20 Şubat 2021 Cumartesi

Yenilenebilir enerji sistemleri ve iklim değişikliği üstünde olumlu etkileri


    İklim değişikliğinin en önemli nedenlerinden biri, fosil yakıtların yakılması esnasında ortaya çıkan gazlardır. Bu gazlar, dünyamızın etrafında aşırı ısının kaçmasını zorlaştıran bir tabaka oluşturur. Bu durum, dünyadaki sıcaklığın yavaş yavaş artmasının, buzulların erimesinin ve yakın geçmişte Avustralya’da gerçekleşen yıkıcı yangınların ardındaki nedenlerden biridir.

    Yenilenebilir enerji sistemleri ise, elektrik üretmek için fosil yakıtların yakılmasına ihtiyaç duymaz. Çoğu durumda kullanıldıklarında da herhangi bir zararlı gaz emisyonu yayamazlar. Örneğin, yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak elde edilen elektrikle çalışan bir elektrikli otomobil emisyon oluşturmaz.

   Örnekleri çoğaltmak gerekirse; evlerde kullanım sıcak suyu ihtiyacını karşılamak adına Türkiye iklim şartlarında bir adet termal güneş kolektörü kullanarak, yılda yaklaşık 230 m3 doğalgaz tüketiminden tasarruf edilmiş olunur. Böylece bir yılda 420 kg karbondioksit salımının önüne geçilerek, otuzbeş adet yeni ağaç dikmiş kadar doğaya katkıda bulunulmuş olunur. 

  Yine evlerin çatısına kurulabilecek 5 kWp gücündeki fotovoltaik sistemle yılda yaklaşık 7 MWh elektrik üretimi gerçekleştirilebilir. Bu değer, kömür santralleri ile karşılaştırıldığında, santraller MWh başına yaklaşık olarak 0,9 ton karbondioksit üretimi yapar, bu şekilde evlerde fotovoltaik sistem kullanımı ile yılda yaklaşık 6 ton karbondioksit emisyonundan tasarruf edilmiş olunur. Ayrıca fotovoltaik sistemlerin yine elektrik tüketimi açısından verimli ısı pompaları, klima vb. gibi iklimlendirme cihazları ile öztüketim tabanlı kullanımı, zararlı gaz emisyonlarını neredeyse sıfıra indirecektir.

    Yenilenemeyen enerji kaynakları kullanımımızı ciddi şekilde azaltmamız halinde, gezegenimizin etrafındaki sera gazı tabakası yavaş yavaş incelecek, sıcaklık ve mevsimler tekrar normale dönebilecektir. 

    Peki tüm bunlar çevre üstünde ne gibi etkiler yaratmaktadır? Dünyamızda buzulların erimesi ile deniz seviyeleri yükselmektedir. NASA , Arktik Okyanusu'nun yaz aylarında 2050 yılına kadar buzsuz kalacağını, yani kutup tilkisi, kutup ayısı ve ren geyiği gibi hayvanların yaşam alanlarını kaybedeceğini tahmin etmektedir.

   Eriyen buzullar nedeniyle de deniz seviyelerinin 2100 yılından yaklaşık 30 ila 120 santimetreye kadar yükseleceği ve bunun da daha fazla sel ve gelgitlere neden olacağı öngörülmektedir. Denizin sıcaklığı arttıkça su daha da yükselecektir. Ayrıca yüzyıllardır buzullar ve donmuş toprak tabakası içinde etkisiz duran bakteri ve virüsler, iklim değişikliği ile ısınan yeryüzünde yeniden tehdit oluşturabilir.

    Sıcaklığın artması zaten sıcak olan ülkelerde daha da etkili olacaktır. Kuraklıkların ve ısı dalgalarının sayısının ve yoğunluğunun artması beklenmektedir. Sonuç olarak dünya genelinde bazı bölgelerinde kasırga ve sellerin görülme sıklığı artarken bazı bölgelerde, uzun süren kuraklıklar ve çölleşme etkili olmaktadır.

Hiç yorum yok: