İklim değişikliğinin doğrudan veya dolaylı olarak
etkileyeceği alanlardan biri güvenlik meselesidir. Askeri/ulusal güvenliği
temel alan geleneksel politikaların yerini çevresel meseleleri de kapsayan
güvenlik politikalarına bırakması iklim değişikliğinin güvenlik kapsamında
incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Küresel iklim değişikliği insan hayatının
her alanına nüfuz edebilme potansiyeline sahip bir olgudur. Güvenlik meselesi
içerisine iklim meselesinin dâhil edilmesi tartışma konusu olsa da mevcut
durumun devam etmesi halinde iklim değişikliğinin sınır anlaşmazlıklarına,
enerji meselelerinde çatışmalara, kaynakların kıt hale gelmesi sebebiyle
anlaşmazlıklara, sosyal gerilimlerin artmasına, ani hava olayları nedeniyle
insani krizlerin yaşanmasına ve kitlesel göçlere neden olabilme potansiyeli
bulunmaktadır. Bir devleti veya topluluğu doğrudan hedef almadan herkese karşı
güvenlik unsuru olması iklim değişikliğini yeni ve farklı bir güvenlik tehdidi
haline getirmektedir.
İklim değişikliği doğa veya insan kaynaklı çevresel
değişimler nedeniyle yapılan göçlerin yapısını değiştirmiştir. Kuraklık, deniz
seviyesinin yükselmesi, su kaynaklarının ve tarım arazilerinin kaybı gibi uzun
vadede iklim süreçleri ile kasırgalar, su baskınları gibi ani iklim olayları
sebebiyle yer değiştirmek zorunda kalan bireyler iklim mültecisi olarak
adlandırılmaktadır. Ancak iklim mültecileri kavramının uluslararası hukuk
çerçevesinde kabul gören bir tanımı bulunmamaktadır. Yasal bir çerçevenin var
olmaması bu kişilerin koruma statüsünün belirlenmesini zorlaştırmaktadır.
Hukuki statüsü belirsiz olan iklim mültecileri kaynak kıtlıklarına bağlı sosyal
gerilimlere ve dolaylı olarak güvenlik sorunlarına neden olabilir. Dolayısıyla
Çad gölü çevresinde olduğu gibi iklim mültecileri mevcut sorunları
derinleştirebilir.
Günümüzde iklim mültecilerine yönelik söylemler güçlüdür
fakat uygulama sürecinde devletlerin çıkarları ön plana çıkmaktadır. Bu durum
sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır. İklim mültecileri meselesini yönetmek ve
güvenlik sorunlarının ortaya çıkışını engellemek için yapılacak ilk şey küresel
iklim değişikliği meselesine odaklanmak olmalıdır. İklim değişikliğinin
etkilerinin hafifletilmesi ve insan faaliyetlerinin doğanın çizdiği sınırlar
dâhilinde gerçekleşmesi bu noktada önem arz etmektedir. Doğrudan iklim
mültecilerine yönelik atılması gereken ilk adım mültecilerin uluslararası yasal
statüsünün belirlenmesidir. Bu bağlamda Avustralya gibi ülkelerde kabul edilen
statüler uluslararası hukuk düzenlemelerine taşınabilir. Kısa vadede yapılması
gereken bir başka önlem Pasifikte yer alan ada halklarının planlı olarak iskân
edilmesidir. Bu noktada yaşam alanlarını tamamen kaybeden kişiler için geçici
koruma programları yeterli olmamaktadır. Bu noktada aile, dil, eski yerleşim yeri
gibi faktörler dikkate alınarak kalıcı iskanı sağlayan politikalarının
oluşturulması gerekmektedir. Bir diğer önlem iklim değişikliğinden en çok
etkilenen ülkelere yardım fonlarının kurulmasıdır. Küresel iklim değişikliğine
ve iklim mültecilerine ulusal/uluslararası düzeyde güvenlik politikalarını
etkileyen faktörler arasında yer verilmelidir. Özel olarak iklim mültecilerine
yönelik uluslararası bir rejimin oluşturulması Birleşmiş Milletler, hükümetler,
sivil toplum kuruluşları, ulus ötesi şirketler gibi farklı aktörlerin
işbirliğini zorunlu kılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder