8 Şubat 2024 Perşembe

    TBMM’ye getirilen 15 maddelik kanun teklifi ile Maden Kanunu, Kıyı Kanunu, Doğal gaz Piyasası Kanunu, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun, Enerji Verimliliği Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu ve Nükleer Düzenleme Kanunu ele alındı.

    Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bölgede değerli maden üreterek Çin ile rekabet etmeyi hedeflenmektedir.

    Geniş bir coğrafya maden kaynakları için ‘süper bölge’ ilan edilecek.

    Britanya sermayeli enerji, kimya, yenilenebilir enerji, metal ve madencilik endüstrilerine veri sağlayan küresel araştırma ve danışmanlık kuruluşu Wood Mackenzie (WoodMac), metal ve madencilik için ‘süper bölge’ önerdi. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ‘süper bölge’ projesi ‘Afrika, Ortadoğu, Orta Asya ve Güney Asya’yı kapsıyor.

    Wood Mackenzie, sermayenin artan enerji ihtiyaçlarına yanıt olabilecek yeni maden kaynaklarını gözüne kestirdi. Britanya sermayesi tarafından hazırlanan rapora göre maden ve değerli metal üretimi için ‘süper bölge’ oluşturulması planlanıyor. Afrika, Ortadoğu, Orta Asya ve Güney Asya’dan oluşan süper bölgede Türkiye de yer alıyor.

    Rapora göre 2.5 santigrat derecelik küresel ısınma senaryosunda elektrikli binek araçları, fotovoltaik (PV) sistemler ve rüzgar türbinlerinin satışlarının 2030 yılına kadar yüzde 164, yüzde 171 ve yüzde 132 oranında artması bekleniyor. Bu teknolojilerin mevcut ve tahmini satışları, bazı ham maddeler için benzeri görülmemiş bir talep yaratıyor.

    Örneğin ortalama bir elektrikli araç, içten yanmalı motorlu (ICE) bir araca göre altı kat daha fazla mineral gerektirirken, rüzgar enerjisi, gazla çalışan bir tesise göre otuz kat daha fazla bakır yoğun olabilir. Genel olarak kobalt, lityum ve nikel gibi minerallere olan talebin 2040 yılına kadar sırasıyla yüzde 60, 300 ve yüzde 90 oranında artacağı öngörülüyor.

    “Dünyanın dört bir yanındaki hükümetler ve piyasalar, artan maden talebini karşılamak için yavaş yavaş harekete geçmeye başlıyor” denilen raporda, “Şirketler ayrıca enerji dönüşümüyle bağlantılı maden arama ve operasyonlarını da hızlandırıyor” ifadeleri kullanılırken şu örneğe yer verildi: “Temel durum 2.5°C senaryomuzda, 2030 yılına kadar teorik talep ile lityum ve neodimyum gibi minerallerin taahhüt edilen arzı arasında yüzde 10’dan fazla bir fark olacağını tahmin ediyoruz. 1.5°C’lik bir patikayı tutturmak, çoğu geçiş mineralinde daha da ciddi eksikliklere yol açacaktır. 1.5°C hedefi kapsamında, 2030 yılına kadar taahhüt edilen kobalt, lityum ve grafit arzının talebin yüzde 70’inden azını karşılayacağı öngörülüyor. Wood Mackenzie, arz talep açığını kapatmak ve küresel sıcaklık artışlarını sanayi öncesi seviyelerin 1.5°C üzerinde sınırlamak için 2030 yılına kadar kritik minerallerin madenciliği, rafine edilmesi ve eritilmesi için yaklaşık 400 milyar ABD doları tutarında CAPEX’e ihtiyaç duyulacağını tahmin ediyor.”

    YENİ TEKNOLOJİLER, YENİ MADENLER İSTİYOR

    Raporda gelişen teknolojiye bağlı olarak, üretimin ihtiyaçlarının da zaman içinde değiştiği vurgusu yapıldı. Raporda şu gerekçelere yer verildi:

    Metal ve madencilik sektörünün daha sorunsuz ve daha hızlı bir enerji geçişini kısıtlamak yerine mümkün kılabilmesini sağlamak için daha fazla üretime yönelik arz ve yatırım gerekiyor. Madencilik projeleri için uzun teslim süreleri, yatırımın derhal artması gerektiği anlamına geliyor.

    Pek çok temiz enerji teknolojisinin uygulamaya konması yıllar alacağından ve sonunda geri dönüşüm akışına gireceğinden, kullanım ömrü sonundaki ham maddelerin maden tedariki üzerinde yalnızca 2030’ların ortalarında büyük bir etkisi olacak.

    Raporda, ham madde üretiminde Çin egemenliğine dikkat çekilirken, Çin ile rekabetin asıl unsur olduğu kaydedildi: “Çin’in maden rafinajı ve teknoloji üretimindeki hakimiyeti belirgindir. Örneğin, lityum iyon pil tedarik zincirinde Çin, küresel kobalt, lityum, nikel ve sentetik grafit rafine etme kapasitesinin sırasıyla yüzde 74, 67, 84 ve 52’sini ve küresel kapasitenin yüzde 80, 74 ve 79’unu kontrol ediyor. Devasa ekonomik fırsatların yanı sıra bu dinamikler, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Avustralya ve Kanada dahil olmak üzere Batılı ulusları yatırım çekmek, üretimi teşvik etmek ve tedarik zincirlerinin stratejik aşamalarını yakalamak için çok çeşitli politikalar uygulamaya yöneltti. Doğu Asya’da, doğal kaynak sıkıntısı çeken iki ülke olan Japonya ve Güney Kore, onlarca yıl önce minerallerin stratejik önemini fark etti ve alt üretim için yem sağlamak amacıyla yabancı madencilik varlıklarına yatırım yaptı. Güney Amerika ülkeleri de, son dönemdeki milliyetçi politika dalgasıyla madenlerden daha fazla değer elde etmeye çalışıyor. Bu arada, birçok maden tedarik zincirinin ana üreticisi olan Çin, maden tedarik zincirlerinin tüm aşamalarına yoğun yatırımlar yaparak rakiplerinden bir adım önde olmayı hedefliyor. Bu girişimlere rağmen, orta aşama işlemeye yönelik politika odağı büyük ilerlemeler sağlamakta başarısız olurken, tedarik zincirlerinin üst aşamadaki temel zorluklar büyük ölçüde ele alınmadan kalıyor. Örneğin bakır piyasasında, temel arz ile on yıllık süre için öngörülen talep arasında beş milyon tonluk zımni bir boşluk var. Bu arada projelerin taahhüt edilme hızı yavaşlıyor ve ima edilen arz açığını doldurmak için gereken yıllık 700 kt’un altına düşüyor. Maden fizibilite, inşaat ve üretime başlama sürelerinin 15 yıldan fazla sürmesi nedeniyle arz, talebi karşılayacak yolda değil.”

    AB ve ABD sermayesi, Çin’e karşı ‘süper bölge’nin doğal kaynaklarını, mali ve insan sermayesini kullanmak istiyor. Süper bölge, kobalt, doğal grafit ve manganez gibi stratejik minerallerin sırasıyla yüzde 79, yüzde 53 ve yüzde 44’ünü barındırıyor.

    Wood Mackenzie, süper bölgenin 2050 yılına kadar küresel elektrikli araç satışlarının yüzde 24’ünü oluşturacağını, dünya devlet varlık fonlarındaki sermayenin yaklaşık yüzde 42’sini elinde tutacağını ve 2050’lerin ortalarında küresel nüfusun yüzde 56’sını oluşturacağını tahmin ediyor.


Hiç yorum yok: