16 Şubat 2021 Salı

Enerji ve Ekonomik Büyümeye Etkisi

 

    Enerji tüketimi ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin varlığı ya da yokluğu, özellikle enerji piyasalarında devletin etkin olarak bulunduğu ülkelerde enerji politikalarına yön vermede önemli bir göstergedir. Enerji tüketimi ile büyüme arasında bir ilişkinin olmaması, enerji koruma politikalarının (enerji tasarrufu, enerji vergileri, enerji fiyat politikaları vb.) büyümeyi olumsuz etkileme olasılığını ortadan kaldırmaktadır. Tersine, enerji tüketimi ile büyüme arasında bir nedensellik ilişkisinin söz konusu olduğu durumlarda ise, enerji tüketimini azaltıcı koruma politikaları büyümeyi olumsuz etkileyebilmektedir.

    Enerji ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki literatürde iki uçta yer alan, iki temel görüşün varlığını gündeme getirmektedir. Ekonomik büyüme söz konusu olduğunda diğer üretim faktörleri olan işgücü ve sermayeyi tali faktörler olarak niteleyen ve büyüme üzerinde etkili temel faktörü; enerji olarak gören biyofizik ekonomisi, bu görüşü termodinamiğin üç temel kuralına dayandırır. Ekonomiyi bir termodinamik alt sistem olarak yorumlayan biyofizik yaklaşımda enerjinin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi çok açıktır (Cleveland vd. 1984:890-895). Bu kapsamdaki önemli çalışmalardan Odum ve Odum (1976) çalışmasında, ekonomik büyümenin kaynağı sorusu ve ekonomik ilişkiler biyofizik yaklaşımla ele alınmıştır. ABD ekonomisi için yapılan çalışmada, enerji kullanımı ile gayri safi milli hasıla arasında güçlü bir korelasyon olduğu tespit edilmiştir. 

    Bu görüşün tam aksi noktasında ise, neo-klasik büyüme teorisi yer almaktadır. Neo-klasik büyüme teorisi kısaca; durağan durum dengesinde büyüme oranının dışsal olduğu ve tasarrufun bu oran üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığı, teknolojik gelişmenin olmadığı durumlarda girdinin büyüme oranını nüfus artış oranı faktörünün belirlediği ve büyüme oranının artmasını sağlayabilecek tek unsurun teknolojik gelişme olduğu varsayımlarına dayanır (Dornbusch ve Fischer 1984:269-272). Neo-klasik büyüme teorisinin bu varsayımlarına karşılık gerek geliştirilen içsel büyüme modelleri ile kamu harcamalarının (Barro,1988), beşeri sermayenin (Lucas,1988), gerekse bazı neo klasik iktisatçıların Hamilton (1983), Burbridge ve Harisson (1984) katkıları ile enerjinin, ekonomik büyüme üzerinde etkili faktörler olabileceği ortaya konulmuştur. 

    Hamilton (1983), Burbridge ve Harisson (1984) gibi neoklasik iktisatçılara göre, enerji ekonomide büyük bir rol oynayabilmektedir. Sanayide kullanılan enerji miktarı arttıkça üretim miktarının ve dolayısıyla hasılanın artacağı varsayıldığında, tek sektörlü neo-klasik üretim teknolojisi çerçevesinde sermaye (K), işgücü (L) ve enerji (E) ayrı girdiler olarak tanımlanabilir. Böylece üretim fonksiyonu aşağıdaki gibi yazılabilir (Ghali ve Sakka, 2004:228): Q=f (K,L,E) 

    Bu paralelde ekonomik büyüme söz konusu olduğunda yukarıdaki üretim fonksiyonu içinde yer alan üç temel üretim faktörü arasındaki ilişki de önem kazanmaktadır. Enerji ile ekonomik büyüme arasındaki pozitif yönlü bir ilişkide, enerji tüketimini azaltıcı yönde uygulamalar ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilecektir. Benzer sonuçlar sermaye ve işgücü açısından da geçerli olabilmektedir. Ekonomi politikalarına yön vermede bir diğer önemli nokta, üretim faktörleri arasındaki ilişkilerdir. Bu noktada endüstriler arasında farklılıklar olmakla birlikte genel olarak enerji kullanımı ve sermaye arasında tamamlayıcılığın, işgücü ve sermaye arasında ikame ilişkisinin bulunması beklenmektedir (Stern ve Enerji ve Ekonomik Büyüme İlişkisinin Çok Değişkenli VAR Yaklaşımı ile Tahmini 484 Maliye Dergisi y Sayı 158 y Ocak-Haziran 2010 Cleveland, 2004:20). 

    Burada göz önünde bulundurulması gereken nokta ise üretim faktörleri arasındaki ilişkilerin ülkelerin yapısal özellikleri paralelinde değişebilmesidir. Bu noktada incelenen ülkelerde özellikle kayıt dışı ekonominin varlığı değişkenler arasındaki ilişkinin beklentilerin dışında oluşmasına sebep olabilmektedir.  

    Sonuç olarak ; Türkiye için yapılan birçok çalışmada kullanılan veriler, zaman aralığı ve kullanılan yöntemdeki farklılıklar, enerji ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki konusunda sonuçların farklılaşmasına sebep olmaktadır. Çoklu değişkenlerin kullanıldığı çalışmamızda birincil enerji tüketimi ile büyüme arasında bir nedensellik ilişkisine rastlanmamış, buna karşılık büyümeden sabit sermaye yatırımlarına doğru tek yönlü bir nedenselliğin olduğu sonucuna varılmıştır. Bu noktada sabit sermaye yatırımlarındaki bir düşme ve bu düşüşe neden olacak politika uygulamaları, ekonomik büyümeyi olumsuz olarak etkileyecektir. Ayrıca çalışmada ikame ilişkisine paralel olarak işgücünden enerji tüketimine doğru tek yönlü bir ilişkinin olduğu bulunmuştur. Elde edilen bu sonuçlar Robert ve Karanfil’in çalışmasına paralel iken, değişkenlerin büyüme hızının kullanıldığı Sarı ve Soytaş’ın 2007’deki çalışması ile çelişmektedir. Bu noktada Sarı ve Soytaş (2007)’ın birincil enerji yerine elektrik enerjisi değişkenini kullanması, sonuçların çelişen değil birbirini destekleyen sonuçlar olabileceğini de gündeme getirmektedir. Cleveland vd. 2000 yılında yaptıkları çalışmada, kullanılan enerji türleri bileşimindeki değişimin, diğer bir ifade ile kömürden petrole ve petrolden birincil elektriğe geçişin, enerji/GSYİH oranında değişime ve düşüşe neden olduğu sonucuna varmışlardır. Teknik değişmeler ise elektrik enerjisi gibi yüksek kaliteli enerji kullanımını arttırırken, düşük kalitede enerji kullanımını azaltmaktadır. Bu değişim, enerji tüketiminde etkinliği arttırırken, enerji kullanımı ve ekonomik çıktı arasında ayrışmaya izin vermektedir (Cleveland vd., 2000:311-313). Benzer şekilde Türkiye’de de artan elektrik enerjisi kullanımına bağlı olarak yüksek kaliteli enerji tüketimi artmakta, elektrik enerjisi ile ekonomik çıktı arasındaki bağ kuvvetlenirken, konvansiyonel enerji ile büyüme arasındaki bağ zayıflamaktadır. Dolayısıyla enerji politikalarının oluşturulmasında ağırlığın konvansiyonel enerji türlerinden, yüksek kaliteli enerji türlerine doğru kaydırılması, ekonomik büyümenin hızlandırılması açısından önem kazanmaktadır. Birincil enerji tüketimi söz konusu olduğunda ise, uygulanacak koruma politikalarının (enerji tasarrufu, enerji vergileri, enerji fiyat politikaları vb.) değişkenler arasında nedenselliğin bulunmamasının ekonomik büyümeyi olumsuz etkilemeyeceği sonucuna varılmaktadır. 

Hiç yorum yok: