3 Şubat 2021 Çarşamba

Dijital Otoriteleşme ve Dijital Diktatörlük

    Salgının psikolojik ve toplumsal etkileri merak konusu. “Covid-19, kurallarını virüsün koyduğu bir diktatörlüğe dönüşebilir” uyarısında bulunan uzmanlar, birbirimizle ve doğayla kurduğumuz ilişkileri sil baştan düşünüp tasarlamamız gerektiği vurgusunu yapıyor.

    Koronavirüs salgınının biyolojik olduğu kadar psikolojik ve toplumsal sonuçları da var. Gözle görülmeyen bir tehditle savaşımız sürerken diğer yandan yeni yaşam biçimlerimize adapte olma çabası içerisindeyiz.

    Mücadelemiz hayat koşullarının getirdiği yükle elbette daha zor. İşte tam bu noktada buzdağının görünmeyen kısmı yani psikolojimizdeki sorunlar ve bunun toplumsal etkileri devreye giriyor. 

    Salgın, tüketim toplumunun sürdürülmesine katkıda bulunduğu ‘tüm güçlülük yanılsaması’na zarar verdi, bir kırılmaya neden oldu. Özellikle bu çağda dijital teknoloji ve bilimdeki gelişmelerle daha da artan tüm güçlülük yanılsaması yüzünden kendisini sınırsız ve ölümsüz hisseden uygarlık insanı, ağır bir sınavdan geçiyor. Ama bu defa da insanı biyolojik bir varlığa, bir bedene indirgeme hatasına düşüldüğünü, devletin ve kurumların insanları sağ tutmak için böylesi bir yaklaşım içine girmiş olduğunu görüyoruz. Meselenin psikolojik boyutu, kendimizle ve doğayla kurduğumuz ilişkideki sorunsalları görmezden gelmek, felaketlere karşı bizi korunmasız bırakmaya devam edecek. Salgının en önemli psikolojik sonuçlarından biri de, yarattığı kırılmayla birlikte kültürdeki ‘dokunma’yla ilgili kodları değiştirecek olması. Dokunma, doğduğumuz andan itibaren en etkili iletişim aracımız. Dokunmanın bastırılacak olmasının arzu kaybı, yalnızlık hissinin artması gibi önemli sonuçları olacak. Salgın gibi felaketler, regresyona, çocuksulaşmaya neden olur ve aslında bu çocuksulaşmanın sonuçlarını da görüyoruz. Ya ‘bana bir şey olmaz’ rahatlığıyla tüm güçlülük yanılsaması daha da artar, ya da dünyanın tehlikeli bir yer olduğuna dair düşünce abartılarak kaygıyla ilgili rahatsızlıklarda artış olur. Böylesi durumlarda radikal dini ve ideolojik sapmalarda da bir artış olabilir, güven duygusunun tazelenmesi için. Zaten bir tür nihilizmin eşlik ettiği, hakikat-sonrası diye anılan bir çağdayız. Covid-19 bir diktatörlüğe dönüşebilir, kuralları bir virüsün koyduğu. Yapılması gereken, bütün bu tehlikeleri, insanı sadece biyolojik bir beden olarak görmeyip, kültürel ve siyasi açıdan birbirimizle ve doğayla kurduğumuz ilişkileri sil baştan yeniden düşünüp tasarlayabilmek.

    Salgın kontrol altına alındıktan ve normal hayatımıza döndükten sonra bizi nasıl bir dönüşümün beklediğini henüz bilmiyoruz, hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Her şeyin bir anda bir düğmeye basılmışcasına sıfırlanmayacağı muhakkak, elbette birtakım izler, etkiler kalacaktır. Hatta kalacak olan etkiler sadece bizimle sınırlı olmayacak, muhtemelen gelecek nesillere de aktarılacak derin katmanlarda da devam edecektir. Gelecekte distopik hayatlar ve yönetim sistemleri bizi bekliyor olabilir mi? Takip, gözlem ve gözetleme sistemleri gelecekte deri-altı-gözetim sistemlerine dönüşebilir mi? Kim bilir, belki de… Şu anda bile sosyal medya hesaplarımızdaki hareketler ve etkileşimler üzerinden, internette yaptığımız taramalar, seçimlerimizi, kararlarımızı ve politik yönelimlerimizi ve hatta partner seçimlerimizi öngörmek ve dolayısıyla da belirli bir dereceye kadar kontrol etmek mümkün olabildiğine göre, belki yakın gelecekte çok daha ötesi de mümkün olabilecek.

     Her ne kadar bir yanda dogmatizme teslimiyet ihtiyacı artsa da, bilimin önemi ve bilime ihtiyaç her geçen gün daha ağır basacaktır. Çaresizlik, endişe, kaygı ve korku, ister istemez yaratıcılığı ve bilimsel üretkenliğin önünü açacaktır. Zira tarih boyunca pek çok icat, insanın hayatta kalma iç-güdüsü ve kendini koruma ihtiyacı ile ortaya çıkmıştır. Tarihe baktığımız zaman, afetleri, savaşları ve felaketleri hep önemli gelişmelerin, büyük atılıların, köklü değişim ve dönüşümlerin takip ettiğini görürüz.

   Salgının uzun vadedeki etkileri sadece olumsuz etkilerle sınırlı olmayacaktır; olumlu yönde bir toplumsal dönüşüm, global değişim de getirecektir. Ve hepimizin tam da bu noktada, bir dahli olabilir, olmalıdır da…

Hiç yorum yok: