15 Ağustos 2023 Salı

Küresel kriz ve Türkiye ekonomisi


Dünya ekonomisi son yıllarda yaşanan küresel krizin etkisinden henüz çıkamamışken, 2020 yılında dünyayı etkisi altına alan ekonomik hasar ve tedarik zincirinin kırılması da eklenince, sistem yeni bir sıkıntı içine düştü. Salgının yarattığı sıkıntılar geride bırakılmışken bu kez de Rusya-Ukrayna savaşı yeni bir kriz ortamının doğmasına yol açtı.

Bu iki vakanın yaratığı global ekonomik sorunların beraberinde getirdiği enflasyonist ortamlar ve resesyon beklentileri birçok ülke için maalesef önceden öngörülebilmiş vakalar değildi. Küreselde, başta enflasyon/ resesyon olmak üzere yeni kriz beklentileri gündemdeki yerini korumaya devam ederken Türkiye ekonomisinin bu küresel krizden etkilenmemesi de mümkün değildi.

Ayrıca, buna ülkemizin yaşadığı büyük deprem felaketinin yarattığı ekonomik kayıpları da eklemek gerekiyor. 2000 yılından sonra yeni dünya düzeni adı altında farklı bir kapitalist piyasa ekonomisi devreye sokuldu. Bunun sonucu olarak hem ülkeler arası hem de ülkeler içi gelir dağılımı bozulma eğilimine girdi.

Az sayıda zengin daha zenginleşirken, daha büyük kitleler yoksullaştı. Üretmeye, gelir dağılımını düzeltmeye, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaya, çevreyi korumaya yönelmek yerine tam tersine daha fazla büyümek uğruna bütün değerleri ve çevreyi alt üst etmeye öncülük etmiş bir durum oluştu. Benzer yöntemleri farklı araçlarla kullanan Çin öne çıkmaya başlayınca bu kez ABD o akımı durdurabilmek için o güne kadar şampiyonluğunu yaptığı serbest ticareti bir kenara bırakarak ticaret savaşlarına yöneldi. Acaba, kapitalizm dünya genelinde yeni bir sınav mı veriyordu?

Küresel sistem son yıllarda gelişmiş ekonomilerin piyasaya sürdüğü likidite ve uyguladıkları düşük faiz politikasıyla devam etti. Buna bağlı olarak, merkez bankalarının izlediği para politikalarına da bu görüş etkin oldu. Bu gelişmeler dünyaya dağılmış olan dolarların ABD’ye dönmeye başlamasına yol açtı ve ilk kez para arzı genişlemesi Amerikan ekonomisi üzerinde ek enflasyonist etkiler yarattı. Fed, bir süre bu etkilerin geçici olduğunu düşünerek faizlere müdahale etmedi.

Akabinde benzer bir durum Avrupa’da da görüldü. Sonuçta gelinen aşamada Fed, faiz artırmak zorunda kaldı. Şimdilerde bir yandan piyasaya çıkardığı likiditeyi geri çekmekten söz etmeye başladı. İngiltere Merkez Bankası da aynı yolu izlemeye başladı. Haliyle, Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri artırması da çok uzak değil.

Enflasyon gerçeği

Enflasyon: dolaşımda bulunan para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki açığın büyümesi nedeniyle ortaya çıkan fiyatların yükselişi ve para değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik ve parasal süreç olarak tanımlanır.

2021 başlarında Covid-19 salgının yarattığı tedarik zincirinin bozulması, başta döviz kurlarında yaşanan dalgalanmalar çeşitli kritik malların fiyatlarının yükselmesiyle birlikte enflasyonist etkiler ortaya çıkmaya başladı ve ABD’de tahvil faizleri yükselişe geçti. 2022 başlarında ise, bu olumsuz görünüme Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı sıkıntılar eklendi. Bu gelişme petrol fiyatlarını daha yukarı iterek enflasyonu daha da yükseltti.

Türkiye ekonomisi bu gelişmelerin etkisindeyken, 2023 yılında 11 ilimizi kapsayan büyük depremin yarattığı ekonomik sarsıntı ve geride bırakılan önemli seçim sürecinde yapılan yüksek kamu harcamaları Türkiye ekonomisini ciddi bir şekilde etkiledi. Buna bağlı olarak, uzun zamandır durgun seyreden enflasyon ve kurlardaki dalgalanma ciddi yükseliş gösterdi.

Resesyon beklentisi/kaygısı

Genellikle ülke ekonomileri aşağıdaki nedenlerle resesyona girmektedir:

-Ekonomik büyümenin nüfus artış hızının altına inmesi,

-Kişi başına düşen milli gelirin en az altı ay süreyle durağan olması ve gerileme göstermesi,

- İşsizliğin artması,

-Ekonomik faaliyetlerin duraklaması ve gerilemesi,

- Üretim faaliyetlerinin düşmesi

Durgunlukla mücadelede en önemli ekonomik politika kamu harcamalarını aynı düzeyde bırakarak vergileri azaltma yoluna gidebilmektir. Vergileri azaltma politikasının etkinliğindeki amaç ise, vergi indirimlerinden daha çok kişinin istifade etmesini sağlamak, kullanılabilir gelir artışıyla kişilerin tüketim ve yatırım harcamalarındaki artışı sağlayabilmektir.

Ülkemizde yaşanan büyük deprem felaketinin ardından yaralarının sarılması için yapılan harcamalar bütçe dengesini bozunca tedbir olarak ilave getirilen vergiler ve kurlarda meydana gelen artışların maliyetlere yansıması sonucu tüketici cephesinde ürün fiyatlarındaki ciddi artışların enflasyon tahminlerini olumsuz etkileyeceği yönündeki tedirginliğe yol açtı. Hükümet ise, bu tedirginliği gidermek için radikal tedbirler almaya devam ediyor. Toplumun beklentisi ise, ek vergilerin veya vergi artışlarının kalıcı değil geçici olmasıdır.

Hiç yorum yok: