4 Ekim 2009 Pazar

"Cem cici çocuğu oynuyor"


Vahşi bir cinayete kurban giden Münevver Karabulut'un 17 yaşındaki erkek kardeşi Enver, ilk kez konuştu.


Münevver Karabulut’un erkek kardeşi Enver’le buluşacağım... Peki nasıl soru soracağım. Küçücük... Ama görseniz nasıl güçlü duruyor. “Anne tarafının tek kız çocuğu Münevver, ben de baba tarafının tek erkek çocuğuyum. O yüzden ailede ikimiz de çok değerliyiz.” Böyle diyor. “Çocuğuydu” değil, “çocuğu”. Münevver derken gözleri ışıldıyor. Bazen “Abla” diyor. Bence tam farkında değil olan bitenin.Albümlerinden bir bir gazetelere taşınan özel fotoğraflar, onlar belki de doğmadan yıllar önce bu mesleği seçmiş avukatlar, testler, raporlar, metrekareye destesi düşen mikrofonlar, flaş sesleri... Alacakaranlık kuşağı gibi geliyor.


-Nasıl bir ruh hali içindesiniz?
İnsanları kırmak istemiyorum ama duygularımı kendi içimde yaşamayı tercih ederim. Röportajlara da çok sıcak bakamıyorum. Bu istisna oldu. Mikrofon tutuyorlar, “Ne hissediyorsun” diye soruyorlar. Ne hissedebilirim ki? Bırakın bana kalsın...
-Peki o yakalandığı zaman “Oh be” dediniz mi?
Demedim ama acım biraz olsun dindi. Adalet yerini buldu, daha da bulacağına inanıyorum.
- Evde hayat normale döndü mü?
Hayat hiçbir zaman normale dönmeyecek. Ama öte yandan hayat devam ediyor, nefes aldığımıza şükrediyoruz. Bir de hiç olmazsa Münevver’in yerini biliyoruz.
- O artık hapiste, “Bizi rahat bıraksınlar” diyor musunuz?
Demiyorum. Büyük yanlışlar yapıldı ama basın olmasaydı sesimizi duyuramazdık. Her meslekte iyiler kötüler olduğu gibi, basında da var.


İKİ KEZ PSİKİYATRİSTE GİTTİM
- 17 yaşındasınız, küçüksünüz, nasıl bu kadar güçlü durabiliyorsunuz?
Allah kimseye kaldıramayacağı yük vermiyor. Çevremiz de gerçekten çok yardımcı oluyor. “Laf olsun” diye söylemiyorum. Avukatımız Rezan Epözdemir ağabeyim gibi. Kamuoyu desteği ortada. Bunlarla ayakta duruyorum.
-Psikolojik destek aldınız mı korkunç olaydan sonra?
Başlarda almıştım. İki seans gittim, sonra ihtiyaç duymadım. Duygularını paylaşabilen biri değilim. Bence insanın doktoru kendisidir. En büyük desteğim annem. Bir de ilaç tedavisi görüyorum, hormonların dengelenmesi için. Ama onların da çok etkisi olduğunu zannetmiyorum.
- Ağlayabiliyor musunuz, yazıya mı döküyorsunuz duygularınızı?
Ergenlik dönemindeyim anlık patlamalar yaşıyorum. Onun adına bir şeyler yaparak kendimi avutmaya çalışıyorum. Mesela Facebook’ta kurduğum “Münevver Karabulut ablamın anısına” grubunun 70 bini aşkın üyesi oldu. Sevdiği yerlere
gidiyorum.
-“Üç buçuk milyon euro’ya satılık kız” pankartına neden aşırı tepki verdiniz. “Hasta ruhlu biri yapmış” deyip geçebilirdiniz.
Benim yerimde siz olsanız ne yapardınız? Pankart konusu açılmışken, babam bulunduğu psikoloji içerisinde duygularını, yaşadıklarını yorumluyor pişiriyor ve medyaya sunuyor. Medya da bunu beğeniyor ya da beğenmiyor. İstediği gibi yazıyor.
- “Üç buçuk milyon” meselesinden sonra evi terk ettiğiniz doğru mu?
Dayımda kalmaya gittim, bir süre sonra döndüm ama babam o dönemki psikolojisiyle öyle zannedip bir açıklama yapmış olabilir.


HUKUK OKUYACAĞIM
-Siz ilk kez konuşuyorsunuz, babanız duygularını basınla epey paylaştı. Kızdınız mı ona?
Babam içinden gelen sesi dinledi, saygı duyuyorum...
- Annenizle babanız dışında kim iyi geldi kötü günlerinizde?
Rutkay diye eski okulumdan bir arkadaşım var. Kardeşim gibi ama. Konuşmamıza bile gerek yok. Göz teması yeter...Öyle bir dosttur. Onunla çok vakit geçiririm.
-Okulu toparlayabildiniz mi? Derslerden geri kaldınız mı?
Sınavlarımı sonradan verdim, okul yönetimi ve hocalar çok destek oldu. Toparladım.
-Ne okumak istiyorsunuz?
Küçükken subay olmak istiyordum ama sonra cübbe falan hoşuma gitti, haksızlığa gelemediğimi gördüm ve hukuk okumaya karar verdim. Bu olayla ilgisi yok.
-Yurtdışına gitmeyi düşünüyor musunuz?
Bizim ailede bayağı yurtdışına giden var. Münevver de dil eğitimi için Vancouver’a gitmişti. Gerçi onda bile hoş olmayan haberler çıkmıştı. Tekrar dile getirmek istiyorum, Münevver oraya okul arkadaşları ve hocalarıyla gitti. Masraflarını da ailesi karşıladı. Yaptığı her şey de bizim bilgimiz dahilinde oldu.


GÖRÜNEN KÖY...
-Cem’i ilk tanıdığınız zamanlara dönersek, gerginlikler yaşandı mı? Ablanızı kıskandınız mı ondan?
Sonuçta erkek çocuğuyum, bir ağır ağabeylik, erkeklik durumu vardı. Bir de sevgili ablamdı o. Korumak için elimden geleni yapardım. Birbirimize acayip güvenirdik. Ablası, kız kardeşi olan insanlar onu kendilerinden soyutlamak yerine tanımaya ve anlamaya çalışmalı...
- Cem’in kemik yaşı meselesi uzun süredir gündemde, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Görünen köy kılavuz istemiyor. Bir insana baktığınızda az çok kaç yaşında olduğunu tahmin edersiniz. Tabii bunu belgelendirmek, ispatlamak gerekiyor, büyüklerimiz de bunu için gereken çalışmaları yaptı.
-Gözünün tutmadığı bir durum hatırlıyor musunuz Cem’le ilgili?
Hayır. Ben çok güzel rol yaptığına inanıyorum. Sinemacı, tiyatrocu olsa ödül alırdı. Bayağı cici çocuğu oynadı.
- İkiniz Münevver olmadığı zamanlarda da buluşmuş muydunuz?
Hiç buluşmadık...
ONU HİSSEDİYORUM
Rüyanıza girdi mi ablanız?
Tabii ki girdi. Bizim dünyamızdaki güzellikler onun bulunduğu yerin yanında hiç kalır, öyle bir şekilde girdi. Yerini bildiğimiz için içim rahat. Dünyada yaşayan hiç kimse öbür tarafla ilgili bir yorum yapamaz ama ben iyi bir yerde olduğunu hissediyorum.
- Yukarıdan sizi izlediğine, ruhunun yakınınızda bir yerlerde olduğunainanıyor musunuz?
İnanmayı geçtim, hissediyorum. Ama ne olduğunu söylersem büyüsünün bozulacağını düşünüyorum. Anlık bir şey...
- İkinizin çok sevdiği bir şarkı var mıydı? Ya da şu aralar dinleyince kendinizi iyi hissettiğiniz bir şarkı?
Nev’den “Mühürlü Kaderim”. Çok severdik.
-Hâlâ seviyor musunuz?
Evet, zaman zaman dinliyorum.
-Birbirinize nasıl hitap ederdiniz?
Bana “Paşa”, Enver Paşa’dan dolayı, Münevver’e “Münü” derdik. (Habertürk)



Hiç yorum yok: