13 Haziran 2021 Pazar

TEMİZ ÜRETİM

    Sanayi Devrimi’nden beri dünya nüfusundaki, buna paralel olarak da üretim ve tüketimindeki hızlı artış, dünyanın geleceğini tehdit edecek biçimde çevrenin kirlenmesine ve doğal kaynakların azalmasına yol açmıştır. Çevre kirliliği, “dünyanın ekolojik dengesine kısa veya uzun dönemde zarar verecek ya da yaşam kalitesini düşürecek herhangi bir maddenin üretim ya da tüketim sonucu açığa çıkması” olarak tanımlandığında, hava, su ve topraktaki kirlilik, nükleer kirlilik, ozon tabakasının incelmesi, sera etkisinin artması, biyolojik çeşitliliğin azalması gibi  pekçok unsur, çevre kirliliğine katkıda bulunmakta ve dünya üzerinde yaşayan bütün canlı türleri için yaşam kalitesinin gittikçe düşmesine neden olmaktadır. (1)

  Dünyanın yaşanabilir olma özelliğini gittikçe kaybettiren bu kirliliklerin yarattığı zararları ortadan kaldırmak için imalat sanayii işletmeleri, “şirket bilançolarının doğanın bilançosundan ayrı tutulamayacağı” (1) gerçeğinden hareketle, üretimlerine bakış açılarını değiştirmeye başlamışlardır. Şimdi bu değişime bir göz atalım:
1970’li yıllar: Kirliliğin kontrolü amacıyla kirleticilerin havaya, suya veya toprağa (alıcı ortama) deşarj edilmeden önce azaltılmasını sağlayan ilk jenerasyon teknolojiler geliştirilmiştir. Bu teknolojiler, üretim sürecinin ve ürün ömrünün sonuna odaklanmış olup, yüksek enerji ve malzeme gereksinimleri olan, göreceli olarak daha düşük verimli teknolojilerdir ve mevcut üretim sistemlerinin değiştirilmesi alanında hemen hemen hiç etkileri olmamıştır. Bu teknolojilerin “yaptır ve kontrol et (command and control)” yaklaşımı günümüzde etkinliğini giderek kaybetmektedir. (2)
1980’li yıllar: Birçok firma, çevre alanındaki çalışmalarında yeni bir adım atarak çevre yönetimi yaklaşımını gündeme getirmişlerdir. Bu firmalar bütün faaliyetlerini çevre ve enerji performanslarını artıracak şekilde yeniden tasarlamaya başlamışlardır. Bu eğilim giderek yaygınlaşmış ve bazı ülkelerde devlet desteği de sağlanmıştır (ABD’deki “whole facility planning laws” gibi kanunlar). 1980’lerin ortalarında, endüstriyel sistemlerin ekolojik prensiplerden hareketle modellendirilmesine dayalı, endüstriyel ekoloji olarak isimlendirilen yeni bir paradigma ortaya çıkmıştır. Bu paradigma, endüstriyel sistemlerdeki hammadde ve enerji akışını, bu akışın çevre üzerindeki etkilerini ve teknoloji uygulama pratiklerinin bu akış üzerindeki etkilerini anlamaya dayanan bir yaklaşımdır ve proses akışlarının analiz edilerek, atıkların girdi olarak geri döndürülmesini, ürünün tüm ömür döngüsünün incelenmesini ve ürünlerin çevresel etkileri de düşünerek yeniden tasarlanmasını kapsamaktadır. (2)
Doğal ekosistemlerin birbirine bağımlı organizmalardan oluştuğu ve aralarında kaynak değişimi yoluyla dinamik bir dengeyi korudukları göz önünde bulundurulduğunda, endüstriyel ekosistemler de birbirlerinin atıklarını ve yan ürünlerini kullanan ve ortak bir çabayla çevreye verilen zararı en aza indirgemeye çalışan işletmelerden oluşmaktadır. (1)
Çevre dostu endüstriyel ekosistemlerin çok başarılı bir örneği, Danimarka’da Kalundborg endüstriyel kasabasında bulunmaktadır. Burada, bir çimento fabrikası, bir alçıtaşı levha imalatçısı, çiçek üreten birkaç sera, bir atık işleme tesisi ve köye ısı sağlayan bir buhar tesisi bir arada çalışmakta ve birbirlerinin atıklarını ve yan ürünlerini hammadde olarak kullanmaktadırlar. Çimento fabrikasının atıkları alçıtaşı levha imalatçısına gitmekte, imalat sürecinde ortaya çıkan fazla ısı, seraları ısıtmak için kullanılmakta ve köyün atıkları işlenerek seralar gübrelenmektedir. Böylelikle hiç atık olmayan kapalı bir üretim sistemi doğmaktadır. (1)
1990’lı yıllar: Çevre yönetimi fonksiyonlarına toplam kalite yaklaşımı da eklendi. Giderek artan sayıda sanayi ve hizmet firması, çevre eğitimi, ölçümleri ve yönetim stratejilerinin belirlenmesinde tedarikçileri ve müşterileri ile entegre bir davranış içine girmekte ve atıkların azaltılması, enerji verimliliği ve malzemelerin yeniden kullanılması ve geri kazanılması alanlarında yeni imkanlar yaratmaktadır. Bu dönüşüm, bilgisayar, malzeme, biyoteknoloji, genetik ve yönetim ve modelleme alanlarındaki bilimsel ilerlemelerden de yararlanılarak önümüzdeki yıllarda, imalat, gıda, enerji üretimi, yapı sektörü başta olmak üzere ekonominin tüm sektörlerini etkileyecektir ve verimlilikte büyük artışları da beraberinde getirecektir. (2)
Proses ve ürünlerin, atık oluşumunu önleyecek şekilde yeniden tasarlanması ve düzenlenmesi olarak tanımlayabileceğimiz bu yeni yaklaşım, temiz üretim (clean production) olarak isimlendirilmektedir. UNEP (United Nations’ Environment Programme: Birleşmiş Milletler Çevre Programı)’in tanımına göre temiz üretim; verimliliği artıracak, hava, su ve toprağın kirlenmesini önleyecek, atıkları kaynağında yok edecek ve insan ve çevre üzerindeki riskleri en aza indirecek proses ve ürünlerin sürekli ve entegre şekilde uygulanmasıdır. (2)
  Temiz üretimin temel ilkeleri: 1) kirlilik kontrolü için temizleyici ve düzeltici değil, önleyici yaklaşımları esas alması, 2) hammadde ve enerjinin daha az tüketilmesi ile atıkların azaltılmasını sağlaması, 3) doğal kaynakların optimum kullanımını sağlayacak şekilde teknolojik proseslerin iyileştirilmesi ve yeni proseslerin geliştirilmesidir. (2)
Temiz üretim; 1) hammadde, su ve enerjinin etkin kullanımı, toksik ve tehlikeli hammaddelerin kullanılmaması ve bütün atık ve emisyonların miktar ve toksisitelerinin üretim prosesi esnasında azaltılması, 2) ürünün hammaddeden nihai bertarafına kadarki yaşam süresi boyunca çevreye olan etkilerinin azaltılması, 3) ürünün yaşam süresi boyunca sağlanan hizmetin çevresel etkisinin azaltılmasını içerir. (2)
  Temiz üretimin başarı düzeyi, eko verimlilik olarak adlandırılan performans göstergeleriyle ölçülmektedir. Bu göstergelerin başlıcaları, birim ürün başına atık miktarında azalma, birim ürün başına kaynak tüketiminde azalma, enerji verimindeki artış, geri dönüşüm oranındaki artış, yeniden kullanım oranındaki artış, biyo parçalanabilirlikte artış olarak sıralanabilir. (1)
TEMİZ ÜRETİM KONUSUNDA ABD VE AVRUPA’DAKİ GELİŞMELER (3)
   1969’da NATO çerçevesinde oluşturulan “Modern Toplumun Karşılaştığı Sorunlar (Committee on the Challenges of the Modern Society-CCMS)” çalışma grubunun 2001’de Oviedo, İspanya’daki “Temiz Ürünler ve Temiz Prosesler (Clean Products and Clean Processes-CPP)” konulu  toplantısına göre, Avrupa’daki bazı önemli gelişmeler, aşağıdaki gibidir (NATO grubunda CPP gerektiren en önemli endüstriler tekstil, deri, metal kaplama, yiyecek ve kağıt endüstrisi olarak belirlenmiştir.):
Danimarka’daki Gelişmeler: 5 adet endüstri, 3 adet araştırma ve geliştirme enstitüsü ve 3 adet üniversite tarafından çeşitli endüstrilerden kaynaklanan atık su yönetiminin nasıl yapılacağını incelemek üzere bir “Endüstriyel Atık Su Yönetim Merkezi” kurulmuştur. Merkezin görevleri, atık su ve atık maddelerin yeniden kullanımı için yeni teknolojileri, bu yeni teknolojiler arasından uygun olanını seçmek için yeni metodolojileri, uygulanmasına karar verilen teknolojinin maliyetini düşürücü tedbirleri araştırmak ve bulguları pilot işletmelerde –ki bu işletmeler merkezin kurucu ortakları arasındadır- uygulayarak elde edilen sonuçlarla deneyimleri yaymak olarak özetlenebilir. Merkez ilk olarak yiyecek, tekstil ve kağıt sektörünün sorunlarını ele almış ve ilk sonuçları tekstil endüstrisinde elde etmeye başlamıştır.
Pamuklu tekstil ürünlerini su bazlı boyalar kullanarak boyamış, renkli baskıdan sonra suyla yıkama ve durulama işleminin süresini kısaltarak harcanan su miktarını azaltmış, yıkama ve durulamadan çıkan suyun kalitesinin artırılması için 4 teknoloji belirlemiş ve bu teknolojiler arasından membran teknolojisini en iyi teknoloji olarak seçmiştir.
  Slovak Cumhuriyeti’ndeki Gelişmeler: Slovakya, geçmiş dönemlerde meydana gelen çevresel sorunlarla mücadele etmek amacıyla çevre standartlarını AB standardının aynısı olarak belirlemiş ve şirketlerin kalite yönetimi sistemlerini ISO 9002’ye göre, Çevresel Yönetim Sistemlerini ise ISO 14001’e göre uygulamasına yardımcı olmak ve ülke genelinde çevrenin korunması konusunda öncelikleri tespit etmek amacıyla “Slovak Temiz Üretim Merkezi”ni kurmuştur. Sorunları bölgesel bazda ve genellikle küçük ve orta ölçekli şirketlerde proje bazında ele almaktadır.
   Kuzey İrlanda’daki Gelişmeler: Endüstriyel kimyasal prosesteki atıkların yeterince azaltılıp azaltılmadığını gösteren ölçüt, atıkların veya yan ürünlerin esas amaçlanan ürünlere oranı olarak tanımlanan E faktörüdür. Değişik kimyasal proseslerin E faktörlerinin karşılaştırması çizelge’deki gibidir:
Çizelge: Değişik Prosesler İçin E Faktörleri Karşılaştırması
Endüstri
Üretim (Ton/yıl)
E-Faktörü
Rafineriler
106-108
0.1
Kimyasal Hammaddeler
104-106
1-5
Özel Kimyasallar
102-104
5-50
Farmasötikler
101-103
25-100
Çizelgeden görüldüğü gibi rafineriler ve ana kimyasal hammaddelerin üretildiği kimya endüstrisinde E-faktörü düşüktür, dolayısı ile bu endüstriler atıklarının bilincindedir ve bunları azaltmak için çaba harcamaktadırlar. Oysa, özel kimyasalların ve farmasötiklerin üretildiği kimya sanayii, genelde daha küçük kapasite ile çalışsalar da, daha kirli ve verimsiz olarak çalışan prosesler kullanmaktadırlar.
    Bu duruma petrokimya ve farmasötik endüstrisinde organik maddelerin sentezi için kullanılan uçucu organik çözücülerin neden olduğu tespit edilerek, Montreal Protokolünde ya çözücü kullanılmaması, ya da çözücü olarak su, süperkritik sıvılar, iyonik sıvılar gibi maddelerin kullanılması gerekliliği yer almaktadır.
K. İrlanda’da BP ve Unilever desteği ile Queen’s Üniversitesi Kimya Bölümü’nde yapılan çalışmalar sonucunda, iyonik sıvıların su ve hidroksilik çözücülerden çok daha fazla performans gösterdiği ve endüstride tercih edilen önemli özelliklere sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu bulgular, oda sıcaklığında kullanılan iyonik sıvıların yeni endüstriyel teknolojiler için bir başlangıç noktası olacağını göstermektedir.
 İspanya’daki Gelişmeler: İspanya, temiz ürünler ve temiz prosesler konusunda oldukça ileridir. Endüstri bu konuda katkıda bulunmakta, üniversiteler de araştırmalarını temiz ürünler ve prosesler konusunda yoğunlaştırmaktadır. Kağıt endüstrisinden çıkan atık suyun ve diğer atıkların tekrar kullanılma olasılıklarının araştırılması Avrupa Birliği ülkesi olan İspanya’da oldukça önde gitmektedir.
  Kağıt endüstrisinde toplam kirliliğin %50’si, beyazlatma prosesi ile atık suya verilen kirlilik yükünden oluşmakta ve klasik olarak uygulanan kimyasal arıtım yetersiz kalmaktadır. İspanya’da renk giderme konusunda değişik ultrafiltrasyon ve nanofiltrasyon membranları denenerek klasik yöntemle karşılaştırılmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucunda nanofiltrasyonun renk giderme ve beyazlatmadan çıkan atık suların arıtılması ve geri kazanılması için güvenilir bir teknik olduğu, membran teknolojisinin gayet iyi bir seçicilik sergileyerek atık sudan tekrar kullanılabilen su elde edilmesinde çok başarılı bir teknoloji olduğu saptanmıştır.
   Bunun dışında Kraft prosesinde ortaya çıkan siyah su, genelde konsantre edildikten sonra yakılarak enerji olarak kullanılmaktadır. Ancak, temiz ürün, temiz proses ve geri kazanım kavramı geliştikten sonra siyah su içindeki ligninin, daha kıymetli ürünlerin yapımında kullanılmak üzere geri kazanılması gündeme gelmiştir. Farklı molekül ağırlığına sahip olan ligninler, farklı ürünlerin üretiminde kullanılmaktadır. Membran teknolojisiyle, bu ayrım da başarıyla yapılabilmektedir. Bu teknolojiyle ayrıca, çözeltideki tuzların da ayrılarak pulping prosesine geri döndürülmesi de sağlanmaktadır.
   Membran teknolojisinin metal kesme, işleme ve şekil verme işlerinde soğutma amacıyla kullanılan ve büyük miktarlarda üretilen yağlı atık suların arıtılması amacıyla da kullanılması için çalışmalar devam etmektedir.
   Polonya’daki Gelişmeler: Polonya’da 200’ün üzerinde şirket, halen “Temiz Üretim Sertifikası” almış durumdadır. Yapılan bir ankete göre, ankete katılan şirketlerin tamamı (%100’ü) Atık Azaltma ve Atık Yönetimi Programı’na katılmak istemektedirler. Askeri gereçlerin bakımı ve tamir edilmesi konusunda atık azaltılması için bir program başlatılmıştır. Bunun yanında, yiyecek endüstrisi atıklarının, özellikle süt endüstrisi atıklarının azaltılması üzerinde çalışılmaktadır.
İtalya’daki Gelişmeler: İtalya’da, son 10 yılda üretim hattında proses değişikliğine gidilerek yeni prosesler, yeni teknolojiler kullanılarak daha temiz ürün elde edilmeye uğraşılmakta, atık suyun geri kazanılması için özellikle tekstil ve yiyecek endüstrisinde membran teknolojisi geniş çapta uygulanmaktadır. Endüstriyel grupların önderliğinde geliştirilen ulusal araştırma projelerinde özellikle tarımsal üretim, tekstil ve kimya endüstrilerine ağırlık verilmektedir.
  Portekiz’deki Gelişmeler: Portekiz’de tekstil endüstrisi, üretim sektörünün %22’sini ve yıllık ihracatın %20-25’ini oluşturması nedeniyle en önde gelen faaliyet alanlarındandır. 2005 yılında tekstil pazarının liberalizasyonu ile Portekiz, tekstil ürünlerinde çok büyük bir rekabetin yaşanacağını öngörmekte, bu rekabetten ancak teknolojisini yenilemiş, temiz teknoloji ile üretim yapan, ürünlerine EKO-LABEL etiketi almış şirketlerin galip çıkacağını öngörmektedir. Buna bağlı olarak, tekstil endüstrisi, üniversitelerle beraber ortak projeler (temiz teknoloji geliştirme, proses ve çevresel entegrasyon konularında) geliştirmektedir. Ave nehri civarında bulunan toplam 250 tekstil firmasından atılan atık sular bir Entegre Arıtma Projesi ile bölgesel bazda temizlenmekte ve Ave nehri kirlilikten arındırılmaktadır.
   ÜLKEMİZDEKİ GELİŞMELER:
2872 sayılı Çevre Kanunu ile çevre kirliliğinin önlenmesi ve çevrenin korunması temel hedeftir. Kanun çerçevesinde hava, su, toprak kirliliğinin önlenmesi ve tehlikeli atıkların kontrol edilmesini hedefleyen birçok yönetmelik hazırlanmıştır. Kirliliği oluşmadan kaynağında önleme yaklaşımı yerine, bu yönetmeliklerle kirlilik oluştuktan sonra ortadan kaldırmak, arıtım, ve alıcı ortama deşarj miktarlarının azaltılmasını hedefleyen teknoloji esaslı pahalı standartlar benimsenmiştir. Bunun sonucunda çevre yönetiminde atık bertarafı, arıtım ve geri kazanım stratejilerinden oluşan bir hiyerarşi takip edilmektedir. Böyle bir ortamda da, ISO 9001 ve 14001 standardı almak ve ihracat potansiyeli yaratmak ve artırmak isteyen kuruluşların dışında, temiz üretim teknik ve teknolojilerine gerekli önem verilmemektedir. Teknoloji açısından dışa bağımlı olmamız, dışarıdan alınan her teknolojinin eski olması, alınan teknolojilerin bazen kirlilik yoğun olmasına yol açmaktadır. Türkiye’de temiz üretim çalışmaları 1992 Rio Konferansı ile başlamıştır. Ulusal Çevre Eylem Planı ve Gündem 21 ile temiz teknolojiler ve temiz enerji kaynakları Türkiye gündemine girmiştir. (4)
1998 yılında bir çalışma grubu oluşturulmuş ve bu grubun tavsiyelerine uyarak Temiz Üretim Merkezi’nin TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nde (MAM) yer alması benimsenmiştir. (3) Halen, TÜBİTAK MAM bünyesinde yer alan Enerji Sistemleri ve Çevre Araştırma Enstitüsü’nde (ESÇAE) diğer çevre koruma önlemlerinin yanında, temiz üretim konusunda da çalışmalar devam etmektedir. Enstitünün çalışma alanları, ileri enerji teknolojileri, güç elektroniği, platform ve sensör teknolojileri, yakıt teknolojileri, su ve atık su yönetimi, katı-tehlikeli atık ve toprak kalitesi yönetimi, hava kalitesi yönetimi ve çevre yönetim sistemleri olarak tanımlanmaktadır. Kirlilik ölçümleri için gerekli ölçme sistemlerini kurması ve ölçüm yapmasının yanı sıra, yeni teknolojilerin geliştirilmesinde projeler hazırlamakta ve bu çalışmaların sonucundan yararlanacak olan kuruluşlardan destek alarak temiz üretim felsefesine dayanan bu projeleri hayata geçirmektedir. İşletmelere, çevre yönetimi sistemi kurarak ISO 14001 belgesi şartlarını yerine getirme çabalarında da yardımcı olmaktadır. (5)
   Türkiye, Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programına katılma kararı almıştır. Bu programa MAM ESÇAE 33 entegre proje ve 22 mükemmellik ağı projesi olmak üzere toplam 55 proje ile başvurmuştur. Bu projelerden bir kısmı enerji teknolojileriyle, bir kısmı kirlilik ölçümüyle, bir kısmı da atık yönetimiyle ilgili olup, temiz üretim çalışmalarının uygulanabileceği en önemli proje, zeytinyağı ve tekstil sanayiinde faaliyet gösteren KOBİ’leri ilgilendiren, atık giderme ve atıklarla yan ürünlerin yeniden kullanımı süreçlerindeki yeni yaklaşımların Ar-Ge’si projesidir. Bu çalışmanın amacı, zeytinyağı ve tekstil sektöründe faaliyet gösteren KOBİ’ler için atık yönetimi ve özellikle atıksu geri kazanılması alanında yeni, ekonomik ve uygulanabilir teknolojilerin geliştirilmesidir. Uygulama sonucunda yalnız çevre sağlığı ve ekonomik gelişmeye katkıda bulunulmayıp üretim koşullarının değişimi, geliştirilmesi ve verimin arttırılması da sağlanacaktır. (5) Ülkemiz ekonomisinde önemli yere sahip bu iki sektörün bu projeyi desteklemesi, çevre bilincine sahip Avrupa tüketicileri pazarındaki konumunu koruması açısından önemlidir. Bu proje için AB’den destek alınamasa bile, sektördeki kuruluşların ortaklaşa kurabilecekleri bir organizasyonla fon oluşturarak projeyi desteklemeleri gerekmektedir.
   TÜBİTAK MAM bünyesindeki bir başka enstitü olan Malzeme ve Kimya Teknolojileri Araştırma Enstitüsü’nün (MKTAE) yaptığı çalışmalar arasında, temiz üretime örnek teşkil edebilecek olanlar da bulunmaktadır. Borik asit üretiminde atık suların en aza indirgenmesi ve sürece yeniden kazandırılması amacıyla süreç iyileştirme çalışmalarının yapılması, bor bileşikleri üretim tesislerinde atık arıtımı yöntemi geliştirilmesi, tahribatsız muayene yöntemiyle sülfürik asit stok tanklarının sac kalınlıklarının ve güvenlikli doluluk düzeylerinin belirlenmesi, NPK bileşik gübresi işletmesinde baca gazı yıkama işleminde deniz suyu yerine proseste hammadde olarak kullanılan fosforik asitli yıkama ile ürün verimi ve kalitesinin artırılarak çevreye uygulanan baskının azaltılması, alüminyum tesislerinde yan ürün olarak ayrılan vanadyum çamurunda bulunan V2O5 yüzdesini %11’den %99’a çıkaran yeni bir tesis kurarak geri kazanım oranının artırılması ve eser miktardaki galyumun değerlendirilme olanaklarının araştırılması gibi çalışmalar, Eti Bor A.Ş. Bandırma, Eti Holding A.Ş. Genel Müdürlüğü, Eti Bor A.Ş. Seydişehir Alüminyum’un desteğinde yürütülmüştür. Eti Holding dışında, Kavi Kablo ve Emaye Bobin Teli San. A.Ş. desteğiyle bobin teli üretiminde atık gazların tanımlanarak, giderilme ve enerjilerinden yararlanma olanaklarının belirlenmesi, Erçetin Gülyağı San. A.Ş. desteğiyle ürün verimini artıran ve atıkları değerlendiren tesis modernizasyonu çalışması ile çeşitli sıvı akım ve atıklardan gülyağı bileşenlerinin geri kazanılması için yöntem geliştirilmesi, Gübre Fabrikaları T.A.Ş. Genel Müdürlüğü desteğiyle TSP gübresi üretiminde hava kirliliğine yol açan flor gazının sürece yeniden döndürülerek baca gazının temizlenmesi için yöntem geliştirilmesi çalışmaları tamamlanmıştır. (6)
   Avrupa’daki emsallerine benzer bir çalışma, yine MKTAE’ce, TNO (Hollanda), Broda (Avusturya) gibi uluslararası, İTÜ (İstanbul), PETKİM (İzmit) gibi ulusal kuruluşlarla ortaklaşa yürütülerek, organik membranlara oranla çeşitli avantajları bulunan ve atık suyun arıtılması, deniz suyundan tatlı su elde edilmesi, gıda sanayiinde ultra süzme işlemleri, gaz karışımlarının ayrılması, vb. alanlarda kullanılan inorganik membranlar, NATO-SFS programı çerçevesinde, istenilen boyut ve dağılımda gözenekli membran tabakası, disk ve tüp şeklinde membran altlıkları şeklinde başarıyla hazırlanmıştır. (6)
   Ülkemizde, üzerinde önemle durulan bir başka konu, ozon tabakasını inceltici maddelerin (OTİM), üretimde kullanılmamasıdır. Özellikle soğutucu, köpük, sünger, solvent üretiminde kullanımı fazla olan bu maddelerin kullanımının azaltılması için Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) tarafından Nisan 2002 itibariyle, 28 projeye 19 milyon ABD Doları tutarında destek sağlanmıştır. Bugüne kadar desteklenen projelerle Türkiye’de 1. derecede öncelikli OTİM tüketiminin % 70'i giderilmiş olup, 2005 yılı sonu itibariyle tamamının giderilmesi hedeflenmektedir. (7)
   Endüstrileşmeye devam ederek kalkınmasını sürdürmek durumunda olan ülkemizde, temiz üretim çalışmalarına daha etkin bir şekilde devam edebilmek için, özel girişimcilerin desteğinin bugünkü düzeyini aşması, devlet desteğinin de en azından aynı seviyeyi koruyarak sürdürülmesi ve tüm bu çabaların kurumsallaşması, sonuçlarından diğer kuruluşların da haberdar olabilmesi için bilgi sisteminin kurulması gerekecektir.
KAYNAKLAR
(1)    İstanbul Sanayi Odası – Çevre Şubesi, Çevreye Duyarlı İşletmecilik ve Türk Sanayiinde Çevre Yönetim Sistemi Uygulamaları
(2)    TÜBİTAK-TTGV Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu Temiz Üretim-Temiz Ürün Çevre Dostu Teknolojiler Çalışma Grubu Sanayi Sektörü Raporu, Ekim 1999, Ankara, s:17-25
(3)    Aysel.T. ATIMTAY, “Temiz Ürünler Ve Temiz Prosesler Konusunda Avrupa’daki Son Gelişmeler”, 4. Ulusal Çevre Kongresi: 21.yy.da Çevre Mühendisliği, Teknoloji ve Toplum, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, 7-10/11/2001, İçel
(4)  Prof. Dr. Muammer Kaya, http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=5720
(5)  http://www.mam.gov.tr/enstituler/escae
(6)  http://www.mam.gov.tr/enstituler/mktae
(7)  http://www.ttgv.org.tr/tur/02_ttgv_hakkinda/22051.htm
Derleyen: Gülnur Sönmez, 2002

Hiç yorum yok: