Postmodernizm kavramı, 1950′li ve 1960′lı yıllarda bazı yazarlar tarafından kullanılmıştır. Ancak bu kavramın çok yönlü toplumsal ve kültürel olaylar içerisinde var olduğu iddiaları felsefe, mimarlık, sinema, edebiyat gibi bir dizi değişik kültürel alan ve akademik disiplin içerisinde ve disiplinler arasında sağlamlık kazanmaya başlaması 70′lerin ortalarında açıklığa kavuştuğu söylenebilir (Conner, 2001, s. 18) . Gibson Burrel, Robert Cooper, Pippa Carter, David Boje, John Hassard ve Steven Blegg gibi postmodernizmle ilgilenen bazı örgütsel teorisyenler, kavramı geniş bir şekilde yönetim alanına da yaymışlardır. Jacques Derrida, Michel Foucault, Jean Baudrillard, Jean-François Lyotard ve Michel Serres gibi Fransız felsefecilerinin kavramlaştırma, ayırma, farklılık gibi varsayımlarla başlayan çalışmalarından etkilenmişlerdir. Organizasyon teorisyenleri karşıtlıklar, paradokslar ve gerginlikler olarak adlandırılan yeni bilgiye/bilgi teorisine ilişkin esasları ve bilimsel araştırmaları incelemişlerdir (Linden, 1998, s. 270) .
Örgütsel çatışmalara yoğunlaşan postmodernizm, doğrusal olmayan ve kısıtlamayanı benimsemektedir. Düzensiz, karmaşık, değişken ve bu nedenle de belirsiz olan organizasyonları ve çevrelerini gerçeğin ta kendisi olarak görmektedir. Organizasyonun dış çevresini oluşturan piyasalar, çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler ve diğer ortaklar; önceden belirlenen amaçlar etrafında değil, aynı lisan etrafında bir araya gelirler. Bireyler yeni fikirler ortaya koydukları için örgüt yerine örgütler, çevre yerine çevrelerden konuşmayı zorunlu hale getirirler. Örgüt içinde bireyler arasındaki farklı yorumlar ve fikirler, görevler ve işbirlikleri, organizasyonların genel görüntüsünü biçimlendirir. Bu durum, organizasyonların genel kararsızlığını temsil etmektedir (Linden, 1999, s. 270)
Postmodernizm, üretimin organizasyonundan çok organizasyonun üretimine ağırlık vermektedir. Düzenlenmiş dünyaya yönelik sürekli olarak normatif yapıların oluşumuna karşıdır. Süreçler problemleri çözmezler veya bilgi vermezler. Yöneticiler, paradoksal durumlarla veya tanımlanamayan veya çözülememiş olan durumlarla karşı karşıya kalırlar (Linden, 1999, s. 273) .
Organizasyon yerine organizasyonlar, çevre yerine çevreleri ifade etmenin gerektiği organizasyonlara paralel olarak, yönetim yerine de çoklu-yönetim veya çoğul-yönetime ağırlık verilmektedir. Bu sadece yöneticilerin, anlam karmaşası ve görmezden gelmeleri, taraf olma, yayılma, bireyler ve sorunlar, yetenekler ve karışıklıklar, yeni bilgi teknolojileri gibi konularda, üzerinde durmaları gereken karışıklıkları yansıtmak değildir. Aynı zamanda yöneticilerin algılama düzeylerine göre; kendi karmaşık ve değişen dünyalarını yöneten bireylerin yarattığı bir sonuç olan yönetsel bölünmüşlüktür. Çoklu-yönetim kavramı, organizasyon içerisinde yerleştirme yerine pozisyonların sürekli hareket etmesi, gücün erişilmez olması, bu nedenle farklı pozisyonların denenmesi ve içinde yaşanılan zamana uymak şeklindedir (Linden, 1999, s. 273) .
Postmodernizmde, hızlı ve yetenekli insanların işletmeye çekilmesi, işletmenin başarısı için güdülenmesi gerekmektedir. Modern yönetim ve liderliğin yerini postmodern katılımcı yönetim ve dönüştürücü liderlik almıştır (Şahin, 2002, s. 7) .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder