Dünya üzerinde yer alan her coğrafya, potansiyel bir değer ve güç oluşturmaktadır. Bir ülkenin coğrafi konumu, o ülkenin fiziki coğrafyasına dayanan bir özellik, jeopolitik konumu ise fiziki coğrafya ile beşeri güç unsurlarının değerlendirilmesini içeren bir hususiyet ve duyarlılık ifade eder (İlhan, 2003:96). Bir ülkenin coğrafi konumu, o ülke adına “gücün alt yapı unsurlarını” yani “stratejik nitelikli ileri teknoloji”, “Pazar ve doğal kaynakların” oluşum, gelişim ve etkinlik düzeyini yönlendirme niteliğine sahiptir. Tüm bunlarla ilişkili olarak bir ülkenin coğrafi konumu, o ülkenin gelişim stratejisini yönlendirir. Petrol havzalarına yakınlık, enerji teknolojisinin üretilmesini öncelikli kılar. Önemli olan coğrafyanın en ince ayrıntısına kadar bilinmesidir. Strateji, bilinenler üzerinden üretilebilir. Coğrafyadan kopmak, yabancılaşmak onunla iyi iletişim kuramamak, ulusal strateji yoksunluğunu yaratır ki, bu durumda coğrafi konumdan veya daha geniş deyimiyle coğrafyadan güç elde etmenin olanağı kalmaz (Hacısalihoğlu, 2001:71-72).
Dünya üzerindeki herhangi bir yerin izafi coğrafi konumu, zamana, yere ve dünyada yaşanan teknolojik, ekonomik, siyasi değişikliklere bağlı olarak farklı biçimde yorumlanabilir. Günümüz dünyasında enerji dolaşımında yaşanan değişim ve ülkelerin izlediği politikalar, ülkelerin jeopolitik durumlarında değişimlerin yaşanmasına neden olmuştur. Ülkeler arasında yaşanan iş birliği veya rekabet, ülkelerin yeni planlar ve stratejiler geliştirmelerine ve yeni ortaklıklar kurmalarına yol açmaktadır.
Günümüz küresel jeopolitik ortamında, enerji kaynakları ile enerji güzergâhlarını denetleyen coğrafi konumların kontrolü önem ve öncelik kazanmaktadır. Enerji politikalarına yön veren bu durum, büyük güçler arasında büyük mücadeleleri meydana getirmektedir. Enerji zengini Orta Asya, Orta Doğu ve Kafkasya coğrafyalarında Soğuk Savaş’ın bitmesi ile oluşan güç boşlukları, ABD’nin jeostratejik hamlelerine rağmen henüz doldurulamamış ve bu bölgelerde jeopolitik dengeler henüz oluşamamıştır. Yeniden şekillenen dünyada çok kutuplu dünya düzeni ortaya çıkmıştır (Eslen, 2008). Ülkeler sahip oldukları coğrafyalarıyla diğer ülkeleri sosyo-kültürel, ekonomik, politik, askeri yapılarıyla etkiler, bu alanlarda onları şekillendirir ve aynı zamanda yönlendirir. Ülkelerin coğrafi konumları aynı zamanda onların tehdide açık olup olmadıklarını, duyarlılıklarını, jeopolitik ve jeostratejik etkilerini ve önemlerini de ortaya çıkarmaktadır. Bulunduğu coğrafi konum itibariyle Türkiye, sosyal, kültürel, iktisadi, jeopolitik ve jeostratejik olarak çeşitli avantaj ve fırsatlara sahiptir. Eski kara kütlelerinin merkezi kısmında yer alan Türkiye, dünyaya bir bütün olarak bakıldığında adeta dünyanın merkezi olarak nitelendirilir (Özey, 2017:227). Akdeniz, Balkanlar, Hazar havzası, Avrupa ve Orta Doğu’yu birbirine bağlayan hemen hemen bütün kara ve deniz yolları bir biçimde Türkiye üzerinden geçmektedir. Türkiye gibi, coğrafi konumuyla pek çok bölgeyi etkileme kapasitesine sahip ülkeler; politik, ekonomik, askeri ve sosyal alanlarda diğer ülkeleri etkileme gücünü de ellerinde bulundururlar.
Mackinder’in Kara Hâkimiyet Teorisi ve Spykman’ın Kenar Kuşak Teorisi’ne göre Türkiye; iç veya kenar hilal bölgesinde yer almaktadır. Mackinder, Rusya Avrupa'sı ve Orta Asya’yı merkez bölgesi olarak benimsemiş ve Avrupa, Türkiye, İran, Afganistan, Çin ve Kore’yi ilk kenar ay olarak değerlendirmiştir (İlhan, 2003:77). Mackinder’in hâkimiyet teorisine göre Türkiye, dünya kalesine sahip olmayı arzulayan bir ulusun ilk hedef tahtası olan bölgenin ortasında yer almaktadır. Spykman ise, Türkiye’yi dünya kalesine sahip olmayı isteyen bir ulus için kaleye gerçekleştirilecek olan son kuşatma sahası olarak nitelendirilebilecek mıntıkanın tam ortasında olan bir yer biçiminde değerlendirmektedir (Karabulut, 2005:155). Jeostratejik ve Jeopolitik alanlar teorisinin sahibi Cohen’e göre Türkiye, ''tampon ve kilit bölgeler'' içinde yer almaktadır (İlhan, 2003:77). Deniz Hâkimiyet Teorisini hayata geçiren Mahan’a göre, cihan egemenliği için belli başlı suyollarına hâkim olmak veya bu suyollarını denetim altında tutmak gerekmektedir. Türk Boğazları da bu suyollarından birisidir (Özey, 2002:221).
Orta Doğu içinde yer alan Türkiye; potansiyel kriz bölgesi sayılan “ara bölgesi” ülkesidir. Brzezinski’ye göre Türkiye Hazar havzası ve Orta Asya’da etki kurma çabasında olan jeostratejik bir oyuncu ve aynı zamanda birinci derece önemli jeopolitik mihverdir (Karabulut, 2005:156). NATO üyesi olan Türkiye, Karadeniz bölgesinde istikrarı sağlamakta ve Akdeniz’de geçişi denetim altında tutmaktadır (Brzezinski, 2005:45). Chase, Hill ve Kennedy’ye göre Türkiye eksen ülkeler arasındadır. İslam dünyası ile Hristiyan dünyasının, kuzey-güney, doğu batı arasında kavşak noktasında yer alan Türkiye, İstanbul boğazı vasıtasıyla binlerce kilometreyi etkileme potansiyeline sahiptir (Karabulut, 2005:158-159). Türkiye, kuzeyinde bulunan Karadeniz sayesinde Balkanlar, Doğu Avrupa, Kafkasya, Hazar ve Hazar ötesi havzaya; Batı’da Ege Denizi’yle Balkanlar ve Orta Avrupa’ya; Güney’de Akdeniz ile Orta Doğu, Afrika ve Okyanuslara açılabilen bir ülkedir (Karabulut, 2005:152). Bu sebeple hem Balkan ülkeleri, hem Orta Doğu ülkeleri hem de Kafkas ülkeleriyle sınırları bulunmaktadır (Özey, 2003:12).
Orta Doğu, Kafkaslar, Balkanlar gibi her türlü dış politika amacı olan bölgelerin tam ortasında yer alan Türkiye, coğrafi konumunun kendisine kazandırdığı jeopolitik önemle, küresel ve bölgesel düzeyde tüm politikaların hedefi, hareket noktası haline gelmiştir (İlhan, 2004:218). Türkiye, Orta Doğu, Hazar ve Orta Asya zengin petrol ve doğal gaz üretim bölgeleri arasında, hem kuzey- güney hem de doğu-batı ekseninde bünyesinde terminal ve merkez olma potansiyelini içinde barındıran üç kıtanın merkezinde bulunan stratejik bir coğrafyadadır (Oral ve Özdemir, 2017:953). Türkiye gibi coğrafi konuma sahip olan ülkeler, duyarlı olduğu kadar dışarıyı etkileme yönünde de büyük bir öneme sahiptir (İlhan, 2003:21).
Türkiye coğrafyası, enerji kaynaklarına yakınlığı, doğu-batı, kuzey-güney istikametlerinde enerji güzergâhı oluşturma yeteneği, enerji kaynaklarına açılımı destekleme ve engelleme özelliği, batı, kuzey, doğu ve güney istikametlerinde jeostratejik açılımlara imkân sağlaması ve bünyesindeki su kaynakları ile öne çıkmakta, Türkiye’nin küresel ve bölgesel jeopolitik içinde önemi artmaktadır (Eslen, 2008). Dünya enerji piyasasında önemli bir enerji pazarlarından biri olan Türkiye, Orta Doğu, Orta Asya ve Kafkasya enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaştırılmasında transit ülke olma özelliği nedeniyle stratejik değere sahip (Budak, 2017:1) hem bir merkez hem de bir köprü ülkedir.
*https://www.researchgate.net/publication/341680927_TURKIYE'NIN_ENERJI_JEOPOLITIGI/link/5ed5234192851c9c5e720b03/download
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder