç durumuna yükseltme tutumunun benimsenip edimselleşmesine doğru yakın tarihimizdeki en etkili adımın atılmasında önayak olmuş, böylece de yurdumuzda bilimin ve bilim zihniyetinin zafer yollarını açmıştır.

Yukarıda aktarılan sözlerinin, kendisinden yapılan alıntıların, hepsinde Atatürk’ün bilim ile uygarlık arasında yakın ilişki kurduğuna ve her ikisini de dinamik yönleriyle vurgulamaya özen gösterdiğine tanıklık ediliyor. Batılılaşma teşebbüsümüzde en büyük güçlüğü doğuran bir sorun, örnek alınmış olan Batının büyük devingenliği, kendi kendini geride bırakma vasfı idi. Atatürk uygarlığın temeline bilimi koymakta ve Batı uygarlığının dinamizmini, esas itibariyle bilimden ve bilimin sınırsız gelişme yeteneğinden aldığına inanmaktadır.

Isınmada tasarrufun yolları

İşte ısınma masrafından tasarruf etmenin 5 yolu.

Kendi kendinize yapabileceğiniz çeşitli yalıtım teknikleri ile ciddi anlamda tasarruf yapabilirsiniz.

Kombiniz varsa programlanabilir olmasına dikkat edin!

Birçok kombi çeşidi var ama eğer sizinkinin derecesini canınız her istediğinde değiştiremiyorsanız faturalarınızın kabarık gelmesi çok normal. Sadece işteyken ve tatildeyken kapatabiliyor olmanız yeteri tasarrufu sağlamaz. Isı derecesini çalışırken, uyurken ya da zaten hareket ederken ısınacağınız için yemek ve ütü yaparken kısabiliyorsanız, o zaman gerçek tasarruf yapabiliyorsunuz demektir.

Camların ve kapıların kenarlarına pencere bantlarından yapıştırın!

Her ev sahibinin kendi kendine uygulayabileceği bu yöntem sayesinde inanılmaz boyutta ısı ve enerji tasarrufu yapabileceğinizi biliyor musunuz? Koçtaş, Bauhaus gibi mağazalarda çok ucuza bulabileceğiniz bu bantları evinizin tüm camlarına yapıştırdığınızda yüzde 70’e kadar ısı tasarrufu yapabiliyorsunuz. Aynı şekilde kapı altlarına da uygulanabilecek modelleri olan bu bantlara az bir yatırım yapıyorsunuz, siz geri dönüşü büyük oluyor.

Elektrikli ısıtıcılardan faydalanın!

Tüm bu önlemleri alsanız bile bazen bazı odalar kesinlikle ısınmıyor. Bunun sebebi odanın yönünün kuzeye dönük olması veya çok rüzgârlı bir yerde yaşıyor olmanız olabilir. Artık reklamlarda her gün yeni bir elektrikli ısıtıcı markasının pazara katıldığını görüyoruz. Bunların arasından en az elektrik faturası getirecek olanı bulmak ve almak sizin elinizde. Her zaman fişini çektiğinizden emin olun ve evden ayrılırken açık unutmayın. Bir odanız ayazını en iyi bu ısıtıcıların aldığını unutmayın. Özellikle sabah erken kalkıyorsanız odayı çabuk ısıtmanın en kolay ve ekonomik yolu bu ısıtıcılar. Sadece bir tek odada vakit geçirecekseniz kombiyi kapatın ve ara ara elektrikli ısıtıcı yardımıyla odayı ısıtın.

Güvenliğiniz için şu önlemleri almayı unutmayın:

• Mazot ile çalışan ısıtıcıları evinizin içine asla sokmayın
• Elektrikli ısıtıcıları banyoda ve çamaşır odasında, kısaca suyun bulunduğu hiçbir odada kullanmayın.
• Isıtıcıyı perdelerden ve koltuk gibi kumaşlı mobilyalardan en az 1 metre uzakta tutun.
• Kordonu hasar görmüş bir ısıtıcıyı asla fişe takmayın. Aybı şekilde fişlerin sağlam olmasına dikkat edin.
• Isıtıcının fişini asla bir uzatma kablosuna takmayın. Her zaman asıl fişe takmaya özen gösterin.
• Isıtıcı cihazında herhangi bir güvenlik sistemi varsa asla sökmeyin ve bozmayın.
• Çocuklu bir evde ısıtıcı kullanıyorsanız bütün bu önlemleri iki kere kontrol edin.

Suyunuzu ısıtmak için daha az enerji harcayın!

Eğer evinizin kendine ait bir su tankı varsa işiniz çok kolay. İçindeki suyu yüzde 20 daha az enerji harcayarak ısıtmak istiyorsanız bu deponun etrafını ısı yalıtımı sağlayan kumaşlardan yapılmış bir ceket ile giydirin. Bu gibi malzemeleri inşaat ürünleri satan mağazalardan kolaylıkla bulabilirsiniz. Etrafı kapatılmış ve soğuğa karşı korunmuş bir deponun içindeki su em daha çabuk hem daha ucuz ısınır.

Eğer su tankınız yoksa şofbeni boş verin, hemen anında su ısıtan minik cihazlardan edinin. Genellikle kuaförler tarafından kullanılan ve elektrikle çalışan bu cihazı duşunuza takıyorsunuz ve siz açtığınız zaman suyu derhal ısıtıyor. Kapalıyken de hiçbir enerji harcamıyor. Bu şekilde bir kişi uzun banyo yaptı bana su kalmadı derdi de sona eriyor. İçinde su saklamayan bu cihaz sadece içinden geçen suyu ısıtıyor. Bu şekilde gereğinden fazla suyu ısıtmamış oluyorsunuz.

Ekstra ipucu: Mobilyalarınızın konumlarını kontrol edin. Radyatörleri kapatıyorlarsa ve bir şekilde ısı kaybına sebep oluyorlarsa yerlerini değiştirin.

SABAH

Isınmada tasarrufun yolları

İşte ısınma masrafından tasarruf etmenin 5 yolu.

Kendi kendinize yapabileceğiniz çeşitli yalıtım teknikleri ile ciddi anlamda tasarruf yapabilirsiniz.

Kombiniz varsa programlanabilir olmasına dikkat edin!

Birçok kombi çeşidi var ama eğer sizinkinin derecesini canınız her istediğinde değiştiremiyorsanız faturalarınızın kabarık gelmesi çok normal. Sadece işteyken ve tatildeyken kapatabiliyor olmanız yeteri tasarrufu sağlamaz. Isı derecesini çalışırken, uyurken ya da zaten hareket ederken ısınacağınız için yemek ve ütü yaparken kısabiliyorsanız, o zaman gerçek tasarruf yapabiliyorsunuz demektir.

Camların ve kapıların kenarlarına pencere bantlarından yapıştırın!

Her ev sahibinin kendi kendine uygulayabileceği bu yöntem sayesinde inanılmaz boyutta ısı ve enerji tasarrufu yapabileceğinizi biliyor musunuz? Koçtaş, Bauhaus gibi mağazalarda çok ucuza bulabileceğiniz bu bantları evinizin tüm camlarına yapıştırdığınızda yüzde 70’e kadar ısı tasarrufu yapabiliyorsunuz. Aynı şekilde kapı altlarına da uygulanabilecek modelleri olan bu bantlara az bir yatırım yapıyorsunuz, siz geri dönüşü büyük oluyor.

Elektrikli ısıtıcılardan faydalanın!

Tüm bu önlemleri alsanız bile bazen bazı odalar kesinlikle ısınmıyor. Bunun sebebi odanın yönünün kuzeye dönük olması veya çok rüzgârlı bir yerde yaşıyor olmanız olabilir. Artık reklamlarda her gün yeni bir elektrikli ısıtıcı markasının pazara katıldığını görüyoruz. Bunların arasından en az elektrik faturası getirecek olanı bulmak ve almak sizin elinizde. Her zaman fişini çektiğinizden emin olun ve evden ayrılırken açık unutmayın. Bir odanız ayazını en iyi bu ısıtıcıların aldığını unutmayın. Özellikle sabah erken kalkıyorsanız odayı çabuk ısıtmanın en kolay ve ekonomik yolu bu ısıtıcılar. Sadece bir tek odada vakit geçirecekseniz kombiyi kapatın ve ara ara elektrikli ısıtıcı yardımıyla odayı ısıtın.

Güvenliğiniz için şu önlemleri almayı unutmayın:

• Mazot ile çalışan ısıtıcıları evinizin içine asla sokmayın
• Elektrikli ısıtıcıları banyoda ve çamaşır odasında, kısaca suyun bulunduğu hiçbir odada kullanmayın.
• Isıtıcıyı perdelerden ve koltuk gibi kumaşlı mobilyalardan en az 1 metre uzakta tutun.
• Kordonu hasar görmüş bir ısıtıcıyı asla fişe takmayın. Aybı şekilde fişlerin sağlam olmasına dikkat edin.
• Isıtıcının fişini asla bir uzatma kablosuna takmayın. Her zaman asıl fişe takmaya özen gösterin.
• Isıtıcı cihazında herhangi bir güvenlik sistemi varsa asla sökmeyin ve bozmayın.
• Çocuklu bir evde ısıtıcı kullanıyorsanız bütün bu önlemleri iki kere kontrol edin.

Suyunuzu ısıtmak için daha az enerji harcayın!

Eğer evinizin kendine ait bir su tankı varsa işiniz çok kolay. İçindeki suyu yüzde 20 daha az enerji harcayarak ısıtmak istiyorsanız bu deponun etrafını ısı yalıtımı sağlayan kumaşlardan yapılmış bir ceket ile giydirin. Bu gibi malzemeleri inşaat ürünleri satan mağazalardan kolaylıkla bulabilirsiniz. Etrafı kapatılmış ve soğuğa karşı korunmuş bir deponun içindeki su em daha çabuk hem daha ucuz ısınır.

Eğer su tankınız yoksa şofbeni boş verin, hemen anında su ısıtan minik cihazlardan edinin. Genellikle kuaförler tarafından kullanılan ve elektrikle çalışan bu cihazı duşunuza takıyorsunuz ve siz açtığınız zaman suyu derhal ısıtıyor. Kapalıyken de hiçbir enerji harcamıyor. Bu şekilde bir kişi uzun banyo yaptı bana su kalmadı derdi de sona eriyor. İçinde su saklamayan bu cihaz sadece içinden geçen suyu ısıtıyor. Bu şekilde gereğinden fazla suyu ısıtmamış oluyorsunuz.

Ekstra ipucu: Mobilyalarınızın konumlarını kontrol edin. Radyatörleri kapatıyorlarsa ve bir şekilde ısı kaybına sebep oluyorlarsa yerlerini değiştirin.

SABAH

9 Şubat 2009 Pazartesi

Yaşama Sevinci



Hayatta bu kadar mutlu olmayı gerektiren şeyler varken

Üzülmek niye, kendimize eziyet çektirmek niye

Bir düşünün sizi mutlu edebilecek ne kadar çok şey var

Bir bebeğin gülüşü, sevdiğiniz insanın sizi sımsıkı sarması

Annenizin şefkatli kucağı

Daha yüzlerce küçük olay sizi mutlu edebiliyor

Hayatı sevin, her dakikanızı, her saniyenizi doya Doya yaşayın

Çünkü hayat ulaşılmak istenen bir yoldur ve

Bu yolun uzunluğu hiç bilinmez , siz bu yolda ilerlersiniz

Karşınıza bir engel çıkar , siz bu engeli aşıp

Yolkunuza devam edersiniz,

Yada, bu engeli aşamazsınız

Ve bu sizin yolunuzun sonu olur yani ÖLÜM

Hayatınızın anlamını, ölümden dönen bir insana sorun

Yada ölmeyi bekleyen

Yaşamdan hiçbir umudu olmayan bir insana sorun

O zaman düşünün !! ,Değer mi üzülmeye

Bu güzelim hayatı doya doya yaşamak varken

Artık üzülmeyi bırakın ve GÜLÜN !!!!



alıntı...

Başbakan'a zor sorular

1) İsrail, bu işgali bugün yapmadı, bu katliamları da bugün yapmadı. Yıllardır Filistin'e giriyor, işgal ediyor, çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden bombalıyor, katlediyor. Madem sayın başbakan, mazlumun yanında o halde bugüne kadar niçin böyle yüksek sesle tepki göstermedi?

2) Madem Başbakan mazlumun yanında saf tuttuğu için toplantıda Peres'in yüzüne, "Siz adam öldürmeyi iyi bilirsinhiz" diyerek katil ilan etti, neden bir saat sonra düzenlediği basın toplantısında, "Ben Peres'e değil, moderatöre kızdım" diyerek çark etti?

3) Madem Başbakan Erdoğan, bu zulümleri yapanlara karşı bu kadar öfkeli, niçin Yahudi lobisinden cesaret nişanını aldı? (Bugüne kadar ödül alan tek Müslüman lider olduğunu da hatırlatalım)

4) Madem Başbakan Erdoğan, işgale, katliamlara böylesine sert bir tavır koyuyor, niçin Mehmetçik'i Irak'ı işgal eden Amerika ile ortak operasyon yapmaya zorladı, Meclis'ten geçirmek istedi?

5) Madem Başbakan Erdoğan, bebek ölümleri karşısında bu kadar hassas, orantısız güç konusunda bu kadar isyankar, niçin Irak' işgal eden ve bir milyon insanı katleden Amerika'ya ve zalim Bush'a böyle seslenmedi?

6) Madem Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin ve Türk halkının onuru konusunda bu kadar duyarlı, o halde niçin Kuzey Irak'ta Türk askerinin başına çuval geçiren Amerikalı askerlere haddini bildirmedi?

7) Madem Başbakan Erdoğan, Davos'taki sert tepkiyi Türkiye'nin onuru için gösterdiğini söylüyor, o halde bunu niçin Türkiye'de bir iç siyasi malzeme olarak kullanıyor? Yoksa bunu yerel seçimlerde oya çecirmek için mi yaptı?

8) Madem Başbakan Erdoğan Türkiye'nin onuru için bu çıkışı yaptı, niçin bir saat sonra AKP İl Başkanlığı herkese cep telefonundan mesaj göndererek Atatürk Hava Limanı'nda toplanmısını istedi, siyasi şova dönüştürdü?

Ahmet Türk nasıl DSP'li oldu?

Dünyanın en ünlü istihbarat teşkilatı sınıfta kaldı.

Tüm dünyayı takip eden ABD Haber Alma Teşkilatı CIA'in internet sitesinde Türkiye ile ilgili inanılmaz yanlış bilgiler yer alıyor.

Sitede Türkiye ile ilgili yer alan bilgilerde DTP lideri Ahmet Türk, DSP Genel Başkanı olarak gösterilmiş. DTP Genel Başkanı olarak ise Nurettin Demirtaş'ın adı yer alıyor. CIA Türkiye'nin nüfusunu da yanlış biliyor. Sitede Türkiye'nin nüfusui TÜİK'in açıkladığı rakamın üstünde.

Türkler yerli film sever

Türkiye, en fazla yerli filmin izlendiği ülke oldu.

Avrupa Konseyi'nin yaptığı bir araştırmaya göre, en fazla yerli filmin izlendiği ülke sıralamasında da Türkiye birinci.

EN ÇOK FRANSIZLAR SİNEMEYE GİDİYOR

Avrupa Konseyi'nin yaptığı bir araştırmaya göre, Avrupa Konseyi ülkeleri arasında en fazla Fransızlar sinemaya gidiyor.

Fransa'da, 2008 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 6,2 artışla 188,8 milyon kişi sinemaya gitti. Fransa'yı 164,2 milyonla İngiltere, 129 milyonla Almanya, 126 milyonla Rusya, 116 milyonla İtalya, 108 milyonla İspanya izledi.

EN FAZLA SİNEMA SEYİRCİSİ ARTIŞI TÜRKİYE'DE

Araştırmada, Avrupa'da bir önceki yıla göre sinemaya gidenlerin oranında yüzde 23,6 ile en fazla artış Türkiye'de görüldü. Türkiye'de geçen yıl sinemaya gidenlerin sayısı 38,5 milyona ulaştı.

TÜRKLER YERLİ FİLM SEVER

En fazla yerli filmin izlendiği ülke sıralamasında da Türkiye birinci. Türkiye'de sinema severlerin yüzde 60'ı yerli filmleri tercih ediyor. Fransızlar yüzde 45 ile bu sıralamada Türkiye'nin arkasında yer aldı.

Avrupa Konseyi ülkeleri içinde sinemaya gidenlerin oranı önceki yıla göre yüzde 0,3 artarak, geçen yıl 920 milyon olarak belirlendi.

7 Şubat 2009 Cumartesi

Kyoto’dan sonra Türkiye’yi neler bekliyor?

Türkiye, Kyoto Protokolü ile henüz bir yükümlülük altına girmedi. Peki neden?

Türkiye, 2005 yılında yürürlüğe giren, küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadeleyi sağlamaya yönelik olarak karbondioksit ve sera gazı salınımını azaltmaya ilişkin hükümler içeren Kyoto Protokolü’nü onayladı. Greenpeace yetkilisi Uygar Özesmi, termik santrallerden vazgeçilmesi gerektiğini belirterek, artık yenilenebilir enerjiye geçilmesini istedi.Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Ümit Şahin de Türkiye’nin salınımları azaltmadığı takdirde, 2012 yılından sonra dezavantajlı duruma düşeceğini kaydetti. Bölgesel Çevre Merkezi Yöneticisi Yunus Arıkan ise artık pazarlık ortamına girildiğini belirterek, “Türkiye’nin söz hakkı var, aynı zamanda sorumlulukları da olacak” dedi.


Uygar Özesmi (Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü):
TERMİK SANTRALLERE LİSANS VERİLMEMELİ“Türkiye’nin 2012’ye kadar yasal mali yükümlülüğü yok. Ama protokolün getirdiği yükümlülükler var. Birincisi, hiçbir şekilde artık karbon salınımı yüksek teknolojilere yatırım yapılmaması gerekiyor. Bunun başında kömürlü termik santraller geliyor. Santraller şu anki teknolojiyle karbon salınımına devam ediyor, bunun dünya genelinde küresel iklim değişikliğine yüzde 41 oranında katkısı var. Türkiye’de halen işleyen 15, yapılması planlanan 47 termik santral var. Bu santrallere kesinlikle lisans verilmemesi gerekiyor. Çünkü hükümetin Kyoto’nun imzalanmasından sonra açıkladığı önlemler listesinde yer alan ‘Karbon salınımı düşük termik santrallere ağırlık verilecektir’ kavramı içerisinde bunun olması mümkün değil. İkinci yapması gereken ise yenilenebilir, karbon salınımı olmayan enerji çözümlerine geçmesi gerekiyor. Bunlar güneş, rüzgar, jeotermal ve en önemlisi belki de enerji verimliliği.

YARA BANDI ÇÖZÜM DEĞİL, YARANIN OLUŞMASI ÖNLENMELİ
Bunun yanında bütün sektörler her türlü üretim sektöründe çöp depolama sahalarındaki metal salınımlarının enerjiye dönüştürülmesine kadar pek çok şey var. Ama burada da yine yanlış bir yöntem izleniyor. Deniyor ki, ‘Biz sahaları karbon salınımlarını azaltmak için sıhhi hale getireceğiz’. Hâlbuki bundan önce “Biz atıkları ortadan kaldıracak sıfır atık politikalarını devreye sokacağız” demeleri gerekiyor. Probleme yara bandı koyacaklarına problemi kökünden çözmeleri, o yaranın oluşmasını engellemeleri gerekiyor.

TEMİZ KALKINMADA NÜKLEER ENERJİ YOK
2012’den sonra zaten Türkiye’nin kendi politikalarını Avrupa ile uyumlaştırarak beraber hareket etmesi gerekiyor. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde de bundan farklı bir durum düşünülemez. Böyle olunca Türkiye kalkınmasını eşitlikçi bir biçimde sürdürürke, bu kalkınma süreci içerisinde de yine düşük karbonlu teknolojilere geçişi gerçekleştirecektir. 2012 sonrası Kyoto sürecinde Türkiye’nin üzerinde durması gereken kişi başı karbon salınımları konusunda bir yaklaşım belirlemek olmalıdır. Kyoto içerisindeki temiz kalkınma içerisinde nükleer enerji yok. Dolayısıyla zaten geçmişte kalmış, artık bir çözüm olarak görülmeyen, son derece kirli ve tehlikeli bir enerji. Üstelik ekonomik açıdan da rakamlarında ortaya koyduğu gibi arkasında durulamayacak özellikle yenilenebilir enerjilere göre çok daha pahalı bir teknoloji.

STK’LARI DİNLESELER ÇOKTAN ONAYLARLARDI
Konusunda uzman kadroların oluşturup siyasilerle birebir, gerçekten iyi bilgilendiren mekanizmanın kurulması gerekiyor. Sivil toplum kuruluşlarının bilgisini, tecrübelerini, birikimlerini değerlendirmeleri gerekiyor dinleselerdi çok daha önce onaylarlardı. Gerek halk, gerek aydınlar, Kyoto’nun imzalanması gerektiğini yıllardır söylemesine rağmen bu dinlenmedi. En önemlisi Kyoto sonrası alınması gereken politikalar konusunda dinlenmesi lazım. Sivil toplum kuruluşları ne diyor ‘Biz yine geç kalmayalım bu sefer kömürlü santrallerden, nükleer santrallerden kurtulalım. Biz bütün yatırımımızı yenilenebilir enerjiden, enerji verimliliğinden yana yapalım.’ Protokol’ün imzalanmasında geç kalındı, bundan sonra hızlı hareket edilsin. Kaybedilen zamanı bu alana yaptığımız yatırımlarla gösterelim.

Ümit Şahin (Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü):
ARTMAYA DEVAM EDERSE DEZAVANTAJLI OLACAK
Türkiye Kyoto’yu çok geç imzaladığı için 2012’ye kadar girdiği rakamsal bir yükümlülük yok. Ama bu herhangi bir şey yapmaması anlamına gelmiyor. Kyoto’ya taraf olmak demek, sera gazı emisyonlarını düşürmek için bir niyet beyanı yapmak anlamına gelir. 2009 sonunda Kopenhag’da başlayacak ikinci dönemde bir sorumluluk altına girmesi gerecek. Artık protokole taraf olduk, masadayız. Dolayısıyla bundan sonraki dönemde 2012 sonrası için biz de belli bir emisyon indirimi yükümlülüğü altına gireceğiz. Eğer imzalamasaydı bugüne kadar sürdürdüğü tavrı devam ettirseydi Kopenhag sürecinin dışında kalacaktı.

2012 sonrasında sera gazı emisyonlarını düşürebilmesi için başta kömür ve petrol olmak üzere fosil yakıtlara dayalı enerji üretimi, ulaşım ve enerji yöntemlerinde ciddi değişiklikler yapması gerekecek. ‘Biz 2012’ye kadar yükümlülüğe girmedik’ diyerek, sera gazı artırımını sürdüremezsiniz. Türkiye’nin bunu düşürecek önlemleri hemen gönüllü olarak almaya başlaması lazım. Aksi takdirde bu hızla artmaya devam ederse 2012 sonrasında dezavantajlı duruma düşecek. Bunun için yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandırması ve enerji verimliliği konusunda yatırım yapması gerekiyor. Hızlı biçimde verimlilik teknolojileri kurması ve en önemlisi de önündeki kömürlü termik santral projelerini derhal iptal etmeli.

HÜKÜMET CİDDİYETİ ANLAYAMADI
Hükümetin küresel ısınmanın ciddiyetini anladığını ve bu konuda Türkiye’nin payını ve sorumluluğunu doğru algıladığını düşünmüyorum. Bu yüzden bugüne kadar protokolün onaylanması gecikti. Türkiye’de bazı sanayicilerin çimento, petrokimya, otomotiv gibi alanlarda dünyanın her yerinde olduğu gibi protokol işlerine gelmiyor. Kyoto’nun çok temel bir zihniyet değişimi olduğunu kavrayamayanlar da, geç onaylanmasında etkili oldu.

Yunus Arıkan (Bölgesel Çevre Merkezi (REC) İklim Değişikliği Proje Yöneticisi):
ARTIK SORUMLULUKLARI DA OLACAK
Kyoto Protokolü aslında çok sınırlı bir anlaşma. Hedef aldığı yani yaptırım gücü olan ülke sayısı 39 ama protokole taraf ülke sayısı 190’a ulaştı. Bu 39 ülke dışındaki ülkeler neden taraf oluyor çünkü Kyoto Protokolü aslında ilk adım. Türkiye protokole katılarak öncelikli ülkeler arasında olmamasına rağmen dünyaya ‘böyle bir çalışma gereklidir’ mesajı veriyor. Bizim sera gazı salınımı konusunda 2012’ye kadar yükümlülüğümüzün olmaması, Türkiye’nin önünü açan bir açılımdır. Bu çok yeni gündeme geldi. Bundan sonra Türkiye’nin söz hakkı var, aynı zamanda sorumlulukları da olacak.

PAZARLIK AŞAMASINDAYIZ
Geçtiğimiz aylarda Polonya’da bir dizi toplantının sonuncusu gerçekleştirildi. Bu toplantılar önümüzdeki aylarda devam edecek. Ülkelerin nasıl bir yükümlülük aldığını belirlemek çok zor. Avrupa Birliği bu konuda kendi pozisyonunu açıkladı. Belki de şu anda kartların açıldığı bir dönemdeyiz. Her ülke artık masaya gelip, ‘Ben şu kadar salınımı azalttım, hedefi istiyorum’ diyecek. Önümüzdeki aylarda bütün ülkelerin bu alandaki hedeflerinin ne olduğuna dair açıklama yapmalarını bekliyoruz. Türkiye, bu çabalar içerisinde ’2012 yılından sonra şu şekilde azaltma yapmak istiyorum. Bu konuda ekonomik anlamda da şu kadar bir destek istiyorum’ ya da ‘Şu ülkelerle şunu destekliyorum’ diyebilir. Dolayısıyla Türkiye’nin yapacakları, yapmak istedikleri önümüzdeki aylarda netleşecektir, netleşmek zorunda. Açıkçası tam bir pazarlık ortamındayız.”

Haber: Ntvmsnbc

İnsan beyninin muhteşem sırrı


İnsan beyni üzerine yapılan bir araştırma dikkat çekici. Saygın bilim dergisi New Scientist'ta yayınlandı.

İnsan beyni "tanrı'ya inanmak için programlanmış"...

Dünyanın en saygın üniversitelerinden Yale Üniversitesi tarafından yapılan ve dünyanın en saygın bilim dergisi New Scientist'ta yayınlanan bir araştırmaya göre insan beyni "tanrı'ya inanmak için programlanmış"...

Bebekler ve çocuklar arasında yapılan araştırmaya göre, insan beyninin doğasında tanrıya ya da bir yaratıcıya inanmak var. Beyin "neden ve sonuçla" çalışıyor.

Beyin, "beyin ile ruhun" birbirinden ayrı olduğunu düşünmek için programlı.. Bu da "hayali arkadaşlar" edinmeye veya "tanrıya ve dinlere inanmamıza" neden oluyor...

Araştırmaya göre, hiçbir din eğitimi almamış 6-7 yaşında çocuklar bile dünyadaki herşeyin bir nedeni olduğuna inanıyor.

Taşların, nehirlerin veya kuşların yaratılmasının bir nedeni olduğunu düşünüyor.

Darwinci uzmanlara göre bunun nedeni de yine "doğal seleksiyonda" saklı. İnsanlar tarih boyunca belirli bir tanrı inancına sahip oldu. Bu inanca sahip olan atalarımız da, kendi inançlarına inanan insanlarla bir araya gelerek grup kuruyordu. Böylece avlanmak, beslenmek ve korunmak daha kolay oluyordu.

Yani inanmak hayatta kalma olasılığını artırıyordu. Böylece "inanmaya ihtiyaç duymak veya inanmak" genlerimize işlemiş ya da içgüdüsel olabiliyor.


6 Şubat 2009 Cuma

Ofis çalışanlarının ortak hastalığı: Göz kuruluğu


Amerikan nüfusunun yüzde 40’ında kuru göz hastalığı semptomları görülüyor. Hastalığın görülme sıklığı, birçok çalışma ortamında bulunan ortak faktörlere bağlı olarak artıyor. Bunlar bilgisayar kullanımı, ısıtma ve havalandırma sistemleri, okumak, toz ve alerji yapan maddeler, sıcak, kuru ya da rüzgarlı ortamlar, yükseklik; kontakt lens kullanımı ve araçta havalandırmanın yüze gelmesi de hastalık riskini artırıyor.

Doç. Dr. Emrullah Taşındı, Türkiye’de kuru göz hastalığı görülme sıklığının dünya ile paralellik gösterdiğini, yüzde 30’lara vardığını ve göz şikayetleri içinde yüzde 15 yer tuttuğunu söylüyor. Kuru göz hastalığının hormonal değişiklikler nedeniyle kadınlarda daha sık görüldüğünü söyleyen Doç. Dr. Taşındı, bu rahatsızlıkla doktora başvuran hastaların çoğunun az ya da çok bilgisayarlı ve kapalı çalışma ortamlarında bulunduğunun altını çiziyor.

NE ÖNLEM ALINABİLİR

Doç Dr. Emrullah Taşındı’ya göre, kuru gözün birçok nedeni var ama en önemlisi, bilgisayar karşısında göz kırpma sayısının ortalama üçte birine inmesi: "Bakış açısının bilgisayar ekranına bakarken daha yüksekte olması kapak aralığı miktarını artırıyor, bu da gözyaşının daha fazla buharlaşmasına neden oluyor. Bilgisayar ekranının bakış düzleminin 10-15 derece altına yerleştirilmesi uygun olacaktır. Bunun yanında oturma şekli de havalandırma düzenine göre ayarlanmalı. Kırpma sıklığınızı bilinçli olarak artırmaya çalışmak veya ara sıra 2 dakikalık aralar verip uzağa bakmak da faydalı olacaktır."

ŞİDDETLENDİREN DIŞ FAKTÖRLER

İş ortamlarında kuru göz hastalığını şiddetlendiren birtakım dış faktörler mevcut. Bunlar uzun süreli bilgisayar kullanımı (yüzde 67), iş gereği toza ve dumana maruz kamak (yüzde 40), gün boyunca klimalı veya merkezi ısıtma/havalandırma sistemli ortamlarda bulunma (yüzde 77).

Daha detaylı bilgi için: www.gozkurulugu.com

BU ÖNLEMLERİ ALIN

-Göz kırmayı unutmayın, özellikle bilgisayar kullanırken ya da okurken. Gözünüzü kırparak gözyaşının, tüm göz yüzeyine aynı oranda dağılmasını sağlarsınız.

-Merkezi ısıtma sistemi olan odalarda hava nemlendirici kullanın.

-Sigara içilen ortamlarda bulunmamaya dikkat edin.

-Belli yiyecek ve içecekler vücudunuzda ve gözlerinizde susuzluğa yol açar. Kafein içeren çikolata, kahve ve çaydan uzak durun, günde en az 6 bardak su içmeye özen gösterin.

-Kuruluk, bulanık görüş, yanma, batma ve ışığa duyarlılık gibi şikayetleriniz varsa göz doktorunuza başvurun. Size tavsiye edeceği suni gözyaşı gözlerinizi rahatlatacaktır.

-Gözlerinizi ovuşturmaktan kaçının. -Numaralı lens kullanıyorsanız, zaman zaman gözlük takarak gözlerinizi dinlendirin.

En çok etkilenen 10 meslek grubu

ABD’deki "National Women’s Health Research Center (Ulusal Kadın Sağlığı Araştırma Merkezi) tarafından yapılan araştırma, kuru göz hastalığının görülme olasılığının en yüksek olduğu 10 meslek grubunu ortaya çıkardı. Sonuçlar şöyle:

-Ofis çalışanları: Yönetici asistanları, müşteri ilişkileri yetkilisi, muhasebeci, IT danışmanı, bilgisayar mühendisi, kısaca kapalı mekanda, bilgisayar karşısında çalışanlar.

-İnşaat / üretim sektörü çalışanları: İşçiler (inşaat işçisi ya da fabrika işçisi), kaynakçılar gibi işleri gereği toz gibi göze zararlı maddelere maruz kalan çalışanlar.

-Sağlık sektörü çalışanları: nöbetleri dolayısıya uzun saatler çalışan doktor ve hemşireler, havalandırmanın sürekli olarak çalıştığı laboratuvarlarda görev yapan teknisyenler.

-Eğitim sektörü çalışanları: Üniversitede ders veren profesörler, araştırma görevlileri, kütüphane görevlileri, ilkokul öğretmenleri.

-Perakende ve satış sektörü çalışanları: Satış görevlileri, kasa görevlileri.

-Kamu hizmeti/sosyal hizmetler sektörü çalışanları: Sosyal yardım uzmanları, itfaiyeciler, polisler.

-Ulaştırma/lojistik sektörü çalışanları: Şoförler, hostesler, pilotlar.

-Tarım/peyzaj sektörü çalışanları: Toprak ile uğraşan çalışanlar, peyzaj mimarları, balıkçılar.

-Bakım işlerinde çalışanlar: Kahyalar ya da bina görevlileri.

-Gıda sektöründe çalışanlar: Aşçılar, garsonlar vb.

BELİRTİLER

-Kaşınma, tahriş, ışığa duyarlılık, bulanık görme, hatta aşırı gözyaşı üretimi.

-Hastalık hafif, aralıklı ya da erken evrede ise, tanısı zor oluyor; diğer göz rahatsızlıklarına benzemeksizin, erken evrede hastada hafif yanma, batma, kızarıklık, gözde ağırlık hissi, karıncalanma, gözde yabancı cisim hissi gibi şikayetler görülüyor.

-Hastalık orta ve şiddetli evrede ise bu şikayetler daha şiddetli ve sürekli olabilir.

-Öncelikle hastanın kuru göze neden olan faktörlerden kaçınması gerekiyor.

-Kişinin yaşam tarzı bu faktörlerden kaçmasına olanak vermiyorsa göz hastalıkları uzmanı tarafından önerilen suni gözyaşı kullanımı ile büyük ölçüde rahatlama sağlanabilir.

-Suni gözyaşları, kuru göz hastalığının başlıca tedavi yöntemi. Suni gözyaşları sadece göz yüzeyini yıkayıp uzaklaşırken, kuru göz tedavisinde kullanılan gözyaşı yapımını artıran ilaçlar gözyaşı üretimini sağlayan gerekli dokularda etkilerini gösteriyor ve kişinin doğal gözyaşı yapımını artırıyor.

-Diğer tedavi yöntemi ise cerrahi müdahaleyle gözyaşı kanallarına koyulan bir tıkaç sayesinde mevcut gözyaşının yüzeyde tutulmasını sağlamak. Ancak bu tıkacın kayması, yer değiştirmesi gibi zorluklarla da karşılaşılabiliyor.

Kaynak: Hürriyet / İK

Kadın soğan erkek peynir gibi kokuyor


İsviçre'de yapılan araştırmaya göre kadınların soğan gibi kokmasına sülfür içerikli bileşenler, erkeklerin soğan gibi kokmasına yağ asidi yol açıyor.

İsviçre, Cenevre’de gıda ve kozmetik şirketleri için tat ve koku araştırmaları yapan Firmenich adlı firmanın 24 erkek ve 25 kadınla yaptığı araştırmada, kadınların soğan, erkeklerin peynir gibi koktuğu sonucuna varıldı!

Araştırma için saunada vakit geçiren ya da 15 dakika bisiklet kullanan deneklerin koltuk altından ter örnekleri alındı. Firmenich’ten Christian Starkenmann, erkeklerin peynir, kadınların soğan kokmasının altında yatanı da açıkladı. Çalışmayı yürüten ekip kadınların ter örneklerinde soğana kokusunu veren sülfür içerikli bileşenlere, erkeğinkindeyse peynire kokusunu veren yüksek miktarda yağ asidine rastladı.

(Radikal / abc News)

En iyi sevişme saati nedir?


İngiltere'de, insanın hangi saat diliminde ne yapmasının daha uygun olduğu araştırıldı.

Sonuç: En iyi seks 08.00, en yaratıcı zaman ise 22.04'..
Crowne Plaza oteller zincirinin bin 500 kişiye sorduğu "Günün hangi saatinde neyi daha çok yapmak istiyorsunuz?" sorusuna verilen yanıtlar ilginç bir sonuç ortaya çıkardı.

Ankete katılanların büyük çoğunluğu en çok seks yapmak istedikleri saatin sabah 08.00, en yaratıcı oldukları zamanın ise akşam 22.00 olduğunu söyledi.

Katılımcıların yüzde 92'si, kendilerini yaratıcılıktan en fazla yoksun hissettiği saatin öğleden sonra 16.00 olduğu belirlendi.

İngiltere'de yayınlanan Daily Mirror gazetesinin muhabiri Kate Jackson, yapılan anketi ve geçmişte yapılan çeşitli araştırmaların sonuçlarını da derleyerek, insanın hangi saat diliminde ne yapmasının daha uygun olduğunu derledi

4 Şubat 2009 Çarşamba

EDEBİYATIMIZDA İLKLER..

*İlk yerli tiyatro eseri:Şinasi / Şair Evlenmesi /1859
*İlk yerli roman :Şemsettin Sami / Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat
*Batılı tekniği uygun ilk roman :Halit Ziya Uşaklıgil/Aşk-ı memnu
*İlk çeviri roman :Yusuf Kamil Paşa/ Fenelon'dan Telemak /1859
*İlk köy romanı :Nabizade Nazım / Karabibik
*İlk psikolojik roman:Mehmet Rauf / Eylül
*İlk realist roman :Recaizade Mahmut Ekrem / Araba Sevdası
*İlk resmi Türkçe gazete :Takvim –i Vakayi
*İlk yarı gazete :Ceride-i Havadis
*İlk tarihi roman :Namık Kemal / Cezmi , A. Mithat / Yeniçeri
*İlk özel gazete :Tercüman-ı Ahval / Şinasi ile Agah Efendi
*İlk pastoral şir: A.Hamit Tarhan /Sahra
*İlk şiir çevirisini yapan ,ilk makaleyi yazan ve noktalama işaretlerine ilk kez kullanan ilk Türk gazeteci :Şinasi




*Aruzla ilk manzum tiyatro eseri yazan :A.Hamit /Eşber veya Sardanapal
*Heceyle yazılan ilk manzum tiyatro eseri:A.Hamit/Nesteren
*İlk bibliyografya:Keşfü'z Zünun /Katip Çelebi
*İlk hatıra kitabı :Babürşah /Babürname
*İlk hamse yazarı :Ali Şir Nevai
*İlk tezkire :Ali Şir Nevai /Mecalisün Nefais
*İlk antolojisi:Ziya paşa /Harabat
*İlk atasözleri kitabı :Şinasi /Durub-i Emsal-ı Osmaniye
*İlk mizah dergisiiyojen /Teodor Kasap
*İlk hikaye kitabı :A:Mithat /Letaif-i Rivayet
*İlk fıkra yazarı :Ahmet Rasim
*İlk Türkçe yazılan ilk kitap :Kutadgu Bilig
*İlk siyasetname :Kutadgu Bilig
*İlk mensur şiir örneklerini veren :Halit Ziya
*Şiirde ilk defa Türk kelimesini kullanan :Mehmet Emin Yurdakul
*Dünya edebiyatındaki ilk modern roman :Cervantes/Don Kişot
*İlk makale :Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi
*İlk edebi bildiriyi yayımlayan topluluk:Fecr-i Ati
*Mesnevi tarzında yazılmış ilk eser : KUTADGU BİLİG
*İlk seyahatname : MİR'ATÜL MEMALİK / SEYDİ ALİ REİS
*İlk Edebiyat tarihçimiz: Abdulhalim Memduh Efendi
*Batı anlayışındaki ilk edebiyat tarihçimiz: Fuat Köprülü
*Dünya edebiyatındaki ilk hikayeci ve eseri: Boccaio Decamkeron
*Sahnelenen ilk tiyatro: Namık Kemal / Vatan yahut Silistre
*Kafiyeyi şiire serperek klasik nazım şekillerinden farklı ilk örnekleri veren: TEVFİK FİKRET
*Türkçenin ilk dil bilgisi kitabı: Süleyman paşa / SARF-ı TÜRKİ
*İlk naturalist eserimizin yazarı Nabızade Nazım / Zehra
*Divan Edebiyatında mahallileşme akımının temsilcisi: Nedim
*Şarkıyı icat eden: NEDİM




*İlk tarih ve coğrafya ansiklopedisi: Kamus'ul Alam
*İlk sözlüğümüzivan-ı Lügat-it Türk
*İlk Türkçe sözlük:Şemsettin Sami:Kamus-ı Türki
*İlk özdeyiş örneklerini veren: Ali Bey / Lehçet'ül Hakayık
*İlk didaktik şiir örneğimiz ve aruzla yazılan ilk eserimiz:Kutadgu Bilig
*Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin :Orhun Abideleri
*Edebiyatımızda objektif eleştirinin nasıl olacağını ilk açıklayan:R. Mahmut Ekrem
*Edebiyatımızdaki milli dönemin açılmasına öncülük eden: Mehmet Emin Yurdakul
*Konuşma diliyle yazılmış ilk hikayenin yazarı: Ömer Seyfettin
*Edebiyatımızda ilk kafiyesiz şiirini yazan :A. Hamit / Validem
*İlk köy şiiri: Muallim Naci / Köylü Kızların Şarkısı
*İlk alfabemiz:Göktürk Alfabesi
*Tekke şiirinin babası: Ahmet Yesevi
*İlk Türk destanı :Alp Er Tunga Destanı
*Bizde batılı anlamda ilk eleştiriyi yazan:Namık Kemal
*Bizde epik tiyatro türünün kurucusu: Haldun Taner
*İlk kadın romancımız:Fatma Aliye Hanım
*Süslü nesrin ilk temsilcisi: Sinan Paşa
*Dünyanın bilinen ilk destanı:Sümerlerin Gılgamış Destanı
*Dünyanın halen yaşayan ,en büyük ve ilk Müslüman Türk Destanı: Kırgızların Manas Destanı
*Edebiyat kelimesini bizde ilk kullanan: Şinasi
*Kurtuluş savaşımızı doğrudan işleyen roman :Ateşten Gömlek
*Komedi türünün ilk büyük ustası:Aristofanas
*Trajedi türünün ilk büyük ustası:Aiskylos
*İlk uyarlama tiyatro eserinin yazarı : A.Vefik paşa
*Deneme türünün kurucusu:Montaigne
*İlk divan şairi:Hoca Dehhani
*Hikayede gerçek anlamda ilk kez Anadolu'yu işleyen: Refik Halit Karay
*En başarılı psikolojik roman yazarımız: P.Safa / 9.Hariciye koğuşu
*İlk çocuk şiirlerini yazan: Tevfik Fikret / Şermin
*Dilde sadeleşmeyi savunan ilk yayın organı: Genç Kalemler

Alıntı

Göz rengine göre kişilik

Mavi gözlü olanlar enerji dolu, siyah gözlü olanlar kaprisli.
İşte göz rengine göre karakter analizi...

Mavi Gözlü Olanlar :
Durağan olmayı sevmeyen, enerji dolu, karar verme kabiliyeti olarak pozitif yönde gelişmiş olan, eli açık, değişimlerin kendilerini korkutmadığı kişilerdir. Biraz hayalperesttirler. Bu yapıları nedeniyle de gerçekleri görmekte zorlanırlar.

Siyah Gözlü Olanlar :

Olaylar karşısında çok çabuk heyecanlanan, disiplinli, düzenli
kişilerdir. Duygu yüklü olan bu insanların, gerek sevgisi, gerek de kindarlığı oldukça çok güçlüdür. Onlar karşılarındaki insanları daima idare etmek isterler.

Yeşil Gözlü Olanlar :
Sevdiklerini kırmak istemeyen bir yapilari vardir. Kırıcı olmamaya çok dikkat ederler, çok asabi yaradılış da olmalarına rağmen bu böyledir. Bu yüzden hislerine hakim olmayı bilirler.

Ela Gözlü Olanlar :
Sezgisel güçleri yüksektir, oldukça hassas bir kalbe sahip insanlardir. Gururlarına olabildiğince çok düşkün kişilerdir, gururları kırıldığı zaman asla ve asla afları yoktur. Aslında çok daha yumuşak başlı, daha anlayışlı olmaları gerekmektedir.

Kahverengi Gözlü Olanlar :
Aslında bu insanlar kendilerini idare ettirmek konusunda isteksizdirler. Bir kötü yönleri de her yerde sırlarini açıklamalarıdır


Uzaydan Dünyaya sesli ve görüntülü iniş

http://video.google.com/videoplay?docid=-241739306389982631

Animasyon değil canlandırma değil tamamen gerçek olarak çekilmiş.

Bir aracın dünyaya inişi Buyurun...

Bizim Zaman



Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı.
Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta babanım bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası
gibiydi,hep evdeydi.
Heryere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu
ki.

En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.
Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya
yürüyerek gelirdik.
Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile
dalardık.
Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek
arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su
içerdik.
Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz aynı
bardaktan kana kana içerdik.
Kısacacı evine girip gelen ( ki sadece çişi gelen giderdi evine )
elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.
Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.
Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve olurdu.

Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın
üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.
Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştılırdık. Polisler gelmezdi
kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.
Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir
bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan
çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.
Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.
Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitip, acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı
alnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.

Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. Komşumu tanımıyorum ama evinin
camında,
temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.
Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.
Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ; bilmem kaç kuruş
hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var içinde yaşayan yok. Parklarımız var içinde oynayan
çocuk yok.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl
vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..

Tahta iskemlelerimiz de oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye
hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
Ben kapılarında ' vale ' lerin, ' bady ' lerin beklediği yerlerden
hep
korkmuş çekinmişimdir.
Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini
bitiremediği
arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.
Benim değildir bu kültür.
Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk ?
Biz mi istemiştik?
.
.Her toplum haketiği gibi yönetilir derler ya,hakettiği gibide yaşar
diyelim mi ?

(Yazari bilinmiyor)

Are You Going to Finish Strong? ...... Mutlaka izleyin

Aşağıdaki linke tıklayın ve bu muhteşem gösteriyi sonuna kadar izleyin.

http://www.maniacworld.com/are-you-going-to-finish-strong.html

3 Şubat 2009 Salı

Altın fiyatları daha yükselecek mi?

Krizde liman olan altının ons fiyatının 950-930 doları geçmesi şimdilik zor.

Havanın iyileşmesi ile gerileme de başlayacaktır.

Altını olan yavaş yavaş uzun vadeyi düşünerek elden çıkarabilir.

Cumhuriyet Altını da şişmeye başladı yavaş yavaş satmak gerekecektir.

Bu haftanın ilk günlerinde biraz hareketli olacaktır.

Evet ons altında şimdilik 930 dolar seviyesi grafikte (üstte) görmekte olduğunuz 11 aylık alçalan trend haftanun ilk gununde test edildi ve geçilememiş durumda.

Üstte ons altın büyük resimde son 2.5 aylık dönemde yüzde 36 yükseliş gözükmesine rağmen uzun vadede alçalan trend devam etmekte.

930 dolar seviyesi bu açıdan önemli bir teknik direnç noktası. 930 doların kırılması ile bir açıdan altın fiyatlarında hafta içinde 1.000 dolar ve üzeri konuşulabilir.

Ancak bugun ilk saatlerdenn itibaren 928 dolar noktasından gelen satışlarla şimdilik bu nokta önemli direnç seviyesi olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.

Ons altında 930 doları bugun sonunda geçememesi satışları arrtıaracığın için aşağıda hedef ilk adımda 900 doların aşağı geçilmesi ile beraber 850-860 dolar seviyesi olarak izlenebilir.

Ons altında yeni bir yükseliş trendinin başlaması ve 1.000 doların üzerini konuşmamız için bahsettiğimi gibi 950-930 dolar geçilmesi, son 11 ayda beş önemli yükseliş dalgasına karşılık sadece bir defa 1.000 dolar ve üzeri denendi. Kısa vadede altın fiyatlarında gerileme başlayabilir.

Uzun vadede ise havanın olumluya dönmesi il beraber altın fiyatlarında tekrar 850 dolarların altında 700 hatta 650 dolarları konuşuyor olucaz.

Büyük resimde bu trendin oluşması ihtimali oldukça fazla.

DOLAR BAZINDA ALTIN FİYATLARI

Dolar bazında ise onsa altında 1.765 direnç seviyesi olarak son 1 ayda çalışmış gözükmekte. Buradan ancak doların zayıflaması ihtimali ons altın fiyatlarında bu bölgenin geçilmesi anlamına gelebilir.

Önemli bir nokta olarak ise dolar bazında altın fiyatlarının 28-02-2008 tarihinde 2.476 seviyesinden dolar bazında işlem görürken bugun ons altının dolar bazı karşılaştırmasında ise 1.450 doları gördüğünü söyleyebilir.

(Anadolu Yatırım)
10 dolara laptop geliyor

Eğitim kalitesinin yükseltilmesini sağlayacak.

Hindistan’da, hükümet 10 dolarlık laptop üretecek. AFP ajansının haberine göre, Hintli yetkililer, daha fazla ayrıntı vermedikleri laptop’ın lansmanını bugün yapacak.

Bu laptopla, bilgisayar teknolojisi kullanımında gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki uçurumun kapatılması hedefleniyor.

2 GB ram kapasiteli ve kablosuz bağlantısı olması beklenen bilgisayarla öğrencilerin eğitim kalitesinin yükseltilmesi planlanıyor. Öte yandan Hindistan'da 2 bin dolara dünyanın en ucuz otomobilini üreten Tata Nano firması, gelişmekte olan ülkelerdeki milyonlarca tüketiciye otomobil sahibi olma şansı tanıyacağını açıklamıştı.

İyi cinsel ilişkinin anahtarı ne?

Öpüşme denince aklımıza ilk gelen yanaktan ve dudak dudağa olandır.

Aslında öpüşme şekilleri şaşırtıcı derecede fazladır 20'den fazla öpüşme şekli var…

Öpüşme iyi cinsel ilişkinin anahtarı..

Öpüşme yaşanacak cinsel ilişkinin ortamını hazırlayıcı bir unsur.. İyi yapıldığında ön sevişme döneminden cinsel uyarılar dönemine geçişi hızlandıran bir aşama… Burada öpüşmek karşılıklı olarak cinsel uyaranların artmasına neden olmakta, partnerinizle cinsel ilişkiye girme arzunuzu arttırıyor. Eğer partneriniz öpüşme aşamasında kendini engelliyorsa, rahat değilse bu öpüşmesine de yansıyacaktır ve kişi cinsel ilişkiye daha beklenmesi gerektiği mesajını almış olacaktır.. İyi bir cinsel ilişki için doğru ve yerinde uyarımlarla birlikte gelişen öpüşme bir anahtar olarak görülebilir…

Öpüşme basit bir konu değil..

Karşılıklı vücutların birbirine ilk teması olarak değerlendirilebilen öpüşmede dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var. Öpüşme aslında görüldüğü kadar da basit bir konu değil.. Öncelikle kadın ve erkeğin fizyolojik yapıları birbirinden farklıdır; yani bir kadının uyarım şekli, hızı erkeğinkinden farklıdır..

Erkekler cinsel ilişki ve uyarımlar söz konusu olduğunda cinsel bölgelerin direkt temasından hoşlanır ve uyarımın artmasını bekler. Kadın fizyolojik yapısı ise, erkeğinkinden farklı bir yapıda.. Kadın cinsel uyarılar dönemine erkek kadar hızlı geçemez, öncelikle periferal dediğimiz cinsel olmayan bölgelerin uyarımıyla keyif alır.

Erkek kadına nasıl yaklaşmalı?

Erkek direkt cinsel bölge uyarımından keyif aldığı için aynı şeyi kız arkadaşına da yaptığında cinsel ilişki beklentisi başlamadan biter. Birliktelikte karşılıklı uyum önemli ve bu noktada kadının uyarımı için gerekli olan ön sevişme döneminde kadının boyun, kulaklar vs. direkt cinsel olmayan bölgelerin öpülmesi, uyarılması kadının uyarılmasına neden olur. Burada da öpüşmenin acele etmeden keyifle karşılıklı uyarılara fırsat vererek genital olmayan bölgelerden boyun vs bölgelerden başlaması kadın için uyarıcıdır. Öpüşme kişilerin cinsel ilişkiye girme arzusunu artırır… Unutmayın iyi bir öpüşme cinsel ilişkiyi hazırlar…

Öpüşürken gözlerinizi kapayın

Dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta da; yapılan çalışmalarda partnerlerin öpüşürken gözlerin kapanması yönündeki beklentileridir. Lütfen öpüşürken gözlerinizi kapayın ve sadece partnerinize konsantre olun hissetiklerinize odaklanın keyif alın..

İyi öpüşme için yapılması gerekenler

Öpüşme cinsel ilişkiyi başlatan en önemli unsurdur ancak doğru ve yerinde dokunuşlarla desteklenmelidir. Burada iyi öpüşmede karşılıklı kişilerin rahat olması dillerini uygun şekilde kullanabilmesi, dudakların rahat olması ve uzun süreli dudak dudağa dil teması olmadan uyarım önemli..

Dudaklarınızla vücudunu keşfedin

Parterinizin vücudundaki hassas bölgeleri bulun ve bu noktaları uyarın.. Öncelikle dudaklarınızla onun vücudunu keşfedin.. Burada en önemli şey nasıl öpülmeyi istiyorsanız siz öyle öpün.. Gözlerinizi kapayın ve rahat olun… Bırakın derin bir nefes .. ve deneyin… göreceksiniz daha keyifli olacak..

Uzman Psikolog Meliha Karayay-
İVİLLAGE

Düz bir karına sahip olun

Düz karına sahip olmanın sırrı iyi yağlarda gizlidir…

Akdeniz kültüründe zeytinyağı sıvı altın olarak bilinir, Aztekler için çikolata önemli, Mısırlı firavunlar için badem kıymetli ve yetiştiği bölgeler için avokado üremeyi temsil eder. Bu yiyecekler tarihte olduğu gibi karın düzleştiren diyetin kalbidir. Bu yiyecekleri her öğünde tüketmeniz bel çevresinde toplanan yağları önleyebilir. İşte bel çevresindeki tehlikeli yağları önleyen yiyecekler..

1. Yağlar
Hangi tür yağlar?: Kanola, zeytinyağı, fındık yağı, susam yağı, soya yağı, çiçek yağı , ceviz yağı

Ne şekilde tüketilmeli?: Susam, fındık ya da kanola yağını kızartmalarda, ceviz ya da zeytin yağını tavalarda, çorba ya da ızgara yiyeceklerde, pirinçte ya da makarna da kullanın. Deniz ürünleri için zeytinyağı ya da susam yağını tercih edin, yemeklerinizi çiçek yağı, soya yağıyla pişirin, salatalarda zeytinyağı tercih edin. Ölçü olarak 1 yemek kaşığını temel alın.

2. Kuruyemiş ve diğerleri
Hangi tür kuruyemiş?: Badem, fındık, çekirdek, tahin, ceviz, susamdan hazırlanan tahin

Ne şekilde tüketilmeli?: Bu yiyecekleri sadece atıştırma amaçlı tüketin. Salatanızın üzerine serpiştirin. Balık yada tavuk üzerine isteğinize göre serpiştirebilirsiniz. Ölçü olarak 2 yemek kaşığını temel alın.

3. Avokado
Ne şekilde tüketilmeli?: Dilimleyerek salata veya sade olarak tüketebilirsiniz. Ölçü olarak çeyrek fincanı temel alın.

4. Zeytinyağı
Hangi tür zeytinyağı?: Siyah ya da yeşil zeytin yağı

Ne şekilde tüketilmeli?: Zeytini kahvaltılık ya da atıştırma bir besin olarak tüketin. Pizza, salata, kraker, sandviç ya da diğer yediklerinize ekleyin. Ölçü olarak 10 büyük zeytin ya da 2 yemek kaşığı zeytin ezmesi tüketilebilir.

5. Çikolata
Hangi tür çikolata?: Koyu çikolata

Ne şekilde tüketilmeli?: Tüketmek için çıldırdığınızda bar ya da sos olarak tüketin. Ölçü olarak çeyrek fincanı temel alın.
Türkiye İstatistik Kurumu, 2009 yılının ilk enflasyon rakamlarını açıkladı.

Buna göre ocak ayında tüketici enflasyonu (TÜFE) yüzde 0.29 artarken, üretici enflasyonu da (ÜFE) yüzde 0.23 artış gösterdi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ocak ayında tüketici fiyatları endeksinin (TÜFE) yüzde 0,29, üretici fiyatları endeksinin (ÜFE) ise yüzde 0,23 arttığını açıkladı.

TÜİK'in 2003 baz yıllı verilerine göre, Ocak ayı itibarıyla yıllık enflasyon ise TÜFE'de yüzde 9,50, ÜFE'de yüzde 7,90 oldu.

Ocak ayı itibarıyla 12 aylık ortalamalara göre yıllık enflasyon ise tüketici fiyatlarında yüzde 10,54, üretici fiyatlarında yüzde 12,81 düzeyinde gerçekleşti.

Türkiye'de Ocak ayı itibariyle yıllık enflasyon
tüketici fiyatlarında (TÜFE) yüzde 9,50, üretici fiyatlarında (ÜFE) yüzde 7,90
arttı.

Geçen yılın aynı ayında yıllık enflasyon TÜFE'de yüzde 8,17, ÜFE'de yüzde 6,44 olmuştu. Böylece, Ocak ayı itibariyle yıllık enflasyon, geçen yılın aynı
ayının, TÜFE'de 1,33 puan, ÜFE'de 1,46 puan üstünde gerçekleşti.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Ocak ayı itibarıyla aylık enflasyon ise TÜFE'de yüzde 0,29, ÜFE'de yüzde 0,23 arttı. 2008 yılı Ocak ayında
ise TÜFE yüzde 0,80, ÜFE yüzde 0,42 olmuştu.

Buna göre aylık bazda enflasyon, geçen yıl Ocak ayına göre TÜFE'de 0,51 puan, ÜFE'de ise 0,19 puan düşüş gösterdi.

Öte yandan TÜFE'de Ocak ayında endekste yer alan 449 maddeden 64 maddenin ortalama fiyatında değişim olmadı, 235 maddenin ortalama fiyatında artış, 150 maddenin ortalama fiyatında ise düşüş gerçekleşti.

ÜFE'de ise Ocak ayında endekste bulunan toplam 768 maddeden 188 maddenin
ortalama fiyatında değişim meydana gelmedi, 311 maddenin ortalama fiyatında artış oldu, 269 maddenin ortalama fiyatında ise düşüş gerçekleşti.

-ÖZEL KAPSAMLI TÜFE GÖSTERGELERİ-

Ocak ayına ilişkin özel kapsamlı tüketici fiyatları endeksi göstergelerine bakıldığında, ''çekirdek enflasyon'' yerine açıklanan TÜFE göstergeleri geçen ay, mevsimlik ürünler hariç yüzde 0,59 artarken, işlenmemiş gıda ürünleri hariç ise
0,18 geriledi.

Fiyatlar, enerji hariç yüzde 0,23 artarken, işlenmemiş gıda ürünleri ve enerji hariç yüzde 0,35 azaldı. Enerji hariç ve alkollü içkiler ile tütün
ürünleri hariç yüzde 0,35 azaldı. Ayrıca, enerji hariç ve alkollü içkiler ile tütün ürünleri hariç yüzde 0,24, enerji hariç ve alkollü içkiler ile tütün ürünleri hariç ve fiyatları yönetilen/yönlendirilen diğer ürünler, dolaylı vergiler hariç enflasyonda da yüzde 0,19 arttı.

Enerji hariç ve alkollü içkiler ve tütün ürünleri, işlenmemiş gıda ürünleri hariç yüzde 0,50, işlenmemiş gıda ürünleri, enerji ve alkollü içkiler,tütün ürünleri ile altın hariç yüzde 0,46, enerji hariç, gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içkiler ile tütün ürünleri ve altın hariç fiyatlarda yüzde 0,54 azalış meydana geldi.

Cahillikler Kitabı


Bildiğinizi düşündüğünüz her şey yanlış&Bu kitap, yaygın kanılarla ilgili yanlış bilgilerimizin ve yanlış anlamalarımızın kapsamlı bir listesini sunuyor. Cahillikler Kitabı, filozofların, bilimcilerin ve sokaktaki insanların tarihin büyük bölümünde cevabını aradıkları bir soruya ışık tutuyor: Hakikat nedir, zırva nedir? Thomas Edison herhangi bir şey hakkında yüzde birin milyonda birinden daha az şey bildiğimizi söylüyordu; Mark Twain sadece matematikte uzmanlaşmak için sekiz milyon yıl gerektiğini düşünüyordu. Cahillikler Kitabı da, bilinecek ne varsa bildiklerini düşünenlere, "her şey bu metinde açıklanmıştır, bilmeniz gereken başka hiçbir şey yok" diyenlere meydan okuyor. Siz hâlâ iki tane burun deliğimiz olduğunu, Dünya´nın tek bir uydusunun bulunduğunu, beş duyumuz olduğunu, suyun renksiz olduğunu, Amerika´nın adının Amerigo Vespucci´den geldiğini ya da 36 Osmanlı padişahı olduğunu düşünüyorsanız bu kitabı mutlaka okumalısınız.

TELEFONU KİM İCAT ETTİ?
Antonio Meucci. Floransalı mucit Meucci ABD de 1860 ta, teletrofono adını verdiği bir elektrikli aygıtın çalışma modelini gözler önüne serdi. Meucci, Alexander Graham Bell in telefon patentinden beş yıl önce, 1871 de bir tür geçici patent başvurusunda bulundu. Bell in patenti 1876 da tescillendiğinde Meucci dava açtı. Olağanüstü bir tesadüf eseri Meucci nin modelleri kayboldu. Fakat 2002 yılında ABD Temsilciler Meclisi, Meucci nin telefonu icat ettiğinin kabul edilmesi kararını verdi.

MADDENİN KAÇ HALİ VARDIR?
Her gün genişlemekte olan bir liste olmasına rağmen şu anda 15 tanedir. İşte listenin son hali: Katı, amorf katı, sıvı, gaz, plazma, süper akışkan, süper katı, dejenere katı, nötronyum, güçlü simetrik madde, zayıf simetrik madde, kuarkgluon plazma, fermiyonik yoğunlaştırma, Bose-Einstein yoğunlaştırması, acayip madde.

DÜNYA MI AY IN ETRAFINDA DÖNER, AY MI DÜNYA NIN ETRAFINDA?
İkisi de birbirinin etrafında döner. Bu iki kütle, Dünya nın yüzeyinin yaklaşık 1600 km altındaki ortak bir ağırlık merkezinin yörüngesinde döner. Böylece Dünya üç farklı dönüş gerçekleştirir: Kendi ekseni etrafındaki, Güneş in etrafındaki ve bu ağırlık merkezinin etrafındaki dönüşü.

KIRKAYAĞIN KAÇ AYAĞI VARDIR?
Kırk değil yüz de değil. Bazılarının daha fazla, bazılarının daha az ayağı vardır. Yüze en yakın ayak sayısına sahip olanı 1999 da keşfedilmiştir. Kırkayak kelimesi, Latince yüz ayak anlamına gelen centipeda kelimesinden gelmektedir. Kırkayaklar yüz yılı aşkın bir süredir kapsamlı bir biçimde incelenmelerine karşın tam olarak yüz ayağa sahip bir örneğine rastlanmamıştır.

DÜNYANIN EN BÜYÜK ŞEHRİ HANGİSİDİR?
Honolulu. Honolulu nun 5509 km2 yle en büyük yüzölçümüne sahip şehir olduğu anlamına gelir; ama bu şehrin nüfusu yalnızca 876.156 dır. Şehrin yüzde 72 si deniz suyuyla kaplıdır.

YERYÜZÜNDE İNSAN ELİYLE YAPILMIŞ EN BÜYÜK YAPI NEDİR?
Yanlış cevaplar arasında Büyük Piramit, Çin Seddi ve Kuveyt teki Mübarek el-Kebir Kulesi sayılabilir. Doğru cevap 1948 de açılan Fresh Kills çöp depolama alanı çok geçmeden insanlık tarihindeki en büyük projelerden biri haline geldi ve sonunda Çin Seddi ni geride bırakarak dünyada insan eliyle yapılmış en büyük yapı oldu.

DÜNYA NIN ETRAFINI DOLAŞAN İLK İNSAN KİMDİR?
Zenci Henry. Hemen hemen herkese yabancı bir isim olan Enrique de Malaca, Macellan ın kölesi ve çevirmendi. Ferdinand Macellan dünyanın etrafındaki turunu asla tamamlayamadı. 1521 de Filipinler de henüz turun yarısındayken öldürüldü. 1519 da çıkılan dünya turu girişimi de dahil olmak üzere tüm yolculuklarda Zenci Henry, Macellan ın yanında gitti. 1521 yılında Uzakdoğu ya vardıklarında Zenci Henry dünyanın etrafını dolaşmaış ilk insan oldu.

JAMES BOND UN EN SEVDİĞİ İÇKİ HANGİSİYDİ?
Votka martini değildi. Fleming in tüm külliyatıyla ilgili www.atomicmartinis.com adlı internet sitesinde yapılan özenli çalışma, James Bond un ortalama olarak her yedi sayfada bir içki içtiğini göstermektedir. İçtiği toplam 317 içkiden en çok tercih ettiği, açık arayla viskidir.

Siz hâlâ beş duyumuz olduğunu, suyun renksiz olduğunu, Amerika nın adının Amerigo Vespucci den geldiğini ya da 36 Osmanlı padişahı olduğunu düşünüyorsanız John Lloyd ve John Mitchinson imzalı Cahillikler Kitabı nı mutlaka okumalısınız.




http://rapidshare.com/files/191488823/Chllikler_Ktb__305_.rar