19 Şubat 2024 Pazartesi

Çalışma saatleri azalınca verimlilik artıyor


    Sanayi Devrimi'nin ilk yıllarında, fabrikalarda işçilerin haftanın altı günü 10-18 saat aralıksız çalışmasından yaklaşık 100 yıl sonra, 1817 yılında, İngiliz iş adamı Robert Owen günde sekiz saatlik çalışma düzenini önerdi. Çeşitli eylemlerin ardından 19. yüzyılın sonunda 1 Mayıs 1886’da sekiz saatlik çalışma resmi olarak kabul edildi. 10-18 saatlik çalışma süresinin sekiz saate düştüğü bu tarihin ardından 21. yüzyılda yeni bir “indirim” gündeme geldi.

    Çünkü verimlilik açısından hangi çalışma şeklinin daha iyi olduğuna dair araştırmalar gerçekleştiriliyor. Haftada beş gün gün saat çalışma esasını da sorgulayan, günlük verimli çalışma saatinin iki buçuk saat olduğunu ortaya koyan bir çalışmadan feyz alan Yeni Zelanda merkezli Perpetual Guardian adlı şirket, haftada beş olan çalışma günü sayısını dörde düşürdü. Haftada dört günlük çalışma süresiyle çalışanların verimliliğinin arttığını, iş stresinin azaldığını gören Perpetual Guardian bu uygulamayı kalıcı hale getirdi.

    “Uzun mesai verimlilik anlamına gelmiyor”

    Her gün ofise gitme zorunluluğu ortadan kalkıyor.

    Kurumsal yazılım geliştirme ve eğitim teknolojileri alanlarında hizmet sunan Artİstanbul ajansının genel müdürü Akın Ömeroğlu, günümüzde bedensel emekten ziyade fikri emeği ile çalışan kişiler açısından uzun çalışma saatlerinin daha fazla üretim getirmediğini belirtiyor: “Fikri emek bir üretim bandı gibi olmadığından masanın başında daha uzun oturmak her zaman daha fazla üretim anlamına gelmiyor. Çalışma saatlerinin, özellikle yüksek katma değerli işlerde, azaltılması ve çalışanın daha az mesaiyle daha verimli çalışması yükselen bir trend. Böyle bir trendin özellikle personelin daha kıymetli olduğu ve kalifiye elemanın daha zor bulunduğu sektörlerde ülkemizde de uygulandığını görmeye başlıyoruz.”

    Ömeroğlu, bu sistemin Türkiye'de uygulanmasının önünde ne yasal ne de kültürel bir engel olmadığı görüşünde. Ömeroğlu’na göre, geleneksel işletmeler çalışanını daha fazla kontrol etmeye, hatta kimi durumlarda baskı altına almaya yönelik süreçler geliştirse bile özellikle çalışma hayatına yeni başlayan kuşağın daha fazla serbestlik, daha kısa çalışma saatleri ve daha rahat çalışmayla daha da verimli olacak.

    Çalıştığı şirkette ofis dışında çalışma uygulamasına ön ayak olmuş bir yönetici olan Ömeroğlu, bunun sebeplerini şu sözlerle açıklıyor: “Bu uygulamanın birden fazla sebebi var. İlki çalışanların iş hayatında tatmin olması için artık tek geçer akçenin maaş olmadığına inanmam. Böyle yan haklar sağlayarak bir yandan çalışan aidiyetini bir yandan da çalışan mutluluğunu arttırmak son derece mümkün. Aynı zamanda İstanbul gibi mesafelerin uzak ve trafiğin yoğun olduğu bir kentte çalışanları ofise gelme zahmetinden kurtararak hayat kalitesini de arttırdığımızı düşünüyorum. Elbette bunun için kurum kültüründe bazı değişiklikler yapmak gerekiyor. Örneğin iletişimi yazılı bir düzene oturtmak ve aynı zamanda insanların farklı yerlerden aynı belge ve bilgiler üzerinde çalışmalarına imkan verecek teknolojik yatırımlar yapmak gerekecektir. Uzaktan çalışma uygulamasının şirkete hem verim artışı hem de ofis maliyetlerini azaltmak anlamında ciddi kazanımları olduğunu hesaba katmak gerekiyor. Fakat unutulmaması gereken, özellikle üst ve orta seviye yöneticilerin çalışanlarına ve çalışma hayatlarına bakış açısını değiştirmeleri gerektiği… Eğer yönetim kadronuz çalışanı sürekli masasında görmek ya da internette girdiği siteleri denetlemek gibi daha geleneksel ama işe yarayıp yaramadığından emin olmadığımız yöntemler benimsemişse evden çalışmak çalışma barışını sabote etmekten başka bir işe yaramayacaktır.”

Hiç yorum yok: