İlim sahibi meşhur bir adamın, huysuz mu huysuz bir kölesi vardı. Ayrıca bu köle çok da çirkindi. Öyle ki şehirde ondan çirkin biri gösterilemezdi. Bununla kalsa iyiydi. Yemek yapacağı zamanlar kaşlarını çatar; asık suratıyla onu pişirdiğinde efendisinin yanı başında sofraya çökerdi. Çer çöp süprüntü, ne bulursa yollara saçar; gördüğü tavukları acımadan kuyulara atardı. Bir işe gönderildiğinde çabucak dönmezdi. Dostlarından biri o büyük zata dedi ki: "Ey mübarek adam! Bu huysuz ve ahlaksız köleden ne bekliyorsun? Terbiyesizliğine mi, çirkinliğine mi, yoksa beceriksizliğine mi aşıksın? Sana bir kuruş bile veren olursa hiç durma, ver. Hatta parasız versen dahi, yine pahalıya satmış olursun! Onun yerine ben sana güzel ahlaklısını hemen bulabilirim." Mübarek adam, hiç sesini çıkarmadan dinledikten sonra, tebessüm ederek: "Bak dostum, elbette ki haklısın! Bu köle dediğin gibi huysuzun biridir. Fakat onun yüzünden benim huyum güzelleşiyor. Ben onun çirkin hallerine sabrettikçe, başkalarının verdiği sıkıntılara daha kolay katlanıyorum. Böylece iyi huylar bende tabiat haline geliyor."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder